23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26TEMMUZ1992 PA2AR OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ABD'de Başkanlık Seçimi ve Tfirldye Türkiye'nin önemi, potansiyeli onu, 'Avrupa mı, Amerika mı?' ikililiği içinde bırakmamalıdır. Ne Avrupa ne de Amerika Türkiye'nin tek dış politika seçe- neğidir. Türkiye öncelikler sırasını gözardı etmeden ve hemen onunla birlikte konulara global bakma durumunda ve zorundadır. Prof. Dr. SUNA KİIİ Boğaziçi Üniversitesi Bu yıl ABD'de bir seçim firtınası esiyor. Tcmsilciler Meclisi'nin tümü ve Senato'nun üçte biri yenilenecek. Aynca, eyaletlerin çeşitli kademelerinde seçimler var. Ancak tüm bun- lann içinde haşkanlık seçiminin en önemli yeri tuttuğu yadsınamaz bir gerçek. ABD'de iç politika, birçok dönemde baş- kanlık seçimlerinin sonuçlannı belirlemede en büyük etken olma özelliğini taşımıştır. Ancak bunun tam tersi, dış politikanın başkanlık se- çimini, halkın seçeneğini yönlendirdiği dö- nemler de vardır. Buna en önemli örnek, Os- manlı tarihiyle ihplidir. Birinci Dünya Savaşı içinde Fransa, Ingiltere, Çarhk Rusyası ve sonradan Italya'nın da imzaladığı gizli antiaş- malar, Osmanlı Imparatorluğu'nu paylaş- mayı amaçlamıştı. Aynca Araplann Türklere karşı eylemlere gecmelerine karşılık bağımsız- hklanna kavuşacaklanna yönelik bir antlaş- ma ve daha sonra bu bağımsızlığı ertelemeyi amaçlayan bir başka antlaşma da vardır. Bu gizli antlaşmalar dızisi Rusya'da Ekim 1917 Devrimi'nden sonra müttefik kuvvetlerinin ve özellikle Çarlık Rusyası'nın emperyaüst amaçlannı sergilemek için Lenin tarafından yayımlanmıştı. Bu yayın, dünyada bir şok et- kisi yaratmış, Arap dünyasında büyük bir düş kınklığına yol açmış ve Amerika'da, Avru- pa'nın bu karmaşık, kötü amaçh politikasm- dan uzak durma eğilimini ortaya çıkarmıştı. Wüson ve partisi, büyük yenilgiye uğramış ABD MiUeÛer Cemiyeti'ne girmemiş ve Roo- sevelt'e kadar hiçbir Demokratik Parti adayı başkanlık seçimini kazanamamıştı. Amerika, isolationism diye tanımlanan kendi kabuğu- na çekilme, dış dünya ile ilişkilerini azaltma dönemine girmişti. İç politika sıkıntılan, örneğin işsizlik ve ya- kın geçmişte Los Angeles'taki ayaklanmalar gibi toplumsal kökenli sorunlar, Bush'un ye- niden seçilmesine gölge düşüren konular. Gerçi Başkan Bush son yıllardaki dış politika sorunlannın ağırlığını ve çeşitliliğini öne sürü- yor. Buna karşın iç sorunlan göz ardı etmedi- ğini vurguluyor ama bu her kesimi inandır- maktan uzak bir tutum olarak değerlendirili- yor. Aynca Bush'un Avrupa, Ortadoğu ve dağılan Sovyetler Birliği ile ilgili konulan ön plana aldığı, Japonya gibi bir dev ekonomiyi göz ardı ettiğinden ve geçen yıl Japonya'ya yaptığı başansız ziyaretten söz ediliyor. Iç politikayla ilgili sorunlann yoğunlaştığı ve Demokratik Parti'nin adayı Clinton'un güvenirliğinin de tartışdır olması 17 Temmuz 1992 Perşembe günü ani bir kararla adayhktan çekilen Ross Perot olayırun -ki adaybğı olay denecek kadar ilgi görmüştü- doğmasına neden olmuş du- rumda. ABD'de başkanlık seçimlerini değerlendi- rirken iki önemli konuyu gözardı etmemek gerekli: 1- ABD yurttaşı bugün her zaman- kinden çok politikaya karşı, politikaya kızgın ve politikadan nefret ediyor. Bu tutumun te- mel nedenleri ise şöyle sıralanabilir: Bush'un da Clinton'un da adayhklannı benimseme- yen, onlardan hoşnut olmayan önenüi bir halk kesiminin varlığı, işsizlik, önemli ekono- mik ve toplumsal soranlara çözüm getirilme- miş olması. Tüm bunlar her iki partiye güven duygusunun azahnası ya da yiürilmesindeki nedenler. Işte (adaybktan çekilen) Ross Pe- rot'nun gördüğü ilgiyi açıklayan önemli olgu- lar dizisi... 2- Gözardı edilmernesi gereken bir başka neden de televizyonun bu secimlerdeki olağanüstü etkin işlevi(!) (Anımsayabm: Tele- vizyonun ne denli etkin olduğunu Kennedy, Nixon ve Reagan yönetimleri ortaya koymuş- tu.) öte yandan ön seçimleri kazanarak parti yönetiminin ileri gelen kişilerinin görüşlerini, istekkrini altüst eden başkan adaylan da ol- muştur John F. Kennedy'nin 1960, George McGovern'ın 1972veJimmyCarter'm 1976'- da yaptığı gibi... tşte Ross Perot her iki parti- den hoşnut olmayan bu önemli halk kesimine televizyon araahğıyla ulaşabiliyor ve onlara bugünkû politikayı istemediğini, yadsıdığını söylüyor ve bunu ülke çapında yayabibyordu. Adaybktan çekilmesinin başbca nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Otoriter kimliğine halkın duyduğu endişeyi sezmiş obnası. Amerikan halkının iki parti adayını destekleme alış- kanlığı.. Gazeteler, televizyon, başkanbk secimleriy- le ilgili hafıf, alayb konulan da seçmiş durum- da: Clinton'un özel yaşamı, saksofonu, kara gözlükleri; Perot ve Truman karşılaşürma- lan; The New York Times gibi ciddi bir gaze- tenin bile "Bush ve Perot ben gerçek Tek- sasbyım savaşımı veriyor" başbğı altında her ikisinin malvariığını, alışkanlıklannı, yedikle- ri yemekleri sıralamas, ikinci başkan Quay- le'in imla bilgisizliğini abartan hikayeler gibi. Ancak tüm bunlar bu seçim döneminin tan- siyonunu düşürmeye yetmiyor. Soğuk Savaş sonrası, iç politika sorunlannın çözülmesini bekleyen, kendini ve ülkesini sorgulayan, yeni bir yön isteyen ve bu yönde ona önderlik ede- cek kişiyi arayan, çeşitli siyasal skandallan anımsayarak politikaalara güvenini yitirmiş bir halk kesimi var. Işte başkanlık seçiminin sonucunu bir olçüde bu karamsar, bu güveni- ni yitirmiş kesimi ne ölçüde kimin etkileyeceği ve kimin ülkenin geleceğine yeni bir anlam verebilecek nitelikleri taşıdığına halkı inandır- masıbelirleyecek. Demokratlar Bush'a şöyle yükleniyor: Baş- kan Bush, ekonomiyi ve iç politikayı ihmal etti. Amerika'nın ekonomisi iyi olacak ki dün- yada önderliğini sürdürebilsin ve sorumluluk- îannı yerine getirebilsin. Bir dış politika uz- manı ise bu durumu şu biçimde değerlendiri- yor: "Bu yıl tüm Amerika seçim süreci saldınsı altında. öfke pobtikası pek çok yurt- taşın seçtiği yol" Gerek Bush gerekse Clinton bazı konularda aynlmalanna karşın her ikisi de ABD'nin etkin, dünyaya acık, serbest tica- rete yönelik politikalannı sürdürmesine taraf- tar. Ancak her ikisinin partisinden gelen sesler hep bu doğrultuda değil. Her iki partide de ABD'nin 1920'lerde güttüğü içe dönük politi- kayı yeniden gündeme getirmesini isteyen ki- şiler var. Özetle denilebilir ki bugüne değin yürütülen seçim kampanyası içe dönüklük (isolationist) ve dışa dönüklük (internationa- List) arasında pinpong topu gibi gidip geliyor. Bu kişiler, dış politikaya ağırbk verip Ameri- ka'yı ihmal eden politikacılan eleştiriyor, kızgın seçmenin isteklerine, duygulanna yanıt veriyorlar. Ross Perot işte bu kızgın, bu kırgın secmenin, her iki partiden bıkmış Amerikab- nın adayıydı. Durmadan değişen seçim grafiği içinde bu- günden kimin başkan olacağını beüriemek zor. Ancak Ornstein'in şu görüşüne katılanlar da epeyce kalabalık: "Amerikan poliükasırun tüm kargaşasına karşın büyük olasılıkla Bush kasımda yeniden başkan secilecek." Demokratik Parti, bazı konularda Cumhu- riyetçi Parti'den daha ilerici obnasına karşın Yunan lobisi gibi etnik kökenli lobilerin ağır etkisinde kalma eğiliminden ötürü, De- mokratik Partili bir başkanın Türkiye'ye daha az sempati ile bakabileceği düşünülebi- lir. Bu tutum yalnız Türkiye ile ilgili değil . örneğin, Clinton'un B'nai B'rith adb etkin Musevi örgütüne, bir Filistin devletinin ku- rubnasına karşı olduğunu bildirmesi gibi. Ge- nelde başkan olduktan sonra Türkiye'yi daha iyi öğrenen bir yönetim geleneği olduğundan bir Demokratik Partili, başkan olursa ilk aşa- mada Türkiye'nin kendini daha ij i tanıtması için daha çok çaba göstermesi gerekebilir. ABD politikasını kınayabiliriz, eleştirebib- riz... Ancak bu konulara serinkanb bak- mamız ve bazı özellikleri gözardı etmememiz gerekir: Amerikan halkı her konuda hüküme- ti destekleyen bir tutum içinde değil. Vietnam Savaşı'nı anımsamak yeterli. Aynca her şeye karşın insanlann özgürce tartışabileceği, eleş- tirebileceği bir ortamın varhğı da bir gerçek. Işte bu ortam seçimlere carüıhk kazandınyor, tezdüzeliğe olanak vermiyor. Bir başka konu da şu: Her ülkenin kendi çıkannı düşünebile- ceği ve buna kızacağımız yerde bunu doğal kabul edip kendi çıkarlanmıa, kendi haklı is- teklerimizi daha iyi ve sürekli anlatabilme, ile- tebilme abşkanbğına kavuşmamız gerekliUği. Türkiye Balkanlar'dan Çin'e kadar uzanan Avrupa yı ve Amerika'yı kapsayan aktif bir dış politika yüriitme durumundadır ve bunu uygulamaktadır. Türkiye'nin ilgi alanı Çin'i, Japonya'yı, Avustralya, Afrika ve Güney Amerika'nın özellikle bazı ülkelerini kapsa- maktadır. Dış pobtikamızda öncelikler sırası olabilir ve hatta bu öncelikler bir süreç içinde yer değiştirebibr. Türkiye'nin önemi, potansi- yeli onu "Avrupa mı, Amerika mı?" ikililiği içinde bırakmamalıdır. Ne Avrupa ne de Amerika Türkiye'nin tek dış pobtika seçe- neğidir. Türkiye öncehkler sırasını gözardı etmeden ve hemen onunla birlikte konulara global bakma durumunda ve zorundadır. Bu çerçeve içinde Türkiye'nin ABD başkanlık se- çimini ve sonuçlannı iyi değerlendirmesi, ona göre harekete gecmesi, Kıbns'tan Avrupa'ya, Balkanlar'dan Orta Asya'ya uzanan öncelikli sorumluluk ve yükümlülüklerimizin yerine getirilmesine yardıma olacaktır. 1 The New York Times. 8 Haaran 1992, s. A8. 2. Norman J. Omsleın. "Foreıgn Pohcy and the 1992 Etecti- on" ("Dış Politika w 1992 Seçımı"), Foreign Affaırs, Yaz 1992, s. 5. 3.a.g.y s. 15 4 The New York Times, 16 Haaran 1992. s. All ARADABIR PROF. DR. UĞUR DERMAN Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Büyük Kamhrmacı! YÖK'ün lOyıllıkhükümdarı istifaetti. Kişiüği ve becerile- ri konusunda daha ilk gün birçok övgü ve yergi basında yer almaya başladı. Bence en büyük becerisi karşısındaki- lerin bilgi azlığından yararlanarak, onları "kandırabilmesi' idi. Bu konuda üstüne uzman tanımadım. Bir konunun amacını saptırmada, verileri çaptırmada, 'ak'ı kara, 'yok'u var göstermede üstat idi. YOK'ün kuruluşunda temel amaç ve o dönemdeki askeri yönetime vaat edilen; üniver- sitelerde tam günü özendirme ve yerleştirme, genç üni- versitelere rotasyonla deneyimli öğretim üyesi sağlamak- t. Bu amaçların uygulanamayacağı anlaşılınca, bunlar- dan söz edilmez olmuş, amacını ve vaadini yerine getire- meyen YÖK ve başkanı; "kamu adına merkezi denetim" görevlerini varlıklarının gerekçesi olarak ön plana çıkar- mışlardır. Bu kandırmaca masum bir savunma sayılabilir. Ancak YÖK sistemine karşı olan öğretim üyelerine "tem- bel oldukları ve denetim istemedikleri için YÖK'e karşılar" karalaması hafife alınacak bir suçlama değildir. Eğer öyle idiyse bu kişiler hakkında denetim' görevlerini neden yapmadılar? Çünkü gerçekte bu kişilerin coğunun, üniver- sitenin bilimsel açıdan en seçkin ve çalışkan kişileri oldu- ğunu biliyorlardı. Aslında tüm YÖK döneminde hangi de- netim yapılmış ve sonucunda ne düzeltilmiştir? Lütfen açık- klasınlar. Tam tersine keyfi yönetim, yetkiyi kötüye kullan- ma ve kayırma söylentileri YÖK döneminde ayyuka çıkmıştır. Nedeni, üniversitelerin öz ve içdenetimini yapan kurulların devre dışı bırakılarak; yetkilerin tek makam ve kişilerde toplanmasıdır. YÖK dönemindeki keyfi işlemle- rinden örnekler verelim, YÖK'ün yeni başkanının rektör olduğu üniversitede döner sermayeden ücret alabilmesi için hukuk profesörü iken tıpta görevti gösterildiği haberi, başkanlığa tayin haberi ile aynı gün basında yayınlandı. Bir rektörün tekrar aday olabilmek için yaşını küçültmeye çalıştığı son günlerin başka bir haberi idi. (Aynı meslekta- şımız o güne kadar üniversitede hiç çalışmamış ve dısarı- dan doçent olmuş iken, YÖK kendisini yasalara uysun diye bir günlüğüne 19 Mayıs Üniversitesi'ne atayarak pro- fesörlüğe yükseltmiş, ertesi gün deTrakya Üniversitesi'ne rektör yapmıştr.) Bu tür örnekler istendiği kadar çoğaltıla- bilir. Hiç kimse ülkemiz devlet üniversitelerinin gerçek sa- hibinin toplum olduğunu yadsıyamaz. Fakat bu toplumun hakkı olan ve üst kuruluştan (Son 10 yılda YÖK) beklediği denetim, herhalde yukarıdaki ömeklerde görülenler değil- dir. Yıllardır verileri çarpıtarak yabancı ülkelerden gerçek dışı örnekler vererek, kendisinin de en üst kademede gö- rev yaptığı YÖK öncesi döneme haksız suçlamalar yükle- yen, doğru ilkelerin savunucusu kisvesindeki, 'kandırma' üstadı Doğramacı; sonunda gerçek ve tek iikesini gizleye- medi: Üniversitelerin rektörlüğe aday göstermelerine bile tahammül edememe! (Başka bir deyişle kendi fikrimden başka fikir olmamalıdır.) Bu anlayıştaki bir kişinin yıllardır söylediği "YÖK siste- mi dünyanın en çağdaş, en özerk sistemidir" masalına ve YÖK'ün "kamu adına denetim" yaptığı kandırmacalarına hâtâ inanan kalacak mı acaba? GAP Tartişmalanı GAP'ı yanhş ve eksik tartışıyoruz. GAP sayesinde akıp giden sular de- ğerlendirilecek, düzenli akacak.taşkınlık- lara neden olmayacak ve elektrik enerjisi üretilecek. önce bazı gerçekleri ele alabm: Keban-Karakaya-Atatürk barajlan sa- yesinde Fırat'ın yıllık 31 milyar ton (metre- küp) suyu 12 aya bölünmüş olarak, düzenli bir rejim içinde akıyor artık.Eskiden mayıs ayında korkunç taşbnlara, sellere yol açardı.özellikle de Suriye'de. Suriye bir kuruş yatınm yapmadan düzenli bir suya kavuşmuş oldu. Fırat sınırda, Suriye'ye girerken, yılda 31 milyar ton, saniyede 1000 ton bir akışa sa- hip. Bu iki rakam genellikle kanşunbyor. Saniyede bin ton, yılda 31 milyar tona eşit. 50 milyar metreküp kapasiteli baraj gölü dolana kadar Türkiye, komşulanna verdi- ği bir taahhüt ile sınırda 500 metreküp/ saniye su bırakıyor. Bu demek oluyor ki, Atatürk Barajı'nın gölü yılda 15.5 milyar metreküp su toplu- yor. Şu anda 27 milyar metreküp su toplamış durumda. Demek ki, 50-27/15.5= 2yılsonra baraj gölü tamamen dolmuş olacak. Bun- dan sonra Suriye'ye yine saniyede bin ton su verilebiür. Ancak, toplam 52.8 km uzunlugunda yan yana iki tüne) açtık. Çaplan 8.5 metre. Bu iki tünel sayesinde saniyede 328 ton su- yu Harran-Mardin-Ceylanpınar ovalanna akıtabiliriz. Tüm sulama kanal ve kanalet- leri tamamlandığında (5-10 yılbk bir süre içinde) bu iki tünel ile Fırat'ın suyundan yaklaşık 1/3 oranında, yılda azami 10 mil- yar metreküp su, sulama amacı ile abna- cak. 2/3'ü ile de elektrik enerjisi üreülecek. Suriyeliler de, diğer yabancılar da bu gercekleri gayet iyi biliyorlar ama kasıtlı olarak çarpıtıyorlar. Bu gerçekleri bizim de bibnemiz ve ken- dimizi anlamsu tartışmalara kaptırmama- mız gerekiyon . Biz sellere-taşkınlara neden olan Fırat'ı sakin-düzgün akan bir nehre dönüştür- dük. Suriye'yi sellerden kurtardık. Bir tngiüz 'bilim' adamı geçen yıl GAP'ı eleştınrlcen şoyie yazmışu: 'GAP'ın bir amaa da Türkiye'deki Kürtlerin iktisadi dunımlannı iyileştirmek ve bağımsızlık arzulannı sindirmektir.' Fena mı? Harran'a su götürmek de suç. Bu bilimsel görüşe göre susuzvatandaşlan- mıza su götüreceğiz, GAP ve Urfa tünelleri sayesinde. Bu son derece insani-akıla bir iş. Mükemrnel de bir mühendisbk. Kendimizi yabanalann kıskançbk duy- gulanna kapürmayabm. Köprünün aya- ğında olduğu gibi saçma dedikodularile bu güzel projeyi karalamayabm. GAP'ın bu çok önemb halkası ile iftihar edelim. Enflasyonun nedenlerini de başka yerlerde arayaûm. GAP'ta değil! MEHMET ARİF DEMİRER Yük.Makine Müh.lAnkara PENCERE ÎLAN BAKIRKÖY 4. SULH HUKUK HÂKİMLtĞİ'NDEN Dosya No: 1991/781 Maliye ve Gümrtik Bakanlığı vekili Av. Sunel Işık tarafından da- vab Recep Çolak aleyhine mahkememizde ikâme olunan 1.553.800.— TL alacağın tahsüi davasının yapılan dunışmasında verilen ara ka- ran gereftince: Davalı Recep Çolak adına Fevzi Çakmak Cd. No. 22 Şirinevler adresinde yapılan tebligat davaürun bulunamadığı ve adresi tespit edi- lemediğinden adı geçene dava düekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verildiğinden işbu davanın duruşraası 15.9.1992 gü- nü saat 09.50'de yapılacağından belirtilen gün ve saatte delil ve bel- gelerinizi ibraz etmediğiniz, duruşmaya gelmediğiniz taktirde duruş- manın gjyabıruzda yapılacağı ve karar verileceği HUMK. 509-510. maddeleri geregince davalı Recep Çolak'a tebligi yerine kaim olmak ttzere ilan olunur. Basın: 33244 BİLETLER, AKM VE İSTANBUL, ANKARA, İZMÎR.BURSA LEVI'S MAĞAZALARINDA. İSTANBUL KÜLTÜR VE SANAT VAKFI tLAN tSTANBUL ALTINCI ASLİYE HUKUK HÂKİMLlCİ'NDEN Sayı: 1990/164 E. Davacı Hazine vekili tarafın- dan davalı Süleyman Tüyyel aleyhine ikame olunan alacak davasının yapılan duruşmalan sonunda: Mahkememizce verilen 1990/164 E., 1991/337 K. sayı- h 17.7.1991 tarihli kararla 23.6.1989 tarihinden itibaren he- saplanacak yasal faizi ile birlikte 47.523.295.-TL.'nin davalıdan tahsiline, davacıya verilmesine, 1.425.700.-TL. karar harcının davahdan tahsiline, 19.500.-TL. muhakeme giderleri ile 1.625.- 500.-TL. ücreti vekâletin dava- bdan alınmasına, davacıya veril- mesine karar verilmiştir. Kılıçh köyü No: 10 Bey- koz/lstanbul adıesinde mukim iken adresi meçhul bulunan da- valı SÜLEYMAN TÜYYEL'e ilanen tebliğine, temyizi kabil olarak verilen karann ilanından 7 gün sonra tarafımza tebliğ edilmiş sayılacağına, tebliğden itibaren 15 gün içerisinde tem- yiz hakkınız bulunduğuna, tem- yiz etmediğiniz takdirde karann kesinleştirüeceği hususu karann ilanen tebligi yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 26.11.1991 Basın: 33242 tLAN KADIKÖY 2. SULH HUKUK HÂKİMLtĞt 1992/110 Def.tutma Kadıköy Caddebostan öme- rpaşa Sok. No: 48 D: 12 adre- sinde ikamet etmekte iken vefat eden muris Yusuf Savaş'ın ala- caklı veya borçlu olduğu iddia- sında bulunarüarın iş bu ilan tarihinden itibaren 1 ay içinde evrakı müsbiteleri ile birlikte deftere kayıt ettirmeleri için mahkemeye müracatlan bu sü- re içinde müracat edip yazdır- mayanların gerek kendileri gerekse mirascıları terekeye iza- fetle takip edemeyecekleri MK'nm 560, 561, 569, 570. maddeleri uyannca ilan olunur. 17/7/1992 Basın: 8496 Son Tarih Mayı ve IşUrflğL Başı ağrıyor, her yanı kırılıp dökülüyor, ateşi var m? Ne yapmalı? Çok bilmiş biri öğütledi: - Hemen yatağa yatırın, bol portakal suyu ve ıhlamur iç- sin; iki tane aspirin alsın, yarm sabaha bir şeyciği kalmaz.. Adam hekim rolüne çıkıyor; tıp okyanusunda yelken aç- maya korkan uzmanlar varken sıradan insan, nereye va- racağını bilmeden kulaç atıyor. Felsefeye kaç kişinin aklı erer? Bir ömür boyu çalışsan, yine de eksik kalırsm; ama yaşamın devinimi içinde ister istemez felsefenin şu ya da bu okuluna katilmak zorunda- sın. Benimsediğimiz dünya görüşü bizi bir açıya yerleşti- rir. Tarihte sayısız köle isyanı yaşandı; en ünlülerinden biri Spartaküs'ün başkaldırtsıdır.' Spartaküs Trakyalı bir çobandı; asker kaçağı, köle, son- ra da gladyatör; tsa'dan önce 73'te arkadaşlarıyla birlikte kaçtı; özgürlüğe susamış köleleri çevresine topladı; ama zavallı gladyatör ne biliyordu ki?.. Roma uygarhğmı düşünürseniz, Spartaküs cürmü ka- dar yer yakar; kölenin eşitlik ve özgürlük konusundaki düşünceleri, bugün bile hukuk fakültelerinde ders olarak okunan Roma hukuku karşısında ne yazar?.. ûzgürlük felsefesinin f'sinden Spartaküs'ün haberi var mıydı? Felsefe, insanoğlunun dışında gibi görünür; ama insan ister istemez felsefenin içine yerleşir. • Arada sırada kütüphaneden gelişigüzel bir kitap çekip saytalarınt karıştırmak hoşuma gider. Geçenlerde Jean Paul Sartre'm denemelerini karıştrır- ken "Düşmanla Kim Işbirliği Yapar?" başlıklı yazısınata- kıldım. Sartre, Alman işgali altındaki Fransa'da işbirlikçi- lerden söz açıyor. Altını çizdiğim satrları aktarıyorum: "jşbirlikçilerin, Alman zaferini görür görmez, Reich'm boyunduruğuna girmek gerektığı sonucunu çıkarmaları, kişiliklerinin derinliğindeki kökten bir karardan gelmekte- dir. Oldubittiye, her ne olursa olsun boyun eğme kararı. Kendilerinin gerçekçilik adını verdikleri bu davranışın, ça- ğımız ideolojisinde derin kökleri vardır. Işbirlikçi 'histori- cisme' diyebileceğimiz bir düşünce hastalığına tutulmuş- tur. Tarih bize öğretiyor ki bir ulusun başına gelen büyük <bir olay, hemen kinler ve karşı koymalar doğurur; bunlar bazen çok güzel olmakla birlikte, sonunda işe yaramaz sayılırlar. Kaybolmuş bir davaya bağlı kalanlar, eninde sonunda zamanlarında yolunu şaşırmış kalırlar. (...) Işbir- likçilere göre ilerleme, tarihin yürüyüşünden ayrılmaz; nereye gittiğimizi bilmeyiz, ama değiştiğimize göre daha iyiye gidiyoruz demektir. Son tarih olayı, salt son olduğu için en iyisidir. (...) Örneğin, savaşı önlemeye güçleri yet- meyen barışseverler, birdenbire Alman ordularını barışı gerçekleştirebilecek güç olarak karşıladılar. Nazi zafer'h nin dünyaya ünlü Pax Romana'ya benzer bir 'Alman barh şı' getireceğine inandılar." • Yasadığımız günlerde "Pax Americana" 'Yeni Dünya Düzeni' adı altında piyasaya sürülüyor. Hiç düşünmeden Türkiye'de bu düzeni benimseyenler, hangi dünya görüşünün içinde yerlerini alıyorlar? Denilebilir ki: Sartre'm tümcesini yineleyelim: "- Son tarih olayı, salt son olduğu için en iyisidir." öyle midir? Kimi ünlü sanatçı ve felsefeci, zaman içinde hiç düşün- medikleri biçimde kullanılmışlardır. Sanatçıya örnek Wag- ner'i gösterebiliriz. Marks yaşasaydı, olan bitenler konu- sunda ne düşünürdü bilemem. Ama kimi zaman insan tek de kalsa, oldubittiye boyun eğmekten kaçınmalıdır. Pax Americana'ya 'evet' diyerek yaşamak pek onurlu bir seçim olmasa gerek. Bunu anlamak için felsefe bilmeye, siyasal bilim ya da tarih uzmanı olmaya da gerek yok; Pax Americana, bir egemenin bizim için öngördüğü yönetim biçimidir; son ta- rih olayı olduğu için benimsemek zorunda değiliz. 1 Bız NÜGET (ERDİNÇ) İLGÜN, ZAFER İLGÜN evlendik, mutluyuz 25.71992 TEKİRDAĞ SENDİKA KURUYORPol-Sen yolda 2000'e DoSru; İstanbul, Ankara, izmir, Diyarbakır. Kütahya ve Aydın'da 50'den fazla polisle görüştü. GOndem *Na«l bir sendika ? tartıjması. Polijler sendikalarında siyasi fikir aynmı yapmayacaklarını söylüyorlar. Mevzuatta engel yok. Başbakan De- mirel. Mesut Yılmoz, Yıldırım Akbulut, İstanbul Emniyet Müdürü Necaet Menzir, Mustafa Kalemli poiis sendikası için ne diyor... 12000'E DOĞRU KÜRT SORUNUNDA TARTIŞMA BAŞLATTI 1 Mehmer Ali Astan: "PKK realite» ve demokratik çözüm* YAZICİOĞLU EKİBİ SORUYOR: "TÜRKEŞ'İN İSRAİLÜUR'İN YEMEÖİNDE İŞİ NE?" 1 12 Eylül'de ordu ıçindeki en güvenilir adarmmız. I SOO. YIL VAKFI YAHUDİ CEMAATİNİ BÖLDÜ H'abullah tartı»ıyor "HtM TC mi, PKK mı?" • Refah Partililer torvyor. "Neyiz, rejime supap mı! 1 • Docu Perinçek'U ifçi Partisi Ozerine. Ifin "sırn" n«? • GMİS'in Zonguldak ıjçisinden giılediâı toplu»zle>nw maddeleri • Bu da oMu: Bir köyûn tamamı bonka boroj yüzünden satısa çıkonldı • Dr Şükrü Günbulut: "Allah'ın varlığı yanlıjıız değil" 9 Con Yüc*l'd*n Doğramotı'yo • Eniı Batur l^birliği
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear