14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8AYFA CUMHURİYET 6ARALJK1992PAZAR 12 DIZIYAZI Cemalettiiı Kaplan Federe Islam Devleti'nin kurulduğunu Almanya'da açıkladı Merkezi Istanbul olaıı Federe Islam DevletiK,-öln'deki Sporthalle'de Cemaleddin Kaplan Grubu'nun bir toplantısı var. Salonu dolduran yaklaşık 5 bin kişi büyük bir intizam içinde ilahi söyleyip slogan atıyor. Derken kapıda bir Mercedes duruyor. İçinde Cemaleddin Hoca var. Kürsüdeki konuşmacı Stuttgart Emirliği'nin Cemaleddin Hoca'ya bir Mercedes hediye ettiğini açıklıyor. Mercedes salona girip bir tur atıyor, tekbir sesleri arasında. "KARA KIMIN SESİ? Dr. Fulya Atacan -ı- C emaleddin Kaplan (Hocaoğlu) grubuna üye insanlarla ilk kez Hollanda'da kraliçe- nin doğum gününde • geleneksel olarak dü- zenlenen bit pazannda tanıştım. Bu pazarda şalvarlı, cüppelı. sankh bir- kaç kişi Almanya'da ve Türkiye'de basılan Türkçe dini kiiaplar satıyor- lardı Bu kitaplar içinde Kaplan'in İs- lam Anayasası da vardı. Kaplan'ın hazırladığı anayasayı satın aldım ve satış yapan kişilerle gencl olarak Tür- kiye'deki Islami hareket üzerine ko- nuştıun. Konuşma sonunda. aralann- dan biri, istersem kendilşrini arayabı- leccğjmi söyledi ve camilerinin telefon numarasını \erdi. Birkaç gün sonra telefon ettim. IVitJtap satarken tanıştığım bir gençle konuşmak üzere buluşmaya karar verdik. Bu genç çalıştığırtj üni- versiteye geldi. Yanında Cemaleddin Hoca tarafından yazılmış sekiz kitap- çık getirmişti. Bu görüşmede ben ne yapmak istediğimi anlattım, o da. ba- na genel olarak kendi gruplan hakkın- da bilgi verdi. Konuşmamızm sonuna doğru niye Cemaleddin Hoca ile gö- rüşmediğimi sordu. Ben de kendisıne nasıl ulaşacağımı bilmediğimi söyle- dim. ^ • ^ Başlarken 'emaleddin Kaplan (Hocaoğlu) grubu, Almanya'mn Koblenz şehrinde, lSNisan 1992 larihinde düzenlediği Şehidleri Anma' toplanlısında 'Federe Islam Devleti ni kurduklarını ilanetti. İlan edilen İslam Devleti'nin vatanı. genelanlamda dünya, özelanlamda Anadolu 'dur. Hükümet merkezi İstanbul dur. Ordusu bütün Müslümanlardır. Ortak dil Arapçadır, ama herkes ana dilinde serbe.sttir. Faiz, içki, zina, müstehcenyayın yasak edilmistir. Cemaleddin Kaplan a göre devlet olmak içingerekli olan şu unsurlar hueün mevcuttur ve o nedenle de Müslümanlann devleıi vardır: "l-Mekân: Anadolu, 2-Cemmaat: Alelhak (Hak üzerinde olan şu cemaat), 3-Nizam: Şeriat, 4-Şeriat 'ı latbik edecek bir imam.''' Nisan ayında ilan edilen bu İslam Devleti niçin Türkiye 'de biryankı uyandırmadı? İslam Devleti'ni ilan eden liderin Cemaleddin Kaplan olduğunu biliyoruz. Amayandaşları ve üyeleri kimlerdir? Niçin bugrup Türkiye 'de değilde A vrupa 'da yaşayan Türk işçileri arasında taban bulmuştur? Bu grubu Türkiye 'deki İslami topluluklardan ayıran özellikler nelerdir? Bu insanlar ilan ettikleri 'Federe İslam Devleti' temelinde neyisavunuyorlar? Çocuklarm başbakan' deyinceKohiüyada Lubers 'i anladıklan bu toplulukta, çocuklar niçin 'Mustafa Kemalputtur, bana kimse oıuı sevdiremez' diye bağırıyor? Türkiye 'de hâlâ komünizmin büyük bir tehlike olduğunu düjünen bu grup gerçekte Türkiye yi nekadar tanıyor? B4rkaç gün sonra bu kişi bana Ce- maleddin Hoca'nın Köln'deki merke- zinin telefonunu verdi ve aramamı söyledi. Verilen numaraya telefon et- tim. Telefona cevap veren kişi önce adımı ve soyadımı, sonra ne iş yaptığı- mı ve nerede çahşüğımı sordu. Soyadı (...) olan bir hocalannın bulunduğunu ve kendisini tanıyıp tanımadığımı sor- du. Hayır yanıtını alınca Avrupa"da akrabam olup olmadığım sordu. "Hayır" dedim ve ne için aradığımı yine anlattım. X elefondaki kişi: "Sorulannızı yazılı olarak yollayın, size cevap verilir ama görüşme hususunu bilemem. Ayın 21'inde, pazar günü burada. Sporthallede bir toplantı var. Davet ediyoruz isterseniz buyrun" dedi. X oplantıya gelmeye karar verir- sem salonda kimi bulmam gerektiğini sordum. "Kapıda kardeşlerimiz olacak. size yardımcı olurlar." Bhrkaç gün sonra dokuz soru ve görüşme isteğimi içeren bir mektubu verilen adrese postaladım ve toplantı- ya gitmeye karar verdim. Toplantının yapılacağı salonun adresini almak ve Cemaleddin Kaplan'ın benimle görü- şüp görüşmeyeceğini öğrenmek ama- cıyla Almanya'ya telefon ettim. Tele- fona çıkan kişi geçici olarak orada bulunduğunu. randevulara bakan ar- kadaşının merkezde bulunmadığını. istersem öğleden sonra yine arayabile- ceğimi söyledi ve ekledi: "Siz buyrun, sizinle ilgilenirler" san vardı. Salonda oturulacak yerler kadın ve erkek tarafı olmak üzere iki- ye aynlmıştı. Ben yanımdaki hanımla birlikte kadınlar tarafina geçtim ve oturdum. Bu bölümde çarşaf giyme- yen tek kişi bendim. Erkekler ise şal- varlı. cüppeli ve sanklı idiler. Daha sonra öğrendığime göre erkeklerin sardığı bu sanğa Afgan sanğı deniyor- muş. Türkiye'de bazı gruplarca kulla- nılan sanktan farkı arkada iki uzun kurdelenin sarkması idi. Küçük ço- cuklar da cınsiyetlerine göre aynı bi- çimde giyinmişti. (i^alonda Türkiye'deki Kemalist devletin yıkılacağını, İslami devletin kurulacağını belirten, İsrail'i. Ame- rika'yı. Sovyetler Birliği'ni kınayan. dövizler vardı. Toplantı sırasmda atı- lan sloganlar da aynıydı. Toplantı boyunca sık sık tekbir getirildi. k_5alona girer girmez ilk dikkatimı çekenler 15-25 yaşlannda. şalvarlı, sa- nkh. pazubantlı gençlerdi. Gençlerin yarattıklan hava bana İran'daki dev- rim muhafızlannı çağnşürdı. Bu genç- lerin toplantının güvenliğini sağla- mak, atılacak sloganlan başlatmak ile görevlendirildiği anlaşıbyordu. Top- lantının bende yarattığı ilk izlenim bu insanlann bildiğim diğer Islamcı grup- lara oranla daha militan ve sert olduk- lanydı; daha sonra grup üyeteri ile tek tek konuştuğumda birkaç kişi dışında bu sertliği hissetmedim. salona girdiğimizde. bir genç kürsüde Anadolu'nun inlediğini. onu kurtarmaya az zaman kaldığını. Ke- malizmin yıkıhp yakında İslam devle- tinin kurulacağını, Yahudi baskısına direneceklerini anlatan çok ateşli bir konuşma yapıyordu. BPeni içeri getiren kadınla konuş- maya başladık. Bu hanım 11 yaşında Almanya'ya gelmiş, temizlikçi olarak çalışıyormuş, okula gitmemiş, biraz okunmuş, ama Almancayı çocuklarla oynarken öğrenmiş. iki çocuğu var. "Dil çok önemli" diyor. "Almancayı iyi bilmezsek. derdimizi, dinimizi nasıl anlatabiliriz?" İ lahiler ve sloganlar B Salona girer girmez ilk dikkatimi çekenler 15-25 vaşlannda şarvariı, sanklı, pazubantlı geoçlerdi. Dahiler söyle- niyordu. Dunların geleneksel anlamda ilahilerle en küçük bir ilîşktsi yoktu. Bazen arabesk, bazen de marş çağnşı- mı vapümordu. Kaplan salona girdiğinde tüm yandaşlan elleri havada ayaktaydı. hz konuşurken kürsüde çeşitli konuşmalar yapıhyor, ilahiler söyleni- yor. Ilahi olarak isimlendirilen müzi- ğin geleneksel anlamda ilahilerle en küçük bir ilişkisi yok. Söylenen ilahiler zaman zaman arabesk çağnşımı yapı- yor, zaman zaman da marş. Ama asla ilahi değil. Bu ilahilerin sözleri. hare- keı içindeki insanlar tarafından yazıl- mış; çekilen çilelerden. tslam devri- minden. Anadolu'nun zulüm altında inlediğinden, emredilirse hemen kur- tarmaya gıdıleceğinden söz ediyor. 'ğieden sonra tekrar telefon et- tim, telefona çıkan kişi: "Mektubunuz geldi, size buraya ge- lince bir dosya verilecek, aynca top- lantıda soru sorulabilir. isterseniz o zaman sorulannızı sorarsınız ama gö- rüşme hususunu bilemiyorum. Şu anda herkes toplantı nedeniyle çok meşgul". t>3öylenen günde Köln'deki Sportshalle'ye sabah 9.45'te gitum. Salonun kapısında şalvarlı, cüppeli. Afgan sanklı (sarığın arkasında iki uzun kurdele var) erkekler vardı. Benı (kadınlar tarafının kapısı yandan) yan kapıya gönderdiler. Kadınlann hepsi çarşaflıydı. Kapıda birkaç kadın. gü- venlik için arama yapıyordu. Daha sonra öğrendiğime göre önceleri Al- man polisi bu güvenlik kontrolünü yapmak istemiş, ama "dinimize ters düşer" diye reddedip kendileri kontrol yapmaya başlamışlar. .apıdaki kadmlara durumumu anlattım ve bugüp Kaplan ile görüş- memin mümkün olup olamayacağını sordum. Kapıdaki görevli kadınlar- dan biri "Dur bir sorayım" dedi. l^alonun girişi zincirle kadın ve er- kek tarafı olarak aynlmıştı. Kadın, erkek tarafından birini çağırdı -sonra- dan kocası olduğunu öğrendim- onunla konuştu. Bana döndü: "Şu an- da kimse bir şey bilmiyor, herkes çok meşgul, arzu ederseniz bu gece bende kalm. Hocam bize gider gelir. vann si- zi götüriirüm görüşürsünüz". -ahatsız etmekten çekindiğimı söyledim, ısraretti. O gece bu hanımın evinde kalmaya karar verdim. Kadın beni bir başkasına teslim etti ve onunla birlikte toplantının yapıldığı salona girdik. Oalonda beş bin kişi civannda in- Öalonda konuştuğum kadınlar bu toplantılann diğer gruplann toplantı- lanndan daha heyecan verici olduğu- nu ve bütün gün devam etmesinin çok güzel olduğunu anlattılar. Aslında toplantının havası iki yönde dalgala- nıyordu. Bir yandan birbirlerini bir süredir görmeyen insanlann buluşup konuştuklan bir yer, diğer yandan da İslam devleti kurmak için biraraya gel- miş insanlann heyecanlı. öfkeli sıyasal eylemi... Ey Anadolu, clilleiTiı anavatanı YAŞAR KEMAL KENDİNÎ ANLATIYOR ALAIN BOSÛUET O nümde büyük hayran- lık duyduğum Nazım Hikmet vardı ve o bu işi yapıyordu. O bile yetmiyordu bana. Da- ha çok zenginlik. daha çok zenginlik... Ben bunlan düşlerken daha doğru dürüst noktalama işaret- lerini bilmiyordum. Birkaç yıl içinde öylesine öğtendim ki noktalamayı... Bizim Türkçe"de birçok iyi yazar bilc daha nokialamayı beceremıyor. Doyumsuz bir çocuktum. Hiçbir zaman kendime yetmiyordum. Bir şeyler yapmaya. daha da çok kendimi göstermeye çabşıyor, durmadan da yaptıklanmla övünüyordum. Bu hu- yum arada sırada daha da teper. Uyu- ma gelince. inanılmaz derecede uyum- suzdum. Hep kendi başıma buyruk- tum. Kendimi hep bağımsız buldum kendimi bildim bileli. Yalnız Arif Di- no ve Abidin Dino'nun dostluklanna çok bağımbydım. Arif Dino'yu çok dinliyordum. Birçok müşkülümü dc Abidin Dino'yla tartışıyordum. Şimdi de onunla birçok sorunumu tartışıyo- rum. Eğer bu bir bağımlılıksa. ben bu kadar bağımlıydım. IX lain Bosquet: Bu arada sunu da öğrenmek istiyorum: Dil açısmdan, va- şammızı ve ha\ ııl dünyanızı sözcüklere dâkmeye karar rerdikten sonra köken- lerinizi diisündünüz mü? Biryazar oldu- ğunu: zaman, ülkenize ve onun resmı dilinc, içinde buhmduğuıuız ortamın (jzüııü aktarmuk söz konıısu muydıı? Ya da, tersinebir süre\le, tüm Türkiye'nin ditiııi kullanarak halkmızıı sadik kal- mak nııvdı diışunduğıiıuiz'.' Türki\c'\ı bir Kı'irt ıluyarlığnlu Zfiı^iııle^tirınek nıi, yuk sn Ktirt iilkesınin kendi özelliği- ni, özgünlüğünü Türkçe'ye <,evirerek söylemek miydi sorun? Dışardan bakıl- dığtnda gerçek bir sorun mu bu, yoksa avdmca bir vamlsama rm? X aşar Kemal: Dilin, yazar olarak bilincirıC-vardığımda, onda yeni tatlar, nüanslar. yeni zenginlikler aramaya. daha doğrusu yaratmaya çalıştım. Be- nim yazmaya başladığım sıralarda Türk yazı dili çok yoksullaşmıştı. 1900'lerden önce yazı dili. resmi dil Osmanlıcaydı. Arapça, Farsça. Türk- çe kanşığı bir dildi Osmanlıca. Batılı- laşrhayîa birlikte de bu dile bir de Fransızca katılmıştı. 1908'den sonra. Selanik'te çıkan Genç Kalemler adlı dergıyle birlikte bir dil annması başla- dı. Osmanlıca yerine Türkçe. Bu ann- mada Osmanlıca'nın birçok sözcüğü, deyimleri, atasözleri. kavramlan da birlikte gitmiş; elimizde çok yoksul, az sözcüklü bir dil kalmıştı. O sıralar Anadolu bambaşka. apayn bir dünya; İstanbul. ktanbul aydınlan apayn bir dünyaydı. Osmanlı kendi dünyasını, uvgarlığını kendi içinde. daha doğrusu birkaç bü\ ük ^chirde kurmuş. Anado- lu da ondan apayrı bir dünyada kendi içinde oluşmuştu. Osmanlı büyük şa- ırlcrini, bilim adamlanru yaratırken, Anadolu da yedi yüz yıl kendi içinde kendi özgün kültürünü oluşturmuştu. Anadolu'nun edebiyatı daha çok söz- lü edebiyattı. Ama bu edebiyat, çoğu zaman da yazılıya geçiyordu. Tekke- ler, bu Anadolu'nun kültür merkezle- riydi. daha da çok Alevi, Rufai tekke- leri, sözlü edebiyatı yazıya geçiriyor- lardı. Tekkelerin el yazması kitaplıkla- n çok zengindi. Anadolu edebiyaunın, dilinin zenginleşmesinde tekkelerin çok etkisi obnuştur. Anadolu halkının dilinin zenginliğinin başka da sebeple- ri vardı. Bu halk Orta Asya'dan yüz- yıllar süren bir göçle Anadolu'ya akmıj; yollarda Hindistan'dan, Çin'- den, Iran'dan. Araplardan çok söz- cük. kavram, deyim, kültür almışlar. bunlan da Türkçeyle kaynaştırmışlar- dı. Doğa, hayvanlar. insan durumlan üstüne sözcükleri sonsuz bir zenginlik kazanmışü. Anadolu'ya yerleştikle- rinde de. Anadolu'nun yerli birikimin- den etkilenmişlerdi. Yerli halkın. daha da çok Greklerin. Ermenilenn. Kürt- lerin. öteki halklann sözcüklerinden. baba dede armağanı gibi. faydalan- mışlardı. Göçebe halkın toprakla. onun işlenmesiyle pek az ilgisi olduğu gerçek. Ne toprağı sürmeyi. ne top- raktan ürün almayı biliyorlardı. Üre- tim araçlannın adlannı. toprağı işler- ken üretilmiş sözcükleri, toprak işleme biçimlerinin sözcüklerinin aşağı yuka- n hepsini yerli halklardan aldılar. Ev adlan. şehir. köy adlannı ne kadar kendileri koymuşlarsa, o kadar da yer- li adlardan almışlardı. Birçok deyimle- ri de... Bir de Anadolu tarihî geçiş yoludur. Hem kervanlann hem de ka- vimlerin... Bu geçişler de kültür ve dil zenginliğı oluşturmuştu Anadolu'da. Bir de Anadolu üç yanı denizlerle çev- rilmiş bir kara parçasıdır. Denizcilerin de bu dile sözcük verdikleri olmuştur. xVnadolu'nun tarihi de ilginçtir. Sümerler Anadolu'nun kıyıcığında kurmuşlardır uygarlıklannı. Asurlu- lar, Urartular. Grekler. Hititler. Huri- ler.. Anadolu bir kültür birikimidir. Önce Şamanizm, sonra Müslümanbk, Musevilik... Bunlar Anadolu toprağı- nın ürünleri. birikimleri olmuşlardır. Unuunamalı ki. Saint Paul bir Ana- doluludur \e ilk Hıristiyan kilisesi de Anadolu'da kurulmuştur. Bütün bu birikimler Anadolu'nun dilini çok ge- liştirmiş. büyük bir edebiyat dili yap- mıştır o dili. SÜRECEK ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKCI Ayranı Yok Içmeye...Azerbaycan dan getırılıp okullara yerleştirilen öğrenci- lerin, yeni yerlerıne pek ısındıkları söylenemez. 100'e ya- kın oğrenci, kasımın ilk haftasında geldiler; yatılı olarak okullara. yurtlara yerleştirildiler. Bunlar, ortaokul-lise bi- rinci sınıf düzeyindeçocuklardı. 13-19 yaşları arasındaydn lar. Kimileri oldukça yaşlı gösteriyordu. Gözler, onlara dikilmiş gibiydi. Öğrencılerin tümü erkekti! Bir bölüğü Anadolu liselerıne yerleştirilirken; bir bölüğü de imam- hatip okuluna yerleştirilmişlerdi. Yatılı okullarda, yemek almak için sıraya girilir; buna öğrenciler alışmışlardır. Konuk öğrenciler ise ön sıraya geçmek istiyorlar; sıra kuralına aldırmıyorlardı. Sovyet- ler'e gidenler, orada insancıkların kesinlikle kuyruğa gir- me alışkanlığını kazandıklarına tanık olmuşlardır. O zaman bu nasıl oluyor? Sıraya girme, "komünist icadı" di- ye mi öğrenciler sırayı mırayı boş veriyorlardı? Bir aydır, bu öğrencilere kitap, defter verilmemiş miydi? Sayrı olanlar, yatakhanede kalıyorlar, çay demleyip içiyor- lardı. Çaya çok düşkündüler. Çaysız dakikaları geçmiyor denebilirdi. Okullara yeni geldiklerinde, çantalarında sigara, içki çıkmış; içkileri, sigaraları içmek için getirdikleri kısa süre- deanlaşılmıştı. Öğrenciler. umduklartnı bulamadıklarını söylüyorlardı: - Hanı, bize iki kişiye bir telefonlu oda verilecekti, bize "Size ayda 100 dolar verilecek!" denmişti. "Defter-kttap vereceğiz" denmişti, o da yok! Gelenlerin üstleri başları dökülüyordu ama konuşma- lardan anlaşılan, öyleyok-yoksul çocukları değiller miydi? Bir öğrenci: - Benim babamın ekmekfabrikası var! dedi. Bir başkası: - Benim babam doçent! diyordu... Ankara'nın gecekondularından gelen öğrenciler, ko- nuklara göre daha derli topluydular. Bir gün. öğle yemeğınde mercimekçorbası, nohuı, elma çıkmıştı. Konuk çocuklar bunu protesto ettiler; mercimek çorbası ile nohuta dokunmadılar; elmaları alıpçıktılar. So- ruyorlardı: -Tavuk yok mu? -Tatlı.etyokmu? - Döner, imambayıldı yok mu? Ne biçim devletiniz var? Yemeklerden sonra ellerim yıkama alışkanlıkları yok gi- biydi. Ellerini koltuk altlarına, üstlerine başlarına sürüyor- lardı. Biri bir gün, fermuarını açtı, yolun ortasına şar şar işedi. Bu okulda olay oldu! Ekmekleri ceplerine doldurup yiyorlardı. -Sız kaç kişi geldinız? diye sorulunca: - Biz, kırk nefer geldik karşılığını veriyorlardı. Öğrencilerin tümü bir sınıfta toplanmışlardı. Belki, öğ- retmenlerin eğitiminden geçtikten sonra Türkiyeli arka- daşlarıyla kaynaştırılacaklardı. Öğrenciler geldikleri sıra, birkaç gün kaynaşır gibi olmuşlardı; sonra hemen kaynaş- ma durdu, gruplaşma başladı. Kaynaşmada belki de ko- nuk öğrencilerin ilk gün, yurtlarından getirdikleri mallan pazarlamalan etkili oldu. Mallar satılıp bitince, kaynaşma da bitti. Bu kaynaşamamada belki de değişik davranışla- rın da payı vardı. Âzerbaycanlı konuk öğrenciler soyutlan- mışlardı. Yatılı okullarda, p'armakkadar çocuklara "yemekduası" yaptırılıyordu. Biri yemek masasınm başında duruyor ayakta: yemek duasını öğrencilere yineletiyor. '"- Allahımıza hamdolsun! - Allahımıza hamdolsun! -Milletimiz varolsun! - Milletimiz var olsun! - Afiyetolsun!" Azeri çocuklar gülüyorlardı... Laboratuvarda gordüğü ak giysili öğretmene, biri: - Efendi, sen tohtursen? diye sordu. - Ben Rusya'da, Azerbaycan da olsam, bu derse gir- mezdim! diyordu biri de. - Bizi göndersinler, gidelim! diyorlardı. Birkaç öğrenci, dondurmadan sayrılanınca yöneticiler telaşlandılar. Onlao, "Aman bakanlığa bizden bir yakınma gitmesin de!" telaşındaydılar. Türkiye'de eğitimin nasıl dökülüp kaldığını, Âzerbaycanlı çocuklar bile kavramışlar- dı. Bir okul düşünün. öğrencisinin kitabı, defteri, kalemi yok! Anadolu Ajansı, "Türkı öğrenciler Türkiye'ye alışama- dı" diye bir haber geçti. Haberin doğruluğu, yukarıdan beri anlatageldiklerimden belli değil mi? AA'ya göre Türkiye'- de bulunan bir Kazaktemsilci: -Bizim çocuklar şımarmış değerlendirmesini yapmış. Ajans haberi şöyle sürüyor: "Türkiye'ye geldikleri günden bu yana karşılaştıklan so- runları anlatan öğrenciler. geçtığimizgünlerde. yemek fişi yerine para verilmesi isteğiyle de bazı protesto yöntemleri denediler. Yurtta verilen yemekleri beğenmeyen öğrenci- ler, yemek fişi yerine para verilmesini, böylece yemeği beğenmedikleri günlerde dışarıda ihtiyaçlarını giderebile- ceklerini belirtiyorlar. Öğrencilerin bir başka isteği de yurtlarda kendilerinin yemek yapmada kullanabilecekleri mutfaklar tahsis edilmesi... Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ise fiş yerine verilecek parayı öğrencilerin kısa sürede harcayarak daha sonraki günlerde aç kalmalarından endişe ediyorlar. öğrenciler, kendılerine verilen 750 bin liralık bursu yetersiz buluyor. Bu nedenle yemek için verilen 675 bin liralıkfişin yerine de para istiyorlar..." Köy enstitülerini kurup kendi köylü çocuklarını okutma- mada direnen Türk Milli Eğitimi, bakalım daha ne durum- lara düşecek? BULMACA SOLDAN SAGA: 1 2 3 4 5 1/ Dünya... Direk ayakhğı. 2/ Yüreğin gevşeyip kasılmasın- dan ileri gelen kımıl- daşını... Mercanada. 3/ Mezopotamya'da kurulmuş en büyük sitelerden biri... Bir arsayı çevrelemek, kapamak için yapı- lan perde ya da du- var. 4/ Söz, lakırdı... İki ağacın arasına gerilerek içinde yatı- lan ağ yatak. 5/ Ipekten, sanmtırak dallı nakışlaıla işlenmiş bir tür be- yaz lcumaş. 6/ Türk müziğinde bir rnakam... Şöhret. 7/ Lenf düğümle- ri yangısı... Bir nota. 8/ Yelkenli ge- milerde gabya çarmıklannı ana dıre- ğe bağlayan kısa çarmıklar... Suda yaşayan tek hücreli bir hayvan. 9/ Bez dokuma tezgâhı... Baş örtusü olarak kullanılan bir tür ipekli do- kuma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kimi göçebe Türk boylannda birkaç aileye ait çadırdan olu- şan topluluk ve bu topluluğun konakladığı yer... Sıvas'ın bir il- çesi. 2/ Türk halk müziğinde, bağUama ailesinden çalgılann en küçük boylusu... Adaleüe iş gören 3/ Tümör... Brezilya'da ge- cekonduya verilen ad. 4/ Bir peygamber... Üstüne binilen hay- van. 5/ Bir ülkede, kentte ya da semtte oturanlann tümü. 6/ Pamuk ipliğinden yapılan kalmca kilim... Hayvanlarda semiz- lik. 7/ Seyrek dokunmuş bir tür kumaş... Su.8/ Kâğıt ve bez yapıştırmakta kullanılan kaynatılmış nişasta bulamaa... Has- talıkh. 9/ Yabanıl incir ağacına ve bu ağaçlarda döUenmeyi sag- layan sineğe verilen ad... Ucu halkalı cıvata.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear