Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET/4 HABERLER 8 AĞUSTOS 1991
DALAN HAKKÂRfDE
Doğırda gemi
alabora oluyor
DMP Genel Başkanı Bedrettin Dalan,
Doğu gezisinin ikinci durağı Hakkâri'de,
insanların açlık, sefalet ve asayiş nedeniyle
bölgeyi terk ettiklerini söyledi. Dalan,
"Devlet devlet olma vasfını kaybetmiş" dedi.
Program
tartışması
95 aydın 'Kürtsorunu'yla ilgili metin hazırladı
• ANKARA (ANKA) —
SHP'de kurultay öncesinde
başlayan program
üzerindeki tartışmalar genel
merkez yönetimini harekete
geçirdi. Genel sekreter
Hikmet Çetin imzasıyla il
başkanlarına gönderilen
genelgede, Merkez Yürütme
Kurulu tarafından
hazırlanan bütun raporlar
Uzerinde tartışma açılması
ve yeni öneriler
geliştirilmesi istendi. Siyasal
planlamadan sorumlu
Genel Sekreter Yardımcısı
Ertuğrul Günay tarafından
hazırlanan ve Hikmet
Çetin'in onayıyla örgütlere
gönderilen genelgede
"MYK, parti, program ve
uygulama politikalarından
başlamak üzere
, örgütlerimizde program
» somutlaştırma, rapor
* inceleme ve önerileri
. uzerinde yoğun çalışma
yapılmasına karar
verilmiştir" dedi.
Bakanlıktan
izin istendi
' • TRABZON (AA) —
' RP'li Şanhurfa Belediye
' Başkanı Ibrahim Çelik in
' Cumhurbaşkanı için
kullandığı iddia edilen
"ağzını yırtarım" sözlerinin
doğru olup olmadığı
" konusunda Trabzon
1
Cumhuriyet Savcılığı
soruşturma başlatabilmek
için Adalet Bakanlığı'ndan
izin istedi. Trabzon
' Cumhuriyet Başsavcısı
' Nizam Harut, yaptığı
açıklamada Şanhurfa
Belediye Başkanı Halil
' Ibrahim Çelik'in
" cumhurbaşkanı için
kullandığı sözlerin
doğruluğunu araştırmak
amacıyla TCK'nın 160.
maddesi gereğince Adalet
Bakanlığı'nın izninin gerekli
olduğunu söyledi.
"Siyamlı
ikizler"
• ANKARA (ANKA) —
DYP Genel Başkan
Yardımcısı Hüsamettin
' Cindoruk, Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'Ia hükümet
arasında hiçbir çelişki
-olmadığını belirterek Özal
ve hükümeti "Siyamlı
ikizler"e benzetti. Cindoruk
son günlerde çok tartışılan,
"özal-hükümet fcavgası" ile-
ilgili olarak görüşlerini
açıklarken Özal'Ia hükümet
arasında bir çelişki
olmadığını, Özal ile
hükümetin yapışık kardeşler
olduğunu öne sürdü.
Mahkemeye
tiye seçimi
• ANKARA (AA) —
Uyuşmazbk Mahkemesi
hukuk ve ceza
bölümlerinde görev süreleri
6 eylülde sona erecek 5 asıl
ve 5 yedek üyenin yerine
Askeri Yargıtay Genel
Kurulu'nca belirlenip,
gösterilen adaylar arasından
Cumhurbaşkanı Turgut
özal tarafından seçim
yapıldı. Uyuşmazlık
Mahkemesi hukuk bölümü
için Askeri Yargıtay Genel
Kurulu'nca tespit edilen
adaylar arasından Hâkim
Irfan Erdinç ve Hâkim
Albay Osman Şimşek asıl
üyeliklere, Hâkim Albay
Fuat Kaylan ile Hâkim
Albay llhami U. Yılmaz da
yedek üyeliklere seçildi.
Ceza bölümü için gösterilen
adaylardan da Hâkim
Albay Muhteşem Savaşan,
Hava Hâkim Albay Önder
Ayhan ve Hâkim Albay 1.
Zeki Çağatay asıl uye, Hava
Hâkim Yarbay A. Necmi
özler, Hâkim Yarbay
Fahrettin Demirağ ve Hava
Hâkim Yarbay Necmettin
Özkan ise yedek üye
oldular.
OzaJ'a saldırı
iddiası
• MARMARtS (AA) —
Cumhurbaşkanı Turgut
Özal'a Okluk Koyu'nda
yüzerken ateş açıldığı
iddiası yalanlandı.
Cumhurbaşkanhğı Özel
Kalem Müdürü Engin
Güner, yaptığı açıklamada,
"Bugün bir gazetede yer
alan Cumhurbaşkanı'na
Marmaris'te denizde
yüzerken ateş açıldığı
yolundaki haberin gerçekle
ilgisi yoktur. Haber
.tamamen hayal mahsulü.
Bazılannın canı sıkıhyor
.herhalde" dedi.
Bayar için
anıt-mezar
• BURSA (AA) —
Türkiye Cumhuriyeti'nin
üçüncü Cumhurbaşkanı
Celal Bayar için Umurbey
Belediyesi'nce yaptınlacak
anıt-mezarın temeli 22
ağustosta Başbakan Mesut
Yılmaz tarafından atılacak.
Mflliyetçiligin'doğrusu' yokturİç Politika Servisi — Helsinki
Milliyetler Komısyonu Turkiye
Temsılcısı Murat Belge'nin kaleme
atdığt ve 95 aydın tarafından
ımzalanan "Kürt Sorunu" ile ilgili
metin açıklandı. Kürt sorunu ve
alınması gereken onlemler konusunda
D,
tartışma başlatmak amacıyla
yayımlanan metinde, Kürt sorununun
1980 müdahalesinden sonra ve onun
somut uygulamasıyla bugunkü biçimı
aldığı belirtilerek "Türkiye 'deki
Kürtleri askeri yöntemlerle baskı
altında yasatma kararını 12 Eylül
dusunun katkısı olduğunda herkes fikir
birliğindedir. Ispanya'nın anti-demokratik
döneminde BASK ve Katalan sorunlarının
boyutlanyla, bugunkü demokratik dönem-
de varüan buyük iyileşme arasındaki fark,
apaçık ortadadır. Bugünku dunyada, özel-
likle dünyanın batı bölgesinde ve ona ya-
kın alanlarda toplumsal hiçbir sorun as-
keri bir yöntemle çözülemez.
Dolayısıyla Türkiye'de öncelikle yapıl-
ması gereken iş, sorunu çıkmaza sürükle-
yen bu yapay resmi soylemden ve ona da-
yanarak sürdurülen baskı tedbirlerinden
vazgeçmektir. Ancak bunlan ortadan kal-
dırdıktan sonra bir çözumü konuşmaya
başlayabiliriz. Bir sorun, bütun uzantıla-
nyla konuşulamaz ve tartışılamazsa, o so-
run çözülemez. Sorunun konuşulması ya-
saklanır ve çözumü için baskı uygulanır-
sa, olabilecek barışçı ve uygar çözüm yol-
ları ve uzlaşma imkânlan da yok edilmiş
olur.
Dünyanın birçok yerinde aşırı milliyetçi
güçler, halklann bir arada yaşamasını ko-
laylaştıran federasyon, konfederasyon gi-
bi kurumsal yapıları kabul edilmez sayıp
bunlara karşı şiddetle mücadele eder, so-
nunda o kabul edilmez saydıkları çözumü
fazlasıyla aşan ayrılma sonuçlarıyla kar-
şılaşırlar. Çünkü uygulanan şiddet, kaçı-
rulmaz olarak kendi tohumlarını eker, ken-
di hasadını biçer ve sonunda hiç de düş-
man oiması gerekmeyen halklar bir arada
yaşayamaz hale gelir. Nahak yere ölrnüş
gitmiş -şüphesiz bütun taraflardan- insan-
ların cesetlerinden oluşan duvar, halkları
birbirinden ayırır.
Baskıya inanan insanlar, dünyanın her
yerinde var. Onlan, inançlannın yanhşlı-
ğına ikna etmek kolay değil. Ama sorun
da onları ikna etmek değil, toplumun gi-
dişini bu gibi sorumsuzların tekelinden çı-
karmaktır.
Türkiye'de geri dönülmez noktaya henüz
gelmediğimizi, şimdiki çağdışı uygulama-
nın durdurulmasıyla uygar ve insancıl çö-
zümlerin hâlâ bulunabileceğini umuyoruz.
Burada, iyimser olma imkânı veren bir
nokta, bütün gerilimlere, anlamsız çatışma-
lara rağmen Türk ve Kurt halklan arasın-
da bir çatışma olmamasıdır. Bu, örneğin
Yugoslavya'da veya Kafkaslar'da hüküm
süren duruma kıyasla önemli bir avantaj-
dır.
Ama buna bel bağlamaya gelmez. Yıl-
lardır süregiden anlamsız kavgada ölen, ya-
ralanan şu ya da bu biçimde zarara uğra-
ünya >irmi birinci yuzyıla şimdiye ka-
dar olduğundan daha guzel bir çehreyle
girme>
r
e hazırlanıyor. Bu tarih, önemli bir
sembolik anlam taşıdığı için bir yıldan
öbürune normal geçişlerin ötesinde bir de-
ğer kazanmış durumda. tnsan haklarının
sağlam temellere oturduğu ve garanti altı-
na ahndığı, demokratik kurumların guç-
lendiği, katıhmcı demokrasinin yaygınlaş-
tığı bir dünya kurma çabası içinde insan-
lık.
Türkiye'de de insanlar yirmi birinci yuz-
yıla şimdiye kadar olduğundan daha de-
mokratik bir toplurasal yapıyla girmeyi
hak ediyor. Turkiye'nin durumunda, yal-
nız yuzyıl dönüşumü söz konusu değil. tki
yüz yılûk bir Batılılaşma çabasından son-
ra Avrupa Topluluğu'nun uyesi olmak gi-
bi bir meydan okumayla da karşı karşıya-
yız. Bu, bir toplumsal olgunluk gerektiri-
yor. tnsanların mutlu, huzurlu, her bakım-
dan güvenli olduğu, şiddeti geride bırak-
mış, demokrasinin temel ilkelerinde fikir
birliğine varmış bir toplum olmak zorun-
dayız.
Dünyanın bizim bulunduğumuz bölge-
si bu olgunluk duzeyine varmayı güçleşti-
ren sorunlarla dolu. Siya'i rejim farkların-
dan oturu iki kutuplu bir hale gelmiş dünya
yapılanması doksanlara girerken çöktü ve
bunu, yazık ki kısa süren bir iyimserlik dal-
gası izledi. Ama Körfez'deki kriz ve savaş,
Balkanlar'da ve Ortadoğu'da şiddetin tır-
manması ve Sovyetler Birliği'nde olabile-
cekler, bu iyimserliği kısa zamanda geçer-
sizleştirdi.
Bizim de yaşadığımız bu bölgede 19.
yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başına kadar ço-
kuluslu imparatorluklar egemendi: Habs-
burg, Romanov ve Osmanlı hanedanları-
nın egemenliğı altında pek çok farklı din
ve milletten ınsan yaşamaktaydı. Impara-
torlukların dağılması ve bu arazide ulus
devletlerin kurulması, sancılı olduğu kadar
kesintili ve sağa sola sapan bir süreç izle-
di. Bugün de bu bölgede, ulus devlet olma
surecini tamamlamamış ve bu ozlemlerini
tuketmemiş çeşitli topluluklar var.
Bu durum, uygar dünyanın genel gidi-
şine aykırı. Batı dünyasının uygarlıktan ya-
na guçleri, ulusal ayrımların sorun olmak-
tan çıktığı, ulus ozelliklerinin insan kimli-
ğinin ancak kısmi bir parçası olarak kal-
dığı bir dunyaya geçmeye haarlanıyor. Av-
rupa, ulus devletlerin ayn ayn durduğu bir
yer değil, içine çeşitli ulus devletlerin gir-
diği bölgelerin önem kazandığı, yeni tip bir
toplum olma yolunda. Böyle bir toplumun,
ulus birimlerini aşan yeni yönetim koor-
dinasyonu kurumlannın, geleneksel ulusal
çekişmeleri busbutun geri plana itmesi bek-
leniyor ve bu artık zaten başlamış bir sü-
reç. Söz gelişT, Belçika devleti sınırlan içln-
de Valon-Flaman çekişmesi diye bir olgu
vardı. Ama herkesi kapsayan Avrupa Top-
luluğu gerçekliği için de böyle bir olgu an-
lamsızlaşıyor.
Dünyanın bazı bölgeleri böyle tanımlan-
mış bir "yirmi birinci yuzyıl" çağdaşlığım
oluşturmaya çalışırken bizim bulunduğu-
muz bölge, genel olarak "on dokuzuncu
yüzyıl"dan kalma çözüm yöntemlerinde ıs-
rar etme eğilimini gösteriyor. Turkiye'nin
kendine nasıl bir gelecek kuracağı sorusu,
bu yöntem sorusuna yakından bağlı. Dün-
yada bir çözumün ne olduğundan çok, na-
sıl sağlandığı önem kazandı. Amaçlar sa-
nıldığı gibi araçlan meşrulaştırmıyor, ter-
sine araçlar amaçlan değişüriyor. Uygar ol-
mayan araçlarla, uygar amaçlara erişmek
mümkun değil.
Yeni yüzyüın eşiğindeki Turkiye'nin çöz-
mek zorunda olduğu çeşitli sorunlar ara-
sında, en önemlilerinden biri bölgedeki
başka etnik sorunlarla belirli paralellikler
içeren Kürt sorunudur. Bazı olumsuz ge-
lişmeler sonucu bu sorun, bugün aldığı bi-
çimle kendisi bir açmaza doğru yönelirken,
Turkiye'nin genel olarak demokratikleşme-
si önunde bir engel haline gelmektedir. Bu
özellikleriyle, ülkenin en acil sorunudur.
Temmuz ayı içinde olan olaylar ise gerçek-
ten ciddi bir tehlike çanı calmış, Türkiye
toplumunun hak etmediği bir çağdışı yö-
ne sürüklenmesi ihtimali fazlasıyla güçlen-
miştir.
Bu noktada Türkiye'de Kürt sorunu ve
çözumü uzerine duşünduklerimizi, değini-
len uluslararası konjonktürü, zamana ve
mekâna ilişkin boyutlanyla değerlendire-
rek olanca açıklığıyla dile getirmeyi zorun-
lu görüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti'nde Kürtlerin var-
lığınm bir sorun haline gelmesinin temel
nedeni, Türkiye'de birden fazla halkın ya-
şadığı toplumlar için oiması gereken, çağ-
daş demokrasilere özgü yasaların, hukuki
garantilerin olmamasıdır. Cumhuriyet ta-
rihi ilerledikçe, Türkiye"deki Kürt halkı,
Kurtuluş Savaşı'ru birlikte yürütmüş iki
halktan biriyken, varlığı gitgide daha faz-
la göz ardı edilir ve unutturulmaya çalışı-
lır duruma gelmiştir. Yetmişlerin başında-
ki askeri mudahalede bu toplumda Kürt-
lerin varlığını dile getirenler şiddetle ceza-
landırılmış, ama seksenlerde durum iyice
vahimleşmiş, 12 Eylül uygulamasında
"Kurt" sözunün edilmesi bile başlı başına
bir suç olmuştur. Bütün bu uygulamalar-
la, Turkiye devletinin Kürt varlığına karşı
tutumu, demokratik bir cumhuriyette bu
gibi konularda olabilecek bir "politika"dan
tamamen uzaklaşmış ve bir "askeri strate-
ji"ye dönüşmüştür. Seksenli yıllarda uygu-
lanan bu askeri stratejidir ve bunun uygu-
lanması doğal olarak sorunu çözeceğine
derinleştirmiş, güçleştirmiş ve büyütmüş-
tur.
Bu hiçbir şekilde şaşırtıcı değildır. Dün-
yanın neresinde olursa olsun, bu yontem-
lerin kullanılması, her seferinde aynı so-
nuçları uretmiştir. Bugün Yugoslavya'da,
Slovenya'nın ayrılma noktasına gelmesin-
de, Sloven ayrüıkçılardan çok Yugoslav or-
AÇIKLAMAYA İMZA ATANLAR:
Panayot Abacı, Adalel Ağaoglu, Oktay Akbal, Çagatay Anadol, Metin And, Asaf
Savaş Akad, Mehmet Aközer, Kemal Anadol, Fahri Aral, Yeşim Arat, Sadun Aren,
Ergin Atasü, Kâmil Ateşoğullan, Rulkav Aziz, Rafet Ballı, Hüseyin Baş, Abdullah
Baştürk, Cengiz Bektas. Fatmagul Berktay, HalO Berktay, Serpil Bildirici, Akın Birdal,
Tanıl Bora, Ali Bulaç, Kürşat Bumin, Tülin Bumin, Metin Cengiz, Demirtaş Ceyhun,
Hasan Hüseyin Ceylan, Engin Cinmen, Umur Coşkun, Ruşen Çakır, Tevfik Çavdar,
Murat Çelikkan, Yavuzer Çetinkaya, Zülfii Dicleli, Abdurrahman Dilipak, Mehmet
H.Doğan, Koray Düzgören, Aydın Engin, Nazlı Eray, Fiisun Erbulak, Enver Ercan,
Hüseyin Ergun, Canan Gerede, Veli Gıircan, Gencay Gursoy, Nevzat Helvacı, Mustafa
yetkilileri verdi. Bugün bütün
toplumda bu karann sonuçlannı
yaşıyoruz ve önemli değişimler
gerçekleştirmezsek daha kötülerini de
yaşayacağız. Ama olup bitenlerin
hesabım soracağımız bir sorumlu yok
etrafta" dendi. Metni imzalayan
rılabilen ve geleceğe geniş bir perspektif-
ten bakabilen insandır. Ama mutlaklaştı-
rılmış bir baskı ortamında, aydınlar da
halklarının yanında yer alma zorunluluğu
duyarlar. Nitekim son yıllarda bu ulkenin
iyi yetişmiş Kürt aydınları arasında koşul-
ların empoze ettiği milliyetçileşme yaygın-
laşmıştır.
"Ezen ulus / ezilen ulus milliyetçiliği"
konusunda bu ulkede ve başka yerlerde
söylenenlerle kulağımız dolu. Burada ola-
yı başlatanın hâkim durumdaki etnik top-
luluk olduğu ve modeli onun belirlediği,
doğru bir saptamadır. Gelgelelim, onun
kötu, öburunünse "iyi" bir milliyetçilik ol-
duğu sonucunu çıkaranlar yanılıyorlar.
Milliyetçiliğin "iyisi", "doğrusu" yoktur.
"Ezilen" topluluk, ilkin savunma gerekçe-
siyle de olsa, kendi milliyetçiliğini geliştir-
dikten sonra gereğinde kendine "ezecek"
daha guçsüz bir millet bulur. Dunyanın bir-
çok yerinde -ve Kurtler'de de- bunun ör-
nekleıi yaşanmıştır.
Dünyada herkes için bir "ulusal kimlik"
vardır ve ulusal kimlikler arasında "iyi /
kötü", "üstün / aşağı" gibi ayrımlar yapı-
lamaz. İnsanlar gibi uluslar da eşit olma-
lıdır. Bireyler gibi uluslar arasında da '"ez-
me / erikne / sömürme" ilişkileri ortadan
kalkmalıdır.
"Ulusal kimlik", kapsadığı her şeyi
özumleyen, başka kimlik biçimlerini ezen,
yok eden bir şey olmamalıdır. Çağdaş ha-
yatı yaşayan birey birçok pratiklerde bulu-
nur, bunların çoğuna belirli örgütlülukler
içinde katılır ve bütün bu pratiklerin ve ör-
gütlerin kimliklerini belirli ölçülerde üstün-
de taşır. Milliyetçilerin tanımladığı tarzda
"ulusal" kimlik, kendi dışında kalan kım-
likleri yok sayma eğilimindedir. Turkiye
1
de her fırsatta tekrarlanan "milli birlik ve
beraberlik" sözünde dile gelen bu eğilim
yanlıştır. Bir toplumda yaşayan insanlar
arasında bazı temel konularda, asgari mu-
tabakatlar oiması gerekir. Ancak bu mu-
tabakat herhangi bir "kutsal" kavramın
(orneğin "yüce Türk milleti" vb.) yukan-
dan empoze ettiği bir şeyle değil, bilinçli,
düşunen insanlann akılcı bir tutumla ve or-
tak çıkara yararlı olduğu için benimsediği
ilkelerle oluşur. Bu mutabakatlar dışında
çıkarlar da göruşler de farklılaşabilir ve
farkhlık her zaman dile getirilir. Ulusallık,
onu yaşatacak tedbirleri ancak bazı yetki-
li kişilerin bildiği ve onların yönlendirme-
siyle bütün bir topluma üniforma giydiren,
farkhlığı silen. insanlan otomatlaştıran bir
aydmlarm bu yaklaşıma katıldıklarmı
soyleyen Murat Belge, meıne harf'ven
katılmak gibi bir şeyin soz konusu
olmadığını belirterek, amaçlannın
Kürtlerle birlikte, yaşamak olduğunu
kaydetti. Metni aynen aşağıda
yayımlıyoruz.
rihi ve fiili pratik bunun böyle olmadığını
gösteriyor, çunku "milli irade" oldukça kı-
sa aralıklarla askıya alınıyor ve toplum,
egemenliğin başka bir kaynağı olduğunu
deneyimle oğreniyor.
Öte yandan "sovereign" kavramı iyi ta-
nımlanmadıkça, "egemenliği" millete mal
etmek de yeterli değildir. Çünkü gene ta-
rihi pratik gösteriyor ki sonunda "millet"
adına iş yapan yetkililer bu "yüce kavram"a
sığınarak her türlü karan veriyor, her tür-
lu uygulamayı yapıyor, kendilerini sessız
milletın iradesinin cisimleşmiş tecelhsi gi-
bi kabul edebiliyorlar. Seçimle gelip giden
partiler bu bakımdan çok daha fazla top-
lumsal denetime tabi. Seçimin kendisi bu
denetim mekanizmasını sağlayabiliyor.
Ama "millet iradesi"nin seçilmemiş sözcü-
leri için hiçbir mekanızma yok. Bu metin-
de ana konumuz olan Kürt sorunu, 1980
müdahalesinden sonra ve onun somut uy-
gulamasıyla bugünku biçimini aldı. Turk-
iye'deki Kürtleri askeri yöntemlerle baskı
altında yaşatma (ve askeri baskıyı olabi-
lecek en ust derecede yoğunlaştırma) ka-
rarını 12 Eylul yetkilileri verdi. Bugün bü-
tun toplum bu karann olumsuz sonuçla-
nnı yaşıyoruz ve önemli değişimleri gerçek-
leştiremezsek daha kotulerini de yaşayaca-
ğız. Ama olupbitenlerin hesabını sorabile-
ceğimiz bir sorumlu yok ortada.
"Hâkimiyet / tahakkum" değil, "hâki-
miyet / tahakküm"den bağışıklık ve ba-
ğımsızlık (sovereignty) anlamında "ege-
menlik", çeşitli duzeylerde dağılmalıdır.
Devlet kendi düzeyinde egemen olacaktır.
Bu, dış dünyaya karşı bir egemenliktir.
Ama toplum da devlete karşı egemen ola-
caktır; aynca "yurttaş / birey", hem dev-
lete hem de topluma karşı egemen olacak-
tır. Bütün bu yapıların çiğnenemez hakla-
rının alanı çok iyi tanımlanmış olmalıdır.
Bu metin, Kürt sorununun kapladığı
alanda ne gibi değişimlerin oiması, ne gi-
bi hakların tanınması gerektiği sorulannı
tartışmak için yazılmadı. Diyarbakır olay-
lanyla artık tahammül noktasıru aşan, yeni
ve çok kötü bir döneme girildiği izlenimi-
ni veren bir aşamada, toplumun sağduyu-
lu üyelerini soruna sahip çıkmaya çağırmak
için yaaldı. Temel sorun, "baskı"dan başka
bir çare duşuneraeyen zihniyeti, konunun
yetkilisi olmaktan çıkarmaktır. Zaten ne-
yin ne olabileceği, ancak bundan sonra,
böyle başlayan bir özgürleşme ortamında
tartışılabilir. Gene de bu ortamın bazı vaz-
geçilmez oğelerini, bunlar şimdiki ortam-
Murat Belge'nin kaleme aldığı, 95 aydının imzaladıgı "Kürt Sorunu"na ilişkin metin dun bir basın toplantısıyla açıklandı.
yan birçok insan, onların yakınları, çevre-
leri var. Bu kavgada taraf haline gelmiş ve
olayın gerçek mahiyetini kavraması engel-
lenmiş insanlar, gereksiz ve çözümsüz bir
intikam duygusuna terk edilirler. Önemli
sorunlan olan, bunlan çözemedikçe geri-
lime itilen insanlardan oluşan bir toplum,
başka koşullarda çok sudan görünebilecek
nedenlerle galeyana gelebilir, böyle kendi-
liğinden patlama anlannda geri döndürul-
mez sonuçlar doğabilir. Nitekim Bayramiç
ve Muğla gibi görece küçuk ve göreneksel
yerleşimlerde, birtakım oimadık nedenlerle
patlak veren olaylar, gelecek için yeterin-
ce uyancı işaretler olarak ele alınabilir.
Turkiye'nin genel nufus durumu zaten
yeterince tehlike işareti veriyor. İşsiz ve yok-
sul yığınların çoğaldığı toplumlarda akıl-
dışı şiddetin nasıl yoğunlışabildiğini görü-
yoruz. Bu koşullarda şiddet ve vahşetin
yaygınlaşması işten değildir. Onun için bü-
tün sorumlu güçlerin azami dikkat ve du-
yarlıkla davranması ve topluma olumlu ör-
nek model sunması gereken son derece kri-
tik bir aşamadayız. Bu ozenin gosterilme-
mesi durumunda olabilecekleri kolayca sa-
yıp dökebiliriz ve bu, bir kehanet olmaz.
Bu olabilecekleri de baskıyla durdurmaya
kalkışmak, ateşe benzin dökmek gibi bir
şey olur ve Turkiye'nin bütün bölgelerini
çatışmaya iter.
Türkiye devlet politikasını belirleyenler,
Kürt nufusun varlığını ve sahip oiması ge-
reken hakları inkâr eden tutumlanyla, son
analizde ayrılıkçı hareketi güçlendirmek-
tedirler. Tanınmamak, tamnma talebine
karşıhk anlaşümaz bir baskı pohtikasıyla
karşılaşmak, gerçekten aynhktan başka çö-
züm düşunemez bir ruh haline iter insan-
lan. Yakın zamanlardaki yasal değışiklik-
lerle, örneğin "Kürt" demenin suç olmak-
tan çıkması ya da Kürtçe konuşmarun (ama
belirli bağlamlarda) serbest bırakılmasıy-
la, kısmi bir düzelme oldu. Ama bu sade-
ce kısmi bir düzelmedir ve çok yetersizdir.
Ortada uzun sürmuş bir haksızhk olduğu-
nu unutmamak, dolayısıyla birtakım vaz-
geçilmez hakların tanınmasında ayak sü-
rumemek gerekir; çünku böyle gonülsuz
bir tavır da ashnda, yaratılması beklenen
karşılıklı güveni zedeler.
Baskı ortamı, makul çozümlerde anla-
şabilecek bireyleri ve kesimleri kutuplaş-
maya tabi kılar. Halklann birbirlerine on-
yargısız, sevgi ve dostlukla yaklaşmalarında
aydınların önemli bir rolu vardır. Aydın,
tanımı gereği önyargılardan daha kolay sıy-
şey değildir; bu hale getirilmesine izin ve-
rilmemelidir.
Turkiye'nin siyasi kultürünun en olum-
suz yanı zaten budur. Bir düzeyde miliiyet-
çiliği bayrak edinen siyasi partiler, bir du-
zeyde siyasi akımlar, orneğin Kemalizm,
Devietçilik, tslamcılık, Sosyalizm ve bu
arada Kürt milliyetçiliği, büyük harfle ya-
zılan birtakım kavramlar adına, toplumu
ve kendi yandaşlarını, itaatkâr ve homo-
jen bir yığın haline getirme eğilimini faz-
lasıyla taşımışlardır. Bunlann birçoğu, tem-
sil ettikleri fikirleri ya da kesimleri mer-
kezi otoriteye karşı savunur ve bunun mu-
cadelesini yaparken gerçekten demokratik
bir işlev görmüşlerdir, gormektedirler. Ama
bireylere farklı olma hakkı tanımayan ge-
nel ve total bir ideolojinın mutlak egemen-
liğini kurmaya çalıştıkları ölçüde, kendi iç-
lerinde demokratik değildirler. Bu, siyasi
kültürümüzun başlıca eksiğidir.
Oysa çağdaş uygarlıkta insan, ezici bir
total kimliğin bir çivisi, bir vidası, her an
buyuk kimlik uğruna kendini feda etmesi
talep edilen bir piyonu değil, ödevlerinden
önce haklan olan bir bireyidir. Bir yurttaş-
tır. Emir alan değil görüşlerini serbestçe di-
le getiren, güdümiü değil eleştirel ve nes-
nel, eşit ve ozgür yurttaşlardır.
Devlet, bu yurttaşlann oluşmasına ve yu-
karıda tammlandığı biçimde var olmasına
hizmet verdiği ölçüde kendini meşrulaştı-
nr.
Bu bağlamda Türkçe'de "egemenlik"
kavramının kullammında anlamsal bir bu-
lanıklık olduğuna da değinelim: Türkiye
1
de bu kavram "hükumranlık"tan çok
"hâkimiyet" anlamında kullanıhyor -
örneğin sol terminolojide "egemen sınıf'
deniyor. Ama bunların, kelimenin karşıla-
maya çalıştığı "sovereign" (hükümran) an-
lamıyla bir ilgisi yok ya da çok az. "Sove-
reign", bizdeki "egemen" gibi, "hâkim"
olan, yani "tahakkum eden" değil, kimse-
nin "tahakkümü altında olmayan" anlamı-
na gelir. Devletler bu "bağımsızlık" anla-
mında "sovereign / egemen" olmalıdırlar.
Türkiye'de devlet, dış ilişkelerinde başara-
bildiği olçude "sovereign / hukümran"dır,
ama Türkiye'de başkaca "sovereign /
hükümran" olan yoktur. Dolayısıyla Batı
dillerinin "sovereign" kavramı, "egemen"
kelimesiyle, Turkiye'nin anti-demokratik si-
yasi kultürüne ve geleneğine uygun bir an-
lam kazanmıştır.
Anayasalarımızda "egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir" denmekle birlikte, ta-
da ne kadar aykın görunurse görünsün ha-
tırlatmamız gerekiyor. Örneğin Kürtlerin
aynlmasını savunan bir parti yasal olarak
mümkün olmalıdır. Çünku bu da bir ihti-
maldir ve bunun tartışılma yolunun yasal
engellerle kapatılması, genel tartışma or-
tamının sağlığını zedeleyecektir.
Öte yandan "aynlma" alternatifıni sa-
vunmanın, ilkeler ve değerler düzeyinde,
"ileri" bir tavır olmadığına inandığımızı
vurgulamak ısteriz. "Her millete bir milli
devlet" anlayışı, gelecek açısmdan çıkar yol
değildir. Önemli olan, insanların barış ve
dayanışma ortamında, milli ayrım çizgile-
rini aşarak, ortak bir insanlardunyasını
kurmayı başarmalarıdır. Önemli olan, bu
ortak kimliğin insan zihnindeki belirleyici
kimlik olmasıdır. Yalnızca ilkeler düzeyinde
değil, pratik düzeyde de ınsanlık, gelenek-
sel millet çizgilerini aşan daha geniş birim-
ler içinde var oluşunun temel ihtiyaçları-
na daha doyurucu çözumler bulabilecek-
tir.
Bu çerçevede. bir zamanlar sıkça söyle-
nen "Turkiye halkları" deyiminin yetmiş-
lerden sonra bir "hıyanet-i vataniye" suçu
gibi görülmesi ve sonuçta yasaklanması,
kotu ve zararlı olmuştur. Önemli olan, zen-
gin bir çokuluslu geçmişi olan bu toplum-
da dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa
olsun, herkesin Turkiye'nin asgari muta-
bakatlannın mimarı ve bileşeni olabilme-
sidir. "Türkiye halklan" sözu bu anlayış-
la çelişmiyordu. Baskıcı zihniyet, her za-
manki gibi "şimdi bu soylenirse yarın da-
ha aşırısı gelir" anlayışıyla bu masum de-
yimi yasakladı; böyle yapmakla da "daha
aşınsı"nı kendi eliyle gerçekleştirdi. Bu bas-
kı politikası sonucunda çözumü "Türkiye
1
de görmeyenlerin, göremeyenlerin sayısı
arttı. "Türkiyeli olmak" yeterli koşuldur
ve "Türkiyeli" olmak için "Türk" olmak
zorunluluğu yoktur. "Türkiyeli olma"nın
insanlara sevinç ve huzur veren bir özellik
haline geleceği ortama geçilmelidir. Turk-
iye bu olgunluğu gösterebilmelidir. Böyle
bir aşamaya erişecek siyasi olgunluğun, ya-
şanan tarih içinde toplum tarafından edi-
nildiğinin çeşitli işaretlerini gözlemleyebi-
liyoruz. Olgunlaşması, demokrasiyi sindir-
mesi gerekenler yöneticilerdir. Her gun in-
sanların birbirini vurduğu, oldürdüğü, öl-
dürmenin en şaşmaz çözum gibi gorundü-
ğu bu toplum biçiminden çıkmak; bilinç-
li, sağduyiılu insanlann sorunlarını tartı-
şarak çozduğu bir topluma ve siyasi gele-
neğe geçmek istiyoruz.
GÜNDÜZ İMŞİR
VAN/HAKKÂRİ — De
mokrat Merkez Parti Genel
Başkanı Bedrettin Dalan, Do-
ğu Anadolu'da yaşayan insan-
lann açlık, sefalet ve asayiş yö-
nunden bölgeyi terk etmek zo-
runda kaldıklannı söyledi.
Doğu Anadolu gezisinin
ikinci durağı olan Hakkâri'de
halka hitap eden Dalan, nufu-
sun sürekli azalmasını sefalet
ve asayişin yeterince sağlan-
mamasına bağlayarak "Bölge-
nin tek geçim kaynağı olan
hayvancılık iflas etmiştir. Es-
kiden ihraç ettiğimiz hayvan-
ları şimdi ithal ediyoruz.
Turkiye'>i yanlış yönetiyorlar.
Devlet devlet olma vasfını
kaybetmiştir. Türkiye' yi bu
duruma getirenler utansın"
şeklinde konuştu.
Dalan, Doğu'da geminin
alabora tehlikesi yaşadığını be-
lirterek şunları söyledi:
"Ülke>i bolmeye çalışan dış
mihnıklar, gençlerimizi kandı-
nyorlar ve neye hizmet ettik-
lerini bilmiyorlar. Bunlar an-
cak emperyalizmin çıkarlanna
hizmet ediyorlar. Terörle, eş-
kıyalıkla devlet yönetilmez."
Van'dan Hakkâri'ye geçme-
den önce bir basın toplantısı
duzenleyerek gazetecilerin so-
rulannı yanıtlayan Dalan,
Türkiye'de konuşlandırılan
"Çekiç Güç" konusundaki
görüşlerini de şöyle açıkladı:
"Uzerinde çok ugraşıp da
çözemedigim konu, Çekiç
Güç. Bir kere bu Çekiç Güç
mantık açısmdan kimin kafa-
sına inecek. Eğer Çekiç Güç,
Kuzey Irak'taki Peşmergeleri
korusun diye kurulduysa
Türkiye'de işi ne? Eğer onun
için değil de Türk sımıiannı
korumak için kurulduysa
Türk ordusunu kendi sınırla-
rını koruyamayacak hale mi
getirdik 8-10 yıl içinde."
Turkiye'nin henuz bir erken
seçim ortamına girmediğini
anlatan Dalan, "Ülkede şu an-
da kararsızlar iktidardadır.
Hiç kimse ben iktidanm diye-
mez. Reklamcı kullanmak pek
kolay iş değil, çok büyük ma-
liyeti olan bir hadise. Hükü-
met istediğine devlet kesesin-
den para dağıtıyor, istemedi-
ğine bir kunış vermiyor. Eski
yasaya göre HEP'in bir kumş
para almaması lazımdı. Ama
gece yansı bir kanun çıkardı-
lar ve HEP'e devlet kesesinden
para aktardılar" diye konuş-
tu.
SHP'nin Doğu ve
Güneydoğu çıkarması
ANKARA (Cumhuriyet) —
SHP, dört genel sekreter yar-
dımcısı başkanlığında kurdu-
ğu komisyonlarla Güneydoğu
ve Doğu Anadolu'da inceleme-
Ier yapacak.
SHP bir baskın seçim öncesi
bölgenin sorunlarını anlamak,
anlatmak ve halkla daha yakın
ilişkiler kurmak amacıyla ge-
nel sekreter yardımcıları Er-
tuğnıl Günay, Mehmet Moğul-
tay, Fikri Sağlar ve Abdülka-
dir Ateş başkanuklannda oluş-
ntrulacak komisyonlarla 12-15
ağustos tarihleri arasında 17 il-
de incelemelerde bulunacak.
MYK ve Parti Meclisi üye-
leriyle bölge milletvekillerinin
katilacağı gezilerin amaanı ge-
nel sekreter yardımcılarından
Ertuğrul Günay şöyle açıklı-
yor:
"SHP'yi anlatmak, sorunla-
rı anlamak ve anlatmak,
SHP'ye ilgiyi yoğunlaşürmak,
geliştirmek ve bölge insanının
demokratik çözümlere yonel-
mesini sağlamak."
Bölge halkının SHP'ye gu-
venini sağlamayı da hedefleyen
geziler sırasında yaklaşık 100
birimde yapılacak toplantılarla
örgütler de denetlenecek.
Turkiye'nin en duyarlı ve so-
runlu bölgesinin Doğu ve Gü-
neydoğu Anadolu olduğunu
belirten Günay, "Doğu ve Gü-
neydoğu'da vuhim olaylar olu-
yor. Halkın bu çaresizliğine
son vermek, halka demokratik
çözumler onermek, halkı ikna
etmek için çok caba göstennek
gerekiyor" diyor.
Gunay, SHP'nin çabasının
Turkiye'nin bütünlüğünü de-
mokrasi içinde korumak oldu-
ğunu belirtiyor ve sozlerini
şoyle sürdürüyor:
"Hangi etnik kökenden gel-
miş olurlarsa olsunlar. bütün
yurttaşlanmıza güven verme-
İi, Türkiye'den avnşmanın de-
ğil, Türkiye'ye daha fazla sa-
hip çıkmanın yöntemleri bep
birlikte aranıp bulunmalı."
12 ağustos günu başlayacak
geziye kaiılacaklar arasuıda
Ercan Karakaş, Yiğit Gülök-
süz, Diyarbakır milletvekilleri
Fuat Atalay, Mehmet Kahra-
man, Tunceli milletvekilleri
Kamer Genç, Orhan Veli Yıl
dınm, Adana Milletvekili Se-
dat Dogan da yer alıyor.
Çizilen programa göre Er-
tuğrul Günay başkanlığındaki
komisyon Diyarbakır, Urfa,
Mardin ve Batman'a, Mehmet
Moğultay başkanlığındaki ko-
misyon Malatya, Adıyaman,
Elazığ, Tunceli ve Bingöl'e,
Fikri Sağlar başkanlığındaki
komisyon Van, Hakkâri, Ağn
ve Kars'a, Abdülkadir Ateş
başkanlığındaki komisyon ise
Bitlis. Siirt, Muş ve Şırnak'a
gidecek.
DYP ONERGE VERDİ
Faralyah: Metaş'ta
eşitlik prensibi çiğnendî
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) — DYP İzmir Milİet-
vekili Akın Gönen, METAŞ
fabrikasındaki durum ve üc-
retlerini alamayan işçiler konu-
sunda yazılı soru önergesi ver-
di. DYP Genel Başkan Yar-
duncısı Ersin Faralyah, "ME-
TAŞ olayı. 'girişimcilere eşitlik'
prensibinin nasıl çiğnendiğinin
tipik bir örnegidir" dedi.
Faralyah, dün yaptığı basın
toplantısında, METAŞ'ta işçi-
lerin 16 aydır maaşlarını ala-
madıklarına dikkat çekerek
"METAŞ. halka açık bir ser-
maye şirketidir. Şimdi şirket
sermayesinin yüzde 80'ini elle-
rinde tutan tasarruf sahipleri
de emekçilerle birlikte hüzün-
lü bir bekleyiş içinde" dedi.
METAŞ'a yalnızca "bir şirket"
olarak bakmadıklarını dile ge-
tiren Faralyah, "METAŞ ola-
yı, Türk müteşebbisiniu ve ger-
çek sanayicilerin son sekiz yıl-
dır karşılaştıkları zorluklan
kamuoyuna bir daha anlat-
mak için, devleti yönetenlerin
sorumsuz davranışJannı belge-
ledikleri için çarpıcıdır" diye
konuştu.
METAŞ'a ait hisse senetle-
rinin halka satıldığını, bu ne-
denle tasarruf sahiplerinin de
şimdi "hüsran" içerisinde
oludğunu dile getiren Faralya-
lı, şunlan söyledi:
"METAŞ, isçisinin özveri
siyle bütünleşmiş bir kunım-
dur. Türkiye'de demir-çelik sa-
nayii olarak özel sektöriin ilk
kuruluşudur. Kendi sektörün-
de yıllarca üretimde ve tekno-
lojide T numara olan bir ku-
ruluş, niçin ve nasıl bu dunı-
ma düşmuştür? Yanlış yapüır,
ama bunun hesaİN ödeuemez."
"Son toplusözleşmelerde iş-
çinin aldığı zamlan ekonomi-
nin kaldıramayacağı"na ilişkin
görüşleri eleştiren Faralyalı,
şunlan söyledi:
"Bu, adı uzerinde, bir top-
lusozleşmedir. Ekonomi bu
zamlan kaldıramıyorsa, bunun
sebebini başka yerlerde ara-
mak lazım. Yapılan zamlan is-
tismar etmek yanlıştır."
Yasalar çerçevesinde işçi
haklarının savunucusu olduk-
lannı dile getiren Faralyah,
"Anayasada yapacagımız dü-
zenlemelerle. işçilere sendika
ve grev hakkı vereceğiz" diye
konuştu.
Irgat, thsan Işık, Yusuf Işık Orhan Kâhyaoglu, Lutfu Kaleli, Safa Kaplan, Yaşar Kap-
lan Ercan Karakaş, Ömer Kavur, Yaşar kemal, Çağlar Keyder, Ümit Kıvanç, Fadıl Ko-
cagöz, Samim Kocagöz, Yıldırım Koç, Orhan Koçak, Komet, Derya Köroğlu. Aydın
Köymen, On»t Kutlar, Ahmet Levendoğlu, Zülfü Livaneli. Hüsnü Okçuoğlu, Zuhal
Olcay, özcan Öktem, Selim Ölçer, Yavuz Önen, Mahmut Tali Öngören, Coşkun özde-
mir, Haldun Özen, Erol Özkök, Şevket Pamuk, Faruk Pekin, Rahmi Saltuk. Emil Ga-
lip Sandalcı, Orhan SUier, Ayşe SUivri Halit Spatar, Fikret Toksöz, ErbU Tuşalp, Sem-
ra Tuşalp, Mete Tunçay, Neşe Tunçay, Gürel Tüzün, Aydın Uğur, Aüf Yılmaz, Can Yu-
cel.
TALEP ÖRGÜTLENMESİNİ
GERÇEKLEŞTİRMİŞ KOOPERATİFLERE
SATIUKARSA
İçinde Okulu, Kreş'i, Sağlık Ocağı, Kent Kütüphanesi,
Alışverış Merkezi, Spor Alanları bulunan 2004 konutluk
entegre projemiz ıçindeki 248 konutluk projesi hazır,
ınşaata başlama ruhsatı (Yapı İzin Belgesi) alınmış,
kredi başvuruları 1989/1 nolu tebliğe göre yapılmış olan
alanımız tercihen Sendikaların, Meslek Örgütlerinin
Kooperatiflerine devredilecektir.
Tel.: 583 17 45 / 5 Hat