23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 ŞUBAT 1990** • • HABERLERİN Demokrasiyi Acıların Ustüne Kurmak... (Baştarafı 1. Sayfadaj bellenmiştir; başarıya ulaşması, her şeyin başı, tek kurtuluş yolu sayılır. Şiddet bunun için kullanılır. Kan lekesi gitgide büyür. Faıli meçhul cinayetler zıncirıne yeni hal- kalar eklenir her gün: Bir asker.. Bır polis... Bır politikacı... Bırprofesör... Birsendikacı... Bir işadamı... Bir gazetecı.. Her seferinde toplumun bir kesimi ayağa kalkar. Cepheleşme eğilimlerı güç kazanır. Politikada kutuplaşma su yüzüne vurur. Böylesi ortamda gittikçe körelmeye baş- lar mantık. Duygular, öfke, kin, nefret.. Bun- lardır artık tutum ve davranışlara damgası- nı vuran. Korku ve dehşet kök salmaya koyulur. Kasvetli bir hava çökmeye başlar her yana. Karamsarlık dalga dalga yükselir. Ve bır gün... Sabaha karşı yine bıri basıverırdüğmeye: — Tank sesleri... • Sevgili Muammer Hoca'nın cenaze töre- nindeki hava ve atılan kimi sloganlar çağrış- tırdı bu bölük pörçük düşünceleri... Yüreğimde acı bir kaybın sızısı, düşün- dünv Toplum olarak öğrenmemiz neden bu kadar güçtü? Bılgi ve deneyımlerimizi kuşak- tan kuşaga neden bir türlü aktaramıyorduk? Neden yeterli dersı alamıyorduk yaşadıkla- rımızdan? Törendeki yüzlerde tedırginlik ve karam- sarlığın çizgileri belirgındı. Zihinlerde soru işaretlerinin çengellerı giderek kaltnlaşıyor- du Ağızdan ağıza dolaşan soru genellikle ay- nıydı: "Biz bu filmi daha önce seyretmemiş miy- dik?" Cenaze törenini dikkatli gözlerle izleyen bir Batılı dıplomatın sorusu da şu oldu: "Burada duracak mı, ne dersinız?" Bu soruya evet demeyı ne kadar isterdık. Ama bugün iyımser olamıyoruz ne yazık ki. Sanki terör sürecekmış gibi geliyor... • Nedır çare? Her şeyden önce, şiddetten medet uman- ların şunu gayet iyi bilmeleri gerekir: Kimse kimseyi tüketerek bir yere varamamıştır. El- de sopayla, elde tabanca, tüfekle, kan da- valarıyta kimse kimseyi "ada/n"edemez. Bir toplumu torna tezgâhından geçirip insanla- ra tek tip giydirmek olanaksızdır. Geçmıştir o günler. "Tek tip" değil,, "farklılık"t\r günümüze damgasını vuran. Ozgürlük ve demokrasinin böylesine geliştiği bir dönemde, hâlâ şiddet ve baskıyı bir politika aracı olarak benimse- meye kalkışanlar, eninde sonunda kendile- rini bir çıkmaz sokakta bulurlar ve kafalarını duvara dank diye çarpmaktan kurtulamazlar. Onun için en başta gelen çare, karşıt fi- kiriere kurşunla karşılık vermek değil, taham- mül ve hoşgörüyü öğrenmektir. Her türlü fik- rin serbestçe yarışmasından çekinmek çağ- dışı bir duygudur bugün. Farklıhk renktir, güzelliktir, dinamizmdir. Tek tip, tekdüzeliktir, sıkıcı olmaktır, durgun- luktur. Farklılığın bır topluma kazandıraca- ğı yaratıcılık, bir yerde toplumsal ilerlemenin motorudur. Korkmayalım farklılıktan! Çünkü farklılıkla demokrasi iç içedir. Her yerde demokrasi bir bakıma acıların ustüne inşa edilmıştir. Bizim ülkemizde de yeterince acı çekilme- di mi? Daha ne duruyoruz, teröre karşı demok- rasi saflarında birleşmek için? CUMHURİYET/17 YILMAZ'IN 'GEÇMtŞ OLSL'N' ZÎYARETt — Dısişleri Bakanı Mesut Yılmaz, Gümülcine'deki olaylar sırasında yaralanıp Türkiye'ye gelirilerek Taksim llkyardım Hastanesi'nc yatırılan PASOK eski Mil- lelvekili Ahmet Faikoglu ile Miiftii Vekili Mehmet Emin Aga'yı hastanede ziyaret etti. Yılmaz, Meh- rael Emin Aga'nın odasında sohbet ederken (Yunan Başkonsolosu için) "t>i adamdı, ama gidecek" dedi. Hastane çıkışında bir açıklama yapmasını isteyen gazetecilere Yılmaz, "Televizyonda akşam ha- berlerinde verildi ya. Yunan Başkonsolosusınır dışı edilecek"diye konuştu. (Fotoğraf: Behzat Şahin) Yunanistarfa Hstenmeyen kîşi' (Baştarafı 1. Sayfada) na tahammul edilemediği gerçeği- nin bulunduğunu ciddi olmayan gerekçelerle gözlerden kaçırabile- cegini ummaktadır. tki soydaşımı- zın bir an once tahliye edilmele- rini ve adaletsizligin giderilmesi- ni, Gümülcine'de azınlıga saldı- ran, bazılan agır olmak üzere, bir- çoğunun yaralanmalarına yol açan, sırf azınlıga ait büro ve iş- yerlerini tahrip eden ve yagmala- yan kişilerin tutuklanarak yasal kovuşturmaya tabi tutulmalannı, bu saldırılara maraz kalan tüm azınlık mensuplannın zarar ve zi- yanlannın tazmin edilmelerini beklemtkteyiz." Vunanistan Dışişleri Bakanı Andonis Samaras'ın, bugun Ati- na'da bir basın toplantısı düzen- leyerek Atina ile Ankara arasında- ki bunalım konusunda bilgi vere- ceği açıklandı. Bu avada, Yunan tarafının, "Giimülcine temsilciliginin baş- konsolosluk degil, konsolosluk statüsünde olduğu" yolundaki id- diası ise Türk Dışişleri çevrelerince "yersiz ve gülünç" olarak nitelen- dirildi. Gümülcine'de Türk azınlıga ya- pılan saldınlan yerinde incelemek üzere Batı Trakya'ya giden Sol ît- tifak heyeti, Başbakan Xenofon-, das Zolotas'a gönderdiği raporda hükümeti bölgede yeni kargaşa- hklar çıkması olasıhgına karşı uyardı. Parlamento tkinci Başkan Yardımcısı Maria Damanaki ve IZMIR'den HIKMET ÇETINKAYA Demokrasi Savaşımı İZMIR — SHP Genel Başkanı Erdal İnönü'yle kaldığı otelin odasında konuşuyoruz. Inönü. Prof.Dr. Muammer Aksoy'un al- çakça ökJürülmesi olayının derin üzüntüsünü yaşıyor. Cenaze tö- renine katıiamayışının nedenini ıse şöyle açıklıyor: —Önceden düzenlenen bir geziydı. Katılamadığım için çok üzgünüm... Inönü, sonra demokrasinin vazgeçilmez bir yönetim biçimi olduğu üzerinde duruyor. Laikli- ğin korunmasının Türkıye ıçın te- mel bir gereksinim olduğunu vur- guluyor. inönü, ANAP'ın dıni politikaya bağımlılığa getirmesinin sakınca- larını nasıl değerlendiriyor: Şöyle: —Din duyguları hepimizin için- de bulunan ve hayatımızı çok de- rinden etkileyen duygulardır. Çünkü din, ınsanın sonsuzluk özleminden gelen bir ihtiyaçtır. Bugünü değil, ölümden sonrası- nı düşünen meseledir. Solda ol- muş, sağda olmuş, ortada olmuş hiçbir partiyle ilgisı yoktur din duygusunun. Türkiye'ye özgü de- ğil, başka demokrasilerde de var. Batı'da ve Amerika'da örneğın. Orada da partiler seçmenlerin din duygulanndan yararlanmaya çalışırlar. Şimdi bizde ANAP'ın yaptığı bu. SHP liderine soruyoruz: —Böyle politikalar tehlikelı de- ğil midir? Hele bizim gibı bir ül- kede. Erdal İnönü, "Elbette tehlikeli- dır" deyip yanıt veriyor: —Tabii bunu yaptığı için de di- ni istismar eden bir diktatörlüğe götürmek isteyecek olan eylem- cilere karşı kesın vazıyet alamı- yor. Kimı zaman özendirıyor, ki- mi zaman görmemezlikten geli- yor. ANAP baştan beri bunu ya- pıyor. Hatta Milli Eğitim Bakanlı- ğı'nda çok tehlikeli şeyler yaptı- lar... Bir an duruyor İnönü. Sonra o tehlikeyi anlatıyor: —Ailenin isteğine karşı çıkma- yız diye Darwin teorisini 'Eh bu da teoridir, ama kutsal kitaplar- da başka yaklaşımlar var, onu da okutalım, o da olur, bu da olur' şeklinde bir yaklaşıma girdiler... Böyle bir yaklaşımın sakınca- larına değinen inönü, "Bu, son derece yanlıştır" diyerek bir ta- nesinin doğru olduğunu açıkla- yıp devam ediyor: —Doğru olan da Darvvin teo- risi doğrultusunda gelışmiş olan bilimsel harekettır. Ailesi beğen- sin, beğenmesin doğrusu budur. Onun için, "Aile bundan hoşlan- mıyor, bunu okutursa öbür dün- yada rahatsız olacak" diye düşü- nüyor ailesi. Onun için 'Biz de okutmayalım' şeklindeki yakla- şım tabii son derece yanlıştır, ama işte bunu siyasette puan ka- zanmak için yapıyorlar, bunu yapmaya devam ediyorlar. Inönü'ye 'Silahlı Kuvvetler'de- ki irtica soruşturması konusunda görüşünü alırken bir de şunu sorduk: —Silahlı Kuvvetler irtica konu- sunda çok duyarlı. Oysa iki po- lis memuru resmi elbiseleriyle Ayasofya Müzesi'nin camiye dö- nüştürülmesi için imza kampan- yasına katıldılar. Siz bunu nasıl değeriendiriyorsunuz? İnönü'nün yanıtı: —İçişleri Bakanlığı bu konuda vaziyet almıyor. Tabii ordu vazi- yet alıyor. Çünkü ordunun temel amacı Türkiye'yi korumak, Türki- ye'yi bugün korumak, herkes öl- dükten sonra değil. Bunun da yolu bellidir. Onun için fikirlerimi- zı karıştırmadan Türkiye'yi koru- mak için ne yapmak gerekiyorsa onu yapacaksınız. İçişleri Bakan- lığı da sıyasete kanştığı için bu- na engel olmuyorlar. SHP lideri "tehlikeli yaklaşı- mın" üzerinde duruyor zaman zaman. İslamcı, bağnaz siyasi görüşlerin yavaş yavaş örgütlen- diğini söylüyor. O da şu: —Bu arada, her yerde ve Tür- kıye'de mevcut olan islamcı, bağ- naz siyasi görüşler, bir komşu ül- kenin siyaseti olduğu gibi bır bağnaz görüşü sıyasete oturt- mak eğilimidir. Türkiye'de de var. Bu eğilımin sahipleri de uzun va- deli çalışan insanlardır. Yavaş ya- vaş örgütleniyorlar. Arada bir ey- lem yapıyorlar belki. Rahmetli Prof.Dr. Muammer Aksoy'un ar- kasındakiler bunlar mıdır? Öyle söylediler. Bu daha vahim. De- mek ki daha çabuk bir aşamaya geldiler, öyle anlaşılıyor, ama da- ha anlaşılmadı, kesin konuşmam yanlış olur. Bu doğrultuda ANAP'ın siyasi çıkar için yaptığı şeyler şüphesiz tehlikeler içeren bir davranıştır. Bunlar var, tehli- ke var diye demokrasiden vaz- geçmek olmaz. Tehlike var diye bunları yok farz etmek olmaz. Dolayısıyla ben bu durumdan endişe etmiyorum. Ancak bunun da dikkatle takip edilmesi ve mü- cadele edilmesi gereken bir şey olduğunu biliyorum. İnönü, İçişleri, Milli Eğitim, Sağlık bakanlıklannda görev alanların "Eğer gerçekten laik yapıda değillerse çok zor olur on- ların getirdiği tahribatı önlemek" diyor. SHP'nin siyasette dini kul- lanmadığını, vatandaşın din duy- gusuna saygı gösterdiklerıni be- lirtiyor. Sözünü Prof.Dr. Muam- mer Aksoy'un alçakça öldürül- mesi olayına değinerek bitiriyor: —Rahmetli Aksoy'un öldürül- mesi insanlık için bir leke. Eğer gerçekten dedikleri gibi İslami In- tikam Örgütü ıse yapan, işte Rö- nesans döneminde Avrupa'da yaşanan olayların Türkiye'de de yaşanacağını gösteriyor. Onun için ben 'Ölsek de bu yoldan ay- rılmayız' diyorum ve bizden son- ra gelenler de bu yola devam eder. Bu, ortaçağ karanlığryla ye- niçağ aydınlığının mücadelesidir. Tekrar geri geldiyse aynı müca- dele yine yapılır ve sonuçta ay- dınlık zafere erişir. Biz de İnönü'yle söyleşimizin birincı bölümünü noktalıyoruz... MESLEKTAŞLARIMIZA DUYURU Değerli hukukçu ve Ankara Barosu başkanlarından Av. Muammer Aksoy'un öldürülmesini hukuk devletine yönelik ciddi bir tcrtip sayıyor ve bu nedenle 5.2.1990 günü saat H'de îstanbul Barosu önunde buluşarak- Taksim Anıtı'na çelenk koyacağımızı belirtip cübbe ile birlikte gelinmesini rica ediyoruz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIGI "UYANIK OLALIM" — Beden Terbiyesi Spor Salonu'daki gece- de Vali Yardımcısı Yaman, Müsliimanlan uyanık olmaya çagırdı. Şanlıurfa Vali Yardımcısı 'Hz.Muhammed'i Anma Gecesi'nde konuştu 'İslamın canlanması sevindirici' MEHMET FARAÇ ŞANLIURTA — "Hz. Mu- hammed'i Anma Gecesi"ne katı- larak bir konuşma yapan Vali Yardımcısı Ekrem Yaman, "Is- lama hareketin canlıbk kazanma- sının sevindirici olduğunu" belir- terek, "Bu durum korkniacak bir şey midir" diye sordu. Vali Alpaslan Karacan, yar- dımcısı Yaman'ı geceye kendisi- nin gönderdiğini, ancak "konpş- masının resmi olmadıgmı" belirt- ti.Regaıb Kandili dolayısıyla il müftülüğünün beden terbiyesi spor salonunda önceki akşam du- zenlediği "Hz. Muhammed'i An- ma Gecesi"ne katılan Valî Yar- dımcısı Ekrem Yaman, Müslü- manların sorumluluğunu bilmedi- ği için henüz uyanmadığını belir- terek şunları soyledi: "Günümüzde bütün tslam dünyasında bir diriliş göriiyoruz. İslam âlemindeki bu canlanma gösteriyor ki Islama yeniden bir yöneliş vardır. Bu durum ülke- mizde de önemli ölçiide gözleni- yor. Üniversite çevrelerinde tale- beler, ögretim elemanlan ve ilim adamlan hızla tslama sanlmakta- dırlar. İslamcı hareketin önemli ölçiide canlılık kazanması sevin- diriddir. Soranm; bu durum kor- kniacak bir şey midir?" Vali Yardımcısı Ekrem Yaman, sair Necip Fazıl Kısakürek'ten "üstad" diye söz ederken kitabuı- dan okuduğu bazı pasajlarla "Müsliimanlan uyanık olmaya" çağıfdı. Vali Yardımcısı Yaman, "Top- lantıya neden katıldıgım" soran Cumhuriyet muhabirine, "Resmi görevli olarak giltim. Ahmet Ar- vasi'nin kitabından iktibas yapa- rak konuştum. Kitaptan okumak- la resmiyeti birbirine kanştırma- mak laam" yanıtmı verdi. Vali Yardımcısı Ekrem Yaman, Cumhuriyet'in, "Arvasi'nin gö- rüşleri sizin görüşleriniz degil mi" sorusuna da "Benim görüşüm de- gil. Arvasi kitabında yazmış. Dev- lelin ya da valüigin görüsüyle de ilgisi yok" karşılığını verdi. Devletin görüşü değil Şanlıurfa Valisi Alpaslan Kara- can, yardıması Ekrem Yaman'- ın "Hazreti Muhammed'i Anma GecesT'nde yaptığı konuşma için, "Kendi sorumlulugunda. Valili- gimizi baglamaz" dedi. Vali Ka- racan, Cumhuriyet muhabirinin sorulanna şu karşılığı verdi: "Konuşmasının muhtevasını kendisinden sormak lazım. Genel- likle benim bulunmadıgım yerler- le ilgili yerlere. sonımlu mali mu- avini gider. Ne söylediyse o söz- ler kendi görüşüdür. Bu bir ama- tör toplantı. Resmi goniş beyan edilecek toplantı değil zaten. Va- li'mnavini orada, 'Hukümet sa- hip çıkmıyor' denmesin diye bu tür toplantılara katılrnış olabilir. Benim katılmam için çok ısrar et- tiler, mazeretim olduğu için gide- medim. 'Muavin arkadaslardan ilgilisi gitsin' dedim. Orada bir konuşma yapması dogaldır, ama konuşmasının sorumlulugu ken- disine aittir. V aliUgimizin resmi görüşü degildir." Yazar'dan tepki SHP eski II Başkanı Feridun Yazar, Vali Yardımcısı Ekrem Yaman'ın konuşmasını değerlen- dirirken, "trticanın ulaştıgı bo- yut, eyleme, saldınya dönüşecek noktaya geldi. Merak ediyorum; bu sözler vali yardımcısının kişi- sel görüşü mü, yoksa devletin gö- rüşü mü? Hangisi olursa olsun iyi düsünmeli. Eger devlet, bn ko- nuşma karsısında önlem almazsa irtica olaylannı teşvik ediyor an- lamına geliyor demektir" diye ko- nuştu. Sol Ittifak milletvekili VeJlilds ta- rafından hazırlanan raporda, hü- kümetin Batı Trakya'daki azınlık- la daha yakından ilgilenmesi ge- rektiği, bölgenin ekonomik açı- dan oldukça geri kaldığı kaydedil- di. Raporda, hükümetin bölge halkma ilgisini göstermesi için derhal bakanlardan olusan bir he- yeti Batı Trakya'ya göndermesi, ayrıca bir an önce cesur kararlar alarak bazı kalkınma planlarmı uygulamaya başlaması istendi. Yunan gazeteleri, Başkonsolos Kemal Gür'ün "istenmeyen kişi" ilan edilmesi karannı "olumlu ve cesur" olarak nitelendirdiler. Başkonsolos Kemal Gür, Yu- nan yetkili makamları tarafından kamuoyuna, Batı Trakya'daki bir grup Türkü "kışkırtan" ve "Yu- nanistan'ın içişkrine kanşan kişi" olarak tanıtılıyor. Yunanistan hü- kumeti, Başkonsolos Gür'ün gös- terdiğini öne sürdüğü "faaliyetleri" konusunda Türki- ye'nin Atina Büyükelçiliği'ni ge- çen yıl içinde birçok kez uyarmış- tı. Yeni Demokrasi Partisi lideri Konstantin Mitsotakis ise, geçen haziran seçimlerinde Kemal Gür'- ün Yunanistan'ın içişlerine kanş- tığı iddıasıyla "istenmeyen kişi" ilan edilmesini istemiş, ancak bu isteği o dönemde geri çevrilmişti. Türk teknesine el kondu öte yandan bir Yunan hücum- botu dün sabah Ayvabk açıklaım- da "Tayfnn" adlı bir Türk balıkçı teknesine el koydu. Midilli'ye gö- türülen teknenin içinde Tuncay Kelpiş ve Ahmet Dinçer adlarm- da iki balıkçı olduğu öğrenildi. Olayın duyulmasından sonra Ba- lıkesir Valisi Kemal Esensoy ile Emniyet Müdürü Sabri Kanlıka- vak Ayvalık'a gitti. Dün sabah meydana gelen olayla ilgili açık- lama yapan Balıkesir Valisi Ke- mal Esensoy, Yunan hücumbotu- nun balıkçı teknesine "karasula- nmızı iblal ediyorsunnz" iddia- sında bulunduğunu, oysa tekne- nin Yunan karasulanna girmedi- ğini söyledi. "Tayfan" adlı tek- nenin Yunan hücumbotu tarafın- dan yakalanması sırasında olay yerinde "Ynzerler" adlı bir tek- nenin daha olduğu ve bunun Türk sahillerine ulaşmayı basardığı bil- dirildi. Türkiye, Yunan avcı botları ta- rafından iki Türk balıkçısının alı- konulmasını, Yunanistan'ın Anka- ra Büyükelçisi nezdinde protesto etti. SHP Genel Başkanı Erdal İnö- nü, dün tzmir'de gazetecilerin so- rularını yanıtlarken iki ülke ara- sındaki sorunların çözümü için başlatılan "Davos" sürecinin baş- ladığı yerde bittiğini ve "Davos öncesine" dönüldüğünü kaydet- ti. tnönu, "tki ülke arasındaki so- runlan ABD ve SSCB çözemez. Soran ancak Türkiye ve Yunanis- tan arasında göriişme ile çözü- lebilir" dedi. GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) Cinayeti kimin işlediğini bilemiyoruz. Katiller, hiç ipucu bı- rakmadan kaçmışlar. Cinayet profesyonelce işlenmiş. Kur- şunlar; şakak, yanak ve göğse sıkılmış, tam öldürücü yerlere! Bu tür cinayetlerde katiller bir süre kurbanlarını izierler. Bir gün, birkaç gün, bir hafta. Geliş - gidiş saatieri belirle- nir, sonra da eylem günü ve saati seçilir. Aksoy da hiç kuşkusuz, cinayetten önce böyle izlenmiş- tir. Olay günü Aksoy, aynı cadde uzerindeki bürosundan çı- kıp yürüyerek evine gelmiş. Evinin karşısındaki bakkaldan da. bir ekmek almış. İzlenmişse bakkalın ya da apartmanın girişindeki çiçek- çinin görmüş olması gerekiyor. Çiçekçiye o saatte Aksoy'u görüp görmediğini sordum, yanıtı şu: — 0 sırada karşıdaki bakkaldan sıgara alıyordum; görmedim.. Belki görmedı, belki de korktu; korktuğu için doğruyu söy- leyemiyor. 12 Eylül öncesinde de böyle olmadı mı? Olayları gören- ler, korktukları. çekindikleri için mahkemelere gelip gördük- lerini anlatmadılar. Ankara Savcı Yardımcısı Doğan Öz'ün katilleri bu nedenle bulunamadı, olayı görenler, korktuktarı için gereken tanıklı- ğı yapmadılar. Aksoy cınayetinde katiller bir ipucu bırakmadan kaçmış- lar. Cinayeti üstlenen örgüt de bilinen bir örgüt değil. Bu yüzden olayı aydınlatmak çok güç. 12 Eylül öncesinde terör böyle başladı. Hükümetler "te- rörün kökünun kazıldığım" bildiren açıklamalar yaparlarken de devlet elden kaçıverdi. Bugün de boyle bir tehlike var. Aksoy cinayeti rejim için bir sınav konusudur. Bu kadar yaşamsal duyarlıktaki konunun somşturulması görevi Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demıral'a verildi. Ya- sai olarak izlenecek yol da buydu. Bu bakımdan söylene- cek söz yok. Hukuk açısından söylenecek söz yok, ama söylenecek hiç mi söz yok? Var; hem de çok! Demiral, eski Başbakan Özal'a yönelen suikastın soruş- turmasını da yapmış; saldırgan ele geçdiği halde olayın ger- çek nedenini kanıtlayamamıştır. Aksoy cinayetini soruştur- mak, Kartal Demirağ olayını soruşturmaktan çok daha güç- tür. Sanığı ele geçen bir olayı çözemeyen Demiral, herhangi bir ipucu bırakmadan kaçan katilleri ya da bu katilleri cina- yete yönelten örgütlü suç çetelerinı nasıl ortaya çıkaracaktır? Kaldı ki DGM Başsavcısı, bugüne kadar izlediği hukuk dışı yollarla haklı tepkileri üzerine çekmiş bir görevlidir. îstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan'ın önceki günkü basın toplantısında belirttiği gibi Demiral'ın bir an önce gö- revden alınması artık bir yasal zorunluk haline gelmiştir. Peki... Demiral görevinden alınmazsa. O zaman ne yapmalı? Hükümet kararlarını dinlemeyen bir başsavcı ile karşı kar- şıyaysak o zaman, çözümü, olağan hukuk ktıralları ve ka- lıpları içinde arayamayız. Böyleyse "de facto" durum, yerleşik hukuk kurallarını aşar. O zaman yapılacak iş bellidir: Özel bir yasa çıkarıp, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 1 na bağlı savcı ve polis ve MİT görevlilerinden oluşan bir kurul ile olaya el koymak. Aksoy cinayeti bir an önce aydınlatılmalıdır. • 12 Eylül öncesinde İpekçı cinayeti, Prof. Cavit Orhan Tü- tengil. Prof. Ümit Doğanay. Prof. Bedri Karafakioglu cina- yetleri karanlıkta kaldığı için devlet 12 Eylül sabahında felç olmuştu. Aksoy cinayeti ileride yaşanacak olayların da habercisi- dir. Devlet, devletse, Aksoy cinayeti bir an önce aydınlatılma- lıdır. Ey devletin etkili ve yetkilileri, bu konuyu bir değil bin kez düşünün. İş işten geçtikten sonra pişmanlığın hiç kimseye yararı olmaz. Başta sizlere! Ozal, kıyak emekliligi (Baştarafı 1. Sayfada) getirdiğini kaydetti. Gerekçede, malanna olanak sağlayan yasanın emekli aylıklarımn bağlanmasın- veto gerekçesinde söz konusu ya- sanın daha önce de Cumhurbaş- kanlığı tarafından aynı nedenler- le geri gönderildiğini anımsattı. özal, veto gerekçesinde millet- vekillerinin emekli keseneğine esas olan kazanümış hak/ayhk derece- lerinin belirlenmesinde öğrenim durumu ve hizmet süresinin dik- kate alınmadığını belirterek, bu durumun Emekli Sandığı'na tabi öteki memurlara göre ayncalık CİMtTLER SERAMIK-HEYKEL Sürekli sunu, öğretı lcudiye Cad. 86 Kuzguncuk Tel. İ42 36 32 343 02 52 tZMİR — Tütün konusun- da üreticilerle görüşmek üze- re önceki gün lzmir'e gelen SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, Türkiye'de demokra- sinin ve laik düzenin yasama- sının SHP'nin temel amaçla- n arasında olduğunu söyledi. İnönü, genel sekreter yar- dımcılanndan Adnan Keskin ve Izmir milletvekilleriyle çık- tığı gezisirün ilk gününde Ala- çatı Kültür Merkezi'nin temel atma törenine katıldı. Daîıa sonra Çeşme, Urla ve Mende- res belediyelerini ziyaret eden İnönü, Izmir gezisi daha ön- ceden programlandığı için Pof. Dr. Muammer Aksoy'- un cenazesinde bulunamadı- ğını anımsattı. tnönü 'Güneş 1" otobü- sünde gazetecilerin "Halkın SHP'li belediyelerin yaptığı zamlara tepki gösterdiğini" belirtmeleri üzerine şunları söyledi: "Asıl sıkınülann hü- kümetin uygulamalanndan geldigini anımsatmak gerek. Halkın tepki göstermesi nor- mal. Bu tepkiler sonunda ik- tidar değiştiği zaman biz pa- halılıgı önleyecegiz. Bir şey daha eklemek istiyorum. Be- lediyelerin gelirierinde önemli kesilmeler oldu. Bunu yap- mamalan lazım. Bunlar hal- kın zaranna." lnönu, bugün Akhisar'da duzenlenecek 'Tütun Mitin- gi'ne katılacak. DYP Genel Başkanı Demirel: Çare venıj doktor (Baştarafı I. Sayfada) lendireceksiniz, ama kansmaya- ouisınız. Guven ortamı saglayarak yabnm yapmasına imkân verecek- siniz. Dunyanın en zengin ülkesin- de bile delik büyük, y-ama küçük- tür. Bunun için maya tutturacak, bu hamunı büyüteceksiniz" diye konuştu. DYP'nin tam serbest piyasa ekonomisinden ne anladığı konu- suna da değinen Demirel, şunları söyledi: 'Tam serbest piyasada ülkeyi yönetenler kendi tanıdıklanna farklı davranmayacak, ülke kay- naklannı şimdi olduğu gibi bü- yük ölçüd? devlet kullanmayacak. Doğru Yol Partisi düzgün, herke- se eşit davranan ve imkânlannı ço- ğaltmış gerçek piyasa ekonomisi uygulayacak. Devletin KİTIerden kurtulması gerekir. Ama bunun yolu yabancılara satmak degildir. Anahtar tesislerin yabancılann eli- ne geçmesine karşıyım." Doğnı Yol'un "lartasiyecilikten annmış devlet" pesinde olduğunu vurgulayan Demirel, "agır işleyen devlette koropsiyon (yolsuzluk)" olduğunu, Doğru Yol'un belli baş- lı görevlerinden birinin koropsi- yonla mücadele etmek olacağını vurguladı. Demirel, Doğru Yol Partisi'nin enflasyonu iııdireceğini de belir- terek "Nasıl yaparsınız diye soın- yorsanız ben de derim ki deneyin de göriin" diye konuştu. DYP Genel Başkanı'nın açıkla- masından sonra partinin yeni eko- nomik programı panel başkanı Güngör Uras tarafından tartışma- ya açıldı. Panelistlerden gazetemiz ekonomi yazarı Osman Ulagay, konuya eleştirel yönden yaklaşa- rak tartışmayı açmak istediğini be- lirtti. "Bu nedenle bazı yetkililer 'kara gözlüklüler' diyor, ama sağ- lıklı tarüşmak için eleştirel yakla- şım şartör" diyen Ulagay, Demi- rel'in "üretimi arttırmak için işbiriiği" önerisinin olumlu oldu- ğunu, ancak enflasyon ve büyü- menin bir arada nasıl yürütülece- ğinin açıklanmadığım belirtti. Diğer panelist Hürriyet Gazete- si ekonomi yazarı Ece Cansen de, Demirel'in konuşması sırasında salondan gelen "Kurtar bizi baba" bağrışlanna değinerek "Acaba kurtar beni baba derken kurtan- cı olan Demirel mi, yoksa Dognı Yol Partisi mi? Bu sözde, politi- kacılann halka 'Siz bir şey yapma- yın, evvelallah biz sizi kurtannz' NOTLAR Demirel: Ben kurtarıcı değilim EStN SUNGUR "Kurtar bizi baba". Kapatılan Adalet Partisi'nin ge- nel başkanı olduğu günlerden bu yana Suleyman Demirel'le özdeş- leşen bu çağrı, dün Mülkiyeliler Birliği Îstanbul Şubesi'nce düzen- lenen panelde de dile geldi. Miting alanlarından Shareton Oteli Balo Salonu'na kadar yansıyan bu çağ- rmın hangi biçimlerde yorumlan- dığı da aynı panelde gözler önü- ne serildi. "Kurtar bizi baba" çağrısı, De- mirel'in, konuşması sırasında "Bu üikeyi kurtaracak kimse yok mu?" sorusunu yöneltmesi ve salondan bu soruya "Sensin! Kurtar bizi baba" yarutını almasıvla gündeme geldi. panelist Ege Cansen, "Kur- tancı Demirel mi, Dognı Yol Par- tisi mi? Bu çagn halk keyfıne bak- sın. her şeyi ben yapanm anlamı- na mı geliyor?" sorusuyla aynı ko- nuyu işlerken Demirel'in eski kad- rosundan avukat Sadık Batum, "Demirel, bir toplum hareketinin sözcüsü olduğu için kurtancıdır" açıklamasını getirdi. Soru yöneltenlerin konuşmala- rına "Sayuı Baba.J' hitabıyla baş- layarak süreklj sıcak tuttuklan ko- nu, DYP Genel Başkanı'nın kapa- nış konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıkışıyla doruğa ulaştı. Demirel, "Ben hiçbir zaman otur- dugunuz yerde otunın. ben cebi- nizi doldurayım, sırtınızı giydire- yim demedim. Ama sıkıntılar ahaüyi bağırtıyor. Knrtar bizi ba- ba diye" sözleriyle başladıgı ko- nuşmasını "Ben kurtancı degilim. Aynca da kurtancılardan kurtul- maya çalışıyorum. Ülkemizi kur- tancıtardan kurtarmaya çalışıyo- rum derken daha sözümü bitirme- den kurtar bizi baba diye bagır- maya başlıyorlar. Ben ne yapayim" diye noktaladı. Halit Narin, Vural Arıkan ve TZOB Başkanı Osman özbek'in ön sıralarda oturarak izledikleri panelde siyasi otorite ve ordu iliş- kileri de gündeme geldi. Hüseyin Ergin isimli bir vatandaşın "Şim- drye kadar ne DYP'ye ne AP'ye oy verdim. Şu andan itibaren sosyal adaletin gelmesi için oyum Demi- rel'indir. Bizim seçtiklerimizi bi- zim ordumuz görevden almamah" biçimindeki sözlerine panel baş- kanı Güngör Aras "Sayın Demi- rel'e takılıyonız. Neden şapkanı alıp hemen gittin diye. Ama sor- mak lazım, o şapkayı alıp gider- ken halk ne yapmıştır. Ordu alıp götürmerneli ama, halk da tepki- sini dile getirmeli" görüsüyle ya- nıt verdi. imajı yaüyor. Demirel'in bu konu- yu açıkhga kavuşturması gerekir" dedi. Panelist Net Holding Yönetim Kurulu Başkanı Besim Tibuk özel sektörde devlet terörii korkusu ol- duğunu belirterek "Ben KİT'lere karşıyım ama, devletin KİT'leri elden çıkaracagına da inanmıyorum" dedi. Prof. Dr. Emre Gönansay ise 1989 yılı ödemeler dengesi cari fazlasının, sermaye hareketleriy- le sağladığına işaret ederek, "Dö- viz bolloğu sıcak paradan doğdu. Onun için geldigi gibi 24 saatte- de gider" dedi. Daha sonra panelistlere ve DYP Genel Başkanı Suleyman DemireFe dinleyiciler tarafından sorular soruldu. DemireFe yönel- tilen sorular arasında sanayinin nasıl teşvik edileceği, vergi adale- tinin nasıl sağlanacağı, yolsuzluk- larla ne biçimde mücadele edece- ği ve iktidara geldigi takdirde eko- nomiyi ne kadar zamanda rayına oturtacağı gibi konular yer aldı. da öğrenim durumu, Emekli San- dığı'na tabi hizmet süresi ve belli bir yaşın doldurulmuş olmasının dikİcate alındığı vurgulanarak 20 yılını doldurmayan kadın memur- lar ile 25 yılını doldurmayan er- kek memurlann kendi istekleri ile emekliye aynlmalanmn mümkün olmadığı, ayrıca memurlann emeklilik yaşlarımn kadınlarda 55, erkeklerde 60 yaşına çıkanl- dığı anlatıldı ve şu görüşlere yer verildi: "Kabul edikn kanunla yasama organı uyelerinin ve dışandan ba- kanlığa atananlar için tahsü du- rumu, hizmet süresi veya yaş ko- nulannda farklı bölümlere gidil- miştir. Emekli Sandığı kanununa göre borclanma isteginde bulunan iştirakçilerin borçlandıklan mik- tan Emekli Sandığı'na ödedikle- ri tarihten itibaren altı ay geçtik- ten sonra borçlandıklan sörede de dikkate alınarak, diğer şartlan da taşımalan halinde kendi istekleri ile emekliye aynlmalan mümkön- dür. Ama söz konusu yasada ya- sama organı üyeleri ile dışandan bakanlığa atananlar için altı ay- hk bekleme süresi kakfanlmışür." Gerekçede, eski Cumhurbaşka- nı Kenan Evren döneminde gön- derilen veto gerekçesinin bu yasa için de geçerli olduğu belirtilerek "Anayasa Mahkemesi'nin emsal kararlan konuyu hiçbir tereddü- te mabal olmayacak derecede açıkça ortaya koymuştur. Aynca anayasamn 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi karariannın yasama, yüriitme ve yargı organ- lanru bağlayıcı niteligi mevcut- tur" görüşüne yer verildi. DUIN^ADA BUGUN ALİSİRMEN (Baştarafı 3. Sayfada) düklerimızin, algılayabildiklerimizin belgelere dayanarak nesnel olmasına çalışsak bile, tümüyle ölçülüp tartılıp, niceliğini bilim- sellikle saptayamadığımız bır dökümünden başka nedir ki? O zaman tarih biz neyi ne kadar algılayabilıyorsak odur. Bu durumda, 73 yıllık koskoca bir yaşamın ıçinden gelecekte büyük harflerle sadece alçakça öldürülme anını yazmasındaki haksızlık için kendimızden başka kime kızabiliriz ki? Zamanın belirlı bir kesımınde tarıhin neyı yazıp neyi yazma- yacağı, o toplumun neyi algılayabilip, neyi algılayamayacağına bağlıdır. Tarıh degildir varsa bir haksızlık veya yanlışlığın sorumlusu, bızız Muammer Hoca'yı ölümünün haksızlığıyla değil, yaşamının görkemıyle, haklılığıyla, verimıyle, renklıliğiyle anımsayacağım hep.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear