23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 27 MART 1990 Türk Tiyatrosıında 'Ulusal Kurultay'a Doğru... Uluslararası bir toplantı için ille üzerinde anlaşmaya varılmış bir 'tebliğ' elbette gerekmez. Ancak bu toplantıya ev sahipliği yapacak olan ülkenin, böyle bir tebliğe değilse de böyle bir uzlaşmaya gereksinimi olduğu açıktır. En genel anlamda ulusal bir kumltay bile gerçekleştiremeyen bir toplumun uluslararası arenada, ulusal çoksesliliğini sağlayamamış bir tiyatro olarak etkinlik gösterebilmesi kuşku götürmez mi? M. SADIK ASLANKARA de tiyatrosu Sanat Yönetmeni 64 ülkeden toplam 403 delegenin katılımıyla 27 Mayıs - 3 Haziran 1989 günleri arasında Helsinki- de toplanan Uluslararası Tiyatro Enstitüsu'nün (ITI/International Theatre Institute) 23. Dunya Ge- nel Kurulu, 1991'deki 24. 1TI Dunya Genel Kuru- lu'nun Istanbul'da yapılmasını kabul etmişti. Ge- nel kurul, sekiz kişiden oluşan Türk delegasyonu- nun bu önerisini, Yunanistan'ın yol açtığı bazı tar- tışmalardan sonra tatlıya bağlıyor ve oy birliğiyle kabul ediyordu."1 Böylesine önemli bir toplantı için Türkiye'nin cv sahıplığini üstlenmesi, Türk tiyatrosu açısından el- bette kıvanç verici bir olgudur. Doğaldır ki evren- sel ve yerel düzeyiyle, niteliğiyle Türk tiyatrosu, ulus- lararası kimlikteki bu toplantıdan yüz akıyla çıka- caktır. Ancak 1991'de uluslararası bir toplantıya kendi- ni hazırlamakta olan Türk tiyatrosu, acaba bugu- ne dek ulusal boyutta bir toplantı düzenleyebilmiş midir? Acıdır ki bu soruya olumlu bir yanıt vere- bilmek olanaksızdır. Elbette bugüne dek ulusal bo- yutta pek çok toplantı yapılmıştır. Ne ki bu top- lantılar, 'genel' bir konuma ulaşamamış; bu yüz- den de Türk tiyatrosunu bütün olarak kucaklaya- mamıstır. Üniversitelerimizin ön ayak olduğu kimi çok değerli toplantılar da yine aynı nedene dayalı olarak ulusal kunıltuy kimliği tasımaktan uzak kal- mıştır. Apaçık bir eksiklik olarak kendini gösteren, çok- seslilik arayışı içindeki bir "ulusal kurultay", geç- mişten günümüze hep amaçlanagelmiştir. Ancak yi- ne de Türk tiyatrosunun, bu kurultay toplayama- ma handikapıru aştığını söyleyemiyoruz. Hazırlık toplantısı gerekli 1967'de kurulan Tİ-SEN'in (Türkiye Tiyatrocu- lar Sendikası) ardından 21 yıl sonra 1988'de kuru- lan TO-DER'in de (Tiyatro Oyuncalan Derneği) yi- ne aynı amaç doğrultusunda kurulmuş oiması, çey- rek yuzyıla varan bu süre içerisinde sağlıklı bir so- nuca ulaşılamadığını göstermez mi? "Üvelerinin sa- natla ılişkın sosyaJ, iktisadi ve hukuki yararlarını korumak ve geliştirmek için Türk işçi eyleminin te- mel ılkelen çerçevesi içinde anayasamızdaki hak- lardan güç alan" Tİ-SEN'den 21 yıl sonra TO-DER de yine aynı şekilde "üyelerinin sosyal, yasal, eko- nomik, özlük haklannı ve saygınlığını korumak, mesleği geliştirmek ve üyeleri arasında birlik ve da- yanışmayı sağlamak" arnacıyla kurulmuştur.'2 ' TİYAP'ın da (Tiyatro Yapımcılan Dernegi) yine 1982'de dağıtılmaya başlanan devlet yardımı olgu- sunun ardından kurulmuş oiması, Türk tiyatrosun- da, sanatçıların gündemi belirlemekte hâlâ sıkıntı içinde olduklanru kanıtlamryor mu? Tiyatro yapım- cılan, neden daha önce bir araya gelememişlerdir de devlet yardımı dağıtılmaya başlandığında topar- lanma gereği duymuşlardır? Ya da tiyatro sanatçı- ları, ceyrek yüzyıldır neden aynı amaçlar doğrul- tusunda örgütler kurmaya yönelmektedir? Kuşkusuz bu, tiyatro sanatçılanmn ve oyuncu- larının kendi aralarında bir bilgi ahşverişi ve ileti- şim ağı kuramayışlanndan kaynaklanmaktadır. Bei- ki bir araya gelebilmeleri zordur da ondan! 1991'de uluslararası bir toplantıya kapılarını aça- cak bir ülkenin, hiç olmazsa salt o konuda, ulusal boyutta hedeflediği noktaya ulasmış oiması bekle- nir. Oysa Türk tiyatrosu içinde her tiyatro sanatçı- sı, kendi belirlediği doğnılarda ve doğrultularda et- kinlik sürdürmektedir. Bu belki, sanatçıların o bi- reysel yaratı anlamındaki özgurlüğüyle ve bağım- sızlığıyla, hiç olmazsa bu anlamda koşutluk sağla- maktadır. Ancak bunca çeşitliliği içeren bir sanat dalı için ulusal anlamda bir uziaşma yaratılamadan ileriye dönük adımlar atabilmek zor olsa gerek. Tiyatro sanatı, çokseslilığın alanıdır. Kurultay- larla, kurullarla, toplantılarla bu çokseslilik daha da guç ve derinlik kazarur. Zaten genel olarak ku- rultayların amacı da bir bakıma, çoksesliliği sağ- lamak değil midir? Ya da herkesin kendi düşunce- sini ortaya dökerek, belli dayanak noktalarında an- laşmaya varması. Bu yapılmadan, en geniş anlam- da katılım sağlanmadan, daha açığı bir kurultay toplanmadan o ortama değgin çoksesliliği sağlaya- bilir misiniz? Uluslararası bir toplantı için ille üzerinde anlaş- maya varılmış bir 'tebliğ' elbette gerekmez. Ancak bu toplantıya ev sahipliği yapacak olan ülkenin, böyle bir tebliğe değilse de böyle bir uzlaşmaya ge- reksinimi olduğu açıktır. En genel anlamda ulusal bir kurultay bile gerçekleştiremeyen bir toplumun uluslararası arenada, ulusal çoksesliliğini sağlaya- mamış bir tiyatro olarak etkinlik gösterebilmesi kuş- ku götürmez mi? Nitekım TtYAP Baskanı ve AST Sanat Yönel- meni Rutkay Aziz'in, özel tiyatrolara yardımı be- lirleyen kuralun toplantısı çerçevesinde, alınan bir karara ilişkin şu sözleri bunun somut göstergesidir: "Ikinci önemli bir karar, TtYAP'ın öncülüğünde Kultür Bakanlığı'mızın da katılımıyla mart ayı için- de bir tiyatro kurultayının oluşturulacağıdır. Salt özel tiyatrolara değil, ödenekli kurumlar dahil ol- mak üzere Anadolu'da tiyatro yapan gruplanmız başta olmak üzere, çocuk ve gençlik tiyatrolannı da içine alan kurultayın gerçekleşmesi adına bir karar alınmıştır".1 » Açıktır ki 1991'de tstanbul'da yapüacak 24. IT1 Dünya Genel Kurulu'ndan önce hiç olmazsa 1. ulu- sal genel kurulun toplanması, gecikerek de olsa önemli bir adımı oluşturacaktır. Ancak Rutkay Aziz'in dile getirdiği öneri doğrultusunda mart ayı içerisinde yapdması gereken genel kurul için hiç- bir kıpırtının gözükmemesi üzttcü, üzücü olduğu denli düşundürücüdur. Mustafa Kemal'in Ulusal Kurtuluş Savaşı önce- sinde yöneldiği Erzunım ve Sıvas Kongreleri, bir açı- dan onun bir ulusal kimlik oluştururken, geniş bir yelpazede uç veren her öğeyi nasıl da inceden ince- ye tartarak değerlendirdiğini gösterir. Sonuç TO-DER'in henüz tüm oyunculan kapsayan bir meslek örgütü haline gelmemiş oiması, TÎYAP üye- lerinin hâlâ kimi kavramlar üzerinde tartışarak olayı yalmzca bir 'yarar' ilkesine oturtması düşundürü- cüdur. Ulusal boyutta kendi sonınlannı deşmemiş; bu sorunlarla ilgili olarak geliştirmelere yönelme- miş bir ülke tiyatrosu, uluslararası bir tiyatro top- lantısı için nasıl ev sahipliği yapacaktır? Kendi için- de kavram birliği, dil ve düşünce birliği sağlayama- yan bir tiyatro, uluslararası bir toplantıda neyi na- sıl söyleyecektir? Kendi kimliğini nasıl ortaya ko- yacaktır? Yirmi dokuzuncu Dünya Tiyatro Günü'nü kut- larken, tiyatro sanatçılanmn ve tiyatro oyuncula- rının, bir an önce ulusal bir kurultaya giderek bu eksikliği kapatacaklarına inanıyorum. Oyuncular oyuncusu Tbespis'ten bu yana buz ustüne yazı ya- zan insanlar olarak Türk oyunculan da zamanın acımasızlığına karşın, o "acımasız zaman"ı durdu- racaklar; Türk tiyatrosunda "ulusal kurultay"a gi- den yolu açmayı başaracaklardır. (1) Stati Canalc "Öz Kültür Sonınu", Cnmimiyei, 18 Temmuz 1989. (2) Ariz Çalışiır; "Gerçekçı Tiyatro SözlügO", tstanbul 1978, s.310; "Tîyatro Oyunculan Dernegı (TO-DER)", laanbul 1988, s.l (3) Cumhurivet, 17 Arahk 1989 PENCERE Yoksulca.• • Masamın üstünde haftalardır bir dergi duruyor; adı "\bksul- ca." Kaç gündür söz açmak istiyorum "Yoksulca"dan, ama arjı- ya başka olaylar giriyor; ülke hop oturup hop kalkıyor. - Sonunda bugün fırsat bulabildim. - Yoksulca'nın yazarlarından emekli öğretmen Turan Altuntaş dostumdur. Dergiyi bana yollarken kapağına bir kart iliştirmtş; üzerine de şunları yazmış: "Voksulca, biz arkasızlann ortakkita- bıdır. Biz taşra yazarlanna koltuk çıkacağınıza inanıyoruz. iki sa- br da olsa bize yeterli. Arkasızlaha dost olmanın yükü ağırdır; bun da biliyorum. Selam, saygı." Ancak ben "\bksulca"y\ "arkasız" yazarlara arka çıkmak için tanıtmak istemiyorum; bu dergide ya da "ortak kitap"Xaki anla- yış önemlidir; Yoksulca'yı çıkaranlar diyorlar ki: "Dileriz, burada yazacağımız birkaç Söz okuyana bir mektup kadar içten, sıcak ve dostça gelir. Kitabımız 'yoksulca' oldu; kü- çuk, ufak tefek bir şey.. Bu nedenle adına 'Vbksulca' dedik. Şu- nun bilinmesinı ısterız; gönlü yoksullarınki kadar alçakgönullü ola- cak; sayfalannda kımsenin boyundan büyük laf etmesine, ona bv- na 'yeteneksiz' demesine, 'biz varız, bizden başka kimse yok" de- mesine izin vermeyecektir. En önemlisi de bu yoksulluğunda sof- rasına oturup tuz ekmek yiyen dostlarını unutmayacaktır." Yoksulca'nın yazışma adresini de veriyorum: "Adem Eryürük, Posta K. 683 Adana 01324 . * Yoksulluk erdem değildir; ancak dünyanın ve Anadolu'nun dörtte üçünün yoksul olduğu da bir gerçek. Kuşkusuz zenginlik de erdem değıl, bir gerçeklik!.. Ne olursa olsun, ister zengin, ister yoksul, insanı insan yapan alçakgönüllülüktür; hele bu gö- nül sanata yönelmışse ne güzel! Öteden beri bu köşede "Anadolu aydmlan"na özel bir önem verdiğimi sık sık vurguluyorum. Taşrada "Vbfrsufca" yalnız de- ğil; başka edebiyat ve sanat dergileri var; inatla yayınlarım sür- dürüyorlar, zamana karşı direniyorlar. (Arkan 17. Sayfadat HESAPLASMA BURHAIV ARPAD llyas Bey ve Ötesî...1952 yaz başıydı. Vatan gazetesinde muhabir olarak çalışı- yordum. Çan-Kay-Şek'in yanında uzun süre basın danışmanı olarak ça- (ışmış Dr. Van Brıessen'le şurdan burdan konuşuyorduk. Bir ara ikinci Dünya Savaşı'ndan söz açılınca: "Biliyor musunuz" diye gülümsedi, "Casus Çiçero, geçen hafta İstanbul'da görülmüş! Federal Almanya'nın Istanbul Başkonsolosu Dr. Kamphövener- le görüşmek ıstemış 1 Ayrıntılı bilgi için görüşün!" Dr. Van Briessen gidınce Alman Başkonsolosluğu'na telefon edip randevu aldım. Federal Almanya'nın İstanbul Başkonsolosluğu Harem'de ki- raladığı Çürüksulu yalısında çalışmalara başlamıştı. Eski yapı onarımdaydı. Başkonsolos, Yenıköy doğumluydu. Osmanlı ordusunun ye- niden düzenlenmesinde danışman olarak İstanbul'da çalışan Ge- neral Kamphövener Paşa'nın oğluydu. Büyük bir incelikle karşı- ladı. Hemen konuya gırdik ve şunları söyledi: — Geçen hafta başkonsolosiuğumuza başvuran tanımadığım biri kartını göndererek görüşmede direnıyordu. Adı Eliasa Baz- na'ydı. İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlara belgeler getirmişti. Fakat Alman hükümeti onu aldatmış, sahte sterlinlerle ödeme yapmıştı. O adamla yüz yüze gelmedik. Yanlış yere başvurdu- ğunu belirtıp Nurnberg yargıçlarına başvursun! demekle ye- tindim.' Çürüksulu yalısından ayrtltrken başkonsotosluğun tercümanı olduğunu öğrendiğım biri yanıma yaklaşıp: "Bizim ilyas Bey!" demişti. Bu olaydan birkaç gün sonra Vatan'da, günün akşam gazete- lerini kanştırıyordum. Öğle üzeri satışa verilen Gece Postası ga- zetesinin ikinci sayfası üstbaşlığında çift sütunluk bir haber ilgi- mi çekmişti. Hemen okudum. Büyük çapta bir sterlin davası söz konusuydu. Sanıklan arasında Eliasa Bazna (İlyas) adını görünce irkıldım ve adliyeye koştum, sarı basın kartımı gösterip dosyayı çıkartlım. Dosyadakı belgelerde ilyas'ın adresi vardı: Eliasa Bazna (İlyas Bey), Talimhane, Aptülhak Hamit cadde- si Biren apartmanının bırinci katında oturuyordu. Sık sık uğra- dığım berberın ustündekı katta. Hemen dükkâna girdim ve bir saç tıraşı, diye koltuğa oturdum. Başlıca özelliği konuşkanlık olan bütün berberler gibı bizım kalfa da hemen konuşmaya başladı. Çevrede varlıklı bir işadamı olarak tanınıyordu! Galata'da, Ban- kalar caddesindeymış bürosu. Daha çok inşaat işleri yaparmış. Karısı ve çocuklan vardı. Fakat gönül işleriyle de ilgiliydi. Kimin nesi olduğu bıraz karışıktı Arnavut olduğu, Yahudı olduğu, Müs- lüman olduğu ileri sürülüyordu. Fakat ünlü casus Çiçero oldu- ğunu bilen duyan yoktu. Berberden çıkınca birinci katın kapısını çaldım. Kapıyı birgenç kadın açtı, çekingendi. İlyas Bey'ın evde olmadığını söyledi. İl- yas Bey Amerikalı filmcilerle çalışıyordu birkaç gündür. Ertesı gün yine uğradım. Sonra yine uğradım. Sonunda, bir öğle üzeri karşı kaldırımdan geçerken İlyas Bey'i görünce koş- tum. Kristal Gazinosu'nun altındaki pastanede bir yarım saat ka- dar görüştük Gazetem Vatan, onun anılarını ve büyük olayı sa- tın almak istiyordu. Kaçamaklı konuştu. Ankara'ya gidip dostla- rıyla konuşması gerekiyordu. Hiç vakıt yoktu. Bu sırada İstan- bul'da çalışan Amerikan filmcıleriyle yakından ilgileniyordu Saç- masapan şeyler yapmalarından korkuyordu! Yazık ki bir daha görüşemedik! Ünlü Amerikan rejısörü V. Mankievvıtz, Çiçero olayını Beş Par- mak adıyla çevırmekteydi ve kimi dış sahneler için birkaç gün- dür istanbul'daydı. Ne var ki Eliasa Bazna'nın bütün gırişimleri sonuç vermemıştı. Bazna. danışman olarak kimi bilgıler ve bel- geleri para karşılığı vermek istiyordu. ilyas Bey'in. İstanbul'a dönmesıni heyecanla beklerken ön- ce Ankara akşam gazetelerinde, ertesı sabah da bütün gazete- lerde bir bomba haber patladı. İkinci Dünya Savaşı'nın ünlü casusu Çiçero Ankara'da tutuk- lanmış, fakat kısa sürede salıverılmişti. Olay büyük gazete ve ajansların Türkiye temsilciliğıni yapan Mr. Bruck, Türk güvenlik makamlarma başvurarak Eliasa Bazna'yı şikâyetiyle patlak ver- mişti. ikinci savaş yıllan, Yugoslav elçiliğinde kavaslığı sırasın- da tanıdığı bir Amerikan gazetecisınin Mankiewitz'la arasını bul- sun diye sık sık başvurmasından otürüydü. Fakat Ankara Palas Otelı'nde tutuklanan Bazna, bir kimlik belgesi gosterince bıra- kılmıştı. ATİLLA ARSOY'u 49. doğum gününde anıyoruz. AKAY-AYÇE ARSOY Yer: Ankara Karşıyaka Mezarlığı Tarih: 28 Mart 1990 Saat: 13.00 Sevgili arkadaşımız GÜLYÜZ USLU'yu kaybetmekten tarifsiz üzüntü duyduk. Çocuklarına \e ailesine başsağlığı diliyoruz. FATOŞ DALMAN. NLRDAN GRL'MER TÜRKİYE DE 35 YILDIR MUTLU AKÜ VAR Ulusal Akü Mutlu, uluslararası pazarda da 10 yıldan beri ustunluğunu kanıtlamıstır. SabitTesisAkülcri Cekki Aküleri Y ı l 1 9 4 5 Mutlu A.Ş. kuruldu. Y ı l 1 9 5 5 Mutlu, Türkiye'nin ilk aküsünü üretti. Y ı l 1 9 9 0 Bugün, Türkiye'de gücün gerektiği her yerde Mutlu Akü var. Karada otomobillerden TIR'lara, denizde yatlardan teknelere, yerüstünde dizel lokomotiflerden, yeraltındaki madenlerimize, fünellerimize... H e r y e r d e . Haberleşmeden güç istasyonlanna, ulaşımdan kontrol sistemlerine, sulama ve pompa istasyonlarından emniyet aydınlatmalarına... Gücün gerektiği her alanda 960'i aşkın bayi zinciri ile M u t l u A k ü v a r... M u t l u l u k v a r... LU SORUMLULUK TAŞIR İNSAN SICAĞI brdal Atabek 4. bası 5000 lıra (KDV î(indc) Ödemeli gonderilmez. Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cagaloğlu-lstanbul GÖRÜLMÜŞTÜR İlhan Selçuk 6. bası 5000 üra (KDV içinde 1 Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 19-41 Cağaloğlu-lstanbu! JAPON GULU İlhan Se^nk 4. bası 7000 lira (KDV içinde, Ödemeli gönderiimet. Çağdaş Yayınlan lurkuc^ı Cad. 39-41 Caialoğlu-Istanbul
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear