Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 1992 SALI
12 DIZIYAZI
Kilikyalı Aşık Kemal, ilkokulu bitirdikten sonra ortaokul için Adana'nın yolunu tutar
Hem okudumhem de
YAŞAR
KEMAL
KENDİNİ
ANLATIYOR
ALAIN BOSQUET
B
A
mcam Tahir çok iyi
bir adamdı. Paralan
dağıttı. O kadar zen-
ginlik dört yılda nasıl
bitti, kimse bunun far-
kındaolmadı. Amcam
bu sırada anamla evlendi.ve iki kansı
oldu. Evde de hır gür başladı. Evde ve
köyde bir tek dokunulmazlığı olan kişi
varsa o da bendim. Köyün çocuklannı
türlü maceralara sürüklüyordum.
Öteki köyden karpuz kavun hırsızhk-
lan, dağlarda kuş avlamaklar. köyün
bütün çocuklannı ardıma takarak,
dağlardan mantar. böğürtlen topla-
malar. akla gelmeyecek türlü yara-
mazlıklar. Köyün çocuklan büyülen-
mişçesine ardıma takılmışlar, her iste-
diğımi yapıyorlardı. Bir de yeşil gözlü,
sert. diken diken saçlı bir arkadaşım
vardı, Mehmet. Komşumuz, or-
tağımız olan avcı İsmail Ağanın oğ-
luydu. Onunla kafa kafaya vermiş, or-
talığı altüst ediyorduk. Sekiz yaşıma
geldiğimde artıîc köyün en fakirlerin-
dendik. Artık ben de öteki köy çocuk-
lan gibi hep yalınayak geziyor, ayak-
kabı giymek zorunluğunu duymuyor-
dum. Eski ayakkabılanm sayısızdı.
Onlar. evin bir köşesinde kalmışlar.
kimse yüzlerine bakmıyordu. Babam
sağlığında. ıstediğim için, iki kırat ko-
"Julu pınl pınl bir fayton almıştı. Ba-
't>am öldükten sonra o fayton, benim
*ok sevdiğim araba. avlunun ortasın-
jâa kalmış, güneşin, yağmurun altında
^cararmış, çürümüş, tavuklara folluk
Jolmuştu.
M'
ehmetin babası ismail Ağa'yla
Jda ortak olmuştuk. Onlann tarlalan
•vardı, bizim hiçbir şeyimiz yoktu. Yal-
»nız bir at arabamız, iki aümız, bırkaç
'ineğimiz kalmıştı. Anamda çok altın
tolduğu söyleniyordu. Sonradan. ben
;ilk hapse girdiğimde, yıllar sonra o çok
•dedikleri altınlardan bir kısmını bana
îyerdi. Topu topu on bir Osmanlt altı-
•nıydı. İsmail Ağa tarlasını veriyor. biz
ekiyor biçiyor, hasat ediyor. ürünün
yansını ona veriyorduk. Mehmet de.
ben de buna başkaldınyorduk ya, eli-
mizden hiçbir şey gelmiyordu.
CJonra bir gün köye bir çerçi geldi.
Köylü kadmlara istediklerini borca
veriyor. bir deftere de yazıyordu. Sa-
nırsam sekiz yaşındaydım. Çerçiye
sordum, "Bu yaptığın ne?" diye. Yazı
olduğunu, sonra okuyup unutmaya-
cağını söyledi. Bu sıraîar ben bölgede-
ki halk şairleri gibi şiirler söylemeye
başlamıştım. Anam buna karşı koyu-
yordu. Evin övüncü de büyük Kürt
halk şairi,destancısı AbdeleZeyniki-
nin Van'da bizim eve gelip dcstan söy-
lemesiydi. Bütün ev diline pelesenk et-
mişli: "Bu ev Abdale Zeyniki'nin diz
çöküp destan söylediği evdir. Benim
gözümde Abdale Zeynikı bir ermiş ol-
muş çıkmıştı. Öyleyse anam böyle bir
ermişin yoluna giden oğluna niçin izin
vermiyordu? Bu övündükleri adamın?
Eve gelen Kürt destancılar da çoğun-
lukla Abdale Zeynikfden söylüyorlar-
dı. Abdale Zeyniki'nin yaşamı üstüne
bir efsane getiriyordu. Ben. hiç kimse-
yi dınlemediğim gibi. anamı da dınle-
miyordum. Şair ünüm gittikçe yakın
köylere yayılıyor, durmadan da genış-
liyordu. Çıkardığım türküler "Aşık
Kemal" adıyla dillere düşmüştü.
BPır gün köye Toroslar'dan iki göz-
den de yoksun Aşık Ati geldi. Onunla
bir gece sabaha kadar çakıştık. Aşık
beni sevdi. "Sen bu yaşta bu kadarsan
sonunda Karacaoğlan gibi olacaksın"
dedi. Bu beni çok mutlu etti. Büyük
bir ustadan izin çıkmıştı.
•abamın bir koruyucusu vardı:
Zala'nın oğlu. Babam öldükten sonra
Zala'nın oğlu Toroslar'da ünlü bir eş-
kıya oldu. Bazı geceler bizim eve gel-
dikçe bana armağanlar getirirdi. Sa-
nırsam amcama da iki öküz, birkaç
inek parası vermişti. Hep beş eşkıyayla
birlikte gelirdi eve. Yumuşaİc. tatlı, gü-
zel yüzlü bir adamdı. Ben. hep onun
nasıl adam öldürdüğüne şaşardım. Bir
gün. "Ben adam öldürmedim" dedi,
"Onlar kendi kendilerini öldürdüler."
Bu sözün ne anlama geldiği üstünde
uzun bir süre düşündüm. îşte bu Za-
la'nın oğlunu bir gün Toroslar'da can-
darmalar çevirdiler ve beş kişisiyle bir-
likte öldürdüler. Ben acı haberi alır al-
maz uzun bir ağıt yaktım onun için.
Anama da söyledim. Anam ilk olarak-
tan benim bu türkümü sevdi ve ses çı-
karmadı. Onu yenmiştim. O kadar
coşkuluydum ki, sabahleyin uyanınca
ağıdı baştan sona unuttuğumu anla-
dım. Artık dokuzundaydım ve artık
ünüm kasaba topraklannın dışına da
taşmış. köye beni gönmeyeaşıklargelir
olmuşlardı.
sini durmadan yazdım. Birde sanki al-
fabede nardan başka resim yokmuş
gibi hep nar resmi çizdim. Akşama
defterde karalanmadık hiç bir yer kal-
mamıştı. Defterimi koltuğuma alarak
evedöndük Mehmet'le. Bu, büyük bir
utkunun coşkulu sevinciydi. O gece
sabaha kadar. evde, öteki evlerde. ne
kadar kağıt bulmuşsam, Mehmed'in
defteri de içinde. doldurdum. Dün-
yanın en iyi insanlanndan birisi olan
amcam o gün beni okula göndermedi.
birlikte kasabaya gittik. Orada bana
beş tane defter, kalemimi de bitirmiş-
tim, bir düzine de kalem aldı. Ayakka-
bıadan çok güzel bir ayakkabı seçti.
Bir de şalvar. gömlek, bir de okul kas-
keti...
uç ay sonra artık gazete bile oku-
yor. dağlara taşlara, bulduğum kağıt-
İara, duvarlara yazılar yaayordum.
Benimle birlikte köy de bir yazma çıl-
gınlığı yaşıyordu. Bir sabah öğretme-
nin karşısındaydım. Ona çok çok te-
şekkürediyordum. Okur yazar olmuş-
karşısına çıkardılar. O gece oraya öğ-
retmenim şair Abdullah Zeki Çukuro-
va da geldi. Büyük bir kavga adamı,
bir folklorcuydu. Biz Aşık Rahmi'yle
gene sabaha kadar çakıştık. Aşık Rah-
mi bana küçük bir saz armağan etti sa-
bahleyin. Oğretmenim, öğrencisiyle
çok övündü. Beni nerdeyse kuısadı. O
gün Aşık Rahmi bana bir öneride bu-
lundu. Ben ilkokulu bitirince onun kö-
yüne gidecek, onunla birlikte bütün
Anadolu'yu dolaşarak köy köy. kasa-
ba kasaba destanlar. türküler söyleye-
cektik. Benim Karacaoğlan gibi bir
aşık olacağımdan hiç kuşkusu yoktu.
•
Xlkokul bitti, diplomamı aldım.
Önümde iki yol vardı, ya Adana'ya
ortaokula gidecek ya da Aşık Rahmi'-
ye doğru dağlann yolunu tutacaktım.
Bu ikircik bir av kadar sürdü. Uyku-
suz geceler geçirdim. Sonunda ortao-
kula gitmeyi yeğledım. Ama nasıl gi-
decektim, hangi parayla? Ev, birkaç
yıldan ben kasabaya taşınmıştı, yıkık
bir evde oturuyorduk. Amcam bir
B'izim Mehmet de köye bir saat
uzaklıktaki Burhanlı Köyü İlkokulu"-
na başlamıştı. O köyde onun ablası
vardı ve yerleşmiş zengin bir yörükle
evlenmişti. Bir sabah Mehmet'le. salla
Ceyhan ırmağını geçerek Burhanlı kö-
yüne doğru yola revan olduk. Artık
okula yazılacak, üç a>da okur yazar
olacak. bir daha da söylediklerimi
unutmayacaktım. Bizim köyde hiç
okur yazar yoktu. Köyün İmamı Fet-
tah Hoca bile yazı yazamıyordu. Bur-
hanlı köyü öğretmeni Ali Rıza Bey'di.
Mehmet'le huzuruna çıktık. "Ben"
dedim. "Okumaya geldim." "Olur"
dedi öğretmen. "Ama senin ayakka-
bın, kafa kağıdın var mı?" Yok. Ka-
lem defter?.. O da yok. Giyitler yırtık
pırtık... "Ben" dedim, "Üç ayda okur
yazar olur, sana fazla zahmet ver-
mem." Yemini billah ettim ki, "Üçay-
dan çok başına bela olmayacağım."
Adamla uzun bir tartışma... Öğretmen
bana kafa kağıdının gcrekirliğini.
ayakkabısız olmayacağmın sebebini
bir türlü anlatamıyordu.
kJonradan bana yirmi beş kuruş ver-
di, "Git" dedi. "Kendine defter kalem
al." Beni de bir sınıfa soktu. Bjr de al-
fabe verdi. Alfabede nar resimleri var-
dı. Ömrümde. daha öyle şiirli bir bü-
yüye rastlamadım. O gün bütün defte-
ri karaladım. Ne kadar harf varsa hep-
lum. sözümde durmalı, okuldan ayn-
lmalıydım. Bu sefer öğretmen beni
göndermek istemiyordu. Ben bir yan-
dan diretiyor, o, öbür yandan direti-
\ordu. Öğrctmcnc minnettarlık bor-
cum vardı. ister istemez onun istediği-
ni yaptım, okulda kaldım. İkinci yıl da
kasabaya, orada akrabalanm vardı.
gitum ve ilkokulu orada sürdürdüm.
Kadirli kasabasına kadar ünüm git-
mişti.
k^ınıfımda benden daha ünlü bir şa-
ir, Aşık Mecit vardı. Aşık Mecit üste-
lik çok güzel saz çalıyordu. O yaşta bir
Karacaoğlan, bir Dadaloğlu gibi ol-
gun şiirler söylüyordu. Bugün bile ben
onun şiirlerinin büyüsüne şaşıyorum.
Küçücük bir çocuk bu kadar güzel şi-
irleri nasıl yazar diye düşünüyorum.
İster istemez ben Aşık Mecit'm çıraklı-
ğını kabul ettim. Çok arkadaştık. Ba-
na da saz çalmayı öğretmeye çalışıyor-
du. Aşık Mecit ne yazık ki ilkokul beş-
tejken öldü ve babamın ölümünden
sonra en büyük acımla karşılaştım.
Bütün bir yıl. nasıl olur, nasıl olur,
diye söylendim durdum. Onun üstüne
çok ağıtlar yaktım, duyanı ağlatan.
ağanın yancısı olmuştu. O günlerde
bütün aile sıtmadan yatıyordu. Bu du-
rurnu bilen oğretmenim Abdullah
Zeki Çukurova. ben orkaokula gide-
bileyim diye kasabanın zenginlerinden
benim için para toplamış. bu parayla
giyit. ayakkabı almışlar. Ortaokul ve
liseyi yatılı bitirtecek kadar da parayı
bir köşeye koymuşlar. Parayı vermek
için oğretmenim beni anyor, bense ele
geçmiyordum. Evi de bıraktım, bir kö-
ye sığındım. Öğretmenle karşılaşırsam
onu kırmamak için parayı almak zo-
runda kalacaktım. Oysa ben, Abdale
Zeyniki'nin diz çöküp destanlar söyle-
diği bir evdendim. Böyle bir parayı
nasıl kabul edebilirim! Ama hiç de pa-
ram yok. Adana'ya nasıl gidebilece-
ğim? Amcama söyledim bunu. O da
"Parayı alma" dedi. Çünkü biz, Ab-
dale Zeyniki'nin diz çöküp destanlar
söyleyecek kadar onurladığı bir eviz.
E.
Ikokul son sınıftayken yukan To-
roslar'dan ünlü destancı Aşık Rahmi
geldi. Uzun boylu, çok yakışıklı, güzel
giyinen birisiydi. Bir gece beni onun
ıde bir tosunumuz kalmıştı. Am-
cam. "Bunu al da sat ve Adana'ya git"
dedi, "Madem ki istiyorsun o kadar
okumayı." Yazlan yanında kun-
duracılık yaptığım Pehlivan Mustafa
Usta vardı. Tosunu ona beş liraya sat-
tım. Abdullah Zeki benim tosunu sat-
tığımı. bu parayla Adana'ya gideceği-
mi duymuş. beni otobüse binerken ya-
kalamak için tuzağını kurmuştu. Ben
de bunu duvdum. o sabah erkenden
kalktım, yola düştüm. Adana'yla Ka-
dirli arası yüz beş kilometre. O yolu
yürümeye başladım. Bir gece Adana'-
ya ulaştım, ama ayaklanm şişmişti.
Kendimi demiryolu istasyonunda bul-
dum. İlk olarak elektrik görüyordum.
Bir elektrik direğinin dibine oturup
dinlendim. Şimdiye kadar bu gür ışığa
şaşırdığım gibi hiç bir şeye şaşırma-
mıştım. Oradan kalktım. ırrnak bo-
yunca şehrin içinde yüriidüm. Bir sinc
ma\a geldim, "Mücrim Çocuk" diye
bir"film oynuyordu, hiç de film görme-
miştim. Gece yansma kadar film^sey-
rettim. Sonra, iyice anımsayamıyo-
rum; o gece bir yerlerde uyudum.
B'undan sonrası uzun bir macera.
Adana'da o yaz bir fabrikaya girdim.
Bu. Belçikahlann kurduğu bir çırçır
fabrikasıydı. Çocuklarda çalışıyorlar-
dı. Fabrikanın müdürü Aslan Bey
almıştı beni oraya. Hiç kimseden her-
hangi bir yardım kabul etmediğimi bi-
liyordu. Çerkes asıllı, Kafkasyah eski
bir subaydı. O yaz orada çahştım.
Kendime bir giyit, ayakkabılar ve bir
de ortaokul kasketi aldım. Giyinmiş
kuşanmış eve döndüm. Ondan sonra
da ortaokula başladım.
X atacak yerim yoktu, fabrika mü-
dürü Aslan Bey bana yatacak yer ver-
di fabrikada. Geceleri fabrikada çalışı-
yor. sonra da derslerimi yapıyor, fab-
rikadan her gün ortaokula gidiyor-
dum. Aslan Bey, bana. bir çocuğa de-
ğil de saygıdeğer bir insana gösterilen
<ala'nın oğlunu bir gün
Toroslar'da candarmalar
çevirdiler ve beş adamıyla
birlikte öldürdüler. Ben acı
haberi alır almaz uzun bir ağıt
yaktım onun için. Anama da
söyledim. Anam ilk oiaraktan
benim bu türkümü sevdi ve ses
çıkarmadı. Onu yenmiştim.
Artık dokuzundaydım ve
ünüm kasaba topraklannın
dışına da taşmış, köye beni
görmeye âşıklar gelir
olmuşlardı.
saygıyı gösıeriyordu. Hiç kimseden
hiç bir yardım iabul etmediğimi bili-
yordu. Bu çocuk bu Kafkasyah insan
için değerliydi. Beni fabrikaya al-
masını Aslan Bey'e öneren kişi. Ada-
na'nın fabrikatörlerinden, anası bizim
kasabadan olan İbrahim Burduroğ-
lu'ydu. O da bana evinde kalarak oku-
yabileceğımi önermiş. onun da bu
önerisini kabul etmemiştim. İbrahim
Burduroğlu babamm dostlanndandı.
Çok da cömert bir adamdı.
B>enim için kasabahlardân toplanan
paraya gelince, kasabanın belediye
başkanı ben okulun birinci sınıfında
iken bu parayı alıp bana geldi. Beni
lüks bir lokantaya yemeğe götürdü.
Parayı alayım. diye bana diller döktü.
kabul etmedim. Sonra o parayı fakir
bir göçmen çocuğu arkadaşıma verdi-
ler. O da o parayla okudu. Sonra da
üniversiteyi bitirdi. Belediye başkanı-
nın adı Hakkı Çözeli'ydi. Çok iyi giyi-
nen yakışıklı bir adamdı. Belediye baş-
kanlığına terzilikten gelmişti. Kasaba-
da benim için toplanan bu para olayını
daha anımsayan bir kişi de Fehmi
Gürkan adında kasabanın soylulan-
ndan bir zengindi. Sonradan ben sos-
yalist savaşıma girdiğimde, hiçbir ka-
saba soylusu, zengini benimle konuş-
mazken. Fehmi Gürkan bana eski
dostluğunu her zaman gösterdi. Be-
nim de her kasabaya gidişimde hâlâ ilk
aradığım insan bu soylu kişidır. Daha
da. bir çocuğun bu direnişine şaşar.
Btizim köyün alışkanliğı. geleneği.
her yaz yaylaya çıkmaktı. Biz fakir
düştükten sonra yaylaya çıkamaz ol-
muştuk. Bizimle birlikte köyde birkaç
e\ daha kalıvordu. Sonralan, yavaş
yavaş köy yaylaya çıkma alışkanlığını
toptan yitirdi. Çukurova çok sıcaktı.
Ortalık sıcaktan kavnıvordu.
SURECEK
Osmanh baron, Yahudfyi Yahudi'ye öldürtur
Hitler'den
Hitler'den
AytunçALTINDAL
-7-
Oebottendorf, yazdığı kitapta "Hit-
ler'den önce ben vardım" diyordu.
Hitler'in ilk kez kendilerine -Thule'ye-
geldiğini ve burada eğitildığini açikla-
dıktan sonra, Hitler'in, Thule'nin aris-
tokrat olmayan Almanlara açık olan
yan örgütü Alman İşçi Partisi'ne. son-
ra da Thule'nin üyesi ve görevlisi Karl
Harrer tarafından kurulmuş olan Mü-
nih'teki Alman Sosyalist Partisi'ne
üyeyapıldığını açıkladı. Sebottendorf.
Hitler'in bu üç okuldan yetiştiğini ve
buralarda edindiği bilgilerle kendi
nasyonal sosyalizm tezini hazırladığı-
nı öne sürmekten çekinmemişti.
istiyorsa. örgüte bir hizmette bulun-
ması istenmişü. Genç kont, Thule'ye
üye olabilmek uğruna Eisner'i öldür-
müştü. Hazin olan, ölenin de öldüre-
nin de Yahudi olmasıydı. Genç Yahu-
di Arco. ırkçı Thule'nin büyülü at-
mosferinde, okültizmle beyni yıkanın-
ca. Yahudi ağabeyi Eisner'i öldür-
mekten kaçınmamıştı.
Thule'nin Pan-Germenist ve anti-
semit ideolojisi, Sebottendorfun İsla-
mi simyacılık ve ariosofist düşüncele-
riyle şekillenmişti. Arianizm konusun-
da ise, Ljst ve Lanz von Liebenfels'in
görüşleri model olarak alınmıştı.. Bir
dönem için Haushofer ve Willigut da
aynı yayın organlannda Thule üyele-
riyle birlikte çalışmışlardı.
ngiliz araştırmacı Nicholas Good-
rich'in yazdığına göre. Thule ve Sebot-
tendorf. Münih'te kurulan sosyalist
cumhunyeti yaşaımamaya ant ıçmiş-
lcrdi. Niıckım. Yahudi Kurt Eisner,
21 Şubaı 1919da bir suikasta kurban
gıtti. Suıkastı gerçekleştiren genç
ddanı. hir konıtu. Kont Arco aut'Val-
ley'ı bu cınaycti işlcmeyc azmettircn,
1 İuıle ve Baron von Scbottendorftu.
Kendisinden. eğerThulc'ye üyeolmak
^h(fc^^ta^B ^^V^tlrtft ^ ^ p M I ^t^^^^h^K^i^^^â ^^Kv k^^ta ^^_^^^t
itler'in ünlü Nasyonal Sosya-
list Alman İşçi Partisi (NSDAP).
1920'de, Thule tarafından başlatılan
çabalarla kuruldu. Adolf Hitler, Se-
bottendorf un isteği üzerine, sokakta-
ki adamı aralanna almak amacıyla
Thule'ye kurdurttuğu DAP'a (Alman
İşçi Partisi), 12 Eylül 1919'da üyeya-
pılmıştı. Nordik-Aryan ırkının üstün-
lüğü tczi, ılk kez bu kaynaklardan Hıt-
ler'e aktanlmıştı. Hitler, Yahudi
Thule yazıtları, Gamalı Haç'ın esin kaynağı şekiUerden oluşuyordu.
Genç Yahudi Arco da, ırkçı Thule'nin büyülü atrnosferinde. okültizmle
beyni yıkanınca, Yahudi ağabeyi Eisner'i öldürmekten kaçınmamıştı.
'soykınm" planını, belki de ilk kez bu
örgütten edindiği sistematik anti-
semitizm ıleedinmişti.
İngiliz araştırmaa Michael Ho-
ward'ın yazdığına göre von Sebotten-
dorf. 1933'te çarlığı ve Bizans'ı yeni-
den canlandırmayı amaçlayan 'Impe-
rial Konstantin' tarikatına üye
yapılmıştı. Malla şövalyeleriyle bağ-
lantılı olan bu tarikatta Sebottendorf.
çift taraflı ajan olarak çalışmıştı.
Yann: Thule, 2500 yaşındaki
İstanbuPun sırlarına karışıyor
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Bakü YoHannda...
Ruhi Su, bir akşam bir yerde çalıp söyledikten sonra,
bir Azeri gelip elini sıkmış:
- Yahşi cırladın! demiş.
Ruhi Su, önce anlamamış. bozulacak olmuş. Talip
Apaydın, bunu Ruhi Su'dan dinlemiş. Cumartesi sabahı
erken kalkıp, Ruhi Su'nun son bandını "Ankara'nın Taşı-
na Bak'ı dinledim. Düşünüp durdum, neden Ruhi Su,
hala radyolarda, televizyonlarda dinletilmiyor halka?
Ruhi Su, unutturulmak mı isteniyor? Sağlığında, Ruhi
Su'nun adını anmadan sahneye çıkmayanlar, TV'de ça-
lıp söylerken, neden ustalarına bir selam yollamıyorlar?
Yalnız Ruhi Su mu? Sümeyra Çakır da, yasaklı olmalı.
Nazım Hikmet de, adı, şiiri geçmeyenlerden. Devlet Ti-
yatrolan'nda "Ferhat ile Şirin"i oynuyor da, şiirleri TRT'-
de yasak. Geri kafalılardan temizlenmeden TRT adam
olmaz!
"Ankara'nın Taşına Bak'ı dinliyorum. Hiç duymadı-
ğım türküler var içinde:
"Aşkınla perişan görseler beni/Hüdanın bir şaşkın ku-
lu sanırlar/Her kime söylesem bu doğru sezü/Zincirden
boşanmış deli sanırlar.
Sofu bilmez hakka niyazı/Üstüne farzolmuş vakit na-
mazı/Elime alınca on telli sazı/Ahirette dünya malı sa-
nırlar."
Bir başkasından birkaç dize:
"Karşıda koyun kuzu/Kıvır kıvır boynuzu/Yok demen
yoksul demen/Yiğide verin kızı..."
Ruhi Su, son günlerinde sayrıevinde yatarken, arka-
daşına:
- Çok kimse Ekmekçi'ye kızar ama, onun tadı başka-
dır! demiş.
Ali Hüsrevoğlu'nun yeni kitabı çıktı; adı: "Elmaak Ku-
şu", Hüsrevoğlu'nun şiirleri. Kitabı arayanlar, Ankara'-
da, tlhan ilhan, Toplum, Dost ile Arkadaş kitabevlerinde
bulabilirler. Hiç bulamayanlar, Ali Hüsrevoğlu'na;
3475115 numaraya telefon ederek, belki elde edebilirleri
Ali Hüsrevoğlu, Mehmed Kemal'in, Yasar Kemal'in ya-
kın dostu. "Yaşar Kemal'le ilgili dizelerinden kimileri
şöyle:
SözNazımdan açılmıştı ben endişeli/Ona birşey ya-
parlarsa dedim/Bu sözü duyar duymaz Kemal Sadık
Göğçeli/birden dellendi/eğer ona kıyarlarsa Ali/Anam
avradım olsun bir milyon insanı bir günde/boğar öldürü-
rüm dedi.
Işte bu/Kemal Sadık Göğçeli adlı "meçhul asker'/Çok
geçmedi Yaşar Kemal oldu/bu adla ün buldu/Sıra dağ-
lar gibi ardarda eserler verip/bütün dünyaya kanat
gerdi/Torosların koca kartalı/"Çukur"un o harika çocu-
flu"
Ataol Behramoğlu'nun yazdığı, Ankara'da ASTta oy-
nanan "Mutlu Ol Nazım" oyununda, Nazım Yaşar Ke-
mal'i övüyordu. "Yaşar Kemal, kimsenin yanıma yakla-
şamadığı, herkesin kaçtığı bir sırada, Paris'te benimle
görüştü" diyordu. Bu görüşmeyi Yaşar Kemal'e sor-
dum, olayı şöyle anlattı:
"- 1962'nin 23 Aralık'ı idi. Yılbaşını beraber geçirdik. O
Moskova'dan gödi, ben Londra'dan geldim trenle; beni
istasyonda, Abidin Bey (Dino), Güzin Hanım, Nazım, Ve-
ra karşıladılar. Biz de Tilda'yla geldik. Karşı karşıya ge-
k
lince, dayanamadık biz; öyle, karşı karşıya kaldık. Son-
ra, onlar gittiler. Biz, böyle çok hüzünlü, beni hiç görme-
miş tabii, mektuplarla tanıyor, Ağıtlar ı göndermişim
tanıyor, şiirlerimi biliyor o devirdeki, Hüyükteki Nar
Ağacı'nı göndermiştim, 'Yetenek var bu delikanlıda' de-
mişti, onu biliyor; beni görür görmez:
- Yav, sen ne kadar şişmanladın böyle? dedi. Hiç gör-
memiş oysa. Orada bir ay kadar kaldık, konuştuk. Bir
aya yakın, yahut bir ay kadar kaldık...
- O zaman da kimse yaklaşamıyormuş onun yanına.
- Kimse yaklaşamıyor var mı, tabii yaklaşamıyor! Her
gün dolaşıyorduk Sein'de. Ondan sonra, Abidin Dino'-
nun merdivenini çıkarmam var, üç buçuk saatte çıkar-
dık, o dillere destandır... Bir de, yılbaşı gecesi, Güney
Amerikalı bir şair kadının dokuz katlı evinde geçirdik yıl-
başını. Asturias, daha bir sürü Güney Amerikalı vardı.
Avni Arbaş vardı...
- Azerbaycan'a gittin mi?
- Çook! Seveceksin, bizim gibiler canım!
Aziz Nesin, Izmir'de sayrılanmış, dönmüştü Istan-
bul'a. Aziz Nesin'e sordum izlenimlerini.
- Hastalandım izmir'de hala toparlanamadım!
- Sizi izlemek de zor!
- Zor, izleyemiyorum ben kendimi!
- Herkes katılmaya başladı artık biliyor musunuz? •
- öyle mi? (Kahkahalar)... Ege Üniversitesi'nde çok
büyük bir amfi var, o amfi doldu, tıklım tıklım. Bir kat da
dışarıda bekledi insanlar, o kadar ilgi vardı Buca'da da
öyle ama, Buca'da küçük bir yerde yaptılar, bir kilise var
orada, kilisede yaptılar izin vermeyince adam (üniversi-
te). İlgi iyiydi, ama ben hastaydım. Onun için tatsız bir
haldeydim doğrusu. Fena değil, çok güzeldi yani çok.
- Domuz etini yiyin! dediniz mi?
- Tabii, tabii "Yiyin" demedim tabii, "İster yiyin, ister
yemeyin, bana ne! Yerseniz iyi olur tabii!"
- Azerbaycan'a gittiniz mi?
- Eskiden çok gittim. En son gidişimde, Ecevit'le git-
miştim.
- Azerbaycan üstüne kitap yazdınız mı?
- Hayır, ben hiçbir Sovyet Cumhuriyeti üstüne kitap
yazmadım Allah'a şükür. Yazmam!
Kültür Bakanı Fikri Sağlar'la Azerbaycan'a gidiyo-
rum: bakalım neler göreceğim.
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Bir yazann bütün
yapıtlann' iceren di-
zi. 2/ Kale hendeği...
Hızlı bir trafik akımı
sağlamak amacıyla
yapılan çift yönlü
geniş yol. 3/ Firdev-
si'nin son biçimini
verdiği, Iran'ın ulu-
sal destanı olan ya-
pıt. 4/ Gümüşün
simgesi... "Bir
bahçesi bir
seccade/Dolduran
havzı ateşten bâde"
(Ahmet Haşim). 5/
Okyanus... Arapçada "ben". 6/ Tan-
n'ya göre insan... Tümör... Danimar-
ka'nın plaka işareti. 7/ Mayalanmış
ve kurutularak ufaJanmış hamurdan
yapılan çorba malzemesi. 8/ Düğün
armağanı... tçinde tohum ya da kri-
zalit bulunan koruncak. 9/ Bağişla-
ma... Özellikle gençlere ucuz gecele-
me ve konaklama olanağı sağlayan
t annak.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Giinün sabahla öğle arasındaki bölümü... Nazi partisinin hfl-
cum kıtasın: simgeleyen harfler. 2/ Vücutta biriken azotlu mad-
de. Keçi kılından hayvan çulu, yem torbası gibi şeyler dokuyan
kimse. 3/ Laboratuvarlarda yüksek ısı elde edilen araç. 4/ Türk
müziğinde yörük özellik taşıyan oyun havası... Mûrekkebi ku-
rutmakta kullanılan ince kum. 5/ Verme, ödeme... Bir peygam-
ber. 6/ Gemileri bağlamada kullanılan, üç ya da dört koÜu ha-
lat... Dans. 7/ Alfabe... Bir şeyi anımsamak için yazılan kısa
yazı. 8/ Uzaklık işareti... Altmış beş santimetre boyunda bir
uzunluk ölçüsü. 9/ Eski dilde tuz... Hile.