23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORT^ LAIKLIK NEDIR,NE DEGILDIR? 10 MART 1990 A Y SA YLA\ Ayasofya olayı ve'din kültürü'— 7 — SORU — Tartışmalann sonuna geimiş bulunuyoruz. Laiklik ko- nusunda uzlaşma açısından Sayın Battal ve Sayın Koru ilginç görüş- ler ifade ettiler. Bu konuda baş- ka neier söyleyebUiriz? MURAT BELGE — Ben önce Ayasofya olâyı üzerinde birkaç şe>' söyletnek istiyorum. Ayasofya tartışmasının beni dehşete düşür- diiğünü belirterek başlayayım. Ayasofya'nın camiye dönüştürül- meraesi ile bir ölçüde rahatladım ama yine de tam rahatlarnış say- raıyorura kendimi. 2000 yılına 10 yıl kala bizirn Türkiye'de siyaset yapma ve siyaset yaparken koz kullanma anlayışı bana çok acık- li geliyor. Bütün dünyada inanıl- maz değişiklikler olurken bizim değişmeme jçin gösterdiğimiz di- renç özellikle üzerinde durulma- sı gereken bir sorun. Bakıyoruz Fatih, şimdi bir kesimin kahrama- nı olmuş; Fatih Köprüsü, Fatih Treni, aklımıza gelen her yerde bir Fatih adı görüyoruz. Eğer bizim f AB Sİrmen Ortaöğretimdeki zorunlu din dersi için 'efendim, bu derslerde dini inanç değil, din kültürü öğretiliyor' denmekte. Halbuki bu derslerde İslamiyetin diger dinlerden üstünlüğü öğrencilere veriliyor. Murat Bdge Ayasofya'yı cami yapmak ve fresklerin üzerine boya çekmek, aklın alacağı bir iş değil. Aynı şekilde birisinin akbna esse ve Süleymaniye'yi kilise yapmaya kalksa bunu da hazmetmek mümkün olmaz. İslamcı kesim beüi bir bilinçle Fa- tih'e sahip çıkıyorsa bu sevindi- rici bir gelişme, çünkü Fatih ger- çekten çok önerrili bir adam. Ör- neğin Fatih'in eski Roma'yı can- landırma hayali var, onun için kendine "Sultan-ı İklimi Rum" diyor. Bellini'yi çağınp resmini yapıyor, Ortodoks Patriği Genad- dius ile ilginç sohbetlere giriyor. Hatta bazı tarihçilere göre ciddi ciddi Hıristiyan olmayı bile dü- şünmüş. Yani Fatih çağını, gelişme doğ- rultusunu kavramış ve buna yö- nelmiş bir sultari, o çağ için ileri derecede uygar bir kışi. Böyle bir tarihsel kişiye sahip çıkmak kuş- kusuz sevindinci bir olay. Fatih'in Ayasofya'yı ve diğer bazı kilise- leri cami yapması da doğnı bir yaklaşım; hem başkalarımn iba- dethanderi benimsenmiş oluyor hem de bu önemli binaJar koru- nuyor. Nitekim birçok Bizans ki- lisesi bu sayede günümüze kadar ayakta kalabilmiş. Ama şimdi Ayasofya'yı cami yapmak ve fresklerin üzerine boya çekmek aklın alacağı bir iş değîl. Aynı şe- kilde birisinin aklına eser ve Sü- leymaniye'yi kilise yapmaya kalk- sa, orada o güzelîm hattatların levhalarını indirse bunu da haz- metmek mümkün olmaz. Ben Ke- malist bir kişi değilim ama Aya- sofya'yı müze yapmak Atatürk'- ün çok isabetli bir kararıdır, Türkler için de Müslümanlar için de Hıristiyanlar için de iyi bir çö- züm olmuştur. Bir Vefa Kilisesi vardır, Molla Gürani Camii ola- rak bilinir. Minarede, eski bina- dan kalma bir tavuskuşu rölyefi vardır. O devrin Osmanlıları, re- sim günahtır dememişler, o röl- yefli parçayı minare yapısı içinde saklamışlar. Tavanda da solgun freskler vardı, şimdiki camii ima- mı onların üzerinden kireç geçir- miş. Bir 15. yüzyıldaki bir de 20. yüzyıldaki tavra bakın. Bence mantıken tslam da tslamcılar da başka dinlerin eserlerıne saygı du- yacak, onları koruyacak bir yak- laşıma sahiptir. Bu nedenle Aya- sofya ile ilgili geiışme ve tarnşma- lar, bu işin böyle bir içerikle siya- set gündemine gelmesi, bu mem- lekette kimserun hak etmediğı bir ilkellik gibi geliyor bana. ALİ StRMEN — Tekrar vurgu- layayım. tnanmış insanlardan kork- mamak gerek. Korkulacak husus, dinsel akımlann siyasi mücadele aracı ve otoriter bir siyasi rejim için ideoloji haline getirilmesi. Din çok önemli bir toplumsal ku- rumdur ama çağımızda toplumsal bütünleşmeyi ne ölçüde sağladığı oldukça tartışmalıdır. Örneğin Pakistan'da toplumsal bütünleş- meyi sağlayan tek öğe dindir ama Pakistan'ın ne ölçüde bütünleşmiş bir toplum olduğu lartışmalıdır. Bangladeş, dine rağmen Pakis- tan'dan koptu, Pencabi partisi ay- rılıkçı. Pakistan sürekli askeri darbelere maruz bir ülke. Yani halkının tamamı Müslüman ama demokrasi açısından komşusu Hindistan'dan çok geride. Benzer durumları Arap ülkelerinde de görüyoruz. Devletin dine karış- maması laikliğin gereği ama ba- kıyoruz Türk devleti sürekli dine karışıyor. Hem söylendiği gibi dındarlara baskı yapmak içio de- ğil, milli egitim pohtikası ile beili bir dini inancı zorlama anlamın- da karışıyor. Sonra da bu sorun- lar sürekli bir ikiyüzlülük içinde ele alınıp, gerçekler toplumdan gizlenmeye çalışılıyor. Orta öğretimdeki zorunlu din dersini alalım. Bu girişim laik dev- let ilkesine ve Tevhidi Tedrisat Yasası'na aykırıdır denince, "Efendim bu derslerde bir dini inanç degil, din kültiirii öğretiliyor" deniyor. Nedir bu din kültürü ? Dinler tarihi mi? Yani bu derslerde bütün dinler, inanç özellikleri ile mi anlatılıyor, yok- sa Sünni lslamiyet mi anlatılıyor? islamiyetin diğer dinlerden üstün- lüğü öğrencilere veriliyor, yoksa Diyanet tşleri Başkanı Sait Yazıcıoğlu: Alevilerle Sünniler arasmda farkgözetmiyoruz— 2 — — Sayın Başkan Türkiye'de- ki Müslümanlar Sünni ve Alevi olarak iki mezhebe aynhyorlar. Aleviler azınlıkta, ama bu r%- kamsal olarak oldukça büyük bir azınlık. Başkanı bulundugu- nuz Diyanet İşleri daha çok Sünni anlayışın egemen olduğu bir yaklaşım gösteriyor denmek- te. Siz bu konuda ne düşünüyor- sunuz, Diyanet İşleri Baskanlı- ğı Alevilere de dinsel hizmet su- nuyor mu, bu alanda herhangi bir sorunla karşılaşıyor musu- nuz? PROF. YAZICIOGLU — Şu nu ifade etmek gerekir ki ülke- mizdeki Sünniler ile Aleviler arasında dini manada herhangi bir farklılık söz konusu değildir. Bazı mahalli örf ve inanışlarla teferruata dair mesekr dtşında, bu iki grup arasında temel dini ko- nularla ilgili ciddi herhangi gö- rüş ayrılığ] yoktur. Esasen tslam anlayışına göre Kuran-ı Kerim'in son ilahi ki- tap, Hz. Muhammed'in son peygamber olduğunu ve onun insanlığa tebliğ ve hayatında tat- bik ettiği dini hükümlerin doğ- ru ve gerçek olduğunu kabul eden ve "Müslamanım" diyen herkes, dinin kesin hükümlerin- den birimi inkâr gibi din sınınn- dan çıkmayı gerektiren bir du- ruma düşmedikçe, hatta bazı yanlış inanç ve davramşları bile olsa hangi mezhebe mensup olursa olsun, kendisine ister Sünni ister Alevi densin Müslü- mandır. O halde bu iki grubu birbirinden ayrı, hatta birbirine karşı iki dini zümre olarak de- ğerlendirmek gerçeklere tama- men aykırıdır Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'de belirli bir mezhebe mensup yurttaşlann dini ihtiyaç- larını karşılamak maksadı ile değil, ister Sünni ister Alevi ol- sun, bütün Müslümanlara din hizmeti sunmak üzere kurul- muştur. Islam dininin itikat, ibadet ve ahlak ile ilgili temel Yaacioğlu Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'ae belirli bir mezhebe mensup yurttaşların dini ihtiyaçlarını karşılamak maksadı ile değil; ister Sünni, ister Alevi olsun bütün Müslümanlara din hizmeti sunmak üzere kurulmuştur. Bu iki grubu, birbirinden ayrı, hatta birbirine karşı iki dini zümre olarak değerlendirmek, gerçeklere tamamen aykırıdır. esasları bellidir. Hangi mezhep- ten olursa olsun bütün Müslü- manların son ilahi kitap olarak tanıdığı Kuran-ı Kerim ortadır. Kuran'ın hükümleri doğrultu- sunda toplumu din konusunda aydınlatmak, böylelikle dini ve milli birliğimizi sağlamak, ka- nunlann Diyanet tşleri Başkan- lığı'na verdiği görevdir. Türkiye bilindiği gibi hassas ve stratejik bir bölgede bulun- maktadır. Bu stratejik coğrafya- da mevcut hassasiyetlere yeni di- ni hassasiyetler ilave etmenin ül- ke hayrına olmayacağına inan- maktayız. Hiçbir aynm yap- maksızın Sünni olsun Alevi ol- sun, bütün vatandaşlarımızı ku- caklamak ve onlara hızmetin en iyisini sunmak Diyanet İşleri BaskanlıgVnın terael hedeflerin- dendir. — Sayın Prof. Yazıcıoğlu, bi- liyorsunuz 1982 Anayasası ile din dersleri ilk ve orta ögretim- de zorunlu hale geldi. Yani biz devlet olarak okula gelen çocuk- lara, anne ve babaiannın Uteği- ne, ailesinin dinsel inançlanna bakmaksızm bir dini inancı ög- retiyoruz. Sizce bu laiklik ilkesi ile çelisen bir dnrurn mudur? PROF. YAZICIOĞLU — Evet 1982 Anayasası ile orta öğretim- de din dersi mecburi hale getiril- mistir. Ancak uyguiama ile söz konusu oian dini telkin değil, din kültürü verilmesidir. Yüzde 98'i Müslüman olan bir toplumda yaşayan, eğitim gören, neticede de ülke kalkınması ve yöneti- minde sorumluluk alacak kişile- rin, içinde yaşadıklan toplumun dini inançlarını, örf ve gelenek- lerini yakından bilmesi ve tanı- masında elbette pek çok fayda- lar vardır. Yoksa aydın - halk arasındaki uçurum hiç ka- panmaz. tfade edilmeye çalışıldığı gi- bi derslerde kültür verilmesi söz konusudur. Herhangi bir dinin zorla benimsetilmesi elbette doğnı değildir. Eğitim - öğretim esnasında değişik kültürel un- surlar öğretilirken din kültürün- den yoksun nesillerin yetiştiril- mesi eksiklik olmaz mı? Her aiie bu kültür ve eğitimi verebilecek seviyede olmayabi- lir. Dolayısıyla okullarda devlet eli ile en iyi ve verimli şekilde ya- pılması kanaatimizce doğru bir uygulamadır. Bu işin cemaatlere bırakılma- sı halinde bir karmaşa söz ko- nusu olacakt'r. Hangi cemaat, nasıl, hangi ölçüler içerisinde bunu yapacaktır? Bu durumda ehil olmayan kişilerce değişik şe- ki1lerde ve gruplarca verilecek eğitimin, ülkenin geleceği açısın- dan doğuracağı karmaşayı dü- şünmek lazım. Türk kültürünün değişik un- surlan okullarda devletçe eğitim yolu ile nasıl veriliyorsa, önem- li bir faktör olan din kültürünün de aynı yolla verilmesinde laık- liğe aykırı bir durum söz konu- su olamaz. Zira söylediğim gibi kültür verilmektedir. Uygulavna yönunden herhangi bir baskı söz konusu olursa, işte o anda laık- liğe aykjrı bir durum ortaya çıkar. BtTTt bir din soslolojisi ile ilgili bilgiler dersin kapsamına girmiyor. Bakın artık bu ikiyüzlülükten vazgeç- rnek gerek. Bu dersi savunanlar, açıkça çıkıp, "Çocuklanmıza Is- lamiyeti öfretecegiz, hepsinin di- ni biitün bir Müslüman olmasıu sagiayacağız ve bunun icin devle- tin okullannı kullanacağız" dese- ler çok daha dürüst bir tartışma ortamı doğacak. Belki o zaman özlediğimiz demokrasi işleyecek ve karşılıklı tartışmaiar sonunda gerçek uzlaşma noktalarına erişi- lebilecek. Ama bu açıklık sağla- namadığı, sorunlar bir sis bulutu içinde kaldığı sürece laiklik konu- sunda farklı görüşlerin uzlaşma- sı pek kolay olmayacağa benze- mektedir. GENCAY ŞEYLAN — Laiklik, buradaki (artışraaların da ortayaa kovdugu gibi son yıllann en sıcak konulanndan biri. Öyle gözük- mektedir ki bu dunıra daha uzua bir siire devam edecektir. Türki- ye çok yiiksek bir nüfus artış hı- • na sahiptir. Buna karşılık eko- nomik olanaklan kısıtlı, sanayi- leşmesi sancılı bir ülke göriinümii vermektedir. Bir taraftan giderek gençleşen son derece dinamik bir nüfus yapısı kendini göstermek- te; diğer taraftan da işsizlik, ye- lersiz eğitim ve fırsat eşitsizli|i ya- şamsal sonınlara yol açmaktadır. Toplumun demokratik gelenekle- rinin zayıflığı, cağdaş bilim, tek- noloji ve kültürel gelişme alanla- nndaki dar boğazlar mevcut tab- lonun korkutucu bir göriinüm al- masına neden oiabilmektedir. Di- ger taraftan da dünyadaki degiş- meler ve ortaya çıkan yeni ulus- lararası senaryolar Üçüncü Dün- ya ülkeleri açısından sorunlu bir gdeceğin variığını gündeme gedr- mektedir. Bu çerçeve içinde Tiirki ye ve benzeri ulkeferde. demokra- siyi sürdürebilmek, gerisinde ka- lınmış olan çagı yakalayabilmek temel sorun haline gelmiş bulun- maktadır. İşte bu noktada de- mokrasiyi tamamlayan bir ilke olarak laikliğin önemi çok açık bale gelmektedir. Bu konuda bir toplumsal uzlaşma için atılması gerekli ilk adım, farklı düşüaen kesimler arasında bir tartışma or- tamı oluşlurmak ve sürdürebil- mek biçiminde tanımlanabilir. Gazetem adına bütün katılanlara teşekkür ediyorum. BtTTt ~ i:i\EYT A RCA YİREK90'DAN80'EPOLITIKATUNELI 18 Mayıs 1982 tarihli Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığı raporunda 20 aylık "aksaklıklar"sıralanıyor 12 Eylül'ü eleştiren'askeri'rapor— 1 4 — Belgenin sayfalarını araladı. Altıncı sayfada gözüne çarpan "Temel Öneriler ile İlgili Aksaklıklar" bölümünü okudu: "Yayınlanan temel önerılerin her biri; 12 Eylül öncesi ve sonrasında (Devletin ve ana- yasal düzenin korunması ve kunanlması) için anarşi ve teröre karşı gerçek bir savaşım ver- miş olan Sıkıyönetim Komutanlıklan'nın uy- guiama ve deneyimleri ile saptanmış, anarşi ve terörün önlenmesine ilişkin ve birçoğu da hükümet programında yer almış önleyici, ka- lıci ve yasal önlemleri içermektedir. Demokratik parlamenter rejime geçişle bir- likte% anarşi ve terörün yeniden güçlenmesi- nin önlenmesinde, bu önerilerin gecikmeksi- zin gerçekleştirilmesinin ve sorumlu kuruluş- larda uyguiama alışkanlıklannın kazanılma- sına büyük yarar sağlayacağı açıktır. Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca bugüne kadar 216 temel öneri yapılmış, bunlardan 86'sı gerçekleştirilmiştir. Gerçekleşme oranı yüzde 40 olup aynntıh bilgiler EK-A'da açıklanmıştır. Ancak yapılan incelemede, 12 Eylül'den bu yana üzerinde hiç çalışılmamış temel önerile- rin olduğu saptanmış bulunmaktadır. Yine, temel önerilere verilen bazı yanıtlar- da "işlemde' veya 'yasa tasarısmda ele alındı' gibi yalın sözcüklerle yetinilmiştir. Öneri, bir yasa tasarısmda ele alınmış ise bu tasarı veri- len yanıta eklenerek Genelkurmay Başkanlı- ğı'na da gönderilmelidir. Bazı yanıtlarda ise 'yasa konusu olduğu', 'anayasa değişikliğini gerektirdiği' gibi neden- lerle 'işlem yaDilamayacağı' yolunda pasif eği- limler izlenmektedir. Temel önerilerin her biri yasal yetersizlik- lerin yol açtığı acı deneyimlerden kaynaklan- mıştır. 12 Eylül öncesi bu yasal yetersizlikler ve adalet riizmetlerinin ağır işlemesi, devlet güç- lerinin caydırıcılığmı ortadan kaldırmış, etkin- liklerıni azaltmış, dolayısıyla terörün tırma- nışını bır bakıma kolaylaşıırmıştır. Öneri. bir gereksinim ise ilgili bakanlık ta- rafından >asa veya anayasa değişikliği ile il- gili çahşmaların zaman kaybedilmeden yapıl- ması esas alınmalıdır. Yasaların uygulanabi- lirlikleri olmadıkça, düzenin de sağlıklı ola- mayacağı bir gerçektir." "Temel önerilerin durumu"nu inceleyen bölüme geçmeden önce yazmayi bıraktı ve şöyle bir düşündü: Önundeki belge "22-24 Mart 1982 tarihle- rinde >apılan Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantısı" sonuçlarını içeren rapordu. "Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığı'nta" 18 Mayıs 1982 tarihinde ya- zılmıştı. Parlanıento, siyaset, siyaset adamları, si- yaset adamlarının bürokrasiyi etkilemeleri... Hiçbiri yoktu! Sivil kesime egemen "mutlak iktidar" 12 Eylul askeri rejimindeydi. 12 Eylül rejimi; başladığı gün ve onıı izle- yen yıllarda parlamentonun yasa çıkarmadı- ğından, siyaset ve siyaset adamlarının birbi- riyle uğraşmaktan ülkenin gereksindiği düzen- lemeleri yapamadığından, bürokrasinin siya- sal etkilerle iş göremediğinden yakındı. Yakınmanın ötesinde, suçladı! Fakat bu belge, icrayı, yasamayı elinde tu- tan askeri yönetimin "mutlak iktidarına" kar- şın, "12 Eylül'den sonra üzerinde hiç çalışıl- mamış temel önerilerden" söz ediyordu. Te- mel önerilere "yasa konusu veya anayasa de- ğişikliği gerektirdiği" gibi gerekçelerle karşı çıkıldığını saptıyordu. "Pasif eğilimlerden" söz ediyordu. 12 Eylül'den önce parlamento vardı. Par- tiler, hükümetler, muhalefet, anayasa düze- ni, hukuk devleti vardı. Sivil-asker her kesime egemen olan, demir yumruğunu hissettiren askeri rejim, kendi dö- neminde işlerin tam anlamıyla yürümediğin- den bu denli yakınıyorsa... ...Askerlerin gereksindiği 1980 öncesi ön- lemleri, demokratik rejimin egemen olduğu bir ülkede, hükümetler ve parlamento "en kı- sa zamanda" nasıl alabilirdi? Dayatma ve (D) gününü bekleme yerine, eksik yanları olsa da hükümetlerin ve parlamentonun sağladığı ön- lemlere güvenlik güçlerinin yardımcı olması gerekmiyor muydu? Sorulardaki amaç; bir dönemi savunmak ya da öteki bir dönemi karalamak değil. Sa- dece ve sadece insafa çağnda bulunmak! Sayfalar açıldıkça... Sekizinci sayfayı açtı: "Sıkıyönetim Komu- tanlıklan'nca yapılan kamu kuruluşlanna yö- nelik denetlemelerde görülen aksaklıklar": "Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca kamu kuruluşlannda yapılan denetlemelerde, 12 Ey- lül öncesine oranla büyük farklılık görülmekie birlikte, özellikle son zamanlarda görevli per- sonelde disiplin ve sorumluluk yönunden gi- derek zayıflamaların olduğu izlenmektedir. Kamu kesiminde görülen bu durumun düzel- tilmesi için gerekli etkin önlemler alınmalı, ih- mali görülen sorumlular hakkında yasal iş- lemler yapılmalıdır. Genelde, kamu kuruluşlannın denetleme- ye aJışık olmadıklan, denetieme ile teftiş ara- sındaki farkı ayıramadıkları gözlenmektedir. Her kunıluşun; kayıtlarında bakım ve temiz- liğine kadar her şeyi ile deneıknmesini sağ- lamak üzere ilgili bakanlıklar ve mülki amir- lerce saptanmış standart denetieme formları yoktur. Bu noksanlığı gidermek amacıyla; Ge- nelkurmay Başkanlığı'nca, Sıkıyönetim Ko- mutanlıklan'nın göruşlerı de alınarak örnek denetieme formları hazırlanmıştır." Yukarıdaki yargılan doğrulamak için rapo- ra alınan bir ornek, dokuzuncu sayfadan: "Donanma ve Sıkıyönetim Komutanhğı'- nın Sakarya YSE Müdürlüğü'nün denetleme- sinde saptadığı aksaklıkları yerindeincelernek üzere Köyişleri ve Kooperatifler Bakanlığı'- nca gönderilen iki murakıp V.Ç.'nin YSE mü- dürünün odasında içki içerken görülmesi üze- rine durumun, adı geçen bakanlığa bildiril- mesi sonucu, bakanlıkça verilen yanıtta 'Bu olayın doğruluğunun saptanamadığı' bildiril- miştir. Görüldüğü gibi, bıldırim ve incelemede çelişkiler vardır." 12 Eylül'den önce depolardan patlayıcı maddeler çıkarıldığı, gereken önlemlerin alın- madığı uzun süre yazıldı, söylendi. Rapora bakarsak: "Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca yapılan denetlemelerde patlayıcı maddeierin depolan- masında saptanan aksaklıklar detaylan ile il- gili bakanlığa gönderilmekle beraber bazı önemli hususlar aşağıya çıkanlmıştır: (a)- De- polarda ilk yardım malzemesi yoktur. (b> Sa- botajlara karşı bilgi ve eğitim düzeyi düşük- tür. (c)- Bekç.: kontrol saatleri, yangın sön- dürme ve paratoner sistemleri, bekçilerin si- ettiğini" durmadan yineledi, hatta 1985'teki Meclis açış konuşmasında bir kez daha vur- guladı. Genelkurmay'a göre "yabancı devlet temsilcileri listeleri istemiş, ama verilmediği" saptanmıştı. Somut bir örnek veriliyor: "Türkiye'deki Alman Ataşesi'nin 4. Kolordu ve Sıkıyöne- tim Komutanlığı ile yaptığı görüşmede Dışiş- leri Bakanlığı'ndan, 'Türk hükümetine yar- dımcı olmak amacıyla' AJmanya'da bulunan sakıncalı ve aranan kişilerin isimlerinin, ken- dilerine veriimesini istediği, ancak alamadı- ğını belirttiği öğrenilmiştir. Yine, geri alınması istenen kişilerle ilgili Alman makamlarına ve- rilmek üzere Sıkıyönetim Koordinasyon Baş- kanlığı'na gönderilmesi istenen listeler: Milli savunma, içişleri, dışişleri, adalet bakanlık- ları ile MtT müsteşarlığı tarafından geç ve ek- SIKIYÖNETİM RAPORUNDA1N ELEŞTİRİLER Sıkıyönetim komutanhklannca bugüne kadar 216 temel öneri yapılmış, bunlardan 86'sı gerçekleştirilmiştir. Gerçekleşme oranı yüzde 40'tır. Ancak yapılan incelemede 12 Eylül'den bu yana üzerinde hiç çalışılmamış temel önerilerin olduğu saptanmış bulunmaktadır. Yurtdışında oiup Türkiye aleyhine yıkıcı faaliyette bulunmaktan aranânların listelerini isteyen Türkiye'deki ilgili yabancı devlet temsilcilerine bu listelerin verilmediği saptanmıştır. Henüz yönetim fonksiyonlanm çahştıracak bir sistem İcurulamadığı müşahade edilmektedir. lah taşıma ve tesis işletme ruhsatları eksiktir." Bir başka; "Vatandaşlıktan çıkarma işlemleri ile ilgi- li olarak yayınlanan emre karşın, yurtdışın- dan geri verilmesi veya vatandaşlıktan çıka- nlması istenen kişilerle ilgili evrakın tamam- lanmasında gecikmeler olmaktadır. Bugüne kadar 99'u bu dönemde olmak üzere toplam 488 kişi hakkında, 403 sayılı yasa hükümle- rinin uygulanması istemine karşın, bunlardan yalnızca bir kişinin yurda girişinde yakalan- ması mümkün ulabilmis, diğerleri hakkında ise henüz bir sonuç alınamamıştır." Söz konusu gecikmeler ve geri verme istek- leri ile ilgili işlemlerin son güne bırakılması, dolayısıyla 'karşı devletin' olumsuz gerekçe- ler ileri sürmesine fırsat verilmektedir. "Yurtdışında olup, Türkiye aleyhinde yı- kıcı faaliyetle bulunmaklan aranânların lis- telerini isteyen Türkiye'deki ilgili yabancı dev- let temsilciltrine bu listelerin verilmediği sap- tanmıştır." Ne zaman? Askeri dönemde! Oysa Evren Paşa, öteki devletlerin arananIan "hımaye sik gönderilmiştir." Evren Paşa'nın başandan söz ettiği bir ko- nuda raporda şu satırlar yer alıyor: "Şikâyet ve ihbarların büyük çoğunluğu- nu yolsuzluk konuları oluşturmaktadır. Ni- san 1981'den 15 Mart 1982'ye.kadar geçen on bir aylık sürede Genelkurmay Başkanlığı'na 29 önemli yolsuzluk olayı ulaşmış, bunlardan yalnızca 'dördü' sonuçlandmlmıştır." Ya şu "zihniyet": "...Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca eğitim ve öğretim kuruluşlannda yapılan denetleme- lerde görülen aksaklıklar aşağıya çıkanlmış- tır: (a)- Daha önceden boykota katılmış, hü- küm giymiş ve aftan yararlanarak göreve dön- müş öğretmenlere yasal işlem yapılamadığı anlaşılmaktadır. Bu gibi öğretmenlerin etkin- lik sağlamalanna engel olmak üzere hiç de- ğilse yönetici kadrolarda bulundurulmamasın- da yarar görülmektedir. Bazı il kütüphanele- rinde bölücü, ideolojik ve politik yayınlann bulunduğu öğrenilmiştir. Gerek il kütüpha- nelerinde, gerekse okul kitaplıklarında bu tür yayınlann bulundurulması önlenmeli ve bu- lunduran sorumlular hakkında yasal işlem ya- pılmalıdır." "Evrak düzenlenirken, kişi ile ilgili suç ola- rak, sağcı, solcu, şeriatçı gibi tanımlann kul- lanıldığı görülmektedir. Suçun kapsamına gir- diği yasanın ilgili maddeleri yazılmalı ve özel- likle geri istenen kişinin adi suçlu olduğu vur- gulanmalıdır." Sayfa 2: "Aksaklıklar." "Bundan önce yapılan sıkıyönetim koor- dinasyon toplantılanna ait sonuç raporlart- nın ilgili kısımlannın bakanlıkların alt kade- melerine, özellikle valilere ulaştınlmaması so- nucu önceki toplantılarda dile getirilen aksak- lıkların devam ettiği görülmüştür." Ardından söyle bir yargı geliyor: "Henüz yönetim fonksiyonlarını çahştıra- cak bir sistem kurulamadığı müşahade edil- mektedir." Demek "idare calışmıyor". Savlara göre si- viller zamanında çalıştırılmıyordu. 12 Eylül 1980'den 18 Mayıs 1982'ye kadar geçen süre: Tam yirmi bir ay. Altı yüz otuz gün. Evren Paşa'nın 2 Temmuz 1983'te Bolu'- da söyledikleri kulaklarda çınlıyor: "...ldarede yıllarca yapılmak istenip de ba- şaniamayan pek çok konuya el atılmış ve bun- lardan çoğu da sonuçlandmlmıştır..." Ne var ki "idarede" (Rapor sayfa: 3): "Valiler tarafından Sıkıyönetim Komutan- lıklan'nın başkanlığında yapılan bölge sıkı- yönetim koordinasyon toplantılarında alınan kararlann ve isteklerin durumlan ile ilgili bil- gilerin: (a)- Bir kısım valilerce bakanlıklara gönderilmediği, (b)- Gönderilenlerin ise ba- kanlıklarda bakan katına ulaşnnlmayarak ge- nel mudur düzeyinde bırakıldığı ve işlem gör- mediği, (c)- Bazı valilerin, isteklerin ilgili nu- kamlara ulaştınlmasında sıkıyönetim kana- Iının kullanılmasını beklemeleri gibi benzeri nedenlerle söz konusu toplantılarda saptanan isteklerin karşılanmasında veya aksaklıkların giderilmesinde gedkmelerin ortaya çıktıgı an- laşılmaktadır." (Sayfa: 5): "Birçok defalar belirtilmiş ol- masına rağmen hâlâ Sıkıyönetim Komutan- lıklan'nca bakanlıklara gönderilen resmi ev- rakın yetkisiz kişilerin eline geçtiği öğrenil- mektedir." (Sayfa: 4): "Bazı bakanlıkların, adresleri- ne gönderilen evrakı, kendilerine ait olmadık- lan gerekçesiyle işleme almamalarına karşın ilgisi olan bakanlığa da aktarmadıkları görül- müştür. Bazı bakanlıkların, sıkıyönetim kap- samında olup prensip niteliği taşıyan konu- larda Genelkurmay Başkanlığı'nın görüşlerini almadangenelgeyayınladıklan görülmüştür." Şimdi gelelim, 12 Eylül yönetiminin başa- rılı Başbakan Yardımcısı Tö'ye! EK-A'da "Temel önerilerin durumu" yazılıyor. Sayfa: A-6. "Duyarlı il ve ilçeler ile ilgili te- mel önerilerin durumu": , "Devlet bakanlığı Sn.TÖ'ye ait 8 numara- lı temel öneri" Anarşi ve terörün 12 Eylül »ncesinde ko- laylıkla tırmandığı, devletin etkinliğini yitir- diği ve 12 Eylül sonrasında bir bakıma dev- let güçlerince yeniden kazanılmış olan duyarlı il ve ilçelerimizin sorunlan henüz giderileme- miştir. Geri kalmış bölgelerimizde, henüz so- runlu kamu hizmetlerinin bile gerçekleştirile- mediği saptanmıştır. Sekiz on haneden olu- şan mezra ve komların her birine kamu hiz- meti götürmek bir sorun olurken bu yerlerde güvenliğin sağlanması da ayrı ve önemli bir sorun olmuştur. 12 Eylül öncesi Doğu ve Gü- neydoğu Anadolu'daki teröristlerin bu tür yerleri (bugün de) barınak olarak kullandık- lan... Teröristlerin egemenliğine (bugün de) geçtiği ve halkın can güvenli endişesi ile (bu- gün de) göçe zorlandığı bihnmektedir. Duyarh il ve ilçeler ile ilgili olarak saptanan öneriler ve mezra ve kom gibi dağımk yerleşim sorun- lan incelenirken anarşi ve terör öncelikle (ama nerede?) göz önüne alınmalıdır. (Merkezi yer- lerde pilot köyler seçilerek halkın buralara gö- çe özendirilmesi)... Toplantıda DPT temsil- cisinden alınan bilgilerden de anlaşıldığı gibi bu "öneriler bugüne kadar bir çözume kavuş- turulmuş değildir.'" 1985'ten sonra "bazı uygulamalar" yapıl- dı. Ne var ki 1982'de Başbakan Yardımcısı TÖ'yü Genelkurmay Koordinasyon Başkan- lığı eleştiriyor. (Sayfa: Â-II) "(Devlet Bakanliğı Sn.TÖ).. Sıkıyönetim Komutanlıklan'nca yapılan de- netimlerde, devlet kadroları ve kamu kuru- luşlannda militanlann henüz lemizlenmedi- ği - 20 sayılı öneri -, bunlann büyük bölümü- nün sinerek yeni dönemi bekledikleri anlaşıl- maktadır. Militan kadrolann, Atatürkçü gö- rünüme bürünerek yeni kadroiar oluşturma- ya çalıştıklan, partizan düşünceli geniş bir kıt- lenin gelecek dönemi bekledikleri ve bu pa- ralelde bürokratik engelleme eğiliminde oldukları değerlendirilmektedir." 12 Eylül'den yirmi bir ay sonra Genelkur- may Koordinasyon Başkanhğı'na göre "so- nuç": "Genelde yapılan bu değerlendirmelerden de anlaşılacağı gibi bazı çok önemli temel öne- rilerde henüz somut bir sonuca ulaşılmış de- ğildir. tçinde bulunduğumuz geçiş dönemin- de bu önerilerin ivedilikle gerçekleştirilmesi- nin yararlı olacağı değerlendirilmektedir." Raporun 2. sayfasında "önceki toplantıda dile getirilen aksaklıkların devam ettiği" ya- zıldığına göre 18 Mayıs 1982'den sonraki gün- lerde "yapılan değerlendirmelerin, buyrulan temel önerilerin" nereye vardığını öngörmek herhalde fazla zor olmayacak." ...Son nokta Yazı dizisi sona ererken 90'dan 80'leri şöyle tanımlayabilir miyiz? "Kar, izleri örtemedi." Hele nereden nereye vardığımızın izlerini sürenler yaşadıkça, bir sorunun ancak bir doğru yanıtı olabilir: Bunalımdan bunalıma!... " BİTTİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear