Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖBÜŞLER 26 HAZİRAN1990
Eğirim Ahlakı ve Laiklik...
Devletin okullara "zorunlu" din dersleri koyması -en azmdan
"zorunlu" Marksizm dersleri koyması kadar- antidemokratik bir
davranıştır. Dolayısıyla "serbest piyasa" ekonomisini bıitun
kurallanyla -neredeyse "acımasız" denecek kadar sert bir biçimde-
uygulayan bir devletin, din konusunda boylesine açık bir
"korumacıhğa" başvurmasmı anlamak ve bağışlamak mümkun
değildir.
Doç. Dr. HÜSEYİN BATUHAN
Bugune kadar Cumhurivet'te çıkan bır dızı
yaada* zorunlu din derslerııun laıklık ılkesıvle bağ-
daşamayacağını, a>nca bu derslere "Din Kulturu
ve Ahlak Bılgısı" yaftasını vapıştırmakla bu bağ-
daşmazlığın ortbas edılemeveceğını gostermeye ça-
lıştım Bu yazımda ıse laıklık ılkesının, dolayısıyla
bu ılkeye uyulmasını şart koşan demokrasının da-
yandığı "eğıtım ahlakı"run temel kurallannı belırt-
raeye çalışacağıra
Demokrasi ve özgurlük
"Zevkler ve renkler tartışılmaz" sözünün doğru-
luğunu kabul etmeyen pek az ınsan vardır, ama var-
dır. "Zevk" deyınce ılkın akla yeme-ıçme, gıyınme-
kuşanma, ev doşeme, bahçe duzenlerae gıbı ınsa-
nın esletik yaşamı ıle ılgılı davramşları gelır Son-
radan buna ınsanın sanat yapıtlan karşısındakı tep-
kılerını (>anı estetık değerlendırmelerı) de katabı-
lırsınız Tarıhe baktığımızda, ınsan ozgurluğunun
en az estetık vaşam alanında kısıtlandığını >a da
kısıtlanmak ıstendığıru goruyoruz Yukarıda andı-
ğım söz de bu gerçeğı vurguluyor olsa gerek An-
cak sayılan az da olsa tanhte valnız ınsanlann ınanç
ve davranışlarına değıl estetik zcvkJenne bıle huk-
metmeye kalkan dıktatör ruhlu ınsanlara rastlıvo-
ruz Calvın, Hıtler, Stalın, Mao gıbı Bunlara gö-
re herkes onlann zevkını pavlaşmak zorundadır!
Aslında, "Renkler ve zevkler tanışılmaz" sozu,
"Başkalarının zevklerine karışılmaz (daha doğru-
su, kanşılmamalıdır)" bıçımmde vorumlanrnası ge-
reken (ortuk) bır "ahlak kuralı"dır Uygarlık ıler-
ledıkçe bu kuraiın uygulama alanı daha da genış-
letılecek Sonunda bıreyın butun ınanış ve davra-
nışlarında elden geldığınce ozgur olmalarını sağ-
layan, adına demokrasi dedığımız, vaşama duzenı
kurulacaktır Buna göre yukarıdakı ahlak kuralını
şu bıçımde gemşletebılırız
"Başkalannın zevldenne, inançlanna ve davra-
nışlanna kanşılarnaz". Gerçekten de bu demokra-
sının dayandığı temel ahlak kuralıdır Buna gdre hıç
kımse arkasını din, devlet, hatta "toplum vıcdanı"
denılen bır otorıteye daya>arak kendı zevklerını,
ınançlannı ve ıdeallerını başkalarına davatamaz
(empoze edemez) neyın guzel neyın çırkın, neyın
doğru neyın janlış, nevın ıvı neyın kötu olduğuna
herkes kendısı karar vermelıdır İbpluma yararh ye-
nı bır goruş >a da öğretı uretmış olduğuna ınanan
bır kımse bu göruşunu -tıpkı "serbest piyasa" eko-
nomısınde olduğu gıbı- fikir pıvasasına sürmelı, an-
cak malını satmak ıçın devletten ya da başka her-
hangı bır otorıte mercıınden destek ya da kayırma
beklememelıdır \ynı şekılde demokratık bır dev-
letin gelenek ve goreneklerı bahane ederek ya da
çoğunluğun ınanışlarına uyuyor dıye- bazı goruş-
lere arka çıkması va da prım vermesı de onaylana-
maz. Bu açıdan bakıldığında, devletın okullara
"zorunlu" dın dersleri koyması -en azından
"zorunlu" Marksizm dersleri koyması kadar- an-
tideraokratik bır davranıştır Dolayısıyla "serbest
piyasa" ekonomisini butun kuralları>la -neredevse
"acımasız" denecek kadar sen bır btçımde- uygu-
layan bır devletin, din konusunda böylesıne açık bır
"korumacıhğa" başvurmasını anJamak ve bağışla-
mak mumkün değildir Eğıtırmn laik olması, her
bıreyın ınançlannı seçmede esıt haklara sahıp ol-
ması gerektığını vurgulayan yukarıda andığımız ah-
lak kuralının doğal bır sonucudur
İnanma ve duşıinme ozgürlıiğiı
"înanma özgürlüğü" (buna bazen "vıcdan" öz-
gurluğu de deruyor) denıhnce, genellıkle kışının her
tur dı$ baskıdan (ama özellıkle devlet baskısından)
masun olması, dolayısıyla her tur (dını, ahlaki ya
da sıyası) ınançlannı ıstedığı gıbı seçebılmesı anla-
şılır "Duşunme ozgurluğu" ıçın bu gereklidir, ama
yeterlı değıldır Nıtekım bılındığı gıbı ınsanlann
ınançlannı retonk, propaganda,fikır-aşılama(hatta
beyın-vıkama) denılen akıl-dışı vollardan, bır de-
yışlesınsıce etkılemek de mumkundur Bu nedenle
inanıimaya-deger olan şeylerı inanılrnaya-degmez
(dolayısıyla ınanılmaması gereken) seylerden ayırt
etmesım bılmeyen ve bu nedenle beynını bo$-
ınançlann, masal ve safsatalann, akla gelebılecek
her turlu şarlatanhklann sızmasından koruyama-
>an bır ınsanın "duşunme" özgurluğunden pek söz
edılemez Böyle bır ınsan, sall dış-baskılardan ma-
sun o4duga için keodini özgur sanabilir. Oysa onu
çok daha sınsı bır duşman tutsak etmıştır, ama o
bunun farkında değıldır Bovle bır ınsanın özgur-
luğu, yoğun bır trafik akışı ıçınde caddeye salıve-
rılmış kuçuk bır çocuğun dzgurluğunden farklı de-
ğıldır
Bana kalırsa "Kuran öyle emredıyor'" dıye ba-
şını onmekte avak dıreten ve bunu "vıcdan
ozgurluğu" adına yaptıklarını sanan genç kızları-
mızın durumu budur Başını ortmenın namuslu bir
kadın için şart oldugo inancı beyınlerine sokulmuş
olan bu insanlar, manevı bir hukmetme vontemi-
nin kurbanı olduklannın farkında bile değıldirler.
Eğer bunlara kuçukken tartışıJmaz dogrulnklar ol-
madığı, dolayısıyla hıçbır şeye düşunup taşınmadan,
yanı akla-yakın gerekçeler aramadan, inanmama-
lan gerektiği öğretılmış olsaydı, şuphesız bo>le dav-
ranmazlar, dolayısıyla toplumda gereksız bır sur-
tuşme ve tartışmaya yol açmazlardı
Buradan demokratık bır eğıtımın davandığı ah-
lak kurallanna geçmek ıstjyorum Soze ilkın "fikir-
aşılama" (Indoctrınatıon) devışının tanımıyla baş-
layacağım.
TANIM "Fıkır-aşılama", herhangı bır otorıteye
dayanılarak, doğru olduğu bılınmeyen >a da >anlış
olduğu bılınen bır fikır, göruş ya da oğretımn -
retonk, propaganda ya da bevın- yıkama gıbı akıl-
dışı yoüarla kafalara sokulmasıdır
Demokratık bır eğıtımde ılkın çocuklara dognı
duşunme yöntemlerı öğretılmelıdır Bunun ıçın de
onlann (bır çeşıt "inanma ahlaki" kuralları dıye-
büeceğıınız) şu kurallara gore davranma alışkanlı-
ğı edınmelerıne yardım edılmelıdır
• Hıç kımse doğruluğu hakkında yelerli (yanı her
tur şupheyı dağıtabılecek) belge ve kanıt bulunma-
yan bır fikır, göruş veya öğretıye inanmamaiıdır.
• Ne doğnüuğu ne de yanlışhğı hakkında yeter'h
belge ve kanıtlar bulunmayan fıkır, göruş ve oğre-
tıler karşısında şupheci bir tavır takınmalıdır.
Aslında "bılımsel duşunuş"un de temel ılkelerı-
nı dıle getıren bu kurallar sayesmde "ergın" bır ın-
san kendısını "fikır-aşılama" gınşımlenne karşı ko-
ruyabılır Ancak kuçuk çocukların eğıtımınden so-
rumlu kışıler ıçın bazı ek ahlak kuralları koyma-
mız gerek Demokratık, yanı insan kişiligine sajgı-
iı bır toplumda şu egttim-ahlakı kuralian geçerhdır
• Her çocuğun bağımsız (bılımsel) düşunebıle-
cek şekılde yenştırılmeye bakkı vardır
• Her ana-baba, ama özelhkle eğıtımden sorumlu
olan öğretmenler (dolayısıyla devlet) çocuklara
"bağımsız" düşünme alışkanlığı kazandırmakla )u-
kumludurler.
Yukandakı tanım ve kuraliardan şu mantıksal so-
nuç çıkıyor:
"Hıç kımsenın henuz bağımsız duşunme vetene
ğı kazanmamış çocuklara nkır-aşılamaya hakkı yok-
tur."
Buna göre ana-babalar da dahil, çocukların eğı-
tımınden sorumlu herkes onlar doğruyu yanlıştan,
ıv/ıyı kdtuden, güzelı çırkınden ayırt edebılecek ya
şa gelınceye kadar onlara kendı dini, ablaki. siyasi
ınançlanru, hatta estetık zevklenru aştlamaktan gen
durmak zorundadırlar En buyuk vıcdansızlık, vıc-
danlara hukmetmeye kalkmaktır Vıcdanlara huk-
metmenın de ıkı yolu vardır a) Baskı yolu, yanı bazı
fıkır, goruş ve oğretılenn yasaklanması; b) Fikir-
aşılama Aslında bu ıkı yöntem bır paranın ıkı yu-
zu gıbıdırler, yanı aynı amaca hızmet ederler ve ge-
nellıkle bırlıkte uygulanırlar Devletin "sapık" dı-
>e nıtelendırdığı bazı ıdeolojılerı savunan eserlerı
>a da ahlaka aykın pasaj veya sahneler ıçerdıklerı
gerekçesıyle bazı roman veya filmlerı yasaklaması
ve bu vasaklan çığneyenlen cezalandırması bır boskı
yöntemıdır Buna karşılık bır babarun çocuklannı
ta kuçuk yaşlardan başlavarak kendı ınanç ve dav-
ranışlan doğrultusunda şartlandırması bır fikır-
aşılama vontemıdır Her ıkı durumda da yenı yetı-
şenlerın vıcdanlarına ıpotek koymak ıstendığı, ya-
nı onların ınanç ve davranışlarını kendı bıldıklen
gıbı seçmelenne fırsat tanınmadığı apaçıktır Böy-
lece eğıtım, hukmetme ıçgudusunun sınsı bır aletı
yapılmış oluyor
Bu ıçgudu doğal olduğuna göre ana-babalann,
çocuklannı kendılerıne benzetmek ıstemelennı bır
dereceve kadar hoşgormek mumkundur Ancak av-
nı şeyı devlet yapmaya kalkarsa ve bu devlet demok-
ratik olduğunu ıddıa edıyorsa boyle bır devletı vö-
netenlerı bağışlamak mumkun değıldır, zıra bun-
lar okulları kendı fıkır, goruş ve ıdeolojılennı bu-
tun bır ulusun çocuklanna aşılamakla görevlı bı-
rer "manevı çıftlık" gıbı görüyorlar demektır Oy-
sa demokratık bır toplumda okullar, onun bunun
ınançlannı değıl ınsanhğın bugune kadar uretmış
olduğu butun ınanç ve duşünce sıstemlennı yenı ye-
tışenJere yan-ttıtmadan tanıtmakla yukumludurler
Bu arada butun dınlerın, butun polıtık oğretılerın,
butun ahlak felsetelerının eşit koşullar altında tar-
bşılmasına fırsat tanınması demokratık bır eğıtım
anlayışımn ana kuralı gereğıdır (Bu arada demok-
ratik ıdeolojının kendısı de enıne bovuna tartışıl-
malıdır)
Sonuç
Ders kıtaplarının da vurguladığı gıbı dın, salt bır
inanma konusudur, oyle olduğu ıçın de "dınde ZOT-
lama yoktur" Kuran'ın kendısı böyle söyluyor
Kulturünun bır parçası olarak Turk çocuğunun
kendı dini hakkında bılgı edınmesı en doğal hak-
kıdır Genellıkle çocuklar bu bılgılen ana-
babalanndan edımrler Ancak bu bilgıyı yeterlı bul-
mayan çocuklar ıçın okullara -öğretımı bır yılı aş-
mamak kaydıyla- dın dersleri konabılır Ancak bu
derslenn "seçmelı" olması şarttır, yoksa sadece la-
ıklık ılkesı değıl Kuran'ın "Dınde zorlama yoktur"
ılkesı de çığnenmış olur "Zorunlu" ve eğıtımı tam
sekız yıl süren "Dın Kulturu ve Ahlak Bılgısı" ders-
lennın bu ılkeyı çığnemedığı yolundakı ıddıalan ge-
çerlı saymak hıçbır şekılde mumkun değıldır
(') Bkz. Cumbunyet. 20Ocak 1989,6Şubaı, 6 Man, 7 Mavts
1990
HESAPLASMA
BURHAN ARPAD
Şehir Tiyatrosu ve
Max Meinecke
Istanbul Şehır Tiyatrosu'nun seksen yılı bulan geçmışının ço-
ğu, çalkantılı, tedırgın ve çekışmelı geçmıştı Ana yapısını unlu
Fransız tıyatro adamı AndrĞ Antoın ın oluşturduğu Istanbul Şe-
hır Tiyatrosu (kuruluş yıllarının Osmanlıcasıyla Dâ-rul-bedâ-yı-ı
Osmanlı Guzellıkler Evı) sunduğu ılk oyunun adı Çuruk Temel'e
yakıştırılarak (1917) yarı şaka bır goruş ılerı sürmuşlerdır Bu go-
ruşe katılamayacağım Gerçı Çuruk Temel'le başlayarak bır on
yıl, olumsuz geçmıştır' Ne var kı 1927'den 1940'lara çok canlı
ve başarılı bır yırmı yılı görmezlıkten gelemeyız Söz sanatı bıl-
dığımız tıyatro geleneğınden yoksun bır ulkede bu parlak dö-
nemı ılk tıyatro adamımız Muhsın Ertuğrul'a borçluyuz Istanbul
Şehır Tiyatrosu kadrosunda toplanmış, genç ya da yaşlı bır avuç
sanatçı, gece gundüz demeden, ellenne geçen azıcık paradan
hıç yakınmadan, dunya klasıklerı ve çağdas oyunları Türk se-
yırcısını -yaz ayları turnelerı unutmayalım- Türkıye cumhurıyetı-
nın ılk tıyatro seyırcısını yetıştırmışlerdır Bu parlak donem, Muh-
sın Ertuğrul'un Devlet Tıyatrosu'nun başına geçmek uzere An-
kara'ya gıtmesıne kadar surmüştür
Muhsın Ertuğrul'ın Devlet Tıytarosu'nun başına geçmek üze-
re Ankara'ya gıtmesı başarısızlıklar ve çekışmelere yol açmıştır
Yenı bır tıyatro adamı bılgı ve otorıtesınden yoksundur Şehır Tı-
yatrosu'nu büyuk olçüde sarsmıştır Her sanatçı kendını M Er-
tuğrul gıbı gormeye başlamıştır Basın ve kımı aydın çevreler ko-
nuyu ele almışlar ve sonunda beledıye yenı bır uzman rejısörün
gorevlendırılmesını uygun bulmuştur
Bundan ötesı rastlantılar ve ıyı nıyetlı kımı tıyatroseverlerın gı-
rışımıyle çözümlenmıştır
Evet, kımı rastlantılar ve ıyı nıyetlı gırışımler Ekım 1951'de Is-
tanbul'da doğubılımcıler (Şarkıyatçılar) kongresıne katılmak uz-
re gelmış olan Prof Dr Herbert Duda ıle tanışmamızla başla-
mıştır Beyoğlu Tokatlıyan Otelı'nde bır rastlantıyla tanıştığım Sayın
Prof Duda, bır ara "Dostum Muhsın Ertuğrul'u nerede bulabı-
lırırrr? dıye sorunca gülumseyıp koluna gırerek "Sanırım hemen
şımdı " dedım ve otelın karşı kaldırımında bulunan Kuçuk Sah-
ne'ye geçtım Rastlantı rastlantıyı ızledı ve Muhsın Beyı prova-
da bulduk Bunca yılın dostları kucaklastı ve konuşmaya başla-
dılar Ben ayrıldım Ikı gece sonra Tepebası Tiyatrosu'nda Otel-
lo'yu ızlerken Prof Duda ağlamaklı olmuştu Oyun bır felakettı1
Bır zamanlar kımı tuluat tıyatrolarının Otello'yu Arabın Intıkamı'
dıye oynamaları gıbı1
Tıyatrodan pek üzgun ayrılan Porf Duda,
Vıyana'ya dönünce konuyla ılgıleneceğını ve yardımcı olabıle-
cegını söyledı Böyle deoldu Şımdı bırazda Prof Duda'dansoz
edeyım Prof Duda, Bırıncı Dunya Savaşı yıllarından başlaya-
rak Türkıye ıle yakın ılışkıler kurmuş sonraları uzun sure Istan-
bul'da yaşamış, Turk yazarlarını Almanca'ya aktarmış değerlı bır
bılım adamıdır Tıyatro ıle yakından ılgılenmıştır Istanbul Şehır
Tıyatrosu'nun yıllardır yayımladığı Tıyatro dergısının fıkır baba-
sıdır Dergının ılk sayısında Muhsın Ertuğrul'un, 'Azız/m Dr
Duda" dıye başlayan yazısı bunu gösterır
Prof Duda Vıyana'ya donünce sorunla ılgılenmış ve Mart 1952
gunlu mektubu gondermıştır 'Oyle bır rejısör bulmak gerekı-
yor kı Avusturyada ıyı bır yerı olsun" dıye başlayan uzun mek-
tup şoyle bıtıyordu
"Tıyatro çevrelerınde buyuk değerı olan Herr Meınecke'nın Is-
tanbul şehrı ıçın kazanılmasını, Turk tıyatrosunun varlığı bakı-
mından can ve gonülden dılıyorum"
Bu mektubun yayımlandığı Turk Tiyatrosu dergısının 258 sa-
yısında (Nısan 1952), Meınecke'nın tıyatro alanında yaptıkları ve
ttyatro anlayışı üzenne genış bılgı verılıyor Vıyana'da sahneye
koyduğu oyunlann adları da yazılı Istanbul Beledıyesı Yazı Isle-
rı Müdurluğu'nün, Max Meınecke'ye yazdığı çağrı mektubu ve
ılgısınden öturü Prof Duda'ya yazılmış tesekkür mektubunun
metnı de yer alıyor Butun bunlar kısa surede gerçekleşıyor, Me-
inecke hazıran 1952 sonunda Denızyolları'nın Tarsus vapuruy-
la Istanbul'a gelıyor hemen bır basın toplantısı yapıp tasarladıkları
uzerıne uzun bır açıklama yapıyor Bır yandan da Şehır Tiyatro-
su artıstlerıyle konuşarak genış bılgı topluyor Ilk oyun olarak
Muhsın Ertuğrul geleneğını surdurerek Shakespeare-Fırtına tra-
jedısını sahnelıyor Basın ve tıyatro çevrelerınce çok olumlu kar-
şılanıyor Ferenz Molbar'ın Lılıyom'u daha coşkulu bır ılgı toplu-
yor Benım payıma da sert bır uyarı mektubu düşuyor, bu bılgı
ve fotoğrafları nısan 1952 sayılı Türk Tiyatrosu'nda yayımladı-
ğımdan öturu Yıneledığımde dergı sekreterlığınden gorevıme
son verıleceğını bıldıren bır mektup Acı olduğu kadar yureklen-
dırıcı bır anı olarak saklarım
MUSTAFA GULMEZ
22.8.1963
1988
Carum oğlum,
MUSTAFAM
seru benden koparamadılar
Senı her gun daha çok özlüyorum,
hıçbır ananın bu acıyı çekmesım
ıstemıyorum
Annesi
NECLA GULMEZ
Askerhk görevını yaptığı sırada
gözaltına alınan, gözaltında ölen
MUSTAFA'mızı
anıyoruz
MUSTAFA GLLME2 AİLESİ VE ARKADAŞLAR1
2 2 8 1 9 6 3 ADINA BABASI
26.6 1988 KEMALETTÜN GLLMEZ
PENCERE
Liberalizm Kolay mı?..
Yıl 1962
Yunus Nadı Armağanı Yarışması'nın konusu. "Uberalızm mı?
Sosyalızm mı?"
Belalı bır konu
Ön seçıcı kurulunun efemesınden geçen yazılar Cumhunyette
yayımlanıyor Katılanların kımısı lıberalızmden yana, kımısı sos-
yalızmden Bırıncılerın yayımlanması kolay, ış ıkıncılere gelınce
gazete zorlanıyor, çunkü o yıllarda değıl sosyalızm, sol sözcü-
ğu bıle sakıncalı
1962'nın kasım ayında Şadı Alkılıç'ın sosyalızmden yana ya-
zısı gazetede çıkınca savcılık soruşturma açtı Ikı sayfalık yazı
yuzünden ortalık bırbırıne gırdı Alkılıç tutuklandı ve on yıl süre-
cek bır yargılama serüvenı başladı BBC'nın o günlerde yaptığı
bır yorum bugün ıçın de günceldır
"Şadı Alkılıç'ın bu kadar buyük cezaya müstahak görûlen yazı-
sı utopık sosyalızmden ılen gıtmeyen ve hıçbır onjınallığı bulun-
mayan masum sozlerden ıbarettır Basbakanı (Ismet Paşa) daha
sonra verdığı demeçler Batılı yasama duzenının erdemlennden
söz eden tur ü/kenın bu düzenın gerektirdtğı bazı standarOara saygı
gostermesı lazımdır Bu standartlann başında da düşünce ve an-
latım özgürtûğû gelır Masum bır yazının bedelı a/û yıl hapıs olan
ulkelerde yüruriüktekı yasama duzenı zıncırlı ve demır parmak-
lıklar arasında kurulmuş bır duzendır"
O günlerde Şadı Alkılıç olayı dış dünyayı ılgılendırdı, Alkılıç
"Yılın Mahkûmu" ılan edıldı, olay Meclıste görüşuldu, tartışma-
lara yol açtı, bütun ülkeyı sılkeleyen bır soruna dönüştü
Aradan yaklaşık otuz yıl geçmıştır, bugün cezaevlerınde top-
lam 2700 yıla mahkûm 30'u aşkın yazı ışlerı müduru yatıyor, ama
kımsenın kılı kıpırdamıyor BBC'nın 1960'lardakı yorumunu, de-
ğennden hıçbır şey yıtırmeden yıneleyebılırsınız
"Masum bır yazının bedelı altı yıl hapıs olan ulkelerde yürur-
iüktekı yasama duzenı zmcıriı ve demır parmaklıklar arasında ku-
rulmuş bır duzendır"
•
1962'de Yunus Nadı Armağanı Yarışması'nın konusu "übe-
raJızm mı"> Sosyalızm mı?" ıdı
Aradan yaklaşık 30 yıl geçtı
Sosyalızm sözcüğu Türkıye'de hep yasaklarla donatılmış kal-
dı, liberalizm sözcüğü hep ozgürdu
Bugün sosyalızm yıne demır parmaklıklar ardındadır, libera-
lizm ıse neredeyse devletin resmı ıdeolojısıne donüşmüştur, dı-
sardan —Amerıka'dan ve Batı'dan— dayatmalı olduğundan gü-
cü büyümüş, sosyalıst dünyadakı çöküntüler ve dağılmalar da
ağırlığını pekıştırmıştır
Ancak hıç unutulmaması gereken bır gerçek var vaktıyte sos-
yalızm sözcüğüne sıhırlı bır anlam yükleyen çoğu kışı, partı, ül-
ke, devlet düş kırıklığına uğradı Hele az gelışmışlık çemberını
sosyalızmle kırmaya çabalayanların çıkmazlara saplanması göz-
lerı bıraz daha açtı Ülküler amaçlar, ıdeolojıler, doktnnler krtap-
lardan yasama geçırılırken sağduyu, akıl ve bılımle donatılmış
uygulamalara dönüştürülemezse, bır ıse yaramıyorlar ya da bır
noktaya kadar yararlı olabılıyorlar
Liberalizm sözcüğünün bu bakımdan sosyalızmden ötede ay-
rıcalığı mı var?
•
Liberalizm yenı bır sözcük değıl, yüzyılların ötesınden kaynak-
lanan anlamlarla yuklü Azımsanacak bır akım da değıl libera-
lizm, Batı tarıhınde yerı büyuk, yalnız ekonomık anlamıyla da
ele alınamaz, ınsanın bıreyleşmesınde lıberal devrımın etkısı Baît
demokrasılerının mayasını oluşturmuştur
Bugün Türkıye'de kımı polıtıkacı, çağdaşlaşmanın maymun-
cuğunu liberalizm sözcuğunde keşfettığını sanıyor
—Kirierı özelleştınrsın devletı ekonomıden çekersın, serbest
piyasa her şeyı çözumler, ulke kalkınır, çağdaşlaşır
Liberalizm bu kada
r
kolay olsaydı şımdıye kadar —başta Tür-
kıye— bütün Üçuncu Dünya'da az gelışmış ulkeler sorunlarını
çoktan çözerlerdı Bu yaklaşım acemı Marksıstlerın düşunceyı
sığlaştıran şablonlarına benzıyor
—Üretim araçJannı kamulaşth
nrsm, burjuva smıfını tasfrye eder-
sın, ışçı sınıfı ıködaıiaşınca hem
ekonomık kalkınma hem çağdas-
VEFAT
SAADET TUĞRAY
ıle
HUSEYIN ERCIYAS
evlendıler
23 Hazıran 1990 1ZM1R
Merhum Daniel Borowski ile merhume Auguste Borowski'nin
kızları; merhum EmilNook'uneşi; merhum Otto, Paul, Willi ile
merhume Margarete, Anna ve Emma'nın kızkardeşleri;
Christel Kuhn ile Ursula SertePin anneleri; WolfgangKuhnile
Kamran Serterin kayınvalideleri; Andreas Kuhn, Elke Nabawi,
MichealKuhn,AlevSertelveHakan Sertel'in sevgili anneanneleri
CHARLOTTE
WILHELMBNE
NOOK
Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Cenazesi 27.06.1990 (yarın) çarşamba günü saat 11.00'de
Feriköy'deki Protestan Mezarlığı'ndan (Şişli Abide-i
Hürriyet Cad. No: 5) kaldınlacaktır.
Çelenk gondenlmemesı, arzu edenlerın T E.V.'ye bağışta bulunmaları rıca olunur
AİLESİ
laşma gerçekleşır
Hr
Sonuç
Kırk yıldan ben sosyalıstlenni
demır parmakfıklar ardında yaşa-
tan bır ülkede, lıberalızmden söz
açmak, en azından ayıplanması
gereken bır tutumdur.
VEFAT
Özgen ailesinin
büyüğü, amcamız
ABDULLAH
ÖZGEN
vefat etti.
Sevenlerine
başsağbğı dileriz.
FERHAN-
NEVZAT
DOGAN
Türkıye'de yenı
pazarlanmaya başlanacak
olan klıma cıhazlannın satış
ve sonrası organızasyonunu
sağlayacak
MAKİNE
MÜHENDÎSİ
aramaktayız Kendısını bu
konuda yeterlı gören
adayların aşağıdakı adrese
el yazısı ıle yazılmış
özgeçmışlennı şahsen
görüşmeye çağrılabılmek
ıçın göndermelermı nca
edenz
AKPINAR LTD.ŞTİ.
Boğazkesen Cad 63/1
Tophane-ISTANBUL
Turkıye'nın en guzel
düğun salonlan
NtŞANTAŞI
I RtSTAURANT
Düğün Salonlan
150 kjşı ıçhı
Yemekh 1 785 000
Yemekh mezeli 2 175 000
Rez 147 62 39 -147 74 40
• Sahnlanmız khmahdu •
İngılızceyı 6 ayda
konuşalım.
Tel: 349 48 57