14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 KASIM 1993 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Prof. Doğanay'ı kim öldürdü? Bu kadar zaman geçtiği halde sorumluluğunun gereği olanı yapmayan devlet acaba bu katilleri bulrnak ve yakalamak istemiyor mu? Ya da devletin içine çöreklenmiş baa başına buyruk "odaklar" var da, onlar mı bu işe kanşıp, engel çıkanyorlar? Bunlann ve bunlara benzer sorulann akla gelebümesi, toplum yaşamı ve düzeni bakımından, kuşkusuz, çok vahim bir şeydir. Prof. Dr. AYDIN AYBAY P rof. Dr. Ümit Doğa- nay'ın alçakça katledil- mesinin üzerinden tam I4yılgeçti. I979yılıso- nunun bunalımh aünle- rinde. 20 Kasım 1979'- da evinin önündeki otomobiün içinde. eşinin ve çocuklannın gözü önünde, üzenne yirmiden çok kurşun sıkarak öldürdüİer o güzel insanı. Çalışkan, bilgili. ınançlı. vüreği ıyilik ve güzellık- ler ıçın çarpan. herkesle dost. her dara düşenın yardımcısı. desteği bu namus- lu, yurtsever insandan ne ıstediler? Onu yok ederek neyi elde etmeyi, han- gi amacı gerçekleştırmeyi hedeflediler? Bunlan hâlâ bilmivoruz. Çünkü katil- ler bulunamadı. 12 E\ lül'ün o "afurta- fur" egemenleri. kendı ikballerine basamak yaptıklan öteki anayetler gi- bi. bunu da sadece "istismar" ıçın kul- landılar. Bütün kamusal gücü mutlak şekilde ele geçirdikleri halde, bu cina- yetlerin faillennı bulmak icin hiçbir ciddi çaba göstermediler. On beş ya- şındaki çocuklan. makbuz koçanında adı yaalı diye, örgüte para toplama suçundan yıllarca hapse mahkûm edip, on yedi yaşındaki gencı yok yere darağacına yollarken kendılenne dış destekli ikbal yolu açmaktan başka hiçbir şeyi umursamadılar. "kendileri için hiçbir şey istemediklerini" söyleye söyleye halkın sırtına binip, devletin en tepe noktalannda yıllarca sefa sür- düler. Solcu avlan. on binlerce insanı ışinden gücünden eden çirkin ve hu- kuk dışı uygulamalan ve yıllann biri- kimi ile oluşmuş köklü devlet kurum- lannıaltüstedenkararveicraatlanyla, sonuçta geriye "çağdışı bir anayasa", "perişan edilmiş bir devlet örgiitü" ve açtıklan yoldan ıktidara konmuş bir "açgözlüler iktidan" bırakarak tanhin çöplüğüne gittiler. Sonra ne oldu? Bu dönemı izleyen yıllarda, iktidara gelenler 1980 öncesi- nin cınayetlerinin faillennı bulmak için bir şey yaptılar, ciddi bir çaba gös- terdiler mi° Hayır, asla! Hiçbiri, hiç kimse. tıpkı 1980 Eylülcü takımı gıbi. Doğanay'ın. Tütengirin. Dr. Sevim'in. kaftancı'nın ve öbürlerinin alçakça yok edılmelerinin hesabını sormak için parmaklannı bile kımıldatmadı- lar. 1980"li. 199O'lı yıllar geldi döndü; siyasal cinayetlerdızısine. bu kez. Mu- ammer Aksoy'lar. Bahriye Üçok'lar. Iğur Mumcıi'lar da katildı. 1990'da iktidara gelip. "faili meçhul cinayet bı- rakmayacağız" diye tafralananlar da bırakın eskilen. bu yenılen için bile bir şey yapamadılar. Bütün böbürlenme- len. tafralanmalan boşlukta kaldı. Olumlu bir sonuç alma başansı bir ya- na. kendılenne bu tür cinayetlerin faıl- lerini ortaya çıkarma görevi \erilmiş olan. ama tutum ve davranışlan ıle bu- na yakışır olmadıklan her yönden an- laşılan "odaklara" dahı egemen ola- madılar. söz geçıremedıler. Bırakın "odaklan", her halıyle "Judex suspec- tus" konumundaki bir adalet görev h- sıne bile dokunamadılar. yerinden oynatamadılar. Rahmctlı Ümit Doğanay benim otuz yıllık meslektaşım. dostum ve ar- kadaşımdı. Onun ölümü ile ben. bana kardeş kadar yakın bir dostumu, des- teğimi yitirdim. vüreğim yandı. Sırf bu durum, onun katillerini aramayan, bulmayan ve bunun için ciddi bir çaba içinde de olmayan yönetıcileri siyaset- çileri kişısel olarak kınamam ve onlara güven duymamam için yeter. Ama so- run. sadece bu tür kişısel ve duygusal tepkılenn dıle getınlmesiyle örtülecek gibi değıldir. De\ let "faili meçhul" ola- rak nitelenen bu vahşetin. bütün bu cinayetlerin sorumlulannı bulup orta- ya çıkarmak ve hakettiklen cezayı ver- mekle yükümlüdür. Sevgili Doğanay'ı evinin önünde. güpegündüz ve herke- sin gözü önünde çapraz ateşe tutup katleden baldın çıplak dört silahşörü bulamıyor ya da yakalayamıyorsa o devlet. görevini yapan devlet değildır. Eğer bu katillerin yakalanmayış ne- deni. devletin bu ışle görevlendirdiğı kişılenn bılgisızlıği. beceriksızliğı ya da ciddiyetsizliği ıse yapılacak iş bunlan değıştirmek \e yerlerine ehil ve usta ki- şileri bulup koymaktır. Devlet olma- nın birinci koşulu budur. Ama devlet bunu da yapmıyorsa, o zaman ortaya başka kuşkular çıkar: Bu kadar za- man geçtiği halde sorumluluğunun gereği olanı yapmayan devlet. acaba bukatıllen bulmak vevakalamakiste- mıyor mu? Ya da devletin içine çörek- lenmiş bazı başına buvruk "odaklar" var da. onlar mı bu ışe kanşıp, engel çıkanyorlar? Bunlann ve bunlara ben- zer sorulann akla gelebümesi. toplum yaşamı ve düzeni bakımından. kuşku- suz. çok vahim bir şeydir. Ne var kı. eğer devlet diye bir kurum v arsa ve bu- nun başta gelen görevlerinden biri. cinayete kurban giden yurttaşlann ka- tillenni yakalayıp cezalandırmaksa. bunun nıçın yapılmadığını açıklamak gerekır O zaman da bu tür sorulann akla gelmesi kaçınılmazdır. Bu kuşku- lan ortadan kaldırmanın yolu ise belli- dir: Kimilerinin dillenne pelesenk et- tikleri "devlet gfiçlüdür" sözünü, her careye başvurup faili meçhul cinayet- lerin faillenni yakalayarak kanıtla- mak. bu sözü soyut bir söz olmaktan çıkarmak! Bu yapılamayacak ve Do- ğanay'ın ve öbürlerinin katilleri rafa kaldınlan "faili meçhul cinayet dosya- ları" ile sonsuza kadar örtülü kalacak- sa, devletin güçlü olduğundan kuşku duymak için yeterli neden var demek- tır. Şimdı sevgili Doğanay'ın katlinin 14. yıldönümünde "güçlü devlet" söy- lemini durmadan yineleyenler de daliil olmak üzere, devleti yönetme konu- munda olan herkese sesleniyorum: Arkadaşımın katillerini bulun veceza- landınn. Bunu yapamıyorsanız, aciz- sıniz, ıktidarsızsınız. Ne devleti yönet- meye, ne de oturduğunuz makam ve mevkileri işgale layıksınız. ARADABIR DENİZ ILGAZ Boğaziçi Üniversitesi Sevgi ve Dayak İkilemini Aşmak... Çocukların çok sevildiği bir ülkede yaşıyoruz. Hem de pek çok. Ama onları döve döve de olsa var gücümüzle "adam etmeye" çalışacak kadar çok, yani çarpık bir an- lamda çok seviyoruz çocuklarımızı!.. Ne yazık ki sevgi- miz böyle bir sevgi. Hırpalayan, kıran, inciten. törpüle- yen bir sevgi. En "/y/"ana-babalar olarak baştacıediyoruzçocukla- rımızı; onlar için yaşıyor, çalışıyor, didiniyoruz, ama ar- sızlatıyor, şımartıyor ve onlardan çok şey bekliyoruz. Sonra da bunalmca, sıkılınca, gelsin dayak... Dünya Çocuk Hakları Günü, dünyanın birçok ülkesin- de bugün kutlanıyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleş- miş Milletler'in 20 Kasım 1989'da yapılan 44. genel kurul toplantısında kabul edilmiştı. Esas amacı, dünyanın her ülkesinde çocukların taşıdığı temel hakları tanıtmak. be- nimsetmek ve güvence altına almak. Yaşatma, koruma, eğitim, gelişim ve katılım olarak beş ana başlık altında incelenerek hazırlandı Çocuk Hakları Sözleşmesi. Bu sözleşme, bugüne kadar kırk bir ülkede onaylana- rak ulusal yasalara geçirildi: oysa bizim Büyük Millet Meclisimizin henüz gündemine bile gelebilmiş değil böyle bir yasa. Türkıye'de çocuk haklarını koruyan bir yasanın Mec- lis'ten geçmesi de bütün sorunları yok edecek anlamına gelmez. Diyelim ki böyle bir yasa Meclis'in önüne geldi ve geçti. O zaman da BM Sözleşmesi ile öbür yasal dü- zenlemelerimiz arasındaki aykırılığın giderilmesine ge- lecek sıra. Ayrıca, çocukların BM Sözleşmesi yle tanı- nan haklarını kullanabilmeleri için de sosyal hizmet kuruluşlarını çağdaş eğitim kurumları gibi yapılandır- mak gerekecek. Işte bu amaçla, Türkiye'de çocukla ilgili olarak faaliyet gösteren bütün gönüllü kişi ve kuruluşlar bir araya gele- rek bir Çocuk Hakları işbirliği Konseyi oluşturdular. Bu konsey, çocuk haklarını tanıtmak ve Meclis'ten bu doğ- rultuda bir yasayı geçirebilmek için yoğun bir faaliyet içerisinde. ÇİKORED (Çocuk Imdat Derneği) ise çocuk- lan koruma ve zararları önleme çalışmaları, tedavi ve rehabilitasyon ıle eğitim ve danışmanlık alanlarında araştırma ve çalışmalar yapmakta. Ayrıca çocuklar için ilk kez bir haftalık gazete, "Guguk" da bugün ilk sayısı ilehayataatıldı. Konsey Başkanı, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Başkanı Doç. Dr. Oğuz Polat, ÇİKO- RED mensupları ve Tiyatro Mie, birlikte düzenledıkleri çocuk şenliği etkinliğinde ve sergiledikleri "Şeker Por- takah" adlı çocuk oyununda şu duyuruyu yapmaya çalı- şıyorlar: Bir çocuk, reşit oluncaya kadar. fiziksel, duygu- sal, cinsel ve sosyal gelişimini ihmal ve istismar edebi- lecek. ona zarar verebilecek tüm şahıs ve gruplara karşı korunmalıdır. Çocuk oyununda, Dr. Verda Tunalıgil, okul öncesi ça- ğındakisevimliZezerolündesahneyeçıkıyorveşarkıla- rında şöyle haykırıyor: "Artık dayak yemek istemiyo- rum... Ben de sersem oldum artık.. Artık dayak yemek istemiyorum." Çocuk hakları konusunda geniş bilgi ÇlKORED'de: Tel 0 216349 23 00. OKURLARDAN En Akıla Çözüm Bu yazı her gün alıp okuduğumuz Cumhuriyet Gazetesi'ni değerlendirmek konusunda. Hepimizin butçesi bilindiği gibi oldukça sınırh. Sigaraya ayırdığımız para, sosyal faalıyetlerimize ay ırdığımız para sınırh olduğu gibi gazete için de ayırdığımız para oldukça sınırlıdır. Bugün her eve gazete rahatlıkla girmediği gibi iki gazete alan insanlanmızın sayısı da fazla değildir. Bazılanmız özel harcamalannı kısıp da ev ine gazete alıp okumaktadır. Peki bu kadar zor imkânlarda aldığımız gazeteleri okuduktan sonra ne yapıyoruz. Bazılanmız kışın soba yakırrunda kullanıyor. bazıîanmız paket yapunında kullanıp sonuçta gazeteyi israf ediyoruz. Bu yazıyı yazmaktaki amacım başta söylediğim gibi okuduğumuz Cumhuriyet Gazetesı'ni tekrar değerlendirmek. Bunun için ne yapmalıyız? En akılcı çözüm gazeteyi tekrar okuduktan sonra iadeetmek. Bunu nasıl yapabiliriz? Belli zaman aralıklanyla (Bu zaman 1 ay gibi süre) okunan gazetelerin toplanıp ıade edilmesi. Amacımız hem Cumhuriyet Gazetesi'neekonomikdestek vermek, hem de kâğıt israfını önlemek. İnanıyorum ki bu yazıyı bütün Cumhuriyet okurlan desteksiz bırakmayacaklar. Nursel Savan BİNYÜZ,BİRGİZ Tiyatro sanatçısı SAD1K ASLANKARA'nın romanı... ve KIYAMET MAHKEMESİ 50 trilyonluk hırsızlığjn öyküsünü TUNCAY ÖZKAN'ın kaleminden okuyacaksınız. ÜMtT YA YINCTLIK (Ankara, Tel: 419 38 27) TARTIŞMA Ölümcezası... olüm cezası- nın meşru birceza olup olmadığı 16. yy .dan beri tartışılmakla beraber, bugüne kadar bu konuda kesin bir şonuca \arılamamıştır. Bugün İs>eç, Noneç, İs>içre, Danimarka. Hoüanda gibi ülkeler ölüm cezasını vasalanndan çıkarmışlar; Belçika \ e Finlandh a'da > asa muhafaza edümekle birlikte bu cezanın Fıilen u\ gulanmasından kaçınılmış ve diğer birçok ülkede ise cskisi gibi uvgulama) a devam edSegelmiştir.'* Ceza Hukuku, Prof.Dr Hakkılma,Ankara 1984. Yıl:1977.Yer:ABD.İnfaz: Efektrikli sandalye... Ölünı süresi: 6 saniye. Bir idam mahkumu var. Sigarasını yanm atıp gardiyanlarla ınfaz odasına gidışi, elektrikli sandalyeye oturtuluşu, "gözlerinin fırlamamasr' için gözlerinin bantlanması. O dakikalarda. o insanın gözlerindeki bakış, daha doğrusu gözlerinin ardından bakanın rüssettikleri anlatılamaz, yazılamaz. Sadece duyumsanabilir. İnfazın gerçekleştirilişi görüntüde... Gereken süre sonunda doktorun muayenesi \ e sonuçta lOOOvoltlukikinci akımın gerekmesı. Çünkü hükümlü henüz fızyolojik olarak ölmemiş. İkîncı akım verilişi elektrikli sandalyede oturan bedeni birincisinden daha da (düşünüyorum da uygun kelimeyi bulamıvorum) korkunç bir hale getinyor. Ve son... Görüntüler, insanı şoka uğratacak kadar gerçek, ama o derecede de gerçeK olmaması gereken görüntüler... Ceza, genel ve özel önleme olarak belli başlı ikı amacı içerir. Toplumda suç işlemeye meyilli kimselerin harekete geçmelerine engel olmak ve suç işleyenlerin tekrar suç işlemesine engel olmak. Ölüm cezası yanı bır insanın havatına hukuksal yönden. yasal olarak yetkililer tarafından son verilmesine karar verilmesi ve uygulanması, insanlık için utanç verici bir uygulama. Ölüm cezasında genel önleme amacı gündeme gelmekte yani kişilerin suç ışlemesinin bö'yle birceza ile cezalandınlabileceğini ön plana alarak önlenmesi. (Aynca hükümlünün kesin olarak! toplumdan uzaklaştınlması da söz konusu.) Ancak yapılan istatistikler göstermi'şür ki, ölüm cezasının kaldınldığı birçok ülkede ağır suçlarda artma olmamıştır. Aynca ölüm cezasının infazında hazır bulunan birçok insanın, yine ölüm cezası gerektiren suçlan işlemiş olması da dikka te değerdir. Toplumda düzenin sağlanması amacıyla uygulamaya konulan kanunlar, toplumda sadece görünürdeki düzeni sağlamaktan çok. toplum bireylerinin iç düzenlerinin de sağlanmasını amaçlamalıdır. Yasa koyuculan hâlâ geçrruş y üzyıllann zihniyetine sahip bu tür uygulamalan bugün, çağdaş dünyada uygulamaktan utanç duymuyorlar mı? Bu tür infaz \ olfannın uygulanmasına ızin verecek derecede acizler mi? Yeni ve çağdaş düzene uygun yollan bulamıyorlar mı? Hadi diyelim ki idam cezası infaz edilecek. Bunun en uygun yollanndan biri iğnevle uyutmak olamaz mı^ Hayvanlann bile pek çoğu öldürüleceği zaman iğneyle uyutulurken... İpeçekmek.gaz odalan ya da elektrikli sandalyeler sadece v e sadece "bedene" eziyet etmekten başka bir şey değil. İdam cezası neyin çözümü? İdam cezası verilebilecek derecede suç işlemiş olanlann cezalan ömür boy u hapis cezasına çevnldiğinde. bunca insanın nasıl bakılıp besleneceği mi düşünülüyor? Bir insanın üretkenliğı suçlu olsa da olmasa da vardır. Hapishanelerde suçlulan topluma kazandınna çalışmalannın yanı sıra ömür boyu suçlu olanlann da üretkenliklerinden fajdalanma yoluna gidılmelidir. Öretim vapabilecek bu potansiyel. hapishaneler kapsamında kurulacak üretim bölümlerinde çahştınlarak yararh hale getirilebilir. Aynca, ölüm cezasına çarptınlacak derecede suçlu olan kişiler ömür boyıj emeğinin karşılığı verilmeden çahştınlırlarsa sanınm bu onlara ölmekten daha büyük bircezaolur... Burcu B. Yarkın Medyum, cinci, şifaa!..edyum, cinci, şifacı vb' unvan- larla faaliyet gösteren kişilerin, son zamanlarda "ruhsal sorunlar çözümüyle de uğraştıklannı yazıh va da sözlü basında ilan edecek denli pervasn davrandıklan görülmektedir. Bu kişilerin sözü edilen faaliyetlerini ve medyada bunca yer almalannı, toplumun ve bireylerin ruh sağlığı açısından zararlı bir geîişme olarak görüyoruz. Halen "Dünya Psikıyatri Federasyonu" ve "Dünya Nöroloji Federasyonu" kunıcu üyesi olan ve kurulduğu 1914 yüından beri arahksız etkinlik gösteren Türk Nöropsikiyatri Derneği; psikiyatri. nörolojik bilimler ve psikoloji meslek alanlanndan 1150 üyeli bir meslek kurulusudur. Ruhsal sorunlann ya aa ruhsal belirtilerle giden bedensel rahatsızlıklann tedavisi, öncelikle psikiyatri olmak üzere nörolojik bilimler ve psikolojinin çalışma alanıdır. Bu meslekler, uzun ve yorucu bir eğitim süreci sonunda kazanılan uzmanlık alanlandır. Biüm ve hukukça tanımlanmış kurallar içinde çabşır. "Medyum cinci, şifacı vb" adlarla çalışan kişilerin faaliyet alanlan. doğrudan yasalarca vasaklanmış bilım dışı telkin, kandırma veoyalama gibi yollarla etkileyici olur ve haksız çıkar sağlama temel ozelhğıdır. Genelde üp. özelde psikiyatri; insanı biyolojik, psıkolojik, sosyal bir bütünlük olarak ele alır. Oysa sözü edilen kışiler ruhsal'sorunlan beden ve toplum bütünlüğünden ayırarak kendi alanlannda bir sorun vumağı olarak tanımfamaktadırlar. Bu yaklaşımın, bir yandan kendisi va da çevresi için zararlı olabilecek bir hastanın tedavisini geciktirerek; bir yandan, zaten hastalığının temel özelliğı "gerceğı değerlendirme güçlüğü" olan kişilerin "cin-peri vb." iddialarla hastalığının dennliğını arttırarak, başka bir yandan da orgarük kökenli bir hastahğın tanı ve tadavisini geciktiripyaşamını tehlikeye atarak ne kadar zararlı olabilecekleri tahmin edilebılır. g g g Tıp ve psikolojideki gelişmeler ^ ^ henüz bütün sorunlan çözebildiği iddiasında değildir. Ancak çözümün doğaötesi yöntemlerle değil, yine bilimsel yöntemlerle olduğu da taruşılmaz bir şerçek. Çağımızda hâla doğaötesi, insanüstü güçlere dayandığını iddia edenlerin bu ölçüde gündemde tutulması büyük sakıncalar taşımaktadır. İnsan bilgisinin gen olduğu çağlann inançlannı günümüzde de geçerli kılmaya çalışan bu girişim utanç duyulması gereken bir konumken. bu kişilerin pervasızlığı şaşırtıcıdır. Derneğimiz üyelennın meslek alanlanna yöneltilmiş bu tecavüze, toplum ve bireylerin ruh sağlığına "kerameti kendinden menkul" bu kişilerce yöneltilmiş bu saldmya duyduğumuz tepki aynı zamanda insan aklının bir savunmasıdır. Kendilerinde insanüstü güçler bulunduğunu ileri sürmeK, bizım hastalanmızda sık karşılaşügımız bir belirtidir. Bu kişilerin "yeni birdin" ya da "peygamberüklerini" ilan etmeleri bızim için şaşırtıcı olmayacaktır. Ne var ki toplumda belirli işlev ya da görevler üstlenmiş olanlann da içinde olduğu birçok kişinin bu "büim-dışı, tıp dışı" şifa daâtıcılanna başvurduğu haberleri bizleri büyük bir şaşkınlığa ve üzüntüye sürüklemektedir. Kimi basın kuruluşlanrun. bu tür kişileri ve faaliyet alanlannı g ç olduğu gerekçesiyle medya gündeminde tutmalan da başka bir üzüntü nedenimizdir. Bu medyatik tutumun demokratık olmadığını, çünkü "akli olan"a karşı olduğunu düşünüyoruz. Demokrasinin insan aklına ve bilimsel nesnelliğe dayah bir toplum örgütlenmesi olduğuna inanıyoruz. Doğaötesi düşüncelerin "üstün insan" düşüncesine varacak kadar antidemokratik olduğu düsüncesiydeyiz. Bu tür iddialann "doğnı olabileceği** izlenimi verecek biçımde duyurulmasırun, dolay lı yoldan da olsa bir "onay" anlamina geleceği kaygısını taşıyoruz. Bu gelişmelenn toplum ve birey ruh sağlığı açısından taşıdığı zararlı etkilere dikkat çekmek istiyoruz. Sıraladığırruz görüşlerimızin "demokratik çeşitlilik" kapsamında değerlendirilerek görevli bulunduğunuz yayın organınızda kamuya duyurulacağını beklemekteyiz. Türk Nöropsikiyatri Derneği olarak. halkımızın ruh sağlığını tehdit eden bu gelişmelere dur diyebilmek için, meslek alanlanmızı korumak amaayla yasal ve demokratik tüm yollan kuUanmaya kararh olduğumuzu duyurmak istiyoruz. Prof. Dr. Özcan Köknel Türk Nöropsikiyatri Derneği Başkanı PENCERE Vanlığımız Yer. Kamuoyu kimi zaman şaşırtılabilir. Eskiden iletişimin ivmesi duşüktü, günümüzde med- yanın hızı başdöndürücü bır yoğunluk kazandı; bu or- tamda, savaş kışkırtıcılığı yapan bir Cumhurbaşkanı halkı aldatamaz mı? Çok değil, bırkaç yıl önce yaşanan Körfez Savaşı'nda rahmetli Ozal ne diyordu' "-1 koyup 20 alacağız.." Medya, savaş kışkırtıcılığı yapan Özal'ı "vizyon sahi- ö/"diyetanıtmadı mı? Aradan çok zaman geçmedi... Başbakan Çiller, Ortadoğudaki savaşın Türkiye'ye yüklediği faturanın hesabını geçenlerde çıkardı; üstü- müze yığılan yükü hafifletmek için Amerika gezisinde Clinton'un nabzını yokladı.. Ama, nafile... Eski Başkan "Bush'unyakındostuÖzal'ınhesabı,kâ- ğıt üzerınde 1 'e 20 idi. Yaşamda 20'ye 1 bile alamadık. • Ankara Temsilcimiz Mustafa Balbay'ın 17 Kasım 1993 günlü Çumhuriyet'te yayımlanan "Notlar"\, tümcelerin- de ve satır aralarında çok önemli gerçekleri yansıtıyor- du. "Bir Genelkurmay yetkilisi 'nin değerlendirmelerini içeren yazıdan yaptığım alıntılara göz atalım. "VeÖc/7/"diyorki: "- Biz iç güvenlığı vazife edindik. Bazılar, diyor ya, te- rör askerlerin işi değil... Olur mu? Bakın, dünyanın her yerinde terorle jandarma mucadele eder. Atatürk'ün Cumhuriyeti'nı korumak bizım vazifemizdir." "- Türkiyede birinci tehdit, iç tehdittir. Bunu kısaca aktaralım.. 1991'de Körfez Savaşı'ndan sonra Kuzey Irak ta bir otorite boşluğu oldu. PKK. Saddam Hüseyin 'in depolarını boşalttı. Saddam'dan kaçan Peşmergelerin tüm silahlarını PKK. ellerinden aldı. Talabani güvenil- mez biri. O da terör örgütüne destek oldu. O zaman du- ruma baktık. Toplandık. 'Arkadaşlar bugüne kadarki strate]ileri değiştireceğız'; ıç tehdit, birinci tehdit olmuş- tur' dedık. Hemen jandarmanm komandolardan oluş- ması, özel timlerin yetiştirilmesi için kolları sıvadık. Özel Harp Dairesi 'ni Özel Kuvvetler Komutanlığı haline getir- dik." "Genelkurmay yetkilisi'', inanılmazbir "o/gı/'nunaltı- nı kesinlikleçiziyor "- Bunlan emır almadan yaptık. Talimat bekleseydik, memleket bölünmüştü." • Körfez Savaşı öncesı ve sonrasına ilişkin bir araştır- ma yapılsa, ortaya çıkacak gerçekler sanınm kamuoyu- nu daha çok şaşırtacaktır 'Payitaht Istanbul "un medya- sı, o süreçte "şahın'' kesılmişti; savaş kışkırtıcılığına katılmayanveserınkanlılıkladengeyıgözetenlere "Sad- dam'ın adamları" diye saldıranların gözleri dönmüş; "Yeni Osmanlılar'öa -başta özal- fetih hevesiyle gani- met hırsı canlanmıştı: "- Bölgede süper güç olacağız.." "- 7 koyup 20 alacağız.." Asker barış, sivil savaş istiyordu. Gözüdönmüşlüğün siyasetine katlanamayan zamanın Genelkurmay Baş- kanı Torumtay, istifa etti. Ancak bugün varılan noktada Türkiye, geriye dönüşü olmayan bir yolasürüklenmiş görünüyor. Yakın geçmiş- te atılan bütün tohumlar, surgünlerini verdiler; onları bıçmekten gayri bir çare göremeyenlerin kararlıhkları, önümüzdeki günlerde terazınin kefesinde ağır basacak- tır. • • ! , Sonuçta bir yandan "islam dünyasında süper güç" ol- mayaheveslenen,öteyandan "Adriyatik'tenÇinSeddi- ne kadar" Turan'da at koşturmaya özenen, beride Orta- doğu savaşında ganimet masasına oturmaya hazırla- nan uçukların yönetimindeki Türkiye'de "iç tehdit, birinci tehdit" oldu. Ulkeyi bu duruma düşurenler, bir de Atatürk'ü eleştir- meye kalkışmazlar mı... 68LER2 - SEÇMEESERLER İ.M.Ç.6. Blok,No:6512 l"NKAPAM/ISTANBL'L Tel.: 512 3? 13 Fav 528 II 34 MACSEVER yardımcı grafiker aranıyor 512 05 05'den423
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear