Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8AYFA CUMHURİYET 6ARALJK1992PAZAR
12 DIZIYAZI
Cemalettiiı Kaplan Federe Islam Devleti'nin kurulduğunu Almanya'da açıkladı
Merkezi Istanbul olaıı
Federe Islam DevletiK,-öln'deki Sporthalle'de Cemaleddin Kaplan Grubu'nun bir toplantısı var. Salonu
dolduran yaklaşık 5 bin kişi büyük bir intizam içinde ilahi söyleyip slogan atıyor. Derken
kapıda bir Mercedes duruyor. İçinde Cemaleddin Hoca var. Kürsüdeki konuşmacı Stuttgart
Emirliği'nin Cemaleddin Hoca'ya bir Mercedes hediye ettiğini açıklıyor. Mercedes salona
girip bir tur atıyor, tekbir sesleri arasında.
"KARA
KIMIN
SESİ?
Dr. Fulya Atacan
-ı-
C
emaleddin Kaplan
(Hocaoğlu) grubuna
üye insanlarla ilk kez
Hollanda'da kraliçe-
nin doğum gününde
• geleneksel olarak dü-
zenlenen bit pazannda tanıştım. Bu
pazarda şalvarlı, cüppelı. sankh bir-
kaç kişi Almanya'da ve Türkiye'de
basılan Türkçe dini kiiaplar satıyor-
lardı Bu kitaplar içinde Kaplan'in İs-
lam Anayasası da vardı. Kaplan'ın
hazırladığı anayasayı satın aldım ve
satış yapan kişilerle gencl olarak Tür-
kiye'deki Islami hareket üzerine ko-
nuştıun. Konuşma sonunda. aralann-
dan biri, istersem kendilşrini arayabı-
leccğjmi söyledi ve camilerinin telefon
numarasını \erdi.
Birkaç gün sonra telefon ettim.
IVitJtap satarken tanıştığım bir
gençle konuşmak üzere buluşmaya
karar verdik. Bu genç çalıştığırtj üni-
versiteye geldi. Yanında Cemaleddin
Hoca tarafından yazılmış sekiz kitap-
çık getirmişti. Bu görüşmede ben ne
yapmak istediğimi anlattım, o da. ba-
na genel olarak kendi gruplan hakkın-
da bilgi verdi. Konuşmamızm sonuna
doğru niye Cemaleddin Hoca ile gö-
rüşmediğimi sordu. Ben de kendisıne
nasıl ulaşacağımı bilmediğimi söyle-
dim.
^ • ^
Başlarken
'emaleddin Kaplan (Hocaoğlu) grubu,
Almanya'mn Koblenz şehrinde, lSNisan 1992
larihinde düzenlediği Şehidleri Anma'
toplanlısında 'Federe Islam Devleti ni kurduklarını
ilanetti.
İlan edilen İslam Devleti'nin vatanı. genelanlamda
dünya, özelanlamda Anadolu 'dur.
Hükümet merkezi İstanbul dur.
Ordusu bütün Müslümanlardır.
Ortak dil Arapçadır, ama herkes ana dilinde
serbe.sttir.
Faiz, içki, zina, müstehcenyayın yasak edilmistir.
Cemaleddin Kaplan a göre devlet olmak içingerekli
olan şu unsurlar hueün mevcuttur ve o nedenle de
Müslümanlann devleıi vardır: "l-Mekân:
Anadolu, 2-Cemmaat: Alelhak (Hak üzerinde olan
şu cemaat), 3-Nizam: Şeriat, 4-Şeriat 'ı latbik
edecek bir imam.'''
Nisan ayında ilan edilen bu İslam Devleti niçin
Türkiye 'de biryankı uyandırmadı? İslam Devleti'ni
ilan eden liderin Cemaleddin Kaplan olduğunu
biliyoruz. Amayandaşları ve üyeleri kimlerdir?
Niçin bugrup Türkiye 'de değilde A vrupa 'da
yaşayan Türk işçileri arasında taban bulmuştur? Bu
grubu Türkiye 'deki İslami topluluklardan ayıran
özellikler nelerdir? Bu insanlar ilan ettikleri 'Federe
İslam Devleti' temelinde neyisavunuyorlar?
Çocuklarm başbakan' deyinceKohiüyada
Lubers 'i anladıklan bu toplulukta, çocuklar niçin
'Mustafa Kemalputtur, bana kimse oıuı
sevdiremez' diye bağırıyor? Türkiye 'de hâlâ
komünizmin büyük bir tehlike olduğunu düjünen bu
grup gerçekte Türkiye yi nekadar tanıyor?
B4rkaç gün sonra bu kişi bana Ce-
maleddin Hoca'nın Köln'deki merke-
zinin telefonunu verdi ve aramamı
söyledi. Verilen numaraya telefon et-
tim. Telefona cevap veren kişi önce
adımı ve soyadımı, sonra ne iş yaptığı-
mı ve nerede çahşüğımı sordu. Soyadı
(...) olan bir hocalannın bulunduğunu
ve kendisini tanıyıp tanımadığımı sor-
du. Hayır yanıtını alınca Avrupa"da
akrabam olup olmadığım sordu.
"Hayır" dedim ve ne için aradığımı
yine anlattım.
X elefondaki kişi: "Sorulannızı
yazılı olarak yollayın, size cevap verilir
ama görüşme hususunu bilemem.
Ayın 21'inde, pazar günü burada.
Sporthallede bir toplantı var. Davet
ediyoruz isterseniz buyrun" dedi.
X oplantıya gelmeye karar verir-
sem salonda kimi bulmam gerektiğini
sordum.
"Kapıda kardeşlerimiz olacak. size
yardımcı olurlar."
Bhrkaç gün sonra dokuz soru ve
görüşme isteğimi içeren bir mektubu
verilen adrese postaladım ve toplantı-
ya gitmeye karar verdim. Toplantının
yapılacağı salonun adresini almak ve
Cemaleddin Kaplan'ın benimle görü-
şüp görüşmeyeceğini öğrenmek ama-
cıyla Almanya'ya telefon ettim. Tele-
fona çıkan kişi geçici olarak orada
bulunduğunu. randevulara bakan ar-
kadaşının merkezde bulunmadığını.
istersem öğleden sonra yine arayabile-
ceğimi söyledi ve ekledi:
"Siz buyrun, sizinle ilgilenirler"
san vardı. Salonda oturulacak yerler
kadın ve erkek tarafı olmak üzere iki-
ye aynlmıştı. Ben yanımdaki hanımla
birlikte kadınlar tarafina geçtim ve
oturdum. Bu bölümde çarşaf giyme-
yen tek kişi bendim. Erkekler ise şal-
varlı. cüppeli ve sanklı idiler. Daha
sonra öğrendığime göre erkeklerin
sardığı bu sanğa Afgan sanğı deniyor-
muş. Türkiye'de bazı gruplarca kulla-
nılan sanktan farkı arkada iki uzun
kurdelenin sarkması idi. Küçük ço-
cuklar da cınsiyetlerine göre aynı bi-
çimde giyinmişti.
(i^alonda Türkiye'deki Kemalist
devletin yıkılacağını, İslami devletin
kurulacağını belirten, İsrail'i. Ame-
rika'yı. Sovyetler Birliği'ni kınayan.
dövizler vardı. Toplantı sırasmda atı-
lan sloganlar da aynıydı. Toplantı
boyunca sık sık tekbir getirildi.
k_5alona girer girmez ilk dikkatimı
çekenler 15-25 yaşlannda. şalvarlı, sa-
nkh. pazubantlı gençlerdi. Gençlerin
yarattıklan hava bana İran'daki dev-
rim muhafızlannı çağnşürdı. Bu genç-
lerin toplantının güvenliğini sağla-
mak, atılacak sloganlan başlatmak ile
görevlendirildiği anlaşıbyordu. Top-
lantının bende yarattığı ilk izlenim bu
insanlann bildiğim diğer Islamcı grup-
lara oranla daha militan ve sert olduk-
lanydı; daha sonra grup üyeteri ile tek
tek konuştuğumda birkaç kişi dışında
bu sertliği hissetmedim.
salona girdiğimizde. bir genç
kürsüde Anadolu'nun inlediğini. onu
kurtarmaya az zaman kaldığını. Ke-
malizmin yıkıhp yakında İslam devle-
tinin kurulacağını, Yahudi baskısına
direneceklerini anlatan çok ateşli bir
konuşma yapıyordu.
BPeni içeri getiren kadınla konuş-
maya başladık. Bu hanım 11 yaşında
Almanya'ya gelmiş, temizlikçi olarak
çalışıyormuş, okula gitmemiş, biraz
okunmuş, ama Almancayı çocuklarla
oynarken öğrenmiş. iki çocuğu var.
"Dil çok önemli" diyor. "Almancayı
iyi bilmezsek. derdimizi, dinimizi nasıl
anlatabiliriz?"
İ lahiler ve sloganlar
B
Salona girer girmez ilk dikkatimi çekenler 15-25 vaşlannda şarvariı, sanklı, pazubantlı geoçlerdi. Dahiler söyle-
niyordu. Dunların geleneksel anlamda ilahilerle en küçük bir ilîşktsi yoktu. Bazen arabesk, bazen de marş çağnşı-
mı vapümordu. Kaplan salona girdiğinde tüm yandaşlan elleri havada ayaktaydı.
hz konuşurken kürsüde çeşitli
konuşmalar yapıhyor, ilahiler söyleni-
yor. Ilahi olarak isimlendirilen müzi-
ğin geleneksel anlamda ilahilerle en
küçük bir ilişkisi yok. Söylenen ilahiler
zaman zaman arabesk çağnşımı yapı-
yor, zaman zaman da marş. Ama asla
ilahi değil. Bu ilahilerin sözleri. hare-
keı içindeki insanlar tarafından yazıl-
mış; çekilen çilelerden. tslam devri-
minden. Anadolu'nun zulüm altında
inlediğinden, emredilirse hemen kur-
tarmaya gıdıleceğinden söz ediyor.
'ğieden sonra tekrar telefon et-
tim, telefona çıkan kişi:
"Mektubunuz geldi, size buraya ge-
lince bir dosya verilecek, aynca top-
lantıda soru sorulabilir. isterseniz o
zaman sorulannızı sorarsınız ama gö-
rüşme hususunu bilemiyorum. Şu
anda herkes toplantı nedeniyle çok
meşgul".
t>3öylenen günde Köln'deki
Sportshalle'ye sabah 9.45'te gitum.
Salonun kapısında şalvarlı, cüppeli.
Afgan sanklı (sarığın arkasında iki
uzun kurdele var) erkekler vardı. Benı
(kadınlar tarafının kapısı yandan) yan
kapıya gönderdiler. Kadınlann hepsi
çarşaflıydı. Kapıda birkaç kadın. gü-
venlik için arama yapıyordu. Daha
sonra öğrendiğime göre önceleri Al-
man polisi bu güvenlik kontrolünü
yapmak istemiş, ama "dinimize ters
düşer" diye reddedip kendileri kontrol
yapmaya başlamışlar.
.apıdaki kadmlara durumumu
anlattım ve bugüp Kaplan ile görüş-
memin mümkün olup olamayacağını
sordum. Kapıdaki görevli kadınlar-
dan biri "Dur bir sorayım" dedi.
l^alonun girişi zincirle kadın ve er-
kek tarafı olarak aynlmıştı. Kadın,
erkek tarafından birini çağırdı -sonra-
dan kocası olduğunu öğrendim-
onunla konuştu. Bana döndü: "Şu an-
da kimse bir şey bilmiyor, herkes çok
meşgul, arzu ederseniz bu gece bende
kalm. Hocam bize gider gelir. vann si-
zi götüriirüm görüşürsünüz".
-ahatsız etmekten çekindiğimı
söyledim, ısraretti. O gece bu hanımın
evinde kalmaya karar verdim. Kadın
beni bir başkasına teslim etti ve onunla
birlikte toplantının yapıldığı salona
girdik.
Oalonda beş bin kişi civannda in-
Öalonda konuştuğum kadınlar bu
toplantılann diğer gruplann toplantı-
lanndan daha heyecan verici olduğu-
nu ve bütün gün devam etmesinin çok
güzel olduğunu anlattılar. Aslında
toplantının havası iki yönde dalgala-
nıyordu. Bir yandan birbirlerini bir
süredir görmeyen insanlann buluşup
konuştuklan bir yer, diğer yandan da
İslam devleti kurmak için biraraya gel-
miş insanlann heyecanlı. öfkeli sıyasal
eylemi...
Ey Anadolu, clilleiTiı anavatanı
YAŞAR
KEMAL
KENDİNÎ
ANLATIYOR
ALAIN BOSÛUET
O
nümde büyük hayran-
lık duyduğum Nazım
Hikmet vardı ve o bu
işi yapıyordu. O bile
yetmiyordu bana. Da-
ha çok zenginlik. daha
çok zenginlik... Ben bunlan düşlerken
daha doğru dürüst noktalama işaret-
lerini bilmiyordum. Birkaç yıl içinde
öylesine öğtendim ki noktalamayı...
Bizim Türkçe"de birçok iyi yazar bilc
daha nokialamayı beceremıyor.
Doyumsuz bir çocuktum. Hiçbir
zaman kendime yetmiyordum. Bir
şeyler yapmaya. daha da çok kendimi
göstermeye çabşıyor, durmadan da
yaptıklanmla övünüyordum. Bu hu-
yum arada sırada daha da teper. Uyu-
ma gelince. inanılmaz derecede uyum-
suzdum. Hep kendi başıma buyruk-
tum. Kendimi hep bağımsız buldum
kendimi bildim bileli. Yalnız Arif Di-
no ve Abidin Dino'nun dostluklanna
çok bağımbydım. Arif Dino'yu çok
dinliyordum. Birçok müşkülümü dc
Abidin Dino'yla tartışıyordum. Şimdi
de onunla birçok sorunumu tartışıyo-
rum. Eğer bu bir bağımlılıksa. ben bu
kadar bağımlıydım.
IX lain Bosquet: Bu arada sunu da
öğrenmek istiyorum: Dil açısmdan, va-
şammızı ve ha\ ııl dünyanızı sözcüklere
dâkmeye karar rerdikten sonra köken-
lerinizi diisündünüz mü? Biryazar oldu-
ğunu: zaman, ülkenize ve onun resmı
dilinc, içinde buhmduğuıuız ortamın
(jzüııü aktarmuk söz konıısu muydıı? Ya
da, tersinebir süre\le, tüm Türkiye'nin
ditiııi kullanarak halkmızıı sadik kal-
mak nııvdı diışunduğıiıuiz'.' Türki\c'\ı
bir Kı'irt ıluyarlığnlu Zfiı^iııle^tirınek
nıi, yuk sn Ktirt iilkesınin kendi özelliği-
ni, özgünlüğünü Türkçe'ye <,evirerek
söylemek miydi sorun? Dışardan bakıl-
dığtnda gerçek bir sorun mu bu, yoksa
avdmca bir vamlsama rm?
X aşar Kemal: Dilin, yazar olarak
bilincirıC-vardığımda, onda yeni tatlar,
nüanslar. yeni zenginlikler aramaya.
daha doğrusu yaratmaya çalıştım. Be-
nim yazmaya başladığım sıralarda
Türk yazı dili çok yoksullaşmıştı.
1900'lerden önce yazı dili. resmi dil
Osmanlıcaydı. Arapça, Farsça. Türk-
çe kanşığı bir dildi Osmanlıca. Batılı-
laşrhayîa birlikte de bu dile bir de
Fransızca katılmıştı. 1908'den sonra.
Selanik'te çıkan Genç Kalemler adlı
dergıyle birlikte bir dil annması başla-
dı. Osmanlıca yerine Türkçe. Bu ann-
mada Osmanlıca'nın birçok sözcüğü,
deyimleri, atasözleri. kavramlan da
birlikte gitmiş; elimizde çok yoksul, az
sözcüklü bir dil kalmıştı. O sıralar
Anadolu bambaşka. apayn bir dünya;
İstanbul. ktanbul aydınlan apayn bir
dünyaydı. Osmanlı kendi dünyasını,
uvgarlığını kendi içinde. daha doğrusu
birkaç bü\ ük ^chirde kurmuş. Anado-
lu da ondan apayrı bir dünyada kendi
içinde oluşmuştu. Osmanlı büyük şa-
ırlcrini, bilim adamlanru yaratırken,
Anadolu da yedi yüz yıl kendi içinde
kendi özgün kültürünü oluşturmuştu.
Anadolu'nun edebiyatı daha çok söz-
lü edebiyattı. Ama bu edebiyat, çoğu
zaman da yazılıya geçiyordu. Tekke-
ler, bu Anadolu'nun kültür merkezle-
riydi. daha da çok Alevi, Rufai tekke-
leri, sözlü edebiyatı yazıya geçiriyor-
lardı. Tekkelerin el yazması kitaplıkla-
n çok zengindi. Anadolu edebiyaunın,
dilinin zenginleşmesinde tekkelerin
çok etkisi obnuştur. Anadolu halkının
dilinin zenginliğinin başka da sebeple-
ri vardı. Bu halk Orta Asya'dan yüz-
yıllar süren bir göçle Anadolu'ya
akmıj; yollarda Hindistan'dan, Çin'-
den, Iran'dan. Araplardan çok söz-
cük. kavram, deyim, kültür almışlar.
bunlan da Türkçeyle kaynaştırmışlar-
dı. Doğa, hayvanlar. insan durumlan
üstüne sözcükleri sonsuz bir zenginlik
kazanmışü. Anadolu'ya yerleştikle-
rinde de. Anadolu'nun yerli birikimin-
den etkilenmişlerdi. Yerli halkın. daha
da çok Greklerin. Ermenilenn. Kürt-
lerin. öteki halklann sözcüklerinden.
baba dede armağanı gibi. faydalan-
mışlardı. Göçebe halkın toprakla.
onun işlenmesiyle pek az ilgisi olduğu
gerçek. Ne toprağı sürmeyi. ne top-
raktan ürün almayı biliyorlardı. Üre-
tim araçlannın adlannı. toprağı işler-
ken üretilmiş sözcükleri, toprak işleme
biçimlerinin sözcüklerinin aşağı yuka-
n hepsini yerli halklardan aldılar. Ev
adlan. şehir. köy adlannı ne kadar
kendileri koymuşlarsa, o kadar da yer-
li adlardan almışlardı. Birçok deyimle-
ri de... Bir de Anadolu tarihî geçiş
yoludur. Hem kervanlann hem de ka-
vimlerin... Bu geçişler de kültür ve dil
zenginliğı oluşturmuştu Anadolu'da.
Bir de Anadolu üç yanı denizlerle çev-
rilmiş bir kara parçasıdır. Denizcilerin
de bu dile sözcük verdikleri olmuştur.
xVnadolu'nun tarihi de ilginçtir.
Sümerler Anadolu'nun kıyıcığında
kurmuşlardır uygarlıklannı. Asurlu-
lar, Urartular. Grekler. Hititler. Huri-
ler.. Anadolu bir kültür birikimidir.
Önce Şamanizm, sonra Müslümanbk,
Musevilik... Bunlar Anadolu toprağı-
nın ürünleri. birikimleri olmuşlardır.
Unuunamalı ki. Saint Paul bir Ana-
doluludur \e ilk Hıristiyan kilisesi de
Anadolu'da kurulmuştur. Bütün bu
birikimler Anadolu'nun dilini çok ge-
liştirmiş. büyük bir edebiyat dili yap-
mıştır o dili.
SÜRECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKCI
Ayranı Yok Içmeye...Azerbaycan dan getırılıp okullara yerleştirilen öğrenci-
lerin, yeni yerlerıne pek ısındıkları söylenemez. 100'e ya-
kın oğrenci, kasımın ilk haftasında geldiler; yatılı olarak
okullara. yurtlara yerleştirildiler. Bunlar, ortaokul-lise bi-
rinci sınıf düzeyindeçocuklardı. 13-19 yaşları arasındaydn
lar. Kimileri oldukça yaşlı gösteriyordu. Gözler, onlara
dikilmiş gibiydi. Öğrencılerin tümü erkekti! Bir bölüğü
Anadolu liselerıne yerleştirilirken; bir bölüğü de imam-
hatip okuluna yerleştirilmişlerdi.
Yatılı okullarda, yemek almak için sıraya girilir; buna
öğrenciler alışmışlardır. Konuk öğrenciler ise ön sıraya
geçmek istiyorlar; sıra kuralına aldırmıyorlardı. Sovyet-
ler'e gidenler, orada insancıkların kesinlikle kuyruğa gir-
me alışkanlığını kazandıklarına tanık olmuşlardır. O
zaman bu nasıl oluyor? Sıraya girme, "komünist icadı" di-
ye mi öğrenciler sırayı mırayı boş veriyorlardı?
Bir aydır, bu öğrencilere kitap, defter verilmemiş miydi?
Sayrı olanlar, yatakhanede kalıyorlar, çay demleyip içiyor-
lardı. Çaya çok düşkündüler. Çaysız dakikaları geçmiyor
denebilirdi.
Okullara yeni geldiklerinde, çantalarında sigara, içki
çıkmış; içkileri, sigaraları içmek için getirdikleri kısa süre-
deanlaşılmıştı.
Öğrenciler. umduklartnı bulamadıklarını söylüyorlardı:
- Hanı, bize iki kişiye bir telefonlu oda verilecekti, bize
"Size ayda 100 dolar verilecek!" denmişti. "Defter-kttap
vereceğiz" denmişti, o da yok!
Gelenlerin üstleri başları dökülüyordu ama konuşma-
lardan anlaşılan, öyleyok-yoksul çocukları değiller miydi?
Bir öğrenci:
- Benim babamın ekmekfabrikası var! dedi. Bir başkası:
- Benim babam doçent! diyordu...
Ankara'nın gecekondularından gelen öğrenciler, ko-
nuklara göre daha derli topluydular.
Bir gün. öğle yemeğınde mercimekçorbası, nohuı, elma
çıkmıştı. Konuk çocuklar bunu protesto ettiler; mercimek
çorbası ile nohuta dokunmadılar; elmaları alıpçıktılar. So-
ruyorlardı:
-Tavuk yok mu?
-Tatlı.etyokmu?
- Döner, imambayıldı yok mu? Ne biçim devletiniz var?
Yemeklerden sonra ellerim yıkama alışkanlıkları yok gi-
biydi. Ellerini koltuk altlarına, üstlerine başlarına sürüyor-
lardı. Biri bir gün, fermuarını açtı, yolun ortasına şar şar
işedi. Bu okulda olay oldu! Ekmekleri ceplerine doldurup
yiyorlardı.
-Sız kaç kişi geldinız? diye sorulunca:
- Biz, kırk nefer geldik karşılığını veriyorlardı.
Öğrencilerin tümü bir sınıfta toplanmışlardı. Belki, öğ-
retmenlerin eğitiminden geçtikten sonra Türkiyeli arka-
daşlarıyla kaynaştırılacaklardı. Öğrenciler geldikleri sıra,
birkaç gün kaynaşır gibi olmuşlardı; sonra hemen kaynaş-
ma durdu, gruplaşma başladı. Kaynaşmada belki de ko-
nuk öğrencilerin ilk gün, yurtlarından getirdikleri mallan
pazarlamalan etkili oldu. Mallar satılıp bitince, kaynaşma
da bitti. Bu kaynaşamamada belki de değişik davranışla-
rın da payı vardı. Âzerbaycanlı konuk öğrenciler soyutlan-
mışlardı.
Yatılı okullarda, p'armakkadar çocuklara "yemekduası"
yaptırılıyordu. Biri yemek masasınm başında duruyor
ayakta: yemek duasını öğrencilere yineletiyor.
'"- Allahımıza hamdolsun!
- Allahımıza hamdolsun!
-Milletimiz varolsun!
- Milletimiz var olsun!
- Afiyetolsun!"
Azeri çocuklar gülüyorlardı...
Laboratuvarda gordüğü ak giysili öğretmene, biri:
- Efendi, sen tohtursen? diye sordu.
- Ben Rusya'da, Azerbaycan da olsam, bu derse gir-
mezdim! diyordu biri de.
- Bizi göndersinler, gidelim! diyorlardı.
Birkaç öğrenci, dondurmadan sayrılanınca yöneticiler
telaşlandılar. Onlao, "Aman bakanlığa bizden bir yakınma
gitmesin de!" telaşındaydılar. Türkiye'de eğitimin nasıl
dökülüp kaldığını, Âzerbaycanlı çocuklar bile kavramışlar-
dı. Bir okul düşünün. öğrencisinin kitabı, defteri, kalemi
yok!
Anadolu Ajansı, "Türkı öğrenciler Türkiye'ye alışama-
dı" diye bir haber geçti. Haberin doğruluğu, yukarıdan beri
anlatageldiklerimden belli değil mi? AA'ya göre Türkiye'-
de bulunan bir Kazaktemsilci:
-Bizim çocuklar şımarmış değerlendirmesini yapmış.
Ajans haberi şöyle sürüyor:
"Türkiye'ye geldikleri günden bu yana karşılaştıklan so-
runları anlatan öğrenciler. geçtığimizgünlerde. yemek fişi
yerine para verilmesi isteğiyle de bazı protesto yöntemleri
denediler. Yurtta verilen yemekleri beğenmeyen öğrenci-
ler, yemek fişi yerine para verilmesini, böylece yemeği
beğenmedikleri günlerde dışarıda ihtiyaçlarını giderebile-
ceklerini belirtiyorlar. Öğrencilerin bir başka isteği de
yurtlarda kendilerinin yemek yapmada kullanabilecekleri
mutfaklar tahsis edilmesi...
Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ise fiş yerine verilecek
parayı öğrencilerin kısa sürede harcayarak daha sonraki
günlerde aç kalmalarından endişe ediyorlar. öğrenciler,
kendılerine verilen 750 bin liralık bursu yetersiz buluyor.
Bu nedenle yemek için verilen 675 bin liralıkfişin yerine de
para istiyorlar..."
Köy enstitülerini kurup kendi köylü çocuklarını okutma-
mada direnen Türk Milli Eğitimi, bakalım daha ne durum-
lara düşecek?
BULMACA
SOLDAN SAGA: 1 2 3 4 5
1/ Dünya... Direk
ayakhğı. 2/ Yüreğin
gevşeyip kasılmasın-
dan ileri gelen kımıl-
daşını... Mercanada.
3/ Mezopotamya'da
kurulmuş en büyük
sitelerden biri... Bir
arsayı çevrelemek,
kapamak için yapı-
lan perde ya da du-
var. 4/ Söz, lakırdı...
İki ağacın arasına
gerilerek içinde yatı-
lan ağ yatak. 5/
Ipekten, sanmtırak
dallı nakışlaıla işlenmiş bir tür be-
yaz lcumaş. 6/ Türk müziğinde bir
rnakam... Şöhret. 7/ Lenf düğümle-
ri yangısı... Bir nota. 8/ Yelkenli ge-
milerde gabya çarmıklannı ana dıre-
ğe bağlayan kısa çarmıklar... Suda
yaşayan tek hücreli bir hayvan. 9/
Bez dokuma tezgâhı... Baş örtusü
olarak kullanılan bir tür ipekli do-
kuma.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Kimi göçebe Türk boylannda birkaç aileye ait çadırdan olu-
şan topluluk ve bu topluluğun konakladığı yer... Sıvas'ın bir il-
çesi. 2/ Türk halk müziğinde, bağUama ailesinden çalgılann en
küçük boylusu... Adaleüe iş gören 3/ Tümör... Brezilya'da ge-
cekonduya verilen ad. 4/ Bir peygamber... Üstüne binilen hay-
van. 5/ Bir ülkede, kentte ya da semtte oturanlann tümü. 6/
Pamuk ipliğinden yapılan kalmca kilim... Hayvanlarda semiz-
lik. 7/ Seyrek dokunmuş bir tür kumaş... Su.8/ Kâğıt ve bez
yapıştırmakta kullanılan kaynatılmış nişasta bulamaa... Has-
talıkh. 9/ Yabanıl incir ağacına ve bu ağaçlarda döUenmeyi sag-
layan sineğe verilen ad... Ucu halkalı cıvata.