01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8AYFA CUMHURİYET 11 KASIM1993 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI -6- Laıklik. alışılagelrraş tanımıyla "din ve devlet iş- lerimn birbirinden ayn olması"dır. Bu klasik tanımm çerçevesı aşılamadığı ya da öze ilişkin ir- delemelere gidilemediği içindir ki: ya tam olarak anlaşılamamış laiklik... Ya da herkes işine geldiği gibi yorumlamış bu kavramı. Ne var ki demokrası. evrensel bir yönetim biçi- midir. Evrenselliği de herkesçe aynı biçimde an- laşılan ilkelerinden gelir. LaikJik de bu ilkelerden biridir. Bunu da dûnya nasıl anhyorsa ya da evrenselli- ğini sağlayan köken ne ise biz de aynı biçimde an- lamak, algılamak zorundayız. Yoksa "bize göre- lik" kazandınrsak. demokrasinin de. onun bir il- kesi olan laikliğin de evrenselliği ve geçerliliği kal- maz. Işte bize göre Türkiye'de yanüş olan, laikliğin anlaşılmış biçimidir. Bu yanhş anlama sonucudur ki günümüz Türkiye'sınde. devletin temel niteliği olan laiklikten yavaş yavaş sapmalar olmuş, hatta bir büyüğümüz "Devlet dinin etnrinde olmahdır" diyebilme sapkınlığına gelebilmiştir. Din-devlet ilişkisi, başlangıçtan bu güne, yöne- timsel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. . emalizm, herşeyden önce "çağdaş uygarlığı yakalamayı" bunu yaparken de "uluslararası emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmayı" amaçlar. Bu amaçlara ulaşabilmek için gereken de "tam bağımsızlık" ve "laik devlet"tir. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti'nde laiklikten iik sapmalar, demokrasiye geçiş sürecinde başlamış, fılizlenmiş ve hatta "meyvalanmış"tır. Şimdi bu "çürük meyvalar" devleti tehdit eder duruma gelmiştir ve ayıklanmalan gerekmektedir. Din işleriyle devlet işlerinin ayrılığını simgeler 'laiklik...' Cumhuriyet'in temelilkelerinin başındadır. Ne varki,siyasilerin ve siyasaliktidarlann 'aymazhırslan, laiklik kavramvnvn saptırılmasınayol açmış ve iş sonunda 'laiklıkten sapma'dan laikliğe karşı sapkınlik'boyutlarına ulaşmıştır Devlet,cliııiııeıııriııdeLÇünkü dine dayah yönetsel düşünce, devlet yöne- timini de tannsal buyruklara dayandırmayı vargı- lamıştır (hedeflemiştir). Bu düşünceye göre bu dûnya, öteki dûnyaya bir haarlık aşamasıdır. Devletin görev, amaç ve işlevi de bu ortamı haarlayıp düzenlemektir. Kral, din adamının gös- terdiği yolda yûrümelidir. tersi durumda yanhş yapmaktan kurtulamaz kral. Saint Thomas ıf- Aguin'den bu yana, bu anlayışta pek bir değişiklik olmamıştır. Bu anlayış tslam'da da egemendir: Egemenlik yalnızca Allah'ındır. Allah geçici olarak ve emane- ten bu egemenliğini Halıfe'ye vermiştir. Halife de Allah'ın buyruklannca bu emaneti sürdürür. Batı'da laik aşamaya ancak Fransız Devrimi'- yle gelindi. Varsılların güç isteği T ıcaret devrimi sonucu şehirlerde, burjuvazi denilen varsıllar doğdu. Bunlar, varsılb- klannı yönetsel bir güçle pekiştirmek isti- yorlardı. Ne var ki feodal yapıya iyi devlet yöneti- mindc, yönetim gücü ve kökeni Tann'ya dayanı- yordu. Bu gücü de Tann adına kral kullanıyor, din adamlan da krala Tannsal yolda ışık tutuyor- du. Böyle olunca da egemen olan tannsal güçtü. yani kiliseydi. Işte Burjuvazi, 18. Yüzyırda ulaştığı ekonomik gücünü kilisenin manevi baskısı- ndan kurtarmak için toplumbilim- cilerin ürettiği "Yeni Düşünce"ye sanldı. Yeni düşüncenin de geliştir- digj "Doğal Hukuk' ilkesiydi. Bu düşünceye göre insan usu, huku- kun. gerçek ve vazgecilmez kay- nağıdır. Gelişen insan usu, doğal yapısında. evrensel olanı -herkesin kabul edebileceği- bulur. seçebilir. kavrayabilirdi. Buna. doğal hukuk denir, diyordu "Yeni Dûşünce". Ne krala. ne de kralın yönetim alanına soktuğu soylulara gerek duyulmadan kurulacak düzen "De- mokrasf" dir. Demokrasi de din adamına gerek duyulmadan eyle- me dönüşürse. bu dönüşüme de "Laiklik'' denir. Çünkü aracısız. ayncabksız, eşit bir yönetim ve si- yasal bir ortama ulaşıur. Bu düşünceye sanlan burjuvazi. 1789 Devrirni'yle laikliği yönetsel bir ilke olarak demokrasiye ka- zandırdı. Egemenliğini bu tarihten itibaren yitiren teokrasi de, hep yi- tirdiğini geri almak uğraşı içine gir- miştır. Görüldüğü gibi laik devlet an- layışının kökeninde us ve bilim yer ahr. Usçuluk, insanm, doğaya ve topluma ilişkin tüm sorun ve kural- lan kendı akh ile algılaması. kavra- ması ve buna göre devinmesidir. Ancak burada bir şeyi önemle belirtmek istenz. Laiklik. dinin ve dinsel gereksemelerin yok edildiği ancak "mesleki temsil" biçiminı benimsemiştir. örgütlenmelerin temeli ise hukuka da- yandınlmıştır. Saltanat ve Hilafet'i kaldırmamak- la birlikte egemenlik kayıtsız koşulsuz halkındır il- kesini getırmiştir 1921 Anayasası. 1922'de Salta- nat'a son verip 1923'te Cumhuriyet ilan edilecek ve yeni bir anayasaya doğru gidilecektir. 1924'te Hilafet de kaldınlarak yeni bir anayasal süreç baş- huriyetı, başlangıçta belirtılen temel ilkelere daya- nan, rnilli, demokratik laik ve sosyal bir hukuk devletidir." Gerekçesini de şöyle koyar: "Türkiye Cumhuriyeti laiktir: dinin devlet işlerine kan- şmasını ve hukukun akli olmay an kaynaklaruı tesiri altında bulunmasını reddeder..." Görüldüğü gıbı 1961 Anayasası laik çerçeveye bir ölçüde belirleme getimüştir. Ne var ki bu belir- ıtı'nın Fransız Devrimi ile tanıştığı laiklik kavrammın Türk toplumuna girebilmesi ancak Kemalist Devrim ile mümkün olacak; ama ne var ki Osmanh 18. Yüzyıl'dan 20. YüzyıFın başlanna değin, dinsel ağırlıklı yönetimin getirdiği "tutuculuk" yüzünden önce gerilemekten, ardından da uzun sürecek bir can çekişmeyle "yıkılış" sürecini yaşamaktan kurtulamayarak Avrupa'nın hasta adamı konumuna düşecektir. layacaktır. Tüm temellen hukuksal olarak atılan çağdaş bir devlete de son biçiminı 1924 Anayasası vere- cektir. Artık saltanatın sözü edilmeyecek, yönetim biçimi olarak Cumhuriyet belirlenecek. TBMM de halkın temsil sistemı olacaktır bu anayasada. Ne var ki bu biçimiyle bile laik bir devlet niteliği taşımamaktadır Türkiye Cumhuriyeti. Çünkü lemede de -bize göre- bir eksiklik vaıdır. Bugün ulaşılan durum, bu anayasanm geçerliğı olduğu süreç içinde, yine bu eksikliğinden beslenen an- layışın sonucudur. Bu eksiklik de devletin kurum- sal yapısından geliyor. Çünkü bu anayasada da deviet dinden bütünüyle ayn değildir. Hatta eski- ye göre daha çok içiçedır din ve devlet. Bu iciçeük. başlangıçta devletin kurumsallaşması süreciyle bir ortam ve anlayış değildir. Her tür özgürlüğün yanında. dinsel özgürlüğün de bulunmasını insan hakiannın vazgecilmez bir koşulu sayanz. Ancak bu özgürlüğün kapsamı, bireyin kendi dünyasıyla snuriı, içeriği ve biçimi yaratümışlığın inanca göre biçimlenen bir karşılığı olarak taptnmayta yansı- nasmı da içine almabdır. Öte yandan denilebiür ki birey, böylesine özgürleştirilmiş bir tapınma ve anlamalann usdışıhğına karşı nasıl korunacaktır? Işte laik devletin görevi burada başhyor. Devlet, laik anlayışın egemen olduğu bir kurumlaşmayı gerçekleştirerek bireyin, bu usdışı anlayışlann tut- sağı olmasını engelleyecektir. Bunun da temel yoîu, usa ve bilime dayanan bir eğitim düzenegi kurmaktır. Cumhuriyet'in temel ilkesi Batı demokrasüerinin vazgecilmez ilkesi olan laiklik, yeni Curnhuriyetimizm de oluşum süreci içinde vazgecilmez ilkemiz olmuştur. Bu sürece baktığınuzda olanlan şöyle özetlemek olanakh. 23 Nisan 1920'de oluşturulan TBMM eylemi. laikliğe giden yolun başlangıç noktasıdır. Çünkü bu eylemle Osmanlı devletinin teokratik yapısının yanında, halkın kendini yönetme işinde. vine ken- disinin katıldığı bir oluşumun ilk çekirdeği ekil- rniştir. Bu çekirdek fılizlenip büyüdükçe de Batı tipi meyvelerini verecektir. Başlangıçta egemenlik hakkını açık seçık dü- zenlememekle birlikte 1921 Anayasası, "Türkiye Halk Hükümeti" yönetsel kavramını korumuş. askeri yetiştirme şansı yoktur. Çünkü askersel eğitim, öğretibilim, toplumbi- lim. sıyasalbilim \e eğitımbilime kapalı kalmıştır. Böyle olunca da askerin çağa ve gereklerine uyu- mu güçleşmiştir. İşte değişik anayasalann doğ- masının nedeni, askerin ne istediğini bilememesin- den kaynaklanıyor. Aslında 1982 Anayasasrnın 1961 Anayasası'- yla çelişen durumlan, bu anayasayı getirenlerin is- teyişlerinden kaynakianmıyor. Dünyaya ve olup bitenlere yabancı olmalanndan geliyor. Boşluğu dinsel ideoloji hayranlan tamamlamıştır. 1982 Anayasası. laikliği iki açıdan ve dar bir çerçevede görmüştür. Birincisinde egemenliğın halka ait olduğunu. ikincisinde de dinsel özgürlük olduğunu belırtmıştir. Böyle bir anlamanın sonu- cu olacak ki, din eğitim ve öğretimini zorunlu sa- yacaktır. Bu. hem İcendisiyle. hem de laikliğin kö- kenbilgisiyle açık seçik çelişir. Bu çelişkili durum ise iki olasılıklı bir yorumu akla getiriyor. Birincisi. 1982 Anayasası hazırlayıcılan. laikliği ve özünü yeterince bilmi\orlar. tkincisi, anayasa hazırlıklan dinsel bir yönlen- dirmenin etkisindedir. tkinci olasılığın güçlülüğü, 1982 Anayasası hazırlayıcılannın. bugün kimi dinsel örgütlerde başrolü oynuyor olmalanndan geliyor. Başka bir yorumu olmasa gerektir. 1982 Anayasasf nın din eğitim ve öğretimini zo- runlu sayması sonucu hazırlanan ders kitaplan da laiklik kavramını, hemen hersınıf ve düzeyde konu edinmiştir. Ancak ders kitaplannda sözü edüen laiklik, laik- lik olmaktan çok, Islam dini ile laik- lik arasında bir koşutluk olduğu dü- şüncesini yaratıp berkitmek olmuş- tur. Adcta İslam dini ile laiklik arası- nda benzer ve degişmez koşutlamala- ra gidilmiştir. Tabii bu uğraşılann davandığı temel amaç. Islama dayalı bir yönetsel anlayış geliştirmek ve özümsetmektir. Laiklik, burada ade- ta bir araç, hatta bir fırsat olarak kul- lanılmıştır. Örneğin. ilkokul beşinci sınıf ders kitabında "Laiklik" başlığı alünda laıkükle ilgili hemen hiçbir şey anlatı- Imaz. Birinci paragrafta Kur'an'ı Ke- rim'deki insanlar arası eşitlikten söz edılmiştir. tkinci paragrafta da Kur'- an'ı K.eriın"in emirlerinin yenne geti- rilmesı devletlerin temel görevi ola- rak sayılmıştır: "İnsanlan toplu olarak bir arada korumak ve mutlu olarak yaşatmak, Kur'an'ı Kerim'deki bu ilkeleri ger- çekleştinnek. devletlerin görevidir." 3 * Şimdı sormak gerekır Ej devletin anayasal nıtelıklennı korumak ve sa- vunmakla göre\ li Cumhuriyet Savcı- lan! Neredeydiniz bunlar yazılıp Tür- kiye insanına öğretilirken? Cumhuri- yetimizin kurucusu Mustafa KemaL, bin bir güçlükle. İslama dayab söy- Devleti, dinin emrinebağlamak,şeriatözlemdleriranenböyükdüşü...Si>asaliktidanlaldgevşemeterden\ararlanarak. de> lemleri anayasadan çıkanp attı ve ventikgücJeriningözüönünde, Kıyafet Kanunu'na a)kmkıhklardanama/kılrna\ıdakapsayanhertürlü e>lemi'mübah'sa.vı.vorlar size. sizin koruma ve sa\aınmanıza terketti bu laik cumhuriyeti. Hepiniz, devletin resmi dini, bu anayasada da İslam dinidir. TBMM'de kimı dinsel kurallan yerihe getiren bir yükümlülük altındadır. İşte lONisan 1928'deanayasadayapılanbirde- ğişiklikle devletin resmi dinıne ilişkin metinle, din- sel yükümlülüklen yerine getirme gibi anlatımlar, anayasa metninden pkanldı. 5 Şubat 1937'de de Laiklik anayasa metnıne konuldu. Ne var ki. laikliğin yasal ve anayasal çerçevesi çızilemediği için. özünden de sapmalar. değişen si- birlikte bir türlü aynmlanamayan dinsel kurum- lann devletin yapısı içinde yer alması, kısacası bi- rer devlet kurumu olarak sürmesidir dinsel ku- rumlann. Diyanet Işleri Başkanlığı. daha baş- langıçta devletin kurumsal yapısı içinde ve laik yö- netime aykın olarak yer almıştır. 1961 Anayasası da bu yapıyı sürdürmüştür. 1961 Anayasaa'nın doğmasına neden olan ey- lem askerseldir. 1982 Anayasası'nın doğmasına neden olan eylem de askerseldir. Ne var ki 1961 lk çağlardan bu yana, din adamlan sınıfının yöneticiler üzerindeki baskısı gündemden düşmemiştir. Mısır'da fıravunlar, A\Tupa'da krallar ve imparatorlar, Osmanlı'da Padişahlar hep 'ruhbanlann' ya da 'ulema'nın baskısıyla yüzyüze kalagelmişlerdir. Bunun temelinde "Tannsal buyruklan en iyi din adamlan bilir. Bu yüzden de yöneticilere yol göstermek de onlann işidir" felsefesinin "tutuculuğu" yatmaktadır. yasal seçme ve erklerde her gecen gün biraz daha artacaktır. 1950'den sonra başlayan laiklikten sapmalar, 1960 devrimiyle bir ölçüde durula- caktır. Çünkü 1960 eylemi yeni bir anayasa geüre- cektir. Bu yeni anayasada da laiklik biraz daha köküne dönük bir bıçım ve netlik kazanacaktır. Böyle olunca da laiklik karşıtı anlayışlar bir süre pusuda bekleyeceklerdir. 1961 Anayasası Türkiye Cumhuriyeti için ikinci maddesinde şu belirlemeyi getirir "Türkiye Cum- Anayasası'nın anlayışı ile 1982 Anayasası'nın la- iklik anlayışlan arasında taban tabana karşıthklar vardır. tster istemez insanın aklına b'irtakım sorular ge- lip çakıhyor. Neden kaynak aynı. üretim farkhdır? Bize göre bu farklılık askerlerin yetişme biçim- lerinden geliyor. Türkiye'de askersel eğitim. emir- komuta zincirinin gereklerine göre yapılmaktadır. Dolayısıyla belirli bir kalıba sokulmuş bir eğitim- le, çağı ve değişimlerini kavrayacak bireyi ya da hepinizyukardakisöy leminvebunungibi söylemle- rindevletımizınyapısındayarattığıaşıntınınsuçunu taşıyorsunuz. Çünkü bu söylemlere bakıldığında devleti, dinindışında sayma şansı kalmıyor. Üstelik devlet Kur'an'ın emrine sokuluyor. Yine aynı yapıtın sonuncu paragrafında laikliğe sıra gelmiş olacak ki. bir tek tümceyle geçiştırilmiştir. "Laiklik. devlet ve kamu işlerini dini görüşlerin dışında tutmaktır." Onaüçüncü sınıfta laikliğin tarihsel gelişimi bir ölçüde netleştirilmiş. Atatürk'ün buna ilişkin söz- lerinden örnekler verilmiş. Ne var ki burada laik- lik yine Müslümanlığa dayandınlarak. sanki Müslümanhğın geçmişte de var olan bir ilkesi yapılmıştır. Daha sonra da laikliğin din ve vicdan özgürlüğü anlamına gelişi Kur'an'dan ayetlerle pekiştirilmeye çalışılmıştır. Bütün bu irdelemelerde gözden kaçmayan, la- iklikten çok, İslam dininin bu konudakı yetkinliği- ni vermek olmuştur. Laikliğin yönetimde, yaşam- da ve yapılanmadaki önemi belirtilmemiş. hep kimi açık olmayan tanımlamalarla İslam'a da- yandınîmıştır laiklik. Aynca, Atatürk'ün İslam dini hakkındaki gö- rüşleri öylesine sıkbkla sıralandınlmış ki, sanki Atatürk, dinsel ideolojinin bir hayranıymış gibi gösterilmiştir. Gerek orta 3, gerekse lise 3'te laiklik konusu anlatılırken Atatürk'e sıkça başvurulmuş. Atatürk'ün ağzından İslam dininin eşsizliği bezeti- lerek anlatılmiştır. Yann: Mollalar karanlığı severf ÇALIŞANLARIN / SORULARI - SORUNLÂRI / YILMAZ ŞİPAL SSK'da yaş sınırı var mı? 1958 dogumluyum. 1975 yılmda bir işyerinde SSK sigor- tausı olarak çaİışmaya başladım. 1978 yılmda bu işyerinden ay- nlarak başka bir işyerine gectim. 1980 yıhnm eylül ayına kadar orada da sigortalınğnn devam etti. 1980 yılmda evliliğjm oedeniyle işten aynldım ve ancak 1984 yılında çalışma hayatına yine sigortalı olarak geri döndüm. Ey- lül 1990'dan Mart 1992'ye kadar calışmaya ara verdim. Mart 1992'den bu yana sigortalıhğım devam etmektedir. 1) SSK'dan yaş sının aranmaksızın kadınlarda 20 ydı doldu- ranlara emeklilik hakkı hâlâ yürüriükte mi? Yani. SSK'da yaş ı var mı? 2) Bu durumda betı, 1995 yılmda bir kadın sigortalı olarak emekli olmaya hak kazanıyor muyum? 3) Çalışma hay atımda arada boşluklar > ar >e giriş-çıkış ayla- nra tam olarak bilemememe rağmen 1995 yılında 5.000 işgünü prim ödeme zonınluğu yerine gelmiş olacak gibi gözüküyor. Borçlanmadan emekli olabilir miyim? YANIT: 1)10 Ocak 1986 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan ve aynı gün yürürlüğe giren 3246 sayılı yasa ile, kadın ve erkek sigortalılara yaş sının uygulaması getirilmişti. Kademeli olarak yaş sının uygulaması geti- ren 3246 sayılı yasanın getirdiği yaş sının uygulamasına. 27 Şubat 1992 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 3774 sayılı yasa ile son verildi.. Bugünkü uygulamada sıgortabnırr "Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmamış obnakla beraber, kadın ise 20, erkek ise 25 yddan beri sigortalı bulunması ve en az 5.000 gün, MahıUûk, yaşUık ve ölüm sigortalan primi ödenriş olması". yaşlılık ay- lığı almaya hak kazanması için yeterbdir. Gerek T.C. Emekb Sandığı iştirakçılerine. gerekse Sosyal Sigortalar Kurumu ile Bağ-Kur sıgortablanna yaş sının uygulaması getiren yasalar 6 yıl yürüriükte kaldıktan sonra. 27 Şubat 1992 günü Resmi Gazete'de yayımlanan 3774 sayılı yasa ile yürürlükten kalkmıştır. 2) 1995 yılında 20 yılhk sigortalılık sürenız dolmaktadır. Bu 20 yılbk sürenin dolduğu gün, prim ödeme gün sayınız da 5.000'i doldumrsa, yaş- bbk aybğı almanıza yasal bir engel yoktur. 3) Sosyal Sigortalar Yasasfnda, yalnız askerlık süresi borçlanılabıl- mektedir. Bunun dışında. çabşmaksızın geçen süreler için borçlanma olanağı yoktur. Verdiğinız bilgılere göre, sigortalılığınızı ara vermeksızin sürdürürseniz, 1995 yılı içinde 20 yılık sigortalılık suresinin yani sıra 5.000 gün pnm ödemiş de olacağınız anlaşılmaktadır. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Karikatfircfiler Gecesi'nde... Taşlama ustası Mustafa Eşref, yazdığı dörtlüğu bana bir süre önce vermişti, yayımlamada geciktim. Dörtlük, solun birleşmesi üstüne, şöyle: "Birleşin, diye diye dilimizde tüy bitti/EI kırata biner- ken siz yaya kalırsınız/Zaten uç oyumuz var, en iyimser tahminle/Üçünüz de bu üçün birini alırsmız." Bu taşlamada bir yanlışlık da olamaz mı? Şimdi solun üç partisi birleşemedi. SHP'nin hesabı şu muydu? Mart- ta yapılacak yerel seçimlerde, CHP ile DSP bir varlık gösteremezler, belediye başkanı çıkaramazlarsa; ço- ğunluk, bunlardan ayrılıp SHP'ye yönelebilir. Bu hesap tutar mı? Bir de, CHP'liler arasında görüş ayrılıklarının baş gösterdiği, CHP ileri gelenlerinden kiminin, CHP'yi bırakıp SHP'ye geçeceği söyleniyormuş. Milliyet'te çalıştığım, 1960lı yıllardaydı: Abdi İpekçi, genel yayın yönetmeni, Turtıan Selçuk da gazetenin ka- rikatüristi. Ali Gevgilili anlatmıştı olayı, şöyle: Turhan Selçuk, bir karikaturünde, o zamanki par tilerden AP, CHP ile TlP'i (Türkiye işçi Partisi) birbirinin aynı fraklı, melon şapkalı politikacı biçiminde çizmiştir Üç politika- cı da birbirlerini göstererek, "İhtilal istiyor" demektedir- ler. Karikatürün altında bu yazı var. Yazılar gibi, karika- tür de yayımlanmadan önce. genel yayın yönetmeninin önüne gelir. Abdi İpekçi bakar, Turhan Selçuk'u çağınr - Bu karikatür yanhş! der. - Neresi yanlış? - Politikacı tipı olarak, AP ile CHP tamam. Ama, TİP onlardan değişik bir parti. onu başka çizmeliydin! Turhan Selçuk, Abdi'ye kızmıştır ama, bir şey deme- den çizgiyı ahr. TlP'i yeniden çizer. TİP bu kez işçi tulu- mu içinde, başında kasket, elinde de anahtarı ile çizil- miştır. Abdi'ye yeniden götürür. Abdi: - Karikatür yine yanlış! der. -Neden? - TİP ihtilal istemiyor ki! Tartışmanın sonu ne olur, şimdi unuttum. Turhan Sel- çuk: - Al, öyleyse sen çiz! mi der, yoksa karikatür öyle çıkar mı, bilmiyorum. Turhan'ın gazetede ayrıcalıgı vardı; çünkü sanatçıydı; karikatür ciddi işti... önceki akşam, Devlet Konukevı'nde, S.D., Turhan Selçuk'a ödül verdi. Semih Balcıoğlu da S.D.'ye. Karika- türcüler Derneği, 52. sanat yılına ulaşan 71 yaşındaki Turhan Selçuk onuruna düzenlemışti geceyi. Her yıl bir karikaturiste, böyle bir gecedüzenlenecek, ödüllerveri- lecekti: önümüzdeki yıl ödülü Karikatürcüler Derneği Başkanı Semih Balcıoğlu alacaktı Bu güzel bir gelenek, ustalara saygı başlangıcıydı. Metin Peker toplantıyı gü- zel düzenlemişti Azmi Toğuzata, Nurettln Özsuca ile Yavuz üçlüsü, çalıp söylediler. Kemal Gökhan dost ma- saları dolaşıp gönül aldı. Milliyet'ten Nazım Alpman anlatmış fıkrayı Semih Balcıoğlu'na. Nazım Alpman, Hacı TÖ ile konuşuyor- muş, konu da S.D. imiş. Nazım - Süleyman Bey. uçağı kaldırır ama, indiremez! Uçak havada kalır, deyince, Hacı TÖ. - Indirir indirmesine ama, askeri havaalanına indirir! demiş! FıkrayıdinleyenS.D. 'BizzatenNasrettinHoca- yadönduk!" dedi. Önceki gün, eski Ankara Palas'tayız, yeni adıyla Dev- let Konukevi'nde. Mustafa Kemal in oturduğu köşeye bakıyorum, kafamda O. Turhan Selçuk, Semih Balcıoğ- lu, Mustafa Timlsi, Ercan Karakaş, Zrya Halis, Sunar Aytuna, imren Ayfcut, Ukıç Gürkan bir masadayız. Im- ren Aykut, Aldoğan'la aramızda oturuyor. Gecenin su- nuculuğunu Hasan Uysal ile Mert Ali Başarır yapmakta- lar. Hasan Uysal, konuşmasında Sıvas'ta yakılarak ötdürülen 37 kişi arasındaki karikatürist Asaf Koçak'la, karikatürü seven Adnan Kahveci'yi anıyor. Mert Ali Ba- şarır, S.D. ile söyleşi sırasında sordu: - Siz de Cumhurbaşkanlığından emekli olduktan son- ra, karikatür çizmeyi düşünüyor musunuz, Marmaris dolaylarında? - Mutlaka Marmaris'e gidilmesı şart değil. - Anayasayı emekli edenler de var! - Biz onlardan değiliz! - Çocuklarla aranız nasıl? "Kızını dövmeyen dizini dö- ver" diyebilir mıyiz? - Atasözü o, bir şey söyleyecek değilim! - Bir fıkra anlatır mısınız? - Benim fıkracılığım yasaklı dönemde kaldı. Söylediği- miz şeyleri kimse yazamıyordu. Fıkra durup durduğu yerde olmaz. Bir vesile olmalı. Aklıma bir şey gelmiyor. Büyük mizah ustalarının arasında oturuyorum. Bu ak- şam sizlerle bir arada olmaktan çok mutluyum. Bana bu ödülü, hiçbir karikatüristi dava etmediğim için veriyor- sunuz; dava etmedim ama, demokrasi uğruna katlan- dık! Demokrasiyi, elde mevcut olanı tahrip etmeden yaşatmalıyız! Anayasa Mahkemesi Başkanı Yefcta Güngör özden, 9.11.1993 günü faksla şu açıklamayı gönderdi: "Bugunkü yazınızın sonunda gecen olaya ilişkin yapı- lan araştırma sonucunda gerçeğin şöyle olduğu saptan- mıştır: Bir üyemiz, birkaç kez denetimden geçtikten sonra eşinin çantasının bir kez daha açılmasım, biraz yüksek sesle, 'gerek olmadığını' bildirerek önlemiştir. Asla kötü bir sözcük kullanılmamıştır. Bilginizi rica ederim. Saygı ile." BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Bir sözcükte harflerin yerini değiştirerek yeni bir sözcük ortaya çıkar- ma: anagram. 2/ Evcil bir geyik... Boğa güreşi yapı- lan alan. 3/ Kömür ocak- lannda açığa çıkan ve patlaması büyük zararia- ra yol açan gaz... Eski dil- 6 de yeni. 4/ Bir kişinin ya da toplumun yaşamında- ki yüce bir olayı anmak üzere yazılan lirik şiir tü- rü... Eski bir uzunluk bi- 1 2 3 4 5 rimi. 5/ Ünlem... Rütbesiz asker. 6/ Tespihlerin baş tarafına geçiri- len uzunca parça. 7/ Samanhk... Dudak boyası. 8/ Bireyler arasın- da ortak simgeler sistemiyle ger- çekleştirilen anlam ve bilgi ahşveri- şi. 9/ Bir zaman birimi... Şeftali, kayısı gibi mey>elerin çekirdekle- rinin sert kabuğu. \TJKARIDAN AŞAĞIY A: 1/ Eşya ve mekân tasanmında, in- sanlann bedensel ve ruhsal özellik- leriyle eğilimlerinin göz önüne alınması. 2/ Bir bonıdan bir saniyede geçen suyun ya da bir iletken telden bir saniyede geçen elektriğin miktan... Bir göz rengi. 3/ Kayınbirader... Belli bir bölgede yaşayan hayvanlann tümü. 4/ Osmanb devletinde yıl- lık geliri 20.000 ile 100.000 akçe arasında olan dirlik. 5/ Akaju da denilen büyük bir orman ağaa... Bir süs taşı. 6/ Erken... Dansta kavalyenin eşi... Bir gösterme sıfatı. 7/ İsa Peygamber'- in, öleceğini haber verdiğine inanılan son akşam yemeği... Bir meyve. 8/ Cılız, zayıf... Arzu. 9/ "Sayı farkı" anlamında kulla- nılan spor terimi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear