Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 4 MART 1990
Kapitalizm
Haııgi Aşamada?
HIFZI VELDET VELÎDEDEOĞLU
Bilimsel anlamda kapitalizm, endüstri devritni ile
birlikte 18. yy'da Ingütere'de başlar. Bilindiği gibi
kapital, anamal (sermaye) deraektir. Kapitalizm ise
sermayeye dayalı girişim ve üretim biçimi demek-
tir; buna gore endüstride, dahası tarımda onemli
olan emek değil, sermayedir; para ve def erli kâğıt-
lardan oluşan sermayeye "mütedavü" (dolaşan)
"sermaye"; tarla, bahçe, fabrika gibi taşınmaz üre-
tim araçlanna ise "sabit (dolaşmaz) sermaye" de-
nir.
Kapitalizm, her ideoloji gibi, kendi kuramını bir-
likte getirmiştir, merkantilistlerin düşüncesine gö-
re bir ülkede altın ve benzeri değerli maddeler ne
denli birikrniş ve çok olursa o ülke o denli varsıl
ve ileridir. Devlet bu zenginliği korumalıdır.
Fizyokratlann kuranuna göre ise değerli madde-
ler durduklan yerde üremezler. Asıl zenginlik, üre-
tim araçlanrun harekete geçirilmesi (girişim) ve eme-
ğin kullanılması ile oluşur. Devletin görevi ekono-
mik yaşama kanşmak, müdahale etmek, yön ver-
raek olmayıp, onu tümüyle serbest bırakmaktır.
"Laissez faire, laissez passer." (Bırakınız yapsın, bı-
rakınız geçsin) ilkesi onlann liberal ekonomisindeki
temel prensiptir. Devletin görevi, yalnız, mülkiyeti
korumak, adaleti yerine getirmek, suçlan ve hak-
sızlıkları önlemek, suçlulan cezalandırmak, kısa-
cası, toplumsal düzeni koruyan bir "polis devlef'i
olmaktır; ekonomi, ancak böyle bir devlet anlayışı
ortamında serpilip gelişebilir.
Günümüz Türkiyesi'nde tutulan.yol budur.
Az çok ekonomi öğrenimi görmüş olanlarca bi-
linen bu bilgilerden sonra kapitalizmin "bırakınız
yapsın, bırakınız geçsin" sloganıyla korkunç biçim-
de gelişip devieştiği dönemin ardından, geçirmiş ol-
duğu aşamalara göz atalım.
Kapitalizmin gelişmesi emek sömüriisüne ve dün-
ya çapında siyasal, ekonoraik sömürgeciliğe dayan-
dığı için 18. yy. sonlannda ve özellikle 19. yy'da çok
acımasız olmuştur. Kapitalizmin beşiği sayılan In-
giltere'yi ele alırsak görürüz ki Britanya Krallığı o
dönemde trlanda, Malta, Guney Afrika (Kap), Mı-
sır, Hindistan ve Pakistan, Sıngapur, Hong Kong,
Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada'yı kapsayan bir
dünya imparatorluğu idi. Bizim kuşak ortaokulda
îngiltere'yi "Britanya Krallığı ve Hindistan
tmparatorluğu" olarak öğrenmiştir.
Fransa, ltalya, Belçika, Hollanda, Portekiz gibi
küçüklü büyuİclü zengin devletlerin de yeryüzunün
bir çok kıtasında, özellikle Afrika ve Asya'da bü-
yük sömürgeleri vardı. Bütün bunlann yanı sıra Gü-
ney Amerika ülkeleri ve çöküş halindeki Osmanlı
împaratorluğu da yan sömürge dunımundaydı.
İşte kapitalist ekonomi bir yandan kendi merkez
ülkesindeki emekçi halkı, kadın ve çocuk demeden,
acımasızca sömürürken, öte yandan, yan ve tam sö-
mürge durumunda olan ülkelerin doğal kaynakla-
nm da sömürerek gelişimini sürdürdü. Ayrıca kö-
leler de sömürülüyordu. Hele zenci köleliği ABD-
nin özellikle pamuk üretimi yapılan güney bölge-
lerinde insanlığa aykırı, korkunç koşullar altında
süriip gidiyor ve Kuzey Amerika kapitalizmi geliş-
tikçe gelişiyordu.
Kölelik Avrupa'da ve ABD'de ancak 1850'lerde
yasaklanabildi. Köleliğin kaldırılması Avrupa'da
sarsıntı yapmadı, ama Amerika Birleşik
Devletleri'nde Kuzey ve Güney eyaletleri arasında
patiak veren çok kanlı bir iç savaşın nedenlerinden
biri oldu ve kölelikten yana olan güneylilerin ye-
nilgisiyle sona erdi. ABD bu savaşın açtığı yaraları
sardıktan sonra kıran kırana bir yanşım (rekabet)
ekonomisiyle bütün dünyada sözünü geçiren dev bir
ülke oldu. 1914 Birinci ve 1939 Ikinci Dünya Sa-
vaşlan'nda Avrupa'nın kapitalist imparatorlukları
tasfiye edilirken Birleşik Amerika bu savaşlardan
kârlı çıktı, geliştirdiği endüstri ve uzay teknolojisi
sayesinde yeryüzunün iki süper gücünden biri du-
rumuna geldi. Bu devlet, kapitalist ekonomiye da-
yanan bir süper devletti. Bilindiği gibi ikinci süper,
devlet üretimde yalnız emegi temel öğe olarak ka-
bul eden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği idi.
Kapitalist ve sosyalist bu iki süper gücün bir gün
acımasız bir çatışmaya gireceğinden korkuluyordu.
Bütün dünya halklan için bu bir felaket olurdu; ney-
se ki atom silahları ve uzay teknolojisi konusunda
aralannda denge sağlandı ve böyle bir çatışmanın
yalnız dünya halklan için değil, çatışanlar için de
felaket olacağı bilincine varıldı.
Aslında daha önceki çatışmalann, yani kapita-
list devletler arasındaki savaşların nedeni ekonomik
çıkarlann korunması, ya da genişletilmesi arzusu
idi. Yukanda sözünü ettiğim 1914 ve 1939'da pat-
layan iki dünya savaşında da temel neden siyasal
olmaktan çok ekonomikti. Şimdi de gerek süper
güçlere ve onların ortaklanna gerekse Üçüncü Dün-
ya ülkeleri denilen Bağlantısızlar'nın bir topluluk
olarak zaman zaman bir araya gelmesine neden olan
etken de ekonomiktir.Bağlantısızlar'ın geçen yılın
sonundaki Belgrad toplantısında gundemin en
önemli maddesi bu devletlerden kimisinin varsıl dev-
letlere olan borçlan, (dış borçlar) sorunu oldu. Çün-
ku ilerlemiş ülkeler, kasalarında biriken kapitali,
"kalkınmakta olan devletler" adını taktıklan yok-
sul ülkelere (ki bu ulkelerden çoğu yarım yüzyıl ön-
cesine değin sömurge ya da yan sömürge durumun-
daydılar) faizle borç vererek işletiyorlardı.
Kapitalizmin şimdiki aşamasında sömuninün bir
yoiu da budur.
Bu kapital ve servet nasıl birikmişti? Bunun ya-
nıtını Karl Marxs emeğin de para ve öteki maddi
değerler gibi somut bir değer olduğunu kanıtlayan
"artı-deger" kavramı ile geçen yüzyılın yarılarında
ortaya koymuştu. Yukarıda kapitalizmin oluşma-
sına örnek olarak gösterdiğimiz tngiltere'de sanayi
devriminden sonra küçuk el atölyeleri ve aile işlet-
meleri, fabrika üretimiyle yarışamayıp kapanmış;
çocuğundan en yaşlısına kadar çahşabilen erkek ye
kadmlar fabnkalara işçi olmuşlardı. lşçiler, değer
birimi olarak yuz üretiyorsa, onun biri veya ikisi,
ya da beşi işçinin cebine giriyor, masraf çıktıktan
sonra geri kalanı girişimci kapitalistin kasasında
toplanıyor, biriken kapital ile yeni tesisler, işletme-
ler açılıyor, böylece "artı değer" belirli ellerde top-
lanıyordu. Aynca somürgelerdeki çok ucuz emek-
le, çok değerli kaynakların işletilmesinden doğan
değerler de buna ekleniyordu; tek tek girişimcilik
de yetmedi; şirketler, şirket birlikleri, karteller, tröst-
ler oluştu; bunlar kapitalizmde ürunlerin fiyatlan-
nı belirleyen birer özel "tekel" niteliğinde idiler.
Geçen yüzyılın ikinci yarısında yavaş yavaş üc-
ret arttırma isteğine yönelik işçi hareketleri, grev-
ler başladı. Başlangıçta bu hareketler kapitalist dev-
letin yöneticileri tarafından şiddetle ve kanlı biçimde
bastınlıyordu; fakat hareket durmadı. Yukanda de-
ğinilen her iki dünya savaşından ve özellikle 1917
sosyalist devrimden sonra kapitalist devletler de işçi
hareketleri karşısında daha anlayışla davranmak ge-
reğini duydu. Sosyal haklar, işçi sigortalan, insan
hakları gibi ilkeler yirminci yüzyılın şu son yılla-
nnda bütün kapitalist devletlerde doğal görunme-
ye ve uygulama alanına girmeye başladı. Çok da-
ha önceki yıllarda tröst ve kartel yasalan çikanla-
rak kapitalistler arasındaki tekelleşmenin ve fiyat
sömürusunun bir dereceye kadar önlenmesi amacı
güdülmüştu. Şimdi gerek endüstri alanında gerek
kırsal alanda, işçilerin çalısma koşullarımn insan
yasayışına yaraşır biçimde düzenlenmesini denet-
lemek üzere devlet içinde özel bürolar, dahası, ba-
kanlıklar kunıldu.
Kapitalizmin bu son aşamasında, en ileri devlet-
lerde bile yine de gelir dağılımında büyük adalet-
sizlikler, çok sayılı ellerde toplanan geniş servetler
yanında yaygın yoksulluklar hâlâ sürup gitmekte-
dir. Geçen yuzyıldaki uygulama ve gidişe oranla bu
durum belki iyi sayılabilir, ama insanlık açısından
irdelenince kapitalist devletlerdeki toplumsal duru-
mun hiç de iç açıcı olmayan bir aşamada olduğu
yadsınamaz. Üstelik kapitalist devletlerin geri kal-
mış veya az gelişmiş ulkelerdeki ekonomik sömu-
rusu sürüp gitmektedir.
Turgut Özal, geçen yılın eylül ayında Bursa'da
yaptığı bir konuşmada bu durumu doğal buluyor
ve harfi harfine "Sermayenin milliyeti kstlmamıştır"
diyordu. Pekiy, eskiden sermayenin milliyeti ve va-
tanı var mıydı? Sermaye; nerede, hangi ülkede gii-
venceli sömürii alanı bulursa oraya akar, çiınkıi
onun milliyeti ve vatanı yoklur. Bu kural kapita-
lizmin karekteristik ve değişraez doğal kuralıdır.
• • •
1971'de Prof. Mümtaz Soysal'ın Siyasal Bilgiler
Fakültesi dekanı bulunduğu sırada bir konferans
vermek üzere Ankara'ya çağnlmıştım. O konferan-
sın bitiminde bana yöneltilen bir soru üzerine şöy-
le demiştim. "Kapitalist ülkelerin yöneticileri eko-
nomik ve toplumsal sorunlara yalnız kapitalizm
gözluğüyle değil, ara sıra onu çıkanp Marksist göz-
lukle de bakmalıdırlar, bakmak zorundadırlar. Sos-
yalist ülke yöneticileri de aynı sorunlara yalnız sos-
yalizmin gözJügu ile değil, kapitalizmin gözlügiı ile
bakmalıdırlar. Tıpkı kişilerin, duruma göre, yakın
ve uzak gözlüklerini kullandıklan gibi."
Uzun yıllar once bu sütunlarda birkaç kez yaz-
mış olduğum gibi dunya devletleri, onünde sonun-
da birbirine daha çok yaklaşacaklar, hümanist (in-
sancı) bir sosyalizm, ya da sosyalist bir hümaniz-
ma yöresinde birleşeceklerdir. Nitekim, yavaş ya-
vaş bu yörüngeye giriliyor. Bu yüzden kapitalist ül-
keler şu sırada şaşkınhk içindedirler. Çünkü onlar-
dan büytik bir kısmının politikaları, ekonomıleri
Sovyet tehlikesine ve komünizm düşmanlığına da-
yaruyordu. Sovyet lideri Gorbaçov banş havarisi ke-
silince, Sovyetler'de komünist dikta son bulunca ve
Doğu Bloku ülkeleri birer birer çözülüp liberal eko-
nomiye yönelince, Batı'daki kapitalist ülkeleri yö-
netenlerin elindeki "komünizm düşmanhğı silahı"'
etkisiz kalıverdi. Şaşkınlık bundan geliyor. Şimdi
silah üreten fabrikalann durumu ve onlara bağlı yan
sanayi kuruluşları ne olacak? Buyuk devletler es-
kisi gibi yoğun biçimde silahlanmayınca, bu sana-
yi sektörü nasıl ayakta kalacak?
Herhalde şimdi bunun hesabını yapıyorlardır.
Umut, geri kalmış ulkelerdeki terör eylemlerinde,
Lübnan'daki gibi iç savaşlardadır. Silah ihracatı
böyle ülkelere yönelecektir. Belki de kanşıklıklar
ve çatışmalar çıkması için gizli kışkırtmalar olacak-
tır. Kapitalizm, emek somüriisünün yanı sıra bir kı-
sım ulkelerde, devlet soygunu biçiminde kendini gös-
teriyordu. Şimdi silah kaçakçılıgı, yasa dışı silah ti-
careti bakırnından mafyalaşma, tek sözcükle, ko-
kuşma aşamasındadır.
Bitiremediğimiz Ortaçağ (10 ve 17 Eylul 1989),
Sosyalist Devrim Hangi Aşamada? (1 Ekim 1989)
tarihli yazılanmda komünist ortaçağının sona er-
diğini, komünist ülkelerin hümanist (insancı) bir
sosyalizme yönelmek zorunda olduklarını, yakla-
şık 20 yû önceki yazılanma da>-anarak, ileri sürmuş-
tüm. Şimdi de şunu yinelemek istiyorum; kapita-
list ve emperyalist ulkelerdeki halklar er geç uya-
nacak, o ülkelerin rejimleri de hümanist sosyaliz-
ma çizgisine gelecektir. Bu evrensel oluşumda ts-
lam toplumlarının uyanması en geç olacağa ben-
zer.
Belki Türkiye o zaman rahatlık >oızü görür.
EVET/HAYIR
OKT4YAKBAL
Genç Olmak Büyük Suç!"Doğru şeyler söylüyorduk. Eleştirilerimiz doğruydu. Toplan-
tıdaki herkes de bunlann doğru olduğunu söylüyordu. Ama işte
gençliğimiz vardı ve gençliğimiz bize güven duyulmasını önlü-
yordu, toplantıda genç olmanın belki de sdylediklerimizin etki-
sini azalttığını -biraz da hayretle- fark ettim."
Dr Erdal Atabek yeni çıkan "Kuşatılmış Gençlik" adlı ilginç
kitabının bir yerinde böyle diyor Başından geçmiş bir olaydır bu:
33 yaşındadır, hekim örgütlerinde görev almıştır, düşünce ve gö-
rûşlerini bildırmıştir. Ama gençlik günlerini çok gerilerde bırak-
mış olanlar, ona şöyle demişlerdir:
"Seni kutlarım. Çok güzel konuştun, çok doğru şeyler söyle-
din. Bana gençliğimi hatırlattın, keşke soylediğin şeyler olabil-
se, ama daha çok gençsin. Çok yorulacaksın, çok kınlacaksın.
Soylediğin şeylerin birtürlü olmadığını göreceksin, üzüleceksin.
Gene de kutlarım, konuşman çok güzeldi."
Buna benzer sözleri 1960 yılında Cemal Reşit Rey'den ben
de dinlemiştim. 27 Mayıs'tan sonra Güzel Sanatlar Akademisi'n-
de bir toplantidaydık. Konu, bir kültür bakanhğının kurulması ya
da kurulmamasıydı. Biz gençler böyle bir bakanlıktan yanaydık,
ama yaşlı üstatlar kültür işlerinin Milli Eğitim bünyesinde bir ge-
nel müdürlük olarak kalmasını istiyorlardı. Haldun Taner'le ben
direniyor, görüşlerimizi anlatryorduk, Cemal Reşit de sanırım bi-
zim gibi düşünüyordu. Ama umutsuzdu. Bir ara bana şöyle de-
di: "Yıllardır toplandık konuştuk, toplandık konuştuk, sonunda
bir şey çıkmadı. Bu da öyle olur. Sizler gençsiniz. Pek umutlan-
mayın."
Genç olmak!.. Kimilerine göre büyük bir suçtur. Genç ada-
mın sözleri hafif bir gülümseyişle izlenir. Ah çocuk ah!' derler,
'Çocuk işte' derler. Yaşlı kişi her şeyi bilir, bildiğini sanır, nice
deneyımler geçırdiğine inandığı için genç insanın özlemlerine,
isteklerine 'çocuk hevesi' diye bakar.
Gençlik bir dönemdir. Oldukça kısa bir süre... Herkes bu sü-
reçten geçmiştir Nedense kendisınden sonra geien kuşakların
davranışlarına, tutumlarına yine de ısınamaz, benimseyemez.
Eleştirici, küçümseyici sözlerle genç insanı kırmaktan çekinmez!
Oysa bol bol gençliğe güvenmek sözü edilir. Özellikle politika-
cıların dilinden düşmez bu söz! Ama gerçekten gençliğe güven
duyulur mu, duyuluyor mu?
"Gördüğüm gerçekler bunu doğrulamıyor. Ne demektir
'gençliğe güvenmek?' Bunu dû-
şünmek gerekiyor. Gençlere ya
da birine güvenmek, sırtını sıvaz-
layıp 'Ben sana güveniyorum'
demek değildir. Güvenmek,
onun kendi kararlarını verebile-
ceğini kabul etmektir, onun ver-
diği kararlara saygı duymak de-
mektir. Onun verdiği kararların
btzim istediğimize uymasa da
doğru olabılirliğini kabul etmek
demektir." Atabek böyle diyor.
"Kuşatılmış Gençlik..." Yalnız
bu başlık bile derin anlamlar ta-
şıyor, yaşadığımız gerçekleri iyi-
ce duyuruyor. Gençlerimiz, özel-
likle 12 Eylül olayından bu yana
kendilerini kuşatılmış saymakta-
dırlar ki bu da doğru bir sapta-
madır. Gençler kdaylıkla dernek-
ler kuramazlar, partilerde genç-
lik kolları oluşturamazlar, düşün-
celerini, görüşlerini özgürce be-
lirtemezler. Uslu, suskun, edil-
gen bir gençlik yaratma istekleri
gençliği bir kuşatma, bir korkut-
ma çemberi içine kapatmıştir oy-
sa. Dünyantn uygar ülkelerinde
gençler politikayla yakından ilgi-
tenirler, genç yaşta katılırlar ulke-
nin siyasal yaşamına...
"Politika demek yönetim sana-
tı demektir. Bir ülkenin, bir top-
lumun iyi yönetilmesi için herke-
sin o yönetime katılması demek-
tir. Bu da herkesin politikaya ka-
tlmasını gerektirir... Onun için
sizden politikayla ilgilenmenizi
bekliyoruz. Sizden politikayla ıl-
gilenerek gelecekteki görevleri-
nize hazırlanmanızı bekliyoruz."
Atabek soruyor: "Şimdiye dek bir
devlet yetkilisinin ağzından şu
sözleri duyduk mu?
Bir ülkenin, bir ulusun gerçek
anlamda kalkınmasında, uygar-
lığa ayak uydurmasında, bilinç
aydınlığına kavuşmasında genç-
lik etkin bir güçtür. Gençlikten
korkmak kendimize güvenme-
mek. kendimizden korkmak de-
ğilse nedir?"
Sözleşmesizsu kullananlariçin
abone olma fırsatı:
ISKI abonesı olmaksızın su dağıtım borulanndan kaçak bağlantı yaparak su alan
k o n u t , i ş y e r i v e i n ş a a t s a h i p l e r i ı l e
daha önce kaçak su kullanımından dolayı haklanndaKi ISKI tarafından ıslem yapılanlar.
3 1 M a r t 1 9 9 0 tanhıne kadar ISKI ye başvurdukları takdırde
nertiangıSır c e z a b e d e l i ö d e m e k s i z i n a s a ö - d a k kosullarauygiinolarak
abonelık sozlesmesı yapabıleceklerdır
1. kaçak su bağlantısı İ S K İ T e k n i k Ş a r t n a m e l e r i n e jygun olacaktır
Bu konuda basvuru sahıptennır beyartı esas alınacak.
yapılacak kontrolde aksının saplanması durumunda
bedeli aboneden alınarak şubeyoıu bağlantısı sartnamelere uygun hale getıntecektir
' •'' Bu yapılmadığ! takdıroe sozlesme ve tesısat ıptal edılerek
" ' •* •'• cezaı ışlem uygulanacakiır.
2 B a ş v u r u s a h ı b ı B i n a T a p u s u v e İ s k a n B e l g e s i v e y a
ılgılı Beledıye'den alınacak bınanın 3 1 . 3 . 1 9 8 9 tanhmden önce
yapıldığırıı ve
su bağlanmasında sakınca olmadığını gostef' belgelerden
bir tanesını berabennde gelırecektir
3 Devam eden mşaatlar Y a p ı İ z i n B e l g e s i getırecekör
4 Başvuru sahıbının geçmışe yoneiık su borcu.
al Konut ve ısyerten gunde 1 m
3
su sarteltığı <abul edılerek
90 gun uzerınde tabı oldu§u tarrfe ile
b) Inşaatlarda mşaa; alarnnm 1 4'u tabı otduğu tanfeıle
çarpılarak hesaplanacakti'
5. Bu uygulamadan yararlanmak ıçır başvjtular ISKI nın
M e r k e z A k s a r a y v e A s y a B ö l g e M ü d ü r l ü ğ ü K a d ı k ö y
adreslenndekı S ö z l e ş m e S e r v i s l e r i n e yapılacaktır
Saygılanmızla.
TURSEM'İN R£HB£RL>ĞİNOE
LONDRA.. QXP0W), CAMBRID6K
B0URNEM0UTH,BWGHT0N.
HASTlKQSEXETE»CKE^i
DE SEÇKlNOILOtCULLARtNOAyAjHli
YADA BUTUM YIL JNÛIUZCE Ö6RENHJ
UTAKSİTTE ÖDEME
KOUYUGt
DEVAM
İSKİSU İCİN ELELE
^ KURSLAR
•TICARİ İN6İUZCE
• TUütZM İNGILİZCESİ
•BANKACILIK |N(JILIZC£Sİ
•5INAV KURSLARI: Cambrıdge
•Rrst Certrf ıcate, Pnofıcıency,
•TOEn_,AR.tlf)(Soz\u)
tursem
İNGİÜZÜSANOKULLARI
DANIŞMAMERKEZİ
Cumhurıyet Cad 173'4-B Elmadağ
80230 Istanbul Hılton Otelı Karşısı
Tel 148 39 77-148 7943-14828 49
Fax 132 97 29 Tlx 27498 tusm tr
i
B H
1
£
İJIHfiIoınaıBl^aaH
Ü1KI
M
1 Mart'tan itibaren
Moskova'ya
Haftada iki Kez
Uçuyoruz!
Moskova'ya uçarken artık Pa2artesi
ve Perşembe günlerinden birini seçebile-
ceksiniz.
Modem uçaklanrruzla, Türk konuk-
severliğiyle ağırlanarak uçacaksımz. Üstelik,
aktarmasız, beklemesiz...
Gelin, 52 dünya kentine olduğu gibi,
Moskova'ya da birlikte uçalım.
C]L) TÜRK HAVAYOLLARI
1 Mm-21 M« ar» 25 Man c« tibm*
luajıbul kalku 09 10 lslanbul Ukı| 1&43
Moskov» «n? 1325 Mostova vans 15 00
MMkova tulke 14 25 Moskova kjlkıj I6 0O
iuanbul vans 16 25 Isıanbu! vans 18.00
Not SaattrT vcrtUır
PENCERE
133 Bin 607 Kitabın
Oykösü...
Kimi zaman bir insanın öyküsü söz konusudur; kimi zaman
insanların...
Kimi zaman bir kitabın öyküsü söz konusudur; kimi zaman ki-
tapların...
Bu. 133 bin 607 kitabın öyküsüdür...
7 kamyon dolusu 133 bin 607 kitap...
*
Öykü, 12 Eylül'den önce başlar. Adına "demokrasi" denen yü-
rürlüktekı düzene göre kitaplar sakıncalıdır; kimi toplatılmıştır;
kiminin soruşturması yapılmış; kimine dava açılmıştır; kimi hü-
küm giymiştir; Yargıtay'a gitmiştir; sonuçta hepsi de aklanmış-
tır; mahkeme kararları kesinleşmiştır.
"Bilim ve Sosyalizm Yayınlan"nöa çıkan bütün kitapların alnı
ak, pirüpaktır...
12 Eylül gelir çatar.
Ankara Sıkryönetim Komutanlığı'ndan emir alan Emniyet Si-
yası Şube görevlileri "Bilim ve Sosyalizm Yayınlan"r\m bütün ki-
taplarına el koyarlar.
28 Ağustos 1982'de kitapların bulunduğu yayınevine gelırler,
boşaltma işlemine geçerler.
Yüz bini aşkın kitap...
Kolay değil...
18 yıllık yayınevi...
Kitaplar, kitaplar, kitaplarla dolu raflarda kitaplar, tezgâhlarda
kitaplar, depolarda kitaplar, yan yana kitaplar, üst üste kitaplar,
sıra sıra Kitaplar...
Ne korkunç görüntü!..
Suç unsurlan!..
28 Ağustos 1982'den 9 Eylül 1982'ye kadar 13 gün süren ça-
bayla görevtiler kamyon kamyon kitap taşırlar. Yayınevinin sahi-
bi Sûleyman Ege, kamyon kamyon taşınan kitapların karşısında
ne düşünür? Belki Türk şiirinin büyük ustalanndan Cahit Küle-
bi'nin ünlü dizelerindeki bir sözcüğü değiştirirsek Süleyman Ege1
nin yüreğindeki duyguyu dile getirebıliriz:
"Kamyonlar kitap taşır ve ben
Boyuna onu dûşünûrdüm
Kamyonlar kitap taşır ve ben
Boyuna onu dûşünûrdüm.
Niksar"da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm."
"Bilim ve Sosyalizm Yayınları" yöneticisi ve sahibi Süleyman
fge'nin kitapların geri verilmesi için Sıkıyönetim Komutanlığı1
na yaptığı başvurular üç yıl boyunca yanıtsız kalır. Ama Anka-
ra'da sıkıyönetimin kaldırılacağı tarihi belirleyen Millı Güvenlik Ku-
rulu kararının yayımlanmasından hemen 2 gün sonra (28 Mayıs
1985te), Ankara Sıkıyönetim Komutanı'nın gıderayak verdiği
emirle, üç yıla yakın bir süre "Mamak'ta gözaltına alınan" 133
bin 607 kitabın 3 Haziran 1985 tarihinde 'sıkıyönetim bünyesi'n-
de yakılarak "imha" edildiği sonradan ortaya çıkacaktır.
Yargı organlarının akladığı kitaplann yakılması üzerine Süley-
man Ege 10 Temmuz 1985 günlü dılekçeyle zamanın cumhur-
başkanına basvurur; ama doğaldır ki Cumhurbaşkanı Evren'den
bir yanıt gelmez...
Neye gelsin ki?
Ege, bunun üzerine İdare Mahkemesı'nde Başbakanlık aley-
hine dava açar. Ankara 5'inci İdare Mahkemesi'nin 27 Haziran
1989 tarihli kararıyla Başbakanlık "tazminat" ödemeye mahkûm
edilir.
•
Şimdi masanın üstünde pırıl pırıl baskılı kitaplar duruyor: "Bi-
lim ve Sosyalizm Yayınlan..."
Kitapların üzerinde birer bant:
"Bu kitaplar sıkıyönetimde yakılan 133 bin 607 kitabın külleri
üstünde yükseliyor."
"Bilim ve Sosyalizm Yayınları" yeniden canlandı, yakılan ki-
taplar diriliyor; yıllarca savcılıkça kovuşturulan, mahkemelerde
yargılanan, aklanan, yargı kararları kesinleşen; ama bu uzun hu-
kuk savaşımından sonra 12 Eylül faşizminde cayır cayır yakılan
kitaplar yeniden birer birer basılıyor.
Okumuyorum onları, seyrediyorum, okşuyorum, düşünüyorum:
133 bin 607 kitabın öyküsü, yaşadığımız yakın ve güncel tarihin
de öyküsüdür.
BOGA2IÇI UNIVERSITESI
YABANCI DİLLER
YÜKSEKOKULU
• ÎNGÎLİZCE •
BAHAR KURSU
19 Mart 1990 tarihinde başlamak üzere
hafta içinde 6 saat, hafta sonlannda 6
saat olmak üzere İKİ AYR1 İngilizce
Dil Eğitim Kursu açılacaktır. Adayların
Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi ve
personeli olmaması, en az lise mezunu
olmaları ve başvuruların en geç 15
Mart 1990 tarihine kadar yapılması
gerekmektedir. Adaylara müracaat
ettikleri gün seviye smavı verilecektir.
Adres: Boğaziçi Üniversitesi, Güney Kampüs
Yabancı Dıller Yüksekokulu Bınası
MIM u a a a şpu» « mm mmım MRIEM ^
TEORISOSYALİST PARTI YAYIN ORGANI
MART SAYISI
CIKTI
Basmusahıp Sok
Talas Han No !6
Kar 4 34410
Cagaloğlu Istanbul
Tel: 513 83 52 53
Ferit İlsever Nasıl Bir Ceıaevl Refonnu? ^ Mihri Belli
Yüce Hedeflçre Yönelmek Osman Kuruca İktidar
Mücadeiesi, İffilef ve ParH Ender Helvacıoğlu Cem
Boyner'in KapHalizm Pro^ranıı Çıkmaz Sohaktır I
Hasan Yalçın BofluğuR (ağrısı I Mehmet Bedri Gül
tekin Dünyada Balkanta^ma ve SB'de MHHyetfi Ha-
reketler Turan Dursun Kur'an'daki "Iman'ın Ana-
yurdu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun Z
Şule Perinçek Atoerkil İdeolofinin Sürdüriilmesinde
Kodımn Rotu ~ Nihan Bilgin Kodm DoğıvganİKpı Üze-
rine ~ Sibel Peksenlik Karaoğlu Çalısma Ya$amında
Kadın Tülın Tınaz Tankut Türkiye'de Cinsel Toeiı
İlk Keı Sorunsallaşrınldı İlknur Kalan Dind Yiikse-
II? ve Kadın Hareketi
emegin
bayrağı
• Haydl Zinclrleri Kırmayal
• Yeni Çûzüm Gerçeklerın Neresinde? (II)
• SB v« Doflu Avrupa Nsrsdan Naray«?
(Garbi* Altınoğlu)
• Islamcı Neden' Intıkamcı'clır? (Turan Dursun)
• Kûrtçe Savunma Yapmamut Engallaniyor
• Devlet TerSrüne Karşı Çık.
• Tûtûn ÜreDCis. Başkaldırdı - "20-30 Bin Kişının Eylemı Yasadışı CHmaz"
Soayallzmln Bunahmı Ûzarln* Spakülasyonlar (Zarl Popüllll)
• »alk Beğertmıyor Dtye Vaz mı Geçeceğım' (Arıf Safi)
• Zonguıdak'ta Grızu Defiıl lşçiler Patladıl
emeğin bayrağı 15 Gunlük ilk Sayısı Bayilerde