23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 1992 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Madam Recamier,yani Jülyet, 1818yılmı Chateaubriand'a olan aşkıyüzünden ağlayarakgeçirdi ateaubriandve Jülyet İSİPARİS'İN GİZLİ YAŞAMI SALÂH BİRSEL Chateaubriand, Ünlü Hatun'u bir daha. ancak 12 yıl sonra görebilecek- tir. Mme Rcamier artık o eskı büyûk evindedeğildir. 1806yılındakocasının topa.r.;alar eşiğine gelip toslaması so- nunda Basse-iiu Rempart Sokağı'nda daha alçakgönüllü bir eve taşınmıştır. Chateaubriand bu yeni salonda "Aventures du dernier Abercrage" adındaki öyküsünü okur. O gece ora- da General Bernadotte ve eşi, Mareşal MacDonald. VVellıngton Dükü, Dou- deauville Dükü, 1807'lerde Ünlü Ha- tun'u kocasmdan ayınp almak için uğraşan Prusya Prensi Auguste, Ca- nova, ressam David. ressam Grard, Benjamin Constant, Metternıch. Mat- hieu de Montmorency ve de Ballanche vardır. Mme Rcamier ile hiçbir ilişkisi kalmamışür Prusyalı prensin. Ama Benjamin Constant ona deli gibi vur- gundur. 31 Ağustos 1814 günü kendi- sine aşkıni da açacak ve 15 ay boyunca hiç bıkmadan, usanmadan ona yalva- np yakaracaktır. Ünlü Hatun onun, Vyalnız bir insan" oluşu karşısında za- man zaman acıma krizleri geçirirse de bu, hiçbir vakit seviye dönüşmez. Bu- Ünlü Hatun'un en göze çarpan özelliği. kendisine tapanlara çok güçlü bir aşk esinlemiş olması, hiçbirine bağ- lanmadığı halde, topunu ya da çoğunu dost olarak elde tutabilmesidir. Bussy, sevgili kuzinine yazdığı mektupta, "Bir sevdalıyı, arkadaşlıkla yetinecek duruma sokabilen, koskoca krallıkta yalnız siz varsınız" dıyecektir. Doğru- su Mme De Svign'den daha güzel, daha dayanılmaz olan, gençliğinde ise daha çapkın. daha kışkırtıcı yollardan geçen Mme Rcamier'ye bu görevi yü- rütebilmesi için çok iş düşüyordu. Çünkü bir sanat yaratması, bilgili ve sürekli bir çaba sürdürmesi, ustalıkla güleryüzlülükten oluşan bir taktik kuljanması gerekiyordu. Ünlü Hatun için yazı yazanlann tü- mü onu övmüştür. Sainte-Beuve şöyle diyecektir: "Doğal değil mi, onu anlar görün- mek bile insanın yücelmesi için yeter- di." Haa, Sainte-Beuve, madamın evine 1833 yıhnda gelmeye başlar. Onu ora- ya Mösyö Ampre getirmiştir. Yazan- mız, ilkin tetiğini bozmamıştır, ama sonunda evet demiştir. Nedir, Mme Rcamier onun Benjamin Constant üzerindeki yargılanndan hoşlanmaya- cak ve düşüncelerini çürütmesi için Mösyö Lomnie ile Mme Louise Co- let'yi görevlendirecektir. Bir sevda ortaya çıkıyor 28 Mayıs 1817 gecesi, Chateaubn- and'la Mme Rcamier, Mme de Stael'- in, Neuve-des-Mathurins Sokagı'nda- ki evinde yemek verken, birbirlerini sevdiklerini anlarlar. Ertesi yıl Ünlü Hatun günlerini ar- tık hep ağlamakla geciriyordur. Bu, Chateaubriand'a olan aşkı yüzünden- dir. Ne ki. ondan önce, 1817 eylülün- de, Basse-du Rempart Sokağı'ndaki evde Chateaubriand'la, Mme de Stael'in ölümüne de ağlayacakür. Dostunun ölümünden sonra Mme Rcamier'ye sormuşlar: - Mme de Stael güzel miydi? - Ne bileyim! Ben onun dudaklann- dan ve gözlerinden başka bir şey gör- medim. Onu dinledim hep. 1818 ekiminde Mme Rcamier, An- jou-Saint-Honor Sokağı'nda bir ev edinir. Ertesi yıl onu da satıp Svres So- kağı'ndaki Augustine rahibelerine ait Abbaye-aux Bois'yı alır ve toplantıla- nnı bu yeni evinde sürdürür. Burada 1820 kasımına ya da aralığı- na değin ıki mutlu yıl geçer. Ne ki daha ıkınci yılın başında Ünlü Hatun, Cha- teaubriand'ın kendisine bağlı olmadı- ğmı çakmıştır. Kralın polisi bile duru- mu biliyordur: -Chateaubriand, her gün musikici Lafont'un kansına mektup yolluyor. O da ona sevgi dolu karşılıklar veri- yor. Bir aşk can çekişiyor İki sevgıhnin, ilk günlerde Chantilly ve Versailles'da sürdürdükleri rande- \ular artık pek seyrekleşmıştir. Kısa- cası, Chateaubriand artık meleğini aldatıyordu. Elli bahannı sürüyordur, ama kadın konusunda doymak nedir bilmiyordur. Buna karşılık melek ona iyisinden bağlanmıştır. Dostlannı bile aramıyordur. İlk başkaldın bayrağını çeken Du- ras Düşesi olur. Üç aydır onun evıne bir kez olsun uğramamıştır. Erkek dostlan da kaygılıdır. Onu saranp sol- muş, bitkin, yorgun buluyorlardır. Aralıkta Mathieu de Montmorecy, Mme Rcamier üzerine haber almak için bir günde iki kez gelmiş, ama iki defasında da, madamın hizmetçisi bir masalla onu kapıdan çevirmiştir. 1820'nin son ayından başlavarak Chateaubriand meleğmi artık mek- tuplarla oyalamaya başlar. Bu oyala- ma işi hep sürmüştür. 27 yılda ona 370 mektup yazmıştır. 11 Ekim 1828'de Roma'ya elçi olarak gittiğinde, aynla- cağı güne değin (16 Mayıs 1829), yedi ayda ise 98 mektup göndermiştir. Sa- dece 2 Aralık 1828'de iki mektup döşe- nir. Ama aynı gün Jülyet'inden de üç mektup gelmiştir. Chateaubriand bu mektuplarda, •'Senin için besledığim duygulara gü- ven. O sevgiyi hiçbir şey gönlümden koparamaz. Yaşamım boyunca süre- cek" diyordur. Daha sonralan, anılannda Mme Rcamier için şunlan da yazar: - Öyle sanıyorum ki sevdijhm her şe- Maadame Recamier 'nin Svres Sokağı 'nda aldığı Abbaye-aux Bois'da 1820 kasımınaya da arahğına değin iki mutluyıl geçer. Ne ki daha ikinciyıhn başında Ünlü Hatun, Chateaubriand'ın kendisine bağh olmadığını çakmıştır. Kralın polisi bile durumu biliyordur: "Chateaubriand, her gün musikici Lafont y un kansına mektup yolluyor. O da ona sevgi dolu karşıhklar veriyor." raya, daha sonraki yıllarda Mösyö Laval de dadanır. Ind renginde fiskoslar Buraya gelen konuklann kendıleri- ne özgü bir konuşma ölçüsü vardır. Ihmlılıkiır bu yöntem. Burada kulagı tırmalayacak tonda söze binde bir rastlanır. Sainte Beuve bu fiskoslara "İnci rengindeydi" diyecektir. Ünlü Hatun'un bir özelliği ve inceli- ği de karşısındaki kimseyi değerlendir- mesidir. Kendisi ortadan silinir. karşı- sındakine kendini gösterme olanağı verir. Laflamaya kanşmak gereğini duyduğu vakit de silik bir davranışta buİunur ya da gülücüklü bir öykü an- latıf. Beğeni denen şeyin bu toplulukta çok temiz bir görünümü vardır. Tek tehlike. aşın kıyılarda seyreden gönül almalardır. "Beğeni burada, terbiye ve nezaket gibi keskinleşirdi. Yalnız ka- rakterlerimiz az buçuk gevşerdi" der Sainte Beuve. Yeniliğin yenildiği ev Ev sahibesinin ve öteki konuklann özsaygılanna da çokça öncelik verilir. Zekâ ve güzellik de bu öncelikten alır payını. Eyvah, eyyah ki, sadece yeni- likîe düşünce özgürlüğüne pek kürek çekilmez. yi Jülyet'te sevdim. O benim tüm sevi- lerimin gizli kaynağıydı. Gerçek ya da çılgın aşklanm idi o. Sevdiğim kadın, sadece oydu. Şunu unutmamalı ki, Mme Rca- mier'ye mektup yazmayan kalmamış- ür. Bunlann içinde en çok M. de Montmorency, Mösyö Ballanche ve de Mösyö de Laval'ın mektuplan il- ginçtir. Sainte-Beuve, Chateaubri- and'mkileri pek tutmaz. Montmorency'nin tutkusu Mathieu de Montmorency, Jülyet'le ilk tanışüğı vakit daha çok genctir. Bi- raz safderundur. Madama platonik bir aşkla bağlanır. Mektuplannda ona hep yol gösteriyordur. Demek isteriz ki Chateaubriand'la aynı koşuyu ko- şuyordur. ama bizimkisi onu ciddiye almaz. Adı yerine onu "Hierophan- tes" diye çağınr. (1) 1823-1824'te Mme Rcamier her iki- sinin de sır kutusudur. Ama Jülyet'in gönlü daha çok Chateaubriand'a ka- çıyordur. Ballanche'a gelince, o iyi bir insan- dır, ama gırgır yanlan da vardır. Ken- disinin bile kavrayamadığı düşünceler sürer öne. Sainte-Beuve, "Onun ka- buksuz yumurta haline bakıp sakın alçakgönüllü olduğunu sanmayın. Gölgede büyümüş top fesleğen oldu- ğuna aşın derecede inarur. Kendisini bekleten Fransız Akademisi'ni bir tür- lü bağışlamamıştır" der. Hayran gorünmesine karşın o da Chateaubriand'dan pek hoşlanmaz. Bizimkisi de onu fasulye gibi nimetten saymaz. Ötekiler gjbi Ballanche da meleğin gönlüne girmeye çalışmışsa da Mme Rcamier onun aşkma da kar- şılık vermemiştir. Ünlü Hatun'a çok çok mektup ya- zanlardan biri de Mösyö Laval"dir. Jülyet'e en çok arka çıîcan da odur. Mathieu Montmorency'nin kuzeni- dir. Mme Rcamier'ye uzun boylu aşık olmanın Montmorency ailesinin al- nında yazılı bir şey olduğunu söyler. Zekidir, ama ilk bakışta andavallı etkisi yapar. Konuşurken de kekeler. Gözleriyse uzaktan pek seçemez. Olup bitenden haberi yokmuş gjbilerden de boyuna soru sorar. Madrid, Londra, Roma ve Viyana'ya elçi olarak gjtti- ğinde bile Jülyet'e olan hayranlığı ek- silmemiş, artmıştır. 30 yıllık bir dost- luktan sonra ona şöyle yazar - Yaşam boyunca, en şerefli şey, duygulann sürekliliğidir. Laval ikinci. üçüncü planda kaldığı zaman bilesesini çıkarmaz. Buna kar- şılık neşeli ve yergicidir. Bir gün patlı- can burunlu bir kadından söz ederken şöyle demiştir. - Çok dikkat gerekir. Kızdırmaya gelmez ha! Yoksa burnunu bedenini- zin bir yanından sokar, öbür yanından çıkanr." Bayağı değil sade Nedir Chateaubriand bir gün onu bayağıhkla suçlamıştır. Gercekte bi- zimkisi sade bir insandır. Içtendir, se- vimlidir. Mirikelâmdır. Ama başkala- nnın tutkusunu, yan basmasını sezdi mi aladışappak değişir. Yüzü buruşur. "Çıksın gelsin, işte meydan" havasına bürünür. Hiçbir şeyden memnun ol- mamaya başlar. Yani ciğerine bit dü- şer. Mme Rcamier'ye olan aşkı, 1848 yı- hna, ölümüne dek sürmüştür. Yıllarca sonra Ünlü Hatun bir dostuna, Le- man Gölü dolaylannda Coppet'de, Prusya Prensi ile geçirdiği 15 günün, Abbaye-aux-Boiş'nın ilk iki yıhnda da Chateaubriand ile hop oturup hop kalktığı günlerin, yaşamının en tatlı günleri olduğunu söyleyecektir. Bu sevi. 1823 yıhnda Chateaubri- and'ın Dışişleri Bakaru olduğu sıralar- da Mme de Castellane ile ilişki kurun- ca gölgelenirse de bizimkisi son günle- rini Abbaye-aux-Bois'da Jülyet'in yani başında geçirir. Hoş, ölümünden sonra Mme Rcamier de bir yıl ya yaşar ya yaşamaz. (î) Hierophantes: Eski Yunan'da Eleusıs törenlerinin baş rahibi. Eleusis sırlannı bilir. Konuklara kutsal eşyayı göstermekle görevli- dır Yazar ve diplomat Chateaubriand son günlerini Abbaye-aux Bois'da, Madame Recamier'nin yani başmda geçirdi. S Ü R E C E K . Vergî reformlarının tarihsel gelişımi VERGI REFORMLARI Prof.Dr.SALİHSANVER büyük gelirleri müterakki nispet üze- rinden daha ağjr vergilendirmek sos- yal adaletin bütün icaplannı yerine getirir. ergi politikası, ekonomik büyü- me ve hakça vergileme amaçlannı bir- ! likte gerçekleştirmelidir. Teşvik ted- birleri önce. kaynak kullanımını (dağı- lımını) bozar. verginin yansızlığı ilkesi yok olur; sonra vergi yükü bölüşü- münde fark yaratır. vergjlemede hak- ça olma ortadan kalkar, teşvik politi- kası yan tutar. Bu ülkelerde gelir ve servel eşitsizliği, fakirlik fazladır. Ar- tan büyüme hızı. gittikçe kötüleşen fdkirliğin bahanesi ve çaresi olamaz. Sadece ekonomik büyüme hızı. tek ba- şınu Takirlik sorununu makûl bir za- man süresinde çözemez deniyor. ren Büyük Millet Meclısı'nde kurulan karma komisyonun raporundaki mu- cip sebeplerinde ve tutanak dergisin- de: Tanzimat-1949 döneminde ülke- mizde vergilemede tarihsel gelişim, geniş olarak ele alınmıştır. Bu belgeler- den alıntılarda bulunarak. gelişmeyi özetleyeceğim. 1L949 vergi reformumuzun yasala- rı gcrckçclerinde bu gerekçclen gelişti- r elirin doğuşunda alınan vergi- lerle başhyorum. '"Vergide sosyal adalet, "vergi karşı- sında eşitliği" tazammun eder ki. bu da ancak herkesin gerçek "ödeme iktıdan" nispctinde vergi vermesiyle gerçekle- şir. geçim için zaruri olan "en az geliri" vergi dışı bırakmak"... ailedurumunu nazan ıtibara almak, emek kazancını sermave iradındanayırmak \c nıhaycl konomik sebepler: İleri bir vergi sistemi "tarafsızlığını" muhafaza ede- bHen sistemdir. Bu keyfıyet vergi yo- luyla sosyal politika sahasında mües- sir olmaya hatta vergiyi bu sahada müspet bir vasıta olarak kullanmaya bittabi manı değildir. Verginin taraf- stzlığı, sosyal ıcaplar dışında. aynı eko- nomik sahalarda. bazı zümreleri veya faaliveıleri. diğerlerinin aleyhine ola- rak rüçhanlı muamelelere tabi tutma- mak demektir. M. arife: Vergi hiçbir zanıan iktisa- dı gelişmeyi yavaşlatan veya durduran bir ağırlıkta olmamalıdır. Ağır bir tari- fe vergi mükelleflerinin "vergi muka- vemetini" artınr. Mükellefler aşın ve haksız olduğunu hissettikleri bir vergi karşısında, iktisadi —.i.l.Lnnı muha- faza edebilmek endişesi ile kanunlann hudutlan içinde kalarak ve hatta bu hudutlan aşıp açık vergi kaçakçılığına baş vurarak. vergiden kaçınma im- kânlannı ararlar ve çok defa bu im- kânlan bulurlar. Bu vaziyet ise bir taraftan "vergi ahlakının" düşmesini intaç eder. diğer taraftan mali verimin büyük ölçüde gerilemesine sebebiyet verir. Aşın derecede yüksek bir tarife kağn üzerinde kalmaya mahkûm na- zari bir tarife olmaktan başka bir şey ifade etmez. IVLükelleflerin, bazan "vergi hu- sumetine" kadar varan, "vergi muka- vemeılen" karşısında, idare, vergi teşkilatını (bilhassa vergi murakabe teşkilatını) lüzumundan fazla genişlet- mek zorunda kalır. Bu da. doğurduğu fazla masraflar dolayısiyle safi vergi varidatının azalmasını intaç eder. V ergi. iktisadi hayatın muhtelif saha ve safhalanna seyyanen dağıtıl- mah. yani bu bakımdan ayn ayn mü- kellef sınıflan, mükellef zümreleri arasında suni tefriklere yer verilmeme- lidir. Mükellef sınıflanna göre çok farklı olan bir vergi yükü. umumi re- kabet üzerinde yapacağı değişik tesir- ler dolayısiyle iktisadi ahenk ve nizamı temelinden sarsacak bir mahiyet alır ve istemeyerek -belki de bilmeyerek- bazı faaliyet branşlannın ve nispet şe- killerinin rüçhanlı bir muameleye tabi tutulması suretiyle, milli ekonomi ba- kımından asıl korunması lazım gelen hakiki müstahsil kuvvetleri ızrar eder. "Tanzimattan sonra girişilen ıslahat hareketlerinde, ticaret sanayi alemini ilgilendiren bir "temettü yergisi"' ihdas edilmişti... Meşrutiyetin ilk senelerin- de esaslı bir vergi reformu harekeü göze çarpmaktadır. Bu devrede maliye nezaretinde, ecnebi müşavirlerin de dahil olduğu halde. bir "Islahat-ı Ma- liye Komisyonu" teşkil edilmiş. proje- ler vücuda getirilmiştir. Musakkafat vergisi projesi bunlardan biridir. Diğer bir proje de bir taraftan sanat ve tica- ret vergisini ıslah etmek, diğer taraftan umumi irat vergisine yaklaşmak mak- sadıyla vücuda getirilen "İradı menkul vergisi" projesidir. StlRECEK POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Talafın Kahvesi Karmakarışık raflarda bir kitap arıyordum, elime Falih Rıfkı Atay'ın 'Batış Yıllan' geçti. Şu satırlara rastladım: "Tanin'e yakın olduğu için tanıdıklarımızla Nuru Osma- niye'deki İkbal Kıraathanesi'nde toplanırdık" dıyordu. Ma- hallet kahvesinin kibarcası olduğu için kıraathane derler- miş. İttihat ve Terakki fırkasının ileri gelenlerinin çoğu ge- lirtermiş. Kimi sohbet eder, kimi tebeşirli poker oynar, ki- mi bilardonun ıstakası ile oyalanırmış. Falih Rrfkı bu kah- ve devamcılan için İttihat ve Terakki ihtilalcileri der. İkbal'e coğumuz yetişti. 1950 sonrasının Istanbul'a ta- şınan edebiyatçılarınm da uğrağıydı. Ne zaman gitseniz Orhan Kemal ve hayranlarından birine rastlardınız. Kapalı Çarşı'daki antika dükkânına yakın olduğu için şair Edip Çansever'in sık göründüğü yerdi. Nurer Uğurlu dostumun 'İkbal Kıraathanesi ve Orhan Kemal' diye bir kitabı vardır. Bir geçmişi ve unutulmaya yakın olan güzel günleri anla- tır. Şurasını unutmadan yazayım, Yahya Kemal, Ahmet Ha- şim, Fecri aticilerden çoğu da burada buluşurlarmış. İk- bal kahvesi kaç edebiyatçı ve sanatçı kuşağını bağrına basmış. Geçende Yerebatan'daki Talat'ın kahvesine uğradım. Talat'ın kahvesi, bundan 20 yıl önce Günaydın'da çalıştı- ğımız günlerde başltca eğlenme yerimizdi. Kahve sarma- şıklar arasında bir güzellikti. Yazlan bütün boş günlerimiz orada geçmiştir. Günaydıncılar, dergiciler, bir de bizim gibi Gün gazetesinde çalışanlar boş saatlerini orada doldurur- lardı. Bahçede içki içilir, sandalyeleri birkaç çeşit masa- larda kâğrt oynanırdı. Çok demokrat bir niteliği vardı; ya- zı müdürü ile polis muhabiri aynı masada kâğrt oynariardı. Rahmetli Tuğrul (Tuna) bu kahveye bir küfür rüzgârı gi- bi girerdi. Eski bir İstanbullu olduğu, eski İstanbul sokak- larını çok iyi tanıdığı için küfrün dik âlâsını bilirdi. Bundan olacak sövmeleri batmazdı. Talat'ın kahvesi Yerebatan'da bizim gazeteciler dispan- serinin bulunduğu sokağın başındaydı. Dediğim gibi sar- maşıklarla dolandığı için buranın kahve olduğunu çok ki- şi bilmezdi. Biz, yüz bini aşkın tirajlı Gün gazetesinde üç dört kişi çalışırdık. Gazeteciliğine hayran kaldtğım Yüksel Baştunç, nepimizden yararlanmanm ustasıydı. Sabah erken gelir, öğle sonrası işleri bitirirdik. Bir gazeteyi birkaç çalışan vfe arşiv artıkları ile ucuza mal etmek ancak Haldun Simavi ustalığı ile olurdu. Bir de Yüksel Baştunç gibi bir kotaran gerekliydi. Tuğrul, gazeteden arayanlara Talat'ın kahvesinde de- dirtmezdi de Talat Efendi Kütüphanesi'nde dedirtirdi. Böy- le söylenmesini yaşına başına daha uygun bulurdu. Rahmetli Tuğrul, çok eski bir gazeteciydi. İstanbul'un az para veren akşam gazetelerinde çalıştıktan sonra, Ga- latasaray Lisesi'nden bir arkadaşının arka çıkmasıyla Ana- dolu Ajansı'na girmiştı. Okul arkadaşı 1950 demokratla- rındandı, bakan olmuştu. Birkaç yabancı dil bilen Tuğrul Tuna, ajansta boş dur- rrtamış, ağır ağır yükselmiş, dış haberier müdüriüğüne de- ğin çıkmıştı. Emekli olup Istanbul'a geldikten sonra, boş durmamış silbaştan gazeteciliği gene sürdürmüştü. On parmağında on beceri vardı. Roman yazar, çeviri yapar, bir haberi can alacak yerinden yakalayıp alt satırdan mah- sete çıkanrdı. Çoktandır uğramadığım Talat'ın kahvesine o gün beni Doğan Katırcıoğlu götürdü. Talat'ı, biraz göbek salmış, al- kolden biraz yüzü kızarmış, belki biraz yaşlanmış buldum. Belki de bana öyle gelmişti. Kahvede gene genç gazete- ciler vardı. Sorduklarım için, "İki Telli'ye gittiler", dediler. Buraya gelen eski solculardan söz ettik. Asım Akşar, Şevki Akşit, Enver Gökçe, Yetfe İhsan.. Daha kimler? Eskileri an- dığımızda canlanmıyoıiar. Bir fotoğraf çektirmişiz 12 kişi var. Bunlardan kaçı sağ, kaçı ölmüş! Bu fotoğraf, o yıllar- da, polisin eline geçseydi değeri nasıl olurdu!.. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Bir ülkedeki her çeşit arazi ve mülkle- rin yerinin, alanının, smırlannın ve değer- lerinin devlet eliyle saptanıp plana bağ- lanması işi. 2/ Ku- maş üzerine yapılan bir tür işleme... Gü- ney Amerika'nın çöl bölgelerinde yaşayan ve Patagon>Ti tavşa- nı da denilen kemiri- ci hayvan. 3/ Bir se- sin yarım ton incel- tileceğini gösteren nota işareti. 4/ Bir hayvan... Bir Af- rika ülkesi olan Nijer'in başkenti. 5/ Evleri kuşatan üstü kapalı ve camlı teras. 6/ Bir duvar içinde bırakılan oyun bölüm. 7/ Derinliğine, enine boyuna. 8/ "Zinhar eline vir- me o kâfirin / Zira görunce suretini putperest olur" (Baki)... Iskambilde bir kâğıt. 9/ Binek hayvanlarının sır- tındaki oturmahk... Himalayalar'da yaşadığına inanılan "Kar Adamı'na verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tıp öğreniminde üzerinde ça- lışılan ölü insan ya da hayvan vücudu. 2/ Yerinde duramayan kimse... Demiryolu. 3/ Elektrik ampulünün takıldığı yivli yer... Bir hükümdara vergi veren halk. 4/ Boğa güreşi yapılan alan... Sazın en ince ses veren teli. 5/ Çok karanlık ve sıkıntıh yer. 6/ Yerli malı simgeleven harfler... Şöhret... Doğu Anadolu'da kul- lanılan bir tür küçük zurna. 7/ Şeytani sözcüğünün karşıü. 8/ Müstahkem yer... İpliklerin boyanmak istenmeyen bölümleri- nin ağaç kabuklan, yapraklar ya da balmumuyla sanlarak bo- yaya batınlması yoluyla uygulanan bir tur boyama tekniği. 9/ ıçkiye çok düşkün olan... Bir nota. İZMtR DÖRDÜNCÜ İCRA IVfÜDÜRLÜĞÜ'NDEN KIYMET TAKDtR TUTANAĞININ tLANEN TEBLtĞİDtR 1991/1817 Alacaklı Timuçin Turan vekili Av. Ayşegül özerdem'e borçlu Er- dal Uçar hakkında yapılan icra takibindc; Torbalı tcra Müdürlüğü'nün 1991/129 talimat sayüı dosyasında yapılan kıymet takdir tutanağının ilanen tebligine karar verilmekle, Torbalı ilçesi, Ertuğrul Mahallesi'nde kain ve tapu sicilinin S37 sa- hife, 95 ada, 139 parsel sayısında kayıtlı 247 m1 , 1/3 his&esi Erdal Uçar'a, 1/3 hissesi Necip Ozcan Uçar'a, 1/3 hissesi Mahir Uçar'a ait avlulu dubleks kâgir eve arsa ve bina bedeli ile birlikte toplam: 241.750.000.- TL takdir edilmiş olup, Kanuni sOreye (10) gün ilavesiyle yapılan kıymet takdirine dair bir itirazınız var ise işbu ilanın gazetede nejir tarihinden itibaren (17) gün içerisinde tCRA TETKtK MERCİ! HAKİMLtĞl'NE itiraz etmeniz, itiraz etmediğiniz takdird: edilen kıymetin bu miktar üzerinden ke- sinleşeceği ve satılarak paraya çevrileceği ilan ve ihtar olunur. 09.10.1992 Basın: 34809
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear