Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/16 DIŞ HABERLER 9 HAZtRAN 1990
KIRGIZİSTAN-ÖZBEKİSTAN
Sınırda olağanüstü durumÖzbekistan Cumhurbaşkanı îslam Kerimov, SSCB Devlet
Başkanı MihaiJ Gorbaçov'dan askeri müdahalede
bulunmasını istedi. Özbeklerin silahlanarak Kırgızİstan'a
geçmek istedikleri haber veriliyor.
Dış Haberter Servisi — Sovyetler Birli-
|i'nin Kırguistan Cumhuriyeti'nde özbek-
Kırgız çadşmaları devam ederken, Özbekis-
tan'da da durumun gerginleştiği bildiriliyor.
özbekistan'ın Kırgızistan ile olan sınırında
dün olağanüstü durum ilan edildi. Kırgızis-
tan smınna yakın kentlerde silahlanan öz-
beklerin, sırunn ötesine geçerek çatışmaya
katılmak için haarlandıklan bildirildi. öz-
bekistan Cumhurbaşkanı Islam Kerimov,
Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail S.
Gorbaçov'a bir mesaj göndererek, askeri
müdahale istedi.
Sovyet resmi haber ajansı TASS, Kırgı-
zistan'daki özbek - Kırgız catışmalaraun ar-
dından, özbekistan'uı da gerginleşmeye baş-
ladığını duyurdu. TASS'ın haberinde, catış-
malann meydana geldiği Oş kentine gide-
rek çatışmaya katılmak isteyen 15 bin Öz-
bek'in, silahlanarak sınırı geçmeye çalıştı-
ğı bildirildi. Haberde, taş, sopa ve silahlar-
la donanmış olan Özbeklerin, sınırı geçme-
sinin, Özbek yetkililer tarafmdan güçlükle
engellendiği ifade edildi. Interfaks Ajansı
ise Oş bölgesindeki çatışmalardan kaçarak
Taşkent'e giden bazı Özbeklerin, özbekis-
tan Başbakanı Şuknruilah Mirsaidov'la gö-
rüştüklerini duyurdu. Interfaks'ın haberi-
ne göre, bu özbekler, Başbakan Ntirsaidov
1
dan, özbek kıyımına son verilmesi için sı-
nınn açılmasını ve özbeklerin "kardeşleri-
ni savunmak için" Kırgızİstan'a gitmesine
izin verilmesini istediler.
Özbekistan Cumhurbaşkanı tslam Keri-
mov, cumhuriyetin Kırgızistan'a yakın olan
Andijan kenti ve çevresinde olağanüstü du-
rum ilan etti. Kerimov, Sovyetler Birliği
Devlet Başkanı Mihaii S. Gorbaçov'a bir
mesaj göndererek, özbek müliyetçilerin yal-
nızca Andijan'da değil, Fergana vadisiyle
Namangan bölgesinde de ayaklanmalar
başlattıklannı belirtti, Durumun, "açık bir
Özbek - Kırgız savaşına dönüşme" tehlike-
si gösterdiğini vurgulayan Kerimov, duru-
mun kontrol altına alınmasının ancak
"Töm ülkeden sağlanacak bir yardımla ve
Savunma Bakanlığı'nın işe ei koymasıyla"
mümkün olabileceğini kaydetti.
TÜRKDIŞ POLtTtKASI
Dışişleri'nde iç politika gölgesi
YASEMİN ÇONGAR
SEMİH İDİZ
ANKARA — Cumhuriyetin kuruluşun-
dan bu yana Ankara'nın yüzünü döndüğü
Batı dünyası büyük siyasi değişimler geçi-
rirken, Türk dış politikası bu hareketli sü-
rece ayak uydurabiliyor mu? 1980'lerin ilk
döneminde 12 Eylül rejiminin kaçınılmaz
kıldığı "içe kapanıklık" son yıllarda terk
edilirken, bir çok başkent gibi Ankara'yı da
hazırlıksız yakalayan ve soğuk savaşı fiilen
sona erdiren Doğu Avrupa'daki gelişmeler
karşısmda gerekli dinamizmin gösterildiği
tartışılabilir. Türk siyasi yaşamının gelenek-
sel içe dönüklüğü, Avrupa'da artık ulusal
sınırlann kalkıp ortak gelecegjn tartışılmaya
başladığı bir dönemde halen devam ediyor.
Bu gelenek içinde, uluslararası ilişkilerin yü-
rütülmesinden sorumlu Dışişleri Bakanlığı
yıllardır izlediği "lemkinli" politikalarla
başta 'Çankaya' olmak üzere siyasi çevre-
ler tarafından empoze edilmeye çalışılan
"daha esnek" yaklaşımlar arasında kendi-
ne yeni bir yol çizmeye uğraşıyor.
Bu "dışarıdan miidahaieler" özellikle
Turgut tjzal'ın önce basbakanlığı \e daha
sonra cumhurbaşkanlığı döneminde yoğun-
laştı. 'Ekonominin patronluğu'nu başından
beri kimseye bırakmayan Cumhurbaşkanı
Özal, yoğun dış temasları sırasında ortaya
çıkan ve D/şişleri Bakanlığı'nın geleneksel
üslubu ile farkhhk gösteren tavırlanyla gi-
derek dış politikada etkinleşti.
Ancak Türkiye'nin "ekonomideki
liberallesmesini" alkışlayan ABD ve Batı
Avrupa aralarında olmak üzere bir çok ül-
ke, gerek hükürnetler bazında, gerek çeşitli
uluslararası kurumlar aracılığı ile Türkiye^
deki siyasi liberalizm eksikiiğini gündem-
de tutuyor.
Cumhurbaşkanı özal'ın yabancı diplo-
matlar tarafından "müheodis pragmatizmi"
olarak adlandırılan ve Türk dış politikası-
nın geleneksel çizgisinden ayrılan bazı yak-
laşımlarının temelinde yatan ana unsurla-
rın şunlar olduğu gözleniyor:
biçimde Arap iilkelerine yönelik, özellikle
ekonomik amaçlı bazı adımlar alılırken bir
yandan dışişlerinin geleneklerine uygua bir
biçimde bölgesel sorunlardan uzak du-
nılması.
— Yııııanistan'la yine iç poiitikaya dönük
hesaplarla aslında "içeriksiz" olan bir di-
yaiog surecinin başlatılmasıyla sıcak çalış-
ma olasılığının asgari>e indirilmesi.
— "Mili Dava" sayılan Kıbns'la
"pratik" yaklaşımiarla yeni çözüm yolları-
nın aranması.
Ancak tüm bu yaklaşımlann, Türkiye-
Türkiye'nin 'ekonomideki liberalleşmesini' alkışlayan ABD
ve Batı Avrupa başta olmak üzere birçok ülke, gerek
hükümetler bazında, gerek uluslararası kurumlar
aracıJığıyla Türkiye'deki 'siyasi liberalizm' eksikiiğini
gündemde tutuyor.
— Türkiye'nin savaş sonrasında en yakın
müttefiki sayılan ABD ile ilişkilerin "ner ne
pahasına olursa" bozulmaması.
— Avrupa entegrasyonunun başlıca olu-
şumlarının daba çok iç politikada
"propaganda" kaygılanyla sürdürulmesi.
— Anti komünizm gelenegi içinde '80 ön-
cesi hükiimetlerin sıkı ilişkiye girmekten çe-
kindigi Sovyetler Birliği ile ekonomik çıkar-
ları öne çıkaron bir yakınlaşmanın iki ülke
arasındaki köklii siyasi farklılıklara ragmen
başlatılması.
— "Türk-lsJam senlezi" ile uyunılu bir
nin dış itibarını arttırmakta ve sorunları
çözmekte fazla etkili olmadığı somut oiay-
larlagörülüyor. Dış politikada bu çerçeve-
de atılan bir çok adımın daha çok "vitrin
mantığına" dayandığı insan hakları alanın-
da Batı'dan yöneltilen eleştirilere yanıt ola-
rak imzalanan sözleşmelerin uygulamada
değişikliklere yol açmamasıyla da kanıtlan-
dı. Doğu ile ilişkilerde de beklenen canlılık
bir türlü sağlanamadı.
12 Eylül'ün yarattığı yalnızlığı kırmak için
mücadete veren Dışişleri Bakanlığı bir yan-
dan bu "dış müdahaleler", diğer yandan
dunyadaki değişime ayak uydurmak çaba-
sı nedeniyle zor günler yaşıyor. Zorlukla-
rın başında büyük çabalarla saptanan
"dengeli" politikalann etkin siyasi çevreler-
den gelen bazı açıklamalarla alt - üst olması
ve bu "akortsuz" açiklamaların daha son-
ra duzeltilmesi çabasına girilmesi geliyor.
Dışişleri Bakanı Aü Bozer'in bir siire önce
gazetecilerle yaptığı ufuk turuna göre dışiş-
lerinin bugün günderninde bulunan en
önemli konuların büyük atılımlar ve yara-
tıcılık gerektirdiği gözleniyor. Bozer'in kendi
yorumuna göre bu konular şöyle sıra-
İanıyor:
— AGİK stireci sayesinde ülkelerin iç işi
olmaktan çıkan insan haklan konusuna,
azınlık sorununun da eklenmesi Türkiye') i
de güç dururnda bıraktı. Bu ortamda Dı-
şişleri Bakanlığı gıine>doğu sorununu ulus-
lararası plalformlarda anlatmak ve terorizm
ile insan haklan arasındaki aynmı belirgin-
leştirnıek çabasını veriyor.
— Veni bir sekil kazanan Avrupa Birliği
anlayışı banşçı bir istikrann sürekli giiven-
cesi olarak demokrasiyi kabul ediyor. Tiirki
ye de bu alandaki sivasal degerlerini Avru-
pa ile ortak diizeye getirmekten kârlı çıka-
cakiır.
— Ortadogu'daki buzursuzluklar eninde
sonunda Avrupa'ya yansıyaeakdr. Konumu-
nun özelliği nedeniyle bundan en çok rahat-
sız olacak ülke Türkiye'dir.
— Avrupa'daki yeni dengelerde Balkan
ülkelerinin çok büyük rol oynayacagı dü-
şunülüyor. Türkiye'nin Doğu Avrupa ile
olan farihsel bağlannı yeni ohısumfarda ya-
pıcı rol oynamak için kullanması isteniyor.
AVRUPA KONSEYİ
Türkiye'ye karşı
ılımlı yaklaşım
FATİH M. YILMAZ
Avrupa Konseyi, Türkiye'deki insan hak-
lan ihlalleri ve azınlıklar sorunlarına ılımlı
^klaşıyor. Konsey Genel Sekreteri Cathe-
rine LaJumiere'njn, bu konularda Türkiye
>
>i
hedef alan açıklamalardan kaçınması, Av-
rupa ülkelerinin Türkiye'ye karşı bir
"yumuşama" havasına girdikleri şeklinde
nitelendiriliyor. Lalumiere, tstanbul'da ya-
pılan Avrupa Konseyi Adalet Bakanları
Toplantısı sırasında yalnızca "kişisel
görüşü" olduğunu beürterek Türkiye'nin,
halkının layık olduğu imaja sahip olmadı-
ğını söyledi.
Avrupa Konseyi Adalet Bakanları Kon-
feransı'nın üç gün süren toplantıian süre-
since, Genel Sekreter Lalumiere, Türkiye ile
ilgili oiumsuz bir mesaj vermekten özellik-
le kaçındı. Toplantıyı izleyen gazetecilerin,
"Türkiye'de insan haklan ihlal ediliyor.
Konseyin bu konudaki tavn nedir?" şeklin-
deki sorularım, "diplomatik" bir dille ge-
çiştiren Lalumiere, Turkiye'yi doğrudan he-
def alan açıklamalar yapmadı.
Konferansın perşembe günü sonuçlanan
son gününde iki basın toplantısı düzenle-
yen Genel Sekreter Lalumiere, bu toplantı-
larda "illegal deiegasyon" skandalı başta ol-
mak üzere Türkiye ile ilgili çeşitli soruları
yanıtladı. Lalumiere, bir gazetecinin "Türld-
ye'de insan haklan ihlal ediliyor. Hapisha-
neler fikir suçlulan ile dolu" şeklindeki so-
rusuna şu karşılığı verdi:
"Türkiye'deki insan haklan çok sık duy-
dugum bir konu. Ancak Türkiye, Avrupa
aiiesine aittir. Kendisi de bunu temenni el-
mektedir. Gerçi Avrupa ile Türkiye arasın-
da kültürel alanda ve din konusunda fark-
hlıklar vardır, ancak biz bunun Avrupa için
zenginlik kaynağı oluşturduğunu düşünü-
yoruz. Türkiye'nin Avrupa'da kalmasını te-
menni ediyomz ve Türkiye'nin, insan hak-
lan, özgüıiükler, çoğulcu demokrasi konu-
lannı, Avrupa Konseyi'nin içinde kaiarak
daha iyi öğreneceğini düşunüyoruz."
Lalumiere, insan haklan ihlallerine iliş-
kin şikâyetlerin de yerinde görülmesini ve
bu konuda Türkiye'nin iç sorunlarımn da
dikkate alınması gerektiğini söyleyerek ga-
zetecileri 'şaşırttı.' Avrupa Konseyi Genel
Sekreteri Lalumiere, Konsey'in ihlaller ko-
nusunda kjr ya da kayıtsız olmadığını da
vurguladı ve sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tnrkiye'deki bazı hapishaneler, Konsey-
in oluşturdugu bir komisyon tarafından in-
celenecektır. sonucu beklemek lazun. An-
cak kişisel göriişüm olarak şunu söyleyebi-
lirim ki Türkiye, halkının layık olduğu ima-
ja sahip değil. İmajın çok önemli oldugu-
nu düsünüyorum."
Gazetecilerin ısrarlı sorulanna karşın
Türkiye'nin azınlıklar sorunu konusunda da
"fazla bir $ey" söylemeyen Lalumiere, bu
konuda yalnızca "Aanhklar konasnnda bir
tanım vapmak zor. İşe tutkular kansınca,
bazı vakalarda azınlık sözunu bile eâeme-
yiz. Ben, var olan ateşi köriiklemek isterni-
yonım. Benim ülkeoıde de, Korsika'da bu
tür eylemler oiayor" dedi.
MOSKOVA
Thatcher,
Gorbaçov'la
goruştu
MOSKOVA (AA) — Ingiltere Başbaka-
nı Margaret Thatcher. dün Moskova'da gö-
rüştüğü SSCB Devlet Başkanı Mihaii Gor-
baçov'u birleşik Almanya'mn NATO üyeli-
ğinin Sovyetler Birliği için bir tehdit oluş-
turmayacağına ikna etmeye çalıştı.
Mihaii Gorbaçov, ThatcherTa birlikte dü-
zenlediği basın toplantısında, yaptıklan gö-
rüşmelerde, birleşik Alman devletinin, Av-
rupa'nın yeni güvenh'k yapısında üstleneceği
rol konusunda, "yeni baa düşünceler iire-
tildiğini" ve bu düşünceler üzerinde 2 artı
4 Forumu'na katılan tarafların görüş alış-
verişini sürdürmeleri gerektiğini bildirdi.
Ancak Gorbaçov, "sonına yaklaşınunı
değistirmemis olduğunu" söylemesine kar-
şın, birleşerek Almanya'mn NATO üyeliği-
ne kesinlikJe karşı çıkacaklarını da söyle-
medi.
Basın toplantısında Ingiltere Başbakanı
Margaret Thatcher, NATO ve Varşova Pak-
tı'nın bir arada, Avrupa'da yeni güvenlik lcu-
rumu oluşturabileceği olasılığını "şimdilik
görmediğini" ve "var olan yapıları
kullanmak" gerektiğini kaydederken, Baş-
kan Gorbaçov, bu konuda ümitli olduğu-
nu bildirdi.
HABERLERİN DEVAMI
DemireHe demokrasi üzerine bîr söyleşi
GENCAY ŞAYLAN
ANKARA —DVP Genel Baş-
kanı Sükyman Demlrel, Türki-
ye'nin önce Çankaya sorununu
halletmesi gerektiğini söyledi. De-
mirel, demokrasi için anayasa de-
ğişikliğinin gerekli olduğunu
belirterek "Eğer millel bize ana-
yasayı degiştirecek bir çogunluk
verirse hemen işe koyulacağız,
böyle bir çoğunluğumuz olmazsa
başka partilerle bir arada degişik-
liğe yöneleceğiz" dedi.
DYP lideri, 'demokrasi' üzeri-
ne yönelttiğimiz soruları şöyle ya-
nıtladı:
— Türkiye 1946 yılından beri
bir demokrasi deneyimi yaşıyor ve
yirminci yüzyıl koşullannda yaşa-
nan bn deneyi, özellikle geçen za-
manı küçumsemek mümkün de-
gil. Sayın Demirel siz bu deneyi-
mi nasıl değerlendiriyorsunuz, siz-
ce neden.bir türlü demokrasiyi
yerleslirmeve başanlı olamıyonız
ve sistem yozlaşıyor?
DEMİREL — Demokrasiyi
yerleştirmede büyük sıkıntılanmız
var. Bu sıkıntılara bakıp Avrupa
1
da bile bu iş üç yiiz yılda yapıla-
bildi, bizde nasıl kırk beş yılda
yerleşir diye bir netice çıkmaz;
böyle bir netice çıkanlmamalı. Ki-
şiler zaman zaman karamsar ola-
bflir, ama doğruyu bulmak gerek.
Bana göre doğru, bu işi şimdiye
kadar yaparnadığımızdır. Bundan
hiç yapamayacağız sonucu çık-
maz. Hiç kimse şimdiye kadar ya-
şadığımız tecriibelere bakıp bu
halkla, bu devlet üe demokrasi ya-
pdamaz diye bir sonuca varma-
malı. Biz, bu halk ve bu devlet ile
demokrasiyi yapacağız. Unsurlar
var. Halk var, devlet var, bir de de-
mokrasi var. Bizim devletimiz de-
mokrasiyi taşıyamamıştır.
— Efendim askeri rnüdahaJcleri
mi kaslediyorsunuz?
DEMİREL — Sadece darbeje-
ri kastetmiyorunı. Demokrasiyi
yozlaştıran sadece darbeler değil-
İerdir. Devletin kurumlan, kanun-
lar, kuraJlar bu yükü taşıyama-
mıştır; çünkü biz, onları bu yükü
taşıyacak hale getirememişiz. Ba-
km sesli düsünüyorum ve ulul em-
reitaat duygusunun da demokra-
siyi yerleştirmek açısmdan sorun
yarattığmı söyleyebiliyorum. Tek
partili cumhuriyetin kurallan ve
kurumlan ile demokrasi yapma-
ya kalkışmışız, yirmi iki yıl süren
tek parti döneminin kurum ve ku-
rallarını kırk beş yıl içinde temiz-
leyememişizdir. Tek partili döne-
min okullannda okuyup geien ku-
şaklara demokrasiyi, çok partili-
liği anlatmak fevkalade zor ol-
muştur. Bu kuşaklar demokrasi
olsun demiştir, ama genel oy an-
layışını bir türlü kabul etmemiş-
lerdir. Bu, bir tarihsel anlayıştır.
Bu, anlayış içinde halk da devlet
için vardır düşüncesi hâkim ol-
muştur. Belki Kurtuluş Savaşı da
devletin milletten önemli olduğu
düşüncesinin güçlenmesine yol aç-
mıstır. Çok partili sistemde mil-
letin devleti vardır, tek partide ise
devletin milleti vardır. Bu gerçek-
leri bugün de anlamış değiliz; eli
nasırlı, kasket giyen insanın dev-
let idaresinde söz sahibi olmasını
kabullenemiyoruz. Cahil oy ço-
ğunluğu düşüncesi ile demokrasi-
nin özu olan genel oy nasıl bağ-
daşır? Eğer ülkenin aydınlarının
büyük bir bölümü genel oya da-
yalı kurumlann iradesinin yok
edilmesini alkışlamışsa orada de-
mokrasi olamaz demektir. Halkın
bunda bir kusuru yoktur.
— Efendim aydınlann hiçbir
yerde ayncalıklanndan gönüllü
olarak vazgeçmesi mümkün olma-
mıstir. Bao'da detnokrasiye eii na-
sırlılar sahip çıkmış. sistemi onlar
gelistirmişlerdir. Galiba bizde ek-
sik olan şeylerden biri de bu de-
ğil mi?
DEMİREL — Halkın suçu
yoktur. Demokrasinin işleyebilme-
si için bir postüla vardır, "çoğun-
lak aldanmaz" diye. Bu postüla-
ıun ışleyebilmesi için halkın bilgi-
lenmesi lazım, ancak o zaman re-
jime, demokrasiye sahip çıkar,
yok edilmesine izin vermez. Bu
bizde olmadı.
— Acaba bunda Islami deger-
lerin, örneğin ulul emre itaat duy-
gusunun rolü var raı?
DEMİREL — Hayır sadece bu-
na bağlı netice çıkanlamaz. Ben-
ce sorun, devlet ile milletin karşı
karşıya kalması ve devleti ele ge-
çirenlerin milleti korkutmasıdır.
Bunun sonunda da rejim dejene-
rasyona uğramaktadır. 1990 Tür-
kiyesi rejim açısmdan 1950 Tür-
kiyesi'nden geridir. Şunu da ilave
edeyim, I990Türkiyesi 1961 Tür-
kiye'sinden de çok geridedir.
— Bana göre sozünü ettiginiz
regrasyonun nedeni devletin de-
mokratiklesmetnesi mi olnyor?
DEMİREL — Evet. Devletin
kurumları demokrasiyi taşıyacak
güce erişmemis ve bu kurumlann
hiçbiri demokrasiye sahip çıkma-
mıştır. Çıkabilir miydi ya da çık-
malı rruvdı taruşmasına gjrmek is-
temiyorum. Ama bu durumu gö-
ren halk, rejime karşı yabancılaş-
mıştır. Şimdi bu yabancılaşmayı
yok etmek gerekiyor, biz bunu
üçüncü kez yapıyoruz. Sizi temin
ederim her seferinde zorluk artı-
yor.
— Peid neden böyle oinyor, de-
mokratik birikim ve deneyimin
artması sonucu kolaylasması ge-
rekmez miydi?
DEMİREL — Zorlaşma, dev-
let gücunü eline geçirenlerin bu
gücü vatandaşa karşı uygularken
çifte standart kullanmasından do-
ğuyor. 60 müdahalesi, halkın bir
kısmına başka diğer kısmına baş-
ka baktı. 71 halka hemen hemen
hiçbir şey demedi. 80 ise halkın
bazı kesimlerine yumuşak bak-
mış, bazı kesimlerin ise kökünü
oymuştur. Gelenler, 'bizim parla-
mentoya diyecek bir şeyimiz yok
ama günde 20-25 kişi ölüyor on-
dan geldik' demişlerdir. Halbuki
kimse onlara parlamentoyu ka-
patmadan şu işi çözmeliydin diye-
memiştir. Bir süre sonra parla-
mentoya, parlamenterlere sözüm
yok diyenler onlara veryansın et-
meye başlamışlardır. Sonra yeni
partiler kurulurken birtaklm tat-
bikatlara girmişlerdir. Hangi dü-
şüncenin karşısındalar, hangi dü-
şüncenin yanındaiar aniaşılama-
mıştır. Müdahale edenler başlan-
gıçta savunduklarından, sonra vaz
geçmiflerdir. Yairuz çalışan kesım,
işçileir, memurlar, köylüler, emek-
liler çok ezilmişlerdir. Orta sınıf
diye bir şey bırakılmamıslır. Za-
ten kişi başına 1.000 dolann altın-
da geliri olan bir üikede demok-
rasi yapmak çok zordur. Bir de bu
işler yapılınca sıkıntı çok arttnış-
tır. Devlet, soyut bir kavramdır;
devleti işletenlerle devlet somut
haie gelir. O halde devleti işleten-
lerin ehil olması gerekir. Ben dev-
leti kötü işletenlere karşı çıkıyo-
rum, halka da devlete küsmryin,
devleti kötü işletenlere karşı çıkm
diyorum. Bu yapılraadan rejinıi
yürütmek mümkün olmaz.
— Efendim kurumlann işleme-
diğinden söz ettiniz. O halde bu
kurnfflign işler hale getinnek için
birtakım önlemler, politikalar dii-
şünüyor olmalısınız. Kurumlann
başında anayasa geliyor. Türkiye
45 yıldır aynı zamanda bir anaya-
sa bunalımı yaşıyor. Siz de 1961
Anayasası'na karşı bir tavır almış-
tınız, 1982 Anayasası'ndan ise
kimse memnun değil. Anayasa
konusunda ne yapmayı düşünü-
yorsunuz?
DEMİREL — Anayasa çok
önemli bir müessese, anayasa buT
nalımından çıkmak için usulüne
uygun biçimde anayasa yapmak
gerek. Anayasanın yapılış şekli
içeriğinden önemlL Kurtuluş Sa-
vaşı'nın, hakları ödenmez kahra-
man kumandanlan Türkiye Cum-
huriyeti devletini kurarken bazı
sorunlar çıkmış, Şimdi burada ba-
zı eleştiriler yöneltmek, onların
ebediyete kadar sürecek büyük-
lüklerini inkâr anlamma gelmiyor.
Başta büyük Atatürk olmak üze-
re arkadaşları ile devleti kurarken
otoriter bir yapı öngörmüşlerdir.
O zamanın devlet imajı bunda et-
kili olmuştur, belki de o şartlar-
da yapılması gereken de budur.
TBMM'den geçirilen Teşkilatı
Esasiye Kanunu, bana göre yapı-
lış yönünden 1876 Kanuni Esasi-
si'ne benzemektedir. 1961 Anaya-
sası yapıhrken bir Kurucu Meclis
vardır, ama kesin kararı, yöneti-
mi elinde tutan askeri komite ver-
miştir. Kurucu Meclis'te de mille-
tin yansı temsil edilmemiştir. Son-
ra yapılan referandumda anayasa-
nın aleyhinde-Iehinde konuşmak
serbest bırakılmıştır. O şartJarda
aleyhte konuşmak kolay değildir,
ama şakır şakır konuşanlar çık-
mıştır. Bana göıe o zaman bir
korku atmosferi hâkim olmasay-
dı, "bu anayasa kabul edilmezse
Yassıada'dakiler asılacak" diye bir
ipotek konmasaydı o zaman refe-
randumda çok önemli bir demok-
ratik merhale aşılabilirdi. Bizim
halkın bin senelik tarihi içinde ge-
liştirdiği bir kendini korunıa ge-
leneği var, 'önce bu fınına geçsin,
sonra ne oluyor bakarım' diyor.
Türkiye'deki anayasa oylamaları
budur. Ayrıca menfi oy verme
alışkanlığı yok, menfi oy boşa gi-
diyor diye düşünüyor. Halbuki za-
man zaman, demokrasinin işleme-
si için menfi oy çok önem kaza-
nabiliyor.
— Efendim acaba bizim top-
lumda bireysel karşı çıkma, pro-
teslo etme, sesiai yüksdtme gele-
negi yok mudur demek istiyorsu-
nuz?
DEMtREL — Böyle bir gele-
nek yok. Toplu demokratik karşı
koyma da yok. 1980 sonrası ikti-
darı elde tutanlar, kendilerini ib-
ra etmek için 1980 öncesi anarşi-
yi kullanarak toplu, demokratik
karşı koyma tutumunu öldürraüş-
lerdir. Bugün, arkasında halk des-
teği kalmayan iktidar iş başında
kalamaz diyorsunuz, ama bunu
ortaya koyamıyorsunuz. Ortaya
koymanın yolu gösteridir, gösteri
hakkının kullarulmasıdır. Bundan
daha aziz bir hak yok, ama kul-
lanmaya kalktığmız zaman anar-
şiyi körüklemekle suçlanıyorsu-
nuz, bu yaygara çok kullanılıyor.
Halk şaşırıp kalıyor, neyin doğru
olduğunu bir türlü kestiremiyor.
Ben "Vollar yiirnmekie asınmaz"
derken bu hakkın azızliğini kast
ediyordum. Kime karşı yürünü-
yordu? Bana karşı yürüyorlardı.
Bırakın yürüsünler, bu anarşi de-
ğildir. Biz gösteri ile anarşiyi ka-
nştırdık, devlet gücünün kullanı-
lışı buna yol açtı. Yine anayasaya
dönelim. 1961 Anayasası icraya
karşı hassastı, bu tabir benim de-
ğil, rahmetli Muammer Aksoy'un-
dur. Meclis, yetkilerini kullana-
maz hale gelmişti. 1982 Anayasası
da icrayı öyle bir güçlendirdi ki
Meclis devre dışı kaldı; kanun çı-
karmada, icrayı denetimde, vergi
koymada artık Meclis devre dışı.
TRT ile halkın öğrenme hakkı da
devre dışı bırakıldı. 1982 Anaya-
sası sadece yapısı ile değil kulla-
nılışı ile de y^ıni bugünkü siyasi
heyet ehyle rejimin adamakıllı çar-
pıtılmasına yol açtı. Söyler misi-
niz dünyanın neresinde yıllarca
Meclis'ten geçirilmeyen kanun
kuvvetinde kararname ile ülke yö-
netiliyor? 1982 Anayasası'nın
Turkiye'yi getirdiği nokta budur.
— Siz deneyimli bir politikacı
ve bir parti lıderı olarak ne oneri-
yorsnnuz?
DEMtREL — Biz secime gider-
ken bir anayasa (asarısı önerece-
ğiz. Bu bir VVeimar anayasası ol-
mayacak, işleyen bir sistem öne-
receğiz. tnsan Haklan Konvansi-
yonu ve Helsinki Şartı bu taslağın
temeli olacak. Eğer halk bize des-
tek verirse ve Meclis'te uzlaşma
sağlarsak Türkiye cumhuriyeti ye-
ni bir anayasaya sahip olacak.
— Efendim uygun görürseniz
bu noklayı biraz daha somuf ha-
ie gedrelün. Önümüzdeki yıl ya da
en geç 1992 yılında seçim olacak
ve diyelim ki siz bu seçimler so-
nucu iktidar oldunuz. Sayın cum-
hurbaşkanı da sizi hükümet kur-
makla görevlendirdi. Ne olacak,
nasıl bir tutum takınacaksımz?
DEMİREL — Bakın, bizim bi-
rincı meselemiz hükümet değil,
hükümet olma da değil. Türkiye,
önce Çankaya sorununu halletrae-
lidir, yoksa rejimi işletmek müm-
kön olmayacaktır. Yani Çankaya,
anayasadan önce gelir.
— Peki bu sorunu da çözmek
için bir anayasa değişikJiği gerek-
miyor mu?
DYP IİDERİ, SEMRA OZAL^IN ^ADAYUĞINr DEĞERLENDİRDİ:
Karşımıza dişli rakip çıkarıntç Politika Servisi — DYP Ge-
nel Başkanı Süleyman Demirel,
Semra Özal'ın başbakan adaylığı
konusunu değerlendirirken, "Sa-
ym Özal ne yaptı ki Bayan Özal
ne yapacak? Karşımıza dişli rakip
çıkann" dedi. Demirel, "siyaseti
bırakmasım" öneren işadamlan-
na karşılık, "O kişinin o kadar gii-
cü >arsa çıksm ortaya. Herkes bil-
diği yoldan gitsin, biz yolumuzdan
gideceğiz" şeklinde konuştu.
DYP lideri Süleyman Demirel,
Jzmir'den tstanbul'a gelişinde
Atatürk Havaümanı'nda gazeteci-
lerin çeşitli sorularını yanıtladı.
Demirel, DYP'nin, mayıs ayında
yapılan bir kamuoyu araştırması-
na göre, yüzde 29'la birinci parti,
ANAP'm da yüzde 15 ile sonun-
cu durumunda bulunduğunu söy-
ledi. 51 beldedeki seçimlerde, ik-
tidar partisinin devlet gücunü kul-
landığını öne süren Demirel, bir
soru üzerine, "Türldye'de suçiana-
cak tek bir şey var. Secimi bu ha-
le getirenleri suçlayacaksın. Onun
dışında ne suçlusu arayacaksın"
dedi.
Semra Özal'ın ANAP Genel
Başkanlığı'na adaylığı konusunda
sorulan bir soruyu da yanıtlayan
DYP lideri Demirel şöyle dedi:
"Semra Özal'ın genel başkanlı-
ğa aday olması halinde ne olur, bi-
NtKÂH TANIKLlGl YAPTI — Demirel dün, Türkiye Ziraat Odalan Biriiği Başkanı Osman Özbek'in oglu
llhan Özbek'in nikâh tanıklığını yaptı. llhan Özbek ile isadamı Şükrü tnan'ın kızı Handan tnan'ın Beyoğ-
lu Evlendirme Dairesi'ndeki nikâhında işadamı Vebbi Koç da, Demirel ile birlikte şahitiik yaptı. Demirel
nikâh salonunda bir çocuga. sınıfını geçtigi için 50 bin lira para verdi. (Fotoğraf: Süleyman Sanlar)
lemeyiz. Bu üikede herkesin siya-
set hakkı vardır. Partisi seçerse,
gnıbu seçerse, ülke de gelenek ve
görenekleri doğrultusunda içine
sindirirse, Türldye'de her şey olur.
Bu bizim sorunumuz değil. Ancak
Sayın Özal ne yaptı ki Bayan Özal
ne yapacak? Özal, memleketin ca-
nına okumuş, kaçmış, Çankaya-
ya sığınmış. Karşımıza dişli rakip
çıkann." Demirel, Inonü'nun
"erken secimi surekli giindemde
tulmamak gerektiği" yolundaki
sözlerinin hatırlatılması üzerine
de "Erken secime yanaşmıyorsa,
akla. '14 aydır, neden erken seçim
lafını yaptın? 26 Mart seçimleri,
51 yerde yapılan seçimlerle silin-
di mi? Bunun üzerine bir bardak
su içilsin mi?' gibi sornlar
gelebiJir" karşılığını verdi.
Süleyman Demirel, "sine-i
millete" dönme konusunda soru-
lan bir başka soruya karşılık da
"Millete gideceksin, ancak millet
bıçak gibi olacak. Eğer millet, 'Ne
duruyorsun orda, gelin buraya'
derse, gidersin. Ancak. şimdi sine-
i millete dönersen kaybolur gider-
sin. Mezar taşınız bile çıkmaz or-
taya. Biz Türkiye'de kamuoyu an-
yoruz, hiç kiraseyi isyana teşvik
ediyor değiliz" dedi.
DEMtREL — Evet, tabii, bir
anayasa değişikliği gerekiyor. Bu,
bizim genel projemiz içindedir,
bunu yapamazsak genel projemi-
n de gerçekleştiremeyiz. Bu, Tür-
kiye'nin ayıbıdır. Bakın, kamuo-
yu önünde meşnıluk sağlamak
için her gün şu ya da bu dernek
Çankaya'va çıkıyor ve sonra bu
TV'de haber oluyor. Meşnıluk ka-
nıtlama girişimi çok yönlü cereyan
ediyor. Hükümeti bırakmamak,
hfikümeti cebinde Çankaya'ya gö-
türmek bir başka sorun. Oradaki
adam taraflı olunca rejimde bir
boşluk doğuyor. Eğer millet bize
anayasayı değiştirecek bir çoğun-
luk verirse hemen işe koyulacağız,
böyle bir çoğunluğumuz olmazsa
başka partilerle bir arada değişik-
liğe yöneleceğiz. Sanıyorum SHP
de böyle bir yaklaşım içinde oldu-
ğunu beyan etti.
— Efendim yapılacak genel se-
çim sonunda sayılar şu ya da bu
olabilir, ama önemli nokta anaya-
sa yapımında uzlasmadır. Bu na-
sıl saglanacak?
DEMİREL — Uzlaşma şart
ve biz bunu arayacağız. Anayasa
taslağunızda öngördüğümüz esas-
lan çok gem'ş bir tartışmaya aca-
cağız. Secilen Medis'in bir kuru-
cu meclis gibi çalışmasıru sağlaya-
cağız ve buradan çıkan taslağı re-
feranduma sunacağız.
— Yani secilecek parlamento-
nun kurucu meclis gibi çalışması
bir parti iktidannı ya da hüküme-
tini ikinci plana düşürecek dene-
bilir mi?
DEMİREL — Evet, bu mesele
odur. Bu meselenin sahibi iktidar-
daki parti değildir. Eğer bu me-
selenin sahibi sadece iktidardaki
parti olursa geçmişteki askeri ko-
mitelerden farkı kalmaz. Sanıyo-
rum başkalan da bizim gibi dü-
şünecektir. Tabii motamot bir ay-
nılık olmaz, ama anayasa mesele-
sine başka türlü yaklasmak müm-
kün değildir. Yeni anayasa tasla-
ğı, halkın önünde, üniversitelerle,
hukuk otoriteleri ile meslek kuru-
luşlarıyla ve raeydanlarda halkla
tamşılmahdır. Ondan sonra da re-
feranduma gitmek gereklidir.
— Yanılmıyorsam son konoş-
malanmzdan birinde "önce kafa-
lanmızdaki yasaklan kaldıralım"
diye bir ifade kullanmıstınız. Bn
sözünüz ile neyi kastetmiştiniz,
gerçekten toplum olarak yasakçı
bir kafa >'apısına mı sabibiz?
DEMİREL — Kafalardaki ya-
sakiar, yasakçı zihniyetin, anor-
mal kargaşa döneminin eserleri-
dir. Ülke>i idare edenler, kolay
idare için şu yasak, bu yasak de-
mişlerdir. Yasakçüık idareye sin-
miştir. Ben bu sözü sürgün karar-
namesi için söylemıştim. Bir ınsa-
nı bölgeden çıkaracaksınız, git şu-
rada otur diyeceksiniz. Bu yanlış-
tır; Olağanüstü Hal Kanunu bu
yetkiyi veriyor diyorlar, ama bu,
yanlışı ortadan kaldırmıyor. Ne
zaman bir işe çare anyorlarsa he-
men yasak koyuyorlar. Işte yasak-
çı kafa budur. Her şeye yasak ko-
yacaksınız, sonra Avrupa demok-
rasisi yapıyoruz diyeceksiniz. tşte
biz bu yasakçılık ile mücadele edi-
yoruz. Hazırlayacağımız anayasa-
da, ileri Batı demokrasilerinde in-
sardann sahip oldukları bütün
haklara benim insanlarım da sa-
hip olacak.
— Efendim güncel olduğu için
açalım izin verirseniz. Ornefin
devlet memuıiannm, öğretmenle-
rin sendikalaşma hakkı olacak
mı?
DEMtREL — Evet. İleri de-
mokrasilerde ne varsa burada da
olacak, ILO standartlan tam ola-
rak uygulanacak. Bu arada yargı
bağımsızlığırun çok önemli oldu-
ğunu söylemek istiyorum. Ben hu-
kukçu değilim, ama hak arayıcı-
sıyım. Hak arayıcısı olmak için
hukukçu olmak gerekmiyor. Bir
üikede en önemli şey adalettir,
adalet için yargı bağımsız olmalı-
dır. Keşke 1960 sonrasında Yassı-
ada mahkemesi kurulmasaydı,
yargı askeri yönetime kanştırüma-
saydı, askeri yönetim, askeri mah-
kemede yargılayabilirdi ya da Js-
tiklal Mahkemelerine benzer bir
şey kurabilirdi. Yargı bağımsızlı-
ğmı yitirmemek gerek. Bence yar- <
gı, toplumsal mukavelenin birin-
ci maddesidir. Bağımsız yargı ol-
mazsa ne hür ne de demokratik
devleti kurmak mümkün otur.
— Efendim söyleşimizin sonu-
na geliyoruz. Demokrasinin gele-
cegi konusunda gercekten iyimser
oldugunuzu soyleyebiiir misiaiz?
DEMİREL — Demokrasi ol-
masa birisi mutlaka onu kesfeder-
di diyorlar. Doğrudur, insarun ya-
ratıcıüğmı tam olarak ortaya çıka-
rabilen tek rejimdir. Ama bunun
için önce millet egemenliğini, milli
idareyi kabul edeceksiniz. Duver-
ger'in çok sevdiğim bir sözü var,
"Bir üikede demokrasi olmama-
sından çok korkolmamalı, korkn-
lacak şey demokrasinin olmadıgı
yerde demokrasi iddiasında
bulunulmasıdır" diyor. Bir yerde
demokrasi yoksa uğraşılır. de- •
mokrasi yapılır. Biz bu işi yapa-
cağız, miUetimizde bir kusur yok-
tur diye söze başlamıştım. Biz de-
mokrasiyi yapacağız, halk olarak
yapacağız, halk demokrasiye sa-
hip çıkacak. Bizim bütün sıkıntı-
lanmız "neme lazımcılıktan",
"Bana dokunmayan yılan bin yıl
yaşasın" diye düşünmekten çıkı- •
yor. Tatbikatı vardır yoktur tartış-
ması başka bir şeydir, ama bizim
halkımızın itaatkârlığı sadece ls-
lamiyete bağlanamaz. Evet 'ulul
emre itaat edin' deniyor, ama bir
de 'nin kun' deniyor. Yani sizden
olana itaat edin deniyor, başka bir
yerde adaletle yönetene itaat edin
deniyor ve zalimlere itaat etmeyin
deniyor. Makyavel, dört yüz yıl
önce "Osmanlı toprağını zapt et-
mek zor, ama zapt edince yönet-
mek kolaydır, Frausa'yı zapt et-
mek kolay, ama yönetmek
zordur" diyor. Yani MakyaveL Os-
manlı'da başı koparttın mı yöne-
tim kolaylaşır, ama çoğulcu yapısı
nedeni ile Fransa'yı yönetmek zor-
dur diyor. Bizim yapacağımız şey-
lerden biri devleti küçüitmek ola-
caktır, vatandaşa inisiyatif vermek
olacaktır. Birind projemiz anaya-
sadır, ikinci projemiz devleti ye-
niden düzenlemektir. Üçüncü pro-
jemiz ekonomidir.