25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 KAS1M1993 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Atatürkçüdüşüncede laikcumhuriyet Laiklik, kimilerinin amaçlı biçimde çarpıtarak söylediği gibi yalnızca din ve vicdan özgürlüğü ya da yalnızca din duygulannm devlet işlerine kanştınlmaması demek değildir. Laiklik, bunlan da kapsayacak biçimde. ama her şeyden önce egemenliğin ulusa verilmesidir. Laikliğin özü ulus egemenliği, dolayısıyla demokrasidir. BÜLENT SERİM Anayasa Mahkemesi Raportörü olümsüz devrimimiz Cumhuriyet'in 70. yılı- nı kutladığımız 1993, Atatürk'ün aramızdan aynlmasının da 55. yıh. Cumhunyet'i kurma- nın ve 15 yıl onu yaşamanın mutlulu- ğuna erişen Yüce Önder. bu kısa süre- de onun tüm kurum ve kurallannı yerleştirme mucizesini de göstermiştir. Atatürkçülük, O"nun düşüncelerini. ilkelerini, devrimlerini anlamak, be- nimsemek, günlük yaşamda uygula- mak demektir. Bunun bilincinde olan kimi aydınlar. kasım ayının "Atatürk ve ilkelerini yaşatma ayı" olarak ilan edilmesi için bir ginşım başlatmışlar- dır. Hem ginşimi başlatanlan gönül- den kutluyor ve destekliyor hem de bunu fırsat bılerek Cumhuriyet'in laık nitebği üzerinde durmak ıstivoruz. Her zaman belirtildıği gibi Alatürk Cumhuriyeti'nın hedefı çağdaş uygar- Uk düzeyine ulaşmaktır. Çağdaş uy- garlık düzeyine ulaşmak ancak u ay- dınlanma" ile, yanı aklın inançtan. bilimin dinden bağımsızlaşması ile olanaklıdır. Bu bilinçle laiklik benim- senmiş ve Cumhuriyet'in temel taşı yapılmışür. Laik düzen, devlet yöneti- mi ve toplumsal yaşamın din kuralla- nna değjl, aklın egemen oldugu bilim kurallanna bırakıldığı düzendir. Top- lumun her alandaki gelişmesi ve çağ- daş uygarlık düzeyine ulaşması yolun- daki çabalan engelleyecek dünya görüşünü ancak laiklik ilkesi etkisiz kılabilir. Bu özeUiğj ile laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti'nin ve demok- rasinin onsuz olmaz koşuludur. Laiklik ilkesi bütün boyutlanyla Anayasa'ya yansımıştır. Anayasa'nın benimsediği laiklik ilkesi soyut bir kavram değil; devletin, toplumun. hu- kukun ve eğiümin laikleşmesini içeren sistemler topluluğudur. Nitekim Ana- yasa'da, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ya da hukuksal düzeninin kıs- men de olsa din kurallanna dayandın- lamayacağı belirtilmiştir (m.24). Anayasa'da öngörülen Atatürk ilke ve devrimlerine. çağdaş bilim ve eğitim esaslanna dayanan eğUim-öğretim düzenı, laiklik ilkesini temel alan bir düzendir. Önyargjlardan, dogmalar- dan annmış. araştımıaa. akla ve bili- me bağlı, bağnazhğa karşı. ulusal değerlere saygıh, özgür düşünceli, öz- gür vıcdanlı, çağdaş görüşlü insan ye- tişürme amacı anayasaya (m.42, 130) egemen olmuştur. Çağdaş anayasalann koruyuculuğu Laiklik ilkesi ve laikliğin kunılup korunmasında anayasalar kadar önemlı olan devrim yasalan, Anayasa ile koruma ve güvence altına abnmıştır (m.4, 174). Laiklik ilkesi, öbür Atatürk ilke ve devrimleri gibi "değiş- tirilemez", hatta "değiştirilmea öneri- lemez" niteliğe sahiptir. Türk toplu- munu çağdaş uygarbk düzeyinin üstüne çıkarma ve Cumhunyet'in laik niteliğini koruma amacı güden devrim yasalannın herbiri, laiklik konusun- daki bir alanı düzenleyerek toplumun çağdaş yapısını oluşturmuşlardır. Bunlar Anayasa'ya aykın olduğu biçi- minde anlaşılamaz ve yonımlanamaz- lar. (m. 174). Günümüz gelişmeleri. laiklik ilkesi- nin ve devrim yasalannın anayasal güvenceye ahnmasının ne denli yerin- de olduğunu kanıtlamaktadır. Çağdaş anayasalar. kendilerini, istenmeyen ve uygun olmayan değişikliklere karşı koruyan ve güvence altına alan hü- kümlerle donatılmışlardır. Bunun. klasik demokrasi anlayışı ile bağdaş- madığı ıleri sürülebilir. Ancak laiklik ilkesini çoğunluğun baskısından ve bundan doğacak sonuçlardan koru- manın başka yolu yoktur. Anayasaya göre hak ve özgürlükle- rin hiçbiri. devletin ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğünü bozmak. Türk Devleti'nin ve Cumhuriyet'in varlığını tehlikeye düşürmek, din ve mezhep aynmı yaratmak ya da her- hangi bir yoldan bu kavram ve görüş- lere dayalı din devleti kurmak amacıy- la kullanılamaz (m.14). Hiçbir özgür- lük. devleti parçalama ve niteliklerini değiştirme özgürlüğünü içermez. De- mokrasilerde de olsa. hiç kimseye "öz- güriükleri yok etme özgürlüğü" tanına- maz. Tersi durumda demokrasi kendi varlığını koruyamaz. Demokrasiden yararlanarak laiklik ilkesine karşı çı- kışlar, din özgürlüğünün kötüye kul- lanılmasından başka bir şey değildir. Toplum yaşamını etkileyecek ilişki- lerde ölçüsüz hak, sınırsız özgürlük düşünülemez. Din özgürlüğünden do- ğan haklann bireyin tinsel (manevi) yaşamından taşıp loplum yaşamını et- kilememesi; toplumun huzurunu ve çıkarlannı sınırlayan eylem ve davra- nışlara dönüşmemesi gerekir. Tersi durumda bu eylemlerin, toplumun huzurunu ve çıkarlannı korumakla yükümlü olan devletçe önlenmesi zo- runlu olur. Laiklik. kimilerinin amaçb biçimde çarpıtarak söylediği gibi yalnızca din ve vicdan özgürlüğü ya da yalnızca din duygulannın devlet işlerine kanştınl- maması demek değildir. Laiklik. bun- lan da kapsayacak biçimde, ama her şeyden önce egemenliğin ulusa veril- mesidir. Laikliğin özü ulusegemenliği, dolayısıyla demokrasidir. Laiklik ilkesi iledin sömürüsü, dinin siyasal ve maddi çıkar ve toplumsal baskı aracı olarak kullanılması önlen- meye çalışılmıştır. Laiklik. dınsel ve mezhepsel görüş aynhklannı kişinin özel yaşam alanı- na hapsetmeyi. politik alan dışında tutmayı amaçlamıştır. Kısaca bu ilke. dinin vicdanlardaki kutsal yerini al- masını, inancın Tann ile insan arasın- da kalmasını sağlamıştır. Din, kişinin vicdan alanına ibşkindir; inanç ve iba- det konulannı kapsar. Dünya işleri ise toplumun değjşen gereksinimlerine yanıt verecek akılcı kurallara göre yü- rütülür. Amaçlı saptırma yöntemi Ülkemizde son yıllarda amaçb bir saptırma yöntemi uygulanmaktadır. Bu yöntemin bırinci ayağında, laikli- ğin yalnızca din ve vicdan özgürlüğü olduğu yayılmaya çahşılmaktadır. Bu- na. Osmanlı devlet düzeninin de laik oldugu savını geçerlı kılmak için baş- vurulmaktadır. Oysa Osmanlı'da, ege- menlık ulusa ilişkin olmadığı için laik- likten söz etmenin olanağı yoktur. Hatta kanımca Osmanlı'da din ve vic- dan özgürlüğü de yoktur. Çünkü bir toplumda din ve vicdan özgürlüğün- den söz edilebilmesi için. o toplumun tüm kesimleri yönünden bu özgürlü- ğün geçerli olması gerekir. Osmanb'da Hıristiyan ve Musevi uyruk için var olan din ve vicdan özgürlüğü, Müslü- man uyruk için yoktur. Çünkü Müslü- manlığı seçenin, seçimden sonra dinsel tapınma kurallannı tartışma, bu ku- rallar üzerinde düşünce üretme, kural- lan uygulayıp uygulamamakta özgür olma gibi seçenekleri bulunmamakta- dır. Kurallann uygulanmaması dün- yasal yaptınma bağlanmıştır. Demek ki Osmanlı'da, din ve vicdan özgürlü- ğü değil. din seçme özgürlüğü, bir baş- ka deyişle dinsel hoşgörü vardır. Yöntemin ikinci ayağını "devlet laik olur, insan değfl" saptırması oluştur- maktadır. Laiklik yalnız felsefı, ideo- lojik ve hukuksal bir kavram değil, ayru zamanda bir yaşam biçimidir. Özel yaşamında laık olmayan birey- lerden oluşan toplumun ve devletin laik olması çok güçtür. Bireyin özel yaşamına girmedigi sürece laiklikten beklenen toplumsal sonuç sağlana- maz. Örneğin özel yaşamında laik olmayan bir hanım doktor, erkek has- talan iyileştirmekten kaçınır. Günlük yaşamda bunun örnekleri görülmek- tedır. Ne yazıktır ki bu tür sapürmaca- lar sonucu Atatürk devrimi laik bir toplum yaratamamıştır. Bu yüzden de, aradan 70 yıl geçmesine karşın devletin laik niteliği hâlâ tartışma ma- sasından kaldınlamamışür. Yazımızı bitirirken belirtmebyiz ki laiklik, çağdaş uygarbk düzeyine yetış- me kadar, ulusal birlik yönünden de temel taşıdır. Laiklik yıkılması; cumhuriyetten, demokrasiden, akılabk ve bilimsellik- ten yana olanlar kadar, gerçek dindar- lar için de büyük tehlikedir. Çünkü laikliğin yıkılması demek, bir mezhe- bin, hatta o mezhep ıçınde bir tarika- tın resmi ideoloji olması demektir. Bu ideolojinin, devleti ve insanı kendi dü- şüncesi yönünde biçimlendirmek için şiddete başvurması kaçınılmazdır. PENCERE ARADABIR HİDAYET KARAKUŞ Karamollaoğlu Saptırıyop... O korkunç 2 temmuz gününden beri Sıvas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu'nu basmdan izliyorum. Oldukça bilinçli, ne yaptığını bilen bir tavır içinde. Hep su üstünde, hep haklı! Bunda, Sıvas Olayları'nın Aziz Nesin'in üstüne yıkıl- masının da payı büyük. Aziz Nesin, olayların sıcaklığını merdivenlerdeoturan.dışarıyıgözleyenler kadar yakın- dan yaşamadı. Işıklığa bakan odalardan birinde sakin, düşünceli bekledi. iletişim araçları, kendi acılarından haklı olarak hep onu olayların tarafı gibi aldılar. Bu da olayların bütünüyle ele alınmasında eksiklikleryarattı. Geçen akşam bir televizyon kanalında Temel Kara- mollaoğlu'yla uydu kanalıyla yapılan tartışmayı izledim. Aziz Nesin'in kimi ayrıntıları atladığını, dahası, bilmedi- ğini gördüm. Bu yüzden de Karamollaoglu, onun genel olarak belirttiği düşüncelerine karşı çıkarak gerçeğin içindeki kendi gölgesini gizlemeyi başardı. Oysa 2 Temmuz 1993 Cuma günü saat 15.30'da Madı- mak Otelinin önünde yaptığı konuşmada "Gazanız mübarek olsun! Biz gereken tepkiyi koyduk. 1980'de 15 yıl yiyenler hapishanelerde yalnız kaldılar, dağılın!" di- yordu. Bu sözleri biz basmdan okumadık. Bu sözleri, taş yağmuru altındaki Madımak Oteli'nin üçüncü katındaki köşe odasından dinledik. Odaya atılan taşlar kapının ar- dına yuvarlanıyordu o sırada. O, bu sözlerini hazırlıksız konuştuğu için önemsiz bu- luyor. Dahası, kimi basın organları, sözlerin başındaki "Gazanız mübarek olsun!" sözünü atlayarak yalnızca "Biz gereken tepkiyi gösterdik" tümcesi üzerinde dura- rak değerlendiriyor. Böyle ele alınca bu sözü, öyle masum öyle masum ki Karamollaoglu, neredeyse kendisini hazırlıksız konuş- maya ittikleri için oteldekiler suçlu olacak. Hoş, bu gidiş- le öldürülenlerle öldürülemeyenler de sanık olarak yargılanacaklar ya!.. Karamollaoğlu'nun her sözünden sonra kalabalığın "Allahüekber"\en daha güçlü, taş yağmuru daha yoğun oldu. Karamollaoglu hazırlıksız konuştuğunu söylerken içtenlikle konuştuğunu, kalabalıkla bütünleşerek konuş- tuğunu, ayrımında olmadan kabul etmektedir. Bu bütün- leşmeye gereksinimi de vardır: Yeni bir seçim almak için, dinsel duyguları körüklenmiş kalabalığın oyu gerek kendisine. Asıl önemlisi. pek çok kişinin atladığı "Gazanız müba- rek olsun!" sözü. Bu sözü de Temel Karamollaoglu. o şaşkınlıkla söylüyor öyle mi? Hem de otelin önünde üçüncü kez konuşurken söylüyor, ha!.. TÜRDAV'ın yayımladığı Osmanlıca-Türkçe Büyük Ansiklopedik Lügat, gaza sözcüğünü din uğrunda yapı- lan mücadele, muharebe, düşmana kastetmek, cenk etmek diye açıklıyor. Mustafa Nihat Özön de Osmanlıca- Türkçe Sözlük'te din için yapılan savaş diye veriyor söz- cüğünanlamını. Din savaşına kalkışan kalabalığın gönlünü okşarcası- na konuşarak onların dağılmasını istemek biraz tuhai. Kalabalık, bu sözlerle ancak daha bir coşar, kendinden geçer. Gücüne güveni artar, daha büyük şeyler yapabi- leceğine inanır. Zaten sonuçta da öyle olmuştur. Kala- balık, Temel Karamollaoğlu'nun her sözünden sonra taş yağmurunu arttırmış, çığlıklarını daha bir yükselt- miştir. Yani Karamollaoglu, kendi ağzıyla yakalanmaktadır. Din savaşı verenleri kutsamakta, onlara moral vermek- tedir. Bir yasa adamı gibi, bir beldenin sağduyulu yöne- ticisi gibi değil, bir şeriatçı partinin militanı gibi davran- mıştır. Onemti bir nokta daha: 1 Temmuz 1993 günü Sıvas'a vardığımızda PTT'nin önündeki kaldırım taşları sökülü- yor, kaldırımın Madımak Oteli'ne bakan köşesine yığılı- yordu. Ancak Sıvas'ı dolaştığımızda başka hiçbir yerde kaldırım çalışmasına rastlamadık. PTT'nin önündeki kaldırımları yenileme kararı ne zaman alındı? Belediye meclisinin bu konuyla ilgili toplantısının tarihi ve karar sayısı nedir? Bu yenileme işini kim üstlendi? Neden şen- liklerin başlangıç günü bu çalışmalar başlatıldı? Bunlan mahkemede sordum, ifademde vardır. Ancak Karamollaoglu ortalığı boş bulmuş, bildiği gibi konuş- maktadır durmadan. Kendisini tanımam. Leyla Tavşanoğlu'nun 11 Tem- muz 1993 Pazar günü kendisiyle yaptığı söyleşide "ken- disinin olaylan yönlendirdiğine" ilişkin savımı, siyasal düşüncelerime dayandırıyor. Yani onun gibi düşünme- diğim için onu suçlu görüyormuşum. önyargı bu. USEYIN YURTTAŞ İMZA GÜNÜ RBIL TUŞALP İMZA GÜNÜ 14 Kasım Pazar 14.00-19.00 Arası \14 Kasım Pazar 14.00-19.00 Arası Giriş Kal (B Salonu, 4. Sokak) 105-106 Nolu Stand Giriş Kat (B Salonu, 4. Sokakj 105-106 Notu Stand Halk Bu Zokayı Yutntaz... Düşünceye yasal yasak sınırı koymanın anlamsızlığı- nı hepimizbiliyoruz. Bilmeyen, dünyadan habersizdir. Çağımızda elektronik medyanın sınırsızlığında ger- çekleşen iletişim devrimi, bütün yasak çabalarını ve ceza yaptırımlarını boşa çıkaracaktır. Bir fikre dönük yargıyı, ceza yargıcı değil, toplumun ta kendisi vermeli.. Uygar dünyada kural bu. • Günümüz dünyasında kanlı bölgeler oluştu; dar milli- yetçiliğin körgüdüsünde insanların birbirlerini boğazla- dıkları Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'daki ilkellik ve vahşeti, Anadolu'ya da yaymak cabaları yoğun... Anadolu'da Rum ile Türk ve Ermeni kavgası, 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde bu toprakları mezbahaya çevir- mişti. İşin içinde emperyalizm vardı. Ingiliz'i, Fransız'ı, Italyan'ı, Amerikan'ı; Anadolu'da hazır ve nazır, kanlı çatışmanın trafiğini düzenleyip tezgâhını kuruyorlardı. Bir Mustafa Kemal çıktı, olaylara yön verdi, tezgâhı par- çaladı; Milli Misak kapsamında barış içinde yaşayacağı- mız vatanın sınırları çizildı. Ne var ki, kimileri için bu vatan bizim değildir: Rumla- rın, Ermenilerin, Kürtlerindir. Olabilir.. Düşüncenin keyfine gem vuramazsın; al eline kalemi kâğıdı, Anadolu üstüne yeni siyasal haritayı çiz!.. Yunan- lıların Sevr Antlaşması'na göre istedikleri bellidir; Er- menilerinki daha aşağı kalmaz. Anadolu'da Ermenistan nerede bitiyor? Kürdistan nerede başlıyor? Belli değil. Türkler aradan bir çekilseler kuzeyden inen Ermeniler- le, güneyden tırmanan Kürtler. Doğu Anadolu için birbir- lerinin gırtlağına sarılacaklar. Şimdilik hızlı Kürt kardeş- lerimiz arasında dar milliyetçiliğin at gözlüğünü takmış olanlar doludizgin koşuyorlar; hayallerle gerçekleri bir- birine karıştırıyorlar; Anadolu'da kanlı bir mezbahanın yatırımını yapıyorlar. • Anadolu halkı emperyalizmin kazdığı bu kanlı tuzağa düşmeyecektir ve Türk-Kürt çatışmasını körükleyenleri tecrit edecektir. Nasıl? Bir örnek vereyim; 10 Kasım'ın yıldönümünde Milli Misak sınırlarmın dış tehlikelere karşı savunulmasını öne sürenlere bir gazetede şu yanıt yayımlandı: "Tam egemenlik ve milli sınırlann dış tehlikelere kar- şı savunulması iddiasında 'milli sınırlar' kavramınm çerçevesi çizilmemektedir. Eğer 'milli sınırlar'dan Kür- distan dışında kalan Türkiye'den bahsediliyorsa, o za- man buraya bir saldırı olmamıştır. 'Milli sınırlar' kapsa- mına Kürdistan alınıyorsa, bu ülke işgal altındadır ve Türk milli sınırlarmın dışındadır. Kürdistan a en çok sal- dıran dış güç ise Türk ordusudur. Evet. Kürdistan a dış saldtn vardır. Kürthalkınınmucadelesisonucudurki, ta- rihte ilk kez Türk ülke'sinin asıl sınırlarmın çizilmesi gündemleşmektedir." Çokgüzel.. Gazetenin adını özellikleyazmıyorum; ama sorunu bu kadar açıkça ortaya koymanın yararları, saymakla bit- mez, tartışmalara saydamlık getirir. • Herkes sepetinde ne kadar pamuk varsa ortaya atma- lı, eteğındeki taşları dökmeli... Kimseye "Sen neden böyle yazdın? Yürü Savcılığa!.." dememeli. Anadolu halkı, bu türfikirlerin peşınden gide- cek kadar akılsız değildir. Gezegenimizde 3'üncü Binyıl'a yaklaşan uygarlık bir yandan uzayda döneniyor... öte yandan Anadolu'da emperyalizmin oyunu tez- gâhlanıyor; Türk ile Kürt'ü birbirine boğazlatmak için kıt akılladüşmanlıklar körükleniyor. Ankara tarihsel bir yanılgıya düşmezse halk bu zokayı yutmaz. İLHAN SELÇUK ZİVERBEY KÖŞKÜ 13. BASI ÇüfiOA^ YAYMLARI TirkKaiı t*. 1M1 30.000 Lira (KDV içinde) ödemeli gönderilmez. TÜYAP'TA tMZAGÜNÜ ORALÇALIŞLAR kitaplannı imzalıyor. 14kasımsaat: 14.00-17.00 Kavram Yayınlan Standı İkinci Kat 8. Sokak R E M Z I K I T A B E V I oğan Cüceloğlu İMZA GUNU 15 Kasttn Pazartesi 15:00-17:00 REMZİ KİTABEVİ STANDI 12. İSTANBUL KİTAP FUARI, TEPEBAŞI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear