25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 14KASIM1993PAZAR 8 PAZAR YAZILARI HordakAyı görkemli uğurlandı SEUL ALİ RIZA BALAMAN Uzakdoğu'nun her köşesinde başat Çin kültürünün yaşatılan etkinliklerine tanık ol- mamak mûmkün değil, bu bir körinanç (ba- tıl) da olsa. Geleneksel Çin günbilgisine (takvimi)gö- re, yıllara hayvan adlan takılarak bu hay- vanlann özellikleriyle o yılda doğanlar öz- deşleştirildiği gibi kimi aylar da uğurlu, uğursuz diye değerlendirilebiliyor. Sözgeb- mi, bu yıl ağustos 18'de başlayan ve eylül I5'de biten 'Hortlak Ayı', görkemli törenler- le uğurlandı. Bir milyar iki yüz milyon nüfuslu Çin Halk Cumhuriyeti'nin her yerinde, Tayvan (Formoza), Singapur, Hong Kong ve Çin mahalleleri bulunan ülkelerde Hortlak Ayı bütün kurallanyla yaşaüldı. örneğın, denize kıyısı olan yerlerdeki plajlar, denizde boğul- marun çok olacağına inanıldığı Çin neredey- se boşalüldı; boşanmalann kaçınılmazbğuia inanıldığı için evlenmeler yok denecek kadar azaldı: arsa ve ev ahş verişi durdu; bütün özel yaünmlar ertelenmeye aindı; ev taşınmalan hatta kimi ameliyatlar bekletıldi. Ancak bunlann yanında bahçesi olan evlenn bah- çelerinde, olmayanlann kapı önlennde sof- ralar donatıldı ve hortlaklann aç kannlan doyurulmaya çalışıldı. "Doğaüstü gûce sahip olanlardan korku- lur" ilkesi geçerli olduğundan genelde adı hortlak olan ve bu ayda çok hareketli olan bu sımgesel yaratıklara yerliler 1yi kardeşler' adını takmışlar. Bozulan bir makınenın bo- zulma nedeni bu iyi kardeşler olurken henüz onanmdan çıkmış ama yine de çahşmayan makinenin çahşmama nedeni de bu iyi kar- deşlerdır. Bu ayda iş bulabilen onanmcılar, beceriksizliklerini kolaybkla iyi kardeşlere yükleyebılıyorlar. Gecelerde. gündüz kılitli olan kapılar ve pencereler açık bırakılır, evin karanlık köşe- İerindeki hortlaklar, dışandaki yemekleri yemek için çıksınlar ve bir daha da gelme- mek üzere evı terk etsınler diye. Her gece bi- timinde hortlaklar larafından kerhen yenıl- diğı düşünülen yemekler, eş, dost. akraba ve komşularla birükte tüketibr. Özellikle zen- gin evlerindeki etli. yağlı ve tatlılı yiyeceklere çok ılgj gösterilir. Kumarbazlar iyi şanslar için tapınaklarda dua ederler; doktorlar ve hemşireler ölen hastalanndan kazandıklan kağıt paralann bir kısurunı öte dünyada parasız kalmamak için yakarlar. Kuklalar özellikle bu ayda oy- natıhr. uyatro sahneleri ölüm konulanyla dolup taşar. Hatta Singapur'da gerçekleşti- rilen Mıchael Jackson'ın konserindeki boş sandelye sayısının çokluğu, bu ayı hesaba katmayan yöneticilere yüklenildi. Özellikle Hortlak Ayı'nın son günü (15 Eylül Çarşamba), nehir ve deniz kıyılan, içinde mumlar yanan on bınlerce kağıt fe- nerlerle dolduruldu; hortlaklann uzaklaş- malan ıçın bu ışıklann yol göstereceğine inaruldı. Sokaklar tüketilemeyen yemek ar- tıklanyla dolup taştı ve evlere olabildiğince gürültülerle ve geç girildi. Kent yönetıcılen v e çevreciler. çevre ve ha- va kirlilığine neden olan bu atıklann temiz- lenmesi derdıyle baş başa bırakıldılar. Tüke- tim ekonomısının yebne böylesine kapılan coğunluğun bu körinanona, tüketım açısın- dan 'boş ama hoş inanç' mı demek gerekir? BiliıııselkomünizmikliıııidüzeltemediNe zaman kış gelse ve ne zaman soğuk- tan donmaya başlasam, bilımsel komü- nizm gebyor aklıma. Leningrad Üniversitesı'nde en önemli derslerimizden biriydi bilimsel komü- nizm. Afanasyev başkanlığında koskoca bir kunılun yazdığı Bilimsel Komünizm adlı bir de ders kitabımız vardı. Ders yıb boyunca olmasa da, sınavlara hazırlanır- ken kitapla yakından tanışmıştık. Kita- bın en sevdiğim yeri, 'Komünzmin gde- cekle ilgjli bekJentikri' adını taşıyan son bölümüydü. Bu be'klentiler arasında 'iklim koşulla- nnın ve meteorolojik getişmelerin denetim altına alınması' da vardı. Bilimsel komü- nızmın. gelecekte dünyada tek ideoloji olacağı kuşkusuzdu. Bilimsel ve teknolo- jik gelişmeler de komünizmin 'jönkndiri- d gücö' altında öyle bir düzeye varacaktı ki hava koşullan bile insanlar, daha doğ- rusu onlar tarafından seçılen yönetımler tarafından belirlenebilecekti. Düşünebiliyor musunuz, dondurucu soğuktan (ve kimileri açısından, bunalüa sıcaktan) kurtuluştu bu. Yağmur, kar, rüzgar gelişigüzel ortaya çıkamayacaktı. Ya olmayacak ya da bebrlenen yer ve za- manlarda üretiteceklerdT. İklimden ya- kınan insan da kalmayacakü böylece yer- yüzünde, ister Moskova'da yaşa, ister Kanarya adalannda; havan aynı olacak- tı... Bilimsel komünizm, önce 'bilimsel' ol- ma özelbğinden başlayarak epeyce eleşti- rildi son yıllarda. Şimdi onu savunanlar bile, eskisinden daha temkinli bir dil kul- lanıyorlar. Hele hele 'iklimi denetim altına almaktan' hiç söz etmiyorlar. Yaak... Bu düşünceler, son bir aydır kar altın- MOSKOVA HAKAN AKSAY da yaşadığımız Moskova'da, özelbkle de son on yıbn rekor düzeyindeki soğukla- nnda bir kez daha aklıma geldi. En çok da Galatasaray'ın rakıbı Spartak Mos- kova'yı geçen çarşamba eksi 23 dereceük gecede tribünlerden izlerken... Bu düşüncemi yanımdaki spor yazarla- nyla paylaşmak istedim. Beni şaşüacak kadar ciddi dinledi ve ekledi: -Aslında komünıstier hava koşullannı denetlemeye başlamışlardı bile. 1980 obmpiyatlan sırasında ve 1 mayıs, 7 ka- sım gibi bayram günlerinde, Moskova'da yağış obnasını önlemek için bulutlan kent yakınlannda özel füzelerle vuruyor- lardı. Böylece yağış kent dışında kalıyor- du. Son derece pahab olduğu söylenen bu füzelerle ilgjb harcamalar da halkın ce- binden çıkıyordu tabii. Sözünü bitirirken, belki bilimin bir gün 'büimsel komünizm olmadan da iklimi de- ğiştireceğini' söyledı ve kendisinın kışı tü- müyle ortadan kaldıracak partilere oy vermeyeceğini ekledi. Zaten on yıldır hiç anlaşamıyoruz bu konuda Ruslarla. Çoğu kışı seviyor. Hat- ta kar alünda dondurma yemeye bayılı- yorlar. Böyle lahana misali kat kat giyinmek hoşa gidebıb'r mi hiç? Tamam, yılbaşının tadı kışın çıkar. Ama soğuk günlerde gü- neşi ve denizi gösteren yazlık fibnlere hiç mi imrenmez insan? Olmuyor, ikna edemiyorum. Seviyor bu mevsimi Ruslar. Soğukta kendilerinı bir başka zinde hissediyorlar. Tarihlerin- dei önemli günlerin çoğu da soğuk günle- re rastbyor zaten. Sosyabst devrim böyle bir günde (7.11. 1917) yapümıştı. Kapitalizme geçış de bir kış günü (2.1.1992) başlatılmıştı. Komü- nist önder Lenin soğuk bir kış günü (21.1. 1924) yaşama veda etmışti. Ve ülkeyı sos- yalizmden kapıtahzme götüıme misyo- nunu yüklenen Yeltsin de yine böyle bir günde (1.2.1931) doğmuştu. Velhasıl bu millete bir şeyler oluyor kış mevsimlerinde... Ama ben yine de bahar ne zaman gele- cek diye beklemekten kendimi alamıyo- rum... J^poa çocuklarının bayramı geldi yine. Üç, beş ve yedi yaşındaki çocuklann büyümesini kutla- ^ J ^ makvesağlıklıbiryaşâmsürmelerinidilemekaınaciyladüzenlenen bayrama Japonlar Şiçi-Go- San adını veriyorlar. Üç, beş ve yedi yaşındaki onbinlerce Japon çocuğu dün geleneksel Japon ghsisi kimonosunu giydi ve annesi> le babasının elin- den tutarak en yakın lunaparkın yolunu tuttu. Anne-babalar dûn çocuklannı hiç kırmadı; Japon çocuklar dün hiç ağlamadı. (Fotoğraf: RELTER) Falafel,uygarkk sevdasınınkurbam 'Şehir merkezi'diye bir kavra- ıran varbğından haberdar ol- makla birbkte, bunun kentlerin neresinde olduğunu pek anla- yamamışımdır. Bir daire midir, uzunca bir yol mu, yoksa geniş bir alan mı? Herhangj bir kente girerken "Şehir merkezine gi- der" diye ok ışaretleri bile var- dır. Nerede başlayıp bittiği muğlak olsa da, belli ki önemı büyüktür. Demek ki her kentın bir merkezi, ortası olmalıdır. lstanbul'un 'orta yeri' sinema imış eskiden. Şimdı ne var. pek bilmem. Çünkü İstanbul'u faz- laca tanımam. Ama gönül dos- tum Ankara'nın orta yeri soru- lacak olsa, Sıhhiye'deki parkın bağnndan çıkıp gökyüzüne haykıran bir çift el gelır aklıma hemen. Tel Avıv'in orta yerinde Di- zengofT caddesi uzanır. Kentın gözbebeğı ve atardamandır bu- rası. Ama son günlerde, sayın belediye başkanına kafa tut- makta, onu hayli kızdırmakta- dır. Kentin merkezinde olma- nın gerektirdiği asaletten gide- rek uzaklaşmakta, sokak kül- türüne göz kırpmaktadır. Oysa kentin merkezıni temsil ediyor olmak, 'Avmpai' ve 'eKt' obriayı Çevrecileriçin alternatifcenazetöreni Cenaze töreninden sonra iki seçenek var Gömülmek ya da yakıbnak. îkisi de baba- dan oğula geçer türden cenaze levazımatçı- lannın alaru ve büyük ticari iş. Mezarbk demek, bizdeki türden itiş kakış ve toza çamura bulanma. nereden çıktığı belirsiz bir sürü çoluk çocuk ve sakalbnın el avuç açtığı kargaşadan ve mezarlık mafya- sından uzak. Ağırbaşlı, sakin, vakur ve elem ^-üklü. Ama sonuçta, cenaze levazırnatasının al- dığı paraya uygun bir tören. Özel gınşimin gereği olan ticari bir iş bu sonunda: Kullanı- lacak tabut, yapüacak kilise töreni, ölenin yakınlannı taşımak için gerekecek otomo- bil sayısı ve türü, mezann haarlanması, pa- pazın ayarlanması... Hepsinin faturası var. Yakıbnak da öyle. Onun ritüeli de ayn. LONDRA EDtPEMİL ÖYMEN Yakılanın küllen ne olacak? Bir kupaya konulup geride ka- lanlara mı verile- cek? Yoksa bir tar- laya, denize mi ser- pilecek? Hatta gö- mülecek mi? Bu da ayn bir uzmanlık ^ ^ — • — • — ^ ^ ^ ^ dab. 1leri sana>i ül- kesinde, her atılacak adımın hesabı var. Bu adım ahirete doğru atılsa dahi. îngiltere'de bu iki yönteme alternatif üçüncü bir yöntem bebrmeye başladı: Yeşil gömü... Pahab ağaçtan lüks tabut yerine karton kutu kullanmak. Veya cenazeyi ol- duğu gibi kefene sarmak. Mezarlığa değil, yeşil alana gömmek. üzenne agaç dikmek... Yeşillerin önerisi bu. îngiltere'de ormana kıran girmiş gibi, ül- keyı daha da ağaç- landırmayı hedefleyen Orman Vakfı (Wood- land Trust), 150 bin üyesine yolladığı mek- — ^ ^ ^ ^ — tupta, bu 'yeşil gömü'- yü düşünmelerinı önerdi. Yasalara göre cenaze nasıl vakılabi- liyorsa, ailesinin istediği yere de gömülebib- yor asbnda. Ve bu yerin ille mezarlık olması da şart değil. Ama abşüdığı için, pratik ol- duğu için, geleneklere uyduğu için, papaz dini tören yaptığı için mezarlık, doğal gömü yeri. Yeşil gömü yaklaşımı, sanıldığından da hızla benimsendi. Bir il genel mecbsi 3 bin kişinin gömülüp üzerine ağaçdikilebile- ceği bir yer ayırdı. Tanesi bizim parayla 700 bin liraya, bir süre sonra çürüyecek türden karton tabutlar bu ay sonundan itibaren piyasaya çıkıyor. Yeni tabutlar, özel tahta tabuttan çok da- ha ucuz ve doğa dostu olacak. Bir şirket de yünden kefen satışına başlıyor. Hıristiyan geleneği uyannca, cenaze tabuta yatınlır ve öylece gider. Kefen, tngibzler için yenilik olacak. Ve cenaze, sadece kefene sanb olarak gönderi- lecek. Üzerine taş yerine ağaç dikilecek. Ce- naze işlerinden yerel yönetimler sonımlu ol- duğu için her yerel yönetimin de kendine göre bir uygulaması var. Ama isteyenin iste- diği yere gömülebilmesi için yine doktor ra- poru ve defın izni şart. TEL AVİV DİIEK KOÇ emretmektedir. Bu yüzden, ma- kamına yakjşmayan görüntüle- re asla izin verilmeyecek. bura- da boncuk gibi dizilen falafel' dükkanlan kapaülacaktır. Falafelin ne olduğuna gebn- ce: Gözleri kamaştıran onlarca çeşit yiyecek; nohutlu mücver toplan, rengarenk salatalar, kı- zartmalar. soslar... açık tezgah- larda sergilenir. Bir adet yassı pide abnıp ortası açıbr, içi ala- bildiğince bunlardan doldunı- lur ve hepsinin üzerine, kalsi- yum kaynağı tahin sosu' boca edılir. Sabıt fıyata karşı yiyecek sının getınlmedığındcn. başlan- gıçta içi boş olarak alınan ınce- cik pide. tam bir şişko küreye dönüşmüştür. Sonra da yola devam edilip, şişko küre iştahla ısınlır. İşte falafel, bu yiyeceğin adıdır. Bize göre İsrail'in en otantik ve neşeli görüntülerin- den biridir falafel ziyafeti. Tu- ristlerin de bir hayli ilgisini çek- mektedir. Bunca sevilip benim- senmesindeki asıl pay ise, ülke- nin en ucuz beslenme tara ol- masıdif, Bizler, kötülük bunun nere- sinde diye duralım. şehir plan- lamacılan hiç de öyle düşün- müyorlar. Onlara göre sokakta aüşürmak. edebe ve estetiğe aykındır. Yerlere düşen yiyecek parçalan, ortabğı kirletmekte, falafel tezgahlanndan çevreye pis kokular yayılmaktadır. Fa- lafelin en ciddı suçu ise 'Ortado- ğu-Arap' kültüründen gebyor olmasıdır. Ortadoğunun Avru- pa'ya mesafesi ise çok uzaktır. Üstebk sözcük olarak Avrupa terminolojisınde yeri bile yok- tur. öyleyse Tel Avıv'in en muhteşem ceddesinde de yeri olmayacaktır Tabii. bu karar ilan edildiği gibi de kızılca kıya- metler kopacakür. Evsizleri nereye hapsettiler? STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN Bır Balkan ülkesinden gelen adam, on beş yüdan fazladır İsveç'te yaşıyor. Bu sürenin yansından fazlasını, birçok soygun vb. suç işlediğı ıçın hapıste geçirmiş. Son olarak mahkeme, adamın uslanmayacağına karar vererek, şu anda çekmekte olduğu hapis ce- zası bitince kendisinın sınır dışı edilmesine karar \erdi. Işin ilginç tarafı, adamın evinde bulunan bol miktarda paraya elkonulma- ması ve üstebk. soruşturma sırasında mah- keme kasasmda yattığı süre için pobs tara- fından faiz ödenecek obnası!.. Ayni şey, ne denb kısa bır süre için de olsa, gözaltına abn- dıktan sonra aklanan kişilere, devletce der- hal para tazminatı ödenmesindeki tıtizlikte de gecerli. Devletin bireyi mağdur etmemesi, burada kışısel özgürlük denildiğı zaman ak- la ilk gelen maddeler arasında. Halkımızın "seçmen sa>mı" nedeniyle ge- çen pazar günü 14 saat evlerine hapsedilme- si, akbma bunlan geurdi. E)evletin, hangi hakla vatandaşı mağdur etüğinı düşündüm. Pazarlan da çalışılan meslek kollanndakı zarar, gelir olmadığı için kesilmeyen vergı KDV'den devletin kaybı. çok büyük miktar- lan buluyor olmab. Kablolu televızyonun ilettiği TRT-INT'nin kamerasından Ankara, Istanbul ve İzmir'in bomboş sokaklannı izlerken "Devlet Baba"- nın evsizleri nereye tıktığını merak ettim. Belki onlar için 14 saatcik de olsa bir çatı al- tına girmek güzel bir şeydi. Kimsenin evini evsızlere açmadığını varsayarak bu ınsan- lannnegibikapalıyerlerdebulunup"seçıneıı- den sayıknklan", ülkemizle ılgilı yanıtlana- mayan birçok soru gibi ortada kaldı. FirstLadyHillary, çocuklansıktı Dtş Haberler Senisi- ABD Başkanı Bill Clinton'ın eşi Hillary Rodham Clinton, Başkan Cünton'dan daha fazla çalışıyor. Kendini yenı Sağhk Yasası çalışmalanna adayan First Lady, yasa taslağını hazırlayan kurulun koodinasyonunu üstlendi ve taslağa Hillary Clinton damgasını vurdu. Taslağı geçen ay Kongre'ye aynnölı biçimde anlatan First Lady, uzun konuşması sırasında bir kez bile kağıda bakmaması, kendınden emin tavn ve elbette hazırladığı yasa taslağının içeriğiyle büyük beğeni kazandı. Hillar>' Clinton, şımdi de kent kent gezerek, Amerikan sağlık sistemine büyük yenilikler getiren yasa tasansını Amerikan halkına anlatmaya çalışıyor. Ailelerle toplantılar yaparak yeni sistemi tanıtan Hillary, büyük ilgı göriiyor. First Lady'yi Başkan ainton'dan daha fazla seven ve benimseyen Amerikalılar, onu can kulağıyla dinliyor ve destek vermeye hazır olduklannı her fırsatta dile getinyorlar. Ancak yeni sağlık yasası, anne-babasıyla birbkte Hillary Clinton'ın toplantılanndan birine katılan bu ufakhğı pek ılgilendirmiyor olsa gerek. (Fotoğraf: REUTER) Ekoııoıııibozuldukça Ispaııyol gençleriısınıyor Sokaklar ısınıyor. Gençler ısınıyor. Gençlerin sıcaklığı da bir başka oluyor hani. Sıcakbk, krizden gebyor. Kri- zin içindeyiz de, adını tam ko- yamadık. Durum felaket. Ekonomi ameliyat masasında. Felipe'nin ebnde neşterler, ko- caman kocaman makaslar; can çekişiyor ekonomi. Yaşa- yacak mı, ölecek mi? Krizin ateşi, önce gençlik yanına vu- rur toplumun. Vurdu. Ve gençler ısındı Ispanya'- da. Tüm şehirlerde sel öğrenci- ler. Madrid, elbette en sıcak yeri Ispanya'nın, kalbi. Mad- rid de yürüdü. Yıllardır fies- tanın bir köşesinde kaybol- muş gençlik birden sokaklara taştı. Yağmurla yanşırcasına yağdılar, Don Quijotenin -Don Kişot'un- arkasmı dön- düğü Plaza da Espanya mey- danına sıgmadılar. On binler- ce öğrenci ve elbette, binlerce pobs. Öğrenciler şaşkın, polis şaş- kın. Don Kişot şaşkın. Ve ace- mi. Franco öleli beri öğrenci deneyimsiz, pobs deneyimsiz. Nasıl yapıiır bir 'grev'? Nasıl karşı konulur bir greve? 'Grev' diyonım, 'boykot' değil. Öğ- rencilerin sendikalan var burada. Sendika grev yapar. boykot değil. Oğrencileryürüyor, yağmur yürüyor. Don Kişot saldırdı saldıracak polislere. Alan dol- du, öğrenciler yürümek isti- yor, polis 'dur!' diyor. Öğren- ciler gergin, polis gergin. Cop- lar çekihyor, tüfekler dolduru- Juyor. Orta yaşb bir adam var yanımda, kızgm, söyleniyor kendı kendine: "Hiç değişme- mişler. Polis hep aynı polis. MADRİD ALt KIŞLAK Aynı baskı, aynı serthk. Uyanın artık, Franco öldü!" Öğrenciler, üniversile harçlannıçok buluyorlar. Hü- kümet, yüzde 12 zam yaptı, öğrenciler yüzde 6'nın üstünde bir artışa 'ohnaz' diyorlar. Hep böyle küçük küçük baş- lar. Hükümete karşı mı bu yü- rüyüş? Hayır. diyor bir öğren- a. Pobtik, ıdeolojik bir yanı var mı? Hayır. Bu gençlik sağcı mı. solcu mu? Kanşık, hepsinden var; birbkte bir ey- lem bu. Pob's, dağılmalannı is- tiyor. Poüsin üstüne bira şişe- leri yağıyor. Provokasyon? El- bette. Hep böyle olur, bır kıvıl- am beklenir. Ve tutuşur top- lum, alev alev. tspanya'da 1 milyon üç yüz bin üniversite öğrencisi var. Ancak iki yüz bin kadan burs alıyor devletten. Kredi uy- gulaması yok. Bir grup öğren- ci, üniversite öğreniminin 'be- leş' obnasını istiyor. Bir öğren- cinin devlete yıUık faturası 40 milyon civannda. Bunun 7 milyonu falan harçlarla öğ- renciden ahnıyor; geri kalanı devletin cebinden Universite- nin beleş olmasını *gerici', harç toplanmasını 'ilerici' buluyor hükümet. Üniversiteye ulaşa- mayan bir sürü vatandaşın ödedıği vergilerle üruversiteyi 'beleş' yapmak. gerialiktir. Servisi kullanan. ücretini de öder. Ama "beleşçi' öğrenciler de, "Benim onayım olmadan, devlet, olmadık protokoller için; Barselona Obmpiyatlan, Sevilla Fuan için; HızL TrenJer için vatandaşın parasını çar çur ediyor" diyorlar. Devlet. ilk ve orta öğrenimi sağlamakla yü- kümlüdür de, neden yüksek öğ- renimi sağlamakla >-ükümlü de- ğildir? Üniversite 'kampuslan' ısın- dı. Öğrencilenn dertleri çok. Bir gençlik ömrünü harcayıp açıkta kalmak da var işin sonunda. Hukuk fakültelerinde, kırk ki- şilik sınıflarda yüz öğrenci üst üste. Harçlar indirilmeb. Ama nasıl 0 Yöntem ne? Yöntemler, hareketin içinde belirlenecek. Liderler doğacak. Denemek ge- rek. Gencecik yaşlarda tek doğ- ru yolu nasıl bilebilirsiniz. De- nemek gerek. Bir grup öğrenci, üniversite binalanna girdiler gece. Yıktı- lar, kırdılar, yaktılar ve "Harç- lan indirmezseniz, biz de kıra- nz" imzasını atıp gittiler. Bun- lar 'radikal'ler. Hemen anında çözüm istiyorlar. Başka bir grup öğrenci sey- medi bu yöntemi. Yapıa bir yöntem aradılar. Buldular: Ja- pon usulü boykot. Öğrencinin, halkın gözünde kına-yıkıa, fa- şist-komünist bir izlenimi ol- mamalı. Bu öğrenciler. kütüphaneleri ele geçirdiler, kütüphanelerin akşam kapanmasına engel ol- dular ve sabaha kadar ders çalıştılar. Bir grup öğrenci de kütüphanenın dışında gitar- lanyla eşbk ediyorlardı. Kriz nereye varacak bilemi- yorum. Öğrenciler, bır toplu- mun barometresi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear