23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZMJÖPORTAJ 8 MAYIS 1990 GUNUMUZDE ALEVILIK Ortaçağ'a Donuş mu?Hınstiyanlık bir zamanların Avrupası'nda kışıyı ezen, bıreyı silen, toplumu kilısenin bağ- naz egemenliğine bağlayan yaşam biçımıne dönüşmüştu "Ruhban sınıfı" Tanrı ile kul arasında komisyonculuk ya- pan dın sımsarları kesimiydi. Kişı Allah'ına tapınmayı papa- zın gözetim ve denetimi attın- da yapmak ve bu "zorunlu dindarlığın" vergisini ya da başka deyişle haracını kılise- ye ödemek zorundaydı. Ro- ma'nın sömurusu o düzeye erışmişti kı Almanya'da toprak sahıbı soylularla toprağa bağlı köylulerin yakınmaları bütün- leşti. Uıther, işte bu "eşref saaıt 'nde ortaya çıktı; Tanrı ile kul arasındaki aracıları devreden çıkarmak ıçin kiliseyı eleştir- mek gerekıyordu Almanya'da prenslerle köylüler Papa'ya karşı Luther'ın yukselttığı ısyan bayrağının aftınaf toplandılar. "Insan", kutsal kitabı Roma egemeninin buyruğu dışında kendı aklıyla yorumlayamaz mıydı? Kimin iyi. kimin kötü Hı- ristiyan olduğuna ille de Papa mı karar verecekti. Kilisenın zulmüne başkaldıranlar "ftefo/rn" akımını yarattılar; İn- cil'ın Almancaya çevrilmesi, sı- radan Hırıstiyanın bir soluk alabılmesı ve "Aydınlanma"ya doğru dınsel bağnazlığın ka- ranlığında ilk adımların atılabıl- mesı olanak kazandı; ama nı- ce kanlı savaşımlar ve yüzler- ce yıl süren bir kavga sonu- cunda.. Ortaya çıkan "Protestanhk" akımının teme- linde yatan öz, Hıristiyanlığın Roma Kılisesi dışında bir yo- rumudur Alevilık de Müslümanhğın Anadolu'daki yorumudur. İran'da Şıiliğin gelışmesi, Arap yarımadasında çeşitli mezheplerın ortaya çıkışt, ras- lantı değıl. gerekçesi topfum- sal ve ekonomık temellere da- yanan bırer tarıhsel olgudur. Türkiye'de bütün Müslu- manları devlet gücune daya- narak Sünnı hocaların buyru- ğuna bağlamak ısteyen sıyasal görüş, geçmışın karanlığına öönüş özleminden başka bir şey değildir Kimin iyi, kimin kötü Müslüman olduğuna ka- rar verecek bir makam yoktur İslamı bıçimsellikte aramak büyük bir yanılgıdır. Hıristiyan- lıkta yüzyıllar öncesi yaşanan bir deneyimi 21*incı yüzyıla 10 kala Anadolu'da sınamak iste- yenler, Tanrı ile kul arasına gı- riyorlar. 1960'larda aylığa bağ- lanarak devlet memuru kimlı- ğine sokulan kimi hocalarla halk üzerinde kurulmak iste- nen otorıte, inanç özgürlüğü- ne ve laikliğe ters düşen bir sı- yasal düzenin kanavıçesini iş- liyor. Aleviler bu baskı düzeninin gergefinde soluksuz kalryorlar; Atatürk'ün kurduğunu yıkarak şerıatı bireyin yaşamına ege- men kalmak isieyenlerin mez- hepsel softalığı, ınanç özgür- lüklerinı devlet buyurganlığın- da çığniyor. Türkıye, "çağdaş-laik- demokratlık-cumhunyene uy- garlık dünyasına katılmak ısti- yorsa "mezhep devleti" kur- mak ısteyenlere "dur" demek zorundadır GENCAY ŞAYLAN-ŞENAY KALKAN İLHAN SELÇUK ALEVİLER 12. İMAMI BEKLİYOR Resmi baskılar, bir tür 'halk İslamı' olarak gelişen Alevilikte geleneksei bir gizlenme ve kendi içine kapanma euılımi >aratmış. (Fotograf: Fuat Kozluklu) Alevi-Sünni çatışması, Islam tarihinin en acılı olaylarından birine dayanıyor Kerbela'da ayrılan yollar/Jeygamberin ölümünden sonra halife olan Muaviye JL 680 yılında ölünce yerine oğlu Yezid geçmişti. Askeri yönden çok güçlü olan Yezid Kûfe'ye hâkim olduktan sonra buraya gelen Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'in yolunu Kerbela'da kesmişti. Yanında sadece ailesi ve yakınlan bulunan Hüseyin savaşarak ölmeyi tercih etmiş, 10 Muharrem 680 günü bütün ailesiyle birlıkte vahşice öldürülmüştü. IJ u çatışma ve peygamberin torunlarının vahşice JLJ öldürülmeleri, Islam dünyasındaki büyük ayrışmaya kaynaklık etmiş, bir başka deyişle Kerbela olayı İslamiyeti farklı yorumlamalarda temel hareket noktası haline gelmiştir. Uzun süre Arap İmparatorluğu'nun resmi İslam anlayışına muhalefet eden Şiilik, 10. yüzyılın ortalarından itibaren siyasal kimlik de kazanmaya başlamıştır. GENCAY ŞAYLAN Muaviye'nin yönetimde tek ba- şına kalması ve gücünü asker zo- ru ile kabul ettirmesi muhalefetin yok olması anlamına gelmemiş; muhalefet sıirekli olarak Ali'nin çocukları Hasan ve Huseyin etra- fında toplanma eğilimi göstermiş- tir. İdeoloji olarak da muhalefet, halifeliğin Peygamberin torunlan ve Ali'nin çocukları olan Hasan ya da Hıiseyûı'e ait olması gerek- tiği tezini ön plana çıkarmıştır. Ali'nin büyük oğlu Hasan etrafın- da toplanan muhalefetin elkisıııi azaltmak ıçin Muaviye, kendi ha- lifeliğini kabul ettikleri takdirde kendisinden sonraki halifeyi Müs- liimanların şûrasımn belirleyece- ğini ilan etmiştir. Muaviye bu se- çim için kendisini aday gosterme- yeceğine de soz vermiştir. Ancak Muaviye'nin bu sözunü tutmadı- ğı bilinmektedir. önce onemli bir rakip olduğu için Ali'nin büyük oğlu Hasan zehirlenerek öldurtul- müş; Muaviye'nin oğlu Yezid ile evlendirileceği vaat edilerek Ha- san'ın kansı Ca'de'nin kocasını zehirleyerek öldürmesi sağlanmış- tır. Daha sonra Hasan'ın kardeşi Huseyin'den, Muaviye'den sonra oğlu Yezid'in halifeliğini kabul et- mesi istenmiştir. 680 yılında Mu- aviye ölünce oğlu Yezid halife ol- muş, ancak Hüseyin onun hilafe- tini kabul etmemiş ve yönetime baş kaldırmıştır. Kûfe şehrinin ile- ri gelenleri de Yezid'ı halife ola- rak kabul etmemiş ve başlanna geçmesi için Huseyin'i Kûfe'ye davet etmişlerdir. tşte bu baş kal- dırı ve davet tslam tarihinin en acılı olaylarından biri olan Kerbe- la katliamına yol açmıştır. Askeri yönden çok guçlü olan Yezid, derhal Kûfe'ye hâkim ol- muş ve yine büyük bir ordu ile Kûfe'ye gelmekte olan Hüseyin'- in yolunu Kerbela'da kesmiştir. Bu sırada Hüseyin'in yanında sa- dece ailesi ve yakınlan bulunmak- tadır. Yezid güçlerinin teslim ol çağ- rısına uymayan Hüseyin savaşa- rak ölmeyi seçmiş ve 10 Muhar- rem 680 günü vahşice öldurul- müştür. Ayrıca butün ailesi de katliamdan kurtulamamış, sade- ce küçuk oğlu Zcynel Abidin has- ta yattığı için sağ kalabilmiştir. Bu çatışma ve Peygamberin torunlannın vahşice öldürüimele- ri, tslam dünyasındaki büyük ay- rışmaya kaynakhk etmiş? bir baş- ka deyişle Kerbela olayı îslamiyeti farklı yorumlamalarda temel ha- reket noktası haline gelmiştir. Ta- rihçiler, Kerbela olayından kısa bir süre sonra Yezid'in de öldü- ğünü, onun yerine geçen oğlu II. Muaviye'nin 'hak, Ali'nin soyunundur' gerekçesi ile hilafet- ten vazgectıgıni ilan etmeye hazır- lanırken pldurüldüğünu ve Ye- zid'in kansı ile evlenen Mervan'- ın haJife olarak Emevi saitanatı- nı sürdürdüğünü kaydetmektedir. Şiiliğin bir mezhep olarak or- taya çıkışı zaman almış ve ancak 10. yüzyılın ortalannda kendini gösterebilmiştir. Aslında Şii öğre- tisi ya da bir başka deyişle fıkıhı, daha önce, 8. yüzyılın başlannda belirlenmiştir. Altıncı imam Ca- fer es-Sadık, Şiilerin en yaygırı ko- lu sayılan Caferiye fıluhının ku- rucusu sayılabilmektedir. Şii öğ- retisinin temelinde hilafetin Ali'- nin soyuna ait olması gereği yat- maktadır. Ali'nin soyundan gelen ve imam olarak tanımlanan yöne- ticiler, her türlü gunah ve yardış- tan ari sayılmaktadır. Şii duşüncesi, Arapiardan çok tranlılar arasında yayılmış bulun- maktadır. Yani Şii-Sünni ayrımı bir bakıma Iran toplumunun ve uygarlığının, Araplaşmaya ve Arap yönetimine tepkisi olarak da yorumlanabilmektedir. tslamiyet Iran'a geldifi sırada buradaki uy- garlığın, Araplara gore çok daha yüksek düzeye ulaştığı göz önüne alınınca, Şiiliğin bir tür toplum- sal kimliği koruma aracı işlevi gördüğü söylenebilir. Nitekim Alevilik için de aynı olgunun ge- çerli olduğu, Önasya'ya gelen Turkmen-Oğuz boylanmn top- lumsal kimlik ve muhalefeii sağ- layıcı bir mekanizma olarak res- mi Islam'dan farklı yorumlara yöneldikleri duşunulebilmektedir. Uzun sure farklı etnik kımlik- leri ve kültürleri koruma aracı iş- levi gören ve Arap imparatorlu- ğunun resmi tslam anlayışına mu- halefeti temsil eden Şüük, 10. yüz- yılın ortalarından itibaren siyasal kimlik de kazanmaya başlamıştır. Örneğin 945-1055 yılları arasında tran'da hüküm süren Büveyho- ğullan ilk Şii devleti olarak tanım- lanabilmektedir. 12. yüzyılda Mı- sır'da iktidar olan ve uzun süre vaıiığuu sürdüren Fatımiler de bir Şii devletidir ve Fatuni hükümdan II. Hasan 1164 tarihinde Mısır'- da şeriatı kaldırdığım ilan etmiş- tir. Böylece onuncu yüzyıfdan iti- baren Şii inancı daha rahat yayıl- ma olanakları bulabilmiştir. Bu durumun aynı dönemde Batı'ya doğru ilerleyen Turkmen ve Oğuz boylarını etkilediği, tslamiyet ile karşılaşan bu grupların bazıları- nın Şii görüşunü benimsedikleri söylenebilmektedir. Arap impara- torluklarının resmi tslam anlayı- şına muhalefeti temsil eden Şiilik, kaçınılmaz olarak baskı gormuş ve Arap yöneticileri Şiiliği düş- man olarak tanımlamışlardjr. Bu- nun sonucu olarak Şiilik öğretisi içinde, kendini koruma için oldu- ğundan farklı görunme anlayışı gelişip, kurumlaşmıştır. Bu kuru- ma "takiyye" adı verilmekte ve Şii inancına göre temel ibadetler- den bıri olarak kabul edilmekte- dir. Sünni baskısına karşı Şiilerin, Abbasi devletine son veren 13. yüzyıldaki Moğol istilasını bir kurtancı gibi gördukleri bilinmek- tedir. Anadolu'ya özgu bir mezhep sayılabilen Alevihk, köken olarak Şiilikten kaynaklanmış olmakla beraber giderek farklılaşma gös- termiş ve ozgün bir öğreti haline gelmiştir. Aleviliğin 13. yüzyıldan sonra Anodulu'da etkinlik kazan- maya başladığı, Asya'dan gelen goçebe Turk toplulukları arasın- da kabul görmeye başladığı söy- lenebilmektedir. Yerleşik grupla- rın ve devletin savunduğu din, Sünni İslam anlayışıdır. Yarın: Aleviler Anadolu'da Doç. izzettinDoğan, Aleviliğin birmezhep olduğukadar,felsefı bir hareket de olduğunu söylüyor: Her insan Tanrı'dan bir parçadır ŞENAY KALKAN Doç. İzzettin Dogan, Hz. Ali iie Fatma'nın küçuk oğlu Hüse- yin'in çocuklarından biri olan Zeynel Abidin soyundan geliyor. Cumhuriyet Halk Partisi, De- mokrat Parti ve Adalet Partisi'nden bir iki dönem mil- letvekili olan Hüseyin Dogan ya da tanındığı adıyla Oogan De- dVnin 14 çocuğundan biri ola- rak 1940 yılında Malatya'nın Kırlangıç köyünde dünyaya gel- miş. Doğan Dede, Kırlangıç köyunde çiftçilik yapan ve sa- de yaşayan biri. İzzettin Doğan çocukluğunun mütavazı bir ai- le ortamında geçtiğini aıüatıyor: "Evde soyumuz, sopumuz hiç gündeme gdmedi. Babam, 'me- zar taşlanmızla degil, topluma, millele yaptıgımız işlerle övünmeliyiz' derdi." tzzettin Doğan, Alevi kültü- rünu bu evde soluyor. İnsanla- nn sık sık ziyaret ettiği, yıllık kurbanlann kesildiği ve cem tö- renlerinin yapıldığı evdeki yaşa- mı kısa sürüyor. Annesinin ölü- münden sonra anneannesinin is- teğiyle Tunceli'ye onun yanına gönderiliyor ve ilkokula orada başlıyor. tkinci ve üçüncü sınıf- ta yeniden evine dönüyor ve Kır- langıç köyune yanrn saat uzak- lıktaki bir köydeki ilkokula gi- diyor. tlkokul dört ve beşi ise Malatya'da okuyor. Hocaların- dan biri de Hafize Özal. Sonra Galatasaray Lisesi'rû kazanıp ts- tanbul'a geliyor yatüı olarak. Ta- tiller köyde Doğan Dede'yle bir- likte geçiyor. O ytllarda Fransız düşünürleri öğrendikçe, tanıdık- ça Aleviliğe olan i%isi de yoğun- laşıyor. Bugun "Batı'daki hiima- nizmin, hümanist diişiincenin iik tohumları Anadolu'da, Alevi-Bektaşi düşiincesiyle ablmıştır" diyor. Doğan Dede profesörlüğü geliyor, ancak YÖK düzeninde profesör olma- yı istemeyen tzzettin Doğan baş- vuruda bulunmuyor. Daha son- ra Ümit Doganay, Tank Zafer Tbnaya, Murat Sanca, Ülkü Ar- zak ve Ersen tnan'la birlikte ts- tanbul Üniversitesi Siyasal Bil- giter Fakültesi'ni kuruyor. Dev- letler hukuku, uluslararası poli- tika ve insan haklarının ulusla- sans ve doktora bölüralerinde AT hukuku ve devletler hukuku derslerini veriyor. Bir yandan da bütün universitelerde okutulan "AT Hnkaku" adlı kitabını gü- nümüz bilgilerini de icerecek şekil- de genişletmekle uğraşıyor. Alevilikte, dede olmak için Ehli Beyt soyundan yani Hazreti Ali soyundan gelmek gerek. De- de'lik babadan oğula geçiyor. ligi o üstlenmişti. Ama bir tra- fik kazasında kaybettik. Şu an- da 12 kardeşiz. Babamızın dedi- gi gibi seceremizle, mezar taşla- nmızJa degil. üJkeye, miliete yap- tığınuz, yapacagımız hizmetler- le övünmeyi yeğliyoruz." İzzettin Doğan konuşmamız- da "ülkenin birük ve butünİDgii- nttn saglanması"nın altını çizi- yor. tzzettin Doğan konuşma- Türkiye'de, hatU dünyada yete- rince tanınsa bilinse Türkiye'nin yuzde 90'ı, dünyada milyonlar- ca insan Alevi meşrep olur" di- yor. Aleviliğin, Türklerin islamı algılama biçimi olduğunu savu- nan Doğan bu savuı şöyle an- latıyor: "Tnrkler dyle anladldıgı gibi Ortaasya'dan atlanna atla>ıp İzzettin Doğan Yeniçeriler, Hacı Bektaş'tan destur almadan sefere çıkmazdı. Bugün Mehter Marşı hâlâ 'Pirimiz Hacı Bektaş-ı Veli' diye başlar. Neden? Çünkü Hacı Bektaş, 'Hararet sacda değil, nardadır; keramet tacda değil, baştadır; ne ararsan kendinde ara, Kudüs'te, Mekke'de, Hacda değil' der. Bununla demek istediği Kâbe'nin de haccın da insanın içinde olduğudur. Yani Tanrı'yla nerede hemhâl oluyorsanız orada ibadet halindesiniz demektir. Eğer atıyla sefere çıkan biri, atının üstünde Tanrı'yı anıyorsa o ibadetini yapıyor demektir. Alevilik de İslamın şekilden anndırılmış halidir. çok güzel saz çalıyor. îzzettin Doğan, "Saz" diyor: "tslamda reform yapan unsurlardan biri- dir. Sada insanlara bir şeyier an- latmak çok daha kolay, sazlı an- latım çok daha etkfleyki." Galatasaray'dan sonra tstan- bul Üniversitesi Hukuk Fakül- tesi'ne gıriyor. Mezun olunca da okulda asistan oluyor. Ancak devletler hukuku daha çok ilgi- sini çekiyor ve doktorasını dev- letler hukukunda, kısmen Türki- ye'de, kısmen Fransa'da yapj- yor. Doçentlik tezinden sonra rarası himayesi derslerini veri- yor. 1983'te "Çankaya'dan gelen istek iizerine" hep uzaktan takip ettiği politikanın içine giriyor. Üniversiteden ayrıhyor ve MDP'nin kurucuları arasında yer aiıyor. lurgut Sunalp'in parti kurulmazdan önceki görüşmele- rinde vardıkları mutabakattan uzaklaşması Uzerine de birkaç ay sonra MDP'den aynlıyor ama üniversiteye dönmüyor. İzzettin Doğan, şımdi İstan- bul Üniversitesi'nde yüksek li- Eğer dedenin birden fazla oğlu varsa, aralannda Aleviliği en iyi benimsemiş, kendini geliştirmiş olana geçiyor. Doğan Dede'nin (Hüseyin Doğan) 1983'te ölü- münden sonra dedelik kime geç- ti diye soruyoruz İzzettin Do- ğan'a, "Böyle bir tayin olmadı" diyor: "Babamia bu konuyn çok kez tartıstık. Dedeyi, dedeUgi.. Ba- bam 'millet kimin elini öpeceği- ni bilir' derdL Agabeyim Hayri Dogan halk Urafından çok se- vflir ve sayüırdı. Belki de dede- mızın sonunda "Ama şu anda Alevilerin savuoulmay-a ihtiyaç- lan var. Bu aynlıgın kökleşme- mesi için Alevi düşüncesinin sn yüzüne çıkması lazım. Yoksa horianma, küçümseme, kara çaJma, yoksayma nedeniyle olu- şacak reaksiyonlar ya da bunla- nn bu-akacagı izler, Uerde birleş- me, bütüDİeştirme cabalanmuı daha da zora sokar" diyor. tzzettin Dogan, Aleviliği "tn- sanlıgın varmak istediği, varabi- lecegi son merbale" olarak de- ğerlendiriyor ve "Eger Alevilik dörtaala Anadolu'ya gelmemiş- lerdir. Goçebe bir toplumdurlar ve ber gectikleri, konakladıkla- n yerierin kültürlerinden etki- lenmiş, kendi kültürlerinden iz- ler bırakmışlardır. Bana göre gö- çeriik hâlâ da birmemiştir. Al- manya'da bugün 2.5 milyon Türk var. Köyden kente göç sü- riiyor. O zaman Türklerin Ale- viliği neden benimsedikleri de ortaya çıkıyor Sürekli savaşa ve akınlara. göçlere dayalı bir dev- let modelinde insanların öyle beş vakit namaz kılmaya filan zamanlan yok." İzzettin Doğan, Osmanlı or- dusunun çekirdeği olan Yeniçe- ri Ocağı'nın Hacı Bektaş-ı Veli- yi pir seçmesini örnekliyor: "Yeniçeriler Hacı Bektaş'tan destur almadan sefere çıkmaz- dı. Bugün mehter marşı hâlâ 'Pirimiz Hacı Bektaş-ı Veli' di- ye başlar. Neden? Çünkü, Hacı Bektaş 'Hararet sacda değil, nardadır, keramet tacda değil baştadır, ne ararsan kendinde ara, Kudüs'te, Mekke'de, Hac*- da değil' der. Bununla demek is- tediği Kâbe'nin de haccın da in- sanın içinde oldugudur. Yani Tann'yla nerede hemhat oluyor- sanız orada ibadet halindesiniz demektir. Eğer atıyla sefere çı- kan biri, atının üstünde Tanrı- yı anıyorsa o ibadetini yapıyor- dur. Yani Hacı Bektaş, ibadetin şekli olmaz der. Alevilik de İs- lamın şekilden anndırılmış ha- lidir." tzzettin Doğan, Aleviliğin bir mezhep olduğunu söylüyor ama hemen "aslında bir felsefi hare- ket oldugunun" altını çiziyor. Bu felsefi hareketin de Erdebil Tekkesi'nden kaynaklandığını anlatıyor: "Alevilik İslamın yeniden yo- ramlanışı. Bu da Erdebil Tekke- si'nde başlar ve Anadolu'ya ora- dan yayılır. Bu yeniden yorum- ianışta din şekilden anndınlmıs- tır. Din, inananla Tanrı arasın- da bir meseledir." Yarın: Aleviler ve kültür 'Mehdi, birgün geri dönecek' GENCAY ŞAYLAN Aleviliğin köken olarak Şi- ilikten kaynakiandığı, ancak daha sonra önemli ölçüde farklılaşarak özgün bir mez- hep haline geldiği söylenebil- mektedir. Alevilerin ve Şi- ilerin ortak inancına göre is- lam dünyasına yön vermek ve yönetmek, Ali'nin soyuna ta- nınmış "ilahi" bir haktu-. tnanca göre Ali'nin soyu kendisi iie birlikte 12 kuşak devam etmiş ve ardı ardına 12 imam gelmiştir. Ancak 12. imam ölmemiş, ortadan kay- bolmuştur. Adı Mehdi olan bu 12. imam, bir gün saklan- dığı yerden çıkacak ve yeryü- zunde adaleti, insanların esenliğini sağlayacaktır. Ale- vi ve Şii inancında kendileri- ne mukaddes niteü'kier atfedi- len 12 imam şunlardır: 1. Ali: Peygamberin amca- sının oğludur ve peygamberin sevgili kızı Fatma ile evlenmiş- tir. 599 yılında Mekke'de doğ- muş, 661 yılında Kûfe'de bir suikast sonucu ölmüştflr. 2. Hasan: Ali ile Fatma'nın büyük oğullandır, peygambe- rin en sevdiği torunu olarak tanınmaktadır. 625 tarihinde doğmuş, 669 yılında zehirle- nerek öldurülmüştür. 3. Hüseyin: Ali ile Fatma 1 nın küçük oğullandır. O da ağabeyi Hasan gibi tüm Müs- lümanlardan derin bir sevgi ve saygı görmüştür. 626 yılında Medine'de doğmuş, 680 yılı- nın 10 Muharreminde Kerbe- la'da öldurülmüştür. 4. Zeynel Abidin: Hüseyirf- in oğludur, annesi tran Pren- sesi Şehribanu'dur. 659 yılın- da Medine'de doğmuş. Kerbe- la katliamından kurtulmuş ve 773 yJında Medine*cîe ölmüş- tür. 5. Muhammed el-Bakr: Zeynel Abidin'in oğludur. 676 yılında Medine'de doğmuş 773 yılında aynı yerde ölmüş- tür. ' • - ? Alevilere göre Ali'nin soyu kendisi ile birlikte 12 kuşak devam etmiş ve ardı ardına 12 imam gelmiştir. Adı Mehdi olan 12. imam sağdır, bir gün saklandığı yerden ortaya çıkacak ve adaleti sağlayacaktır. 6. Cafer es-Sadık: Muham- med el-Bakr'ın oğludur, 699 yılında Medine'de doğmuştur. Şii mezhebinin en yaygın ko- lu olan Caferiye öğretisinin kurucusu sayılır. Siyaset dışı kalmış, tslam bilimleri ile uğ- raşmıştır. Öğrencileri arasın- da Imam-ı Azam Ebu Hani- fe de bulunmaktadır. Bazı Şii yazarlara göre 765 yıünda Ha- life el-Mansur tarafından ze- hirlenerek öldurülmüştür. 7. Mnsa d-Kfizun: Cafer es-Sadık'ın oğludur, 745 yılın- da doğmuştur. Ünlü Harun er-Raşid tarafın- dan tutuklanıp Bağdat'ta hapsedilmiş, 799 yılında ha- pishanede Ölmüştür. 8. Ali er-Rıza: Musa el- Kazım'ın oğludur, 765 yılında doğmuştur. Abbasi halifele- rinden el-Me'mun, 816 yılm- da Merv'de, hilafetin Ali'nin soyuna ait olduğunu ilan et- miş ve Ali er-Rıza'yı varisi olarak tanımlamıştır. Halife^ nin kızı ile evlendikten sonra 817 yıünda ölmüştür. 9. Muhammed et-Taki: 811 yılında Medine'de doğmuş ve sakin bir hayat yaşamış, 835 yılında Bağdat'ta ölmüştür. 10. Ali en-Naki; 828 yılın- da Medine civannda bir köy- de doğmuştur. O da atalan gi- bi Isiam felsefesi ve bilimleri ile uğraşmış, bu alanda isim yapmıştır. Abbasi halifesi el- Mütevekkil, ününden ürküp onu Samara'ya sürgün etmiş, 20 yıl sürgünde yaşadıktan sonra 868 yılında Samara'da ölmüştür. 11. Hasan d-Askeri: 846 yı- lında Medine'de doğmuş, an- cak yaşamını Samara'da ge- çirmiş, 873 yıünda burada öl- müştür. 12. Muhammed el-Mehdi: 869 yıünda Samara'da doğ- muştur. Yaşamı hakkmda biç- bir bilgi yoktur. Çünkü inan- ca göre babasının ölümü sıra- sında, yani 4 yaşındayken or- tadan kaybolmuştur. tnanca göre Mehdi halen sağdır ve kı- yametten önce ortaya çıkacak, dünyayı adalet ve esenlikle dolduracaktır. l'arın: Bektaşilik
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear