23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 4 MART 1990 LAIKLIK NEDIR.NE DEGILDIR?GEMCAY SAYL i\ Kavramdan uygulamaya laiklikŞener Battal Laik devlet, insanların inançlannı koruyacaktır. Ateisti de, Hıristiyanı da, Museviyi de, Müslümanı da aynı mesafeden koruyup kollayacaktır. Serpil Üşür Dinin kurumsal yapısının, bütünüyle devletin dışına çıkarılması gerekiyor. Peki laikliği sadece bundan ibaret sayabilir miyiz? Metin Okçu Laikliğin siyasi anlamı devlet iktidarmm dini güçten soyutlanması; hukuki anlamı ise devlet yönetimi ile dinin birbirine kanşmayışıdır. Fehmi Koru Türkiye'de laiklik ithal edilirken, aynı zihniyete sahip kişiler iktidarda. Anglo-Sakson anlayışına sahip ülkelerde laiklik tartışmaları yok. Murat Belge Aslında bizim geleneksel laikliğimiz din düşmanı değildir. Kendisinden bağımsız bir dini yorumu bastırmaya yönelmiş bir uygulamadır. Ali Sirnten Çağdaş devletlerde din kamu hizmeti olarak kabul edilmez. İnanç ve ibadet özgürlüğü temel haklardır ve devlet bunları korumakla yükümlüdür. — ı — SORU — Efendim, laiklik tartış- masına başlamanm geleneksel ya- nı, once kavramsai tanım üzerin- de durmaktır. kuşkusuz laiklik kavramı Ue UgDi genel tanımlar ue TiirViye uygulaması arasındaı beüi (arklar soz konusu olabilir. Önce, efer nygan gonırseniz, genel kav- ramsal tanım uzerinde duralım ve hu arada >ine genel olarak lsUmi- yet ik laiklik duşuncesinin bağda- şıp b*tdaşmayacag] sonınunn ir- delemeye calışahm. ŞENER BAT- TAL — Türki- ye'de laiklik tar- tışması çok yapı- lıyor, ama laikli- ğin ciddı bır tari- fı yapılmış değıl. Laiklik, Latince kökenlı bir keli- me, eskı Yunan- cadan geliyor. Aristo, kendi ekolü, kendı öğrencileri dışında- kilere "laikns" dıyor; yanı benıuı dışımdakilerin duşuncesi olarak tanımlıyor. Bu tanımla Aristo ıki şeyı öğrencılerine anlatmış oluyor. Birincisi, benim dışımda, başka- lannın da düşüncesi vardır; ikin- cisi de bu düşüncelere saygı gös- termek gerekır bıçinunde belirlen- miş oluyor. Daha sonra Hıristiyan Onaçağı'nda dini devletin insan- lara baskısı var; teokratik devlet bttyük rahatsızlıklara neden ol- mus. Kilisenın aforoz >etkisı var ve bu yetki hep yoksuldan yana olanlara karşı kullanıhyor. Kitle- lerde, "ben Hıristiyan değilim" ya da "inanmıyonnn" fikrı yavaş ya- vaş geuşiyor. Fransız ihtilalı ile la- ik fikirler hâkımıyet kazanıyor. Laiklik günumuzde demokratık yapılanmanın bır unsuru; bır adam demokratsa laıkliğe inan- mak durumunda. Yanı demokra- siyi savunmak durumunda olan kımse laıkbğı de savunmak zorun- da. Buraya kadar bır ittıfak var, ama sorun laiklikten ne anlayaca- ğız noktasında çıkıyor. İnsanlar ınanan yaratıklardır, ateıstin de bır ınancı vardır. Allahsızlığa ına- rur. Buna göreınsan fert olarak la- ik olamaz, inancını tercıh edecek, ona bağlı olacaktır. Ama laik dev- let, insanların inançlannı koruya- caktır, ateıstı de, Hıristiyanı da, Museviyi de, Muslumanı da aynı mesafeden koruyup kollayacaktır. Laik devlet din duşmanı devlet de- ğildir, ama dını devlet de değildir Çeşitli dinlere mensup insanların dini vecıbelerını yerine getirmele- rmi kolaylaştıran devlettır. SERPİL LŞUR — Türkiye'de ge- nellikle laıklığı "din ik devlet iş- lerinin birbirin- den aynlması" bıçımınde tanım- lıyoruz. Bu tanı- mı yaptığımız zaman gıdeceğı- miz nokta çok açık secik bıçim- de behrlenmış oluyor. Dinin ku- rumsal yapısının butünu ile dev- letin dışına çıkarılması gerekiyor. Peki laikliği sadece bundan ibaret sayabilir mıvız? Laiklik, kamu ajanı dedığımız, kamu gorevı ya- pan kışilerın de laik olmasını, gö- revlermı yerine getirırken boyle davranmalarını zomnlu kılıyor. Kamu ajanlannın, dınsel ınançlar karşısında nötr kalması gerekiyor, boyle tur kamu ajanlarına sahip olma gundeme geliyor. Saruyorum Türkiye'de laiklik sorunu açısın- dan yaşadığımız en buyuk sıkın- tı, laik kamu ajanı tıpinin gıderek kaybolması. Bunun sancısım çe- kıyoruz. METİN OK- ÇL — Bilindiği gıbı laikliğin başlangıcı 14. yuzyüın dennlik- lerıne kadar uza- nıyor. Ronesans, Reform ve Fran- sız thtılali laik duşunceyi Batı toplumlarına yerleştıren en bü- yuk etkenlerdır. Laiklik terimmın, felsefı, siyasi ve hukuki anlamla- n var. Laikliğin siyasi anlamı, dev- let iktıdarının dını guçten soyut- lanmasını, hukuki anlamı ise dev- let yonetimı üe dinin birbirine ka- rışmayışını içermektedır. Ancak tarihe baktığımız zaman, laikliğin hukuki anlamımn tam olarak ger- çekleşemediğinı, vatandaşlarının can guvenliğı ıçın devletlerin dini faalıyetlere zaman zaman muda- hale etmek zorunda kaldıklarını göruyoruz FEHMİ KO- RL — Laiklik tartışmaları Tur- kiye ıçın yenı bır şey değıl, çok partilı sısteme geçtığımızden berı laiklik ko- nusunun tartış- ma zemınıne çe- kildiğini goruyo- ruz Dikkatımi çeken nokta, Turkıye'dekı laiklik tartışmaları ile eş zamanh olarak Fransa'da da bır tartışma açılmış olması Ben bunun doğal olduğu duşuncesindeyim. Çunku laiklik Turkiye"ye Fransa'dan ithal edil- dı, Fransa'dan esınlendi. Saruyo- rum uygulamaları ve felsefi temeli ile laiklik Fransa'da bunalım ıçin- de ve aynı bunalımın burada da doğmasına şaşmamak gerekiyor. Fransa'da laiklik Buyuk thtilal- den sonra yayılmış ve ihtılalın on- derlen genelhkle "dınsız" olarak tarumlanabılen kişiler. Onların et- kisı üe Fransa'da laiklik, dinsizlık anlamımn ağırlık taşıdığı bır te- mele oturuyor. Turkıye'de laiklik ithal edıhrken aynı zihruvete sahip kişiler yönetfmde. Bu çok onem- li, çunku Anglo-Sakson anlayışı- nın egemen olduğu ülkelerde la- iklik tartışmaları görmuyoruz. Orada'laiklık daha baska bir duz- lemde kabul edüıyor ve dın-vıcdan ozgürluğu çerçevesınde ele alını- yor. Halbuki Fransa'daki laiklik anlayışından esınlenen ulkelerde laiklik, dınsızlerin dindarlara sağ- ladığı miktarda özgurluk anlarnı- na gehyor. Fransa'da ihtılalcıler önceki duzene farklı bakıyorlar, farklı bır yapıyı savunduklannı gostermek ıçin kilıseye karşı laik- liği, kralıyete karşı cumhunyetı sa- vunuyorlar. Türkiye'de de benzer bır durum var, cumhuriyeün ku- rulması ondan oncekı sısteme tep- kiyi içerıyor. M U R A T BELGE — Efen dım ben bu ta- nım konusuna bır parça farklı bır açıdan yakla- şacağım. Turkıye Cumhunyetı, bana gore hıçbır zaman laik bır devlet olmamış- tır, dtni egemen- lığı altına almıştır. Ancak cumhu- riyet bızim tarihimizde, bu açıdan radıkal bır kopuş değildir, bence bu hep boyleydı. Osmanlı'da da durum aynıydt, hatta daha da ön- cesınde de. Biz buyuk olçude Do- ğu Roma'nın varisıyiz. Osmanlı devlet yapısına ve kurumlara ba- kınca ınsanı şaşırtacak kadar çok Bızans etkisı göruluyor; sureklilik- ler, ortakuklar var. Batıdaki tarih- sel gelışme laikliğe doğru götür- dü, ama Bızans'ta böyle olmadı. Patrik ımparatorun memuruydu. Osmanlı'da da aynı şey var. Çok genış arazıye yayılmış, çeşitlı ce- maatleri yoneten bir devlet içınde yönetımı sadece şeriat ile götur- mek mumkun değil, devlet başka- nına kanun yapma dahil çeşitli yetkiler tanmıyor. Hanefilık aslın- da buna cevaz veren bir tslamıyet yorumu; imparatorluk çapma yukselen butün devlet yapılan Ha- nefıliğı benımsemiştır Burada bır hanedan vardır ve Islamın en bu- yuk memuru olan şeyhulislam pa- dişah tarafından azledilebilir. Idam edılen şeyhulislam bile go- rulmuştur. Dolayısıyla laıkliğe ge- çilıp de dıyanet ışlerı devlet bun- yesi ıçıne ahndığında işın ozunde fazla bır şe> değışmemıştir. Aslın- da bizim geleneksel laikliğimiz din duşmanı değildir, kendisinden ba- ğımsız bir dini yorumu bastırma- ya yönelmiş bir uygulamadır. SORU — Savın Sirmen, laikliğin tanımı konusunda son olarak si- zin uzerinde durmak istediğiniz bir nokta var mı? ALİ SİRMEN — Laiklik genel-1 lıkle din ve dev- let işlerirun birbı- rinden aynlması biçiminde tanım-1 lanmaktadır. Bu yetersız bir ta-, nımdır. Devletin her ınançta insa-1 na karşı tarafsız olması ne anla-l ma gelır? Bugun Italya'yı bir ta- rafa bırakalım, Yunanistan, Pakıs- tan ve bırkaç Musluman ulke dı- şında hiçbir devletin dini yoktur Çağdaş devletlerde din kamu hiz- meti olarak kabul edılemez. Kişi- lerın dınsel ozgürluğu, ınanç oz- gurluğu, ıbadetin özgurce yapıla- bilmesı, bu alanda eğitım, temel haklara gırmektedır ve laik devlet bu hakları guvence altına almak durumundadır Ancak temel hak- lar bildirgelerinde soyut olarak güvence altına alınmış din ozgür- luğu laik devlet tarafından somut olarak da korunmab; devlet bir di- ni ınancın dığer insanlar üzerin- de baskı aracı olmamasını da saf- lamalıdır. Bu nokta, laiklik tanı- mı açısından çok önemlidır ve sa- nıyorum en çok ıhmal edilen hu- suslardan biridir. Laiklik niçin onemlıdir, vazgeçılmezdir? Çün- ku laiklik demokrasinin aynlmaz bır parçasıdır. Laiklik konusunda çifte standart soz konusu olma- malıdır. Laikliğin bir duşunce ve uygulama olarak Batı'da geliştiğı doğrudur ve orneğin Turkiye'ye Batı'dan gelmiştir. tyi, ama de- mokrasi de Batı'da gelişmış bır si- yasi sistem ve yaşam biçimidır, bı- ze de oradan gelmiştir Şimdı Ba- tı'dan telefonu, demokrasiyi aldık ivn, laıklığı aldık kötu diyebılır mı- yız? Laikliğin Batı'dan gelmış ol- ması bizi tedirgın etmemeli, çun- ku Batı'dan gelen başka şeyler bizı tedirgın etmiyor. Bakın uzerinde onemle durmak istediğım bir ko- nu da şu dının hoşgörulu, bu di- nin daha az hoşgorülü olduğu tar- tışmasının laiklik konusu içinde yerı yoktur. Çunku hoşgörü kav- ramının demokrasinin yapısal iş- leyısi içınde bır anlamı yoktur De- mokrasinin temelinde hıç kimse- nın, hıçbır bıçımde ozune doku- namayacağı hak ve özgurlukler vardır Bu hak ve ozgurluklerin varlığı hoşgoru kavramına bağla- namaz; hak ve özgurlükleri koru- mak ve kollamak devletin görevı- dır. Saruyorum laiklik tanımı içın- de temel hak ve özgurlukler ile de- mokrası merkezı bir konum al- mıştır; bu noktayı göz ardı eden her turlu tanım ya da yaklaşım çok yetersiz kalacaktır. StRECEK Sunuş (Baştarafı I. Sayfada) lemleri dile getiren karmasık bir etkileşim ağı haline dönüşmüş bulunmaktadır. Son yıllarda tslamcı siyasal akımların 67 yıllık Cumhuriyet tarihinde eşi, benzeri görulmemiş duzeyde etkiıüik kazanması, ts- lamcı eğilim ve ıdeolojınin dev- let kurumlan içinde güçlü bır bı- çimde yerleşmesi, laiklik tartış- malanmn yaygınlık ve yoğunluk kazanmasının ana nedenleri ol- mustur. Laiklik, demokrasinin "ol- mazsa olmaz" koşulu olarak ta- nımlanabılır. Laiklik ile demok- rasi arasında bu yaşamsal bağ, kaçınılmaz olarak antı-laık ts- lamcı si>ası akınüann özgurlüğU- nu de siyasal tartışmaya getır- mektedır. Bütun bu gelışmelerin sonucu olarak ortaya çıkan laiklik tartış- malannda bırbınnden farkb yak- laşım ve değerlendırmelerin baş gösterraesı kaçınılmazdır ve bu- nu doğal karşüamak gerekmek- tedir. Laiklik ilkesınin tanımı ve toplum yaşarmna uygulanması konusunda ortaya çıkan farklı göruş ve değerlendirmeler arasın- daki diyalog ya da tartışma, şu anda oldukça zor gözuken çö- züm ya da toplumsal uzlaşma için tek ve vazgecilmez yoldur. Burada, bır dizı biçiminde ya- yımlanmakta olan laiklik açıko- turumu böyle bır gereksınmeden kaynaklanmış bulunmaktadır. Açıkoturuma katılıp tartışan kı- şüerin laiklik ve Türkiye'dekı uy- gulama konusundaki göruşlerı birbirlerinden şu ya da b j ölçü- de farklılık göstermektedir. Bır bakıma katılanlann, Türkiye'de- kı laiklik tartışmalarında ortaya çıkan* temel yaklaşımları temsil ettikleri ileri surülebılır. Başka bir deyişle, şu anda Türkiye'de sıcak bir tartışma konusu olan la- iklik uzerinde ortaya çıkan bd- libaşlı göruş, değerlendirme ve yargılan açıkoturumda kapsa- mak mumkun gö zükmektedir. Katıbmcılardan Profesör Kor- kut Boratav Ankara Üniversite- sı Siyasal Bilgüer Fakültesi öğrc- tim üyesidir. Prof. Boratav, asıl ilgi alanı ekonomi olmakla bera- ber laiklik ve yakın siyasal yaşa- mımız uzerinde de çalışmalar yapmaktadır Aynı öğretim ku- rumunda öğretim üyesi olarak görev yapan Dr. SerpU Üşür, ts- lamcı siyasi akımlar ve özellikle Iran devrimi uzerinde uzmanlas- mıştır. tslamcı akunlara sempa- ti ile bakan Zaman gazetesinden Fehmi Koru ve gazetemiz yazan Ali Sirmen, laiklik konusunda basın dunyasında ortaya çıkan farklı yaklaşımlan ve değerlen- dirmeleri dile getirmişlerdir. Es- ki Millı Selamet Partisi parla- menterlerinden, halen Refah Partısı'nde politika yapan Ş«ner Battal, eski öğretım üyesi ve ya- zar Murat Belge ve emekli gene- ral Metin Okçu sorunlara farklı yaklaşımları ternsıl ederek oturu- ma katkılarda bulunmuşlardır. Daha önce oturuma katılacağını bıldıren, fakat daha sonra yoğun uğraşlan nedenı ile katılamayan Diyanet lşleri Başkam Prof. Dr. Said Yazıaoğia, ortaya atılan so- rulara >aalı cevaplar göndermek nezaketinı göstermıştir. Açıkoturum, duzenleyenler açısından ıki temel hedefi gerçcfc- leştinneye çalışmıştır. Bunlardan birincisi, konunun yaşamsal öne- mini bir kez daha dile getirmek- tir. tkinci temel hedcf ise bu yaşamsal konuda farkb görüşler arasmdaki diyalog ve tartışma eksikliğini bir ölçüde de olsa kapatabilmektir. CL.S'EYT AH( A YIREK90'DAN 80'E POLİTİKATUNELI Çağlayangil eski politikacılara sert davranılmamasını ister, Evren partifaaliyetlerinin sürmesine kızar Evren: Kaddafi, Saddam gibi yapmadık thsan Sabri Çağlayangil'in Evren'e bırak- tığı mektupta one surulenler, kuşkusuz De- mirel'ın görüşlennı kapsıvordu. Demırel ile Çağlayangil arasındaki sıkı ışbiriiğı ve >akın- lığı bilenler başka turlü duşi'nemezlerdı. Çağ- layangil'in mektubu, bır açıdan, Demirel'ın göruşlerını dolaylı >oldan Evren'e ılettığı bi- çiminde vorumlanabılırdı. Mektup, "Başansız bukumetlerin çaresi vardır. Biri gider, biri gelir, felâket olmaz. Ama ordu, siyasete bulasmanın ve iktidar ol- manın kaçınılmaz erozyonuna bir kere kapı- lırsa, onun çaresi >oktur" dıyordu. "Çunku ordunun vedeği yoktur. Bunun içindir ki ak- lı başında her poiitikacının bu devirde baş di- lcgi. sizlerin başanya ulaşmanızı istemek \e beklemektir. Siyaselçilerin 12 Fylul uzerinde değişik goruşleri olabilir. An.a ınanın ki, Si- lahlı Kuvvetler'in millete olan beyan \e taah- hutlerini başanvia sonuçlandırarak bir an ev- vei gorevlerine şerefk donmelerini temenni el- meyen siyasetçi duşunulemez." Daha sonra bir vurgulama geliyordu. "Er veya geç. ama mutlaka demokrasive donule- Cegi duşunulurse, 'polıtikacılan. memleketin yeniden normale dondurulmesi gayretlerinin dtşına itmenin veya onlan geçmişin tek sonım- hısu sayarak indtmenin yarar deği), zarar sa- yüması gerekir." Bu mektup, Evren'in "Tencereyi pislettiler" demesinin uzerınden ikı buçuk ay geçtikten sonra 12 Eylul liderıne verılıyordu. Eski sıyasetçilenn tumuyle "dışlanacağının" açıklanmasından sonraki gelişmeler dikkate alınarak yazılmıştı. Kimi behrtilere karşı bir mesaj, bır onlem! Bıçak gibi Çağlayangil, "Siyasetçüerie temaslannız bı- çak gibi kesüdigi için veya bize oyle gorun- düğu için bu durumlar sizlere intikal ettirile- memiş olabilir" dıyor ve ekliyordu "Biz, bu iemas kopukluğunu, 12 E>lul hareketiyle, her- hangi bir zümre veya ,,..,.:\s ara&ında ba^lantı varmış gorunumunden kaçınma istegine hara- letmiştik. Boyle bir goruntunun Silahlı Kuv- vetler'in olduğu kadar, sijasi heveüerin deya- ranna olmayacagı goruşunu paylaştık. Zama- BI gelir, bizim de katkımıza luzum hissedilir- sc elbet gereği yapılır dive duşunduk, sabırla bekledik. Hâlâ da o sabnn içindeyiz." Çağlayangıl, "Son gelen •Vvrupalı parla- menterlerle vaptığı konuşmalan" aktanyor, onların "Telaş etmeyin, nasılsa demokrasive dbnecegiz, bize zaman tanıvın di\orsumi7, ama bizim için kötu ortıek oluyorsunuz. Te- rör ttalya'da da var. Siz eger 'demokrasi fe- da edilmeden anarşi bastınlamaz, bunun hak- lundan ancak askerı idare gelebilir tezini sa- vnnursaruz, İtalya dahıl birçok NATO ulke- si sıkıntıva duşer dediklerini"*soyluyordu. Fransız mılletvekıllerı ıse "Boylesine inti- kal devrelerinin en buyuk sıkıntısı bârokrasidir" demişlerdi. Burokrasi el attığı konulan genışletip yaymaya amacı, aynntı- lann içinde görunmez hale sokmaya her za- man ve her yerde hevesliydı "Mukemmdi ya- palım derken, iyi yapmak imkânı da elden ka- çınlırsa, yazık olur'du Çağlayangil, "12 Ejlül gunu \aki telefon göruşmesinde de belirttigi gibi. bu devreler- de 'zaman' faktorunun degeri uzerinde" du- racağını söyledı, bır ısteğı ıçerır gıbı gorunen cumleyle mektubu bağladı. "Memleketin derdi de devası da bizzat za- tıâliniz tarafından 12 Evlul'un ferdasında an- latıldı. Bunlann gerçekleşmesine sivasetçile- rin katkıda bulunmaya hazır olduklarından şuphe joktur" diyordu. Parlamenter dönemde orduyu aracı yapmak Mektup metnınde ve Çağlayangil'in soyle- dıklerinde ozetle bu oğeler vardı, ama sozcu- ğunu kaçırmadan ızleyen Evren yarutlamak- ta gecıkmedı " "Poliıikacılann hepsi bugıinku idarenin başanlı olmasını istiyor' dediniz. Eğer cum- lenin başına, 'Aklı başında politikacılar' iba- resini kovmas;;- dınız, hemen itiraz edecektim. Aklı başında politikacı da o kadar fazla değil" dedı. Örnekler vererek sozlerinı sürdurdu: "Biliyorsunuz, vaktivle Ecevit, sizden al- dığı ve bakan yaptığı parlamenterlerie kabi- ne kurdu. Yurumedi. Iş sarpa sannca, Ada- let Partilüer bana geldiler; 'Goruvorsunuz kö- tuve gidiyoruz. Bu hukumet çekilsin. İki bu- yuk partinin iştirakivle geniş tabanlı bir hu- kumet kurulsun, biz razıyız' dediler." Vah parlamenterler vah. Vah sivıl, demok- ratık dunya ısteyenler vah! Açmazdan çıkışı askerler aracılığıyla bulmaya çahşanlara ba- kınız! Evren, sonraki gelışnıelerı de anlatıyordu: "Halk Partisi'nin vetkililerivle temas ettik. Ecevit, 'Ortada bir hukıimet var, bizi duşii- nırlerse, o zaman duşunulur, şimdi ni>e çekilelim' demiş. Olmadı. Sonra o hukumet duşunıldu. (Ecevit hukumeti, duşurulmedi. Ekim 79 ara secimlerinde CHP buyuk oy kay- bına uğrayınca istifa etti.) Ben, Sayın Koru- turk'e,' \man. \dalet Partisi'nin yine eskisi gibi. MSP ve MHP'li bir hukumet kurması- na meydan vermeyiniz. Ancak, iki buyuk par- li birleşirse, bugunku şartların altından kalkılabilir' diye çok sovledim. Konıturk, 'MSP ve MHP dışandan destek- leyecekler, hukumet içinde olmayacaklar' de- di. Adalet Partisi'nin tek başına hukumeti (12 Eylul'deki son Demirel hukumeti) kurması- nı onayladı. Onun duşuncesı, bir an evvel hu- kumet buhranına son vermekti. Bu yolu ter- cih etti. Bu sefer Halk Partililer bana geldi- ler. " Sankı Genelkurmay Başkanlığı demokra- tık rejımde "arabulucu", sankı futbol hake- mı Topu bır o alıyor, bır öteki Maşallah! Evren, "Bu sefer Halk Partililer bana geldiler" dedı ve anlattı: " 'Bu iş yurumuyor. Ecevit, başbakan ol- mak istemiyor. İki parli bir tarafsızın Baş- bakanlıgında bırleşsin, guçlu bir hukumet kurulsun' dediler. Ben de kendüerine; 'İnsaf edin. Onlar size başvurduğu zaman olmaz de- diniz. Şimdi nasıl teklif edecegiz? Aynı ceva- bı verirlerse ne diyecegiz' dedim. Tekliflerini reddettim." Top, ortada kalmıştı. Evren surdürdu: 12 Eylul'e kadar çalışan hukumeti amaç- layarak. "Ama o hukumet de yurumedi" de- dı, hakem, maçı tatıl eden duduğu nıçın çal- mıştı? Onu da açıkiadı: "İşin sonunu hep beraber gorduk. Sizin, (curahurbaşkanlığı) vekâlet sırasında gayret- leriniz oldu. Çalıştınız, biz uyardık. Hiçbiri kâr etmedi. Eldeki anayasa ile işleri vurute- miyorduk. Bunu Oemirel de soyluyordu. Fa- kat anayasayı degiştirme zaruretini Ecevit ka- nadına bir turtu kabul ettirenıedik. Hiçbir şey "Bunun içindir ki kararlıyız. Bu durumun geri gelmesine meydan vermeyeceğiz. Ama, bu iş çok zor. Bunu nasıl teınin edecegiz? Bel- ki anayasaya bir madde koyacagız, belki baş- ka bir formul bulacagız. Fakat kıstas ne ola- cak? Bizim takdirleriraize mi kalacak? Sade- ce liderlere hasredilse olmavacak. Boylece ya- şın yanında kuru da yanacak. Bir genel ted- bir almak gerekecek." Nısan 1981'de bunları soyleyen Evren Pa- şa, anayasaya koydurduğu on vıllık siyasal >a- sağın kaldırılmasına 1987 yılında onayak ola- caktı. O tarihte ıçende ve dışarda görulme- >en baskıya, 83'te parlamenter duzene geçıl- dıkten sonra, dayanamamıştı! 12 Evlul'un ko- ruduğu siyasal kurumlar başaşağı giderken, başta Demirel ve otekı liderlenn grafıği yuk- selmışti Evren, onemlı bır duyurumda bulunduktan sonra "teselli edici" bir davranış sergıledı: Çağlayangil Paşam! Size şerefimle teminat verlrim ki bizim tarafımızdan parti siyasi faaliyetleri yoktur. Ecevit göz önünde koca büro açtı. Hanl hanl çalışıyor. Evren Onları da biliyoruz. EcevitMn men edilmesi konusu görüşüldti. Derginin tirajı düşüyor. Arkadaşlara bırakm yazsm. Nasıl olsa bir hatayapacak. Ecevit kendi kendini bitirecek. Çağlayangil Liderleri tasfiye etmek şikâyetçi olduğunuz durumlan önleyecek mi? Tartışma bitmez. Evren Memurlar alışmış. Nasıi olsa iş siyasi partilere kalacak diyorlar, iş gördüremiyoruz. Politikacılardan ümitlerini kessinler istedik. Çağlayangil Bunları vakti gelince tartışmaya açardınız, politikacüarı karşımza almakta yarar var mı? kâr etmedi." Bunları anlatırken, Evren'in kuşkusuz var- mak istedığı "onemli bir nokta" vardı ve soy- ledı: "Öyle oyle bugıinku duruma geldik. Şim- di herkes 'Normale donelim donelim, ama yi- ne her akşam, liderlenn biri inip oburu tele- vizyona çıkacaksa, bir Erbakan, bir Ecevit, bir Turkeş, bir o soyledi, bir bu soyledi, su- rup gidecekse, 12 Eylül'u niçin yaptınız?' di- yorlar. Bunlara hak vermemek mumkun mu?" 1982 Anayasası'na gıren siyasetçi yasağının ana ılkesini o sırada açıkladr "Bu itibarla liderler hakkında bir karara varmak zarureti doğuyor. Bu sadece benim fikrim değil, Komutanlar da boyle duşunu- yor, Silahlı Kuvvetler de boyle duşunüyor, bu- tun kitle boyle duşunüyor" dedı ve askerı > o netimin ust kademesindeki yargıyı pekıştırdı: "Bundan, fazla bir endişe de duvmamak lazım. 27 Mayıs'ta da boyle olmadı mı? Ge- ride bıraktığımız devrin politikacılan da bir dönem uzak kalabilirler. Ama, sizin içinizde de Halk Partisi'nin içinde de cidden kıymelli kimseler var. Onları da feda etmek zor. Ne yapılacak, nasıl yapılacak? Bizi çok duşun- duruyor. Bir yandan da kararlıyız. Bakalım ne olacak?" dedı.' Açıklamalarına gore "demokratik hak ve ozgurluklerin kotuye kullanılarak bunalımlar çıkanlması, sade Türkiye'nin sorunu değil; dunyanın, özellikle Batı Avrupa'nın birçok devletlerinin derdi haline gelmişti. Ingiltere, Amerika, İsviçre gibi birkac ulkenin dışında; demokrasi, dejenere ediliyordu. 'Baksanıza, Amerika'da bile Reagan'ı vurdular' " . "Ben Almanya'nın geleceginden de endişe ediyonım" dıyordu. "Bunlar ya komunizme ya Naziliğe yonelmenin teblikesi içinde goru- nuyorlar. Demokratik rejimin iyi işletilmesi için mutlaka birtakım tedbırtere ihtiyaç ol- duğu anlaşılıyor." Bulunan onlemlerın sonucu ortada: TO ve kurduğu sultal 82-83'leri görmek istiyorsanız Ikilı goruşmenin bundan sonraki bolumu, 1982-83 yıllarında askerlenn alacağı onlem- lerle siyasi kararlann bır çeşıt aynasıydı: Çağlayangil: "Paşam, şahıslar uzerinde na- sıl tedbır ahnacak? Lıderlen tasfiye etmek, şı- kâyetçı olduğunuz durumlan önleyecek mı? O liderler gider, başkaları gelır Bu sefer on- lar televızyonlarda her akşam tartışmalara. başlarlar. Liderleri değiştirmek, nilleri orta- dan kaldırmak olmaz kı! Tartışma bitmez. Aynca seçme, seçilme, anayasa ile nasıl men olunacak? Cezaya çarpılmamış ınsanlara 'Sız bir devre seçıiemeyeceksinız, sabredın' deme- nın gerekçesı ne olacak 7 Eğer bunlan anaya- saya koyarsanız, oyle anayasa referanstaı geçmez. (Geçtı, hem de yuzde 92 oyla). 'Kararlıyız' diyorsunuz, ıyı ama, yolu na- sıl olacak? Bunu iyi duşünmek lazım. Sonra politikacılar hakkında böyle bır karara var- mış olsanız bile, bunu şımdiden nıye ılan edi- yorsunuz? Vaktı gelince tartışmaya açardınız. Politikacılan şımdiden karşımza almakta ya- rar var mı?" Evren: "Bu gibi guçluklenn olduğu doğru- dur. Politikacılann seçilme meselesinı şimdi ortaya niye attığımızı soruyorsunuz. Bızım za- manımızda da burokrasıde zorluklar çekıyo- ruz. Memurlar alışmış. 'tlerıde ya Demırel ya Ecevit gelır, nasıl olsa iş sıvası partilere kalacak' diyorlar, iş gorduremıvoruz. Politi- kacılardan ümitlerini kessinler ıstedık. Bu zorluklara karşı bizi teşvık eden, cesa- ret verenler de var. 'Halk sızı tamamen des- tekliyor, arzularuuzı korkusuz gerçekleşti- rebilirsinız' diyorlar. Ben bunlara uysam veya Kaddafi yahut Saddam gıbı olsam, hemen referanduma gi- dıp 'kendımızı ortaya koymak yoluna' gıder- dık " Anlaşılan askerlenn çevıesinde de "başka bır çember" oluşmuş ateşi korukluyor. Kuş- ku yok, buyuk bolumu "askerı yönetımler- de gorulen sivil" tıplerdi. Evren, "bu teza- hurlere kapılmadığını" söyledikten sonra: "Eksik olmasınlar, Allalı razı olsun mıllet desteklıyor. ama halka guven olur mu?" de- di. Halka neden guvenılemeyeceğını ornekle- dı: "Beğendığı bir futbolcuyu stadyumda çıl- gınca alkışlar, kıyamet koparır Ama aynı adam hele bır gol kaçırmaya gorsun, basar yu- hayı " Bu ara, Demırel'e de bir "mesaj". Sonra- ki yıllarda, soyleşiler arasında Demırel'i suç- layacaktı: "Bugun bile, partı faalıyetlerı surdurulu- >or Toplantılar, buluşmalar eksılmiyor 'Sız ıstedığınız kadar yasaklayın, başa • çıkamazsınız' diyorlar. Bakalım ne yapaca- ğız?" dedı 81 sonlarında Danışma Meclısı açılırken, Çağlayangıl'e soyledıği gerekçeleri one surerek "partılerı kapattı." Çağlayangil: Paşam! Bizden size, sizden bi- ze laf getirenlere kulak verılirse, birbirimize gıreriz. Size şerefimle temınal verirım ki bi- zırr. tarafımızda parti -siyasi faaliyetleri yok- tur. Demırel kendısını zıyarete gelenlerle has- bihal dışında hiçbir programlı çahşmaya gır- mez. Herhangı bir buroya gıtmez. Konusma- lan da sabır ve ıntizar telkınlendir. Eğer ar- kadaş yemekleri, nikâh, duğun törenleri parti faalıyetı sayılıyorsa, o başka!" Çağlayangil'in and içerek verdiği guvenceye karşm Evren, kapalı dönemde Demırel'in po- litika yapmadığına hiçbir zaman ınanmadı. Bir soyleşıde "Ecevit açık oynadı, çıktı orta- ya savaştı. Ama 'otekı. .Kapalı kapılar ardında" dıyor, Demırel'iıı evinde politika yaptığını soyluyordu Bu inancını yıneledıği tarih, 13 Eylül 1989 ıdı. Çağlayangil: (Surdürdu) "Ecevit göz önün- de koca buro açtı. Hanl hanl siyasal ya- zılar yazıyor. Onu siyasi faaliyet saymıyorsu- nuz. Hiç ses çıkarmıyorsunuz. Aslında o dergi ışı gostermeliktir. O matbaa Ecevit hesabına ışleyen bır Halk Partısı merkezınden başka bir şey değıldir" Evren: Onları da biliyoruz Arkadaşlar da bunun uzerinde durdular. Kapatılması veya Ecevit'in yazmaktan menedılmesı konuşuldu. Ben durumu incelettinyorum. Derginin tira- jı muntazaman duşüyor. 'Ecevit kendi ken- dini bitirecektir' Arkadaşlara 'Bırakın yazsın, nasıl olsa bir hata yapacak, bir gaf yapacak- tır. Kendı kadennı kendısı orecek. Bekleyelim' dedim." Ecevit'in "kaderini, askerler ördü" ve Es- ki CHP lıderinin hapishane gunluğü başladı: Sağdaki bir partiyi kapatıp vurdular mı, sol- daki bir partıyi hareket edemez hale sokuyor- lardı. Buyuk Turkiye Partisi kapatıldı, SO- DEP vetolarla seçime gıremedi. Sağ ile sol arasında denge! Çağlayangil: "Niye müsamaha ediyorsu- nuz?" . Evren: 'Efendim, parası yetmıyormuş. Ge- çım sıkıntısı varmış. O dergıden de para alıyormuş' dediler. Parası yoksa dergide yi- ne görev alır Mesul mudur olur, çalışır, yazı yazması şart mı? Ama yazıyor ışte. Kendi ken- disıni ele verecektır." Konuşmanın akışı değiştı. Çağlayangil, "eleştiriye gelmediğinı" soyledi. Orduyu si- yasete bulaşurmamalarını, her şeyın başında ıstıkrar geldığım, " o tedbırlerın alınmasına onem verılmesım" ıstedi. Evren, "eskı du- rumlar gelmesın dıye gerekh tedbırlen alma- >a çalıştıklarını, bir gun evvel işi bıtirmeye azımh" olduklarını anlattı. Çağlayangil, bır deneme daha yaptı, "Bu gibi hallerde bunyeden gelen guçlukler, teh- lıkeler vardır Aranızda ihtılaf çıkabilir. Alt- ta kıpırdanmalar olabilir. Boyle durumlar var mı?" dedi. Konuşmanın sonuna doğru, bır iki ilgınç sahne daha SCÜECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear