22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ1992 ÇARŞAMBA 16 HABERLERIN DEVAMI METROPOL AltLLA DORSAY Korsanların Kraliçest Çocukluğumuzu dolduran, Alkazar sinemasında veya yazlık sinemaJarda seyrettiğimiz o çılgın serüven filmle- rinden biri değil bu. Fransız l'Express Dergisi'nin vaktiyle LeylaGencer için kullandığı deyimlerden biri: "Korsanla- nn Kraliçesi" ya da "Korsanların Nişanlısı." Nerden geliyor bu ad? Leyla Gencer'in, "repertuarında tam 73 opera bulunan" ve "otuzunu kimselerin bilmediği 60 operayı" yıllar boyu sahnelerde söylediği halde, bir plak stüdyosuna hemen hiç adımını atmamış olan bu bü- yük sanatçının, korsan kayıtlar sayesinde elden ele dola- şan plaklarından getiyor. Ve Zeynep Oral, son kitabı "Tutkunun Romanı"nda biz- lere Leyla Gencer'i anlatyor. öylesine bir sevgiyle, öyle- sine bir tutkuyla, yazılarmda ve kitaplarında hep var olan, hatta bana kimi zaman biraz aşırı gelen öylesine bir duygu yüküyle anlatıyor ki, sözünü ettiği "tutku", Leyla Gencer'in opera tutkusu mu, yoksa Zeynep Oral'ın Leyta Gencer tut- kusu mu, şaşırıyorsunuz. Zeynep Oral, Leyla Gencer'in öyküsünü bizlere bir geri- lim romanı gibi nerdeyse soluk soluğa okutmasını başan» yor. Bir Türk baba ve bir Polonyalı anneden Safranbolu'da dünyaya gelmiş esmer, küçük bir kızın dünyanın en büyük sanat arenalarında boy göstermesini, La Scala başta, tüm ünlü operaların gözde sesleri arasına girmesini, başta Maria Callas, Maria Tebaldi, Monserrat Caball gibi sesle- ri n dünyasında "La Turca" veya "La Diva Turca" olarak, arkasında -diğerlerinin tersine- geleneklerin, birikimlerin veya devletinin desteği olmaksızın tek başına müthiş bir savaşım vererek yükselmesini anlatıyor. Ve bütün o meydan okumalar, o ardı arkası gelmeyen rekabetlerin, kıskançlıkların, engellemelerin dünyasında, bir kadının tek başına, inatla, hırsla, tutkuyla verdiği müca- dele gözlerimizin önüne geliyor. Ve biraz üzüntüyle, piş- manlıkla soruyoruz kendi kendimize: Tüm o galalar, o başanlar, o yengiler ve o meydan okumalar niye bize, bi- zim toplumumuza yansımadı? Leyla Gencer "tek kişilik savas"ını verirken, biz toplum olarak. devlet olarak. sanat- sever olarak nerdeydik? Pavarotti veya Carreras için dışa- rıya "sefer düzenleyen" sanatsever sosyetemiz, o yıllarda bir kez olsun Leyla Gencer'i dinlemeye gitti mi? Niye onun başarıları bize gereğince yansımadı, onunla yeterince bü- tünleşemedik, onu tam dorukta olduğu yıllarda tanıyıp bağrımıza basamadık? Zeynep Oral'ın kitabını mutlaka, ama mutlaka okuyun. Bu eşsiz bir iradenin, müthiş bir azmin, imrenilecek bir tut- kunun romanı. Hele küçük ekranda iki kere göz süzüp boyun kırdılardiye "şöhret" haline gelen bomboş insanla- rın baş tacı edildiği günümüz Türkiyesi'nde, bu kitabı oku- mak ve Leyla Gencer'i tanımak, nerdeyse bir tür toplumsal terapi yerine geçiyor. Ve sanatçı Zeynep Oral, sanatçı Leyla Gencer'e gerçekten de çok hoş bir armağan sun- muş oluyor. Notlar: 1- Istanbul Belediyesi'nin kitle turizmini Sultanahmet'- ten kovmak çabaları tüm hızıyla sürerken, bu konudaki tek olumlu uygulama, elbette ki belediyeden değil, ama Kültür Bakanlığı'ndan geldi. Kültür Bakanı, bizlere sözünü edip söz vermiş olduğu üzere, Topkapı Sarayı'nın girişindeki askeri alanın turist otobüslerine park yeri olarak ayrılma- sını sağladı. O yöredeki turizm olayı için tam bir çözüm olmasa da olayın bir facia boyutları almasını engelleyen bu uygulama için bakanlığa teşekkür ederim. 2-Istanbul Belediyesi'nin Cemal Reşit Rey Konser Salo- nu için uygulaması, beklenenin ötesinde tepki aldı. Gerçi yönetimin "inadım inat" tavrından geriye dönmesi beklen- miyor. Ancak çeşitli kişi ve kurumlardan gelen protestolar ve imzaya açıtan bildiriler, bu alanda hiç olmazsa "tepki- siz toplum" görüntüsünden kurtulmakta olduğumuzu gös- teriyor. Bu arada, salonun yeni yöneticisi Sabahattin Ba- tur'dan aldığımız düzeltmeyi de sizlere naklediyoruz. Batur bize şöyle dedi: "Ben bu görevi gerçek sahibi gelin- ceye kadar, işler aksamasın, bir makam boş kalmasın di- ye yüklendim. Burada hiçbir yenilik yapacak değilim. Salonun tüm dünyayla anlaşmaları var. Onlar yürüyecek. Ben geçici olarak buradayım. Ve yeni ve uzman bir yöneti- ci gelince, kendi işimin başına döneceğim." 60 YDL ONCE Cumhuriyet Doğramacı: Seçim olmaz Terkos'un yeni tesisatı 15 TEMMUZ 1932 Terkos şirketi müdürü M. Kastelno, şirket tarafından şehrimizde yapılmakta olan yeni tesisat ile şirketin mubayaa vaziyeti hakkında bir muharririmize şu izahatı vermiştir: "- Şirketimiz tarafından şehre bol ve temiz su vermek için yapılan tesisat iki kısımdan ibarettir. Bu tesisattan birisi Terkos gölünden terşih havuzlanna gelen borulann değiştirilmesi ve yerlerine _ — konulmasından ibarettir. İkinci tesisat ta suyun otomatik bir şekilde taksimi içinjevelizasyon tesisatını yapmaktır. Birinci tesisat, yani borulann değiştirilmesi keyfiyeti ağustosun on beşine kadar ikmal edilecek veresmiküşadı yapılacaktır. ikinci tesisat ta yirmi güne kadar bitecektir. Bu tesisat bittikten sonra Terkos gölünden Kâğıthane'deki havuzlara günde şimdikinden 2500 metre mikâb fazla su gelecektir. Fakat Kâğıtane'deki depolarla şehri rapteden borularda tadilat yapılmadığı için bu suyun ancak 1500 metre mikâbı şehre gelecek, geri kalan 1000 metre mikâbı su depoda kalacakür. Kâğıtane'deki depolan şehre rapteden borulan yenileştirmek büsbütün ayn bir iştir ve ayn bir masrafa mütevakkıftır. Halbuki bizim yaptığımız 100.000 liradan biraz fazlaya mal ohnaktadır. Şehre tam manasile fazla su vermek için bu tesisatın tamamen değiştirilip, mecralann yenileştirilmesi lazımdır. Bu iş için evvelce hazırladığımız programın tatbikı ise (2) milyon liraya mütevakkıftır. Şimdi yapılmakta olan tesisat bittikten sonra Beyoğlu'nun bir çok mahallelennde geceleyin su kesmek usulü kalkacak, Beyoğlu'nda da İstanbul'da olduğu gibi geceleri su bulmak kabil olacaktır. Şimdi İstanbul'un her mahallesine -Kocamustafapaşa müstesna- her zaman, gece-gündüz muntazam su verilmektedir. HAVADURUMU TURKİYE'DE ANKARA (Cumburiyet Bü- rosu) - Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı İhsan Doğra- maa, üniversitelerde rektör ve diğer yönetici kadrolann, üni- versite öğretim üyelerince seçil- mesine karşı olduğu için göre- vinden istifa ettiğini açıkladı. Doğramaa, dünyanın hiçbir yerinde rektörlerin, üniversite öğretim üyeleri tarafından se- çilmediğini öne sürerek, "Üni- versite öğretim üyelerinin kendi oylanyla göreve getirecekleri yöneuciler, oligarşiye neden olur ve bu sebepledir ki böyle bir durum demokratik ülkeler- de hemen hemen hiç uygulan- mamaktadır" dedi. İhsan Doğramaa, daha önce kendisine ait olan ve konut ola- rak kullandığı, 1974'te Hacette- pe Üniversitesi'ne bağışladıği Hacettepe Vakfı'nda dün dü- zenlediği basın toplantısıyla is- tifa nedenlerini açıkladı. Seçim sisteminin, Türk yüksek öğreti- mini 1960 ve 1970'li yıllann sı- kıntıh günlerine geri götüreceği endişesi taşıdığını ifade eden Doğramaa, "Bu nedenle, göre- ve devamımın yararlı olamaya- cağı ve yıllardır savunduğum ilkelerime ters düşeceği inanay- la, beni atayan Sayın Cumhur- başkanı'ndan Yukseköğretim Kurulu Üyeliği ve Başkanlığı görevimden affımı istedim" de- di. Konuşmasında sık sık, "YÖK 12 Eylül'ün devamı de- ğildir, 1975 yılından bu yana üzerinde çalışılan bir sistemdir" görüşünü vurgulayan Doğra- maa, basın kuruluşlan ve çeşitli çevrelerce kendisine yöneltilen eleştirilere karşın, sistemi yer- leştirebilmek için mücadele ver- diğini anlattı. YÖK sisteminin, üniversiteleri belli bir düzene soktuğunu savunan Doğrama- a, bazı çevrelerin 1402'lik öğre- tim üyeleri sorunundan kendi- sini sorumlu tuttuğunu belirte- rek, "tzmir'de komutanlar doğnıdan üniversitelere yazı yazmışlar. Tabii, bize de birkaç telerinin en yüksek düzeyde gösterdi. Doğramacı, basının akademik özerkliğe sahip ol- bazı kesimlerinden kendisine tane gönderilmiştir, ama bu, bi- zim yarattığımız bir dururn de- - „ . ğil" dedi. Doğramaa. üniversi- malan, bu sloganın geçerli ol- yönelik eleştiriler geldiğini, an- madığının açık örneğidir " ~ ğ ğ telerde ögrencilerin söz sahibi olmasını her zaman savundu- ğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "Rektörleri doğnıdan hükü- metçe veya yukseköğretim ku- rullannca atanan Ingjliz ve Amerikan üniversitelerinde akademik özerklik tamdır ve bu ülkelerde üniversitelerin akademik calışmalanna müda- hale hemen hemen hiç yoktur. Türkiye'de de YÖK sistemi, ül- adğ ç ğ YÖK sisteminin kuruluşunu, Atatürk'ün 1933 yılında ger- çekleştirdiği üniversite refor- muna benzeten Doğramacı, "Bu iki reformun ortak tarafı, üniversitelerin toplumun seçtiği organlar tarafından denetlen- mesi ilkesine dayanmaktadır" dedi. Sistemin ilk kez 1973 yı- lında 1750 sayılı yasayla kurul- duğunu söyleyen Doğramaa, "Ancak o dönemde anayasada Vakit geldi, uçağa yetişeceğim. (Fotoğraf: RIZA EZER) keye bu tür bir akademik özerklik getirmiştir ve bu du- rum, uluslararası kuruluşlarca kabul ve tescil edilerek örnek gösterilmektedir. Rektörlerin öğretim üyeleri tarafından se- çılmesınin 'idari özerklik' slo- garu olarak tarumlanması, ida- ri özerklik olmayınca akade- mik özerklik olmaz' sloganı ülkemizde sık sık tekrarlan- maktadır. Oysa, rektör ve de- kanlann atamayla göreve geti- rildiği ABD ve Ingiliz üniversi- yer alan, 'üniversiteler kendi seçtikleri organlar tarafından yönetilir ve denetlenir' hükmü nedeniyle Anayasa Mahke- mesi'nce iptal edilmiştir. Üni- versitenin kendi seçtiği organ- larca yönetilmesi ve denetlen- mesi esasına hiçbir demokratik ülkenin anayasasında yer veril- memiştir" diye konuştu. Doğramaa, çeşitli yabana yayın organlannda. "rektör aranıyor" ilanlannın yer aldığı gazete kupürlerini gazetecilere yönelik eleştiriler geldğini, cak bu kişilerin, YÖK'ü savu- nan kişilerin gönderdiği mek- tuplan köşelennde yayımlama- dığını öne sürdü. Doğramacı, daha sonra Istanbul Üniversi- tesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr.Feyza Erkan'ın gaze- temiz yazan İlhan Selçuk'a yaz- dığı mektubu basına dağıttı. Cumhurbaşkanı Turgut Ozal'a önceki gün istifasınr ver- diğini, Başbakan Demirere de "hizmet verdiği sürece yaptığı yardımlardan dolayı teşekkü- rünü içeren" bir mektup sundu- ğunu bildirdi. Cumhurbaşkanı Ozal'm YÖK Başkanlığı'ndan istifasıru kabul eden mektubu- nu da basına dağıtan Doğra- maa, "Sayın Cumhurbaşkanı, bu görevde kalmamı istedi. An- cak ben gerekçemi sununca, görevimden affımı üzülerek ka- bul etti" dedi. özal, mektubun- da, Doğramaa'nın bıraküğı" eserlerin her zaman yaşayacağı- nı ifade ederek, "Fedakarhk ölçüsüne varan büyük gayret- leri"nden ötürü teşekkür etti. Doğramaa, bundan sonra, Bilkent Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığı görevinin ya- nı sıra uluslararası kuruluşlar- daki görevlerini de sürdüreceği- ni bildirdi. YÖK üyeliklerinden yeni istifalar olup olmayacağı yönündeki bir soruya, "Bunu ben bilemem. İnşallah olmaz" diye yanıt veren Doğramaa, "Yerine düşündüğü herhangi bir isim de olamayacağıru" bil- dirdi ve "Ben kendi haddimi bilirim. Onu atama makamı bi- lir" dedi. Prof.Dr. ihsan Doğramaa, daha sonra Koç ailesinin düğü- nüne katılmak üzere uçakla Is- tanbul'a gitti. Doğramaa'yı, Esenboğa Havaalanı'ndan, YÖK Başkanbğı'na vekalet eden Prof.Dr. Turgut Akıntürk başta olmak üzere VÖK Yü- rütme Kurulu üyeleri uğurladı. KONUK YAZARLAR Üniversitelerde yeni dönem Haber Merkezi - Prof. Dr. İh- san Doğramaa'nın istifası, yeni yasama yıhnda YÖK sistemin- de köklü değişiklik amaçlayan hükümeti rahaüatırken üniver- site rektörleri istifayı, "kayıp" olarak değerlendirdi. Başbakan Yardıması Erdal İnönü, üni- versitelerde yeni bir dönemin başlayacağını söyledi. Millı Eğitim Bakanı Köksal Toptan, "ihsan Bey çağdaş üniversite anlayışının işleyeceğini anladı. Kendisi buna karşıydı" dedi. Prof. Dr: Doğramaa'nın 11 yıldır sürdürdüğü YÖK Baş- kanlığı'ndan aynlması, yüksek öğretim sisteminde köklü yasal değişiklik yapmayı amaçlayan. koalısyon hükümetinin yanı sı- ra muhalefet tarafından da "memnuniyetle" karşılandı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardıması Erdal İnönü, An- kara'da gazetecilerin sorusu üzerine şöyle dedi: "Evet, Sayın Doğramaa isti- fa etti. Yeni bir dönem şimdi, rektörler için. Zaten yeni üni- versite yasası gelecek. Asıl yeni dönem o zaman başlayacak. Sayın Doğramaa belli bir yak- laşımı temsil ediyordu. Şimdi onu bırakmış oluyor, hayırlı ol- sun." Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan, Manisa'da yaptığı. açıklamada, Prof. Dr, Doğra- maa'nın anlayışını eleştirerek, "Onun anladığı anlamda YÖK, atamalar yoluyla ve de- mokratik olmayan yöntemlerle oluşmalıydı" dedi. Toptan, YÖK'ün kaldınl- ması için anayasa değişikliği yapılması gerektiğini, bu yapı- Uncaya kadar da yeni tasanyla demokratikleşme çahşmalan- nın sürdürüleceğini savundu. Milli Eğitim Bakanı, daha sonra gittiği İzmir'de de sorula- n yanıtladı. Ege büromuzun bildirdiğine göre, gelecek yasa- ma yılında TBMM gündemine jetirilecek yasayla demokratik üniversite anlayışının kurumla- ra yerleştirileceğini belirten Toptan, "Rektör ve dekanlann seçimine her düzeyde katılım sağlayacağız" dedi. Köksal Toptan, YÖK'ün rektör aday- lannı objektif ölçülerle değer- lendirmesi dürumunda bu ka- ran destekleyeceklerini, aksi takdirde yapılacak atamalann tarüşma konusu olacağıru söy- ledi. Toptan, hazırladıklan yukseköğretim yasa taslağına, rektör seçimlerinin yenilenme- sine ilişkin bir madde ekleme- diklerini de vurguladı. Toptan şöyle konuştu: "Üniversitelerde karar alma mekanizması diğer organlara kan Yardıması Mehmet Gölhan, "Bizim Doğramaa ile kişisel hiçbir sıkıntımız yoktu. Sayın hocamın kendi takdiri- dir" dedi. RP Grup Başkanve- kili Şevket Kazan da istifayı memnuniyetle karşıladıklannı belirterek, "İhsan Doğramaa'- aktanlacaktır. Bu bütünlük dan yıllardır beklenen özveriyi içinde rekıörlüğün önemi kal- görebildik" dedi. MÇP Genel Başkan Yardıması Şevket Bü-mıyor. Hazırladığımız yasa çık- tığı takdirde kimse rektör ol- mak için başvurmayacak." SHP Grup Başkanvekili Ay- dın Güven Gürkan, Doğra- maa'nın istifasının yerinde ve doğru olduğunu, ancak tek ba- şına çözüm olmayacağıru sa- vundu. Gürkan, üniversitenin radikal bir şekilde yenileşmesi gerektiğini, istifa ile bu yolun açıldığını kaydetti. SHP Genel Sekreteri Cevdet Selvi, istifayı, "Oh, iyi oldu. Geç bile kalmışü" diye değer- lendirdi. Selvi, "Doğramacı ile başlayan istifalar sürecektir. Ama peşinden çağdaş ye de- mokratik yapılanmalar da gele- cektir" dedi. DYP Genel Baş- lent Yahnici de YÖK'ün ıslah edilmesi gerektiğini söyledi. -YÖK Başkanı İhsan Doğra- maa'nın istifası, üniversite rek- törleri tarafından "kayıp" olarak nitelendirilirken, bazı öğretim üyeleri ve meslek örgütlerince "memnuniyetle" karşılandı. Doğramaa'nın istifasını değer- lendiren rektörler ve öğretim üye- leri şunlan söyledi: Yakup Kepenek (Öğretim Üyeleri Demeği Genel Başkanı): YÖK Başkanı ihsan Doğramaa, 12 Eylül'ün baskıa yönetiminin üniversitelerdeki karanlık uygu- lamalannın bir araaydı. Bu ara- an ya da simgenin gitmesi, 12 Eylül üniversite anlayışının orta- dan kalktığj, yok olduğu anlamı- na gelmiyor. Düzen varlığıru sürdürüyor. Bizim için önemli olan, özerk ve demokratik üni- versite kavramının yaşama geci- rilmesidir. Şafak Alpay (ODTÜ öğretim Elemanlan Derneği Başkanı): Doğramacı, bence, YÖK'e yapa- cağı en büyük hizmeü yapmışür. Kendisine müteşekkiriz. Şimdi heykeli dikümeyi hak etti. Doğ- ramaa'nın istifasıyla bir 12 Eylül safrasından daha kurtulundu. Kendisini kutlanm. Halil Cin (Selçuk Üniversitesi Rektörü): Türk yüksek öğrelimi açısından büyük bir kayıptır. Ye- ni secimi bir kargaşa içine soktu- ğu da kesin. Türk yükseköğreti- mine büyük hizmetleri oldu. Mehmet Sağlam (19 Mayıs Üniversitesi, Rektörü): Kendi takdiridir. Üniversite camiası için bir kayıpür. Bizim yaşımız kadar hizmeti olan bir insan. .Prof. Dr. Coşkun Özdemir (Üniversite Öğretim Üyeleri Der- neği Başkanı): Doğramaa'nın geç kalmış istifası, YOK sistemi- nin iflasının resmen ilanıdır. Özerk üniversitenin önündeki büyük bir engel kalkmıştır. Doğramacı'nın veliahtı ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - Prof.Dr. İhsan Doğra- maa'nın istifasıyla boşalan YÖK Başkanhğına, Doğra- macı'ya yakınlığı ile bilinen 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mehmet Sağlam geti- rildi. Sağlam Cumhuriyet'e ver- diği demeçte, "Sayın Doğrama- cı, bizim yaşımız kadar hizmeti olan bir insan. İstifası büyük kayıptır" dedi. YÖK yasasına göre, Cum- hurbaşkanı Özal, Doğramaa'- nın istifasıyla boşalan YÖK üyeliğine, kendi kontenjanı ol- ması nedeniyle, önceliği rektör- lük, dekanlık ya da öğretim üyeliğinde "başanlı olmuş" öğ- retim üyelerine vermek koşu- luyla, ıstediği kişiyi atayabili- yordu. Cumhurbaşkanı Özal yine, aynı yasaya göre, YÖK Başkanhğı'na da YÖK üyele- rinden herhangi bir birini geti- rebiliyordu. Cumhurbaşkanı ÖzaL Prof. Dr. Sağlam'ın, YÖK Başkan- Uğı'na getirilmesine ilişkin. yal- nız kendi imzasıru taşıyan ka- ramameyi, dün öğleden sonra DÛNYA'DA Devlet Bafcanlığı Meteoro- loji Genel Mûdûriûğü'nden alınan bilgiye göre yurdun kuzeydoğu kesimleri çok buhitkı, Mannara'nın doğu- şu, Bat ve Orta Karadeniz, İç Anadolu'nun kuzeybatı- sı sağanak yağışlı, diğer yerler açık geçecek. Hava sıcaklığı değişmeyecek. Rüzgar kuzey ve batı yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette esecek. Oeniz- lerde rüzgâr, Marmara'da yıldız ve poyraz, güney Ege'de günbatsı ve kara- yel, Akdenlz'de günbatısı ve lodostan 3-5 kuvvetinde saatte 10-21 derîız mili hızla esecek. Aöana Afyon SrAntara Vlın Buna ÇanaUaM Edinv Erzunım E^ahr btrtul tznv Kvs Knva Ueran Samsun Zoooukök A B A Y A A Y A A A A Y Y A A Y A Y A Y 3S° 29° 27° 29° 30° 34° 30° 30° 37° 30° 26° 28° 26° 33° 28° 30° 29° 26° 27» 24° 22° 17° 13» 17° 21° 21° 18° M° W 18° 10° 19° 19° 23° 11° W 23° 17° 19° 17° bulunu yıjmurlu lahı A-açık B-bulultu G-güneşü K-tariı S-ssi Y-yaJmurtu imzaladı ve Resmi Gazete'ye gönderdi. Sağlam. dün Cum- huriyet'in sorusunu yanıtlar- ken, "Sayın Doğramaa'nın görevinden istifası elbette ki kendi takdiridir. Ancak üniver- site camiası için büyük kayıptır. Bizim yaşımız kadar hizmeti olan bir insandır" dedi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'- ın kontenjanından. önce YÖK üyesi, ardından da YÖK Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Sağlam, 1938 yılında Göksun'da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fa- kültesi'ni bitirdikten sonra Co- lumbia ve New York üniversite- lerinde doktora ve master yaptı. 1963-65 yıllan arasında Trab- zon'un Of ilçesinde stajyer kay- makam vekiü olarak görev yaptı. 1972 yıhnda doktor. 1977 yılında da docent oldu. 1981 yılında YÖK kurulduğunda, Odalar Bir- liği Genel Sekreterliği görevinde bulunuyordu. Profesörlüğünü, 1980-1984 yıllan arasında Odalar Birliği Genel Sekreterliği görevi sürerken. YÖK'ün kurulmasın- dan bir yıl sonra, 1982 yılında aldı. 1972-80 yıllan arasında Ha- cettepe Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görevde bulundu. Sonraki yıllarda, akademik kari- yerinin yükselmesinde büyük rol oynayan, Prof.Dr. İhsan Doğra- macı'yı da bu görevi sırasında tanıdı. . Sonradan fakülte olan Gazi Üniversitesi'ne bağlı İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi'nden profesör ünvanını da aldıktan sonra, 1984-85 yıllan arasında aynı üniversiteye bağlı Mesleki Eğitim Fakültesi'ne dekan oldu. İhsan Doğramacı, Sağlam'ın akademik yükselişindeki en önemli katkısını da bu tarihte yaptı. Doğramaa, Üniversitede görevh' bazı öğretim üyeleriyle , arasındaki çekişmeler nedeniyle rahatsızlık kaynağı olan, 19 Ma- yıs Üniversitesi Rektörü Ali Sü- mer'in istifasında rol oynadı. Sümer. istifa ederek, bu görevi boşaltınca, Sağlam'ın önü açıl- mış oldu. E>oğramaa'nın başka- nı olduğu YÖK de, bu göreve 1985 yılında Sağlam'ı getirdi. 5 yıllık görev süresi 1990 yıhnda so- naeren Sağlam'ın görev süresi YÖK tarafından ikinci kez uza- tıldı. Sağlam, rektörlük görevinin yanı sıra, Kredi ve Yurtlar Kuru- mu Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de yürütüyordu. Sağ- lam'ın, rektör olduğu üniversite- nin Tıp Fakültesi Fizyoloji Bö- lümü'ne öğretim üyesi olarak atanması da değişik yorumlara yol açü. Sağlam'ın, bu atama ile fakültenin döner sermayesinden gelir sağlamasırun amaçlandığı öne sürüldü. Sağlam, Cumhuri- yet'in sorusu üzerine, gelir sağla- dığı iddialannı yalanlayarak, "19 Mayıs Üniversitesi'nde alanıyla ilgili birim olmadığı için bu göre- ve atandığım" söyiemişti. Sağlam, geçtiğimiz hafta Ha- cettepe Üniversitesi Çocuk Has- tanesi'nin önünde açılan Doğra- maa'nın heykelinin açılış töreni- nedekatılmıştı. Sağlam'ın YÖK Başkanhğı'na seçümesi, YÖK çevrelerinde sürpriz olarak değerlendirilme- di. YÖK kaynaklan, Sağlam'ın bu göreve getirümesinde Doğra- macı nın etkın olduğunu sandık- lannı söylediler. Bir YÖK üyesi, "Sağlam'ın akademik kariyerin- deki gelişime baktığınız zaman, Doğramaa'nın kendisine sanki bir veliaht yetiştirdiği izlenimini alırsınız" dedi. 1973 yılında ABD'de Foun- der's Day Award ( Mezuniyet Şeref Ödülü) alan Sağlam evli ve iki çocuk babası. Prof. Dr. Sağ- lam'ın. "Örgütsel değişme" vc "Alt kademe yöneticilerinin hiz- met içi eğitimi" başlıklı iki eseri de bulunuyor. Çağdaş iüıiversite nasıl olmalıdır? • Ülkemizde YÖK öncesi mevcut olan demok- ratik üniversitenin çağdaş, uluslararası ortam- da geçerliliği olan araştırmalar yaparak ülke- nin uluslararası saygınlığına ve refah düzeyine katkı yapan bir kurum olduğu tezi ne yaziktır ki doğru değildir. Prof.Dr. Erdogan S.Şuhubi (1) Prof.Dr.DrJı.cA.M. Celal Şengör (2) Bugûnlerde özellikle basın aracıhğı ile kamuoyunu ya- kından ilgilendiren konulardan biri, hükümetin 2547 sayüı Üniversite Kanunu üzerinde yapacağı ve 7 Temmuz 1992 tarihinden itibaren de yaptığı değişikliktir. Basında sıkça görülen yazüann dile getirdiği dilek ortaktır: Üniversite de- mokratik olmalıdır! Ancak demokratik bir üniversite ç&ğ- daşlaşmaya aday addedilebilir! Bu arada pek çok yazıda dile gelen bir husus da, 12 Eylül yönetimi tarafından özerk- liği elinden ahnmış olan üniversitenin kendisinden bekleni- len düzeyde çağdaş bilim üretme, eğitim ve araştırma faali- yetleri temeli üzerinde bilgi çağına geçiş döneminde kıla- vuzluk yapma, ülkemizin araştırma-geliştirme potansiyeli- ni, ürettiği bilim ve teknoloji iie arttırma yeteneklerini kaybetmek üzere olduğu veya tamamen kaybettiğidir. Bah- si geçen yazarlara göre bu yeteneğin üniversiteye tekrar kazandınlmasının yolu, üniversiteyi demokratikleştinne- den geçmektedir. Bizler, özelhlcle geçen aylar içinde, çeşitli sohbetler esna- sında ve aynca yazıh olarak, hükümet yetkililerine yukan- da sayvlan fıkirlere paralel olmayan bazı görüşlerimizi ilet- meye çahştık. Ancak bunlann en ufak bir yankısını dahi bugüne dek göremediğimiz için bahis konusu görüşlerimizi, ülkemizde vergi vererek üniversitelerimizi yaşatan kamuo- yuna duyurmayı tarihi bir görev bildik. Ülkemizde YÖK öncesi mevcut olan demokratik üniver- sitenin çağdaş, Uluslararası ortamda geçerliliği olan araştır- malar yaparak ülkenin uluslararası saygınlığına ve refah düzeyine katkı yapan bir kurum olduğu tezi ne yazıkür ki doğru değildir. Aksine, 1980 öncesi üniversitesi, içerisinde- ki bazı özverili meslektas ve hocalanmızı tenzih ederek ifa- de etmek zonındayız ki, İkinci Dûnya Savaşı ve öncesi yüla- nnda Almanya'dan politik nedenlerle sürülen ve/veya kaçan üstün nitelikli yabana bilim adamlannın ülkemizde oluşturduklan saygın bilim düzeyini, genelde ünıversıtede- ki konumunu çeşitli yoUardan kendisine maddi gelir sağla- yan etiket çercevesinde değerlendirenlerin ekseriyetfc makam ve rütbe cevresinde yoğunlaşan kısır çekişmeleri nedeniyle kısa bir sürede müflis 18. yüzyıl Osmanlı medre- selerinin düzeyine getirmiş olan üniversitedir. 1981 yüında (yani 12 Eylül 1980 darbesinden önce yazılmış bilimsel eser- lerin çoğunun yayımlandığı yılda) nüfusu 50 milyon civa- nnda olan Türkiye, dünyada yayımlanan 472.669 bilimsel makalenın binde altısından azını üretmiş olan on ülkeden biridir. (•) Demek ki 1933'te üniverste reformunu yapmış ve hale 1936-1945 yıllan arasında üniversitelerinde pek çok dünya çapında otoriteyi öğretim kadrosunda bulundurmuş ve 1981'de 3.241 öğretim üyesi bulunan Türkiye'nin dünya bilimine katkısı yaloızca 368 makale, yani öğretim üyesi ba- şına 0.1 civanndadır! Yani, 1980 öncesinin demokratik üni- versitesinde her 10 öğretim üyesinden ancak biri 1981 yılın- da bir makale yayımlamak marifetini gösterebilmiştir. Bu durum 1971-1981 aralığında hiç değişmemiştir! Bir başka ifade ile en az on yıllık bir süre içerisinde üniversite öğretim üyelerinin ancak onda biri yasa ile belirlenen görevlerini ye- rine getirmişlerdir ve halkın vergileriyle beslenen "özerk üniversiteye" bu konuda hesap sormak da hiçbir hüküme- tin veya vergi mükellefinin aklına gelmemiştir. Buradan çıkacak ders çok aa, ama çok açıktır: Çağdaş üniversite, yaratıalığı varlık nedeni olarak benimsemek zo- runda olduğu için, mutlaka özgür düşünce ve eğitimin gere- ği demokratik olacaktır; ancak demokratik her üniversite- nin çağdaş üniversiteyi içermesinin gerekli olmadığı, Türki- ye üniversitelerinin 1960'tan 1980 yılına kadar olan tarihi- nin de gösterdiği gibi açıktır! Bugün üniversitelerin temel sorunu ne YÖK'tür ne de özerklikleri ve demokratik yasala- n ebnden ahnmış olmakür. Elinde özerklik ve demokratik yasa varken de görevini yapmamış olan üniversite artık özerkliğin yasa ile verilen bir hak değil, saygınlıkla kazaru- lan bir ayncalık olduğunu anlamalı, demokrasi kavramını da bilim dünyası içinde basit bir çoğulculuk şeklinde değil, bir "Atina demokrasisi" çercevesinde düşünmeye başlama- hdır. Keşke yeni çıkan rektör secimi yasasının koalisyon protokolüne rağmen demokratik ohnamasını istediğj iddia edilen veya bu konuda sessiz kalan sayın milletvekillerimi- zin; üniversitenin kendisini idare etme becerisini çoktan kaybetmiş olduğunu fark etmiş, rektörlüklere Atatürk dö- neminde de olduğu gibi tepeden atama yaparak, ANAP iktidannın hovardaca harcadığı bir olanağı değerlendirme- yi ve koalisyon protokolünde sözü geçen "evrensel stan- dartlann kabul gördüğü üniversite"yi gerçekten yaratmayı amaçlayan, ülke ve toplum çıkarlannı geçici koalisyon pro- tokollerinden daha ciddiye alan kimseler olduklanna inan- makta bu denli zorlanmasavdık! Tabii ki YÖK, kâğıt üzerindeki yasası ile değil, üniversite- deki kalitesiz zümrenin de yaygın desteğini alan sorumsuz uygulamalan ile üniversitelerimizi "şah iken şahbaz' etmiş- tir. Zaten pek düşük olan öğretim üyesi kalitesini, seçimin- de adeta özen gösterdiği, çoğu bilim adamlığı niteliğinden yoksun idarecileri ve nitelik yerine nicelik arayan hükümet politikalan marifetiyle elle tutulamaz hale getirmiş, üniver- sitede vasıfsızlığı özendirmiş, bunun sonucu olarak da öğre- tim elemanlannın ezici çoğunluğu yaratıalıktan yoksun, bilgi üretme beceri ve hevesi bulunmayan kimselerden olu- şur hale gelmiştir. Bu kimselerin seçmen bazını oluştura- caklan ve meritokrasiye değil, basit bir çoğulculuğa daya- nan bir yönetici seçim sisteminin üniversitelerimizi ne hale getireceğıni anlamak için kâhin olmaya gerek yoktur. Kal- dı ki önümüzde ders alacağımız bir de Türkiye Cumhuriyeti yukseköğretim tarihi bulunmaktadır. Burada yazılanlann kontrolü çok kolaydır. Her yıl ya- yımlanmakta olan Uluslararası Fen Bilirnleri, Sosyal Bi- limler ve Sanat ve Hümanite Aüf Endekslerinde Türkiye'- nin katkısına bakmak cesaretini kendisinde bulacak herkes burada yazılanlan kendisi adına denetleyebilir. Bu ülkede verdiği vergilerle çocuğunun ve dolayısıyla ülkesinin gele- ceğini kendisine emanet ettiği üniversiteleri ayakta tutan halk, bu gerçekleri bilmeli ve gerek üniversitelerden gerekse de onlann yasalanru halk adına çıkaran hükümetten hesap sormahdır. İçtenlikle umanz ki, haUun büyük bir güvence ile seçerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderdiği koalisyon ortağı partiler ve sayın başkanlan, kendilerine yannkı oyu sağlayacak ucuz bir popülizmi aramak yerine; ülkemizin, önümüzdeki on yıllarda oluşumunu tamamla- yacağı kesin gibi gözüken bilgi çağı dünya toplumunda öz- lediğimiz yeri almasmda itici gücü oluşturacak; tezgâhlan- makta olduğunun verileri bugünden görülebilecek sömurü düzeninin tutsa^ olmasını önleyecek yaraüalığı özendiren, bilgi ve teknoloji üretimine birincil öncelik vermesi eereke- cek üniversitelerimizi yeniden yapılandıracak, YÖK ve YÖK öncesi sistemlere göre radikal bir reformu, gerekiyor- sa üniversite mensuplanmızın çoğunluğunu karşısına al- mayı göze alarak yapabilecek cesaret ve özveriyi gösterirler ve tarihe devlet adamı olarak geçmeyi politikaabğa yeğler- ler. (1) 1976 TÜBİTAK Bilim Ödülü Sahibi Avrupa Akademisi ve İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi (2)1986 TÜBİTAK Bilim Ödülü Sahibi, Avrupa Akademisi ve İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi. (*) Özdaş, M.N., 1983, Türk Bilim Politikasının Ana Çizgileri. T.C. Devlet Bakanlığı. s. 77.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear