23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17NİSAN1992CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Ulusal Egemenliğin Temeli Hiç kuşkusuz, Köy Enslitüleri, Cumhuriyet Türkiyesi'nin gerçeklcştirdiği en ulusal, en toplumsal eğitim kurumlarıdır. Denebilir ki Türkiye'de gerçek ulusçuluk,gerçekhalkçilıkhareketicumhuriyetinenöndegeleneğitim kurumları olan Köy Enstitüleri atılımıyla başlatılmıştır. Dr. BAHATTtN CAN Eğit mıcı 23 Nisan 1920'dc açılan TBMM ilc 17 Nisan 1940'ta açılan Köy Enstitüleri arasında oluş vc amaç birliği vardır. "Kuvayı Milliycyi amil, iradeyi milliyeyi hâkim kılmaİc" (ulusal güçleri harekete geçirerek ulusal iradcyi cgcmcn kılmak) parolası ilc Erzurum ve Sıvas kongrelerinde Kurtuluş Suvaşf m başlatan Mustafa Kcmal, 23 Nisan I92()'dc TBMM'yi "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkcsine dayalı olarak açmıştır. 23 Nisan 1920'dc kurulan yeni Türk devleti, halk iktidan, ulusal bağımsızlık ve ulusal cgemcnliğe dayalı dcmokratik bir devlettir. Hcdefı isc cn kısa zamanda iilkeyi vc toplumu "çağdasj uygarlık düzeyinin üstünc çıkarmak"tır. Hiç kuşkusuz, Köy Enstitüleri, Cumhuriyet Türkiyesi'nin gerçekleştirdiği cn ulusal, cn loplumsal eğitim kurumlarıdır. Denilcbilir ki Türkiye'de gerçek ulusçuluk, gcrçck halkçılık hareketi cumhuriyelin cn önde gelen eğitim kurumları olan Köy Enstitüleri atılımıyla başlatılmıştır. Köy Enstitülcrinde uygulanaıı eğitim sisteminin ana kaynağı, Mustafa Kcmal vc Kemalizm'dir. Bu kuıumlarda uygulanan eğitim sisteminin önemi vc üstünlüğü, yalnızca ulusal ve bilimsel temellcrc dayanmasından değil aynı zamanda çağdaş vc cvrcnsel boyııtlara sahip olmasından kaynaklanır. Köy Enstitülerinin kııruluşncdcniyleTürkiyc Cumhuriyeti'nin kuruluş nedcni vc hcdefleri arasında sıkı bir bağ, kopmaz bir bütünlük vardır. Köy Enstitüleri, cıımhuriyctin var oluş ncdcni olan demokrasiyi gerçek salıibinc, halka dayandırmak, ülkeyi ve toplumu ulaşılması amaçlanan "çağdaş uygarlık düzeyinin üsfüne çıkarmak" ülküsünün eğitim alanına bir yansı Ulusal blr kupum olarak Köy EnstltflleN ması vc uygulamasıdır. Elbcttc bir toplum, tek haşına cğitimlc kalkınamaz, ancak eğitimsiz dc kalkınamaz. F.ğitim, kalkınmanın itici vc öncü gücüdür. Guzi Mustara Kcmal, I Mart I922'dc TBMM'de yaptığı açış konuşmasında şunları söyler: "Bu konuya girmedcn önce görüşümü açıklamış olmak için bütün dünyaya bir soru sormama müsaadc buyurunuz: Türkiye'nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun ccvabını derhal biılikte verelim: Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi gerçek ürclici olan köylüdür. O haldc lıcrkestcn daha çok refah, mutluluk vc scrvcte hak kazanan vc layık olan köylüdür. Bundan dolayı TBMM hükümetinin iktisat siyaseti bu asıl gaycyi gerçekleştirmeye yönelmiştir." "Köydcn başlamayan vc köylüyü harekete geçirmcycn hiçbir ileri alılım başanya ulaşamaz" diycrck köyü "eğitim yoluyla canlandırma"yı amaçlayan Tonguç'la Mustafa Kemal, temelde ve amaçta birlcşirlcr. Ulusal ve çağdaş temellere dayalı bir eğitim uygulaması gerçekleştirilmeden tam bağımsızlık vc ulusal cgcmenliğin sağlanması ve korunmasının olanaksızlığına inanan Gazı Mustafa Kemal, sözlerini şöyle sürdürür: ".. Bu acı gerçek karşısında bizim izlemek zorunda olduğumuz eğitim siyasetimizin csas tcmeli şöylc olmalıdır: Demiştim ki bu mcmlckelin sahibi ve toplumumuzun ana unsuru köylüdür. iştc bu köylüdür ki bugünc kadar eğitim vc kültür nurundan yoksun bırakılmıştır. Bundan dolayı bizim izleyeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, önce var olan bılgısı/liği gidcrmcklir" dcdiktcn sonra: "Efcndiler! Kuşkusuz uygar ve çağdaş bir toplum, bilim ve kültür yolunda yalnız bu kadarla yetinmeyecektir. Yetişecek ço cuklanmıza ve gençlerimize, göreceklcri eğitimin sınırı ne olursa olsun cn önce ve hcr şcyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi bcnliğinc ve ulusal gelcneklerinc düşman olan bütün unsurlarla savaşmak gcrcği öğrctilmclidir. Uluslararası dünya durumuna göre böyle bir savaşın gerekli kıldığı ruhsal unsurlarla donatılmayan bireylere ve bu nitelikte bircylerden oluşan toplumlara yaşam ve bağımsızlık yoktur." Mustafa Kemal, Bursa'da 27 Ekim I922 günü İstanbuPdan gclcn öğretmenlere yaptığı konu;jmada da şunlan söyler: ".. F.ğitim işlerinde kcsin bir başanya ulaşmak gerckir. Kurtuluş, ancak bu yolla olur. Bu başannın sağlanması için hepimizin tek can ve tek düşünce olarak ana bir program üzerinde çalışnıası gerekir. Bcnce bu programın iki ana temeli vardır: 1. Toplumsal yaşamımızın gcreklcrine uyması, 2. Çağın gcreklerine uyması. Cîözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Yurdumuzu bir çembcr içinc alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız... Tersinc, gelişmiş vc yükselmiş bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız. Bu yaşam ancak bilim vc teknik ile olur. Bilim ve teknik nercdc isc oradan alacağız. Ve ulusun tüm bircylcrinin kafasına koyacağız. Bilim vc teknik için kayıt vc şart yoktur.. Öğrelmenler! Kesin olarak bilmcliyiz ki iki parça olarak yaşayan uluslar zayıftır, hastadır. Çocuklarımıza ve gençlerimize vcreccğımiz eğitimin sının nc olursa olsun onlara csaslı olarak şunlan öğretcceğiz: I. Ulusuna, 2. Türkiye devlctinc, 3. TBMM'yediişman olanlarla savaşmak gereği. Bütün dünya bir an bilc kuşkulanmasın ki Türkiye dcvletinin tek vc gcrçck tcmsilcisi yalnız vc ancak TBMM'dir." Mustafa Kcmal uzun süren konuşmasını şu anlamlı, anlamlı olduğu kadar da öncmli sözlcrlc tamamlar: "Ordulanmızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordulannızın zaferi için yalnız ortam hazırlad1. Gcrçck zafcri siz kazanacak vc yaşatacaksınız ve mutlaka başanya ulaşacaksınız. Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlartm sizi izleyeceğiz ve si zin karşılaşacağınız engclleri kıracağı/." Atatürk'ün eğitimc böylcsine ilgi göstermesi vc öncm vermesi boşuna dcğildi. Çünkü o iyi biliyordu ki bir ulusu, bir toplumu yücelten, yükselten eğitim olduğu gibi, çökerten ve batıran da eğitimsizliktir. Nitekim Osmanlı lmparatorluğu ulusal ve bilimsel bir eğilim sistcmindcn yoksun olduğu için çökmüş vc dağılmıştır. Yıkılan vc dağılan bir imparatorluğun tcmelleri üstüne kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'dan ulusal, bilimsel ve çağdaş niteliklerden yoksun bir eğitim devraldı. Oysa bağımsız, ulusal ve çağdaş bir dcvlctin cğitimi de ulusal ve çağdaş olmalıydı. lştecumhuriyetin ilanından birkaçgün sonra zamanın Milli Eğitim Bakanı Ismail Safa'nın "Maarif Misakı" (ekin, eğitim andı) adıyla yayımladığı genclge, cumhuriyet eğitiminin sahip olması gereken ulusal, bilimsel ve çağdaş nilelikleri belirliyordu. Buna göre cumhuriyet eğitimi: 1. Ulusçu, halkçı, devrimci, laik, cumhuriyetçi vatandaşlar yetiştirmek. 2. tlköğretimi fiilen gcncllcştirmek. (Demokratik eğitim), 3. Yeni kuşaklan, bütün öğretim derecesinde genelliklc bilimsel, özellikle ekonomik yaşamda etkin ve başarılı kılacak bilgilcrlc donatmak (üretici iş eğitimi) 4. Toplum yaşamında dünya veahiretcezalan korkusundan doğan ahlak yerine özgürlük ve düzcnin uzlaşmasına dayanan gerçek ahlak vc erdemi egemen kılmak (laik eğitim) 5. Ulusal eğitimin gcncl amacı, Türk ulusunu uygarlıkta en ilcriye götürmek vc yeni kuşaklan Türk olmak onurunun gerektirdiği aşk, irade ve güçte yetiştirmek. (Ulusal veevrenselamaçlı eğitim). Denilebilir ki Köy Enstitülerine gidcn yol, "Maarif Misakf'ndan geçmiştir. Maarif Misakı, Köy Enstilülerindc uygulanan eğitim sisteminin ilk çckirdek ve ışıklannı taşır. Bugün Köy Enstitüleri yok. Yıkılan yalnızca Köy Enstitüleri değil, Kemalizm ve onun temcl ilke ve kurumlarıdır. Zamanı geldiğindc (ki gelmiştir) Köy Enstitülcrinde uygulanan eğitim sistemini ünivcrsiteyc değin bütün yurt okullannda uygulamak, bir tcrcih değil, bir zorunluluktur. Kurtuluş ve yükseliş oradadır. Köy Enstttülarlne glden yol PENCERE Allah Kahretsin Şu Belediyeyi! Hangi belediyeyi? Sorulur mu? Anadolu halkı nüfus patlamasına dolanmış, dalga dalga büyük kentlere göç ediyor. Kent dediğin ne? Sınırı ve nüfusu belirsiz kocaman köy! Ya belediye? Elleri kolları bağlı, cebi delik, umarsız... Yerel yönetimin yetkileri yetersiz, para kaynakları kısıtlı, özerkliği eksik... Yalnız Istanbul'a her yıl yeni bir kent ekleniyor. izmir, Ankara, Adana ve öteki şehirlerin belediyeleri sürekli göç çalkantısının dalgalarında yelken açıp dümen tutturmaya çabalıyorlar. Belediye işçilerinın zam istekleri, grev tehditleri, arazl matyasının yağmayı pompalaması, belediye bürokratlarının kötü alışkanlıkları yerel yönetimleri kuşatmış, işin içinden çıkmak için ne kadar çırpınsan kâr etmiyor. Göç durmuyor, kentleşmenin hızı hizmetleri yutuyor. Şehrin varoşlarında magandalarla mafioziler, merkezinde haramzadelerle ağababaları, köşe dönme ve yağma düzenini bir yaşam biçimine dönüştürmüşler. Ne yapmalı? * Tek parti yönetiminin basınında iktidarı eleştirmek yasaktı; gazeteciler belediyeleri eleştirmekle yetinirlerdi. Belediye dedin mi akla ne gelirdi? istanbul!.. Ankara'da basın devede kulaktı; Babıâli'nin gözleri istanbul'a çevrikti; değişmez başkanları merkezden atansa da İstanbul Belediyesi karikatüristlerin hedef noktasıydı; bozuk kaldırımlar, toplanmayan çöpler, işlemeyen taksi saatleri, su katılan sütler, yağmur sularıyla dolu çukurların çevresinde dönenen yergiler, sürgit sayfalardan eksik olmazdı. Çok partili dönemde nüfus patlaması iç göç akımını yaratınca büyük kentlere dönük eleştiriler yaygınlaştı; ama aydın kesimde bile belediyelere yüzeysel yaklaşımın dışında tutarlı bir bilinç birikimine çok az rastlanıyor. * İzmir'de sözde başarılı ve çok ünlü bir belediye başkanı vardı: Osman Kibarl Ne yaptı? Bir dönemin çoğu belediye başkanları gibi kentin varoşlarını arazi ağalarına, merkezini büyük çıkarlara teslim ederek oy topladı; ama geriye çok kötü bir miras bıraktı. Bugünkü İzmir'in kentsel açıdan yetersizliklerini gidermek için Yüksel Çakmur çırpınıyor. Zamane de değişti.. Başkanlığa kim gelirse gelsin artık bir büyük kentte yapabilecekleri sınırlıdır. İstanbul Boğazı'nın tepelerini zenginlerin köşklerine açan, şehir merkezinde yeşil alanları gökdelen holdinglerine teslim eden Bedrettin Dalan en güçlü odakların onca desteklemesine karşın oy sandığından çıkamadı. Seçkinlerin, aydınların, okumuşların, gazetecilerin, sorumluların yerel yönetim ve kent olayına bakışlarını değiştirmeleri zamanı da gelip geçmiştir. Bozuk sokağa, açılmış çukura, akmayan musluğa, toplanmayan çöpe bozulmak dönemi geride kaldı. Kent homurdanıyor, canavar gibi soluyor; ateş dilli, kor gözlü bir yaratık gibi yerinde eşiniyor. Eğer şehirleri çağdaş demokrasinin yerel yönetim anlayışları içine sokabilecek köklü bir düzenleme yapılamazsa o parti, bu parti, şu parti fark etmez. • Akmayan musluğa, göle dönmüş meydana, tıkanan trafiğe bozulup ilenmek: Allah kahretsin şu belediyeyi! Neye yarıyor? Eleştirinin ya da yerginin böylesi boş laftır, modası çokian geçmiş bir tutumdur, kentlerde demokratik bir yönetim biçimini yaratmak zorundayız; belediyeler özerk düzenlerini kuracaklar, para kaynaklanna ulaşacaklar. Yoksa kuşaktan kuşağa aktarılan belediyeden yakınma edebiyatı sürüp gider. ARADABİR HÜSEYİN ERGÜN İki kutuplu bakışın Nâzım'ın şiirinde dile gelişi şöyleydi: Ben yanmasam Sen yanmasan Biz yanmasak Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa! Biz, yalnız biz değil; karşı taraf da hayatımızın büyük bir bölümünü buna göre yaşadık. Yanarak karanlıkları aydınlatacaktık. Bu, pek öyle olmadı. Yanmakla her zaman ve her yerde karanlıklar aydınlanmadı. Bir yığın acı, gözyaşı, yokluk, yoksulluk yaşandı. Bununia, herhangi bir savaşımı küçümsemek, hepsi boşunaydı demek istemiyorum. Ama bazı savaşımlar ve savaşım (mücadele) yöntemleri, amaçladıklarının tam tersi sonuçlar yarattı. Karanlıklar aydınlanmak yerine koyulaştı. Her insan bir dünyadır. Gelecekte başkaları için daha iyi bir dünya olacak diye hayatları söndürmek ne kadar yerindedir, ne zaman böyle bir şey göze alınmalıdır? Hiç unutmuyorum. ÇinSovyet çatışmasında, Çinliler Sovyetleri ve Sovyet çizgisindeki partileri dünya devriminden kaçmakla suçluyorlar ve her yerde ayaklanma ile iktidan ele geçirmek için harekete geçmeye çağırıyorlardı. Sovyetlerin bunayanıtı, "Böyle ayaklanmayaçağırdığınız kitlelerin fikrini aldınız mı, bakalım onlar bir iç savaşı bugünkü yaşayışlarına tercih edecekler mi?" idi. Gerçekten çoğu yerde yığırılar devrimci bir kapışma yerine günlük yaşayışlarını biraz daha iyileştirmenin savaşını vermeyi yeğlediler. Devrimci kapışmanın olduğu yerlerde de sonuçlar şöyle ya da böyle umulan tansığı (mucizeyi) yaratmadı. Arkada ölüm, kan ve gözyaşı kaldı. Ama geniş yığınların günlük yaşayışlarında hızlı ve belirgin bir düzelme olmadı. Yani yanmak ve yanmayı göze almak, düşlenen cenneti yaratamayabiliyor. Buna karşılık daha barışçı sivil direnişler ya da savaşımlar pekçok yerde adım adım ilerlemelere ve göreli daha olumlu sonuçlara yol açabildiler. Onun için daha iyi bir geleceği ve yaşamı elde etmek mücadelelerinde yanmayı değil yaşamayı öne alan birtarzı yeğlemek, en azından günümüzde daha geçerli gibi geliyor bana. Sözü Kürt meselesine getirmek istiyorum. Kürtlerin kimliklerini kabul ettirmek, benliklerini geliştirmek ve geleceklerini belirlemek yolundaki özlem ve istekleri sonuna kadar haklıdır. Ama bunun tek elde ediliş yolu silahlı savaşım mıdır? Denecek ki bizi buraya zorladılar, baskıcı yönetimler başka dilden anlamıyorlar... Bunda büyük bir gerçeklik payı var elbette. Ama Kürtlerin, bugüne kadar ülkemizde geniş bir sivil, barışçı direniş örgütledikleri de görülmedi. Kürt aydınlarının yazarak, konuşarak ve sınırlı sayıda insanın katıldığı toplantılar düzenleyerek gerçekleştirdikleri savaşımlar ile silahlı direniş arasında bir zaman dilimi bile olmadı. Şimdi ise silahlı savaşım, bütün öbür savaşımları belirliyor. Bu da sağlıklı bir durum değil. t Kanımca sonuna kadar denenmesi gereken yol; sivil, barışçı demokratik bir direnişi örgütlemek ve sürdürmektir. Böyle bir yöntem, kamu vicdanında haklı yerine oturacak, zaman içinde bütün baskıcızorba yaklaşımları boşa çıkaracaktır. Bu aynı sonucu, silahlı savaşımın alabileceğini hiç sanmıyorum. Hak mücadelesinde doğru yaklaşım "Ben yanmasam" kavramında toplanan kendini feda etmek değil; barış ve demokrasi çizgısini inatla koruyarak sivil direniş yolunda ilerlemektir. Böylelikle, mücadelenin başarısının bir enkaz üzerine kurulması ve halklar arası düşmanlık olasılığı da ortadan kalkar. Beri tarafta da şiddet taraftarlarının çabaları böylece boşa çıkarılır. "Ben yanarsam, sen yanarsan, biz yanarsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa" diye düşünürsek sonuçta da daha hızlı bir iyileşmenin olanakları tahrip edilmemiş olur. Doğru tutum, hakları, yanmadan, ezilmeden elde etme çizgisini bulmak ve izlemektir. Köy Enstitüleri ve Kitap etti diye Tonguç, Mcclis kürsüsüne getirilmiş, disiplin kurullanna, Danıştaylara yollanmıştır. Tarih boyunca kitap düşmanlığını üzcrimizden atamamış bir toplum olduğumuz, eskiden ckmck yerine kitap tükctcn öğrencilerin yuvası olan Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde, geçen yıl Tunilli'nin eğitim konusundaki bir kitabını okudu Köy Enstitülcrinde kitaplıklar zcngindi. celemelerini uzun uzun anlatır. Bu işlerin diye bir öğrencinin okuldan atılmış vc İlk yıllarda bile kitaplıklarında üçerbcşcr başında bulunan Eğitim Bakanı Rcşat mahkemeye verilmiş olmasından bellibin kitap vardı. Öğrcncilerin kitap alıp ver Şcmsettin Sircr'in o günlcrdc, İlköğrctim dir. Bu '46 ruhu'nun temelinde, o dönem melerinde kullanılan kitaplık dcfterlcri kı Genel Müdürlüğü'nden ayrılan Hakkı müfettişlerinin raporlan yatmaktadır. sa zamanda doluyordu. Öğrelmenler, ö/el Tonguç'a söylcdiği şu tümce, lutumları Fethi Isfendiyaroğlu ve Ali Uygur ne dilikle Türkçc ve yazın öğrctmcnleri, öğren nın özetidir: "Bak Hakkı, senin en büyük yorlar bakın bu raporlarda: "Milliyetçieilerin düzcylcrine göre kitap okumalannı, suçun, köy çocuklarına sıçmayı öğretmc lik aşkını yakından tanıdığımız Bakan not almalarını izliyorlardı. Kitap laııılma dcn okumayı öğrctmcndir..." R.Ş. Sirer'in emriylc, müfettiş olarak kampanyaları alıp yüriimüştii. Bu kamÖğrcnciler bir saal scrbcst okuma yapı enstitülerin iç hayatını ve gencl işleme panyalarda Ma.x Bcer'in "Sosyalizm vc yorlardı. Bu saatlerde, öğrenciler, ders tarzını tctkik etmc fırsatını bulduk. AldıSosyal Mücadclcler Iarilıi'ndcn tıılun, kitaplan dışındaki kitaplan okuyorlardı. ğımız sonuç şu: Çok sık kitap tanıtma, Huxley'in "Yeni Dünya"sına, lleıold Ya da öğretmcnlcrden biri scçkin bir ki okutma, özünü açıklama, öğretmen ve Laski'nin "Demokrasi ve Sosyalizm"ine, tabı öğrenci kümesine okuyordu. Yerine öğrencilere bu cscrlcrin özetini çıkartma VVillenı Van Loon'un "İnsanlığın Kıırtıı göre kitabın tartışması yapılıyordu. Bu işi yaptınlıyor. Çocuklar boş zamanlaluşu"ndan Zühtü Uray'ın "Tanrı"sına kitaplann seçimi gclişigüzcl yapılmıyorkadar scçme yapıtlar tanıtılıyordu. Üğrcn du. Sınıflann düzcyi gözönünde tutula nnda hep dcrs dışı escrler ve roman şekcilcr, o yıllarda Eğitim Bakanlığf nca çcvir rak hazırlanmış kitap listeleri vardı. Bu lindeki kitaplan okumaktalar. Enstitütilip bastırılmış 4 % dünya klasiğini de bir kitaplann çoğu, Hasanoğlan Yüksek lerde kitap okuma, özet çıkarma faaliyeti ııçtan harıl harıl okuyorlardı. Köyden yeni Köy Enstitüsü öğrencilerinin çıkardığı geniş yer almaktadır. Okuma saatlerinde gelcn öğrcnciler hcmcn bu okuma havası "Köy Enstitüleri Dergisi"nde öğrenci ve dergilerdeki parçalann okunmalanna, bunlann anlattınlıp açıklanmalanna, na giriyorlar, kitaplarla iç içe bir yaşama öğretmenlcrin tanıttıklan kitaplardı. öte parçanın ana fıkrinin buldurulmasına ve başlıyorlardı... ki Köy Enstitülerindc çıkan dergilerde de analizinin yapılmasına, bu yazılara benbu tanıtmalar sürüyordu. Sözgclimi, biz zer yazılar yazılmasına özendirme... ka1946 scçimlerinden sonra bu tehlikeli de cnstitümüzdc çıkardığımız 'Tvriz" ad rarlı bir tutumdu. Enstitülerin kitaplıkla(!) gidiş çeşitli çevreleri endişelendirdi. lı dergide tanıtıyorduk. Sekiz sayı çıkabi rı, yerli yabana, solcu ve sosyalist yazarNcreye gidiyorduk? Tehlikenin tutamak len "Köy Enstitüleri Dergisi", üç ayda lann cserleriyle tıklım tıklım doludur. ları da enstitülerin kitaplık dcftcrleriydi. bir çıkan ve yüzlcrcc sayfadan oluşan bir öğrencileri zehirlcycn bu kitaplann başlıNitekim, Hasanoğlan Köy Enstitüsü dergiydi. Seçme kitaplann tanıtılması calan: Uyandınlmış Toprak, Ana, Şahibaşta olmak üzcre, Bakanlık müfeltişle işin bir yönüydü. öğrcncilerin yazdığı ve ka, Reaya ve Köylü, San Esirler, Minka ri, Bakanlığın oluşturduğu kurullar, hat çevirdiği yazılar, köyün can damarını ya Abla, Fontamara, Resim öğretmeni, Deta Millct Meclisi'nin oluşturduğu kurul kalayan incelemeler, öyküler, köy çocuk ğişen Dünya... Aynca, Vedat Günyol ile lar enstitülere akın ctmcyc başladılar. luğundan anılar, şiirler... dolduruyordu Doç. Orhan Burian, klasikleri tanıtmak Müfettişler, öğrencilcrin dolaplannı, sayfalan. Hcr yönüylc Batılı anlamda bir üzere Arifiye Köy Enstitüsü'ne gidecekccplcrini, yataklannın altını arayarak ki dergiydi. leri için kendilerine kolaylık gösterilmiştap vc not defteri topluyorlardı. Büyük Okuma alışkanlığını ve gcncl kültür tir. Klasiklerin, mahiyeti karanlık eserler Millct Mcclisi'nden Hasanoğlan Köy vermeyi ana ilkelerinden biri olarak be olduğu gözönünc alınırsa, bu harckctin Enstitüsü'ne gclcn kurulda Kâzım Kara nimscycn Köy Enslitülerindc, dcmokra manasının anlaşılması kolaylaşacakbekir, Şcmscttin Günaltay falan vardı. tik eğitim tam anlamıyla uygulanmış, tır..." Okul yöneticilcrine şöylc diyordu Günal öğrcnciler elcştinyc, serbest okumaya, Bu raporu yazanlar, 46 yıl önce suç dutay: "Bunlara ncdcn Frenk cscrleri oku yurt vc dünya olaylan üstünde düşünmeluyorsunuz?" Hasanoğlan Köy Enstitü ye alışmışlardır. Sonradan, bunlann hep yurusu yapıyorlardı. Bizse, o zaman da sü Müdürii Rauf lııan, "Köy Enstitüleri si suç olarak görülmüş, hatla bir ftalyan şimdi dc enstitülere övgü olarak alıyonız ve Sonrası" adlı kilabında, bu kurulların yazannın 'F"ontamara' adlı kitabını, Ta bunu. (,'ünkü okumaya, öğrenmeye alkış yaptığı kitaplık vc kitaplık defterlcri in rım Öğretmeni Izzct Palamar'a armağan tutulan yerde gelişme olur. Ben Yanarsam Sen Yanarsan Okuma alışkanlığını vc gcnel kültür vermeyi ana ilkelerinden biri olarak benimseyen Köy Enstitülcrinde demokratik eğitim tam anlamıyla uygulanmış; öğrencilerelcştiriye, serbest okumaya, yurt ve dünya olayları üstünde düşünmeye alışmışlardır. MAHMUTMAKAL ACI KAYBIMIZ Emek en yüce değerdir ilkesiyle Banka çalışanlarının sendikal birliği için en zor koşullarda çaba harcayan BankSen eskl Yön. Kurulu Üyesi onurlu insan, RAŞİT AKALIN'l kaybetmenin acısını yaşıyoruz. Dostlarımıza ve ailesine başsağlığı dileriz. DİSK BankSen Yön. Kurulu KÖY ENSTİTÜLERİNİ ANMA GÜNÜ Değerli müzik eğitimcisi ve kompozitör Doç. Dr. HAYRETTİN AKDEMİR'in vefatından doğan üzüntümüz dinmeyecek. Sevgili Hayri, sonsuza değin aramızdasın. Özgürlüğe, aydınlığa ve güzel günlere inancın ve umudun taşıyıcısı HULUSİ ÖNÜR'ü özlemle anıyoruz. 17 Nisan 1 9 9 2 B u g ü n KARTAL BELEDİYESİ HASAN ÂLİ YÜCEL KÜLTÜR MERKEZİ Saat: 16.00 TÜRKİYE'NİN KALBİ KARTAL'DA ATACAK.. 17 nisanlarla ilgili düşünür, yazar, çizerlerimizi, aydınlarımızı ve halkımızı bekliyoruz. Ankara'dan arkadaşların adına MUSTAFA APAYDIN ACI KAYBIMIZ Aile buyüğümüz ve değerli varhğımız AİLESİ Ankara Üniversitesi KARTAL BELEDİYE BAŞKANI MEHMET ALİ BÜKLÜ KATILACAKLAR: NİZAMETTİN NEFTÇİ'yi yitirmiş bulunuyoruz. Cenazesi 18 nisan cumartesi günü Bodrum Camii'nde kılınacak öğle namazının ardından Bodrum'da toprağa verilecektir. TÖMER Kurslarımız Başlamıştır AİLESİ Not: Çelenk yerine eğitim kurumlarına bağış yapılması rica olunur. İLAN SAMSUN ASLİYE 1. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 1988/578 Davacı Serpil Demirkaya vekili Av. A. Sungurtekin tarafından davalılar Recep Ali Yılmaz vs. aleyhlerine sçılan tapu iplali davasında: Davacı Serpil Demirkaya tarafından dahili davalı Recep Ali Bayrak ve ark. aleyhlerine Merkez 19 Mayıs Mah. Pafta: 8, Ada: 243, Parsel 19 ve 20'de kayıtlı taşınmazlar Üzerinde inşa edilen binada davacı Serpil Demirkaya'nın murisine satılan 3 nolu dükkânın ve bu dükkâna isabet eden arsa payının iptali ile miras payları oranında davacılaı adına tesciline dair tapu iptali davası açılmış olup, dahili davalı Ali Rıza Bayrak'a yapılan lebligatlar bila tebliğ geldiğinden kendisine gazete ilanı ile dahili dava dilekçesinin tebliğine karar verildiğinden, dahili davalı Ali Rıza Bayrak'ın duruşnıa günü olan 21.5.1992 pazartesi günU saat 9.10'da bizzat kendisinin hazır bulunması hazır bulunmadığı takdirde kendisini bir vekille lemsil eltirmesi, dava dilekçesi ve davetiye yerine kaim olmak Uzcre ilanen tebliğ olunur. Basın: 47006 TÜRKİYE DENİZCİLtK tŞLETMELERt GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN A Teşekkulumuz mülkiyetinde bulunan tstanbul Beyuğlu Salıpazarı Sıramağazalarında münhal bulunan 35 ve 75 no.İu dükkânlar ile Anadolu Talılisiye bölgesi dahilindeki Adacıklar Tahlisiye lslasyonu Şartnamesi'nde belirtilen bedellerle 6.5.1992 günü saat 14.0014.30 arasında kapalı zarf usulü ile kiraya verilecektir. B Isteklilerin ihale ve kiralama sartlarını ögrcnmek üzere Genel Müdürlüğümüz Tophane 1. blok zemin kaıtaki Emlak Müdürlüğüne, ihale ve kiralama sartnamelcrini almak için ise Genel MUdürlüğümüz Karaköy Merkez Rıhtım Han Kal 4'ie Muli Isler Daircsi Baskanlığı'na muracaat edebilcceklerdir. C Ihaleye iştirak için şartname alınması zaruridir. Şartname bedeli 50.000r TL'dir. D lesekkulümüz 2886 sayılı kanuna tabi olmadıgından ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğine vermekte serbesttir. KAZAK ÖZBEK TÜRKMEN KIRGIZ TÜRKÇESİ îlk dönem 20 NİSAN 19 HAZİRAN Adres: Ziya Gökalp Cad No 18/1 Kızılay Ankara Tel:434 3()9()(3hat) FeritOğuzBayırve Foça Belediye Başkanı NihatDirim, İlhanSelçuk, Vedat Günyol, MehmetBaşaran, Mustafa Ekmekçl, CanYücel, Hasan Bilecikli, Ali Bozkurt, Tahsln Çayır, EmlneÇayır, Aysel Esin, MuallaEyüboğlu, Mustafa Eyüboğlu, y B h i F Bahattin Fırtına, Sami Karaören, Mehmed Kemal, MahmutMakal, Emin özdemir, Prof. Bahri Savcı, Bllkan Tekfen, Pakize Türkoğlu, Süleyman Ustün, BehzatAy. Bugün saat 15.00'te Taksim Meydanı AKMönünden otobüs kaldırıiacaktır. Dönüşü vardır. ŞtŞLİ 2. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 1992/112 tstanbul, Kâğıthane ilçesi, lalatpaşa Mahallesi, cilt no: 01301, sayfa 45, küıük 4O'ta nüfusa kayıtlı bulunan Ibran ve Bahar'dan olma 16/5/1987 d.lu Şakir Pat'a M.K.nun 354. maddesi gereğince vesayet altına alınmasına ve kendisine Şişli, lalatpaşa, cilt 35/4, sayfa 46, kulük HO'de nllfusa kayıtlı bulunan amcası Veli Pat'ın vasi tayinine karar verilmiştir. İlanen duyurulur. 8.4.1992 Basın: 4427
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear