Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8AYFA CUMHURİYET 11 KASIM1993 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
-6-
Laıklik. alışılagelrraş tanımıyla "din ve devlet iş-
lerimn birbirinden ayn olması"dır. Bu klasik
tanımm çerçevesı aşılamadığı ya da öze ilişkin ir-
delemelere gidilemediği içindir ki: ya tam olarak
anlaşılamamış laiklik... Ya da herkes işine geldiği
gibi yorumlamış bu kavramı.
Ne var ki demokrası. evrensel bir yönetim biçi-
midir. Evrenselliği de herkesçe aynı biçimde an-
laşılan ilkelerinden gelir. LaikJik de bu ilkelerden
biridir.
Bunu da dûnya nasıl anhyorsa ya da evrenselli-
ğini sağlayan köken ne ise biz de aynı biçimde an-
lamak, algılamak zorundayız. Yoksa "bize göre-
lik" kazandınrsak. demokrasinin de. onun bir il-
kesi olan laikliğin de evrenselliği ve geçerliliği kal-
maz.
Işte bize göre Türkiye'de yanüş olan, laikliğin
anlaşılmış biçimidir. Bu yanhş anlama sonucudur
ki günümüz Türkiye'sınde. devletin temel niteliği
olan laiklikten yavaş yavaş sapmalar olmuş, hatta
bir büyüğümüz "Devlet dinin etnrinde olmahdır"
diyebilme sapkınlığına gelebilmiştir.
Din-devlet ilişkisi, başlangıçtan bu güne, yöne-
timsel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
. emalizm, herşeyden önce
"çağdaş uygarlığı yakalamayı"
bunu yaparken de "uluslararası
emperyalizmin
boyunduruğundan kurtulmayı"
amaçlar. Bu amaçlara
ulaşabilmek için gereken de
"tam bağımsızlık" ve "laik
devlet"tir. Ne yazık ki Türkiye
Cumhuriyeti'nde laiklikten iik
sapmalar, demokrasiye geçiş
sürecinde başlamış, fılizlenmiş ve
hatta "meyvalanmış"tır. Şimdi
bu "çürük meyvalar" devleti
tehdit eder duruma gelmiştir ve
ayıklanmalan gerekmektedir.
Din işleriyle devlet işlerinin ayrılığını simgeler 'laiklik...' Cumhuriyet'in temelilkelerinin başındadır.
Ne varki,siyasilerin ve siyasaliktidarlann 'aymazhırslan, laiklik kavramvnvn saptırılmasınayol
açmış ve iş sonunda 'laiklıkten sapma'dan laikliğe karşı sapkınlik'boyutlarına ulaşmıştır
Devlet,cliııiııeıııriııdeLÇünkü dine dayah yönetsel düşünce, devlet yöne-
timini de tannsal buyruklara dayandırmayı vargı-
lamıştır (hedeflemiştir). Bu düşünceye göre bu
dûnya, öteki dûnyaya bir haarlık aşamasıdır.
Devletin görev, amaç ve işlevi de bu ortamı
haarlayıp düzenlemektir. Kral, din adamının gös-
terdiği yolda yûrümelidir. tersi durumda yanhş
yapmaktan kurtulamaz kral. Saint Thomas ıf-
Aguin'den bu yana, bu anlayışta pek bir değişiklik
olmamıştır.
Bu anlayış tslam'da da egemendir: Egemenlik
yalnızca Allah'ındır. Allah geçici olarak ve emane-
ten bu egemenliğini Halıfe'ye vermiştir. Halife de
Allah'ın buyruklannca bu emaneti sürdürür.
Batı'da laik aşamaya ancak Fransız Devrimi'-
yle gelindi.
Varsılların güç isteği
T ıcaret devrimi sonucu şehirlerde, burjuvazi
denilen varsıllar doğdu. Bunlar, varsılb-
klannı yönetsel bir güçle pekiştirmek isti-
yorlardı. Ne var ki feodal yapıya iyi devlet yöneti-
mindc, yönetim gücü ve kökeni Tann'ya dayanı-
yordu. Bu gücü de Tann adına kral kullanıyor,
din adamlan da krala Tannsal yolda ışık tutuyor-
du. Böyle olunca da egemen olan tannsal güçtü.
yani kiliseydi.
Işte Burjuvazi, 18. Yüzyırda ulaştığı ekonomik
gücünü kilisenin manevi baskısı-
ndan kurtarmak için toplumbilim-
cilerin ürettiği "Yeni Düşünce"ye
sanldı. Yeni düşüncenin de geliştir-
digj "Doğal Hukuk' ilkesiydi. Bu
düşünceye göre insan usu, huku-
kun. gerçek ve vazgecilmez kay-
nağıdır. Gelişen insan usu, doğal
yapısında. evrensel olanı -herkesin
kabul edebileceği- bulur. seçebilir.
kavrayabilirdi. Buna. doğal hukuk
denir, diyordu "Yeni Dûşünce".
Ne krala. ne de kralın yönetim
alanına soktuğu soylulara gerek
duyulmadan kurulacak düzen "De-
mokrasf" dir. Demokrasi de din
adamına gerek duyulmadan eyle-
me dönüşürse. bu dönüşüme de
"Laiklik'' denir. Çünkü aracısız.
ayncabksız, eşit bir yönetim ve si-
yasal bir ortama ulaşıur.
Bu düşünceye sanlan burjuvazi.
1789 Devrirni'yle laikliği yönetsel
bir ilke olarak demokrasiye ka-
zandırdı. Egemenliğini bu tarihten
itibaren yitiren teokrasi de, hep yi-
tirdiğini geri almak uğraşı içine gir-
miştır.
Görüldüğü gibi laik devlet an-
layışının kökeninde us ve bilim yer
ahr. Usçuluk, insanm, doğaya ve
topluma ilişkin tüm sorun ve kural-
lan kendı akh ile algılaması. kavra-
ması ve buna göre devinmesidir.
Ancak burada bir şeyi önemle
belirtmek istenz. Laiklik. dinin ve
dinsel gereksemelerin yok edildiği
ancak "mesleki temsil" biçiminı benimsemiştir.
örgütlenmelerin temeli ise hukuka da-
yandınlmıştır. Saltanat ve Hilafet'i kaldırmamak-
la birlikte egemenlik kayıtsız koşulsuz halkındır il-
kesini getırmiştir 1921 Anayasası. 1922'de Salta-
nat'a son verip 1923'te Cumhuriyet ilan edilecek
ve yeni bir anayasaya doğru gidilecektir. 1924'te
Hilafet de kaldınlarak yeni bir anayasal süreç baş-
huriyetı, başlangıçta belirtılen temel ilkelere daya-
nan, rnilli, demokratik laik ve sosyal bir hukuk
devletidir." Gerekçesini de şöyle koyar: "Türkiye
Cumhuriyeti laiktir: dinin devlet işlerine kan-
şmasını ve hukukun akli olmay an kaynaklaruı tesiri
altında bulunmasını reddeder..."
Görüldüğü gıbı 1961 Anayasası laik çerçeveye
bir ölçüde belirleme getimüştir. Ne var ki bu belir-
ıtı'nın Fransız Devrimi ile
tanıştığı laiklik kavrammın Türk toplumuna girebilmesi ancak Kemalist
Devrim ile mümkün olacak; ama ne var ki Osmanh 18. Yüzyıl'dan 20.
YüzyıFın başlanna değin, dinsel ağırlıklı yönetimin getirdiği "tutuculuk"
yüzünden önce gerilemekten, ardından da uzun sürecek bir can çekişmeyle
"yıkılış" sürecini yaşamaktan kurtulamayarak Avrupa'nın hasta adamı
konumuna düşecektir.
layacaktır.
Tüm temellen hukuksal olarak atılan çağdaş
bir devlete de son biçiminı 1924 Anayasası vere-
cektir. Artık saltanatın sözü edilmeyecek, yönetim
biçimi olarak Cumhuriyet belirlenecek. TBMM
de halkın temsil sistemı olacaktır bu anayasada.
Ne var ki bu biçimiyle bile laik bir devlet niteliği
taşımamaktadır Türkiye Cumhuriyeti. Çünkü
lemede de -bize göre- bir eksiklik vaıdır. Bugün
ulaşılan durum, bu anayasanm geçerliğı olduğu
süreç içinde, yine bu eksikliğinden beslenen an-
layışın sonucudur. Bu eksiklik de devletin kurum-
sal yapısından geliyor. Çünkü bu anayasada da
deviet dinden bütünüyle ayn değildir. Hatta eski-
ye göre daha çok içiçedır din ve devlet. Bu iciçeük.
başlangıçta devletin kurumsallaşması süreciyle
bir ortam ve anlayış değildir. Her tür özgürlüğün
yanında. dinsel özgürlüğün de bulunmasını insan
hakiannın vazgecilmez bir koşulu sayanz. Ancak
bu özgürlüğün kapsamı, bireyin kendi dünyasıyla
snuriı, içeriği ve biçimi yaratümışlığın inanca göre
biçimlenen bir karşılığı olarak taptnmayta yansı-
nasmı da içine almabdır. Öte yandan denilebiür ki
birey, böylesine özgürleştirilmiş bir tapınma ve
anlamalann usdışıhğına karşı nasıl korunacaktır?
Işte laik devletin görevi burada başhyor. Devlet,
laik anlayışın egemen olduğu bir kurumlaşmayı
gerçekleştirerek bireyin, bu usdışı anlayışlann tut-
sağı olmasını engelleyecektir. Bunun da temel
yoîu, usa ve bilime dayanan bir eğitim düzenegi
kurmaktır.
Cumhuriyet'in temel ilkesi
Batı demokrasüerinin vazgecilmez ilkesi olan
laiklik, yeni Curnhuriyetimizm de oluşum
süreci içinde vazgecilmez ilkemiz olmuştur.
Bu sürece baktığınuzda olanlan şöyle özetlemek
olanakh.
23 Nisan 1920'de oluşturulan TBMM eylemi.
laikliğe giden yolun başlangıç noktasıdır. Çünkü
bu eylemle Osmanlı devletinin teokratik yapısının
yanında, halkın kendini yönetme işinde. vine ken-
disinin katıldığı bir oluşumun ilk çekirdeği ekil-
rniştir. Bu çekirdek fılizlenip büyüdükçe de Batı
tipi meyvelerini verecektir.
Başlangıçta egemenlik hakkını açık seçık dü-
zenlememekle birlikte 1921 Anayasası, "Türkiye
Halk Hükümeti" yönetsel kavramını korumuş.
askeri yetiştirme şansı yoktur.
Çünkü askersel eğitim, öğretibilim, toplumbi-
lim. sıyasalbilim \e eğitımbilime kapalı kalmıştır.
Böyle olunca da askerin çağa ve gereklerine uyu-
mu güçleşmiştir. İşte değişik anayasalann doğ-
masının nedeni, askerin ne istediğini bilememesin-
den kaynaklanıyor.
Aslında 1982 Anayasasrnın 1961 Anayasası'-
yla çelişen durumlan, bu anayasayı getirenlerin is-
teyişlerinden kaynakianmıyor. Dünyaya ve olup
bitenlere yabancı olmalanndan geliyor. Boşluğu
dinsel ideoloji hayranlan tamamlamıştır.
1982 Anayasası. laikliği iki açıdan ve dar bir
çerçevede görmüştür. Birincisinde egemenliğın
halka ait olduğunu. ikincisinde de dinsel özgürlük
olduğunu belırtmıştir. Böyle bir anlamanın sonu-
cu olacak ki, din eğitim ve öğretimini zorunlu sa-
yacaktır. Bu. hem İcendisiyle. hem de laikliğin kö-
kenbilgisiyle açık seçik çelişir. Bu çelişkili durum
ise iki olasılıklı bir yorumu akla getiriyor.
Birincisi. 1982 Anayasası hazırlayıcılan. laikliği
ve özünü yeterince bilmi\orlar.
tkincisi, anayasa hazırlıklan dinsel bir yönlen-
dirmenin etkisindedir. tkinci olasılığın güçlülüğü,
1982 Anayasası hazırlayıcılannın. bugün kimi
dinsel örgütlerde başrolü oynuyor olmalanndan
geliyor. Başka bir yorumu olmasa gerektir.
1982 Anayasasf nın din eğitim ve öğretimini zo-
runlu sayması sonucu hazırlanan ders kitaplan da
laiklik kavramını, hemen hersınıf ve
düzeyde konu edinmiştir. Ancak ders
kitaplannda sözü edüen laiklik, laik-
lik olmaktan çok, Islam dini ile laik-
lik arasında bir koşutluk olduğu dü-
şüncesini yaratıp berkitmek olmuş-
tur. Adcta İslam dini ile laiklik arası-
nda benzer ve degişmez koşutlamala-
ra gidilmiştir. Tabii bu uğraşılann
davandığı temel amaç. Islama dayalı
bir yönetsel anlayış geliştirmek ve
özümsetmektir. Laiklik, burada ade-
ta bir araç, hatta bir fırsat olarak kul-
lanılmıştır.
Örneğin. ilkokul beşinci sınıf ders
kitabında "Laiklik" başlığı alünda
laıkükle ilgili hemen hiçbir şey anlatı-
Imaz. Birinci paragrafta Kur'an'ı Ke-
rim'deki insanlar arası eşitlikten söz
edılmiştir. tkinci paragrafta da Kur'-
an'ı K.eriın"in emirlerinin yenne geti-
rilmesı devletlerin temel görevi ola-
rak sayılmıştır:
"İnsanlan toplu olarak bir arada
korumak ve mutlu olarak yaşatmak,
Kur'an'ı Kerim'deki bu ilkeleri ger-
çekleştinnek. devletlerin görevidir."
3
*
Şimdı sormak gerekır Ej devletin
anayasal nıtelıklennı korumak ve sa-
vunmakla göre\ li Cumhuriyet Savcı-
lan! Neredeydiniz bunlar yazılıp Tür-
kiye insanına öğretilirken? Cumhuri-
yetimizin kurucusu Mustafa KemaL,
bin bir güçlükle. İslama dayab söy-
Devleti, dinin emrinebağlamak,şeriatözlemdleriranenböyükdüşü...Si>asaliktidanlaldgevşemeterden\ararlanarak. de> lemleri anayasadan çıkanp attı ve
ventikgücJeriningözüönünde, Kıyafet Kanunu'na a)kmkıhklardanama/kılrna\ıdakapsayanhertürlü e>lemi'mübah'sa.vı.vorlar size. sizin koruma ve sa\aınmanıza
terketti bu laik cumhuriyeti. Hepiniz,
devletin resmi dini, bu anayasada da İslam dinidir.
TBMM'de kimı dinsel kurallan yerihe getiren bir
yükümlülük altındadır.
İşte lONisan 1928'deanayasadayapılanbirde-
ğişiklikle devletin resmi dinıne ilişkin metinle, din-
sel yükümlülüklen yerine getirme gibi anlatımlar,
anayasa metninden pkanldı. 5 Şubat 1937'de de
Laiklik anayasa metnıne konuldu.
Ne var ki. laikliğin yasal ve anayasal çerçevesi
çızilemediği için. özünden de sapmalar. değişen si-
birlikte bir türlü aynmlanamayan dinsel kurum-
lann devletin yapısı içinde yer alması, kısacası bi-
rer devlet kurumu olarak sürmesidir dinsel ku-
rumlann. Diyanet Işleri Başkanlığı. daha baş-
langıçta devletin kurumsal yapısı içinde ve laik yö-
netime aykın olarak yer almıştır. 1961 Anayasası
da bu yapıyı sürdürmüştür.
1961 Anayasaa'nın doğmasına neden olan ey-
lem askerseldir. 1982 Anayasası'nın doğmasına
neden olan eylem de askerseldir. Ne var ki 1961
lk çağlardan bu yana,
din adamlan sınıfının yöneticiler üzerindeki baskısı gündemden
düşmemiştir. Mısır'da fıravunlar, A\Tupa'da krallar ve imparatorlar,
Osmanlı'da Padişahlar hep 'ruhbanlann' ya da 'ulema'nın baskısıyla
yüzyüze kalagelmişlerdir. Bunun temelinde "Tannsal buyruklan en iyi din
adamlan bilir. Bu yüzden de yöneticilere yol göstermek de onlann işidir"
felsefesinin "tutuculuğu" yatmaktadır.
yasal seçme ve erklerde her gecen gün biraz daha
artacaktır. 1950'den sonra başlayan laiklikten
sapmalar, 1960 devrimiyle bir ölçüde durula-
caktır. Çünkü 1960 eylemi yeni bir anayasa geüre-
cektir. Bu yeni anayasada da laiklik biraz daha
köküne dönük bir bıçım ve netlik kazanacaktır.
Böyle olunca da laiklik karşıtı anlayışlar bir süre
pusuda bekleyeceklerdir.
1961 Anayasası Türkiye Cumhuriyeti için ikinci
maddesinde şu belirlemeyi getirir "Türkiye Cum-
Anayasası'nın anlayışı ile 1982 Anayasası'nın la-
iklik anlayışlan arasında taban tabana karşıthklar
vardır.
tster istemez insanın aklına b'irtakım sorular ge-
lip çakıhyor. Neden kaynak aynı. üretim farkhdır?
Bize göre bu farklılık askerlerin yetişme biçim-
lerinden geliyor. Türkiye'de askersel eğitim. emir-
komuta zincirinin gereklerine göre yapılmaktadır.
Dolayısıyla belirli bir kalıba sokulmuş bir eğitim-
le, çağı ve değişimlerini kavrayacak bireyi ya da
hepinizyukardakisöy leminvebunungibi söylemle-
rindevletımizınyapısındayarattığıaşıntınınsuçunu
taşıyorsunuz. Çünkü bu söylemlere bakıldığında
devleti, dinindışında sayma şansı kalmıyor. Üstelik
devlet Kur'an'ın emrine sokuluyor. Yine aynı
yapıtın sonuncu paragrafında laikliğe sıra gelmiş
olacak ki. bir tek tümceyle geçiştırilmiştir.
"Laiklik. devlet ve kamu işlerini dini görüşlerin
dışında tutmaktır."
Onaüçüncü sınıfta laikliğin tarihsel gelişimi bir
ölçüde netleştirilmiş. Atatürk'ün buna ilişkin söz-
lerinden örnekler verilmiş. Ne var ki burada laik-
lik yine Müslümanlığa dayandınlarak. sanki
Müslümanhğın geçmişte de var olan bir ilkesi
yapılmıştır. Daha sonra da laikliğin din ve vicdan
özgürlüğü anlamına gelişi Kur'an'dan ayetlerle
pekiştirilmeye çalışılmıştır.
Bütün bu irdelemelerde gözden kaçmayan, la-
iklikten çok, İslam dininin bu konudakı yetkinliği-
ni vermek olmuştur. Laikliğin yönetimde, yaşam-
da ve yapılanmadaki önemi belirtilmemiş. hep
kimi açık olmayan tanımlamalarla İslam'a da-
yandınîmıştır laiklik.
Aynca, Atatürk'ün İslam dini hakkındaki gö-
rüşleri öylesine sıkbkla sıralandınlmış ki, sanki
Atatürk, dinsel ideolojinin bir hayranıymış gibi
gösterilmiştir. Gerek orta 3, gerekse lise 3'te laiklik
konusu anlatılırken Atatürk'e sıkça başvurulmuş.
Atatürk'ün ağzından İslam dininin eşsizliği bezeti-
lerek anlatılmiştır.
Yann: Mollalar karanlığı
severf
ÇALIŞANLARIN / SORULARI - SORUNLÂRI / YILMAZ ŞİPAL
SSK'da yaş sınırı var mı?
1958 dogumluyum. 1975 yılmda bir işyerinde SSK sigor-
tausı olarak çaİışmaya başladım. 1978 yılmda bu işyerinden ay-
nlarak başka bir işyerine gectim. 1980 yıhnm eylül ayına kadar
orada da sigortalınğnn devam etti.
1980 yılmda evliliğjm oedeniyle işten aynldım ve ancak 1984
yılında çalışma hayatına yine sigortalı olarak geri döndüm. Ey-
lül 1990'dan Mart 1992'ye kadar calışmaya ara verdim. Mart
1992'den bu yana sigortalıhğım devam etmektedir.
1) SSK'dan yaş sının aranmaksızın kadınlarda 20 ydı doldu-
ranlara emeklilik hakkı hâlâ yürüriükte mi? Yani. SSK'da yaş
ı var mı?
2) Bu durumda betı, 1995 yılmda bir kadın sigortalı olarak
emekli olmaya hak kazanıyor muyum?
3) Çalışma hay atımda arada boşluklar > ar >e giriş-çıkış ayla-
nra tam olarak bilemememe rağmen 1995 yılında 5.000 işgünü
prim ödeme zonınluğu yerine gelmiş olacak gibi gözüküyor.
Borçlanmadan emekli olabilir miyim?
YANIT: 1)10 Ocak 1986 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan ve aynı
gün yürürlüğe giren 3246 sayılı yasa ile, kadın ve erkek sigortalılara yaş
sının uygulaması getirilmişti. Kademeli olarak yaş sının uygulaması geti-
ren 3246 sayılı yasanın getirdiği yaş sının uygulamasına. 27 Şubat 1992
günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 3774 sayılı yasa ile son verildi..
Bugünkü uygulamada sıgortabnırr
"Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmamış obnakla beraber, kadın
ise 20, erkek ise 25 yddan beri sigortalı bulunması ve en az 5.000 gün,
MahıUûk, yaşUık ve ölüm sigortalan primi ödenriş olması". yaşlılık ay-
lığı almaya hak kazanması için yeterbdir.
Gerek T.C. Emekb Sandığı iştirakçılerine. gerekse Sosyal Sigortalar
Kurumu ile Bağ-Kur sıgortablanna yaş sının uygulaması getiren yasalar
6 yıl yürüriükte kaldıktan sonra. 27 Şubat 1992 günü Resmi Gazete'de
yayımlanan 3774 sayılı yasa ile yürürlükten kalkmıştır.
2) 1995 yılında 20 yılhk sigortalılık sürenız dolmaktadır. Bu 20 yılbk
sürenin dolduğu gün, prim ödeme gün sayınız da 5.000'i doldumrsa, yaş-
bbk aybğı almanıza yasal bir engel yoktur.
3) Sosyal Sigortalar Yasasfnda, yalnız askerlık süresi borçlanılabıl-
mektedir. Bunun dışında. çabşmaksızın geçen süreler için borçlanma
olanağı yoktur. Verdiğinız bilgılere göre, sigortalılığınızı ara vermeksızin
sürdürürseniz, 1995 yılı içinde 20 yılık sigortalılık suresinin yani sıra
5.000 gün pnm ödemiş de olacağınız anlaşılmaktadır.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
Karikatfircfiler Gecesi'nde...
Taşlama ustası Mustafa Eşref, yazdığı dörtlüğu bana
bir süre önce vermişti, yayımlamada geciktim. Dörtlük,
solun birleşmesi üstüne, şöyle:
"Birleşin, diye diye dilimizde tüy bitti/EI kırata biner-
ken siz yaya kalırsınız/Zaten uç oyumuz var, en iyimser
tahminle/Üçünüz de bu üçün birini alırsmız."
Bu taşlamada bir yanlışlık da olamaz mı? Şimdi solun
üç partisi birleşemedi. SHP'nin hesabı şu muydu? Mart-
ta yapılacak yerel seçimlerde, CHP ile DSP bir varlık
gösteremezler, belediye başkanı çıkaramazlarsa; ço-
ğunluk, bunlardan ayrılıp SHP'ye yönelebilir. Bu hesap
tutar mı? Bir de, CHP'liler arasında görüş ayrılıklarının
baş gösterdiği, CHP ileri gelenlerinden kiminin, CHP'yi
bırakıp SHP'ye geçeceği söyleniyormuş.
Milliyet'te çalıştığım, 1960lı yıllardaydı: Abdi İpekçi,
genel yayın yönetmeni, Turtıan Selçuk da gazetenin ka-
rikatüristi. Ali Gevgilili anlatmıştı olayı, şöyle: Turhan
Selçuk, bir karikaturünde, o zamanki par
tilerden AP,
CHP ile TlP'i (Türkiye işçi Partisi) birbirinin aynı fraklı,
melon şapkalı politikacı biçiminde çizmiştir Üç politika-
cı da birbirlerini göstererek, "İhtilal istiyor" demektedir-
ler. Karikatürün altında bu yazı var. Yazılar gibi, karika-
tür de yayımlanmadan önce. genel yayın yönetmeninin
önüne gelir. Abdi İpekçi bakar, Turhan Selçuk'u çağınr
- Bu karikatür yanhş! der.
- Neresi yanlış?
- Politikacı tipı olarak, AP ile CHP tamam. Ama, TİP
onlardan değişik bir parti. onu başka çizmeliydin!
Turhan Selçuk, Abdi'ye kızmıştır ama, bir şey deme-
den çizgiyı ahr. TlP'i yeniden çizer. TİP bu kez işçi tulu-
mu içinde, başında kasket, elinde de anahtarı ile çizil-
miştır. Abdi'ye yeniden götürür. Abdi:
- Karikatür yine yanlış! der.
-Neden?
- TİP ihtilal istemiyor ki!
Tartışmanın sonu ne olur, şimdi unuttum. Turhan Sel-
çuk:
- Al, öyleyse sen çiz! mi der, yoksa karikatür öyle çıkar
mı, bilmiyorum. Turhan'ın gazetede ayrıcalıgı vardı;
çünkü sanatçıydı; karikatür ciddi işti...
önceki akşam, Devlet Konukevı'nde, S.D., Turhan
Selçuk'a ödül verdi. Semih Balcıoğlu da S.D.'ye. Karika-
türcüler Derneği, 52. sanat yılına ulaşan 71 yaşındaki
Turhan Selçuk onuruna düzenlemışti geceyi. Her yıl bir
karikaturiste, böyle bir gecedüzenlenecek, ödüllerveri-
lecekti: önümüzdeki yıl ödülü Karikatürcüler Derneği
Başkanı Semih Balcıoğlu alacaktı Bu güzel bir gelenek,
ustalara saygı başlangıcıydı. Metin Peker toplantıyı gü-
zel düzenlemişti Azmi Toğuzata, Nurettln Özsuca ile
Yavuz üçlüsü, çalıp söylediler. Kemal Gökhan dost ma-
saları dolaşıp gönül aldı.
Milliyet'ten Nazım Alpman anlatmış fıkrayı Semih
Balcıoğlu'na. Nazım Alpman, Hacı TÖ ile konuşuyor-
muş, konu da S.D. imiş. Nazım
- Süleyman Bey. uçağı kaldırır ama, indiremez! Uçak
havada kalır, deyince, Hacı TÖ.
- Indirir indirmesine ama, askeri havaalanına indirir!
demiş! FıkrayıdinleyenS.D. 'BizzatenNasrettinHoca-
yadönduk!" dedi.
Önceki gün, eski Ankara Palas'tayız, yeni adıyla Dev-
let Konukevi'nde. Mustafa Kemal in oturduğu köşeye
bakıyorum, kafamda O. Turhan Selçuk, Semih Balcıoğ-
lu, Mustafa Timlsi, Ercan Karakaş, Zrya Halis, Sunar
Aytuna, imren Ayfcut, Ukıç Gürkan bir masadayız. Im-
ren Aykut, Aldoğan'la aramızda oturuyor. Gecenin su-
nuculuğunu Hasan Uysal ile Mert Ali Başarır yapmakta-
lar. Hasan Uysal, konuşmasında Sıvas'ta yakılarak
ötdürülen 37 kişi arasındaki karikatürist Asaf Koçak'la,
karikatürü seven Adnan Kahveci'yi anıyor. Mert Ali Ba-
şarır, S.D. ile söyleşi sırasında sordu:
- Siz de Cumhurbaşkanlığından emekli olduktan son-
ra, karikatür çizmeyi düşünüyor musunuz, Marmaris
dolaylarında?
- Mutlaka Marmaris'e gidilmesı şart değil.
- Anayasayı emekli edenler de var!
- Biz onlardan değiliz!
- Çocuklarla aranız nasıl? "Kızını dövmeyen dizini dö-
ver" diyebilir mıyiz?
- Atasözü o, bir şey söyleyecek değilim!
- Bir fıkra anlatır mısınız?
- Benim fıkracılığım yasaklı dönemde kaldı. Söylediği-
miz şeyleri kimse yazamıyordu. Fıkra durup durduğu
yerde olmaz. Bir vesile olmalı. Aklıma bir şey gelmiyor.
Büyük mizah ustalarının arasında oturuyorum. Bu ak-
şam sizlerle bir arada olmaktan çok mutluyum. Bana bu
ödülü, hiçbir karikatüristi dava etmediğim için veriyor-
sunuz; dava etmedim ama, demokrasi uğruna katlan-
dık! Demokrasiyi, elde mevcut olanı tahrip etmeden
yaşatmalıyız!
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yefcta
Güngör özden, 9.11.1993 günü faksla şu açıklamayı
gönderdi:
"Bugunkü yazınızın sonunda gecen olaya ilişkin yapı-
lan araştırma sonucunda gerçeğin şöyle olduğu saptan-
mıştır:
Bir üyemiz, birkaç kez denetimden geçtikten sonra
eşinin çantasının bir kez daha açılmasım, biraz yüksek
sesle, 'gerek olmadığını' bildirerek önlemiştir. Asla kötü
bir sözcük kullanılmamıştır. Bilginizi rica ederim. Saygı
ile."
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Bir sözcükte harflerin
yerini değiştirerek yeni
bir sözcük ortaya çıkar-
ma: anagram. 2/ Evcil bir
geyik... Boğa güreşi yapı-
lan alan. 3/ Kömür ocak-
lannda açığa çıkan ve
patlaması büyük zararia-
ra yol açan gaz... Eski dil- 6
de yeni. 4/ Bir kişinin ya
da toplumun yaşamında-
ki yüce bir olayı anmak
üzere yazılan lirik şiir tü-
rü... Eski bir uzunluk bi-
1 2 3 4 5
rimi. 5/ Ünlem... Rütbesiz asker.
6/ Tespihlerin baş tarafına geçiri-
len uzunca parça. 7/ Samanhk...
Dudak boyası. 8/ Bireyler arasın-
da ortak simgeler sistemiyle ger-
çekleştirilen anlam ve bilgi ahşveri-
şi. 9/ Bir zaman birimi... Şeftali,
kayısı gibi mey>elerin çekirdekle-
rinin sert kabuğu.
\TJKARIDAN AŞAĞIY A:
1/ Eşya ve mekân tasanmında, in-
sanlann bedensel ve ruhsal özellik-
leriyle eğilimlerinin göz önüne alınması. 2/ Bir bonıdan bir
saniyede geçen suyun ya da bir iletken telden bir saniyede geçen
elektriğin miktan... Bir göz rengi. 3/ Kayınbirader... Belli bir
bölgede yaşayan hayvanlann tümü. 4/ Osmanb devletinde yıl-
lık geliri 20.000 ile 100.000 akçe arasında olan dirlik. 5/ Akaju
da denilen büyük bir orman ağaa... Bir süs taşı. 6/ Erken...
Dansta kavalyenin eşi... Bir gösterme sıfatı. 7/ İsa Peygamber'-
in, öleceğini haber verdiğine inanılan son akşam yemeği... Bir
meyve. 8/ Cılız, zayıf... Arzu. 9/ "Sayı farkı" anlamında kulla-
nılan spor terimi.