Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 27 EKÎM 1991
New York'tan
Modern yazmın Mekkesi: Gotham47. sokağm onca şaşaasına ters, inatlaşırcasına ısrarlı, üstelik hiç de alçak
gönüllü olmayacak bir kitapçıdır Gotham. Bu kitapçı, bilinmeyen,
tanınmayan bütün kitapları raflarına sığdırabilmenin marifetiyle 1920'den
beri hizmet verir.
ŞEBNEM ATtYAS
NEW YORK — Vitrinlerde şıkırdayan pırlanta
gerdanlıklar, boy boy altın bilezikler ve binlerce
mücevherin yanı sıra siyah cüppeleri ve lüleli saç-
lan ile sokağı dolduran mücevher satıcısı hasi-
dik Museviler arasında, tozlu kitapçıyı görebil-
mek imkânsızdır.
Halbuki Gotham 47. sokağm bunca şaşaasına
ters, inatlaşırcasına ısrarlı, üstelik hiç de alçak
gönüllü sayılmayacak bir kitapçıdır. "Modern ya-
zının Mekkesi" diye adlandınlan Gotham bilin-
meyen ve tanınmayan bütün kitapları raflarına
sığdırabilmenin marifetiyle 1920'den beri 47. so-
kağı, sanatı etkileyen çeşitli simalarla doldurmuş-
tur. Ust üste yığıh gayri muntazam toz kokulu
kitap raflannda, Galimard'm 1923'te sadece 300
adet bastığı "Hommage a Proust" kitabının
233'üncü kopyasmı 20 dolara bulmak ve satın al-
mak mümkündür. New York'un en zengin Faulk-
ner koleksıyonu, en geniş şiir koleksiyonu, tiyatro
ve film kitaplanndan oluşan çeyıck milyonluk
ciltler, Gotham'ı meraklı okuyuculann "fısdü
magarası" haline getirir.
D.H. Lavrence'in, Henry Miller'ın kitaplan-
nı yasaklandıklan dönemlerde ABD'ye gizlice ka-
çıran kitapçı Gotham, 1935'te Andre Gide'nin
otobiyografisi "İf İ( Die" nedeniyie mahkeme-
lere düşmüş, yazın satıalığındaki cesareti ile ede-
biyat dünyasının övünç kaynağı haline gelmiştir.
Bu kitapçıyı yaratan kadın Frances Steloff 100
yaşını Gotham'ın geleneksel partilerinden birin-
de kutladıktan bir yıl sonra 1989'da öldü. Sara-
toga Springs'de 1887'de dünyaya geldikten son-
ra Steloff, ancak ilkokulu bitirinceye kadar okula
gidebildi. Üvey ailesinin zulmünden 19 yaşında
iken New York'a kaçarak kurtulan Steloff bir sü-
re çiçek satarak hayatını kazandı, sonra Bro-
oklyn'in ekonomik kriz yıllannda bir dükkânda
korse satıcılığuıdan, kitap bölüraü satıcılığına ter-
fi etti. Kitap satıalığını bir hayat tarzı haline ge-
tiren Steloff, uzun yıllar çeşitli kitapçılarda tez-
gâhtarük yaptıktan sonra kendi kitapçı dükkâ-
mnı 1920'de açtı. Kriz yıllannı tek kitabın dahi
satılmadığı günlerde atlatan Steloff, biraz para
kazanmaya baslar başlamaz New York'ta fakir
sanatçılara kucak açan bir anne haline geldi.
Martha Graham'a ilk resitali için 1000 dolar.borç
vermekten Henry Miller gibi o yıllarda satılma-
yan yazarların kitaplarını yığınlar halinde satın
alıp, depolanna doldurmaya dek kitap ticareti-
ne aykın düşen çeşitli tavırlar aldı. O zamanlar-
da Gotham'ın depolannı dolduran bu kitaplar,
yülar sonra tanesi 100 dolardan başlayarak ar-
tan fiyatlarda 47. sokağm pahalı mücevherleri ile
rekabet eder hale geldi.
Cummings'in sulu boyalan, Max Ernst'in eser-
leri, Andy VVBrtol'ün pop öncesi çalışmaları gi-
bi garip ve o zamanlar yeni olan her şey kitapla-
nn yanı sıra dükkânı dolduruyor. Tanmmaz bir
şairken Allen Ginsberg Gotham'da tezgâhtarlık
yaptı. Gotham'ın tezgâhtarlanndan bir başkası
Tennessee Williams'dı. Steloff a göre daha işe
başladığı gün geç kalıp kitapları paketlemeyi bir
türlü beceremeyince VV'illiams tezgâhtarlığa an-
cak bir gün dayanabildi. Miller'ın Paris'te beş pa-
rasız kaldığı günlerde, Steloff, onun kitaplannı
Amerika'ya gizlice getirdi, karşılığında Miller'a
paranın yanı sıra kunıtulmuş somon fümesi gön-
derdi. Gore Vidal ne zaman kitap yazdıysa araş-
tırmasuu Gotham'ın kitaplanndan sağladı. Got-
ham'dan postayla sürekli kitap alanlar arasında
20 yy. edebiyatının bütün tanınmış isimlerini sı-
ralamak mümkun. Gotham'ın davetiye ile giri-
len geleneksel partilerinde, çağdaş yazarlann yanı
sıra tiyatrocular, sinemaalar, ressamlar ve döne-
min aktif bütun sanatçılannı bulmak mümkün-
dü.
Bugün Gotham, Steloffun 99 yıl sadece seb-
ze yemekle yetinip, yogasını eksiltmeden hiç ta-
viz vermediği hayat tarzından anılarla dolu. Ki-
tap hırsızlanna karşı "Kitap hırsızlaruun dikka-
Üne: Ecelli ofduğunuzu unutmayın" üanları,
"aradığınız kitabı bulamıyorsamz lutfen sorun"
uyarılannın yanı sıra, 20. yy'nin bütun önemli
yazın kahramanlanmn imzalı siyah-beyaz fotoğ-
raflan Steloff un kokusunu taşıyor. Steloff, sek-
sen yıl boyunca, günde 12 saat, haftada 6 gün
kitap satarak yaşadı.
Steloff, 20 yıl önce Gotham'ı Kaliforniyaü ede-
bi arşivd Andreas Brovvn'a sattı. Kitapçılıktan ka-
zanmayacağmın ne kadar olduğunu iyi biien
Brown, Steloffun geleneğini hiç değiştirmedi.
Egzersiz kitaplannı, kahve masası ciltlerini, yüz
sorudalan satın almadan, stoklamadan, "bu ze-
ki, ama gecersiz çocuğu koruyalım" sloganı ile
dükkânı olduğu gibi korudu. Gotham, halen 47.
sokakta meraklılann hizmetinde yaşamını sür-
düriıyor.
St. VetersburçÇdan
Leningrad'ı
unutmakzorRus romantizmi öyle kolay itilmiyor Neva
nehrinin sularına. Sarayları, köprüleri, eski
bolşevikleri, Stalin dönemi kurbanları,
karaborsacılarıyla St. Petersburg, Leningrad'ı
bir türlü unutmuyor.
AHMETSEL
ST. PETERSBURG — Sis,
dinmek bilmeyen yağmur, Ne-
va'nın kıyılannda bıçak gibi bir
rüzgâr. St. Petersburglular koyu
pardösülerinin içinde aceleci
adımlarla metro ve tramvaylara
yetişmeye çabahyorlar. Kış ayla-
n yaklastıkça, banliyöler daha
da uzak geliyor büyük kentler-
de çalışanlara...
Akşam saat sekiz oldu mu St.
Petersburg'un Beyoğlusu Nevs-
ki Bulvan bir anda boşalıveri-
yor. Dövizle çalışan barların
önünde birkaç yabana gemici,
küçük turist gruplan... Gün bo-
yu, Kış Sarayı, Hermitage Mü-
zesi gezildi, Neva'nın kıyılann-
da Nikonlara, Canonlara poz
verildi. 1917 devriminde top atış-
Ianyia Kış Sarayı'nı işgal sinya-
lini veren Aurore arhlısı da Ne-
va'nm kıyısında, askeri derüz li-
sesinin tam karşısında. Yeni ev-
liler ilk fotoğraflanm Aurore'un
önünde çektiriyorlar, şampanya
şiseleri toplann namlulannda
kınlıyor, ilk öpücükler zjrhlının
kaptan köprüsünde veriliyor.
Saint Petersburg, Leningrad
ikcn bu bir gelenekti. Putlar yı-
kıldı, kötü anlara verilen adlar
değiştirildi. Ama Rus romantiz-
mi öyle kolay itilemiyor Neva'-
nın hırçın sulanna... Saraylan,
köprüleri, kanallan, Lenin anıt-
ları, eski bolşevikleri, Stalin dö-
nemi kurbanlan, kuşatma öykü-
leri, yeni işadamlan, karaborsa-l
alar, heavy metal gençleri, mi-
ni eteldi sekreter kızlanyla, St.
Petersburg, Leningrad'ı bir tür-
10 unutamıyor. Leningrad, St.
Petersburgia iç içe, kol kola, ku-
cak kucaga...
Saint Petersbourg Belediye
Başkanı avukat Anatoli Sobçak,
Sovyetler'de son hızla yükselen
politikacılardan. Gorbaçov'dan
sonra Kremlin'e taşınmasına
<
Dtaa' gözüyle bakıhyor. Sobçak
şimdiden saygm bir devlet ada-
mı konumunda. Gorbaçov ve
Yeltsin'den sonra, yabana resmi
konuklann mecburi duraklann-
dan. Batılı tavırlan, çahşkanlı-
ğı ve açıksözlülüğüyle tamnan
başkan, gözlerini Batılı yatınm-
cılara, Japon finnalanna çevir-
miş, ama sokaktaki adamın kır-
gınlığının da ayrunında.
Saint Petersburg Belediye
va'ya uçak bileti bulmak, mağa-
zalarda et, peynir, muz bulmak
kadar güç. Çarların başkentini
Moskova'ya bağlayan en sağlam
yol tren. Küçük beyaz perdele
ri, daracık yataklı iki kişilik ko-
mpartımanları ve semaverin ba-
şında yolculara çay dağıtan ba-
buşkalanyla Rus treni. Geceya-
nsı kompartunamn kapısını tı-
kırdatıp, "biraz a$k ister
miydiniz" diye fısıldayan sanşın
mavi gözlü yolcularıyla
Petersbourg-Moskova ekspresi.
Pekin'den
Akşam saat sekiz oldu mu St. Petersburg'un Beyoglusu Nevski Bul>an bir anda boşalıveriyor.
Oslo'dan
Norveçliler, ^kendinize güvenin'FERRUH YILMAZ
OSLO — Norveçliler şu sıralar ken-
dilerini pek iyi hissetmiyorlar. Norveç
bir yandan ekonomik kriz, bir yandan
kimlik krizi yaşıyor. Norveç bir yandan
ekonomik krize çare ararken bir yandan
kimlik krizini gidermeye çalışıyor.
Norveç'te hükümet bütçesindeki de-
lik, Norveç'in en büyük ikinci bankası-
mn sermayesini yitirmesiyle iyice büyü-
dü. Asbnda bankadan çok kâr amacı
gütmeyen bir kooperatif olan Christia-
nia Kredi Bankası'nın tüm sermayesini
bir anda yitirivermesi ve peşinden Fokus
Bankası'ru da sürükiemesi, hükümeti bu
sektöre yaklaşık 12 milyar kron pom-
palamak zorunda bıraktı. Christiania
Kredi Bankası olur olmaz açtığı kredi-
lere garanti olarak gösterilen gavri men-
kullerin değerinin hızlı bir ivmeyle düş-
mesi sonucu, bir anda tüm sermayesini
kaybediverdi.
Norveç'te banka piyasasında ortaya
çıkan bu büyük kriz, NorveçUlerin kim-
lik krizine hiç de iyi etkide bulunmadı.
Norveç'te bugünlerde, "keodimize, ül-
kemize güTeoeünı, ileriye umutla baka-
lım" kampanyası sürdürülüyor.
Norveçlilerin kimlik krizi, Isveç ve
Danimarka gibi kardeş ülkdere karşı du-
eğlence dünyası deyince yine tsveç ön-
de. Norveçlilerin Danimarka'ya karşı
kompleksleri ise "400 yühk gece" diye
adlandırdıklan, 1814'e kadar süren 434
yühk Danimarka sultasından kaynakla-
myor. Aynca Danimarka AT üyesi ola-
rak dış dünyayla daha bir iç içe.
Bir yanda ekonomik kriz, diğer yanda da
yaşanan kimlik krizi, bugünlerde Norveçlileri
epey meşgul ediyor. Norveçlilerin yaşadığı
güvensizljk duvgusunu yenmeleri için
'Kendimize, ülkemize güvenelim, fleriye umutla
bakalım kampanyası yapılıyor.
yulan aşağıhk kompleksiyle gelen ken- Norveçlilerin kimlik krizinin en beür-
dine güvensizlik şeklinde zuhur ediyor. gin özelliği, kendilerini algılayış biçim-
Uluslararası düzeyde Iskandinavya de- lerinde gösteriyor kendini. Bir Norveç-
>ince ilk akla gelen ûlke taruşılmaz bir liye göre, Norveçli imajı "Norveçii Oie"
şekilde Isveç. Sanayide Isveç önde, mo- de somutlaşıyor. Norveçli Ole, başında
dada Isveç önde, lskandinavya'mn en kırmızı beresi, balık yakalamak için ön-
ünlü müzik gruplan Isveç'ten çıkıyor, ce göle dalıp balığı yakalayan sonra da
onu oltaya takan tipik bir Norveçli. lşin
garibi, Norveçliler, kendilerinin dışan-
da da bu şekilde algılandıklanndan
eminler. Yani hiçbir işi beceremeyen,
kendine güveni olmayan, saf ve riafif
budala bir ulus olduklannı düşünüyor-
lar. Hem de son 15-20 ytlda dunyanm
en zengin ülkeleri arasına girdikleri hal-
de. Son bankalar krizi, Norveçlilerin
kendilerine güven duygusunu biraz da-
ha azaltmış görünüvor.
tşte aslında bankalar krizinden önce
başlatılan kampanya bu nedenle "ken-
dimize güveuelim" sloganıyla sürüyor.
Norveç Kültur Bakanı, "Artık kendimi-
ze güvenmememizin suçunu Danimar-
ka'ya atmayalun, tabii ki biz de her zor-
Ingun altından kalkabilecek bir ulusuz"
diyor. Norveç bayrağının hemen üstün-
de yer alan "Ülkemize inaoalun" sloga-
nı televizyonda gözukmeye devam edi-
yor. Kamuoyu araştırmaîanna göre ül-
kelerinde yaşamaktan en mutlu ulus
olan Norveçliler, kimlik krizini aşma ça-
balannı sürdüruyorlar.
Provincetown9
dan
Balinalann peşi sıra gitmekCape Cod, ABD'nin kuzeydoğu kıyısında bir yarımada.
Yarımadanın ucunda Provincetovvn. Rehber, bu mevsimde
sefere çıkan turistlerin balinaları görmeden dönmediğini
söylüyor. Seyredeceğim balinama "İsmail" mi desem?
NEDtM GÜRSEL
PROVESCETOWN (ABD) — Cape
Cod, buzullann oyarak dantel gibi işledik-
leri, Amerika'mn kuzeydoğu kıyısında bir
yanmada. Kıtamn incelerek akrep kuyru-
ğu gibi kendi içine doğru dönerek Atlantik
Okyanusu'na doğru boynuz biçiminde uza-
nan bir parçası. ^te bu boynuzun ucunda,
ama en ucunda, üç yam denizle çevriü bir
sayfiye kasabası Provincetown. tstakoz lo-
kantalan, resim galerileri, escinsel topluluk-
lan ve evleriyle ünlü. Kıyı boyunca yüru-
yorum, güzel, bakımh ahşap evlerin önün-
den geçerek. Kimi fıstık yeşili, kimi akide
pembesi, kimi de kestane renginde. Turing
Kulübü'nün onartıp benzer renklere boyat-
üğı eski tstanbul evlerini andınyorlar biraz.
Cumbalan yok, ama cihannüma benzeri ca-
tı odalan ve bakımh, tertemiz tahta kapla-
malarıyla bir eski zaman düşünde yaşıyor
gibiler.
Bu evlerden birinde "ihtiyar yazar"ın şu
anda gazetecileri kabul ettiğini biliyorum.
Bugün pazar. New York Times'ın pazar eki-
nin kapağmda gördum "ihtiyar vazar"ı. Ya-
kası açık, kareli bir gömlek giymiş, koyu
mavi gözleriyle objektive bakıyordu. Kalın,
beyaz kaşlan doğrusu çok etkileyiciydi. Jç
sayfalann birinde köpeğiyle baş başa -daha
doğrusu kafa kafaya- verdiği poz da, Nor-
man Mailer'dan söz edıyorum, ClA'nm öy-
küsünü anlatan son romanı "Harlot's
Ghost'Ma olay yaratan ünlü yazardan. Gi-
dip "Çıplak vc Ölü"nün yaratıasıyla tanış-
mak, gazeteci kalabalığına karışıp
"ihtiyar"a ben de birkaç soru sormak ister-
dim. Ama cağnlı değilim. Üstelik bin üç yüz
sayfalık romanı okuyacak ne vaktim var, ne
de gücüm. Çaresiz devam ediyorum yolu-
ma.
Güz güneşi kumsala, kıyı boyunca sıra-
lanan evlerin verandalanna, sabah keyfi çı-
karan pazar tembellerinin uykulu yüzleri-
ne, uzakta, limanın girişindeki kayalann
üzerinde bir çakıp bir sönen deniz fenerine
vuruyor. Bu toprağa 17. yüzyıl başında ayak
basan ilk göçmenlerin anısını yaşatmak için
dikilmiş anıt kuleyi de aydınlatıyor. Bir an
bulutsuz, derin güz göğüne doğru yükselea
Rönesans üslubundaki bu taş kuleye çıkıp
manzaraya oradan bakmak geliyor içimden.
Ama yorgunum. Kule de epey uzakta, ol-
dukça da yüksek. Çıksam ne olacak! Bu-
radan da görebiliyorum iki denizi. Liman-
da demirli balıkçı teknelerini, kumsaldaki
batık gemi enkazlanm, denize bir dalıp bir
çıkan martıları. Ama kuleden, çok daha
uzaktaki limanlann, adalarla koyların, hat-
ta açık havalarda Boston'un bile göründü-
ğünü yaayor eümdeki rehber. Elimdeki reh-
ber bir şey daha yazıyor ki "ihtiyar ynzar"-
la tanışmaktan da kuleye çıkıp çevreyi gör-
mekten de daha çekici benim için, çok da-
ha heyecan verici. Bu mevsimde balinalar
yaklaşırmış Cape Cod kıyılanna. Onlan tu-
ristlere göstermek için özel gemi seferleri
düzenlenirmiş. Birden ömrümde hiç balina
gormediğimi, ama bu görkemli yaratıkla-
nn yağını içerek buyüdüğümü, o berbat ta-
dın hâlâ damağımın bir yerlerinde donup
kaldığını ammsıyorum. Evet, ne kule ne
New York Times'ın deyimiyle, "Ihti>sr
adam ve roman!" En iyisi gidip balinaları
görmek. tki yıl önce Pasifik kıyısında bo-
şuna beklemiştim karaya yaklaşıp gözüme
görünmelerini. Bu ikinci fırsat, üstelik de
garanti. Bu kez ben onlara gideceğim. Reh-
ber bu mevsimde sefere çıkan turistlerin hiç-
birinin baünaları görmeden geri dönmedi-
ğini yazıyor. Heyecanla yürüdum limana
doğru. Üzerinde "Whale Wrtch" yazan lcu-
lübelerden birine yanaşıp biletimi alıyorum.
Koskoca okyanusta yıllar boyu beyaz bali-
na Mobydick'i arayan kaptan Ahab edasıyla
biniyorum tekneye. Ben de kendi ahnyazı-
mın peşine düşebüirim artık. Çocukluk ha-
yallerimdeki balinayı açık denizde doyası-
ya seyredebilirim. Bir de ad bulmalıyım
ona. Güz güneşinde parlayan kocaman göv-
desiyle okyanusa bir dalıp bir çıkarak, ba-
şından sular fışkırtarak engjnde doyasıya
özgurlügiinü yaşayan balinama "Lovely-
dick" mi desem, yoksa bu adın yanlış an-
laşılabileceği endişesiyle yalnızca "İsmail"
diye mi çağırsam onu? Ne diyordu Melvil-
le "Mobydick"in en başında: "Balina İsmail
deyinr
Çin'de can
sıkıntısıBaşkent Pekin'de stres bilinmiyor, öğle
yemekleri bir ziyafet. Şonra gelsin ardından
siesta. Buna rağmen şişman Çinli fotoğrafı
çekmek çok güç bu kentte. Bu ülke de ne
sıkıcı diyorsunuz.
Cape Cod kıyılanna bu raevsimlerde balinalar yaklaşırmış. On-
lan turistlere göstermek için de özel gemi seferleri düzenleniyor.
GÜLTEKİN ÇİZGEN
PEKİN — Fena halde carum
sıkıbyor. İnsan, alışmadığı şey-
leri yaşamaya başladığı zaman
canı sıkılır. Önce yeşillikten
bıktım. Hava alanından kente
gelirken yolun iki yanı salkım
söğüt. Ne lüzumu var canım,
buniarı mutlaka propaganda
olsun diye dikmişlerdir. üstelik
Çin'de özgürlük olmadıgı ağaç-
lann dikiminden bile belli. Rüz-
gârda düz çıksın diye dört ta-
rafından desteğe alınmış. Hay-
ret vallahi, ağaçlar bile istedik-
leri gibi büyüyemiyorlar. Olur
mu canım?
Etraf bisiklet dolu ve trafik
kazasına rastlamadım. Herkes
birbirine saygıh, bir de nüfus
artışmdan şikâyet ediyorlar.
Göndereceksin buraya 100 tane
bıçkın Türk şoförü, Çin nüfus
planlaması yoluna giriverecek.
Bu iyiliği dost Çin halkına yap-
mak lazım. Yalnız Pekin'de
6.000.000 bisiklet varmış. Bana
oyle geliyor ki bizim bıçkınlar
her sene bir düz hesap 500.000
indirirler. Kariyerimiz ortada,
her yıl tstiklal Savaşı'ndan da-
ha büyük sayıda şehidi trafik-
te veriyoruz. Bu nüfus planla-
ma tekniğinden dünyayı yarar-
landırmak lazım. Ama bizim
siyaset plancılanmızın iyi çalış-
madıklan ortada. Rehberime
sordum. "Arkadaş sizde stres
var mı" dedim. Adam anlaya-
madı. "Nedir o stres" dedi.
Açıp lugatı gösterdim. Yine an-
lamadı. Hayret vallahi bu adam
da üniversitede tngilizce oku-
muş. Fakat sonra düşUndüm de
kabahatı yok, kavram olarak
anlamıyor. Çiinkü hayatlannda
olmayan bir şey. Aman yarab-
bi ne sıkıcı bir durum.
Kimsenin belirgin bir telaşı
yok. Bütün öğlen yemekleri, 6ir
ziyafet. öğlen yemeğinden son-
ra siesta var, Vehbi Koç'un ku-
Iaklan çınlasın. O herkese öğ-
k
len uykusunu salık verir, Ke-
nan Evrcn'e bile söylemiş. Ke-
nan Paşa dinlemiş mi bilmiyo-
rum. Ama Çinüler dinlemiş.
öğlen yemeklerinden sonra ha-
fıf kestiriyorlar. Çinlileri fevka-
lade ayıpladun.
Başkan Mao'nun (Çinliler
Mao'ya öyle diyorlar) ortalıkta
neredeyse hiç resmi yok. Bir tek
büyük tablo, yasak kentin giri-
şine asıh. Anıt mezannm gjri-
şinde de oturan bir heykeli var.
Herhalde oraya koymasalardı
ayıp olurdu. Olur mu efendim,
hiç mi Çinli bir yetkili ülkemi-
ze ziyaretinde halimizı görüp de
ülkesine durumu rapor etmedi.
Ancak ben bir güzel sanatlan
eri olarak heykeltıraşlanmızın
namına Türkiye'de yaşadıkla-
nndan dolayı çok sevindim.
Çin'de yaşasalardı zavalhlar aç
kalacaklardı. Şükür ki bizim
Atatürk heykeli konmamış ni-
ce meydanımız var. Eskiden
20.000.000 Çinli açlıktan ölür-
ken, şimdi yemekleri bitiremi-
yorlar, döküyorlar. Israf valla-
hi, üstelik yağsız yemekleri ge-
neUikle haşlama, tuz yok, ek-
mek yok, adamlar bir de bisik-
let tepesinde, ipince insanlar.
Peki bunlann doktorlan ne iş
yapıyor? Aşın şişmanlık hasta-
lıklan, zayıflama kurleri gibi iş-
ler buralarda olmamalı.
Çin geri bir ülke tabii, uygar-
lığuı bu tür nimetlerinden he-
nüz yararlanamıyorlar. Şişman
Çinh" fotoğrafı bile çekilemez.
Bu ulke de ne kadar sıkıcı. Mü-
zeler, saraylar dolup boşalıyor,
insan kayruyor. tşleri yoktur
herhalde ondandır. Bizde mü-
zelerin girişinin bedava olduğu
müzeler gününde bile kimse
gitmez, eh bizde herkesin işi var
gücü var. öyle müze gezmek
falan ne oluyor?
Çin'in bizden ögreneceği çok
şey var canım. Peki bizim Çin'-
den öğreneceklerimiz acaba
yok mu? Galiba o da var. ör-
neğin iki paket Marlboro fiya-
tına pantolonluk kumaş nasıl
satılabiliniyor, üç Marlboro fi-
yatına ipekli kumaşları nasıl
pazarlıyabiliyorlar, nasıl bir
günde terziler bir elbise dikebi-
liyor gibi sanayiye dair merak
ettiğim şeyler oldu, ama bunlar
benim işim değil ki. Bunlan bü-
yük tekstfl sanayici ağabeylerimin
öğrenmesinde yarar var. Çinlile-
rin hiçbir eksiklikleri kalma-
mış, McDonald's'lan var, Marl-
borolan, Salemleri var, Pepsi-
leri var, Pizza Hutlan var,
Proctergamblelan var. \ani hiç-
bir eksikleri kalmamış. tnsana
umut veren de bu, yakında gö-
rürler onlar, ne siesta kalır ne
bir şeyler. Bir de bizden enflas-
yonu öğrendiler mi Çin'de ar-
tık kimsenin canı sıkılmayacak.
Ingolstad 'dan
Fala inanma
falsız da kalmaAlmanya'da falcılık modası günden güne
artıyor. Gazetelere verilen falcı ilanları, sayılan
giderek artan astrolojik yayın furyası insanı
etkiliyor. Almanya'da gazetelere ilan verip
falcılık yapanlann arasında Türkler de
bulunuyor.
EROL ÖZKAN
INGOLSTAD (Ahnanya) —
Almanya'da falcılık modası
günden güne artmakta. Gaze-
telere verilen fala ilanları, sa-
yılan giderek artan yüdızname
ile ilgili yayın furyası, insaala-
n ister istemez etkiliyor.
Kulaktan kulağa fısıldanan
fala kehanetleri de günümüz-
de çağa ayak uydurdu ve artık
bu iş, gazetelerin bir köşesine
reklamlar vermeyi gerektirecek
bir meslek olacak kadar yayıl-
dı. Bu arada günden güne ün-
lenen falcüann en meşhurlann-
dan birinin tngolstadlı falcı
Negro Mummy olduğunu bil-
mem duydunuz mu?
Kocaman gövdesiyle iki san-
dalyeye güç bela sığan bu kara
derili yaşlı kadın falcının In-
golstad çevresinde giderek ün-
lendiği de bir başka gerçek. tl-
ginç olmalı ki fal baktırmak
için kapısının önünde kuyruk-
lar oluşturan dertli insanların
doluştuğu Negro Mummy'nin
geçmişten ve gelecekten aynn-
tılarla söz etmesi hakikaten
çarpıcı.
Kullanılmaktan yıpranmış
iskambillerle marifetini göste-
ren Ingolstadlı bayan Hendl'-
den ya da diğer adıyla Negro
Mummy'den telefonla randevu
isteyenlerin sayısı da günden
güne artmakta. Kocasından
boşanamayanlann ya da eşinin
kendisini aldatıp aldatmadığı-
nı merak edenlerin elli mark
karşılığında gerçeklerle başba-
şa kalışlan da bir başka ger-
çek? Evet, Almanlar arasında
giderek güncelleşen falcılık me-
rakı hatta "moda"sı son aylar-
da bir hayli arttı. Hem de öy-
lesine arttı ki bu konuda huner-
lerini gösteren Türk falcılan da
gazetelere verdikleri ilanlarla
müşteri avına, başka bir deyişle
bu işin piyasaana çıktılar. Bun-
lardan birisi de Braunschweg'te
oturan fala Perihan Hanım.
"Her türiü proMemier çöz«-
lör. Tefcfonla yüduumeye
bakıhr " şeklindeki ilanıyla dik-
katimizi çeken Perihan Ha-
nım'ın işieri bugünlerde öylesi-
ne ükınnda olmalı ki gece gün-
düz demeden işini büyütme eği-
liminde. Hatta falcı Perihan
Hanım'ın bu »lan^a vızır vızır
cahsan bir de bürosunun olma-
sı hiç de şaşırtıa değil? Hatta
evinde bile müşteri kabul eden
Perihan Hanım'ın bankadaki
hesabının da bir hayli kabank
olduğunu söylemeye gerek yok.
tşleri bozulan, sorunlan büyü-
yen Türk işcilerinin dert anası,
daha doğrusu fala baası Peri-
han Hanım'a bir telefon ederek
siz de yıldıznamenize baktıra-
bilirsiniz.
Çağımıza uygun düşen mo-
dem falcılık sanatının Alman-
ya gibi çok gelişmiş ülkelerde
bile gecerli oluşu insanoğhmun
geleceğe dönük meraklanndan
biri olsa gerek. Ve giderek yal-
nızlaşan günümüz insanınm ça-
resiriiğjnin doğal bir gereksini-
mi bu iş. Fn ciddi gazetelerin
sayfalanna bile yavaş yavaş
yerleşen fal sütunlan, yüdızna-
meler ve geleceğe ait tahmin
yazma işi, artık güncel insanın
meraklanndan biri, belki de
başlıcası olma yolunda...
Fal ilmi üstüne kitapiann bi-
le çok sattığı Münih'in ünlü
"Hugen Dnbel" kitabevinde
bu konuda yazümış yığmla zır-
vanın bile umulanın da üstüne
ilgi çekmesi, famamelere me-
rak illetinin televizyon prog-
ramlannda bile yer alacak denli
artış kaydetmesine ne demeli?
Kısacası, Almanların büyük
bir boliimü falla yatar falla kal-
kar olmuşlar. Buluğ çağına ye-
ni girmiş yüzleri sivilceli kızlar-
dan tutun, yaşlı babaannelere
kadar büyük bir kesimı ilgilen-
diren falcılık modasının günü-
müzde tekrar canlanması da
bunun bir yansıması değil mi?