23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17KASIM1992SALI 12 DIZIYAZI Gelibolu'da 1354yıhnda meydana gelen depremi fırsat bilen Süleyman Bey, kaleyi ele geçirir AvmpaVa doğru adım aclnıı O s m a n I ı İmparatorluğu T a r i h i • Jcuıı L<ım\ Bıhiiıu-Cnnnmımı^ Loms Bazin^In tiv Bi'lthı «;«//• \uoara BeltEceanu^ Puul Dunumı^ François Georgeon* Rtıbcrl Mantran • AnJrc Raymond> Jctın Pınıl Rou\ • \Uofa.s Çeviren: ServerTANİLLİ T rakya ya gide gele, Türkler. postu sererler orada. Şunu da bclirt- mi^ olalım: "Türk" derken, yalnız Os- manlılan değil. A\dın, Saruhan ve özellikle Karesi Beylığin- deki Türkleri de anlamak gerekir. Daha önce işaret ettieimiz gibi ilk Türk dalgası. 1304-1305 kışından baş- lavarak Gclibolu vanmadasına \erle- şir; hatia. Katalonyalılar ganimetle yaşamayı yeğlerken. onlar çiftçiliğe bi- le başlar. Katalonyalılar ve Türkler. 1307'de terkederler yanmadayı: ancak kimi aileler orada kalmayı seçmişler- dir bclki. Daha sonra. İoannis Kanta- kuzenos Orhan'ı çağırdığında, hasım taraf birliklerini Saruhan ve Karesi beyliklerinde toplar. Osmanlı tanhçi- lerinin dışındaki kaynaklara görc. Trakya'da. Süleyman'ın yanı sıra. kendi hesaplanna savaşan başka bey- ler de vardı; en tanınmışlan da bunla- nn. Hacı İlbegi ile Trakya'da Si- mavna'da yerleşmiş olan Bedrettın'in babası idi Merkez üs Çimbi Türkler. üs olarak. Tzympe'yi (Çimbi) alırlar önce, bu yerin adı. ilk kez 1352 yılı olaylanna bağh olarak âkredilir. İoannis Kantakuzenos. ora- nın Bizanslılara geri verilmesini ister; ancak Süleyman karşıhğında bir ödül isteminde bulunur. Bunun üzerine. İo- annis Kantakuzenos. 10 bin alün yol- larsa da. yeri elde edemez yine de. Beklenmedik bir olay, Bizanshlann Trakya'daki durumlannı gitgide iğreti kılacakür. 1354yıhnda 1 Martı2Mar- ta bağlayan gece, şiddetli bir deprem Gelibolu'nun duvarlannı ciddi hasara uğraür. Pegae'de (Kara Biga) bulunan Süleyman. yetişir ve yeri işgal eder. 1355yılı. İoannis Kantaku- zenos'un düşlerine son verir. V. İoan- nis, Konstantinopolis'e girmeyi başa- nr. 4 arahkta, İoannis Kantakuzenos tahtı bırakmak zorunda kalır. Bir ke- şiş kılığına girer ve Manganos'lar manasünnda kısa bir süre kaldıktan sonra. Charsianeites manastınna yer- leşir ve orada tarihini kaleme alır; bu kitap. onun hareketli yaşamındaki çe- şitli olaylann bir aynası olmasının yaru sıra, XIV. yüzyılın ikinci çeyre- ğinde. Bizanshlarla Anadolu beylikle- ri arasmdaki ilişkiler hakkında da değerli bir kaynaktır. 1356 yaa boyunca. yeni bir olay, ta- rihin satranandaki verileri değiştirir. Orhan'ın oğullanndan biri, Haül As- takos Körfezfnde (bugünkü tzmit körfezi) Foça korsanlannca kaçınhr. Orhan, oğlunun bulunduğu yeri an- cak sonbaharda öğrenir. Elinde Ege Denizi'ne korkusuzca açılıverecek ka- dar güçlü bir donanma olmadığından, oglunu elegecirmesi için tutar V. İoan- nis'e başvurur. İmparator, Andrino- polis saldınsından sonra, Osmanlıla- ra, sözkonusu durumda Süleyman'a yaklaşmayı boş yere aramış durmuş- tu; öyle olduğu için; çıkannı sağlamak amacıyla, fırsattan yararlanır; ioannis Kantakuzenos'un oğlu - Matheos'a yardım etmemesi koşuluyla, Orhan'a yardım vaadınde bulunur. 1357 ilkba- hannda Foça'ya yapılan ilk yolculuk başansızhkla sonuçlanır. Foça yöneti- cisi, önemli bir kurtulmahk ister ve Bizans tarihçilerine bakıhrsa. ters rüz- gârlar kaleye saldınya engel olur. Er- tesi ilkbahar, Orhan'la V. İoannis arasında yalnız Halil'in kurtanlmasım hfzlandırmak için değil, ikı taraf ara- anda bir antlaşma yapmak için görüş- meler olur. Ayru zamanda V. İoannis, kızlanndan biriyle tutsak oğul arasın- da bir evlilik önerisinde bulunur. Kimi kaynaklara göre 60 bin ya da 100 bin Bizans altını tutannda, hayh yüklü bir kurtulmaLk ödendikten ve Foça yö- neticisine "panhypersebaste" unvaru verildikten sonra. Halil Konstantino- polis'in yolunu tutar ve çok geçmez, Bizansh prensesle Türk şehzadesinin nişanı kutlanır. Habılıl'in dönüşünden önce, Or- han bir acıyla kavrulur. 758 yıhnda (25 Arahk 1356-14 Aralık 1357), belki de en yetenekli oğlu olan Süleyman, at- tan düşerek ölür. Yarunda aünınki de olmak üzere. Süleyman'ın Bolayır'- daki mezan bugün de ziyaret edilir. Yığınla ziyaretçiyi çeken bu yer, efsa- nelerle çevrilidir. Tarihçilere göre, de- nizden gelen bir kâfırler ordusunun saldınsı sırasında, Süleyman'ın arka- daşlan, taşla kaplayıp görünmez hale getirirler mezan. Ânıtkabir ise daha sonra, belki I. Murat zamanında ya- püdı. Orhan, 1362 Martında ölür. Bursa'- da, anıtkabire dönüştürülen eski bir Bizans manasünna gömülür. Yakın- larda bir yerde, ayn bir yapıda, baba- sının mezan vardır; ölüsü, vasiyeti üzerine, kentin fethinden sonra bura- ya getirilmiştir. Başlangıçta, her iki mezar, aynı çatının alundaydı. Bir >angın, arkasından bir deprem, yapıyı ciddi olarak hasara uğratüğından, Sultan Abdül Aziz. 1868'de, bugün görülen iki arutkabri yapünr. Hatır- latmak gerekir ki, bu mahaüe, en az XVI. yüzyıhn sonlanndan beri Os- mancık (Küçük Osman) diye adlandı- nlmışür. Bursayı 1333 (Va da 1331) Eylülünde ziyaret eden Arap gezgjm İbn Battuta, Orhan'ın babasının Os- manak diye adlandınldığını söylüyor ve açıklık getirip, bu adın "Küçük Os- man" anlamına geldiğini belirtiyor. Böylece, mahallenin adı, büyük bir olasüıkla, hanedanın kurucusundan geliyor. StRECEK Osmanlı hanedanının üstünlüğünühaklı göstermek için ileri sürülen gerekçeler yıllar boyunca değişti Ideoloji: Kıhç^ Kayı, kafîrlerle savaş H er devlet oluşumu, si- yasal iktidan bir ideo- lojik temelle payanda- lamak gereksinmesini duyar. Osmanlı devle- lı sözkonusu olduğun- da. Osman'ın ailesinin üsıünlüğünu haklı göstermek için ılen sürülen gc rekçeler, yıllar bovunca değişti. Savaş olaylanna bağh hızh yayılma nedeniyle, önce kılıç hakkına takıhyor duşünce. Aşıkpaşazade. Karacahisar kentine bir kadı atanması üstüne çı- kan tartışmada, Osman'ın ağzından şu mağrur sözleri haürlatarak bu hak- kı zikreden tek tarihcidir: "Ben, kıhcı- mın ucuyla fethettim bu kenti. Buraya kavuşmaya sultandan ne diye izin iste- yecekmişim? Ona. sullan oİma onuru- nu veren Tann. bana da cihat yoluyla han olma onurunu verdi." IVılıılıç hakkı iktidann dayanakla- nndan biri olsa bile. iktidan göster- mek için başka etkenleri hatırlatmak yeğleniyoryinede. Kimi tarihçiler, Os- man'ın ailesinin Kayı kabilesinden olmasının üstünde ısrar ediyorlar. Ya- zıcızade, sınır boylanndaki beylere şöyle söyletiyor: "Kayı han, Oğuz'dan sonra. yaşça büyüktü ve bütün Oğuz kabilelerinin hanıydı. Günhan'ın vasi- yetine ve Oğuzlann yasasma göre, hanlık ve padişahhk (hükümdar) onu- ru, Kayı'dan gelenler bulundukça, başka kabilelere düşemez. Şimdi, Sel- çuklu sultanlannın yardımını umut edemeyiz artık; ülkenin büyük bir bö- lümünü yiürdiler ve Tatarlann hükmü alündalar. Rahmetli Alâeddin, size te- veccüh gösterdığıne göre. han olunuz. Biz hizmetinizde olacağız ve burada cihatla uğraşacağız." Aşıkpaşaaade de, Osman'ın soyunu Oğuza, oradan da Nuh'a çıkanyor. Kabile parçalandıktan sonra, bu düşünce başanh olamazdı artık. O za- man da. Osmanlılan, Selçuklulann yasal mirasçılan olarak sunmaya çalı- şırlar. Bununla beraber. iktidann ak- tanlmasını haklı gösterebilecek bağlar bulmak gerekiyordu. nin, ilk Osmanh hükümdarlannın ya da hükümdar ailesi üyelerinin el açık- hğmdan yararlandıklannı göstermek- tedir. Sapanca bölgesinde Süleyman Paşa, bir köprünûn bakımı için top- raklar vakfeder ve yönetimini de Ahi' lere bırakır. Orhan'ın, oğluraın anısı- na îznik'de yaptırdığı zaviye (vakıf senedi 6 Haziran-4 Temmuz 1361 tari- hini taşıyor), Karaoğlan takma adım taşıyan Osman İbn Yusufça yöneülir; onun bir oğlu, Ahi Mustafa da, yöne- ticihk görevini, babasının ölümünden sonra üstlenir. Orhan"ın kızı Hatice, Ahi Turca yaranna bir zaviye yapünr. İbn Battuta, Anadolu'da dolaşırken, Bahkesir'e, Gürle'ye, Geyve'ye gehr ve Mudurnu'da, Ahi'lerin baktıklan bir zaviyede kalır. K, Osman Bey'in ölümünden sonra başa geçen Orhan Gazi'yi elinde yayıyla gösteren bir minyatür. I,Llk denemeler çekingen oldu. Yaa- cızade, Sultan Alâeddin'in Osman'a göstermiş olabileceği yakınhğı zikredi- yor yalnızca. Aşıkpaşazade ile NeşrT- ye gelince, onlar iki kez Selçuklulan sokuyorlar işin icine. Ertuğrul sınır boylanna yöneldiğinde, sultan kışlak ve yaylak belirler kendisine; arkadan, Osinan döneminde. ona bir eyalet yö- neticisinin işaretleri olarak. bir at kuy- ruğu, bir sancak ve askeri çalgı takımı yollar. Neşrî, Sultan Alâeddin'in, mi- rasçısı olmadıgı için Osman'ı oğlu gibi gördüğünü de ileri sürüyor. Oysa, bu- nun doğru olmadığını biliyoruz; çün- kü. tahttaki son sultan III. Mesud'du. Bu meün ılginçtir; şundan ki Selçuklu hanedanı ile Osmanlılar arasında -ma- ne\î bakımdan da olsa- bir hısımhk kurma çabasında. Spandugino'ya gö- re, II. Mehmet, Osmanlılann Trab- zonlu Komnenosiardan geldikleri savına bir geçerlilik kazandırmak ıste- di; ancak, bu sav kendira kabul ettire- medi. bir noktaya değinelim. Bü- tün vakayınamelerde ve destansal eserlerde, gazi, yani inanç uğruna mü- cadele eden kışi teması, durup durup tekrarlarur. Osman ve Orhan, tek amaçlan İslam dinıni yaymak olan şefler olarak sunulmuştur. Çevrelerin- deki herkrs de aynı ülkü adına hareke- te geçmişlerdir: İslamın üstünlüğünü kabul etmek istemeven başeğmez kâ- fırlen yok etmektir bu ülkü. Bursa'da Şehadet camisinın kitabesinde, Or- han, "iman için cihada kaulanlann ve savaşanlann sultanı" unvanını taşımı- yor mu? Dinin gücünü yadsımak sözkonusu olmasa bile, geniş yankılar uyandırmış bu bir parça dar açılı düşünce. Os- man'la Orhan'm dönemi için güçlükle savunulabilir. XIV. yüzyılın ilk yan- sında Çanakkale Boğaa'nı aşan Türk- ler, Bizanslılann hızmetine girdiler: Kimi kez İoannis Kantakuzenos'un davasını savundular, kimi kez hasmı İoannis V. Palaiologos'un davasını. Hiç de bir fetih değil. bir askeri yar- dımdı sözkonusu olan. Türkler, Bi- zans topraklannda Katalonyalılarla aynı sıfada bulundular. Anadolu'da Hıristiyanlar, Osmanh ordusunun saflannda savaştılar. Köse Mihal, Müslüman olmadan önce. Os- man'ın yanmda yıllarca at üslünde dolaştı durdu. Hüdavendigâr eyaleti- ne (İznik'den Bergama'ya değin yayı- lan, başkentinin de Bursa olduğu bol- ge) ilişkin 1454-1455 tarihli bir vakıf defterinde, Anastos adh bir Hıristiyan ümar sahibi zikrediüyor. Şunu da belirtmeli: Şehadet camisi- nin kitabesı. Orhan zamanma değil. I. Mehmet zamaruna ait; çünkü, Hicri 820(18 Şubat 1417-Şubat 1418) tarihi- ni taşıyor. Öte yandan, Karamanhla- nn 1413te Bursa'ya yaptıklan bir akın sonucu Orhan'ın camisini yakıp yıkan ve yeniden yapmayı gereldi kı- lan yangını da zikrediyor. Böylece, iman adına savaşan rolünün yüceltil- mesi. Anadolu beyleri düşünülerek di- le getirihnise benzer. Bir yandan, Müslüman dünyanın öncüsü duru- mundaki Osmanhlara yardımda bu- lunmaya bir çağn, öte yandan onlara düşmanlık gösterenleri kınama anla- mında söylenenler. Böylece gazi tema- sı. Osman'ın ailesinin üstünlüğünü haklı göstermek için öteki gerekçelere ekleniyor. Toplum yapısı İlk Osmanhlar kafalarda canlandı- nlmak istendiğinde. aynı klişeler orta- ya çıkar hep' Kırda sürüleriyle dola- şan çobanlann düşsel güzellikteki görüntüsünün karşısına, önlerine ne çıkmışsa yıkıp geçen acımasız savaşçı- lann. ya da kıhçlannm ucunda iman- lannı yayan gözü dönmüş din adamla- nnın görüntüsü geürilip konur. Önce şunu belirteüm İlk Osmanlı- lar, kelimenin dar anlamıyla göçebe. yanı bir yerde mekân tutmadan yollan aşındınp duran kişiler değildirler. Ka- bıleler halinde yaşar ve sürüleriyle be- raber yaylaya çıkarlar. Sonbaharda. kışlamak için o%\:lara inerler ve yazm başlangıcında. yeniden dağın yolunu tutarlar. Erkenden belli sayıda küçük kenti, 1326"da da Bursa'yı fethetmiş olsalar da, çadırtarda bannırlar hâlâ; 1329'da III. Andronikos Pelekanon Savaşı'na girişüğinde. Bizanslı tarihçi İoannis Kantakuzenos'un gösterdiği gibi böytedirler; o kadar ki. imparator, Türkler ormanh yükseldiklere çıkma- dan önce, adımlanru sıklaştırmak ge- reğini duyar. eski Bursa-Mudanya yolu üzerinde bir küçük kilise ve bir köprü yapünr; Orhan'ın kardeşi Alâeddin, Bursa'da bir tekke ve bir küçük kilise kurdurur; Oshan'ın oğlu Süleyman Iznik'te bir medrese ve Nicomedia'da bir hamam diktirir. Bunlar. kimi örnekler yalnız. Yüksek me\kide kişilerin yaptırdıkla- n arasında. her ikisi de İznikte olan Haa Hamza ve Hacı Öz Bey camileri- ni zikredelim. Lala Şahin Paşa da din- sel yapüar kurdurur:' Bursa'da bir medrese, eskiden Kirmasti denen Mustafa Kemal Paşa'da bir cami, bir zaviye ve bir medrese. B B'irkaç yıl sonra, İbn Battuta, İz- nik'te Orhan'a rastlar; ancak, bindiği gemi, 1354'te Çanakkale Boğazı'nın kuzey kıyısında durdurulup genel de- netimden geçtikten sonra, kendisi tut- sak edilen Meıropolit Gregorios Pala- mas, Lampsakos (Lapseki), Pegae (Kara Biga) ve Bursa kenüerini dönüp dolaştıktan sonra geldiği bir yaz ko- naklamasmda bulur Orhan'ı. Bunun gibi, ilk Osmanhlar, her tür- lü kent yaşamına karşı çıkan kişiler de değildiler. Yeni fethettikleri kentlerde. Müslüman hükümdarlar gibi. bir dizi yapı kurdururlar. Bursa'da olduğu gi- bi İznik'te de, camıler, medreseler, aşhaneler, hamamlar, köprüler ve hanlar boy atar durur. Kimi zaman bir büyük bütünlük gösteren bu yapı- lar. çevresinde halkın günlük yaşamı- nın örüldüğü yeni bir mahallenin çe- kirdeğini oluştururlar. Bursa'da Orhan camisinin yanında, 19-28 Ni- san 1360 tarihli vakıf senedinden öğ- rendiğimiz gibi, bir hamam, bir aşha- ne, bir mutfak, geçici yolcular ve binekleri için bannaklar vardır. Böyle- ce, yalnız ruhun selameti kaygıstnda değıldır insanlar, insan bedeninin ra- hatlığı da düşünülür. Hükümdar ailesinin üyeleri ile yük- sek mevkideki kişiler, kenüeri kamu yaranna yapılarla donatmada da kat- kıda bulunurlar: Orhan'ın eşi Nilüfer, 'u yapılann bakımı, o yerlerin in- sanlannca sağlandığj halde, yüksek görevler için yardımcılar, ilk yıllar, uzun bir İslam geleneğinden yararla- nan Anadolu kentlerinden getirtihr. İznik medresesinin ilk hocası Kayserili Davud adh biridir. O dönemin vakıf senetlerini imzalayanlara bakıp doğ- duklan kentleri tanıyoruz: Kayseri, Kırşehir, Konya, Sivas ve başka önemli kent merkezleridir bunlar ve inançla bilgi, oralardan ta sırur boyla- nna değin yayıhr durur. Bununla be- raber şunu da söyleyelim: İbn Bat- tuta'nın -biraz da esefle- belirttiği gibi, Arapça hemen hemen hiç konuşul- maz. Gezginin hayretten dona kaldığı bir ömek: Geyve'de din işlerine bakan kişi, kendisine öğünerek fakih, yani hukukçu dedıği halde. Arapça değil Farsça konuşur. Ahi'ler, Müslümanlann yeni fethe- dılmiş kentlere yerleşmelerine katkıda bulunurlar; lonca üyeleri olarak, bir sosyal ve manevi yardımlaştna toplu- luğu oluştururlar aynı zamanda. Adı çok geçtiği için en tanınmış olanı, Şeyh Edebali'nin yeğeni Ahi Hasan'dır; Şeyh Edebali de Osman'ın kayınpede- ridir. Ahi Hasan. Orhan'ın seferlerine katılır ve Bursa'da yerleşerek, bir tek- ke yaptınr orada. Osman'ın mirasırun bölüşümü anında da hazır bulunmuş- tur. 859 (1454-1455) tarihli bir vakıf defteri, ta Osman'a ve Orhan'a çıkan bajhşlan da sıralarken. yığınla Ahi'- jsa bir süre önce Bizanslılardan ahnmış kentlerde yerleşen bir Müslü- man kentli halkın yanı sıra. Türk kabi- le geleneklerini sürdüren Türkmenler vardır. Birinciler. medreselerde öğreü- len bilgiyi, sonuç olarak Ortodoks inana yayarlarken, ikinciler hak-mez- hep dışı (heterodoks) diye nitelenebile- cek bir nalk dinini yayarlar: Bu din, Peygamberin damadı Ah' kültüne, on iki imamı ululamaya ve törenle girilen gizli toplanülara dayarur. Daha önce belirülen vakıflar defte- nnde (1454-1455), yığınla baba (kimi hak-mezhep dışı derviş tarikatlannın başlanna verilen unvan). Orhan'ın ka- rarlan sayesinde. topraklardan yarar- lanırlar: Yarhisar nahiye'sinde (bu- cak) Ermez Baba. Ermeni İh' nahıye- şinde Zekeriya Baba ile Saru Baba, İnegöl nahiyesinde Kara Baba veGer- mence nahiyesinde kısaca bir Baba. Öte yandan, bu sonuncu Babanın ya- şadığı köy. Babailer diye adlandınh- yor ki. bu adı, 1240 yıhndaki başkaldı- nnın kökeninde bulunan Baba İlyas'- ın çömezleri taşırlar. Bir başka Babai- ler köyü, Tarhala (bugünkü Soma) bölgesinde bulunuyor ki, Köpek Şeyh takma adım taşır. Köpek. İslam dinin- de pis bir hayvan olarak görüldüğüne göre, bu ad. bir kez daha, hak-mezhep dışı kişiler karşısmda bulunduğumuzu tanıtlar. Tarihçi Aşıkpaşazade, Baba İlyas'ın tonınlanndan biri olduğunu söylüyordu. Kitabmda, bu ermiş kişi- nin bir çömezi olan Geyikli Baba ile Orhan arasındaki ilişkilere bir bölüm ayınr. Dediklerine bakıkrsa, Orhan, onun anısına bir anıtkabir, bir zaviye ve bir cami yaptırdı; yaşarken onanldı da bunlar. Bu yapılardan bir bölümü, bugün de ayakta. Şimdi, Baba Sultan adım taşıyor köy. Osmanh devletinin kuruluşundan başlayarak, yine hak mezhep dışı diye nitelendirebileceğimiz bir başka derviş topluluğu daha vardır: Bunlar da Ab- dal'lardır. Bursa, -hiç olmazsa bu yüz- yıhn ortalanna değin- Abdal Murat tekkesi ile Abdal Musa tekkesinin bir- kaç önemsiz kalınüsını korudu. olarak, birkaç keüme de Bi- zans halkı üstüne. Eseri 1307 yıhyla biten Pakhimeris, Türk saldınîanyla karşı karşıya kalmış ve elinde üç-beş malla "Kent"e, yani Konstantinopo- lis'e kaçan Anadolu'daki hemşehrile- rinden yakınır durur. Bununla bera- ber, imparatorluk, düşmana kafa tutmayı deneyen değerli insanlardan yoksun değildır. Osmanhlar da. Bursa halkının kendilerine gösterdikleri dire- nişten ve kıüığın yol açtığj kurban sa- yısının çokluğundan etkilenirler; Aşıkpaşazade'nin anlattığına göre, Osmanhlar kente girdiklerinde, bu kurbanlar sokaklan dolduruyordu. smanlı devletinin doğuşu bu ortamda olur işte. Müslüman dünya- nın çevresinde ve bölünmüş bir Hıris- tiyan dünyaya karşı. Osman'la Orhan, tarihin sahnesine yüksehp çıkmak için, tahhı, zekâyi ve askeri yetenekleri birleştirmeyi bildiler. ANKARANOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Ne Mçim Alman? Alman dilbilimcisi Johannes Meyer'i dinlerken, içim- den, "Bu ne biçim Alman?" diye geçiriyordum. Günde 20 saatçalışıyor. ancak dört saat uyuyabiliyordu anlattı- ğına göre. Türk işçi-köylü çocuklarını, Almanya'da üni- versiteye taşıma yöntemini bulan adam Dr. Meyer, konuşmamızda beni çok etkiledi. Sormuştum: - Zevkleriniz ne var örneğin, hobileriniz hani, boş va- kitlerinizde? - Boş vakit yok ya, hobim bu gibi şeyleri yapmak; in- sanları kaynaştırmak, onlara dil öğretmek. Başka hobi- lerim de olabilir, ama onlara ulaşamıyorum, yetişemi- yorum... - örneğin, briç oynar mısınız? Ben severim de! - Zaman meselesi, benim kızım (adı Dilan) hangi oyunları oynarsa birlikte oynarım, zevk verir bana. Çün- kü onun gelişmesi için önemli. Kızıma kitap okumaya zaman buluyorum. Ben ona okuyorum. O da şimdi kitap yazmaya başladı, çocuk romanı. Kırk sayia oldu, o da bana okuyor ve daktilosunu bana yaptırıyor. Daktilo kur- suna vereceğiz kızı, kendi yazsın diye... 15 Kasım Pazar günü çıkan "Pazar Konuğu" Dr. Jo- hannes Meyer, yaptıklarını sıradan birşeymiş gibi anla- tıvordu. Örneğin, birlikte yaşadığı arkadaşı, "eşi" Rosi 1 - nin bir projesi vardı, Alman sağınlara, bacılara Türkçe öğretme projesi; ama, kendi dallannda, kullanma zo- runda oldukları Türkçe'yi. Bunun ne denli önemli olduğunu yaşamayan bilmez oiayı. Almanya'da okuma-yazması bile olmayan bir Türk kadını sayrıevine gittiğinde, sağına (doktora) derdi- ni nasıl anlatır? Ben Anadolu'dan, köylerimizden bilirim; kimi kadınlar, anama gelırler, yakınırlardı: - Hay abam (ablam) şuramda bir kuş var, pır pır edip duruyor, ha uctu ha uçacak! Şimdi bir Alman sağına, derdinizi böyle anlatsanız ne düşünür? Bir başkası şöyle diyebilir: -Şuramda bir sancı var, birtürlügeçmiyor;birdeyılan var, aha şuracıkta, dolanıp duruyor! Alman sağın, anlamadığı bu sayrılığı, yılanı neyi ruh- bilimcinin çözebileceğini düşünür! Dr. Meyer'e sordum: - Rosi'nin ne kadar öğrencisi var? - Sayıca söylemek biraz zor. çünkü hem sürekli, de- vam eden kurslarımız var, ama daha da fazla öğrenci getiren haftalık kurslar var. Alman doktorlarla, sağlıkçı- lara sabahtan akşama dek Türkçe kursu yapılıyor. - Sağlık personeline değil mi? Ben doktorlara "sağın" diyorum! - Evet, doktor, hemşire... - Hemşireye de bacı! - Evet, ondan sonra psikologlar geliyor bazen; çünkü onların da başı dertte, dil bilmezse psikolog, hastasıyla bir ortam kuramıyor. - Zaten karışık bir meslek! - Evet, evet! Ama şimdi hepsi geliyor; toplu toplu yüz- lerce öğrenci, ama bazen geliyor, bazen gelmeyebili- yor... Dr. Johannes Meyer'in çalıştığı Essen Üniversitesi'n de, "destekleme kursları'na katılan öğrencileri de gör- mek istedim. Öğrenciler aslında beni beklemişler, an- cak Dr. Meyer'le konuşmamız uzun sürünce gitmişler. Öğretmenlerden biri şöyle dedi - Şurada bir sınıfta üç kız çocuğu çahşıyor. isterseniz onları görebilirsiniz! Dersleri oimadığı halde gelmiş- ler... Gidip baktık; üç kız, yedi-sekiz yaşlarmda; biri Sri Lan- kalı, biri iranlı, biri Türk. Matematik çalışıyorlar. Tahta- daki probleme göre 1000den 999u çıkarmalan gereki- yor. Daha çözümünü yapmamışlar. Sri Lankalı, İranlı, Türk çocuklarının kendi aralarmda anlaşabildikleri dil Almancaoluyor. Dr. Meyer'in, pazar günü de açıklandığı gibi başlıca dertlerinden biri. Almanların Türkçe öğrenmemeleri. "Türk gençleri normal Almanca konuşuyorlar, hiç güç- lük çekmiyorlar dil bakımından; ama Türkçe bilen Al- manlara gereksinimleri var, ruhsal olarak. Ben bunu çok önemli buluyorum" diyor. Almanyada yaşayan Türk, Kürt çeşitli uluslardan, halklardan, işçi köylü çocuklanndan, üniversitede oku- yanların birçoğu Dr. Meyer'in "Pazar Konuğu"nda özü- nü anlatbğım eğıtiminden geçmiş. Onu dinlerken kendi- mi, 194O'lı yıllarda, bir Köy Enstitüsü'nde sandım. Dr. Meyer, kurslannı sürdürebilmek için parasal güç- lükçekiyordu. iş ve İşçi Bulma Kurumu. öğretmenleri iki yıllık sözleşmelerle atıyor, ücretini ödüyordu. Paranın küçük bir bölümünü de, çalıştıran kurum, yani Essen üniversitesi veriyordu. Dr. Meyer, şöyle diyordu: - Biz (öğretmenler için) iki yıllık sözleşmelerle koruya- bildik o düzeyi. Maalesef çok zor. Dilekçe vereceksin, düekçelerin yarısı reddediliyor. Çünkü İş ve işçi Bulma Kurumu, aynı insanı böyle bir sözleşmeyle iki-üç kezça- lıştrrmak istemiyor. Biz bu yönden çok dar boğaza girdik şimdi. Tartışıyoruz, konuşuyoruz, yollar anyoruz. Kolay değil, örgütçü de olmak gerekiyor. Düşen adam gidiyor, yerine yenisini alabilecek misin? Yeteneklisini bulabile- cek misin? Yani, bir yolunu buluruz. Şimdiye dek hep bir yolunu bulduk. - Karamsar değilsiniz, öyle mi? - Karamsarım ama, bir yolunu buluruz! BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Bilim kurumlan- nın çahşmalanyla il- gili yazı ve haberle- rin yayımlandığı der- gi. 2/ Yan... Şilte yü- zü ya da mintan yap- maya yarayan pa- muklu dokuma. 3/ Zirkonyum elemen- tinin simgesi... Halk edebiyaüna özgü bir şiir türü. 4/ Kötü beslenmenin yol aç- üğı hastalıklan ve yi- yeceklerin besin de- ğerlerini inceleyen sağhk bilgisi dalı. 5/ Omurgayı oluş- turan kemiklerden her biri... Ünlü besteci Cemal Reşit'in soyadı. 6/ Ye- ni... Bey. 7/ Üç Silahşörier'den biri... Bir nota. 8/ Numaranın kısa yazıh- şı... Başka bir bitkinin üzerinde bi- ten, ama asalak olmayan bitki. 9/ Çelikçomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad... Pi- rinçten elde edilen Japon içkisi. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Yeniçeriler tarafından kullanılan ve atların eyerlerinde asüı duran altı toplu gürz. 2/ Ağır ağır kendiliğinden oluşan deği- şim... Sert bir içki. 3/ Lantan elementinin simgesi... Hayvanın sırtına, eyerin altına konulan belleme. 4/ Üstünkörü bir biçim- de geçici olarak onarma. 5/ llgeç... "Çok önemli kişi" anlamında kullanılan uluslararası kısaltma. 6/ Boyalann inceltilmesinde kullanılan sıvı... Tevfik Fikret'in, tstanbul'a lanetler yağdırdığı ünlü şiiri. 7/ Tıp dilinde derinin kanlanmasma verilen ad... Bir nota. 8/ Nikelin simgesi... Karsılık beklenilmeden yapılan yar- dım. 9/ Bir tür erkek deve... Türlü nedenlerle basanlı olama- yan kimse.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear