23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15EKİM1992PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Heybeliadalı güzel levantenAntigone'nin iki şeye tutkusuvardı: Aşk ve etnografya i ırktaııdır?En iyi aşık Leylayada Açgözlü Genç Kızlar R O G E R V A I L L A N D Çeviren: Feridun M. AKSIN -7- X_ieyla, Constantinople'dan va- purla iki saal uzakta, Prens adalann- dan biri olan Halki'de d) birkaç gün geçirmemizi önerdi. iskiden beri halkının çoğunluğu Rum olan, söylendiğinde adlan, hoş sesler çikaran bu adalar; Prinkipo, Halki, Antigoni, Proti (2), hiçbir za- man ciddi btr biçimde lslam dininın damgasını yememişlerdir. xm.dalann hepsinde, iskelelerin çevresindeki meydanlar, duru havaya yükselen ve çok uzaklardan duyulan kahkahalarla ayırt edilir. Bütün ya- şam buralarda toplanır. Yaşlılar ve gençler. erkekler, kadınlar. çocuklar, küçümsenen Ermeniler, Türk subay- lan, bütün ada halkı gün boyunca is- keleyi çevreleyen kahvelerde dirsek dirseğe otururlar. kundura boyacılan, şipşak fotoğraîçı- lar, istakozcular ve kendi kadar büyük panl panl bır balığı sırtlayan şu adam. Türk Hava Yollan piyango bileli satı- alan. kavun, karpuz. pathcan ve müs- tehcen çağnşımlar uyandıran balka- bağı taşıyanlar, parmaklan ucunda dengede tuttuklan terazileriyle kiraz, erik, frenk üzümü. ahlat, domates, so- ğan ve sarmısak satıcılan... B HeLepsi rakj içer. midye tavası, si- yah zeytin. beyaz peynir, yuvarlak ke- silmiş domatesler. küçük biberler. sucuklar, çeşitli bahklar yerler. • e satıalar. her biri kendi nağ- meli bağnşı ile. masalann arasından geçerler Taze ceviz satıcılan. buzlar üzenne yerleştirilmiş kavrulmuş ba- dem satıalan, helvacılar (iki yufka arasına konan tatlı, beyaz birmacunla yapılan bir çeşit çörek), lokumcular. •ütün bu insanlar gidip geliyor, gülüyor, konuşuyor. dünyanın bütün dillerinden şakalarla, alaylarla, birbi- rine takjbyorlar. ece ınip, bizim iklimlerimize göre daha yüksek ve daha aydınhk olan ayın ışığı çamlann, kumsallann üzerine dökülünce, sayılamayacak ka- dar çok çift, adanın kuytu köşelerine dağılır. Zenginler adanın çevresini dö- nen yolda boyunlan çıngıraklı atlann çektiği faytonlarda kucaklaşır. daha az zengınler eşek sırtında. yayan gider- ler. Kokular saçan herçalılığın içinden gecenin geç saatlerine kadar iç çekme- leri, inlemeler duyulur. Bin dokuz \üz otuzun herhangi bir günü. Bevoğlu'nda bir mağaza. Beyaz şapkalı, beyaz ayakkabılı mechul bir kadın be>az eldi>enJerini \anındaki tabureve kovmuş, tezgâhtar kızın sıınduğu malları büyük bir zarafet içinde elden geçi- riyor. Belli ki biitüıi çabası alacağı yeni kıyafetle daha da şık olabilmek. (Fotoğraf: SELAHATTİN GİZ) >urada büyük bir zevkle geçirdi- ğim günler boyunca. satıalar dışında. calışan tek bir kişi bile görmedim. Ba- na bunun, halktan kadınlann güzelliği ile adada villa yaptıran Türk ve Rum- lann zenginlikİeri arasında mutlu bir dengenin kurulmuş olmasından ileri geldiğini söylediler. a Leyla adanın bu yatıştıncı havasına karşı çok az duyarl'ı gıbiydi. Bütün odalan sayısız mumlarla aydın- latılmış bir salona benzeyen. gecelcn pencelerinden Constantinople'un uzaktan göz kırpan ışıklannın görün- düğü Halki Palastaki odasından pek dışan çıkmıyordu. Be'en Antıgone ile taruşmıştım. "Yaşamımı yeniden kurmak zorunda olsaydım" diyordu Antigone " t - ir bir Türk ya da Rum sevgilı edinirdim. Bu ırklardan gelen erkekler kadınlara karşı çok cömert oluyorlar. Canım is- teyince aynca Fransız. İngıliz. Alman ve Amerikalılarla da hoş vakit geçirir- dim." (Nedir ki bu programın yalnızca ikınci bölümü gerçekleştirmesine ola- nak sağlayan bir İngilizleevliydi.) ıntigone'nin iki şeye tutkusu var: Aşk \e etnografya. Eğer ırklann aşkla ve parayla ilişkilerinin bilimine etnografya denebilirse tabii. o,tuz metre uzaktan ilk kez gör- düğü bır adamın Ermeni mi, Kürt mü, Türk mü, Rum mu, bir İspanyol Ya- hudisi mi ya da bir PoJonya Yahudisi mi, Türkiye'de doğmuş bir Avrupalı mı yoksa A\rupa'da doğmuş bir Av- rupalı mı, Mısırlı mı, Rus mu. Kafkas- yalı mı. İranlı mı. İzmirli mi olduğunu hemen söyleyebiliyordu. '/ Hulkı HevMkıckı'nm Rumamdı 12l Sırusnlü Bıivükaılıi. Hc\bı'lıuılu. Bur- gıız 4<A'W. Kınııluukı. SIRECEK Tataristan Türkiye'den, beş Türki cumhuriyetine gösterilen ilginin aynısını bekliyor Gözyaşlan KazanMa birikiyorTatarlar Azerbaycanlılardan, Kazaklardan, Kırgızlardan, Türkmenlerden,Özbeklerden dahaaz Türkyada TürkideğiL Türkiye'den ve Türkkamuoywıdan,diğer beşcumhuriyete gösterilen ilginin aynısını, hatta bağımsız ohnamamngetirdtğiduyarhkla daha dafazlasuu bekGyorlar. Geçtiğimizmartayındakiıeferandumsırasuıda Türkiye'denyüreklendiridbir işaretingelmeyişinekmbmşlar. Türkiye'den biryetkiütaa Moskova'ya kadargidip kendüerineuğramadığı zaman da üzühıyorlar. TATARLARI U N U T M A Y I N I Z GÖNÜL PULTAR -2- xm.vrupa Güvenlik ve Işbirliği Konferansı (AGİK) onlan kâğıt üs- tündc bağlasa da, özel konuşmalarda. radyo, televjzyon ya da yazılı basın yo- rumlannda " Ama öyle uygar bir aan- lık hiç öyle barbar bir çoğunluk tara- fından idare edilebilir mi?" demeye getiriyorlar. k^3ovyetler. Rus toprağı olmadığı halde egemenlikleri altında olan yöre- lere Rus yerleştirmenin ötesinde. ikin- ci biradım olarak yerel halklarnezdin- de Ruslaştırma politikası gütmüşler- dir. Bu politika. birbirinden ayn incelcme gerektircn iki farklı sonuç doğarmuştur. Biri asimilasyon; Rus- laştırma politikasa çok eskilere, taa Çarlık zamanına dayanır ve denilebilir ki. gene Sovyetler Birliği sistemi bu konuda çarlıktan daha başarılı olmuş- tur. Bir de asimile olmadığı halde entegre olmuş kişıler oluşmuştur. k3o\yetler Birliği, kendi ulusal ya da ctnik kımlığinin bilincinde olmakla birtikte kendini ancak Rusça ifade cdebilen. Rus kültürünü benimsemiş, Rus bilim çevresiyle özdeşleşmiş. par- tiye kayıtlı olsun olmasın, belirli bir Sovyet insanı üretmiştir. Tabii birlik çok uzun yıllar daha sürseydi enıeg- rasyonun da asimilasyona doğru yol almış olacağı. en azmdan sadece en- tegre olmuş olan kişılerin bazılannın aynı zamanda giderek daha çok asimi- le de olmuş olacağı öne sürülebilir. pek belli değıl. Daha doğrusu, farkın- da ama, görmezlikıen geliyor gibi gö- rünüyor. Gidip gelenler olayı günlük yaşama indirgeyerek. "Ruslar bunlan amma alıştırmış. saat başı votka içi- yorlar" diyorlar, daha önemli olan, entegrasyonun temelde getirdiği dün- ya görüşüyle ilgilenmiyorlar. D«'enilebilir ki eski Sovyetler Bir- liği'nin artık bağımsız olan devletlerin- de Ruslann varlığı ya da kendisi Rus olmadığı halde Rus kültürüyle yoğrul- muş kımselerin varlığı, Rus emperya- lizminin sonucu olsa da, artık kabulle- nilmesi gereken gerçeklerdendir. "Gözünün üstünde kaşın var" der gi- bi, yinelemekte hıçbir anlam yoktur ve beyaz ınsanın Amerika'ya yerleşmcsi örneği, geriye dönüşü olmayan bir du- rumdur. Ancak unutulmaması gere- ken nokta şudur ki, adı üstünde, emperyalizm sonucu olduklan oran- da, doğal olmayan olgulardır ve vücu- dun yabancı maddeyi geri atışı örneği, sorun çıkaracak "çıbanbaşı"dırlar. B g Azerbaycan, Gürcistan ve şimdi de Tacikistan dışında eski Sov- yet devletlerinin çoğunda henüz. ko- münizm zamanında başa geçmiş. yönetimi Ruslarla paylaşan ve bunu olağan sayan yöneticiler bulunmakta- dır. Çoğunluk olsun olmasın. halkın bir kısmı bu duruma tepki göstermek- te, en son Tacikistan'da görüldüğü gibi de bu tepkiyi fıiliyata dökmekte- dir. tan'da olsun" diye uyanyordu. Aynı dergi 5 Eylül 1992 sayısında geçen yıl dağılan Sovyetler Birliği'nden sonra şimdi de dağılması beklenilen Rusya'- da, en büyük azınlığı içeren Tataris- tan'ı. dağılma sürecmin baş aktörle- rinden biri olmaya aday olarak göster- mektedir. B gözümüz gerçekten Tataris- tan'da mı? Aksine, kanımca kamuo- yumuz Tataristan'ı yetennce tanımı- yor bile. Kimi zaman farkında olma- dan Kazan'la Tataristan sözcüklerini birleştirerek Kazakistan'la kanştın- yor. Yada sadece "Beş Türk cumhuri- yeti" diyerek Tataristan'ın varlığını yadsıyor. B, H, »u insan, biriiğin çözülmesihe kadar Moskova'ya beyin göçüne ka- tılmayı yaşamının ideali olarak gör- müş ve de büyük çapta kaülmıştır da. Mesleğinin doruğuna erişebilmek için Moskova'ya giden aydının, çoğunlu- ğun Rus olduğu bir toplumda azınhk- ta. ikinci sınıf vatandaş olarak kal- maktan bıkıp Rusla evlenmesı, evde Rus eşle Rusça konuşması, çocuğunu nüfusa Rus olarak kaydettirmesi, en azından 1991"e kadar süregelmiş ola- ğan öykü olmuştur. Denilebilir ki için- deki gizli gücü en iyi şekilde değerlen- direbilmek için yaşadığı toplumdaki egemen değer yargılanyla aynı "dalga"da olma gereksinmesi, ancak doğal bir ınsan tutumudur. Bir Ma- hatma Gandi ya da Mustafa Cemil Kmmoğlu olmak herkesin harcı değit- dir. X ürkiye,Türkcumhuriyetlerinde Rus kültürüyle bütünleşmiş Sovyet aydını olgusunun ne denli farkında. .er üniter devletin. hele emper- yalist bir güç ise şu veya bu şekilde sahip olmuş olduğu topraklara istedi- ğini yerleştirmeye ya da istediği yön- temleri uygulayıp herkesi bir örnek yapmaya hakkı olduğu iddia edilebi- lir. Sovyetler Birliği yönetiminin uygu- lamış olduğu üçüncü önlem ise bu iki gelişmeyi solda sıfır kılacak nitelikte- dir. Atılmış olan üçüncü adım her leh- çe, hatta her şive için ayn bir birim kurulmuş olmasıdır. İster Sovyet Sos- yalist Cumhuriyeti, ister özerk cumhu- riyet, hatta ister özerk bölge olsun, neredeyse her birine de ayn bir alfabe verilmiştir. "Böl ve yönet" politikası- nın örneği olan bu oluşum. bir yandan güçlü ulus ve topluluklan zayıflatma- ya, öte yandan, o zamana kadar hiç devletleşmemiş olduğu için ya da çok küçük olduğu için, bazen de her ikisi dolayısıyla, zayıf kalmaya mahkûm, kolay denetlenebilir birimler ortaya çı- karmaya yönelikti. Üç Tarz-ı Sivaset'in yazan Türk Tarih Kurumu'nun kurucusu Yusuf Akçu- ra. Türkiye Cumhuriyeti'ne hizmeti geçen say ısrz Tatardan sadece birisi. oluşmuş bir Fransa, kökeninde çeşitli beyliklerin birleşmesi yatan bir Türki- ye düşünüldüğü zaman. ulusallaşma sürecine tümüyle ters düşen bu olgu, sağlıksız ve anakronik olduğu oranda, hem yetmiş küsur yıldır perçinleşmiş yersiz aynlık-gaynlıklar ve de kronik- leşmiş rahatsızlıklar yaratmış, hem de bugün, biriiğin çözülmesine paralel olarak sorunlar doğurmaktadır. ceşitli krallıklardan oluşmuş bir Büyfk Britanya, çeşitli dükalıklardan kJimdiye kadar, Fıilen sadece Mofkova'nın sözü geçtiği için. Sov- yetler BirliğTnin bir ucundan öbür ucuna kadar aynı katı yönetim hüküm sürmüş, özerk veya bağımsız olmanın gerçekte hiçbir anlamı ya da faydası olmamıştır. Ancak şimdi işler değiş- miştir. Sovyet yönetiminin, tarihi ger- çekleri, oluşmuş ulusal kımlikleri, hatta kimi yerde de coğrafi buiıinlüğü yadsıyarak ya da hiçe sayarak oluştur- duğu bazı üniter devletler artık tüm küremızın kabullenmeye zorunlu ol- duğu insan hakları kavramlanna çarpmaktadır. Bunun en son örneğini özerk cumhuriyet Aı™^a ...n üniter devlet Gürcistan'danaynlmak istemc- siyle yaşamaktayız. geç sorun çıkaracak bu tür çarpıklıklar bır üniter devlet olan Rus- ya Federasyonunun kendisinde de vardır. Çoğu zaman, günlük konuş- mada Ruşya dediğimiz ülkenin, Fran- sa vey'a İtalya gibi bütünleşmiş bir ulus-devlet olmadığını, sadece bir fe- derasyon olduğunu unutuyoruz. Evet. Sovyetler Birliği'ni oluşturan bütün devletler aynldıktan sonra geriye ka- lan. Yeltsin'in başkanı olduğu. diplo- masi ve askerlık açısmdan bir tek dev- let ama içinde kendinden başka yirmi cumhuriyet daha banndıran Rusya Federasyonu'dur. 'imdilik sadece özerk olan bu yırrfîı cumhuriyet arasında en önemli- si. daha doğurusu, en dikkat edilmesi gereken Tatarislan'dır. Her üç uygula- manın da gerçekleştirilmiş olduğu Ta- tanstan, bugün en az sözü edilen. en az olay çıkaran. ama sessizliğinin sonsuz çalkantılar gizledıği Sünni Müslüman bir Türk Cumhuriyeti'dir. The Econo- mist dergisi 7 Eylül 1991 sayısında . okuyucularını "Bir gözümüz Tatans- S Ü R E C E K . 'ysa Tatarlar Azerbaycarriılar- dan. Kazaklardan, Kırgızlardan, Türkmenlerden, Özbeklerden daha az Türk ya da Türki değiller. Türkiye Cumhuriyeti'nden ve Türk kamuo- yundan, diğer beş cumhuriyete göste- rilen ilginin aynısını beklemekteler, hatta bağımsız olmamanın getirdiği duyarhkla daha da fazlasını. Geçtiği- miz mart ayındaki referandum sırasın- da Türkiye'den yüreklendirici bir işa- retin gelmeyişine kınlmışlar. Türkiye'- den bir yetkili taa Moskova'ya kadar gidip kendilerine uğramadığı zaman da kınhyorlar. Zira bu ihmal. Kazan kökenli bir İstanbullunun dediği gibi. "Büyükada'ya gidip Nizam'daki kay- makama resmi ziyarette buiunduklan sonra Maden'deki kuzcninc uğrama- maya benziyor." X ataristan'ın başkenti Kazan Moskova'ya sadece 650 kilometre uzaklıktadır. Yani Tataristan Orta Asya'da değil Avrupa'dadır, Kuzey Avrupa'da. Tatarlar Avrupalıdırlar. Bu gerçek "Türki"lerden söz edilirken çoğu zaman unutulmakta, sadece "Orta Asya ve Kafkaslar" dile getiril- mektedir. X aıarlar ülkemizde Kazanlılar olarak tanınır. Başta Milli Mücadele'- ye kalılmış ve Ziya Gökalp'i etkılemiş olan Yusuf Akçura olmak üzere. bir- çok Ka/anlı. Türk bilim ve düşünce hayatına büyük katkıda bulunmuştur. Halen de Türk vatandaşı olarak deği- şik uğraş alanlannda hızmet vermekte olan sayısız Kazanlı vardır. Eğer onla- rı yakından tanımazsınız çoğu zaman Türkiye'ye gelirkcn inanılmaz dram- lan geride bırakmış olduklannı bile- mezsiniz. 1 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt •••Taşlama CümbüşüTaşlama ustası Hasan Çelebi, iki yıl önce, sanki bugün- leri görmüş, taşlarını ardı ardına atmıştı. Hasan Çelebi'- nin taşlamalarını, Mustafa Eşref gibi, "Ankara Notlan'nda yayımlarken, bunlann yazılara bir renk kattığını düşünürdüm. 23.9.1990 günu çıkan "SHP Nasıl Kurtulur?" başlıklı Ankara Notları'nın sonuna, Çelebi'nin şu taşlaması ek- lenmışti "Çatal başlı SHP çatal bir yol ağzında/Bu kurultaydan sonra, ya uzar ya kısalır;/Parti Deniz Baykal'a kalırsa parti kalmaz/Kalmazsa eğer parti Baykal'a, parti kalır. Kazanırsa kuşkunuz olmasın hovardaca/Altmış şu ka- dar yıllık birikimi yiyecek/Ve kullandığı gemi karaya otu- runca/Görüyorsunuz işte, deniz bitti 1 ' diyecek.." 27 Ağustos 1990günlü, "SHP'de Siyasal Eğitim..." baş- lıklı "Ankara Notları'nın sonundaki taşlamasında da Hasan Çelebi, şöyle diyordu: 'Geçen gün Deniz Baykal guzel bir söz söyledi/'Par- timde bir er gibi çalışacağım' dedi/Eh, beklemeden baş- ka işlerin bitimini/Bitirse iyi olur erlik eğitimini!.." Deniz Baykal'ın o zamanlar da, en yakınında Ismail Cem vardı; Hasan Çelebi, taşlamasında bu ortaklığı şöy- le vurguladı: "Çıkar ortaklığının vurdu mu kızgın kokusu/Ossaat ek- şi erik sirkesi iksirleşiyor/lsmail Cem'le bakın Baykal Ağa/Ne zaman, nerde, nasıl birleşiyor?" Hasan Çelebi'nin taşlamaları.gazetelerinsütunlardo- lusu haberlerinin bir özetiydi: "Sözde toplumcu Deniz Baykal Ağa,/Sözleşmeli bir takma takım şirketi kurdu;/Gitmiyor baktı ki harmandalı pek./Soldan sağa çark, marş 1 işi çarlistona vurdu.." Hasan Çelebi'yle, bir süredir görüşemiyorduk; 9 Eylül ÇHP Kurultayı'ndan sonra düştüğü dörtlüğü yazamamış- tım. Odaşöyleydi "Bu nasıl fırtına kül kalmadı mangallarda/Bu ne man- tık, bu ne üstün kişilik peh peh pehlA'ağcılar, mandacılar yırtınıyor, zorları ne?/Bay Deniz Baykal'a kalsın da do- malsınÇHP!" Fuzuli ne demiş? "Ger derse Fuzuli ki, güzellerde vefa var,/Aldanma ki şair sözü elbette yalandır!" Yazarlar, ozanlar doğru bildiklerinı yazıp söylerler. 'Ankara Notları" da, Hasan Çelebi de yanılmaz mı? El- bette yanılabilir. Ancak, olup bitenler bizleri yanıltmadı. Keşke yanılmış olsaydık! ÇHP Genel Başkanı seçildikten sonra, Deniz Bey'in, hanı 900 900 filandan banttan sesi çıkan bir reklam resmi var ya gazetelerde, protezli gibi dişleri görünüyor. Bir eski Baykalcı, şöyle demiş Kurultay'da izlerken: - imaj-makyaj-montai! Yenı, "çıkış noktası" böyle mı? SHP'nin ilk yöneticile- rinden, eski bir CHP milletvekili şöyle dedi: - Baykal ve arkadaşları. SHP grubu içinde bugüne ka- dar ne dediler ki farklı birşey olarak? Sadece "Ben" di- yor, "Benimle olur" diyor. "Fırsat bu fırsat!" Oysa taban, "ÇHP'de birleşmeyı sağlarız " diye soyundu. CHP yöne- tim kurulundakı aymazlar, onlar da bir başka "ben" orta- ya çıkardı. Erol Tuncer, yeni bir lider gibi çıkıyor; o hale getirdiler, onlar bir başka sevdada. Baykalcılar, hiç kaza- namayacakları bir seçimi aldılar, gittiler. CHP'nin şu andaki en önemü geçici görevi (misyonu) birleşmeyi, bü- tünleşmeyi sağlamaktı; bunu unuttular. 10 Eylül'de baş- laması gereken bütünleşme yok. Parti Meclisi'ni bile, "SHP'den gelecek milletvekillerine göre" düzenlediler. Böyle tüzük olur mu? Amaç, "ŞHP'yi eriteceğim!" Ay- mazlar! Dun, birbirlerinin aleyhine söylenmedik söz bı- rakmamışlar, "Amerikan ajanlığından" bilmem neye kadar... Türkiye, yapısal sorunları olan, yapısal değişim- leri bekleyen politikalara gereksinimi olan ülke. Böyle, refahı paylaşan, zevkten dört köşe olup, fink atan bir top- lumun siyasette yaratacağı ancak, "imaj-makyaj-mon- taj'la gider de, bizde gjtmez. 8 Ekim Perşembe günkü, "Ankara Notları'nın konusu olan Bayındır'da mahalle muhtarı Hasan Andaç'ı bana, Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ünver tanıttı. Konuşma- mı o sağladı. Ertan Ünver, şöyle dedi Hasan Andaç'la il- gili olarak: - Orta üçten terk adam, bir peynirci, bakkal; cebinde Cumhuriyet gazetesi, o tutucu Atatürk mahallesinden, yıllardır muhtar seçilıyor. Birşey var önemli, beyinsel alt- yapı. Cebine Cumhuriyeti koyar, Bayındır gibi bir ilçenin en tutucu mahallesinde muhtar olur. Muhtar olduğu za- man evli de değildi. En önemli şeylerden biri budur. Be- kâr adamı muhtar yapmazlar. Neden? Mahallede bir kız kaçar, bir şey olur, bir töresel dava olur, "bekâr adam, sorumluluk duygusu az olduğu için muhtar olamaz!" der- ler. Böylelerinden biri de, 1934deolacak, "Kör Ahmet", Torbalı'da, Ertuğrul mahallesı muhtarı oldu, bekârdı. (Kör Ahmet, Ertan Ünver'in babası) O da şöyle derdi: "Tanrıya bile borcun olmasın! Bir can borcun, boş ver. Azrail gelip almıştır, istemiştir, alamamıştır; pataolursu-, nuz. Hiç kimseye eğik olmayacaksın. kafanı eğmeyecek-' sin! Hep eşit koşullarda: en yakın dostun, en içten arka- daşm, silah, av, hovardalık arkadaşm. paralel olacaksı- nız, eşit olacaksınız! Ama, kimseyi de önünde eğmeye- ceksin, hiçbir dostun, yakının senin önünde eğilmeye- cek. Bilesin kı, düşmanlarının tümü, kafaları yerde dolaşırlar". Ben, bunları Hasan Andaç'a anlattım... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Ehli sünnet mez- heplerinin.en buyü- ğıi. 2/ Arsız sokak çocuğu... Hava ba- sıncı birimi. 3/ Bir dileği yerine getir- me... Odun, kireç gi- bi ağır ve kaba şey- leri tartmakta kulla- rulan iki yüz elli ki- loya eşit ağırlık ölçü- sü. 4/ Pilotlar ve ha- vacılar için yayımla- nan bülten... Sergen. 5/ Bir işi doğru ve uygun bulmak... Adın durum eklerinden biri. 6/ "Er- gene"nin köprüsü/Susuzluktan bu- nalmış/Edirne -'si/Eğilnıis su içmeğe" (Kaygusuz Abdal). 7/ Nazi partisinin askeri polis örgütü... tçten, candan. 8/ Bir şeyin erebileceği uzaklık... Bir bilgisayar belleğinin sı- ğasını ölçmekte kullarulan birim. 9/ Ispanya'da bir kent. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Güneş'in yıl içinde iki kez ekva- torun tam üstüne gelmesiyle gün ve gece sürelerinin eşitlenme- si. 2/ Kumaş ya da ince deriden, çoğunlukla düz topuklu, aya- ğı bütünüyle saran ayakkabı... Baş. 3/ Afrika zencilerinin çah çırpıdan yaptıkları çardak gibi barınak... Radyumun simgesi. 4/ Bir cins antibiyotik ilac. 5/ Vilayet... Bahreyn'in başkenti. 6/ "Gülelim oynayaüm alalım dünyadan" (Nedim). 7/ Orta Anadolu'da bir göl... lslam dinine göre haram sayılan faiz. 8/ Yüksekokul. 9/ Öngün... Verme, ödeme. ÇİVRİL KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1990/1 Davacı Mehmeı Avcı tarafından davalı Alı Ayvaz ve arkadaşları aleyhine açtığı tespitin iptali ve tescil davası ile ilgili olarak verilen ara kararı gereğince; Davalılardan Nevzat Ayvaz'm tum aramaJara rağmen açık adresi tespit edilemediğinden adı geçenın duruşmanın bırakıldığı 3.11.1992 gunu saat 09.00'da tum belgeleri ile mahkememizde hazır bulunma- sı veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde davaya gı- yabında devam edilerek karar verilecegi ilanen tebliğ olunur. 28.9.1992
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear