22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 24 EKİM 1993 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI İspaııyolişçileıiFranco'dan daıııladamlaintikamabyorKent, çok gerilerde kaldı. Hafıf dalgalı coğrafyada tam gaz gidiyoruz. Çevremizde tek tük ağaçlar. Beyaza çalan toprak ve- rimsiz görünüyor. Arada bir yeşil kümeler- den geçiyoruz. Madridli zengjnlerin kent yaşamından bıkıpsaklandıja viUallar... Rotamız Madrid'in 55 kilometre güney- bausındaki bir anıt mezar, Franco'nun mezan. Mezar merakbsı değilim. Derdim, ülke- sini 5 yıl süren iç savaşta kan gölüne çevi- ren Franco'nun 'görkemü' anıt mezanyla ilgili duyduklanmın gerçek olup olmadıgı. Her diktatör gibi Franco da gösterişe düşkünmüş ve mezannı sağkğında yapur- mış. Açıbşını da kendisi yapmış. İspanya'- ya yola çıkmadan önce, uzun yıllar bu ülkede kalmış bir arkadaşımdan dinledik- lerim şunlardı: "Franco, mezann yapanında 'Cumhuri- yetçi' esir işçileıi kullanmış. Kendi ülkelerin- de esir düşen işçiler zor koşuUar altında, Franco yanldanmn gözetiminde çalıştml- mış. İşçiler için mezann yapıkiığı bölgenin hemen yanmda küçük bir yerleşim yeri oluş- turulmuş. Mezar 150 metre yüksekliğindeki kay alık bir tepenin içine ovulmuş. Cumhuri- yetçüer yoğun gözetimlere karşın mezann en hassas noktalarında kötü malzeme kul- lanmışlar. Şimdi mezar şıp şıp damlıyor- muş." Bunu yolda, Madrid muhabirimiz AK Kışlak'a anlattım. Yan alaycı gülümsedi. "tnşallah doğrudur. Ama sannuyonım" de- di. Ana yoldan aynldık. Dağlan urmanıyo- ruz. Dik yamaçlar Toroslan andınyor. İlk durağımız İkinci FıHp'in yaptırdığı krahyet sarayı. İkinci Filip, İspanya'nın en ünlü krallanndan. İmparatorluğun şanını bütün dünyaya yaymış. Bugünku Filipin- ler'i 'keşfeden" ve İspanya hakimiyeti altına alan o. lİlkenin adı da İkinci Füip'ten geli- yor. Sarayı dolaşmayı İMT dahaki sefere' bıra- kıp yolumuza devam ediyoruz. Mezann bulunduğu bölgenin adı, Cuel- gamuras. 6-7 kilometre kala demir bir kapı yolumuzu kesiyor. Giriş 500 peseta. Yolumuz artık bir orman denizi. Çam- lar,çamlar... Nihayet mezar görûndü. Buna anıt me- zardan çok, dağ mezar demek daha doğru. Kocaman bir tepe, ûzerinde de 5-10 kilo- metre öteden görülebilir dev bir haç. Danışma bölümünden genel bilgjleri al- dık: Yapımına 1940 yılında başlanmış. 1959'da bitirilmiş ve Franco açılışını yap- mış. Baa bölümlerinde iç savaş şehitteri- nüT naaşı varmış. 1300 hektarlık bir alaru kaplıyormuş. Girişte. "Kutsal bir yerdesiniz, lütfen ses- siz ohmuz" uyansı var. Herhalde ziyaretçi- ler Franco ile ilgili düşüncelerini 'yûksek sesle' dile getiriyorlar. Sağda-solda melek kanatb asker heykel- lerini geride bırakıp, izbe, uzun bir salona girdik.Dağın içine oyulmuş mezardayız. Aman Allahım! Karşımızda bir kova... Hani bildiğimiz plastik su kovası... Yaklaştık, yansı dolu... Tavana bakük... Şıp...şrp...şıp... Elimi uzattım, avuçlanmda birkaç dam- la su... Elimi yûzûme sürdüm, kendi kendi- me mınldandım: "tspanyol işçileri Franco'dan damla dam- la intikam alryor..." Kenara çekilip, diğer ziyaretçilerin tep- kilerini gözledik. Bazılan bakıp geçti. Kimi, gözlerini bir kovaya bir tavana dikti, bir süre seyretti. 30 yaşlannda iki kişi kovanın önünde durdu. Kırmızı tişörtlü olanı avuçlanna birkaç damla su aldı. Sonra gol atan bir futbolcunun yerinde tepinmesine benzer birsevinçle, ellerini yumruk yapıp salladı... Mezann içi de haç şeklinde. Salon yakla- şık yüz metre uzunluğunda. Sonra saga sola iki bölme var. Son kısım da kiüse... Franco'nun mezan kilisenin ön kısmın- da. Ortada yüksek birplatform var. Bunun kapı kısmında Franco dönemindeki tek partinin lideri Hose Antonio. kilise kısmın- da ise Franco yaüyor. Franco'nun mezan, ziyaretçilerin dolaşabiküği zeminle ayru yûkseklikte. Beyaz mermerle kaplı. Ortada haç, ucunda bir demet çiçek. Tavanda Isa, Meryem, aziz fıgürleri... Tavana bakarken mezann üzerinden geçmişim... Raylı sisternle mezann tepesindeki haca çıktık. Dört bir yanında, gücü, ezici üstün- lüğü simgeleyen heykeller. Arslanın sırtına bınmiş bir asker, kartalla uçan bir adam. ejderha ile başetmeye çabşan bir savaşçı... Dönüşte Filipinler'in sürgünde ölen im- paratoru Marcos'u düşündüm. O da Ma- nila'nın kuzeyindeki Agio dağlannı kapat- mış, tepesine de kocaman bir büstünü yapürmışü. 1990'da görmüştüm büstü. Boyum, sadece kulaklan kadardı. Büstün birkaç yûz metre önünde de Marcos'un yazlığı vardı. Alt katındaki odalardan ba- zılannda buradaki görevliler ve askerler tavuk besliyordu. Sağhklannda halklannı ütreten iki kanlı diktatör... Birinin mezan şıp şıp damkyor, diğerinin-evi kümes olarak kullanıbyor... KıM köprü100 yaşında LONDRA Franco'nun mezan, anıt mezardan çok dağ mezanna benziyor.Kocaman bir tepe, üze- rinde de 5-10 kilometre öteden görülebilir de> bir haç. (Fotoğraf: Mustafa Balbay) Sorurdubirözelyaşamınızvarsa 'özelilanlara' başvurunGazete ilanlan son birkaç yıldır insan- lann özel yaşamlannı düzenlemelerine yar- dımcı olmaya başladı. Tanışmak mı isti- yorsun? Ya da evlenmek? Hatta yalnızca bu geceyi hoş geçirmek? Hemen gazetenin ilanlar sütununa göz aüyorsun. Daha iyisi, özel ılan gazetesı alıyorsun. Ya da istersen sen kendinle ilgili ilan veriyorsun; başka- lan sana telefon ediyor veya mektup yaa- yor. Bu kadar kolaylaştı her şey. Gazetelerdeki ilan sütunlan giderek kalı- nlaşıyor. İlan gazetelerinın sayısı da gün- den güne çoğalıyor. Demek kı talep hızla artıyor. En "popüler" ilanlara şöyle bir bakıyor- sun: neler yok ki!.. Her yaştan. her meslek- ten çeşit çeşit insanlar ve öneriler... - 19 yaşında, kültürlü, güzel bir kızım. Boyu 1.80 den kısa olmayan. edebiyatyan ve seyahat etmekten hoşlanan bir gençle tanışmak istiyorum. - 23 yaşında, uysal. sempatik bir kadınım. Dul ve bir çocukluyum. İyi bir eş ve baba olacak, kötü alışkanlıklan bulun- mayan bir insanla yaşamımı birleştirmek istiyorum. - 25 yaşında. çok güzel ve seksi bir kızım. Maddi durumu iyi. evi ve arabası olan bir arkadaş anyorum. Kafkas kökenlilerin te- lefon etmemesi rica olunur. Bu sonuncu türden ilanlar giderek ço- ğalıyor. Artık kadınlar yalnızca aşkla kann doymayacağın] öğrendiklerini vurgula- mayı seviyorlar. Kimisi taleplerini daha so- MOSKOVA HAKAN AKSAY mut koyuyor: - Sanşın. uzun boylu, 90-60-90 ölçülerin- de bir kızım. Biraz İngilizce biliyorum. Amerikalı veya İngilizle. yurtdışında yaşa- mak koşuluyla evlenmek istiyorum. Kimi de duygulanru coşkulu bir tarzda ifade etmeyi yeğliyor: - Hey, müzikten ve arabayla dolaşmak- tan hoşlanan. sporcu gençler 1 17 ve 18 yaş- lanndaki iki kız arkadaşız ve sizin yolunu- zu gözlüyoruz. Ses verin! (Fotoğraflılar tercihimizdir.) Ve hatta şu türden ilanlara rastlanıyor: - Annemi tanıştınyorum. Eğer ciddi, so- rumlu. evi ya da daçası olan. 55-65 yaşlan arasında bir kişiyseniz. bana bir mektup yazarak kendınızi anlatın. İlanlann belki yansının son cümlesi hep ayru: - Seksüel amaçlarla telefon edilmemesi rica edilir! Pek çok ilan ise tam tersine, "seksüel amaçlılar"a yöneliyor: - Zengin centilmenler için sıcak geceler! - Masaja genç kızlanz! Günde 24 saat hizmetinizdeviz. Bu tür ilanlar. giderek ötekilerin toplam sayısını aşmaya başlıyor. Fuhuşun Mos- kova"da kimseden korkusu yok artık. Yeni sayılabilecek bir ilan türü de şöyle: - Grup seksi yapmak isteyen kan ko- cayız. Kültürlü. sağhklı ve güzel bir çiftle lanışmavı bekliyoruz. Ve daha neler neler... Kadınlar, erkekler. eşcinseller. zenginler. yoksullar, gençler. yaşlılar, aşkı bekleyenler, seksi arayanlar, köşeyi dönmek isteyenler... Rusya, zaten boşanmalan bol, aile ya- şamı açısından sorunlu bir ülkeydi. Eko- nomik bunalım ve toplumsal karmaşa, in- sanlann özel yaşamını tümüyle allak bul- lak etti. Bilmem bu "çok özel ilanlar'" 1 duru- mun düzelmesine yardımcı olabilir mi!.. EDtP EMİL ÖYMEN Paris'in zarif ve romantik köprüleri, hatta Roma'run tarihi ve anıt gibi köprü- leri yok Londra'da nehrin güneyine geç- mek için. İşe yarar, gösterişsiz köprüler var. Bugünlerde yüzüncü yılı kutlanan bir tane var ki ama kente simge olmuş. Ku- leli ünlü köprü bu. Bundan 25 yıl önce bu köprüyü değil, onun yanındaki eski demir köprüyü yenilemeye karar vermiş-' ler. Bunu duyan bir Amerikalı zengin he- men satın almak istemiş. İngilizler şaşkın, olur demişler. Adam, o ünlü Ku- leli köprüyü ahyorum diye gidip o köhne demir köprüyü satın almamış mı? Ama Amerikalı bu: Götürüp parça parça Ari- zona'da tekrar monte ettirmiş. Ne biçim öğünüyordur! Turist gezdiren motorlarla altından geçerken bu köprünün, turist rehberleri pek bir zevkle, cahil ama zengin Ameri- kalının bu tuhaf ahşverişini anlatırlar. Amerika'da şimdi güneşin aitında yanan eski köprünün yerine yapılan ise normal, kişiliksiz, öylece bir betonarme. Ama yanı başındaki artık yüz yaşında. Yazın üç ay kapalı kaldı. Baştan aşağı onanldı, boyandı, süslendi. Yoğun trafık kaldın- yor, ama akın akın turist de... Geçen yüzyılda tam bu sıralarda zen- ginlikten ve uluslararası güçlülükten artık sarhoş bir İngıliz İmparatorluğu vardı. Başında da hiç ölmeyecekmiş gibi bir Kraliçe Viktorya. Tuttuklan altın oluyor. dünya önlerinde secdeye kapanı- yor, hizaya giriyordu. Onlar için yok, yoktu. Kuleli köprü işte bu görkem dö- neminin ürünü. Sanayi devrimi sonrası bir mühendis- lik ürünü. Yüzyıl öncesinin makaslan, pistonlan, manivelalan ise hala işliyor. İki ayağı da biner ton, altından gemi geç- sin diye 90 saniyede şaha kalkan türden. Kenannda akıllı bir de müze kurulmuş. Hem çocuklara hem büyüklere cazip bir sürü ıvır zıvır. Köprünüri tepesindeki yü- rüyüş yollan da halka açık. Yüksekten korkmuyorsanız buyrun çıkın dolaşın. Panoromik manzara hanr. Burası sade- ce karşıdan karşıya gecmek için bir köp- rü değil. tarihe adım atmak için de. Tari- hiyle banşık. tarihini unutmamış bu ül- kenin hem gurur, hem gelir kaynaklan- ndan. Pasifiğin en geniş Cumhuriyetarşivi Üç duvan yerden tavana ka- dar kitaplarla kaplı bu oda dünyanın her yerinde olabilirdi. Duvardaki med-cezir takvimi, bir miktar ip ucu veriyor. Bu Hawaii'nın "Saatü Maarif Takvimi". Bankalardan, köşe başlanndaki içki içilen barlara kadar her yerde göze çarpıyor. Odanın sahibini esas ele veren ise kapıdaki Habç posteri. Ha- waü'de martı yok. Bu nedenle olsa gerek. Haliç posterindeki marü, bu özel konumunun farkında iyice sabnıyor. Burası Honolulu'daki Chaminade Üniversitesi. sar- maşıklı binalan. deniz manza- rab bahçeleriyle bundan otuz yıl öncesinin Robert Kolejini andınyor. Bu odanın sahibi ise Havvaiılilere deniz bilimleri der- si veren bir Türk profesörü. Şu sıradakı en büyük sorunu yedi yılbk Cumhuriyet gazetelerini koyacak bir yer bubnak. Düşü- nün yedi yıl her gün Cumhuri- yet gazetesi İstanbuldan çıkıp otuz bin kilometre aşıp Hono- lulu'ya vasıl olmuş, dile kolay, iki bin beş yüz eüi alu gazete. Öğrenci sayısı ancak bini bu- lan bir üniversitede Türk öğ- rencilerin yanı sıra bir Türk öğ- renciler derneği bulmak insanı şaşırtıyor. Dernek üyeleri arası- nda Türk olmayan öğrenciler de var. Rum asıllı bir Amerikalı öğretim üyesi. derneğin tüm toplantılanna katılıyor. Üye- lerden bir tanesinin şiddetle sa- vunduğu "çiğ köfte" gecesi önerisi diğer üyelerin vetosuna uğramış. Ancak bu üye şimdi ısrarla laboratuvarda İbrahim Tathses kasetleri çalarak amacına ulaşmaya çalışıyor- muş. Chaminade Üniversite- sinde dünyanın değişik köşele- rinden gelen öğrenciler olduğu kadar uluslararası bir öğretim üyesi kadrosu da var. Örneğin. beni buraya seminer vermeye davet eden Macar asılb bir tarih profesörü ile tropik meyvelerle donanmış bir sabah kahvaltısı sofrasında Abdülhamit döne- minitartıştık. Honolulu'ya kadar gelip de biraz rüzgar sörfü biraz da dalış yapmadan dönmek olmaz ta- bii. Deniz bilimcisi arkadaş ve öğrencilerinden oluşan bir dalgıç grubu ile adanın güney doğu bölgesinde yaptığımız dalışın tadı hala damağjmda. Arada bir benim gözüme hiç HAWAII SELtM DERİNGtL çarpmayan bir deniz canlısının başına tüm grubun toplanıp el kol işaretleri ile birbirleriyle an- laşmaya calışmalan da olmasa. denizin aitında çok çabuk ge- çen zamanı belki daha iyi de- ğerlendirebilirdik. Deniz aitı- nda anlaşabilmek için geliştiri- len işaret dilini. bizim Tarzanca bilen Türkler kolayca kavnyor. Ancak benim elimle yapüğım protesto işaretini, Türk profe- sörden başka anlayan olmadı. Amenkalı öğrenciler hayretle süzdüler beni bir süre... Chaminade Üniversitesi'- ndeki en güçlü bölümler temel bilimler ağırlıklı. Kimya. biyo- loji, fızik, matematik bolümleri, değişik araştırma kurumlan- ndan sağladıklan mali destekle araştırmalannı sürdürüyorlar. Üniversitedeki diğer popüler bölümler, İş İdaresi ve MBA programı, Basın-Yayın ve İç dekorasyon bolümleri. Özellik- le Uzak doğu'dan gelen ve iyi İngilizce bilmeyen öğrenciler için bir de İngilizce hazırlık programı var. Chiminade'dan aynhrken bir Hawaiih güzel. boynuma çiçek- ten bir kolye taktı ve Hawaii göreneklerine uygun olarak ya- nağıma bir öpücük kondurdu. Ancak daha sonra Tarlabaşı göreneklerine de maruz kalıp bazı bıyıklılar tarafmdan, hem de iki yanağımdan öpüldüm. Honolulu'dan aynlacağım gece Temel Bilimler binasının av- lusunda oturup güneşin batışını, Hawaii mezeleri yiye- rek seyrettik. Masadakiler bu zavallı tarihçiyi bir anda unu- tup Filipinler'deki yanardağın Hawaii'deki güneş baUmını nasıl etkilediği yönünde teoriler üretmeye başladılar. Yaşam- lanndaki bilim-doğa-dostluk arasında sınırlar bulunmayan bu insan topluluğunu daha da çok sevdim. Chaminade Üni- versitesi'nin en kalabalığı otuz kişilik olan sınıflannda öğrenci olmayı düşledim. Ancak yedi yıllık Cumhuriyet gazetelerinin nereye konacağı bir türlü çö- zümlenemedi. Falcılarııı vıırgun ıııevsiıııi \ ivana'nın en gürültülü çanı Stefan kilisesinde.Bu çan Türklerin Viyana'ya en haşmetli katkısı.Türk kah>esinin hasını da Bayan Havelka'nın cafesinde içebilirsiniz. Bayan Havelka 70'ini çoktan asmış. Viyana'ya Türkmirası: Çanve kahveViyana'nın en büyük ve en gürül- tülü çanı Stefan kilisesinde. Tam 13 ton ağırlığında olduğu söyleniyor. Viyana'ya Türklerin en haşmetli kat- kısı bu çan. Merzifonlu Kara Musta- fa Paşa. Viyana'yı kuşatıp da ele ge- çiremeyince birçok ağırlığı da orada bırakarak dönmüş. Geride kalan ga- nimetler arasında toplar ve top mer- mileri de vardır. Viyanalılar, bu de- mirden yapılmış toplan ve top mer- milerini eritirler ve Stefan kilisesinin çanını yaparlar. Türklerin Viyana'ya katkılan bu- nunla kalmamış. Osmanlı ordusu çe- kilip gidince geride bıraktıklannı aralannda paylaşan Avusturyalılar, çuvallar içindeki kahverengi çekir- deklerin bir türlü ne olduğunu anla- yamazlar. Önce çorbasını kaynatırlar olmaz, zehir gibidir dökerler. Fasulye sanıp pişirirler, deve yemi sanıp develere yedirmeye kalkarlar. Bir türlü çuval- lar içindeki kahverengi çekirdeğin ne olduğunu keşfedemezler. Kuşatma sırasında iki ordu ara- sında tercümanlığı Polonya asıllı Kolzetzky isimli bir Türkiyeli Erme- ni yapmıştır. Türkleri iyi tanıyan Kolzetzky. Türkçeyi de güzel konu- şur. Yeniden Kolzetzky'e başvurur- lar. Kolzetzky, çuvallar içindeki kah- verengi çekirdeklerin kendisine veril- mesini ister. Onlar da bu acı çekir- VİYANA deklerin Kolzetzky- nin olmasını kabul ederler. Bir söylentiye göre Avrupa'da Türk kah- vesi geleneği böyle or- taya çıkar. Kolzetzky bu kahveleri alır ve Viyana dördüncü bölgede bir Kol- zetzky adlı bir kahvehane açar. Bu kahvehane hala varlığmı sürdürü- yor. Kahvenin bulunduğu sokağın adı da Kolzetzky. Viyana'ya giderse- niz Türk kahvesinin hasını içmek için mutlaka bu kahveye gitmek ge- rekirmiş. Viyana'lı arkadaşlar bu eksikliği gidermek için bizleri Cafe Havelka"- ya götürdüler. 70'ini çoktan aşmış Bayan Havelka, kahveleri kendi elle- riyle pişirip getirdi. Kahve tepsi için- de, yanında bir bardak suyla bırlikte Türk usulü ikram edıldi. Şekeri de küçük bir kasenin icindeydi Kaşık da su bardağmın üzerine konmuştu. Her şey geleneksel alışkanlıklanmıza uygundu. Şimdi birçok Türk kahve- hanesinde kalkan bu alışkanlık hala Cafe Havelka da sürüyordu. Cafe Havelka, Viyana Operası"- ndan çıkmış kibar bayanlar ve bay- larla, saçı sakalı birbirine kanşmış Avusturyalı entelektüellerle, sınav- dan yeni çıkmış her milliyetten öğ- rencilerle ağzına kadar doluydu. Bü- ORAL ÇALIŞLAR yük bir görüntü zıtlığı içinde herkes iç içe kahvelerini hö- pürdetiyordu. Ba- yan Havelka ise müşterilerine laf ye- tiştirmek için ora- ——^— dan oraya koşuştu- ruyordu. Havelka. Viyana'nın en ki- bar ve en merkezi yerinde. Bu kibar mekanın içinde Cafe Havelka eski püskü mermer ve tahta masalanyla, eski usül sandalyeleriyle tam bir zıtlık oluşturuyor. Havelka üzerine Viyanalı şairler sayısız şiirler yazmışlar. Son zaman- larda bu şiirlerden binsi ülkenin en popüler şarkılanndan birisi haline gelmış. Şarkıya göre çıplak bir va- tandaş Cafe Havelka'ya geliy or, her- kes ona bakıyor, o da Viyanalı ente- lektüellere müstehcen şarkılar söylü- yor. Viyana"nın operası, müzeleri. ille de kahveleri. Bir de çok sayıda sevgj- lısiyle Kraliçe Mane Theresa. Cafe Central'a da uğradık. Lenin ve Troç- kı, Sovyet devrimi öncesi sürgün yıl- lannda bu kahveyi mesken tutmuş- lar. Cafe Central. Cafe Havelka'nın tersine haşmetli vegösterişli. Fiyatla- n da ona göre pahalı. Viyana'da Türkler 300 yıl sonra yeniden Viyana'yı kuşatıyorlar. Dış- tan ele geçiremedrkleri bu şehri bu kez içten etkilemeye çahşıyorlar. Ya- bancı işçiler. sendikalarda oy kulla- nıyor. ama temsilci olamıyorlar. Dünyada ömeğine az rastlanan bir kurum olan ülkede çalışan tüm işci- lennüye olduğu Viyana İşçiler Odası Başkanı(Sendikalardan ayn bir ku- rum) yabancı işçilerin de temsilci ve sendika yöneticisi seçilmelen için ça- lıştıklannı söyledi. Onümüzdekı dö- nem çıkan yasalarda bu konuyu gündeme getireceklerinı açıkladı Türkler. Av usturya'da hayatın her alanında eşit yurttaş haline gelebil- mek için olağanüstü çaba harcıyor. Viyana Okullar Kurulu İcra Konse- yi Başkam Dr. Kurt Scholz, çok sayı- da Türk'ün etkili yerlere geldiğini ke- yifle anlatıyordu. Arkadaşı olan bir Türk sinema yönetmeninin başa- nlarından söz ederken gözlerinin içi parbyordu. Türk işadamı Hasan Te- oman, Başbakanın sözcüsü Karl Krammer'in sınıf arkadaşı ve yakın dostu. Teoman'ın bir başka sınıf ar- kadaşı da ülkenin ünlü TV program- cısı Dr. Helmut Brandstatter. Ikisiy- le de Türkiye üzerine güzel konuş- malaryaptık. Türklerin Av usturya'da çözülmesi gereken çok sorunlan var. Stefan Ki- lisesinin çanı ve Türk kahvesi her şeye yeniden başlamak için iyi bir mi- ras. türkler bu mirası iyi kullanıyor- lar. Chıcago'da sonbahan yazmak için bekledim; dört mevsımin bahar fası- llannı birazık es geçen bir ülkeden gel- diğimden hatta epeyce sabrettim. Daha eyîül ortalannda ağaçlar uçlanndan san bir alevle tutuşmaya başladığında gitti kaleme elim. Bekledim. O'Henry'nin öyküsünde, ölmek için son yaprağın düşmesini bekleyen zatürreeli kızcağız gibi sonbahan yazmak için penceremde- ki dev meşe ağaanın sonbahar senfoni- siyle alev alev yanmasına kadar bekle- dim. Chicagoda sonbahar hem umut hem umutsuzluktur: kış bastırana kadar kendini yenileme. iç huzurunu dengele- me ve karar verme korkusuyla baş ba- şadır insan. Kuruyup düşen her yaprak bir ihtardır; sonbahar ağaçlara meydan okumadır. işin ucunda kış ortasında cas- cavlak kalakalmak vardır. Güneş el etek çektikçe kalplerin da- raldığını bilen falalann vurgun mevsimi- dir sonbahar. Süpermarketlerin önlerin- deki arabalann sıleceklerine sıkıştırmak için matrak broşürler bastınrlar: "İçiniz mi sıkıbyor Linda'yı arayın Tarot falı baktınn Geleceğe mutlu bakın" Kapkaççı falalara para vermek ap- tallıkü ama sonbahann mistik büyüsüne kapılmamak da imkansız... İşte sırf bu yüzden. eski bir Tay tapınağında elimi Budist rahibe uzatmıştım: sonunda Tay- landlı Tamy, beni alıp şehrin doğusun- daki tapınağa götürmüştü. Tapınağın abartılı, altm yaldızlı süslemeleri ve tu- runcu sanlı Budist rahip sanki yıllardan beri sonbahann aynlmaz bir parçasıydı- lar. Kulağıma çalınan tekdüze Tay mü- ziği, kuru bir yaprağın rüzgardaki hışırtısı kadar hafifti. Rahip çekik gözle- rini avucumdaki kader haritasına bilgece dikmiş, sırnnı çözmeye çalışıyordu. Rahibin avucundaki elim terlemeye baş- lamıştı. yine de bu gücün beni Buda'nın ülkesi Tibet'e kadar sürüklemeyeceğin- den emin değildim. Chicago'daki guzelim sonbahan bırakıp bir yere kımıldayamayacağımı adım gibi biliyordum. Buralarda kasım sonuna kadar kışın lafı bile edilmezdi; üstelik daha çalınacak koca bir sonba- har senfonisinin notalan duruyordu se- tin sehpasında...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear