22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM1993 PERSEMBE DIZIYAZI Bi BİR YÜZLÜ ÜLKp İNDtSTAİT l&NTMEÎ Merdivenler hep koşaradım çıkılır. Kimse yığılıp kalmayı düşünmez. Dövüşmekten yıkılan 'yıkıhr kalır'... O kadar. Burası DelhVdir Merhaba, 'umutdüşkünleri' -3- Hindistan'm başkenti inamlmaz bir hızla gelişiyor. Bununla bağlan- tıb olarak nüfus da sürekli artıyor. 1947 yılında ülke bağımsızlığına ka- vuştuğunda 500 binlik bir nüfusu olan Delhi nüfusu bugün 10 milyo- nu aşıyor. Her büyük kent gibi Yeni Delhi de her gün yûzlerce umut düşkünü- ne istemeyerek de olsa "merhaba" diyor. Sokaklarda yatanlann haddi he- sabı yok. Hele geceleri, yollar adeta bir açıkhava kampına dönüşüyor, Parklann yaru sıra kaldınmlarda da değil yürümek ıçin. yatacak yer kal- mıyor... Akın akın gelen insanlar, bir türlü aşılamayan konut sorununa her gûn yeni darbeler vuruyor. I tstanbul'u I aratmıyor! Ev fiyatlan inamlmaz boyutlar- da. Kentin biraz dışına yerleşen mil- yonu aşkın insan, susuz. elektriksiz yaşiyor; pisliği. sağlık koşullan da cabası. Tıpkı 'eski îstanbullular' gibi, Ye- ni DçlhKrjirı,yerlileri de kentin gele- ceğinden Kaygılı. Eski Delhideki o "ruh" yok belki ama, kendine özgü özellikleri var Yeni Delhi'nin de. Ülke İngiltere sömürgesiyken in- şa edilen ve 1931 yılında tamamla- nan Yeni Delhi, birbirinden nefret eden ve kıyasıya mücadele eden iki mimann imzasını taşıyor. Klasik baü mimari tarzında önemli bir isim olan Sir Edward Lutyens ile Herbert Baker. ğı. 1986 yılında, yaklaşık 8 milyon dolarlık bir bütçeyle tamamlanan Bahai tapınağı. Yeni Delhi'nin mo- dern mimari harikası. Miman Fariburz Shah. tapınağı bir lotus çiçeği şeklınde tasarlamış, mermer tapınak, gökyüzüne açılan bir çiçek gibi duruyor gerçekten de. Etrafı yeşil ve havuzlarla çevrili. Dünyanın dört bir yanından gel- miş gönüllü Bahailer çalışıyor bura- da.Bir de kütüphanesi var. Girer girmez nereden geldiğimi soruyor- lar. Türkiye'yi duyunca, Türk Ba- hailerin yayınladıklan kitapçıklar- dan tutuşturuyorlar elime. Adres var üzerinde: Sirkeci. Bu kadar uzakta, bu kadar yakın olmak. Şaşmyorum. yaşamak çok ilginç. Ancak bu ta- pmmalar için harcanan zaman da işin öteki yönü. Din uğruna harca- nan zamanın belki yansını çabşarak geçirselerdi Hintliler, bugün ülke belki daha farkh bir tablo çizerdi. Ama şimdilik bu, ancak gazete kö- şelerinde tartışılan bir konu. Din, bir tür afyon' ama öte yan- dan Hintbler uyu4uk da. Hep keyifli bir rehavat içindeler: Bir dondur- maa, küçük arabasında dondurma külahlanmn arasına sızıyor, taksiye binmek için önce şoförünü, bazı müzeleri gezmek için kapıdaki gö- revliyi uyandırmak gerekiyor. 1963 tarihli bir National Geog- raphic'de yer alan kapsamlı bir Hindistan araştırmasının girişinde, Kaç dilin konuşulduğu bile hala tam olarak bilinmıyor. Resmi ra- kam, Ingjlizce'yle birlikte 16. Resmi olmayan rakam ise 700'i aşıyor. IDiller ve dinler İngilizce, Hindistan'da resmi dai- relerde kullanılan ve en gecerli sayı- lan dil de olsa hiçbir dönemde ve bugün hala bu dili konuşanlar top- lam nüfusun yüzde ikisini geçmi- yor! Dil yüzünden birbirlerini bo- ğazlamıyorlar ama, din sorunu çok büyük ve tehlikeli çaplarda. Nüfusunun yüzde 80'ini Hindulann oluşturduğu ülkede, kendini o denli hissetttirmiyor. Bir- birlerine pek güvenmiyorlar belki, ama daha fazla kan dökülmeden. birbirlerine bulaşmadan yaşamak isteyen çok insan var. Yeni Delhi ve Agra'yla birlikte Hindistan'm "altuı ücgeni" olarak adlandınlan üç kentten Jaipur'da bir dükkanda tanıştığımız İbrahim Türkiye'den geldiğimızi öğrenince, bizi sorgusuz sualsiz "din kardeşi" olarak kabul ediyor ve ısrarla evin- de yemeğe çağınyor. tngilizce'nin yanı sıra müşterilerini hoş tutacak kadar Italyanca ve Fransızca konu- şan bu incecik, kara kuru adam, 11 Müslüman aileyle birlikte iki katlı, çok odalı bir evde yaşıyor. 9 çocuğu var, bir süre önce sekiz yaşmdaki kıanı sıtmaya kuvban vermiş. lına istedikleri kadar Yeni Delhi desinler. İngiliz "mantığY bu. Hep Hindulann 'uyuşukluğundan' yola çıkmışlar. Gene İngiliz mantığı bu. Adma 'keyifli' bif rehavet demişler. Keyif dedikleri zaten uyuşturucunun Osmanhcası. İngilizler. 1911 yılında "başkenfi Kalküta'dan Delhi'ye taşıdılar ve bu iki mimara imparatorluğun gör- kemini yansıtacak "yeni" bir kent planı hazırlattılar. Yeni Delhi'ye yaptıklan yatınm gözönüne ahndığmda daha uzun yılîar sefasmı sürmeye niyetliydiler belki ama, 1947 yılında bağımsızhk- la birlikte kenti terkettiler. Geride bıraktıklan görkemli pembe bina- lar, İngiliz bahçeleri, ferah caddeler, geniş bulvarlar Hintlilerin gurunı şimdi. Kentin o geçmişinden bugü- ne kalan bınalann önünden geçer- ken göğsü kabararak dikkatinizi çekmeye çalışmayan bir Hintli taksi şoförüne rastlayamazsınız. Yeni Delhi'yi o kadar çok seviyorlar ki hepsi birer turist rehberi kesiliyor. Iİlledo din aynmı Yeni Delhi'de aynı gün icinde bir Hindu tapınağını, Sikh tapınağmı, Hindistan'ın en büyük camisi Jama Mescidi'ni ziyaret edebilir, sokakta Budistlerle, hiçbir canlıya zarar ver- memeyi ana ilke olarak benimse- yen, bu nedenle sokakta yürürken sinek yutmamak için agzında bezle dolaşan bir Caynaaya rastlayabi- lirsiniz. En yeni dünya dinlerinden Bahai- lenn dünyada yalnızca yedi tane bulunan tapınaklanndan birinin Yeni Delhi'de yapılmış olması rast- lantı değil. Bu tapınak, Bahailerin olduğu kadar turistlerin de iigi oda- JL en Moskova'da yaşayan bir Azeri biyolog -Feride - ile Irak'tan smırdışı edilmiş ve sekiz yıldır ülke- sine dönmeyen, Hindistan'da poli- tik mülteci olarak yaşayan Abdül- salam'la tanışıyorum. Aakh bir öy- küsü var Abdülsalam'ın. Ailesine yazdığı hiçbir mektuba yanıt alamamış. Artık bir ailesi olup olmadığını bile bilmiyor. Ülkesine dönmek istemiyor; tek istegi Hin- distan'dan 'kurtulup', bir Avrupa"- ya kaçmak. Annesi Türk asılbymış. O, ben ve Feride Türkçe konuşuyoruz. Ab- dülsalam Türkçe sözcükleri duy- dukça annesini anımsıyor. Biraz hüzünle de olsa gülümseye- bıliyor artık. Bahai tapınağına, 'unutmaya' geliyor gibi. Tüm bu çeşitliliği dakika farkıyla yazannın Kalkütab bir avukatın ağzından anlattığı bir Hindistan portresi vardı: "Bütün Avnıpa'nın tek bir başbakanın yönetbni altında birleştiğini düşünün. A\rupa'nın kapsadığı alanın üçte ikisini. seneti- nin de dörtte iiçünii çıkarın. Herkes anadilini konuşmayı sürdürsün. Düş- man uluslar düşmanlıklarını sürdür- sün. Kısacası geri kalan herşeyi oldu- ğu gibi bırakın. İşte size modern Hin- distan'a çok benzer bir tablo...''' Kalkütalı avukat o günlerde or- tak bir "Avnıpa Rüyasrnı tasarla- yamıyordu belki ama, modern Hin- distan'm bugün - yani tam 30 yıl sonra - hala gecerli olan portresini çiziyordu bana kalırsa. Özellikle "zıtlıklar kenti" Delhi'nin kimliğin- de simgelenen modern Hindistan, bir karmaşalar ülkesi gerçekten de. yüzdeye vuruldugunda küçülen ama her biri büyüklü küçüklü birer ülke doldurabilecek sayıda çeşitli dinler yer alıyor: 80 milyonu aşkın Müslüman, 15 milyonu aşkın Hıris- tiyan, 11 milyon Sikh. 4 milyon Budist, 3 milyon Cayna, 2 milyon Bahai yaşıyor. Az sayıda Yahudi de var. Bu çeşitüliğin ve birlikte yaşa- ma zorunluluğunun insanlar üze- rindeki etkisi de doğal karşılamak gerek belki. Yeni tanışan iki yabana, birbirle- rine "kim" olduklannı değil, "ne" olduklannı soruyor. Yanıt da buna uygun olarak, "Şu bölgedenim, şu dine mensubum" oluyor. Bu soruya, "Ben Hintiiyim" ya da doğrudan bir isim yanıtı almak çok güç! Binlerce can alan Hindu-Müslü- man catışması, günlük yaşamda enı Delhi'debulunan tapınak, Bahailerin olduğu kadar turistlerin deilgiodağı. 1986 yılında, yaklaşık 8 milyon dolarlık bir bütçeyle tamamlanan Bahai tapınağı, Yeni Delhi'nin modern mimari harikası. Bir de kütüphanesi var. Girer girmez nereden geldiğimi soruyorlar. Türkiye'yi duyunca, Türk Bahailerin yayınladıklan kitapçıklardan tutuşturuyorlar elime. Adres var üzerinde; Sirkeci. Bu kadar uzakta, bu kadar yakın olmak. Hindu şofprümüz Raşun da geli- yor bizımle; İbrahim ona da özel ilgi gösteriyor, bir Hindu'yu evinde agı- rlayacak denli hoşgörülü olduğunu göstermeye çalışıyor. "Kızını bir Hindu'ya verir misin?" diye soruyo- rum. Hoşgörünün de bir smın var dercesine bakıp, "Aslsı" diyor. Müslümanlarla Hindulann bira- rada yaşayabilmeleri aslında pratik olarak o kadar da kolay değil ger- çekten de. Hindistan'da yaşayan Müslüman Hintliler öteki Hintliler- le aynı soydan sonuçta, ama inanç- lan bir yana, yaşam tarzlan çok farklı. IZevkler tartışılamaz İlginç zıtlıklar, dinlerin beslenme alışkanlıklannda görülüyor. Hin- dular ineğe tapınırken, Müslüman- lar bu hayvanın etini yiyor sonuç- ta... Hindular. ki eğer vejateryen de- ğillerse, domuz eti yemekte bir sa- kınca görmüyor. Müslümanlann arasından pek nadiren vejateryen çıkıyor ve bilin- diği gibi Müslümanlar kanı akıtıla- rak öldürülmüş hayvanın etini yi- yorlar yalnızca. Hindular keçilerin başını İcesmeyi yeğlerken. Sikh'ler, Müslümanlann geleneğini "günah" olarak nitelendiriyor. Işin içinden çıkçıkabılirsen. Zamanında. Müslümanlann ko- yun ya da keçi yerine bilinçli olarak inekİeri 'kurban ettikleri' \e bunu yaparken de kurban edilecek ineği mezbahaya götürürken bir güzel süsleyip Hindu mahallelerinden ge- çirdiği söyleniyor. Hindistan'm çeşitli bölgelerinden Delhi'ye gelip de Pakistan'a geçmek için vize beklerken Jama Mescidı"- nin bir köşesinde günlerce bekkyen kalababk aileleri düşünüyorum... Yoksulluktan kalacak yerleri bile olmayan, Pakistan düşüyle yaşayan Müslüman Hintliler... Yarın: Sıvas'ta yakar- lar aydını Plr Sultan deyu... AJNKARANOTLABI MUSTAFA EIOtEKÇt Bir Belgenin DüşündüPdüklepi... ABD Ankara Büyükelçılıği, Türkıye'deki Amerikalılara 3 Ağustos 1993 günlü, 93/182 sayılı bir "uyarı "yayımlar. Uya- rının başında "Bölgesel Güvenlik Ofisi'nden, bütün Ameri- kalılara" denilmektedir. Uyarının konusu ıse şöyle belirtil- mıştir: "PKK'nın yıldönümü ve Turkiye'nin Güneydoğu illerine gezi". Uyarı notu da şöyle: "Bu hotun amacı, dikkatinizi, önemli olan PKK'nın yıldö- nümü gününe çekmektir. 15 Ağustos 1984, PKK militanları- nın ilk kez Türk Devleti'ne karşı giristikleri saldırının tarihh- dir. Şu anda elimizde Amerikan çıkarlannın ya dapersoneli- nin, bu tarihte PKK eylemlenne hedefolacağına ilişkin hiç- bir bılgi yoktur. Türkiye'nin bazı bölgeleri, özellikle Güney- doğu Anadolu yöresinde terörist hareketler veya yerel bir erınçsizlik (huzursuzluk) dönemi yaşanabilir. Her zaman olduğu gibi, ilgili personel önemli güvenlik önlemleri almak ve yapacaklan hareketleri planlama ko- nusunda karar vermeleri ıçin uyarılmıştır. Eğer bu tarihte (ağustos 15) Türkiye'nin güneydoğusuna yolculuğu düşü- nüyorsanız, Fransız ve ingiliz turistlerinin Bitlis'teki yeni kaçırılma olaylarını dıkkate almanız gerekir. Bu konuyu daha fazla tartışmak ya da güvenlik işleriyle daha fazla biıgi almak ısteyenlerin, Amerikan Büyükelçi- lığı'nin Bölgesel Güvenlik Ofisî ile ilişkiye geçmelerı gere- kir. Telefon numarası: 426 54 70'ten 354." (Haluk Geray bu belgeyi 14.81993 günlü Cumhuriyet'teyayımladı.) İşte buncağız uyan. Türkiye'de doğmuşuz, burada yaşt- yoruz, bıze bu denli sahıpçıkan yok. Adam, kendi yurttaşını korurken, satır arasında PKK'yı da kollamıyor mu? Hani, - Bana dokunmayan yılan bin yaşasın! derler, o hesap. ABD'nın PKK'ya sıcak baktığını, PKK'nın da bu desteği çoközlediğini belırten -çok bılmış, kendini beğenmese çat- layıp ölecek- bir yazardan okur dururdum. Amerika'nın Türkıye'deki Kürtlere ılgısi yeni değildir, taa Lozan'dan başlar Lozan'ı bir türlü imzalamak ıstemedi ABD! 1963 yılında, bir bölük sendıkacıyla Amerika'ya gitmıştik. Bızesorarlardı: - Sizde zenci var mı? -Yok! - Kürtler yok mu? Onlar zencı değil mi? Ona bakarsanız, bizım halkımızın yüzde 70'i zenci! Yüz- de otuzunun tuzu kuru! 196O'lı yıllarda "barış gönüllüleri" bunun için gelirlerdi Turkıye'ye. işleri güçleri de Güneydoğu'ya gıtmekti. Sözde araştırma, bılımsel çaiışma yapıyorlardı. Içlerınde Kürtçe bilenler olurdu... Bugün Güneydoğu'da olanlar, otuz yıllık sinsi bir çalışmanın sonucu. Türkü Kürde, Kürdü Türke düşman etmek kolay olmadı. Şımdi bunun körükleyicileri keyiflerinden çatlayabılırler. Ama ünlü sözü unutmamalı: - Kimsenın son gününü görmeden, mutlu olduğunu söylemeyin! Apo, Güneydoğu'da tüm gazete bürolarını kapattırdı. öz- gürlüklerden yana olmadığını gosterdı. Şimdiye dek, basın yasaklarıyla hiçbir örgüt, başarıya ulaşamadı. PKK militan- ları, kendilerine "gerilla" dıyorlar. Dünyada cocuk, kadın, yaşlı öldürmüş hıç gerilla duydunuz mu? Bu cinayetlerin hesabını kim verecek? Nasıl? Apo, Kürthalkını Türkhalkına düşman etmekten başka hiçbir şey yapmadı. Hani birlikte yaşamayı ıstıyorlardı? Hani ettımaktan ayrılmazdı? Silahla her şeyi yapabılırsiniz, çoluk-çocuk, asker-sivil, yaşlı-genç öldürebihrsıniz, ama o silahla masaya oturamazsınız. Ba- tar insanın bir yerine o silahlar. Biz devlet terörüne de kar- şıyız, karşı çıktık, yine çıkarız. Güvenlikte, cezaevinde, yargıda.|ş^ance gören, haksızlığa uğrayan bize, basına ge- lir. Onun hakkını yine bız aranz. Kendi kendimizi de kıyası- ya eleştirıriz. Ama zorba ile karşılaştık mı, zorbanın gücü yetmez bize. Kurşunu değmez! Uğur Mumcu nun kimi ya- kınları zaman zaman: - Uğur'u, Kürtçüler öldurmüş olabilir! derlerdı. Bu olasılı- ğa inanmak ıstemezdim. Güneydoğu'da gazete büroları kapatılınca kuşkulanmaya başlıyorum! Kapatılmalar "öz- gür Gündem" yüzünden denıyor; öyleyse, daha ayıp! Bası- nı basına mı kırdırmak istiyorlar? Kürtlerle Türklerın arasını açmak için şimdiye değin az şey mi yapıldı? Yalnız Kürtler mı ezıldı? Alevılere Osmanlı- nın yaptıklan unutulabilir mi? Aleviler, Cumhuriyet'e, laikli- ğe neden bu denli bağlıdırlar? Aleviler laikliğe sarılmasa- • lar, şimdi yoktular. Kürtleri de, ülkede erinç içinde yaşatan Lozan'dır, Sevr değil! Sevr, Kürtleri uydu yapacaktı. Osmanlı gibi, Cumhuriyet hükümetlerı de Güneydoğu'ya gereken önemı vermedı, bu doğrudur Güneydoğu'da ya- şayan Kürtleri, ağaların, zalimlerın elinde bıraktı. Aşiret kavgalarınm uzerıne askerle gittı; okulla gidebilirdi, Köy Enstitülerı'yle, Halkevleri'yle gidebilirdi. Gıtmedi; asker ka- fasıyla: - Ölene tabut, kalana zabıt! dedi. Doğu'daki Kürt sorunu, polis kafasıyla, MİT kafasıylaçözülmek istendi. Böyleçözü- lemezdi. Amerikan belgesınden anlaşılan act bir gerçek var: Olayların 1984'te başladığı. 1984te, 12 Eylül'ün uzantı- sı ANAP'ın başındaki Hacı Tö'dür. Hacı Tû, bugunlerı göre- meyecek denli dar görüşlüydü. Kendini beğenmişti. Ondan lyisini kimse bılmezdi. Her şeyin doğrusunu o görür, pilavın etlisini severdi! SonTürkistan gezisınde, birtencerekavur- maya bana mısın demedi. O da gazetecileri sevmez, bir "Köşk yazarları "nı arardı geceyarıları. O, onlarla konuşur- ken Apo, palazlanıyordu! (Yıl 1984) Kürtle Türkün bir arada yaşamasını ıstemeyene selam vermeyin. Kıbrıs'tadaTürkle Rumun bir arada yaşamasını istemeyen "bölücülere" yüz vermeyin! Orada da Maka- rios'la Fazıl Küçük başlattı Rum-Türk düşmanlığını, o gün- den berı sürer! Dostlukları bız, bu yaratılan düşmanlıktann üzenne kura- cağız. Er geç kazanacağız! BULMACA 1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlı devletinde se- ferde cephe komutanlığı yapan vezirlere verilen san. 2/ Uyan... Mevki, makam. 3/ Hesap uzma- nı... Tüy, kıl. 4/ İterbi- 4 yum elementinin simge- c si... Eski Mısır inananda ölüler tannsı. 5/Kimi top 6 oyunlannda oyuncular- j dan birinin topu başkası- na geçırmesi... Gözleri 8 görmeyen. 6/ Hayvanlar- « da semizlik... Bir cetvel türü. 7/ Toplu ya da turistik geziler için yapılmış büyük otobüs... Be- rilvum elementinin simgesi. 8/ Gümüş... îlkel toplumlarda toplu- luğun kendisinden türediği sarula- rak kutsal sayılan hayvan, bitki ya da nesne. 9/ Japonlara özgü inti- har biçimi. YUKARroAN AŞAĞIYA 1/ Yunan mitolojisinde, her sefe- nnde yeniden aşağıya yuvarlanan bir kayayı iterek bir dağın tep>esine cıkarmakla cezalandınlmış kahraman. 2/ Tropikal Afrika'da yetişen ve odunu doğramacılıkta kullanılan bir ağaç... Sina Ya- nmadasfnda bir çöl. 3/ Demiryolu... Bıtkilerde gaz abşverişine yarayan aralıklar. 4/ Irmak kıyılanndakrçimerüik... Bir renk. 5/ Sarma tekniğiyle yapılan bir tür işleme. 6/ Pozisyon... Sat- rançta özel bir hareket. 7/ Yiğit... Kurşun borulann agzuu açmakta kullanılan ucu sivri takoz... Boru sesi. 8/ Anadolu ile ilgili... Yurdumuzda bir göl. 9/ "— ile yola gelmeyeni etmeU tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" (Ziya Paşa)... Bir tembih sözü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear