23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 21 ŞUBAT1990 MKRAL TAMERTUKETICI OLMANIN SIRLARI Her pahalı olan kaliteli değildir— 4 — 10 bin liraya da bluz var. 600 bin liraya da... 40 bin liraya da pan- tolon var, 400 bin liraya da... Eveeeet, bugünkü konumuz gi- yinmek. Ama nasıl? Bize göre her alışverişte olduğu gibi konfeksiyon - ayakkabıda da en önemlisi "karar vermek." Han- gi malı, nereden, hangi fiyata al- manın sizin için uygun olacağını belirlemek. Alışveriş öncesinde iyi bir piyasa araştırması yapmak. Ve yine pek çok mal türünde olduğu gibi, önceden denenmiş, tanıdık, bildik dükkândan şaşmamak... Çünkü 10 bin liraya da bluz var, 100 bin liraya da, 300 bin liraya da, 600 bin liraya da... Ve çoğu- muzda yanlış bir bakış açısı var: "Bir giysi ya da ayakkabı ne ka- dar pahauysa, o kadar sağlamdır." Bunun sonucu olarak da kırk yıl- dır alışveriş ettiğimiz, fiyatı kese- mize uygun mağazayı günlerden bir gün bırakıp "hovardaiık" edi- veririz. Sonra da pişman oluruz. Dökülen ayakkabı Tıpkı 1988 yazında bize yazan okurumuz Siimer Kayacan gibi... "Nişantaşı'nda Ertuğnıl Mağa- zası'ndan kış indiriminde bir ayakkabı almışUm. Ayakkabımn indirimdeki fiyatı bile, diger ma- ğazalarda sezon içinde satılanlar- dan daha pahalıydı. Ama ben ayakkabm çok beğendim. Hem de 'iyi kaliteli maldır. daha uzun süre giyerim' diyerek aldım. Ayak- kabımn bugünkü halini görseniz, 2 ay içinde ö>le eski suratlı oldu ki, tanınmaz hale geldi. Ben aynı fiyata daha önce alışveriş ettiğim mağazalann birinden bir ayakka- bı alsaydım, herhalde daha fazla dayanırdı. Benim bu zaranmı kim telafi edecek?" Sümer Kayacan'ın zarannı kim- se telâfı etmeyecek, çünku konfek- siyon ayakkabı piyasasında "Ne kadar pahalıysa, o kadar sağlamdır" diye bir kural yok. Fi- yat yelpazesinin en alt basamak- ları için belki bu göriiş doğru. Ya- ni 50 bin liralık bluz, 10 bin lira- lık bluzdan daha kaliteli ve sağ- lam olabilir. Ama fiyat yelpazesi- nin üst basamaklanna çıktıkça kumaşın kalitesi, dikişin kalitesi, modanın en son çizgüeri, renkle- ri ve marka, fiyatı etkilemekte ve gerek gelir düzeyi, gerekse yaşama biçimi buna uygun tükelici belli bir marka için gözü kapalı o fiyatı I.ndirim dönemlerinde özel olarak dikilmiş düşük fiyat ve kalitedeki malların mağazalarda boy gösterdiği de yaygm bir şikâyet konusudur ve doğrudur. Bu tür mallara yakalanmamak için ya bildik magazalardan şaşmamak ya da malı sezon içinde gözümüze kestirip, indirim döneminde satın almak gerekir. Eger model ve renk konusunda fazla seçici değilseniz, sizin için fiyat öneraliyse, indirimii saûşlann son güniinü bekieyio. (Ergun Çağatay) ödemektedir. Ödeyenlerin çoğu da, o pahalı malların hiç de sağlam olmadığı- nı, narin kumaşlardan ve kolayca zedelenebilecek cinsten oldukları- nt bilir. Zaten bir bluza 600 bin lira öde- yebilenin, o bluzu 3-5 kereden faz- la giymek gibi bir derdi de yoktur. Ne biçim indirim Özellikle indirimii satış dönem- lerinde okurlarımızdan çok sayı- da mektup alırız. Genellikle de hep aynı yakınmalar vardır: "Vitrinlerine koca koca indirim diye yazmışlar. Ama içeri girip ba- kıyoruz. Bir manto 500 bia lira. 2 magaza ötede 150 bin liraya in- dirilmiş manto dururken, bunlar hiketiciyle alay mı ediyoriar!" Ha- yır, alay etmiyorlar. Çünkü indi- rimde 500 bin liraya satılabilen bir manto, sezon içinde 800-900 bin liraya manto satın alabilecek bir tüketiciye hitap ediyor ve o tüke- tici için 500 bin liralık manto "ke- lepir." Hazır laf indirimii satışlardan açılmışken kendinizi sınayın. İn- dirimii satışlardan yeterince yarar- lanabilen bilinçli bir tüketici misiniz? I- tndirimli satışlann her geçen yıl biraz daha erkene kaydığının herhalde farkındasııuz. Eğer büt- çeniz sınırlıysa sezon başında bir önceki kış ya da yazdan kalma gi- yeceklerle idare edip asıl sezonluk alışverişlerinizi indirim dönemle- rine kaydınyor musunuz? Bir baş- ka deyişle indirimii satışlardan ya- pılan alışverişlerin artık aynı se- zonda kullanılabildiğini sanırım biliyorsunuz. 2- Pek çok firma indirimii sa- tış dönemlerinde mallarının fiya- tını bir değil, birkaç kez indiriyor. Bir giysinin üzerindeki etikette birkaç kez -karalanıp değiştırilmiş fiyatlar, sanırım sizin de dikkati- nizi çekmiştir. Eğer model ve renk konusunda fazla seçici değilseniz ve fiyatın uygunluğunu ön plan- da tutuyorsanız, indirimii satışla- nn son günlerini bekleyin. Kaliteli ve ucuz giysiler bulabilirsiniz. Ama eğer modelini, rengini çok beğendiğiniz bir giysi varsa ve bu giysiyi uzun bir süre içinde sindi- re sindire giyeceğinize inanıyorsa- nız, o zaman "3 gün sonra bnnua fiyatı yeniden inecek. Ben biraz daha bekleyeyim" deyip de o çok beğendiğiniz giysiyi bulamama riskini göze almayın. Çünkü ara- daki fiyat farkı, sizin "zevkinize ve keyfinize" ödediğiniz miktardır. Neden olmasın? 3- İndirimii satış dönemlerinde satın alınan malların değiştirile- memesi, tüketiciler arasında yay- gm bir yakınma konusudur. An- cak satıcı da sezon içinde satama- dığı malı stokunda tutmamak, el- den çıkartmak istiyorsa, doğal olarak sattığı malı geri almak is- temeyecektir ve haklıdır. Zaten sa- tıcı, malını paraya çevirebilmek için size cazip gelen etiketleri koy- muştur. Ama indirimii dönemle- rinde sattıklan malları geri alan birçok firma da vardır. Müşteriyle ilişkilerine uzun va- deli bakan fırmalar, özellikle sa- tın alındıktan sonra defosu orta- ya çıkan mallarda ya da hatta ba- zen tüm mallarda, indirimii satış dönemlerinde de "iade" kabul et- mektedir. En doğrusu, alışveriş yapacağımız mağazanın bu konu- daki tutumunu, o sırada kendile- rinden öğrenmek ve tercihimizi ona göre yapmaktır. Araştınn 4- İndirim dönemlerinde özel olarak dikilmiş, düşük fiyat ve ka- litedeki mallann mağazalarda boy gösterdiği de yaygın bir şikâyet ko- nusudur ve doğrudur. Eğer bu tür mallara yakalanmak istemiyorsa- nız izlenecek yol, ya bildik - tanı- dık magazalardan şaşmamak ya da malı sezon içinde gözümüze kestirip, indirim döneminde satın almaktadır. Diyelim ki indirim günlerinde dolaşırken bir giysiyi çok beğendik. Sezon içinde mağa- zada bulunup bulunmadığını da bilmiyoruz. O zaman malın etike- tini, kod numarasım ve üretim ta- rihini iyice inceleyip, mağazada- ki diğer mallarla karşılaştırmalı, mağazadaki personele danışmalı ve o malın fiyatının gerçekten in- dirilmiş olduğuna ikna olmalıyız. Konfeksiyon alırken bir noktayı akıldan •çıkartmamak gerek. Türkiye'de on binlerce konfeksi- yon atölyesi var. Her keseye, her zevke uygun giyecek bulabilmek mümkün. Fiyat ve kalite yelpaze- sinin bu denli geniş- olduğu bir başka sektör var mı bilraiyorum. Buradan yola çıkarak da eğer bi- linçli tüketici olursanız; hem ce- binize, hem de keyfinize uygun ürunleri satan birkaç mağazayı kı- sa sürede belirleyebilir ve oraların müşterisi olabilirsiniz diyorum. Yarın: Doğru besleniyor musunuz? SİZ OLSAYDIMZ NE YAPAKDENIZ? Asıl hizmet malı satmakla başlar"Siz olsaydınız ne yapardınız?" köşemizde bugün sözümüz hem tüketiciler, hem de satıcılara! Ama daha çok satıcılara... Elimizde 2.5 yıl öncesine ait bir mektup var. Müşteriyle ilişkile- rinde kendisini tüketicinin yerine koyabilen bir satıcıdan gelroiş. "Müşteriye hizmet, malı sattıktan sonra başlar" diyen bu satı- cı, aslında bu bakış açısının firma yararına olduğunu, satışları arttırdığını vurguluyor. Ama önce bu mektubun bize yazıimasına neden olan tüketici mektubunu okumanız gerek. Özellikle de bugüne kadar "cesa- retini toplayamayan" tüketicilerin okumalan gerek. tstanbullu okurumuz Tümay Mercan, 1987 ağustosunda yazmış. "Karaköy'deki Işıldar Kundnra'dan 1986 yılı yaz sonu indi- riminden düz topuklu bir yazlık ayakkabı aldım. Birkaç kez kul- lanıp kaldırdığıra bu ayakkabı, bu yaz yine kısa bir süre kullan- dıktan sonra topugundan kınldı. Önce tamirciye götürdüm. 5 bin lira isteyin- ce tamir ettire- medim. Sonra bir gün tüm ce- saretimi lopla- yıp Işıldar Kun- dura'ya gittim. Duramu anlat- tım. Ayakkabı- ya baktılar ve 'Bunu bize ve- rin. Size yenisi- ni verelim' dedi- ler. Çok şaşır- dım. Önce ina- namadım. ama baktım aynısı- nın saglamını elime tutuştur- dnlar. Ve bu ayakkabılarda bu tür şikfiyetlerle daha once de karşıIaştıklan-~ nı, kınlan topukların itnalat hatası olduğunu ve bu ayakkabıla- n ureten imalatçıyla anlaşarak iireücinin magdııriyetini telafi et- meyi kararlaştırdıklarını söylediler. lşin Uginç yanı, satıcının bana verdiği ikinci ayakkabımn to- puğu 2 ay sonra kınldı. Vinedukkâna gittim. Bu kez ayakkabı- yı ustaya gönderdiler. Usta hatasını yine kabul etti ve bana aynı ayakkabımn bir üçüncüsünü verdiler. Şimdi bu ayakkabıya bir şey olmaması için dua ediyorum ve Işıldar Kundura gibi satıcı- ların çoğalmasını düiyorum." Karaköy'deki Işıldar Kundura hâlâ yerinde mi bilemiyoruz. Ama Işıldar Kundura'nın sahibi Ali Işıldar'ın mektubu hâlâ eli- mizde: "Sayın Tamer, Ülkemizde, özellikle perakende alışverişlerde sözlerin kolay- verildiğini, ideaJ davranışların çok kolay ve güzel anlatıldığmı, ancak uygulamada o sözleri veren satıcının, birden tanınmaya- çak kadar değiştiğini hemen her gün kendim de bir tüketici ola- rak izliyorum. Son derece içten ve gunırla belirteyim ki, satıcı konumunda olduğum kendi mağazamda gerek ben, gerekse di- (Arkası 17. Sayfada) V G UR M U M C U40'LARIN CADI KAZANI Köy enstitülerinde 'komünistlik'— 1 1 — Avukat Kenan Öner'in hırçın; hırçm oldu- ğu kadar da yetenekli bir avukat olduğunu bugün dava dosyasındaki dilekçelerini ince- lerken anlıyoruz. Kenan Öner'in şanssızlığj şuradaydı; kar- şısında da en az kendisi kadar yetenekli ve hünerli biri vardı: Biilent Nuri Esen. Yücel-Öner davası. zeki ve hünerli iki avu- katın zekâ ve hukuk yarışması biçiminde geçmiş; ilk raundu öner kazanmış; ikinci ve son raundu da Esen. KeAan Öner, bu hakaret davasına, komü- nizm, ırkçılık, Nâzım Hikmet, Sabahattin Alı - Nihal Atsız, Dil-Tarih olayları ve köy enstitüleri konulannı taşımayı başarmıştı. Davanın tartışma ve çekişme konuların- dan biri köy enstitüleriydi. Hasan Âli Yücel, köy enstitülerinde ko- münistleri korumuş muydu? Mahkeme, bu konuda Milli Eğitim Ba- kanlığı'na yazılar yazdı. Aynı konuda tanık- lar dinlendi. Köy enstitüleri, 1940 yılında kurulmuştu. Köy enstitülerinin öncüsü MilU Eğitim Ba- kanlığı flköğretim Genel Müdüıü İsmail Hakkı •Tonguc'tu. Tonguç'un kafasındaki köy okulları pro- jesinin en büyük destekçileri, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve Cumhurbaşka- nı înönü'ydü. 17 Nisan 1940 günü TBMM Köy Enstitü- leri Yasası'nı kabul etti. 1942 yılı 19 haziratunda Köy Okulları ve Köy Enstitüleri Teşkilat Yasası çıkarıldı. Daha sonra yayımlanan bir kararname ile de yüksek köy enstitüleri kuruldu. 1940-46 yılları arasında köy enstitülerin- den binlerce öğretmen yetişti. Köy enstitüleri, köylüleri uyandınyor; köy çocuklarını çağdaş birer aydın olarak eğiti- yordu. Köylü, eğitmenler, öğretmenler ve koope- ratifler aracılığı ile örgütleniyordu. Inönü, sık sık Hasan Âli YücePi ve Ton- guç"u Çankaya Köşkü'ne çağırır, çalışmala- rını yakından izlerdi. İnönü, eğitim ve kültür alanındaki mey- dan savaşını koy enstitüleri ile vermeyi plan- lamıştı. Eğitim ordusuna da iki komutan atamıştı: Biri Hasan Âli Yücel, öteki Tonguç. Köy enstitülerinin yazgısı toprak reformu- nun yazgısına bağlanmıştır. 1945 yılında Cumhurbaşkanı İnönü, "Toprak Kanunu"nu çıkarır, yasa tasarısı CHP grubundan güç-bela geçer. Tarım Ba- kanı Prof. Şevket Raşit Hatipoğlu'nun ha- zırladığı yasaya komisyonda Adnan Mende- res karşı çıkar. Menderes'in yıldızı bu konuşmayla par- lar. Tasarı, komisyonlarda engellenir. Ba^ba- kan Şükrü Saracoğlu, tasanyla topraksız köylülere toprak verileceğini üyelere anlat- maya çalışır. • Ismet inönü (Cumhurbaşkanı 1946, ekimj Isıvıet inönü (L,rıi Kjcnel Başkanı, 1967) Bütün askeri ve siyasi hayatımdakı vazifelerin hiçbirini kâle almadan diyebilirim ki öldüğüm zaman Türk milletine iki eser btrakmış olacağım. Biri köy okulları, digeri de çokpartüi hayattır. Kültür alanında 44 senezarfında yapabildtğimızden çok daha ileri gidebilirdik. Gitmeliydik. Bunun hicranmt ben daima çekerim. Ağalar, etkindir. Tasarı üç ay komisyonlarda bekletilir. Ve "17. madde" tartışmaları başlar. Ala- attin Tiritoğlu tasanyi savunur. Adnan Men- deres ve Emin Sazak, yasaya karşı çıkarlar. lş büyür. 17. madde topraksız çiftçilere ne'kadar toprak verileceğini düzenleyen maddedir. Bu maddeyle toprak sahiplerine 50"şer dö- nüm arazi bırakılmakta; gerisi kamulaştınl- maktadır. Emin Sazak "Bu prensip kabul edilince >ann ameienin şu apartmanın bir odasını iv teme hakkı dogacakür " diye yakınır. Cumhurbaşkanı İnönü, "Toprak reformu istemeyen benim partimden değildir" diye konuşur. CHP içinden yasaya karşı muhalefet baş- lar. Ağalar ve eşraf, ürkmüşlerdir. Demokrat Parti'nin tohumlan da işte bu tartışma sırasında atılır. DP, 1950'de iktidara gelir gelmez bu 17. maddeyi değiştirir. Köy enstitüleri, toprak reformu ile birlik- te yürümesi planlanan bir projeydi. Köy bir- likleri, köylülerle ortak işletmeler, koopera- tifler ve köy enstitüleri, yapılması öngörü- len toprak reformu ile birltkte işlevlere ka- vuşacaktı. Köy Enstitüleri Yasası, CHP içinde mu- halefet ile karşıJanmış; parti içindeki toprak ağalan ve eşraf, enstitülere kuşkuyla bakrnış- tır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bir kısım bü- rokratı da bu projeye karşı çıkmıştı. Köy enstitüleri, yetiştirdiği binlerce öğret- men ile okuma-yazma çığrı açmış; ayrıca köylüyü de örgütlemişti. Bu bir devründi. Kansız, silahsız bir dev- rim! "komünist şebeke" kurulduğu ihbar edilmişti. Ihbar ?dilen öğrenciler ile ilgili bir kanıt elde edilmedi. Ama devlet affetmiyordu; ihbar edilen öğ- rencilerden Talip Apaydın, Turan Aydoğan, Veli Demiröz, Ahmet Ertaş, Mehmet Ünver yedeksubay okullanndan er pkartılıyorlardı. Çifteler Köy Enstitüsü Müdürü Rauf lnan'dı. İnan, Milli Emniyet'in kara listesi- ne girmişti. Köy enstitülerindeki ikinci komünistlik ih- ban Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nde yaşandı. Bekir Semerd, thsan Afıkan. Talip Apay- dın, Veli Demiröz, Ali Özcan, Ali Dündar, Mehmet Toydemir, İsa Öztürk, Emnıliab Öztiirk. Mustafa fnal, Rıfat lral,Hasao lardı. Solcu grup, Rauf lnan'ın, sağcı grup da Emin Soysal'ın öğrencisiydiler. Yüksek köy enstitüsünde milliyetçi genç- lerin dernek baskanlığını Huseyin Atmaca yapmaktaydı. M. Ştikni Koç, Arif Gelen, Ib- rahim Türk, Fahri özçelik, Cemal Yıldınm, bu derneğin yönetim kurulunda yer alan öğ- rencilerdi, Yüksek köy enstitüsündeki bir kısım sağ- cı öğrencinin Hasanoğlan Köy Enstitüsü'n- deki solcu öğrencileri devrin TBMM Başkaru Kâzım Karabekir'e ihbar ettikleri anlaşılır. İhbar edilenler, ihbarın, dernek başkanı Hüseyin Atmaca ile M. Şükrü Koç"tan kay- naklandığını ileri sürerler. Koç, bu savları reddeder. Koç, 60'fı yıllardaki Öğretmen Dernekle- ri Federasyonu'nun solcu genel başkanı, 70"li yüların DİSK genel başkanlığı danışmanla- nndandır; Hüseyin Atmaca, CHP milletve- killiği yapmıştır. Arif Gelen, sol içerikli bir kitabı çevirmek suçundan tutuklanmıştır; İb- rahim Türk, ilerici saflarda yer alnuştır. Ce- raal Yıldınm, ODTÜ'de profesör olmuştur. Fahri Özçelik, 1970'ten sonra CHP millet- vekilliği yapmıştır. Kurtuluş Savaşı yıllannda "Bolşeviklikle" suçlanan ve bu yüzden TBMM'de Mustafa Kemal tarafından savunulan Kâzım Karabe- kir, bu ihbar mektubunu alır almaz, Hasa- noğlan Köy Enstitüsü'ne gelerek soruştunna yapar. Cadı kazanı kaynıyordu... Köy enstitülerindeki temel taslanndan biri de işte böyle ustaca sökülüp alınmıştı. Bakan Sirer ile Tonguç geçinemezler. Dün- ya görüşleri de inançları da ayndır. Bakan Sirer ile genel müdür Tonguç ara- sında bakanhk odasında sert tartışmalar ge- çer. Sirer, Tonguç'a "Senin çolok çocugunla birlikte belini kıracagım" diye bafırır. Ton- guç da bakana "elinden hiçbirşey gelmez" diye karşılık verir. îpler kopmuştur. Kenan öner, Hasan Âli Yücel - Kenan öner davasında köy enstitülerinin "komü- nist yuvası" olduğunu kanıtlamaya çalışa- cak; yeni bakan Reşat Şemsettin Sirer ara- alığı ile mahkemeye enstitüler ile ilgili ra- porları ve yaaşmaları getirtecekti. Pulur Köy Enstitüsü sağlık öğretmeni Sa- dık Baykaner'in ihbarlan üzerine yapılan so- ruşturma sonunda bakanlık müfettişlerinden Mehmet Doğanay ve Fethi İsfendiyaroğlu 1 nun düzenledikleri raporda ihbar edilen öğ- retmenlerin "solcu fikirler taşıdıklan ve ko- raiinistlik propagandası yaptıkJanna dair bir kanaat" elde edilmedi. Ancak yine de bu öğ- retmenlerin başka okullara atanmalannın doğru olacağı sonucuna vanlmıştı. İhbar konusu olaylara da -rapordan alın- tılar yaparak- kısaca da olsa değinelim: "Hemen her akşam müdür Osman Yal- çın'ın enstitüdeki evinde Mualla Eyüpoğlo ile birlikte voika ve konyak gibi içkilerin içil- digi; Mualla Eyüpoğlu öğrenci 309 Fatma Yavuz sancılandığı zaman bu öğrenciye kon- ısanoğlan Köy Enstitüsü'ndeki soiculuk ihbarlan İnönü'yü ürkütmüştü. O günlerde Yüksek Köy Enstitülerinde iki öğrenci grubtı arasında ilericüiTc-gericilik kavgası yaşamyordu. İlerici grubu, Çifteler ve Hasanoğlan Köy Enstitüleri, o günlerdeki 'milliyetçi' grabu da İzmir'dekî Kızılçullu Köy Enstitüsü oluşturuyordu. Cadı kazanı kaynamayabaşlamıştı. Ihbarlar 1946 yılında CHP'nin sağ kanadı, parti- de egemenligini ilan etmişti. Milli Eğitim Ba- kanlığı'nın bazı yöneticileri ile CHP mlllet- vekilleri, gözlerini köy enstitülerine dikmiş- lerdi. Çifteler Köy Enstitusü'ndeki "komünist- lik ihbarlan" o günlerde yaşandı. Öğretmen Asiye Eliçin'in öğrencilerine sol içerikli ki- taplâr saiık verdiği, öğrencilerden oluşan bir Ayaş, Azmi Erdoğan, .Myazi Kayhan, Meh- met Başaran, Haşin Kanat, Cesaret Toygar- ın komünist oldukları arkadaşlarınca ihbar edilmişti. Bu öğrenciler ile birlikte iki öğretmen de ihbar edilmişti. Reşan Taşçıoglu ve Cemil Toygar. Bu iki öğretmenin suçu ortaktı: DTCF'den hocaları olan Behice Boran ve Mediha Berkes ile görüşmek! İhbar edilen öğrencilerin bir kısmı asker- liklerini er olarak yapacaklardı, ceza buydu. Hasanoğlan Köy Enstitusü'ndeki soiculuk ihbarları, İnönü'yü ürkütmüştü. O günler- de, yüksek köy enstitülerinde iki öğrenci gru- bu arasında ilericilik-gericilik kavgası yaşa- myordu. İlerici grubu, Çifteler ve Hasanoğlan Köy Enstitüsü çıkışlılar oluşturuyordu. İzmir'deki Kızılçullu Köy Enstitüsü'nü bitirenler de o günlerdeki "milliyetçi grup" olarak biliniyor- Bu arada Saracoğlu hükümetı gitmiş; ye- rine Recep Peker hükümeti gelmişti. Irkçılık-Turancıhk davası samklarımn he- defı Hasan Ali Yücel Peker hükümetinde yer al- madı. Yücel dahaönce istifa etmiş, istifası ka- bul edilmemişti. Milli Eğitim Bakanlığı'na sağcı ve tutucu düşünceleriyle tanınan Reşat Şemsettin Si- rer getirilmişti. CHP, köy enstitüleri konusunda yeni ku- rulan DP tarafından hükümete yönelen eleş- tirilerden kurtulmak için iki dayanak bul- muştu. Bakan SiretVe milletvekili Emin Soysal. Sirer ve Tonguç'un aynı bakanhkta çalış- maları olanaksızdı. Cumhurbaşkanı Jnönu, Tonguç'ian daha önce Rauf lnan'ın bakanlık müfettişliğine alınmasını önermişti. Tonguç, İnönü'nün önerisine yanaşmamış, ancak Rauf Jnan'ın görev yeri değiştirilmişti. yak içirmiştir. (...) Öğrencilerin sık ve lazlarta kanşık ola- rak hafta arasında geceleri kamyonla Erzu- rum'a sinemaya götüriilmeleri. (.-) Doktor, bilhassa müdür Osman Yal- çın'ın enstitüdeki soiculuk lelkinin tesiri al- tında iuzlann memelerinin iddia edildiği şek- le geldiğini bir fikir olarak beyan ediyor." "(...) Yük. Mimar Mualla Eyüpoğlu, Ko- şapınar koyünde Hacıhaz'ın evinde akşam yemeğinde alenen rakı istemiştir. (...) Pulur Köy Enstitüsü yapıcıhk öğret- meni Halil Basutçu, müdür Osman Yalın ve mimar Mualla Eyüpoğlu ile sık temasla bu- lunmuştur. Bu öğretmenin de solcu fikirle- re sahip olduğu ve fikirlerini yaymay'a çalış- tığı ve komünist olduğu kanaatı enstitünün bir kısım ogreünenleri ve memurtan arasın- da yaygındır." Hasan Âli Yücel-Kenan Öner davasında köy enstitüleri Kızılçullu eski okul müdürü ve milletvekili Emin Soysal da tanık olarak dinlenmişti. Soysal, 1932 yılında Sabahattin Alı'yı ih- bar edenler arasında yer alan "öğretmen Emin"den başkası değildi! Kenan öner'in köy enstitülerinin komü- nistliğini kanıtlamak için ileri sürdüğü ge- rekçelere de gözatalım: "Türkiye'de modern teknik kitabıniD 100. sahifesinden 106'ıncı sahifesine kadar devam eden yazılar maarif vekâletinin mil- liyetçilik ve insaniyetçilik fikirleriyle din ve ablak telakkilerini tenkit eden yazılan ihti- va etmekledir. Ben yalnız şu fıkraya temas edeceğim. Maarifimiz gayelerini ve bedeflerini yuka- nda ismi geçen broşür bize veriyor, maari- fîn başlıca vasıflannı sayarken hem milliyet- çilik nera de hümanist (insaniyetçi) oldn- ğunu kaydetmektedir. Bununla beraber bro- şüre göre bu hümanizma Latin ve Yunan- ınkilerden daha geniştir. Bütün insanlan kavrayacak bu kavrayış, liselerimizde Latin ve Ynnanca dillerini yüksek ögrenim mües- seselerimize Hitit. Sümer ve saire dillerini sokmuş, maarif teşkilatımızın hedefi yetiş- mekte olan nesle, onu kendi milletimize ve bütün insanlığa faydalı kılacak her nevi me- deniyet vasıfian vermektir. Burada mevzuu bahs olan (milu'yetçilik) hiç şöphesiz, hamanizmi ve bunun ifade et- tiği komünizmi maskelemek için zehirii bir telfikten (toplayıp birieştirmek) başka bir- şey degildir..." Kenan öner, Sabahattin Alı'mn Hasan Âli Yücel tarafından korunduğunu ileri sürüyor ve şu suçlamayı yapıyordu: "Moskova'da neşrolunan (\eni Zamanlar) raecmuastnın son nushasında Türkiye'ye dair bir yazı vardır: Türk köylüsü Açtır, sefildir. yolsuzdur, mektepsizdir, ışıksızdın Türk köylüsri mağaralarda, agaç kovuklannda yaşayan dünyaıun en ipödai in- sanlandır, vesairt Rus mecmuasına bu yazıyı ilham eden kimdir bilir misiniz 'Türk muharrirlerden Sabahafjn, Ab. Ruslar, SabaJıattin Alı'nın ki- taplannı okuyarak Türk köylüsünü yukan- daki kelimelerie tasvir ediyorlar. Hiçbir Rus mecmuası bize Rus köylüsü hakkında böyle bir fikir verroedi. Çünkü on- lar komünist olmadan Rus olduklannı bi- lecek kadar münevverdirler. Sonra bu çeşrt yazılan yazan adamlan bes- lemek için kurulmuş bir maarif bakanlığı da yoktur." Hasan Âli, hem köy enstitülerinde komü- nist örgütlenmelere izin vermiş; hem de okul- larda ve üniversitede komünist öğretim üye- lerini konımuştur. Kenan öner bu savdadır. Hasan Âli'nin suçu ne kadar büyükmüş baksanıza: Eğitimin hem milliyetçi hem hümanist ol- duğunu söylemek... Yarırv Sabahattin Alı cinayeti
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear