Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9MART 1990 + + HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/17
Sevgili Çetiıfin Anısına
(Baftarafı 1. Sayfada)
12 Eylül. Gazetemin Ankara Temsilcisi ola-
rak bir töreni izliyordum.
Hiç unutmam, Beethoven'ın Kader Sen-
fonisi'ydi çalan. Ve bütün bir devlet, daha bir-
kaç gün önce parlamentoyu kapatarak ikti-
dara el koymuş olan askeri tiderlerin 6nün-
de geçit resmi yapıyordu...
On yıl önce, on yıl sonra...
Dün de aynı salonda yüreğimin daraldığı-
nı hissettim.
Bir yandan bir askeri yönetimle, öte yan-
dan sevgiii Çetin'le ilgili anılar, sanki dipsiz
bir kuyu gibi kendine çekmeye koyuldu
beni...
Millet Meclisi Başkanı Kaya Erdem'd\
konuşan:
"Değerli Prof. Muammer Aksoy, ardından
değerti gazeteci Çetin Emeç ile sürdürülmek-
te olan bu vahşet zincirini kuranların, güveni
tahribe yöneiik yeni senaryolar peşinde ko-
şacaklan anlaşılmaktadır. Herkesin şunu bil-
mesini tekrar istiyorum: Türkiye'de demokrasi
devam edecekür, bunu ilelebet yaşatacağız."
Tören salonunu dolduran basın mensup-
larına böyle diyordu Sayın Meclis Başkanı.
Evet, demokrasiyi yaşatmak...
Ama nasıl?
Duyguları yansıtan sözlerin ötesinde dü-
şünmek zorundayız bu sorunun karşılığını.
Demokrasiyi bu ülkede tam anlamıyla kur-
mak ve yaşatmak için duyguları değil, akıl
ve mantığı geçerli kılmak gerekiyor. Çekilen
acılar bir yerde atılacak somut adımlara esin
kaynağı olmahdır. Yoksa yalnız duygu yük-
lü açıklamalarla bir yere varamayız.
Yitirdiklerimizin anılarına saygılı olmak is-
tiyorsak eğer, terorizmin boy attığı ortamı da-
ğıtacak somut adımlara bir an önce yönel-
meliyiz.
Her şeyden önce cinayetler aydınlığa ka-
vuşturulmalıdır. Devlet eğer devletse, bir
yandan katilleri yakalayıp adalete teslim et-
meli, öte yandan yurttaşlann yaşama hak-
kını güvence altına almayı bilmelıdir. Bu ko-
nuda sorumluluk en başta hukümete aittir.
Terörün gittikçe yükselmekte olan kanlı
grafiğinin vurguladığı ikinci ve bize gö>e bu-
gün yaşamsal olan noktaşudur. Ülkemizde
gitgide büyüyen bir siyasal boşluk vardır. Bu-
na, yönetim ya da iktidar boşluğu da de-
nebilir.
Bu boşluk, ANAP iktidannın inandıncılığını
yitirmesinden kaynaklanıyor. Siyasal desteği
yüzde 20'yi bile bulmayan, seçmen tabanı
erimiş bir partinin iktidarıyla bir yere gi-
dilemez.
Öncelikli iş, bir an önce erken seçime g'rt-
mektir. Sandığa giden yolu kısaltamazsak,
bunalım derinleşecektir.
ANAP'ın 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde
uğradığı büyük yenilgiden beri yineliyoruz:
Yeniden halkın oyuna başvurmaktan başka
çare yok! Demokrasi son tahlilde seçimle,
sandık başında gerçeklik kazanır.
Sözün anlamını yitirmeye başladığı bir dö-
neme giriliyor gene. Acılanmıza yeni acıla-
rın eklenmemesi için lütfen gerçeklerle inât-
laşmayalım!
Parlamento göreve
BAŞKENTTEN AHMET TAN
İfade
ozgurlugu
korunmalı
Haber Merkezi — Uluslararası
Basın Enstitüsü (IPI) Direktörü
Peter Galliner, gazeteci Çetin
Emeç'in öldürülmesi dolayısıyla
Cumhurbaşkanı TUrgut özal ve
Başbakan Yıldınm Akbulut'a bi-
rer mesaj gönderdi. Galliner me-
sajlannda "insan yaşamının ve
ifade özgürlüğünün korunabilme-
si için her türlü önlernin alınma-
sını" diledi.
Peter Galliner, Cumhurbaşka-
nı Özal'a mesajında, aralarında
Profesör Muammer Aksoy'un da
bulunduğu son cinayetlerin Tür-
kiye'deki demokrasiye bir tehdit
niteliği taşıdığma dikkat çekerek
"Çetin Emeç'in öldurülmesi, 1979
yılında Abdi tpekçi'nin öldüriil-
mesini kötü bir şekilde anımsatı-
yor. Bu vahşi cinayeti işleyenlerin
de adalet önune getirilmesini di-
leriz" dedi.
IPI Direktörü Galliner, Başba-
kan Yıldınm Akbulut'a gönderdi-
_ği mesajda da "Ülkenizin en seç-
fcin ve önde gelen gazetecilerinden
biri olan Çetin Emeç'in katledil-
mesini büyük bir üzüutüyle öğ-
rendim" dedi. Galliner Türkiye
1
de son birkaç ay içinde bir dizi si-
yasi cinayet meydana geldiğini ha-
tırlattığı mesajında daha sonra
şunları söyledi:
"Tam bu cinayetler acımasız te-
roristlerin işidir. Sizdetı. hüküme-
tinizin insan yaşamını koruması-
nı, insanlann göriişlerini korku-
SHZ bir şekilde, herhangi bir bas-
luyla karşılaşmaksızın ve özgür-
ce ifade edebilmelerini saglama-
nızı temenni ediyorvız. Türk de-
mokrasisi sadece bu yöntemle ya-
şamını sürdürebilir."
(Baftarafı 1. Sayfada)
Emeç'in öldürülmesi ile ilgili
olarak büyükelçi bir başka yan
özelliğimizi de vurguluyor:
"Çok zor sorunlar karşısında
çok kolay çözümler uretmemiz."
Ülkenın başı dara düşünce, as-
kerin gelmesi, gelmese bile "ilk
akla gelen şeyin gelebileceğinin
diişünülmesi", bu kolayeıhğın bir
örneği.
tkinci örnek ise "Su sorunn
var. Çetin Emeç de son yazısın-
da bunu yazdı. O halde işin arka-
sında 'komşumuz' olabilir" tü-
riinden kolay hafvyelik.
TeTör, çözümü çok zor bir so-
nın. Bunu dünyanın dev ülkeleri
bile çok ter dökerek ancak dene-
tim altında tutabilıyorlar.
Terörle savaş, görünmez bir
düşmanla savaş gibi. Kör karan-
hkta yürütülen cephesi belli olma-
yan bir savaş. Bu savaşa karşı bir
büyük organizasyona gitmek zo-
runlu. Ama yetkililer her terör
olayından sonra "kanı yerde
kalmayacak" açıklamalan ile en
küçük bir kanıt olmadan suçla-
mak arasında gidip geliyorlar.
Metin Gürdere, iktidar partisi-
nin ikinci sıradaki en yetkili ada-
mı. Emeç'in son yansından kop-
ya çekerek cinayetle Fırat, Dicle
suları arasında bağı kuruveriyor.
Bu konuda eünde en küçük bir
somut kanıt mı var? Varsa bile
bunu kamuoyuna açıklayıp kom-
şuları ürkütmek veya halkın ka-
fasını bulandırmak yerine cinayeti
soruşturanlara çıtlatsa daha iyi ol-
maz mı?
Ama böyle bir şey Avrupah se-
fırin belirttiği özelliğimize aykırı.
Yani "çabuk dolduruşa gelme
özelliğimiz ile çok zor olay karşı-
sında çok kolay çözüm iiretme"
yeteneğimize.
Suriye Büyükelçisi Abdül Aziz
el Rtfai ile dün konuştuk. "En kü-
çük bir kanıt olmadan bir devlet
yetkilisi böyle nasıl konuşur?" di-
ye hayret içinde. Bu tür cinayet-
lerin nedeni, ilk akla gelenin te-
laffuz edilmesini sağlamak ve
böylece komşuluk üişkilerinin bo-
zulmasını temin ctmek
Büyükelçi haklı. "Olsa olsa"
metodu ile cinayet faili aranacak
olursa hem savaş hem de iç savaş
çıkar.
Emeç, türbana karşıydı. Tüı-
bancüar öldürmüştür. Emeç,
Dev-Sol'u yerden yere vuruyordu.
Dev-Solcular vurmuştur. Emeç,
ANAP'taki vur-kaççılan yeriyor-
du, parababaları katletraiştir.
Bu yaklaşım, toplumu birbiri-
ne düşürür. Zaten istenen de
odur. Hedef seçilen kişilerin "nç
çevreler"ce pek beğenilmeyen in-
sanlar olmasının nedeni biraz da
bu tür cepheleşmeyi yaratmak
için.
Terör, Türkiye'nin yakasını ko-
lay kolay bırakmayacak.
Terörii alt etmek için tek çare,
çok büyük, çok kapsamlı örgüt-
lenmelere gitmektir.
Bunu ise bugünkü iktidann ger-
çekleştirmesi olanaksız. Devlet
kadrolan darmadağınık. Parla-
mento, hükümet ve Çankaya so-
kaktaki halk çoğunluğunu yansıt-
madığı için devlet çarkı laçkalaş-
mış durumda.
tstihbarat örgütü ve güvenlik
güçleri gibi teröre karşı devleti
ayakta tutmakla görevli birimler,
bu çarpık gerçeği bildiklerinden
çarkın dişlileri giderek pas tut-
maktadır.
Işe baştan başlamak gerek.
Bu nedenle dün cumhuriyet ta-
rihinde ilk kez gerçekleştirilen
Meclis'e yürüyerek Başkan'a bil-
diri verme eyleminin mesajı çok
açık.
Mesaj şudur:
Kısa zamanda seçim yapmak ve
devlete çekidüzen verecek kadro-
lan halkın oyları ile yeniden be-
lirlemek.
Bunun dışındaki her önlem,
" Kolaycılıktır, dolduruşa gelmek
ve halkı getirmektir."
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) — Hürriyet Gazetesi Yönetim
Kurulu üyesi ve gazeteci-yazar Çe-
tin Emeç ile şoförü Sinan Ercan'-
ın öldürülmesi olayını protesto et-
mek amaayla gazeteciler dün top-
luca Kızılay'dan TBMM'ye kadar
sessiz bir yürüyüş yaptılar. Gazete
sahipleri, yönetidleri, yazarlar ve
gazeteciler TBMM Başkanı Kaya
Erdem'e "teröre lanet. demokra-
siye saygı" bildirisi verdiler. Hür-
riyet Gazetesi Genel Müdürü Öz-
can Ertuna, TBMM Başkanı Er-
dem'e "Yönetim boşluğunun ol-
dugu bir ülkede maalesef teror
bunun yerini almaktadır. Bu boş-
loğun en kısa zamanda doldurul-
masını diliyonım" dedi. TBMM
Başkanı Erdem de "Türkiye'de
demokrasi devam edecektir. Bu-
nu ilelebet yaşatacagız" diye
konuştu.
Gazete sahipleri, yöneticileri,
yazarlan ve gazeteciler dün saat
13.30'dan itibaren Kızılay Güven-
park'ta toplanmaya başladılar.
TBMM'ye yapılacak yürüyüş sı-
rastnda korteje gazeteci olmayan-
lann girmesini önlemek amacıy-
la gazetecilere yakalara takılmak
üzere Çetin Emeç ve Sinan Er-
can'ın fotoğraflan dağıtıldı. Ga-
zetecilerin yürüyüşü nedeniyle
dün sabahtan itibaren Kızılay ve
Güvenpark çevresinde emniyet
güçlerinin çok sıkı güvenlik ön-
lernleri aldı|ı gözlendi. Yürüyüş
başlamadan önce SHP Genel Baş-
kanı Erdal tnöDÖ, Güvenpark'a
gelerek yürüyüşe katılacak basın
meslek kuruluşlarının yöneticile-
rine başsağlığı dileğinde bulundu.
Güvenpark'ta toplanan gazete-
ciler, başta Gazeteciler Cemiyeti
Başkanı Nezih Demirkent, TGS
Genel Başkanı Orhan Erinç, ga-
zete sahipleri, genel yayın yönet-
menleri, yazarlar, 35 ilin gazete-
ciler cemiyeti yöneticileri olmak
üzere gazeteciler saat 14.00 sıra-
lannda TBMM'ye doğru yürüyü-
şe geçtiler. Atatürk Bulvan bo-
yunca, kaldınmdan yürümeye
başlayan gazetecilerin kortejine
SHP Genel Sekreter Yardımcısı
Adnan Keskin, SHP milletvekil-
leri Mustafa Sangül, Tufan Do-
gu, Türk-tş Genel Eğitim Sekre-
teri Mustafa Başogln'nun da ka-
tıldığı görüldü. Sessiz bir biçim-
de yürüyen gazetecilerin korteji-
ne sivil ve resmi polisler tarafın-
dan yol açıldı. tki otobüs Çevik
Kuvvet eşliğinde yapılan ve polis
tarafından sürekli videoya alman
yürüyüş yaklaşık 20 dakika
sürdü.
TBMM'ye girişte görevli polis-
ler, san basın kartı bulunmayan
gazetecileri içeri almak istemeyin-
ce, polislerle gazetecüer arasında
tartışma çıkn. Daha sonra san ba-
sın kartını gösteren gazeteciler,
TBMM bahçesine geldiler. Top-
buca tûren salonuna alınan gaze-
tecileri girişte TBMM Başkanı
Kaya Erdem, Başkanvekilleri
ANAP'lı Yılmaz Hocaoglu ve
SHP'li Aytekin Kotil ile ANAP
Grup Başkanvekilleri Yasin Boz-
kurt ve Ülkü Güney, SHP Grup
Başkanvekili Hasan Fehmi Gü-
neş, DYP Grup Başkanvekili Ve-
fa Tamr karşıladılar. Erdem ve
Meclis Başkanvekilleri ile grup
başkanvekilleri gazetecilerin elini
sıkarak başsağlığı dilediler.
Tören salonunda aynlan bölü-
me gazetecilerden sonra Erdem ve
partili yöneticiler de geçtiler. Er-
dem ve yanındakilerin kendileri-
ne aynlan bölüme oturmalann-
dan sonra ilk sözü Gazetecüer Ce-
miyeti Başkanı Nezih Demirkent
aldı. Demirkent, Çetin Emeç ve
şoförü Sinan Ercan'ın öldürülme-
si olayı nedeniyle, basın örgütle-
rinin konuyu ortaklaşa TBMM
Başkanı'na iletmeyi kararlaştır-
dıklanm anlattı ve şöyle konuştu:
"Istanbul'dan ve Türkiye'nin
35 ilinden gelen gazeteciler cerni-
yetleri mensuplan, Ankara'da ça-
lışan arkadaşlanmjzls) sizin buzu-
runuza geldik. Türk basını ber za-
man olduğu gibi demokrasinin
yaşaması uğruna gereken feda-
kârhğı yapmaya kararlıdır. An-
cak, partamentonun bugünkü tu-
tumu çerçevesinde faillerin yaka-
lanamamış olmasının da kamuo-
yunda yaraitıgı endişeli tutum do-
layısıyla konunun luın ciddiyetiy-
le ele alınmasını, demokrasinin
korunmasım sizlerden istiyoruz.
Bu hususta meslek kuruluslanmn
ve gazetecilerin haartadıgı bir bil-
diriyi de size veriyorum. Ümit
eder ve inanınm ki bizira acımız
sizin de acımzdır. TBMM bu ola-
ya partilenistıi bir boyut getirerek
çözüm yollannı gösterecektir."
Yönetim boşluğu
Daha sonra söz alan Hürriyet
Gazetesi Genel Müdürü Özcan
Ertuna, "Çetin Emeç gazeteci
dogdu, gazeteci öldüruldü " diye
başladığı sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üzüntümüz karşısında tüm
meslektaşlanmızı, daha doğrusu
tüm Türkiye'yi yanınuzda gör-
mekten gurur duyuyonız. Ancak
tüm politik partilerimizi de Tür-
kiye'nin yanında görmek istiyo-
ruz. Meclis'e girmemizin tek ne-
deni de bu. Umanz bu istegimiz
de gerçekleşir. Yönetim boşluğu-
nun olduğu bir ülkede maalesef
terör bunun yerini almaktadır. Bu
boşluğun en kısa zamanda doldu-
rulması dileğiyle sözlerimi ta-
mamlıyorum."
Erdem'e sunulan
bildiri
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
Nezih Demirkent, Türkiye Gaze-
teciler Sendikası Genel Başkam
Orhan Erinç ile Türkiye Gazete
Sahipleri Sendikası Başkanı Ay-
dın Dogan'ın ımzalarını da taşı-
yan "Teröre lanet, demokrasiye
saygı" bildirisinde dün tstanbul
Gazeteciler Cemiyeti'nde bir ara-
ya gelen basın kuruluşlan ve ga-
zetelerin temsilcilerinin yayımla-
dıklan ortak açıklamayı TBMM
Başkanı Erdem'e verildi. Erdem'e
verilen bildiride şöyle denildi:
"Hürriyet Gazetesi yazan ve
yönetim kurulu üyesi Çetin
Emeç'in uğradığı saldın sonunda
hayatını kaybetmesi tüm basın
mensuplannı büyük yasa boğ-
muştur.
Basın kuruluşlan ve yayın or-
ganlan değişik sıfatlar taşıyan ka-
mu görevlilerirün hay atlanna kas-
teden, son örneği de Çetin Emeç
ve şoförü Sinan Ercan'ın şahsın-
da yaşanan terör olayının, basın
özgürlügünü de aşarak Türkiye'-
nin demokratik yaşamına karşı
olduğunda birleşmişierdir.
Demokrasimizin tek dayanağı
ve en etkili organı olan Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin konuyu
gereken ciddiyetle ele alacagına
olan inancımızı size bir daha ile-
tirken gereken önlemleri belirle-
•nede Türkiye Büyük Millet Mec-
lisi'nin üzerine düşen görevi yeri-
ne getirmesini istiyor ve görüşle-
rimizi yansıtan Türk basınının or-
tak açıklamasını gereği için bilgi-
lerinize sunuyoruz."
TBMM Başkanı Kaya Erdem
yaptığı konuşmada Türkiye'de te-
rörün yeniden canlandırümak is-
tendiğine işaret ederek "Bu hare-
kederin arkasındaki güçlerin ama-
cı demokratik laik curaburiyeümi-
zi tahrip etmek olduğu kesindir"
dedi. Erdem bu güçlerin, "karşı-
lannda laik cumhuriyetin ve de-
mokrasimizin teminatı olan Tür-
kiye Büyük Millet Meclisi nin sar-
sılmaz iradesini bulacaklarını
bilmelidirier" diyerek, "TBMM
çatısı altında tüm siyasi partileri-
mizin buna irakân vermeyeceğine
bütün vatandaşlanmızın inanma-
larını ve gavenraelerini
istiyorum" dedi.
TBMM Başkanı Erdem'in da-
ha sonra gazetecilerin bildirgesi-
ni değerlendirmek amacıyla
ANAP, SHP ve DYP grup baş-
kanvekilleriyle yaptığı toplantıda
"konunun partilerüstü olarak ele
alınması" kararlaştırıldı.
Gazeteciler daha sonra SHP
Genel Başkanı Inönü'yü ziyaret
etti. Görüşme svrasında Hürriyet
Gazetesi Genel Müdürü Ertuna'-
nın "Ortak bir hareket
gereküğinj" söylemesi üzerine
Inönü şunları söyledi:
"Ortak bir harekete biz her za-
man vanz. Ancak önemli olanı ik-
tidarda bulunanlann ülkeye gü-
ven verecek ve bu sorunu çözecek
yapılan, olanaklan olduğunu gös-
termcsidir. Bunu henüz görmüş
degiliz. Bunu, hükümeti eleştir-
mek için. kendi partime çıkar sağ-
lamak için soylemiyorum. Bir ira-
de eksikliği, bir davranış eksikli-
ği görüyorum. Başbakan bizi ça-
ğınp ne yapılması gerektiğini ko-
nuşmuyor. Ben Başbakan'ın bu
dunımun ciddiyetini görmüs, an-
lamış olduğu kanaatinde deği-
lim."
Gazeteciler daha sonra ANAP
ve DYP grup başkanvekülerini zi-
yaret ettiler.
Başbakan Yıldırım Akbulut,
Ankara Gazeteciler Cemiyeti'ni
ziyaret ederek Başkanvekili Ali
İnsan Göğüş'le bir süre görüştü.
Görüşmede Emeç'in öldürülmesi
ve terör olaylan ana konuyu
oluşturdu.
ANAP tstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı, gazetecilerin
yanlış kuruma yürüdüğünü söy-
ledi. ANKA'tun haberine göre,
Akarcalı, "Devleti Cumhurbaş-
kanı temsil eder. Hükümet icra-
atı temsil eder. Yürüyüş burala-
ra yapılmalıydı" dedi. Akarcalı,
"Hükümet görevini yapmıyor mu
demek istiyorsunuz" sorusuna
"Aksoy"an katilleri bulunamadı.
Şimdi de Çetin Emeç öldüruldü.
Hükümet görevinin başında ama
yakalanamıyorlar" karşılığını
verdi.
Teröre lanet zinriri
Çetin Emeç ve şoförü Sinan Er-
can'ın silahlı saldırıda öldürülme-
si basın çalışanları tarafından ls-
tanbul'da Hürriyet Gazetesi
önünden Gazeteciler Cemiyeti'ne
kadar elele tutuşarak oluşturulan
"teröre lanet zinciri" ile bir kez
daha protesto edildi. Zincir eyle-
mine, TGS ve Hürriyet'i ziyaret
eden Türk-tş ve Türk-lş'e bağlı
sendikaların yöneticileri de katıl-
dı.
Izmir, Izmit, Antalya, Diyarba-
kır, Denizli, Gaziantep ve Erzu-
rum'daki gazeteciler de Atatürk
anıtlanna protesto yürüyüşleri ya-
parak saldıyı kınadılar.
CÜNEYT ARCAYÖREK yazıyor IZMIR'den HİKMET ÇETÎNKAYA
(Baftarafı 1. Sayfada)
zılay'dan yukanya doğru yürüyor-
du. Basın kalabalığı dışında ka-
lan yüzlerde bir tepki kıpırdan-
ması aradık durduk.
Gazeteci kalabalığının dışında-
kiler ola ki ıstıraplarını, tepkileri-
ni ıçlerine hapsetmışlerdi. Ne
soylesön fayda etmeyen bir dün-
yada insanlar bize yakındı, biz in-
sanlarla -ne olursa olsun- bera-
berdik
Teröre lanet ediyorduk, de-
mokrasiye saygımızı göstermek
için TBMM'ye gidiyorduk. Bu yü-
rüyüş, demokrasiye bizlerin duy-
duğu saygıyı, Millet Meclisi'ni
oluşturanların da duymasını sağ-
lamak içindi.
Millet Meclisi'nin teröre el koy-
masım, hiç değilse halk adına
.olaylan partilerin birlikte araştır-
masını istemekti. Neden Millet
Meclisi'nden böyle bir istekte bu-
lunuyorduk? Oysa bir iktidar var-
dı, bir hükümet vardı, hükümet
buyruğunda güvenlik kuvvetleri,
söylendiğine göre eşsiz ıstihba-
rat kaynakları vardı.
Millet Meclisi yerine hüküme-
te gitmemiz gerekmez miydi?
Hükümet her türden önlemi al-
dıktan sonra, terör olgusunu Mil-
let Meclisi'nde daha üst düzey-
de, partiier arası biriiktelikle aras-
tırmayı önermeli değil miydik?
Hayır! Böyle olmadı. Istanbul'da
toplanan gazeteci temsilcileri,
"teröre lanet, demokrasiye
saygı" slogamnı Millet Meclisi
:
ne götürmeyi yeğlemişti.
Nedeni nasıl açıklanırsa açık-
lansın, hükümet yerine TBMM'ye
yürüyüş, içinde bulunduğumuz
koşuHarı özettiyordu. Hükümet-
ten gelen açıktamalar dünkü ga-
zetelerde artık usanç verici tür-
* den sayılmıştı. içişleri Bakam'nın
"elde kuvvetli deiiller" olduğunu
söylemesi inandırıcı olmuyordu,
bir umut ışığı yakacak nitelikte
sayılmıyordu.
Demokratik kurumlar arasında
arada bir yerde "boşluk" vardı ki;
basın, hukümete değil, TBMM-
ye gidiyordu. O boşluk, halkın
çoğunluğuna dayanmayan, gide-
rek zayıflayan. "bir çöp kaldırma-
ya mecali" bulunmayan ANAP
iktidarından, hükümetten kay-
naklanıyordu. Dün iktidar gru-
bunda erken seçimi bir çare gö-
ren kimi seslerin duyulmaya baş-
landığı söyleniyordu. Ne zaman?
Prof. Aksoy ve sonra Çetin Emeç
öldürüldûkten sonra... Sorumlu-
luk duygusu hiç değilse üç beş
ANAP'lının yüreğini sarar gibi ol-
muştu.
Bu arada başka göziemler ge-
liyordu. Emeç'in ökjürûlmesi top-
lumu derinden sarstı. Ama "içi-
mizden biri"nin sinirleri bozul-
muş. Faruk Bildirici'nin dün Bo-
lu'dan verdiği haberden öğreni-
yorduk.
"Sabık hariciye vekillerinden
müstakbel fırka reisi" Mesut Bey,
Abant'ta gazetecilere, gazetele-
re fena halde verip veriştirmişti.
Liderlik konusundaki ısrarlı soru-
ları, "Davranışlannı basının yön-
lendirmesine izin vermeyeceği-
ni" söyleyerek terslemişti. "Zan-
netmeyin ki hatırla, gönülle, bas-
kıyla kafamdakı planı sizin arzu-
larınız istıkametinde zamanlaya-
cağım ve açıklama yapacağım"
diyordu. Açıklama zamanını Me-
sut Bey'e, basın "empoze" ede-
mezdi.
Bulunmaz Hirrt kumaşlarından
bıkmış, usanmış olan basının as-
la böyle bir derdi yoktu. Mesut
Bey'in kafasındaki planla, za-
manlamayla "haber olsun" diye
ilgileniyordu. Yoksa bir kurtancı-
ya bir an önce kavuşmak,
"gidişatı" sanki bir günde düzel-
tecekmiş gibi bir beklenti içinde
de değildi basın.
Mesut Bey'in unutageldiği bir
gerçek daha var. Kûçümsediği,
davranışlarına ortak etmediği ba-
sınlagün gelecek, hele liderliğe
heves gösterince bir arada yaşa-
mak, hatta basının desteğini ara-
mak zorunda kalacak. Bugün
basını tersleyen insanın, liderli-
ğe soyunduğu gün basını soyut-
lamasını beklemek hak haline
geliyor.
Mesut Bey'in doğasına uygun
bu davranışlannı fazla önemse-
memek gerekiyor. Üzerinde du-
rulması gereken şu: Buyuruyor-
lar ki "terörün iktidar boşluğu ile
ilgisi olduğunu iddia edenler, te-
röre cesaret verirler."
Bir politikacı seçim bölgesi Ri-
ze'de bile saliantıda olacak, ken-
dini bakan yapan milletvekili gru-
bu halka dayanmayacak, bir baş-
bakan gelecek, bir hükümet ola-
cak, fakat işçi, öğrenci, memur,
çiftçi günübirlik eyleme geçe-
cek... İktidar boşluğundan söz
edilemeyecek, hatta bu gerçeği
yineleyenleri "teröre cesaret
verenler" diye damgalayacak!
Maşallah!
(Baftarafı 1. Sayfada)
Saldırıların doğrudan basın
özgürlüğüne değil, onun ötesin-
de demokrasiye yöneiik olduğu
bir gerçek. Önceden hazırlanan
bir senaryonun uygulanması ola-
sılığı yüksek.
Bu nedenle SHP lideri Inönü-
yle bir süre önce yaptığımız "Te-
rör ve Demokrasi" konulu söyle-
şinin bir bölümünü yeniden ak-
tarmakta yarar gördük:
— Din duyguları hepimizin
içinde bulunan ve hayatimızı çok
derinden etkileyen duygulardır.
Çünkû din, insanın sonsuzluk
özleminden gelen bir ihtiyaçtır.
Bugünü değil, ölümden sonrası-
nı düşünen meseledir. Solda ol-
mus, sağda olmuş, ortada olmuş
hiçbir partiyle ilgisi yoktur din
duygusunun. Türkiye'ye özgü
değil, başka demokrasilerde de
var. Batı'da ve Amerika'da örne-
ğin. Orada da partiier seçmen-
lerin din duygularından yararlan-
maya çalışırlar. Şimdi bizde
ANAP'ın yaptığı bu.
SHP liderine soruyoruz:
— Böyle politikalar tehlikeli de-
ğil midir? Hele bizim gibi bir ül-
kede.
Erdal İnönü, <
Bbette teNikelıdir"
deyip yanıt veriyor.
— Tabii bunu yaptığı için de di-
ni istismar eden bir diktatörlüğe
götürmek isteyecek olan eylem-
cilere karşı kesin vaziyet alamı-
yor. Kimi zaman özendiriyor, ki-
mi zaman görmemezlikten geli-
yor. ANAP baştan beri bunu ya-
pıyor. Hatta Milli Eğitim Bakanlı-
ğı'nda çok tehlikeli şeyler yaptı-
lar...
Bir an duruyor İnönü. Sonra o
tehlikeyi anlatıyor:
— Ailenin isteğine karşı çıka-
mayız diye Darwin teorisini 'Eh
bu da teoridir, ama kutsal kitap-
larda başka yaklaşımlar var, onu
da okutalım, o da olur, bu da
olur' şeklinde bir yaklaşıma gir-
diler...
Böyle bir yaklaşımın sakınca-
larına değinen İnönü, "Bu son
derece yanlıştır" diyerek bir ta-
nesinin doğru olduğunu açıkla-
yıp devam ediyor:
— Doğru olan da Darwin teo-
risi doğrultusunda gelişmiş olan
bilımsel harekettir. Ailesi beğen-
sin, beğenmesin doğrusu budur.
Onun için "aile bundan hoşlan-
mıyor, bunu okursa öbür dûnya-
da rahatsız olacak" diye düşünü-
yor ailesi. Onun için "Biz de
okutmayalım" şeklindeki yakla-
şım, tabii son derece yanlıştır.
Ama işte bunu siyasette puan ka-
zanmak için yapıyorlar, bunu
yapmaya devam ediyorlar.
Dün sabah izmir'de konuşan
DYP lideri Demirel, "devletin ba-
şında çılgınların değil, aklı başın-
da olanlarla sorunlann
çözülebileceğini" belirtiyordu.
Tek koşulun demokrasiye sahip
çıkmakla gerçekleştirileceğini
anlatan Demirol şöyle diyordu:
— Devlet, huzuru sağlaya-
mazsa olmaz. Teröre ve anarşi-
ye mağlup olur. Teröre ve anar-
şiye mağlup duruma getirip son-
ra devleti, demokrasiyi, hürriye-
ti suçlu sandalyesine oturtmak
olmaz. Buyrun devtrt otaıak I»-
rörü durdurun. Mittetç» artantz-
dayız...
Terör, organize bir biçimde ge-
lişiyor. Amaç demokrasiyi engel-
lemek. Rönesans döneminde
Avrupa'da yaşanan olaylar san-
ki bugün Türkiye'de yaşanıyor.
Bağnazlık çemberi gittikçe ge-
nişliyor. Devlet kadrolarında ör-
gütlenme eylemleri açık seçik
görülüyor.
Kim işliyor bu cinayetleri?..
Aşırı dinci güçler mi, yoksa
başkaları mı?
Eğer devletin gücü varsa elle-
ri kanlı katilleri yakalar...
Artık gerçekler ortadadır. Yüz-
de 21 oyla iktidarda olan bir si-
yasal parti, demokrasi savaşı-
mında ne denlt etkili olur? Çö-
züm erken seçim değil de nedir?
Evet, iş işten geçmeden...
GOZLEM
UĞURMUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
Emeç'in laiklik konusunda duyarlıklarıdır. Üstelik, Aksoy ci-
nayetinden hemen sonra Anadolu Ajansı ye Hürriyet ga-
zetesini arayan bir kişi cinayetin "İslamcı İntikam Orgütü"
tarafından işlendiğini bildirmişti.
Çetin Emeç'in öldürülmesinden yaklaşık altı saat sonra
cinayeti "Türk-İslam Komando Birtiği" adlı bir başka örgüt
üstlendi. Bunu "Devrimci Güçler Birliği" adlı bir örgütün Mil-
liyet gazetesini arayarak cinayeti üstlenmesi izledi.
Olayı Dev-Genç adına üstlenenler de oldu.
Bunların her biri şaşırtmaca olabilir.
"İslamcılar teröre kanşmazlar" yargısı ne kadar yanlışsa,
bu iki cinayeti İslamcı cevrelerin tümüne mal etmek de ay-
nı ölçüde yanlıştır.
İstamcı terör örgütleri özellikle son ydlarda seslerini du-
yurdular. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat Kahire'de "Müs~
lüman Kardeşler" adlı bir İslamcı örgüt tarafından öldürul-
dü. 1975 yılında kurulan İran yanlısı "Amal Örgütü" başta
İran olmak üzere dünyanın her yerinde eylemlere başvur-
du. Bu örgütten ayrılanlar, Hüseyin Musavi liderliğınde 1982
yılında "Islami Amal Örgütü"nü kurdular.
1984 yılı 25 ocak günü Paris'te Uzay Sanayii Sirketi'ne
karşı sabotaj yapan "Baabek Şehiteri" adlı örgüt de bu "te-
lami Amal Orgütü"nür\ eylemci kanadıdır.
Şeyh Suphi Tufeyli liderliğindeki "Hizbullah Örgütü" de
1982 yılından bu yana Bekaa vadisi ve Beyrut'ta hemen
hemen her eytemde adını duyuruyor.
Bu örgütlerin en yaygını, en güçlü ve etkilisi "İslami Ci-
had Örgütü"öür.
"İslami Cihad Örgütü", bugüne kadar, Beyrut'ta, İsrail top-
raklarında, Fransa'da, Paris'te, İspanya'da terör eylemleri-
ne başvurdu.
12 Eylül 1980 öncesınde belli başlı terör olaylarında
"İslamcı" adı verilen gruplann adlarının duyulmamış olması,
İslamcı terör örgütlerinden hiç söz edilmeyeceği sonucu-
nu doğurmaz. Dün olmayan örgüt, bugün kurulur.
Olaylan hem somut olgular hem de dünyadaki ve çevre-
mizdeki son değişikliklerie birlikte değerlendirmek gerekir.
Kaldı ki yakın tarihimizde 31 Mart gerici ayaklanması, din-
sel görüntüyle sahnelenen Şeyh Şait isyanı, Menemen olay-
ları, İslamcıların da zaman zaman terör eylemlerine baş-
vurduklarını gösteriyor.
Kahramanmaraş, Malatya, Tokat ve Çorum olaylan da he-
nüz belleklerden silinmedi. 12 Eylül öncesinde bu illerimiz-
de Alevi-Sünni ayrımına dayah terör olaylarında yüzü aşkın
yurttaşımız öldürülmüştü.
Ülkücü eylemcilerin de islamcı ıdeolojinin bir türüne da-
yandıklarını unutmamak gerekir.
Doğru; İslamcılar, bugüne kadar Türkiye'de "bireysel
terör" adı verilen yöntemlerie hiç adam öldürmediler. Bu ger-
çek; İslamcı terör örgütlerinin bundan sonra bu yöntemleri
kullanarak adam öldürmedikleri ve öldürmeyecekleri anla-
mına da gelmez.
Bunlar bir yana...
Bugün için üzerinde duruiması gereken asıl konu, elde
kanıt bulunmadan, genel suçlamalaıia ve kuşkulu varsa-
yımlaria İslamcı çevrelerin tümünün birden suçlanması ve
bu genel suçlamalann yaratacağı olası gerilimler olmalıdır.
Bu gibi suçlamalardan kaçınmak gerekir.
Genel suçlamalar, her zaman tehlikeli gerilimler yaratır.
Bu tür kanrtsız-dayanaksc genel suçlamalar hukukun ge-
nel ilkelerine de aykırıdır
İslamcılan, laiklere; laiklen de islamcılara düşman etmek,
belki de Aksoy ve Emeç'i alçakça pusulara duşürüp öldü-
renlerin yaratmaya çalıştıklan ortamdı.
Olağanüstü duyarlık gerektiren günler yaşıyoruz.
Bü ortamda devlete düşen görev, demokrasi övgüleri dü-
züp kuşkulu varsayımlarla soyut komplo teorileri üretmek
değil bir an önce somut kanıtlar bulup bu iki cinayeti ay-
dınlatmaktır.
DU1YEADA BÜGIIN
AUSIRMEN
(Baftarafı 3. Sayfada)
düşünce ileri sürmeye gerek var mı?
Azınlıkta olmasına karşın, iktidarda direnen ANAP parça par-
ça olmuş durumda ve dizginler hâlâ şeriatçı kanadın elinde.
Devletin birçok makamına laiklik karşıtlan sızmış bulunuyor.
Son cinayetin işlendiği İstanbul'un emniyet kadrolarının du-
rumu ortada. istanbul'da, laik olmayan güçlere polisin gösterdi-
ği hoşgörü, laikler ve gazeteciler karşısında sertliğe dönüşüyor.
Sayın Ardalı, sahibi, maskeli kişiler tarafından dövülerek çalın-
mış ve durumu hemen polise bildirilmiş bir araba ile 11 saat sonra
istanbul'un göbeğinde cinayet ışlenebilmiş olmasının ardında-
ki sorumluluğu ve kusuru açıklamak gereğini bile duymuyor
Sakallılar ile polis kalkanlıların, gazetelerin birinci sayfaların-
da öğrencilere karşı fotoğraflan çtkıyor ve kimsenin kılı kıpırda-
mıyor.
Artık kangren olduğu herkesçe görülen polisteki durumun de-
ğişmesini sağlayacak atamalardan söz ediliyor, ama değişiklik
olmuyor.
Kısacası tanhimizin en büyük, en açık tehlikesi karşısında yet-
kili ve sorurnlu olmaları gerekenler ellerini kollarını kavuşturmuş,
koltuklarına yapışmış biçimde seyircidirler.
Çanların Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı için çalmaya başla-
dığı bu durumda, en geniş ulusal uzlaşma kaçıntlmaz olmuş-
tur. Bunun yolu her şeyden önce, parlamentoda temsilcisi bulu-
nan tüm partilerin katılacağı bir büyük koalisyon ile en kısa za-
manda seçime gitmektir.
Bu yolu tutmamakta direnenler, kısa dönemde başlarına gel-
mesi olası belalardan kurtulsalar bile, tarih karşısındaki sorum-
luluklarından kurtulamayacaklardır.
Cenaze bugün
(Baftarafı 1. Sayfada)
toprağa verilecek.
Emeç'in cenaze törenine Cum-
hurbaşkanı Turgul Özal adına
Başyaver Albay Aslan Güner, hü-
kümet adına Başbakan Yıldınm
Akbulut katılacak.
SHP Genel Başkam Erdal inö-
nü. Gaziantep gezisinin bir bölü-
münü iptal ederek cenazeye katı-
lacağını bildirdi. DYP Genel Baş-
kanı Süleyman Demirel ile DSP
Genel Başkanı Bülent Ecevit de
bugün cenazede olacaklannı açık-
ladılar. Dışişleri Bakanlığı'ndan
istifa eden Mesut Yılmaz, Abant
tatilini yanda keserek cenazeye ge-
lecek.
Gazeteciler Cemiyeti önderli-
Paris'i gönneden ev almayın!
ğinde gazeteler, dergiler, ajanslaı
ve çeşitli basın kuruluşlannca ka-
muoyuna ortak bir açıklama ya-
pılarak şöyle denildi:
"Terör kurbanı basın şehidimlz
Sayın Çetin Emeç'i bugün kalple-
rimize gömecegiz. Cenaze töreni-
nin Türk basınının saygınlığına ve
ülkemizin geleneklerine uygun bir
biçimde yapılarak, hem ülkemize
hem de Sayın Çetin Emeç'e yakı-
şır bir olgunlukla geçeceği inan-
cındayız."
Çetin Emeç'in Amerika'da oku-
yan oğlu Mehmet Emeç dün öğ-
leyin uçakla İstanbul'a geldi.
Ardah'nın
(Baftarafı 1. Sayjada)
gazetesi yazan Çetin Emeç'in öl-
dürülmesiyle ilgili görüşlerini di-
le getirdiler. Bakanlann, olayla-
ra karşı daha etkili tutum takına-
bilmesi için emniyet yetkililerinin
duyarlı olması gerektiğini ifade et-
tikleri belirtiliyor. Bakaaların, bir
bölümünün emniyet güçlerinin 12
Eylül sonrası olayların azalması
ile üzerlerine cöken "rehavetten"
kunulmalan gerektiğini dile geti-
rerek emniyet güçlerinin uyanl-
ması konusuna dikkat çektikleri
öğrenildi.
Devlet Bakanı Kemal Akkaya'-
nın da toplantıda tstanbul'da ge-
lişen olaylara işaret ederek Emni-
yet Müdürü Hamdi Ardalı'mn
başansız kaldığını belirttiği ve gö-
revden alınması gerektiğini söyle-
di ği öğrenildi.