25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23MAYIS1993PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Referandumbitti, kaygılarsürüyorDarumarka bu sefer Maastricht'e evet dedi ve hem AT bürokratlan hem de ulus- lararası kamuoyu açısından sorun bitti, konu kapandı. Danimarka'nın evet demesiyle mesele kapandı mı gerçekten 0 AT üyesi ülkelenn bazı egemenlik hak- lanndan vazgeçmelerini öngören ve Avnı- pa Federasyonu'na doğru atılmış önemli bır adım olan Maastricht sözleşmesi AT uyesi 12 ülkeden sadece üçünde, İrlanda, Fransa ve Danimarka'da halkoylamasına sunuldu. Sonuçlar belli: Fransa'da sandık- tan kılpayı evet çıkarken, Danimarka ilk önce hayır dedi, eveti. egemenük hak- lannın bir kısmını "kurtardığmT" düşün- düğû ayncalıklan kopardıktan sonra ver- di, o da kerhen. ATnin fakir ülkelennden İrlanda'da ise sonuç Brüksel'den aldığı ekonomik yardım sözlerinden sonra "mec- buren" evet oldu. Diğer ülkelerde, özellikle fngiltere ve Almanya'da Maastricht karşıt- lannın oldukça güçlü olduğu biliniyor. Bu ülkelerde halkoylaması yapılsa, sonucun hayır çıkmayacağına kimse garanti vere- miyor. Danimarka'da geçen saü günü yapılan halkoylamasından çıkan evet, diğer AT hükümetlerini. AT bürokratlannı, Avrupa basınını ve hatta Danimarka'daki Maast- richt yanblannı en azından Avrupa Birli- ği'ne giden yolda arabadan düşmedikleri içın rahatlatü, ama hayır oranının her şeye rağrnen bu kadar yüksek çıkması, alttan alta derin bir rahatsızhk yarattı. Danimarka'daki sonucun belli olması- ndan hemen sonra, 1 temmuzdan itibaren AT dönem başkanhğını devralacak olan Belçika Dışişleri Bakanı, dönem başkanhğı sırasında, AT içinde daha sıkı işbirliği için Maastricht'in verdiği tüm imkanlan kulla- nacağını söyledi. Belçika Dışişleri Bakanı'- nın bu konuda yalnız olmadığını, başta AT Komısyonu Başkaru Jacques Delors ol- mak üzere özellikle AT bürokratlannın bu gorüşü fazlasıyla paylaşüklan. hatta Ma- astncht belgesını bile yeterlı görmedıkleri biliniyor. Bu nedenJe bundan sonra girile- cek süreçte birlık treni büyük bir ihtimalle, gümbür gümbür yoluna devam edecek. Bu gümbürtü içinde. Danimarka'daki hayır taraftarlannın kaygılannın göz önüne alı- nacağına inanmak hayaiciük gibi görünü- yor. Hayırcılann özellikle işsizler, gelir düzeyi düşük kesimle'r, solcular ve millıyetçilerden oluştuğu biliniyor. Bu nedenle. Maastricht karşıtlannjn öncelıkle halktaki milliyetçi duygulardan ve yeni olana korkudan kay- naklandığını düşünüyorum, ancak hayır tarafııun eleştirdıği bazı noktalara aynen katılıyorum. Şimdilik sadece ATyle de sınırlı olsa. bazı ülkelenn kendi aralannda- ki sınırlan kaldırmak istemesinin yarattığı perspektiflerden dolayı evet yanlısı oldu- ğum halde, hayırcılann kavgılanru paylaşı- yorum. Bu kaygılann başında, merkezileştiril- miş bir yapıda iktidann halktan iyice uzak- laşması. temsilı demokrasinin getirdiği sınırlı kontrol olanaklannın daha da sını- rlandınlması geüyor. AT'nın ağır bürokra- tik yapısı. denetıme kapalı işleyişı hayırcı- lar İcadar beni de rahatsız ediyor. Kainat Güzeli Porto Riko'lu ÎK2? 1993 Kâinat GâzeDik yanşmasında, 18 yaşındaki Porto Riko'lu Daya- nara Torres Kainat Gâzeli seçildi. Dış hekimliği öğrencisi olan fotomo- dei Torres'e tacmı 1992 güzelk'k kraliçesi Namibyalı Michelle Mclean taktı. Yanşmada Kolotnbiyalı gûzel ikinci, Venezüellalı güzel üçüncü olurken, Türk güzeli Ipek Ğümüşoğlu dereceye giremedi.(REUTER) Bir dostıın ölüııı haberini dııymakSararmaya yüz tutmuş bir- dergide raşüantıyla gördüm ölüm haberini. 12 Eylül döne- minde tutuklanmış, uzun işken- celerden geçirilmiş. Sonra salı- verilmiş. Ama işkencelerin etki- siyle akü dengesi bozulmuş. Yakmlan bile yaklaşamamışlar ona yıllar boyu. Bir gün odası- nda ölü bulmuşlar. întihar et- miş. Belki de on beş yıl geçti son görüşmemizden bu yana. Dü- rüsttü, dosttu, tertemiz bir gençti. Buraya, Moskova'ya gelmeyi çok isterdi. Görmeden sayunanlardandı Sovyetler'i. Hiçbir zaman da göremedi. Yüreğiyle inandığı ılkeler uğru- na yaşanunı tehlikeye attı. Son- ra bir gün vazgeçiverdi yaşa- maktan. Oysa öyle doluydu ki. Ölümünden çok önce ökiürül- müştü besbelli. Yaşıtük. O genç kaldı. Ben yaşamaya ve yaşlanmaya de- vam ediyorum. Annesi sık sık mezannı ziyaret ediyor, ağlı- yor. Ben pazar gûnleri anneme telefon ediyonım, söyleşip gü- lüşüyonız. Meslek lisesi mezu- mıydu, ama meslek sahibi ol- madı. Benim mesleğim de oldu. İşyerimi secme olanağım da. O yaşayabilirdi. Ben ölebilir- dim. Yıllar önce o buralara ge- lebilirdi, ben zindana düşebiUr- dim. O Leningrad Üniversi- tesi'nde okurken ben işkence MOSKOVA HAKAN AKSAY görüyor olabibrdim. O kızlarla gezerken ben kederlere daJabi- lirdim. O ağız dolusu kahkaha- lar atarken ben sinir krizleri ge- çirebilirdim. O gazetecilikte önüne yeni hedefler koyarken ben ilmiği kendi ellerimle boy- numa geçirebihrdim. Yer değjşürebilirdık. Yazgı- lanmızı değiş-tokuşedebilirdik. Her şey tersıne olabihrdi. Olmadı. Herşeyböylegelişti. O genç kaldı. Ben yaşamaya ve yaşlanmaya devam ediyorum. Onunla ortak arkadaşlanmız vardı. (Herhalde, arkadaşlan içinde ölûmünü en son duyan ben olmuşumdur.) Şimdi ço- luğa-çocuğa kanştı çoğu. Bir kısmı iş kurdu. zengin oldu. Bir kısmı hala belini doğrultamadı. Kimisi gecmişinden utanmayı secti. "Çocukluktu" diyerek gülüp geçmeyi uygun gördü. Kimisiyse. çaresizlikten 'dava- dan dönmemeye mahkum ol- du'. Işkenceler akli dengesini bozmasaydı ve yaşasaydı, o hangi gruba gırerdi acaba? Belki buraya gelirdi. Aklın- da, daha doğrusu yüreğinde çizdiği sosyalist modelin bura- daki gerçeklere hiç uymadığını görürdü. (O, bir yerc gidince yalnızca görmek istediğini gö- ren fanatik körlerden değüdi.) Hele son yıllann Rusyası'ndaki gelişmeleri izleyebilseydi, her- halde on sekiz yaşında katıldığı mıtınglerde bağırdığı bazı slo- ganian anımsayıp acı aa gûler- di. Düşkınküğına uğrardı. Ama gemısini kurtaran kaptan olmaya heveslenmezdi, yalnı- zca kendi bacağından asıla- cağuu sanan koyun gibi de his- setmezdi kendini. Hümanizmi ve ahlakı elden bırakmazdı. Ama kızgınhğının hemcn ardı- ndan bir çocuk gibi gûlmeyi be- cerirdi yine de. Sararmaya yüz tutmuş bir dergide rastlantıyla gördüğüm ölüm haberini çok uzun sürede okuyup bitirebüdim. Okumaya otomatik olarak devam etsem de anlamaya ara veriyordum sık sık. Aklım gerilere gidiyor- du. Bazen de gelecekle ilgili ola- nakaz düşlere dahyordurn. Rengim sararmış nuydı, bilmi- yonım;ama ellerim titriyordu. Gözyaşlanndan yardım iste- mek şimdi beni korkutmuyor- du. 'Yaşasaydı, yaşasaydı keşke! 1 yineleyip duruyordum bu söz- leri. Ama boşunaydı. O genç kalmıştı. Bense yaşa- maya ve yaşlanmaya devam ediyordum. Kültürgemisibukez Karadenizyolunda "fsveç Yazarlar Sendikası'- nda bütün dünya yer alıvor!" Sendikanm 100. yıldönümü ne- deniyle özel olarak y av ımJaııan der^de, örgütün çok kültfiriü yönü. bu başiıkla özctleniyor. Gerçekten de sendikanm göc- men ve mülteci yazariannın du- nımundan sorumlu ve yöoetim kunılu üyesi, Kürt romancı Mehmet Uzun, üye yazarlar- dan yabancı kökenli olanlann sayılarmı kabaca şöyle açıklı- yor. - Otuz kadan, eski Doğu Av- rupa ülkelerinden, yirmi kadan Baltık ülkelerinden ve bir o ka- dan daha Latin Amerika'dan geliyor. Fin ve Kürt kökenüler de on beşer adet Türk, Yunan ve Arap yazarlar da onar ka- dar. Bunlara, Almanı'ndan Rus'una, birçok kişiyi daha ek- ktnek gerekir. Dergide, yabancı kökenli olup da İsveç'te yaşayan. ama kendi dilinde \azarlık yapan yazarm durumunun nasıl oldu- ğu sorusuna Demir Özlü, şu il- ginç (ve savlı) yanıtı veriyor - En iyi kitaplanmı, mülteci- lik sırasında yazdım. Benim Türkçem, ülkemde kalan arka- daşlarunnıkinden daha iyi. TV, onlann dili üzerinde olumsuz etkide bulunrnuş; aynca askeri rejim altında bunaluna uğra- mışlar. Türkçe kitaplan ve ga- zeteleri iztiyorum ve dil konu- sunda daha bilinçli hale geküm. Kendi dilimi. ga>et fonetik ola- rak duyuyorum artık. İsveç Yazarlar Sendikası 100. STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN yıldönümOnii. çok kültürlü ki- şiliğine uygun olarak yurtdışm- dan 60"a yakın yazar çağırarak kutladı. TYS'yi femsilen, ozan ve yazar Cahit Tanyol katıldı. Kendisine, İsveçliler'in ulusla- rarası girişimlerinden bazılan anlatüdı. Kutlamalardan he- men sonra yapılan kongrede. Cahit Tanyol ve Mehmet Uzunia oturup konuştuk. Mehmet Uzun, bir süre önce Baltık Denizi'nde kıyısı olan ül- keleri kapsayan ve bu üikeler- den 300 vazaruı katıldığı gemi gezisini ammsatarak sıranın bu kez Karadeniz'e geldiğini söyle- di. Mehmet Uzun, bu konuda aynntüı bir ön hazıriık toplantı- sının, bu vılın kasun aymda, TÜY AP KiUp Fuan'yla aynı zamanda İstanbul'da yapıbna- sının düşünüldüğünü ve bu ko- nuda gerekJi girisünlerin, TYS, TÜY'AP ve Tsveç Konsoloslu- ğu nazannda yapılacağını da açtkladı. Aynı toplantıda. iler- de vine İstanbul'da yapılması öneri halinde olan 'Mühecilik ve YazarluV adh seminer de gündeme getirelecek. Mehmet Uzun, bu konuyu şöyle açıyor: - Yazarlık yasamlannın bir bölümünü mülteci olarak gecir- miş olan: halen anadillerinden uzak yaşamak durumunda bu- lunan yazarlar, İstanbul gibi birçok kfiltühin beşiği ve kay- naşma noktası olan bir kentte bir araya gelsinler, sorunlannı dile getirsinler istivonız, Bu ko- nuda gerekirse, Avrupa Kon- seyi'nden bile destek isteyece- Mehmet Uzun, gurbette ya- zariık vapmanın ne olduğunu çok ivi biliyor. Kendisi 197Tde buraya mflİteci olarak geldi. Şu anda imzasım atmış olduğu, hepsi Kürtçe dört romanını ve araştırma kitabını burada yaz- dL lsveçli vazariarm, İstanbul'a ilgiyle bakmalarının nedenleri arasında, Büyükada'da yapıl- ması düşünülen Isıeç-Türk Kûhürevi projesi de var. Ada- lar BelediyesTnce bu amaçla aynlan arsada inşa edilmesi dü- şünülen evin projesini Cengiz Bektaş hazniadı. Yapım gider- lerinin, İsveç Yazarlar Sendi- kası'nca karşılanması kararlaş- tmldı. Çeşitli yanlış anlamalar ve iletişim bozukluğundan ötû- rfi proje, bir süredir çekmecede kaldı. Mehmet Uzun, bu konu- nun da Cahit Tanyol aracdığıy- la TYS safında yeniden günde- me getirüeceğini umuyor. İsveç örgütünün başkanı ozan Peter Curman'ın dediği gibi "Kühfl- rün aşmayacağı suur yoktur" Bu tür girisünlerin bu SÖEÜ ka- mtlayacağı ortada. RetiıoMa yıl sonu bunalımı 1992'de Avrupa'nın kültür başkenti olan Madrid. baştan başa yenilenmiş, dört yüz yıldır yan yana sıralanmış, hatta üst üste katmanlaşmış yapılan res- torasyondan geçirilmiş, nere- deyse pınl pınl cilalanmış. Ağaçlıklı bulvarlan, heykelli, çeşmeli meydanlan, geniş yeşil alanlanyla gerçek bir "bahçe- kent" görünümünde. OrtaJık her keseye göre eğlence ve din- lenme yerleri, kolayca erişilebi- len kültür etkinh'kleriyle dolu. Yine de Madridliler kentleri- ni "Kirli, gürültülü. çekilmez" buluyor, fırsatını bulur bulmaz uzaklaşıyorlar. Çalışma günle- rinde sabahın ilk saatlerine de- ğin kalabalık olan sokaklar pa- zar ve tatil günlerinde boşah- veriyor. Kent Japon ve Ameri- kah turistlere, Asyalı ve Afrika- b göçmenlere ve -en çok maddi olanaksızlıktan- çekip gideme- yenlere kalıyor. Onlar da bahann keyfini parklarda, özellikle de Retiro'- da çıkanyorlar. Retiro kentin ortasmda, XVII. yüzyıldan kal- ma geniş, bakımlı bir park. Kral XII. Alfonso'ya dikilmiş de\asa bir anıtı, sandalla dola- şılabilen kocaman bir havuzu, XIX. yüzyıl işi bir serası, sergi sarayı, eğlence ve spor alanlan, kukia tiyatrosu. lokanta ve kahveleri var. Uzun yıllardır uğramadığım Retiro'da bazı yeniükler gözü- me çarpıyor: Saçlan tel tel ince- cik örgüyle öriilmüş Afrikalı gençler canlannın çektiği köşe- NEYTRE GÜL IŞIK yi tutmuş, geleneksel kıyafetle- n, özgün calgılanyla kahveler- de oturan, ağaçlann altında ge- zinen, çimenlere serilmiş. se- vişen Retiroseverlere konser ve- riyorlar. Göl kıyısında yeru bir uğraş yaygınlaşmış. Gezınti yolunun kenannda bir düzıne kadar fal- a tezgah kurmuş: kadın erkek, genç yaşh, çıngene ya da değil- ler, kimi acayip giysilerle, sakal- la, makyajla kendine bir hava vererek çekici olmaya çahşıyor, kimisi sade vatandaş görünü- müyle güven vermeyı yeğlıyor. Müşterileri de çeşitlilikte kendi- lerinden aşağı kalmıyorlar. Bo- yalı mısır paüağı ve çerez satıa- lanyla, isteyenin 500 pesetaya (yaklaşık 40.000 TL) karika- türünü çizen kaldınm ressam- lan arasında sandalyeyi çekip portatif masada yenni alan me- raklı. kargaşaya aldırmadan, falaya kulak kabartıvor. O da çoğunlukla tarot falı açarak "neyse hali" oraakta söyleyive- riyor. Ücreti üç kaplı bir öğle yemeği fıyatına eşit. Çayırda Afrika müziği din- lerken 25 yaşlannda, temız pak iki hanım kız yanıma yanaşı- yor, elime renkli resimli bir bro- şür tutuşturuyorlar: Resimler- de bir tipik Amerikan çiftliği, ekinler, meyveler, çiftçi, kansı, ceylanlar, panda a)ilanyla ha- şır neşirçocuklar... "Parkın havasını begendiniz mi" diye soruyorlar hanım kız- Iar. "Pek güzel, diyecek yok doğ- rusu, herkes kendi keyfınde..." "Öyle görünüyor, ama değU" diye söze girişiyorlar, "her yan polis dolu, çünkü olmaması ge- reken birçok kötülük varçevre- de. Aslında Tann'nın bize bah- şettiği dünya bu parktan çok daha güzel olabilrr, ama biz laik olamıyoruz. Her yanda savaş- lar, ınsanlar kuşku içinde, hem Amerika'ya gitmek istesenız vi- zesız adım atamazsınız. Bir dü- şünün, bütün bunlara bir çare bulunsun istemez miydiniz?" "İstemez olur muyum! Ne yapmam gerekiyor" diye soru- yorum iyi niyetle. "İncil'i okuyun, yeter!" "Ya, yani şimdi ben fncil okusam bütün bu kötülükler, sonra Amerika vizesi falan, hepsi çözümlenecek mi" diyo- rum yine saf dillikle. "Kesinlikle. Hiç kuşkunuz olmasın!" diye yanıtlıyorlar imanla. "Eh, okudum gitti, hiç kuş- kunuz olmasın!" Görevlerini yerine getirmiş kişilerin rahatlığıyla yanımdan aynlıyorlar Yahova Şahidi ha- nım kız|ar.XVH. yüzyıldan kal- ma Retiro'ya XX. yüzyıl sonu- nun bunalımı da eğlence şama- ta arasında böyle yansıyor iste. Diyelim ki, sağlığınız bozuldu veya talihsiz bir kaza geardiniz. Doktorlar, tetkikler, tedaviler, o ameliyatlar derken aylar sonra iyileştiniz. Tedavi masraflarımz milyonlarca lirayı buldu. Gecmis olsun. Anadolu Hayat'tan Sağlık Sigortası almış mıydınız? ANADOLU HAYAT
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear