Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM1993 PERSEMBE
DIZIYAZI
Bi BİR YÜZLÜ ÜLKp
İNDtSTAİT
l&NTMEÎ
Merdivenler hep koşaradım çıkılır.
Kimse yığılıp kalmayı düşünmez.
Dövüşmekten yıkılan 'yıkıhr
kalır'... O kadar. Burası DelhVdir
Merhaba, 'umutdüşkünleri'
-3-
Hindistan'm başkenti inamlmaz
bir hızla gelişiyor. Bununla bağlan-
tıb olarak nüfus da sürekli artıyor.
1947 yılında ülke bağımsızlığına ka-
vuştuğunda 500 binlik bir nüfusu
olan Delhi nüfusu bugün 10 milyo-
nu aşıyor.
Her büyük kent gibi Yeni Delhi
de her gün yûzlerce umut düşkünü-
ne istemeyerek de olsa "merhaba"
diyor.
Sokaklarda yatanlann haddi he-
sabı yok. Hele geceleri, yollar adeta
bir açıkhava kampına dönüşüyor,
Parklann yaru sıra kaldınmlarda da
değil yürümek ıçin. yatacak yer kal-
mıyor...
Akın akın gelen insanlar, bir türlü
aşılamayan konut sorununa her
gûn yeni darbeler vuruyor.
I tstanbul'u
I aratmıyor!
Ev fiyatlan inamlmaz boyutlar-
da. Kentin biraz dışına yerleşen mil-
yonu aşkın insan, susuz. elektriksiz
yaşiyor; pisliği. sağlık koşullan da
cabası.
Tıpkı 'eski îstanbullular' gibi, Ye-
ni DçlhKrjirı,yerlileri de kentin gele-
ceğinden Kaygılı.
Eski Delhideki o "ruh" yok belki
ama, kendine özgü özellikleri var
Yeni Delhi'nin de.
Ülke İngiltere sömürgesiyken in-
şa edilen ve 1931 yılında tamamla-
nan Yeni Delhi, birbirinden nefret
eden ve kıyasıya mücadele eden iki
mimann imzasını taşıyor. Klasik
baü mimari tarzında önemli bir
isim olan Sir Edward Lutyens ile
Herbert Baker.
ğı. 1986 yılında, yaklaşık 8 milyon
dolarlık bir bütçeyle tamamlanan
Bahai tapınağı. Yeni Delhi'nin mo-
dern mimari harikası.
Miman Fariburz Shah. tapınağı
bir lotus çiçeği şeklınde tasarlamış,
mermer tapınak, gökyüzüne açılan
bir çiçek gibi duruyor gerçekten de.
Etrafı yeşil ve havuzlarla çevrili.
Dünyanın dört bir yanından gel-
miş gönüllü Bahailer çalışıyor bura-
da.Bir de kütüphanesi var. Girer
girmez nereden geldiğimi soruyor-
lar. Türkiye'yi duyunca, Türk Ba-
hailerin yayınladıklan kitapçıklar-
dan tutuşturuyorlar elime. Adres
var üzerinde: Sirkeci. Bu kadar
uzakta, bu kadar yakın olmak.
Şaşmyorum.
yaşamak çok ilginç. Ancak bu ta-
pmmalar için harcanan zaman da
işin öteki yönü. Din uğruna harca-
nan zamanın belki yansını çabşarak
geçirselerdi Hintliler, bugün ülke
belki daha farkh bir tablo çizerdi.
Ama şimdilik bu, ancak gazete kö-
şelerinde tartışılan bir konu.
Din, bir tür afyon' ama öte yan-
dan Hintbler uyu4uk da. Hep keyifli
bir rehavat içindeler: Bir dondur-
maa, küçük arabasında dondurma
külahlanmn arasına sızıyor, taksiye
binmek için önce şoförünü, bazı
müzeleri gezmek için kapıdaki gö-
revliyi uyandırmak gerekiyor.
1963 tarihli bir National Geog-
raphic'de yer alan kapsamlı bir
Hindistan araştırmasının girişinde,
Kaç dilin konuşulduğu bile hala
tam olarak bilinmıyor. Resmi ra-
kam, Ingjlizce'yle birlikte 16. Resmi
olmayan rakam ise 700'i aşıyor.
IDiller ve
dinler
İngilizce, Hindistan'da resmi dai-
relerde kullanılan ve en gecerli sayı-
lan dil de olsa hiçbir dönemde ve
bugün hala bu dili konuşanlar top-
lam nüfusun yüzde ikisini geçmi-
yor!
Dil yüzünden birbirlerini bo-
ğazlamıyorlar ama, din sorunu çok
büyük ve tehlikeli çaplarda.
Nüfusunun yüzde 80'ini
Hindulann oluşturduğu ülkede,
kendini o denli hissetttirmiyor. Bir-
birlerine pek güvenmiyorlar belki,
ama daha fazla kan dökülmeden.
birbirlerine bulaşmadan yaşamak
isteyen çok insan var.
Yeni Delhi ve Agra'yla birlikte
Hindistan'm "altuı ücgeni" olarak
adlandınlan üç kentten Jaipur'da
bir dükkanda tanıştığımız İbrahim
Türkiye'den geldiğimızi öğrenince,
bizi sorgusuz sualsiz "din kardeşi"
olarak kabul ediyor ve ısrarla evin-
de yemeğe çağınyor. tngilizce'nin
yanı sıra müşterilerini hoş tutacak
kadar Italyanca ve Fransızca konu-
şan bu incecik, kara kuru adam, 11
Müslüman aileyle birlikte iki katlı,
çok odalı bir evde yaşıyor. 9 çocuğu
var, bir süre önce sekiz yaşmdaki
kıanı sıtmaya kuvban vermiş.
lına istedikleri
kadar Yeni Delhi desinler.
İngiliz "mantığY bu. Hep
Hindulann
'uyuşukluğundan' yola
çıkmışlar. Gene İngiliz
mantığı bu. Adma 'keyifli'
bif rehavet demişler.
Keyif dedikleri zaten
uyuşturucunun
Osmanhcası.
İngilizler. 1911 yılında "başkenfi
Kalküta'dan Delhi'ye taşıdılar ve
bu iki mimara imparatorluğun gör-
kemini yansıtacak "yeni" bir kent
planı hazırlattılar.
Yeni Delhi'ye yaptıklan yatınm
gözönüne ahndığmda daha uzun
yılîar sefasmı sürmeye niyetliydiler
belki ama, 1947 yılında bağımsızhk-
la birlikte kenti terkettiler. Geride
bıraktıklan görkemli pembe bina-
lar, İngiliz bahçeleri, ferah caddeler,
geniş bulvarlar Hintlilerin gurunı
şimdi. Kentin o geçmişinden bugü-
ne kalan bınalann önünden geçer-
ken göğsü kabararak dikkatinizi
çekmeye çalışmayan bir Hintli taksi
şoförüne rastlayamazsınız. Yeni
Delhi'yi o kadar çok seviyorlar ki
hepsi birer turist rehberi kesiliyor.
Iİlledo
din aynmı
Yeni Delhi'de aynı gün icinde bir
Hindu tapınağını, Sikh tapınağmı,
Hindistan'ın en büyük camisi Jama
Mescidi'ni ziyaret edebilir, sokakta
Budistlerle, hiçbir canlıya zarar ver-
memeyi ana ilke olarak benimse-
yen, bu nedenle sokakta yürürken
sinek yutmamak için agzında bezle
dolaşan bir Caynaaya rastlayabi-
lirsiniz.
En yeni dünya dinlerinden Bahai-
lenn dünyada yalnızca yedi tane
bulunan tapınaklanndan birinin
Yeni Delhi'de yapılmış olması rast-
lantı değil. Bu tapınak, Bahailerin
olduğu kadar turistlerin de iigi oda-
JL en
Moskova'da yaşayan bir Azeri
biyolog -Feride - ile Irak'tan
smırdışı edilmiş ve sekiz yıldır ülke-
sine dönmeyen, Hindistan'da poli-
tik mülteci olarak yaşayan Abdül-
salam'la tanışıyorum. Aakh bir öy-
küsü var Abdülsalam'ın.
Ailesine yazdığı hiçbir mektuba
yanıt alamamış. Artık bir ailesi olup
olmadığını bile bilmiyor. Ülkesine
dönmek istemiyor; tek istegi Hin-
distan'dan 'kurtulup', bir Avrupa"-
ya kaçmak.
Annesi Türk asılbymış. O, ben ve
Feride Türkçe konuşuyoruz. Ab-
dülsalam Türkçe sözcükleri duy-
dukça annesini anımsıyor.
Biraz hüzünle de olsa gülümseye-
bıliyor artık. Bahai tapınağına,
'unutmaya' geliyor gibi.
Tüm bu çeşitliliği dakika farkıyla
yazannın Kalkütab bir avukatın
ağzından anlattığı bir Hindistan
portresi vardı: "Bütün Avnıpa'nın
tek bir başbakanın yönetbni altında
birleştiğini düşünün. A\rupa'nın
kapsadığı alanın üçte ikisini. seneti-
nin de dörtte iiçünii çıkarın. Herkes
anadilini konuşmayı sürdürsün. Düş-
man uluslar düşmanlıklarını sürdür-
sün. Kısacası geri kalan herşeyi oldu-
ğu gibi bırakın. İşte size modern Hin-
distan'a çok benzer bir tablo...'''
Kalkütalı avukat o günlerde or-
tak bir "Avnıpa Rüyasrnı tasarla-
yamıyordu belki ama, modern Hin-
distan'm bugün - yani tam 30 yıl
sonra - hala gecerli olan portresini
çiziyordu bana kalırsa. Özellikle
"zıtlıklar kenti" Delhi'nin kimliğin-
de simgelenen modern Hindistan,
bir karmaşalar ülkesi gerçekten de.
yüzdeye vuruldugunda küçülen
ama her biri büyüklü küçüklü birer
ülke doldurabilecek sayıda çeşitli
dinler yer alıyor: 80 milyonu aşkın
Müslüman, 15 milyonu aşkın Hıris-
tiyan, 11 milyon Sikh. 4 milyon
Budist, 3 milyon Cayna, 2 milyon
Bahai yaşıyor. Az sayıda Yahudi de
var. Bu çeşitüliğin ve birlikte yaşa-
ma zorunluluğunun insanlar üze-
rindeki etkisi de doğal karşılamak
gerek belki.
Yeni tanışan iki yabana, birbirle-
rine "kim" olduklannı değil, "ne"
olduklannı soruyor. Yanıt da buna
uygun olarak, "Şu bölgedenim, şu
dine mensubum" oluyor. Bu soruya,
"Ben Hintiiyim" ya da doğrudan
bir isim yanıtı almak çok güç!
Binlerce can alan Hindu-Müslü-
man catışması, günlük yaşamda
enı
Delhi'debulunan
tapınak, Bahailerin
olduğu kadar turistlerin
deilgiodağı. 1986
yılında, yaklaşık 8 milyon
dolarlık bir bütçeyle
tamamlanan Bahai
tapınağı, Yeni Delhi'nin
modern mimari harikası.
Bir de kütüphanesi var.
Girer girmez nereden
geldiğimi soruyorlar.
Türkiye'yi duyunca,
Türk Bahailerin
yayınladıklan
kitapçıklardan
tutuşturuyorlar elime.
Adres var üzerinde;
Sirkeci. Bu kadar uzakta,
bu kadar yakın olmak.
Hindu şofprümüz Raşun da geli-
yor bizımle; İbrahim ona da özel ilgi
gösteriyor, bir Hindu'yu evinde agı-
rlayacak denli hoşgörülü olduğunu
göstermeye çalışıyor. "Kızını bir
Hindu'ya verir misin?" diye soruyo-
rum. Hoşgörünün de bir smın var
dercesine bakıp, "Aslsı" diyor.
Müslümanlarla Hindulann bira-
rada yaşayabilmeleri aslında pratik
olarak o kadar da kolay değil ger-
çekten de. Hindistan'da yaşayan
Müslüman Hintliler öteki Hintliler-
le aynı soydan sonuçta, ama inanç-
lan bir yana, yaşam tarzlan çok
farklı.
IZevkler
tartışılamaz
İlginç zıtlıklar, dinlerin beslenme
alışkanlıklannda görülüyor. Hin-
dular ineğe tapınırken, Müslüman-
lar bu hayvanın etini yiyor sonuç-
ta... Hindular. ki eğer vejateryen de-
ğillerse, domuz eti yemekte bir sa-
kınca görmüyor.
Müslümanlann arasından pek
nadiren vejateryen çıkıyor ve bilin-
diği gibi Müslümanlar kanı akıtıla-
rak öldürülmüş hayvanın etini yi-
yorlar yalnızca. Hindular keçilerin
başını İcesmeyi yeğlerken. Sikh'ler,
Müslümanlann geleneğini "günah"
olarak nitelendiriyor. Işin içinden
çıkçıkabılirsen.
Zamanında. Müslümanlann ko-
yun ya da keçi yerine bilinçli olarak
inekİeri 'kurban ettikleri' \e bunu
yaparken de kurban edilecek ineği
mezbahaya götürürken bir güzel
süsleyip Hindu mahallelerinden ge-
çirdiği söyleniyor.
Hindistan'm çeşitli bölgelerinden
Delhi'ye gelip de Pakistan'a geçmek
için vize beklerken Jama Mescidı"-
nin bir köşesinde günlerce bekkyen
kalababk aileleri düşünüyorum...
Yoksulluktan kalacak yerleri bile
olmayan, Pakistan düşüyle yaşayan
Müslüman Hintliler...
Yarın: Sıvas'ta yakar-
lar aydını Plr Sultan
deyu...
AJNKARANOTLABI
MUSTAFA EIOtEKÇt
Bir Belgenin
DüşündüPdüklepi...
ABD Ankara Büyükelçılıği, Türkıye'deki Amerikalılara 3
Ağustos 1993 günlü, 93/182 sayılı bir "uyarı "yayımlar. Uya-
rının başında "Bölgesel Güvenlik Ofisi'nden, bütün Ameri-
kalılara" denilmektedir. Uyarının konusu ıse şöyle belirtil-
mıştir: "PKK'nın yıldönümü ve Turkiye'nin Güneydoğu
illerine gezi". Uyarı notu da şöyle:
"Bu hotun amacı, dikkatinizi, önemli olan PKK'nın yıldö-
nümü gününe çekmektir. 15 Ağustos 1984, PKK militanları-
nın ilk kez Türk Devleti'ne karşı giristikleri saldırının tarihh-
dir.
Şu anda elimizde Amerikan çıkarlannın ya dapersoneli-
nin, bu tarihte PKK eylemlenne hedefolacağına ilişkin hiç-
bir bılgi yoktur. Türkiye'nin bazı bölgeleri, özellikle Güney-
doğu Anadolu yöresinde terörist hareketler veya yerel bir
erınçsizlik (huzursuzluk) dönemi yaşanabilir.
Her zaman olduğu gibi, ilgili personel önemli güvenlik
önlemleri almak ve yapacaklan hareketleri planlama ko-
nusunda karar vermeleri ıçin uyarılmıştır. Eğer bu tarihte
(ağustos 15) Türkiye'nin güneydoğusuna yolculuğu düşü-
nüyorsanız, Fransız ve ingiliz turistlerinin Bitlis'teki yeni
kaçırılma olaylarını dıkkate almanız gerekir.
Bu konuyu daha fazla tartışmak ya da güvenlik işleriyle
daha fazla biıgi almak ısteyenlerin, Amerikan Büyükelçi-
lığı'nin Bölgesel Güvenlik Ofisî ile ilişkiye geçmelerı gere-
kir. Telefon numarası: 426 54 70'ten 354." (Haluk Geray bu
belgeyi 14.81993 günlü Cumhuriyet'teyayımladı.)
İşte buncağız uyan. Türkiye'de doğmuşuz, burada yaşt-
yoruz, bıze bu denli sahıpçıkan yok. Adam, kendi yurttaşını
korurken, satır arasında PKK'yı da kollamıyor mu? Hani,
- Bana dokunmayan yılan bin yaşasın! derler, o hesap.
ABD'nın PKK'ya sıcak baktığını, PKK'nın da bu desteği
çoközlediğini belırten -çok bılmış, kendini beğenmese çat-
layıp ölecek- bir yazardan okur dururdum. Amerika'nın
Türkıye'deki Kürtlere ılgısi yeni değildir, taa Lozan'dan
başlar Lozan'ı bir türlü imzalamak ıstemedi ABD!
1963 yılında, bir bölük sendıkacıyla Amerika'ya gitmıştik.
Bızesorarlardı:
- Sizde zenci var mı?
-Yok!
- Kürtler yok mu? Onlar zencı değil mi?
Ona bakarsanız, bizım halkımızın yüzde 70'i zenci! Yüz-
de otuzunun tuzu kuru!
196O'lı yıllarda "barış gönüllüleri" bunun için gelirlerdi
Turkıye'ye. işleri güçleri de Güneydoğu'ya gıtmekti. Sözde
araştırma, bılımsel çaiışma yapıyorlardı. Içlerınde Kürtçe
bilenler olurdu... Bugün Güneydoğu'da olanlar, otuz yıllık
sinsi bir çalışmanın sonucu. Türkü Kürde, Kürdü Türke
düşman etmek kolay olmadı. Şımdi bunun körükleyicileri
keyiflerinden çatlayabılırler. Ama ünlü sözü unutmamalı:
- Kimsenın son gününü görmeden, mutlu olduğunu
söylemeyin!
Apo, Güneydoğu'da tüm gazete bürolarını kapattırdı. öz-
gürlüklerden yana olmadığını gosterdı. Şimdiye dek, basın
yasaklarıyla hiçbir örgüt, başarıya ulaşamadı. PKK militan-
ları, kendilerine "gerilla" dıyorlar. Dünyada cocuk, kadın,
yaşlı öldürmüş hıç gerilla duydunuz mu? Bu cinayetlerin
hesabını kim verecek? Nasıl? Apo, Kürthalkını Türkhalkına
düşman etmekten başka hiçbir şey yapmadı. Hani birlikte
yaşamayı ıstıyorlardı? Hani ettımaktan ayrılmazdı? Silahla
her şeyi yapabılırsiniz, çoluk-çocuk, asker-sivil, yaşlı-genç
öldürebihrsıniz, ama o silahla masaya oturamazsınız. Ba-
tar insanın bir yerine o silahlar. Biz devlet terörüne de kar-
şıyız, karşı çıktık, yine çıkarız. Güvenlikte, cezaevinde,
yargıda.|ş^ance gören, haksızlığa uğrayan bize, basına ge-
lir. Onun hakkını yine bız aranz. Kendi kendimizi de kıyası-
ya eleştirıriz. Ama zorba ile karşılaştık mı, zorbanın gücü
yetmez bize. Kurşunu değmez! Uğur Mumcu nun kimi ya-
kınları zaman zaman:
- Uğur'u, Kürtçüler öldurmüş olabilir! derlerdı. Bu olasılı-
ğa inanmak ıstemezdim. Güneydoğu'da gazete büroları
kapatılınca kuşkulanmaya başlıyorum! Kapatılmalar "öz-
gür Gündem" yüzünden denıyor; öyleyse, daha ayıp! Bası-
nı basına mı kırdırmak istiyorlar?
Kürtlerle Türklerın arasını açmak için şimdiye değin az
şey mi yapıldı? Yalnız Kürtler mı ezıldı? Alevılere Osmanlı-
nın yaptıklan unutulabilir mi? Aleviler, Cumhuriyet'e, laikli-
ğe neden bu denli bağlıdırlar? Aleviler laikliğe sarılmasa- •
lar, şimdi yoktular. Kürtleri de, ülkede erinç içinde yaşatan
Lozan'dır, Sevr değil! Sevr, Kürtleri uydu yapacaktı.
Osmanlı gibi, Cumhuriyet hükümetlerı de Güneydoğu'ya
gereken önemı vermedı, bu doğrudur Güneydoğu'da ya-
şayan Kürtleri, ağaların, zalimlerın elinde bıraktı. Aşiret
kavgalarınm uzerıne askerle gittı; okulla gidebilirdi, Köy
Enstitülerı'yle, Halkevleri'yle gidebilirdi. Gıtmedi; asker ka-
fasıyla:
- Ölene tabut, kalana zabıt! dedi. Doğu'daki Kürt sorunu,
polis kafasıyla, MİT kafasıylaçözülmek istendi. Böyleçözü-
lemezdi. Amerikan belgesınden anlaşılan act bir gerçek
var: Olayların 1984'te başladığı. 1984te, 12 Eylül'ün uzantı-
sı ANAP'ın başındaki Hacı Tö'dür. Hacı Tû, bugunlerı göre-
meyecek denli dar görüşlüydü. Kendini beğenmişti. Ondan
lyisini kimse bılmezdi. Her şeyin doğrusunu o görür, pilavın
etlisini severdi! SonTürkistan gezisınde, birtencerekavur-
maya bana mısın demedi. O da gazetecileri sevmez, bir
"Köşk yazarları "nı arardı geceyarıları. O, onlarla konuşur-
ken Apo, palazlanıyordu! (Yıl 1984)
Kürtle Türkün bir arada yaşamasını ıstemeyene selam
vermeyin. Kıbrıs'tadaTürkle Rumun bir arada yaşamasını
istemeyen "bölücülere" yüz vermeyin! Orada da Maka-
rios'la Fazıl Küçük başlattı Rum-Türk düşmanlığını, o gün-
den berı sürer!
Dostlukları bız, bu yaratılan düşmanlıktann üzenne kura-
cağız. Er geç kazanacağız!
BULMACA
1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA:
1/ Osmanlı devletinde se-
ferde cephe komutanlığı
yapan vezirlere verilen
san. 2/ Uyan... Mevki,
makam. 3/ Hesap uzma-
nı... Tüy, kıl. 4/ İterbi- 4
yum elementinin simge- c
si... Eski Mısır inananda
ölüler tannsı. 5/Kimi top 6
oyunlannda oyuncular- j
dan birinin topu başkası-
na geçırmesi... Gözleri 8
görmeyen. 6/ Hayvanlar- «
da semizlik... Bir cetvel
türü. 7/ Toplu ya da turistik geziler
için yapılmış büyük otobüs... Be-
rilvum elementinin simgesi. 8/
Gümüş... îlkel toplumlarda toplu-
luğun kendisinden türediği sarula-
rak kutsal sayılan hayvan, bitki ya
da nesne. 9/ Japonlara özgü inti-
har biçimi.
YUKARroAN AŞAĞIYA
1/ Yunan mitolojisinde, her sefe-
nnde yeniden aşağıya yuvarlanan
bir kayayı iterek bir dağın tep>esine
cıkarmakla cezalandınlmış kahraman. 2/ Tropikal Afrika'da
yetişen ve odunu doğramacılıkta kullanılan bir ağaç... Sina Ya-
nmadasfnda bir çöl. 3/ Demiryolu... Bıtkilerde gaz abşverişine
yarayan aralıklar. 4/ Irmak kıyılanndakrçimerüik... Bir renk.
5/ Sarma tekniğiyle yapılan bir tür işleme. 6/ Pozisyon... Sat-
rançta özel bir hareket. 7/ Yiğit... Kurşun borulann agzuu
açmakta kullanılan ucu sivri takoz... Boru sesi. 8/ Anadolu ile
ilgili... Yurdumuzda bir göl. 9/ "— ile yola gelmeyeni etmeU
tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" (Ziya Paşa)...
Bir tembih sözü.