26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER men, bakan, sunucu ve baskalan "ça|daş uygarlık" diyebilmektedir. Sözcük yasağına çakı bulmuş Çingene gibi sanlan, sözümona "milli" kültür, "yaşayan dil" sevdalısı kimileri, bu pınl pınl çocukların dünyaya açılan pencereierini, kirleünektedir. Geçenlerde "ulus, ulusal, neden, sorun, koşui..." gibi sözcükleri kullandığı için durmadan uyarıldığıru söyleyen bir öğretmene, Cumhurbaşkanı Sayın Evren'in bir konuşmasınm (örneğin, Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıldönümühde yaptığı konusmanın) metnini edinmesini salık verdim. Öğretmene, kendisini uyaranların Sayın Evren'den daha, üst bir orunda olmadıklannı anımsatmasıru söyledim, ama kim bilir, aynı sıkıntıyı çeken kaç öğretmen, kaç kamu görevlisi var daha? kanıtlamaya yeter. Bakın, "devrim 1. esk. Kt. Çevrilme, katlanma, bükülme 2. (Dil inküabının ilk yıllarında) Inkılap. 3. (Son yıllarda) lhtilal: Fransız Devrimi" Sözcüğün ilk anlamı Kamusi Türki'den aktarılmış. Sözlükçülükte ilk anlam en yaygın, hemen akla gelen anlamdır. Oysa devrimin bu anJamını bilen bir kişiye bile rastlamak çok zor. Demek ki sözcüğün temel anlamı unutturulmak isteniyor. Bir başka deyişle, resmi TDK'ya atanan kişiler "görev bilincijle" biümi '^arpıtıyor"lar. Dahası, devrim sözcuğünden korktuklannı belgeliyorlar. Aynı sözlüğün "inkJap" tammını açıyoruz: "Bir durumdan başka bir duruma geçiş, evrim, dönüşüm: Yazı inkılabı... (Dil inkılabırun ilk yıllannda inkılap karşılığı olarak kullanılan devrim kelimesi son yıllarda ihtilal anlamını almıştır.)" Görüldüğü gibi ayraç içinde dedikodu aktanrcasına, bir anlamsız açıklama var. Buradan da '^evrim" sözcüğüne geçiyoruz; "1. Zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceüksel gelişme süreci. 2. Biy. Bir canlıyı ötekilerden ayırt eden biçimsel ve yapısal karakterlerin gelişmesi yolunda geçiriien bir dizi değişme olayı, tekâmül. 3. İnkılap." "Dönüşüm"ün tanımı da şöyle: "1. Olduğundan başka bir biçime girme, başka bir durum alma, tahavvül, inkılap, transformasyon. 2. Biy. Görevinin değişikliğe uğraması yüzünden bir organda ortaya çıkan değişme. 3. Psika Bilinç altına itilmiş bir duygu veya isteğin karşıtı göriinümünde veya başka bir biçimde bilince yükselmesi, transformasyon." (Buradaki evrim ile dönüşüm sözcüklerinin tanımı, 7. baskı Türkçe Sözlük'ten olduğu gibi aktarılmıştır. Yalnız dönüşüm maddesindeki llhan Selçuk'tan alınan bir örnek atılmış, "ya da"lar veya, "sözcük" kelimesi, terim kısaltmalan da eski biçimlerine çevrilmiştir. Eski sözlüğü böylesine sahiplenmenin bilim ahlakı açısından adlandınlmasını, hazırlayıcılarının milyonlarca para aldığı bu bilimsei yapıtın değerlendirilmesini kamuoyuna bırakıyorum. 23 EYLÜL 198İ TDK Aklaıııııalı! TDK, denetimden yüzakıyla çıktı, denetimi cumhurbaşkanı ve Konsey'in istediği açıktı. Ancak TDK'nin açığı yoktu. Gelgelelim hiçbir açığı bulunamayan TDK, "eşkıyayı öven" bir ozanı ödüllendirmekle suçlandı. Bu ozan zamanın sıkıyönetim mahkemesinde aklandı, ama TDK, 6 yıldır aklanamadı. Atatürkçülüğü hâlâ Atatürk'ün bıraktığı biçimde algılayanlar (ya da işine öylesi gelenler), 1983'te TDK'nin kapatılmasım, suçlanmasını ayakta alkışladılar. Çünkü onlar, TDK'nin ülke kültüründeki yerini, gücünü birçoklarımızdan iyi biliyorlardı. . SEVGİ ÖZEL Dil Derneği Genel Yazmanı Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren'in her konuşması radyo ve televizyonun haber izlencelerinde yer alır. Bir sonraki günün gazetelerinde de yayımlanır. Sayın Evren'in konuşmalan, bu yollarla bütün Türkiye'ye duyurulur. Ayrıca bu konuşmalar, tarih sırasma göre "Tttrkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in Söylev ve Deraeçleri" adıyla kitaplaşmaktadır. Sayın Evren'in 15 Temmuz 1983'te Soma'da yaptığı konuşma da önce radyo ve televizyonda, sonra da adı geçen kitapta yayınılannuştır. Benim gibi birçok kişinin şaşkınlıkla izlediği bu Soma konuşmasında Sayın Kenan Evren, Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'yla ilgili olarak şunlan söylemiştir: "..^Atatürk'ün eserlerini korumak istiyoruz. Atatürk'ün bıraktığı vasiyeti yerine getirmek istiyoruz. Vasiyetinde ne söylemişse onu harfiyyen yerine getiriyoruz. Son zamanUrda biliyorsunuz Atatiirkün Dil Kurumu ve Tarih Kurumu iizerinde bazı spekülasyonlar yapılmaktadır. Sözde biz Atatürk'ün vasiyetini ortadan kaldınyoruz diye bir vaveyla kopanlmaktadır. Halbuki hakikat böyle değildir. Anayasanın 134'üncü maddesi ile bu zaten bütün raillet tarafından kabul edüdi. Yiizde 92 buçuk bir oyla kabul edilen anayasarun 134'üncü maddesinde Atatürk KiiJtür, Di) ve Tarih Kunırau diye bir kurumun kurulacağı belirtilmiştir. Işte bizim yaptıgımız budur. Atatürk'ün Koydugu Prensipleri Araştınna Merkezi'ni, Dil Kurumu'nu, Tarih Kurumu'nu bir çatı altında topladık ve bunun başına da bir kurui getirdik, başbakanın başkanlıgında, cumhurbaşkaoııun gözetimi alunda ve Atatürk'ün manevi başkanlıgında bir kurul. Evvelce Dil Kurumu ayn, Tarih Kurumu ayn çabşırdı. Özerk diye kimse kanşamazdı. Gene böyle kalmas/nı arzu edenler o Dil Kurumu'nun bugüne kadar yaptığı bazı uygunsuz bareketleri gözardı etmeye çaiışıyoriar. Maaiesef o kunım, bir zamanlar daglarda gezen eşkıyayı vuran jandarmaiarı kötüieyen şiirlerin yer aJdıgı ve o eşkıyayı kahraman yapan bir şiir kitabına birincilik ödülü vermişti. Birincilik ödülü o kunım tarafından verilmişti. tşte bunlan önleraek için biz bu kurumlann başına ayn bir kurul getirdik ve bu kunılun gözetimi ve denetimi alunda görev yapmalarını arzu ettik. Atatürk'ün vasiyeti aynen yerinde kalmaktadır. Biz Atatürk'e sahip çıkraaya çalışıyoruz ve yalancı Atatürkçüler de bizi suçlamaya çaiışıyoriar. Tabii bizi degil de, dolaylı olarak başka kanâllar vasıtasıyla. Atatürk'ün koydugu ilkelere, Atatürk'ün koydugu prensiplere gölge düşürtmüyoruz, bunu bilesiniz sevgili vatandaşlanm." (Söylev ve Demeçler, 12 Eylul 1982,9 Kaam 1983, Ankara, s.352) PENCERE Bu Ayıbı Silelim... Balıkesir Barosu Başkanlığı'ndan bir mektup aldım. Baro Başkanı Avukat Turgut İnal diyor ki: "Say7n Selçuk, 12 Eylül tarihinde yayımladığmız 'Yine Cezaevieri' konulu yazınızı Bandırma'daki 'Ulusal Bağımsızlık ve Demokrasi' konulu panelsırasında kullandık. Gerçekten cezaevlerinin kökten çözume ulaşmasında izlenecek yol, bu kurumlan savcılık ve jandarmadan alıp yargıya teslim etmektir. )rargının bir bütün olduğu açıktr Suçun işlendiği tarihten suçun infazına kadar geçen tüm adalet işlemlerinin doğrudan doğruya yargı eiiyla yürutülmesi ve yargıç kararlarıyla sürdürulmesi sağianmalıdır. İlk ve hazırlık tahkikattannda yargıya yabancı olan unsur, görev dışı edilmelidirf' Sayın İnal, bu görüşü daha önce çeşitli toplantılarda savurv duklarını belirterek mektubunu sürdüruyor: "Cezaevi olayları güncelliğini yitirdi diye bir köşeye itmemettyiz. Önemli olan '1 Ağustos Genelgesi'nin kaldırılması değildir. 1 Ağustos Genelgesi yerine 20 Ekim Genelgesi'ni gebreb/lirier. Sfetemi hukuka, adalete uygun ve yargı bağımsızlığı içinde yargıca bağlamak gerekir. Bugün cezaevi gardiyanlannın yetkileri, karan veren yargtçlardan daha fazladır. Mahkumiyetin büyük bir bölümünden mahkumu kurtarmak, cezaevi müdürü ile bugünkü adı 'infaz konıma memuru'na dönüştürülen gardiyanlara bırakılmıştır. Mahkum insanlanmızı buna muhtaç kılmak, ne hukukla ne adaletle bağdaşır. Biz mahkumlara sadece hürriyeti sınırlayıcı cezalar değil, cezaevlerindeki uygulamalarla daha nice cezalar vermekta, yaşama haklarını ellerinden aJmaktayız." * 12 Eylül günü bu köşede yayımlanan yazı ülkemizin kıdemli ve değerli hukukçularından Mehmet Ali Sebük'ün fikirlerini içeriyordu. Yarım yüzyıldan beri bu işin içinde olan Sayın Sebük, infaz hukuku konusunda emek vermiş, Batı dünyasında incelemeler yapmış, bizim cezaevlerinin koşullarını öteden beri çok yakından bilen bir adalet adamıdır. Sayın Sebük Türkiye'de cezaevlerinin düzeltilmesi için yargıya bağlanmasını kırk yıldan beri çeşitli yazılarıyla savunmuş, yetkilileri uyarmıştır. Ancak sonuç ortadadır. Cezaevlerinin koşulları daha da kötülemiş, dış dünyada tepkiler yaratacak düzeye tırmanmıştır. Peki bu sorun nasıl çözülebilir? Bir sorunun çözümü önce düşüncede saydamlaşır; sonra uygulamaya geçilebilir. Cezaevlerinin bağımsız infaz yargıçlarına bağlanması fikrinin Balıkesir Barosu'nca benimsenmesı güzet şeydir. Türkiye'de öteki illerin baroları da, çözüm yolunun cezaevlerini yargıya bağlamak olduğunu benimserlerse, adalet dünyamızda büyük bir ağıriık oluşabilir. Ancak sonuçta bu bir yasa sorunudur; siyasal partilerin konumuna, hükümetin tutumuna, Meclisin kararına bağlı bir iştir. Siyasal iktidarların daha başka deyişle yürütmeyi saptayan erkin cezaevlerini yargıya bırakmaları, Türkiye'de bitrneyen tartışmalara son verebilecek yolda atılan ilk büyük adım olacaktır. Olayın bir yanı budur * Ya öteki yanı? Hapishanelerinde yüzlerce, binlerce (bir ara on binlerce, yüzbinlerce) siyasal mahkuma yer veren bir ulkede çağdaş bir hukuktan ve yasalar dizgesinden söz açılamaz. Bugün Türkiye'nin binlerce aydını, sendikacısı, sanatçısı da bu yüzden yurtdışında sürgün gibi yaşıyorlar. Ülkenin, devletin, ulusun, halkın, hepimizin alnında bu kara ayıbın damgası bulunuyor. Gerçekte Türkiye'nin bütününde bir cezaevi düzeni var. Çünkü hepimizin özgürlükleri kısıtlanmış değil mi? Balıkesir Barosu'nun ilgisine teşekkür ederken, Türkiye'deki bütün baroları "insan hakları ve temel özgürlükleri" savunan birer kurum niteliğinde görmek istediğimizi de yineleyeiim. Denetimlerin ak sonuçları "Uygunsuz hareketler" yaptığı düşünülen TDK, kapatılmadan önce sıkı bir denetim geçirmiştir. Bu denetimi zaman zaman düşunürüm: Bir paşanın yönetiminde yapılmıştı. O günlerde TDK'da dilbilim ve dilbilgisi kolunda çahşıyordum. Iki arkadaşımla birlikte denetçinin sorulannı yanıtladık. Böyle denetimlerde "amir"ler denetçüerle yüz yüze gelir, diye bilinir. Ama bu ilginç denetimde bizler de denetlendik. Denetçi, belki de merakından soruyordu özel yaşamımızı, hangi gazeteyi okuduğumuzu... Kolumuzun geriye dönük on yılının çahjma izlencelerini, yazanaklannı, yazışmalannı istemiş, toparlayabilmemiz için de bir haftaya yakın süre tanımıştı. tstediği bilgi ve belgelerin bulunduğu dolabm kapağını açtık, bir hafta beklemesine gerek olmadığını söyledik, ama o bilgi ve belgelerden kol başkannnızın sorumlu olduğunu, kendisine veremeyeceğimizi ekledik. Dosyaların sırtındaki bilgilere şöyle bir baktı, şaşkınlığım gjzleyemedi, önceki tavnnı bırakıp daha önce denetlediği yerlerin, özellikle kamu kuruluşlarının savrukluğunu, düzensizliğini anlatmaya başladı. öteki kollarda da arkadaşlanmız benzeri durumla karşılaştılar. Hele kitaplığımızjn denetimi, tam Aziz Nesinlik bir öyküydü... Kısacası, TDK denetimden yüzakıyla çıktı, denetimi cumhurbaşkanı ve Konsey'in istediği açıktı. Ancak TDK'nin açığı yoktu. Gelgelelim hiçbir açığı bulunamayan TDK, "eşkıyayı öven" bir ozanı ödüllendirmekle suçlandı. Bu ozan o zamanın sıkıyönetim mahkemesinde aklandı, ama TDK 6 yıldır aklanamadı. Atatürkçülüğü hâlâ Atatürk'ün bıraktığı biçimde algılayanlar (ya da işine öylesi gelenler), 1983'te TDK'nin kapatümasım, suçlanmasını ayakta alkışladılar. Çünku onlar, TDK'nın ülke kültüründeki yerini, gücünü birçoklanımzdan iyi biliyorlardı. Bu güç yok edilmeliydi, edildi. Türktslam sentezine göre bir yol tutulmalıydı, 12 Eyiül: den güç aiınarak bu yola çıkıldı. "Uygunsuz hareketler" yapmaması için kurulan resmi TDK'nin yayını "Yeni Baskı Türkçe Sözlük" ün bir tek "devrim" maddesi bile, bu sözlerimizi Anayasa değişikliği gündemdeyken... Bu sözler, TDK'nin 1955'ten başlayarak yaan ve bilim adamlanna verdiği ödüllere kuşku uyandırmakla kalmamış, TDK'nin "nygunsuz hareketler" yaptığı konusunda da birtakım kuşkular yaratmıştır. Bu sözler, Atatürk'e, devrimlerine karşı olmayı "meslek" edinenlerin ekmeğine de yağ sürmüştür. 1983'ün koşulları, uygulamalan, sıkıyönetim ortamı, 1982 Anayasası, Atatürk'ün kurumunun yasal yollarla savunulmasına olanak tanımıyordu. Nadir Nadi'nin bu nedenle yargılandığını da anımsamak gerek. Şimdı de Anayasa Mahkemesi'ne başvurnıa olanağımız yok. Anayasa değişikliğirun sık sık gtlndeme geldiğini düşünerek 1982 Anayasası'nın 134. maddesinin (elbette 2876 sayılı yasanın ve ilgili tüm antidemokratik yasaların da) değişmesi gerektiğini belirtelirn. Görülüyor ki Atatürk'ün kurumu, kapatılmakla kalmamış, suçlanmıştır da. Bu suçlama kitle iletişim araçlanyla bütün yurda duyurulmuş, TDK, 1983'te "uygunsuz hareketler" yapan bir kurum olarak "teşhir" edilmiştir. Bu suçlamayı belleklerine kazıyanlarsa, başta öğretmenler olmak uzere kamu görevlilerini sıkıntıya sokmuştur. Bu anlayış, son yıllarda umulmadık ölçüde yoz, kof, tatsız meyve vermiştir. TV'de gördüğümüz gibi, 1617 yaşındaki bir öğrenci "muassır medeniyet" derken ögret Sonuç Bu dört sözcüğün tanımı TDK'yı ele geçiren anlayışın ne denli "uygun hareketler" içinde olduklarını gösteriyor. Bu anlayışa göre "Atatürk devrimcisiyim" demek yurek ister, ama "Fransız devrimcisiyim" derseniz, sakınca yok. Gelgelelim, karamsar olmaya da gerek yok. Çünkü TDK gibi birçok demokratik kurumun, kuruiuşun, güzelliğin canına okuyan 12 EylUl felsefesi de temsilcileri de sınıfta kaldı. Şimdi gazetelerde "değişen ve gelişen zamana uyum göstererek" üç beş yıl önceki katı tutumlarının yağ gibi eridiğine tanık oluyoruz. Atatürk'ün kurumunun da yakın gelecekte aklanmasım, eski biçimine dönmesini, bu "gelişen ve değişen zamana uyum" içinde gerçekleşmesini bekliyoruz. EVET/HAYIR .. "Ey terâkki isteyen dünyada sen zannetme kim El etek öpmekle insan naili maksud olur." Geçen gün Altan Öymen de yazdı el öpmenin çağımızın demokratik anlayışına uyan bir görüntü vermediğini... Atatürk ve İnönü döneminde de zaman zaman el öpenler çıkardı, ama Öymen'in dediği gibi, bu sahneler gazetelerde yer almazdı. "Cumhuriyet ve demokrasi dönemlerimizdeki gelişmelere ters düşen manzaralar Özal döneminde sıklaşmıştır. Onun katıldığı toplantılarda fotoğraflı filmli gösterilerle el öpmeter teşvik edilmektedir." "El Öpmek, Öptürmek" başlıklı yazımda bu çirkin görüntülere değinmiştim. Kbskoca milletvekilleri Başbakan'ın önünde yerlere kadar eğilip elini öpüp ahnlarına koyuyorfar. Bir milletvekili on binlerce yurttaşın oylarını temsil eder. Başbakanın elini öpmek hiç yakışıyor mu o bıyıklı. göbekli adamlara? Ya Bay Özal'a yakışıyor mu milletvekillerine elini uzatıp öptürmek? Evet, aniadık, Bay Özal ANAP'ın, ANAP'lıların 'baba'std/r. Babalık anlayışının egemen olduğu bir yerde baba'nın eli öpülür. Çünkü velinimettir, her yarar ondan gelir, rutbeleri, mevkileri o dağıtır. Her şey olmak ya da bir anda 'hiç' durumuna düşmek, o 'baba'nın iki dudağı arasındadır. Ne diyor zaten: "Biz bu millete Allah'ın bir lütfuyuz." Kendini bu denli 'buyuk' gören bir insan el öptürmeyecek de ne yapacak? Yazımın başına aldığım beyij Tahir Olgun'undur. Tahir Olgun, "Tahiri Mevlevi" diye tanınır. Ünlü edebiyat öğretmenlerindendi, adı üstünde Mevlevi tarikatındandı. Ne demiş 'ey ilerlemeden yana olan kişi, sen el etek öpmekle amacına varacağını sanma.' Sanki bugün söylenmiş gibi! Bugünün birtakım ucuz politikacıları için söylenmiş gibi... Yalnız el öptürenler mi kınanacak, ayıplanacak? Elbet hayır, el etek öperek büyüklerin gözüne girmeye, kendine büyük paylar koparmaya heveslenenleri de ayıplamak, kınamak gerekmez mi? Ama el etek öpüp göze girmek. politika alanında kendine önemli yer koparmaya çalışmak Dogu ülkelerinin eski alışkanlıklarındandır. Kolay yollardır bunlar. Yaranmak, dalkavukluk etmek, göze girmek için 'büyüklerin' çevresinde dört dönmek, "Efendim, haklısınız sultanım, sizden daha iyisi, daha büyuğü, daha haşmetlisi yoktur" diye övgüler yağdırmak... Ya o 'büyük' geçinenin, kendini 'baba' yerine koyanın gülünçlüğü! Aklı başında insanların gözünden kaçar mı? Nabi bir dizesinde şu öğüdü vermiş: "Kimseye dameni dest öptürme." Nabi böyle demiş, ama çevresini dalkavuklar, çıkarcılar, övgücüler almadan kendini rahat, huzurlu göremeyen insanlarel etek öptürerek önem kazandıklannı sanmak gafletinden kopamazlar! Çok çirkin bir görünüş, futbolcular Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'm elini öperler. Yabancı futbolcular bile bu çirkin alışkanlığa uydular! Bakıyoruz, Alman, ingiliz oyuncular da Evren'in, Özal'ın elini öpüp başlarına koyuyorlar! Yabancılar bu sahneleri seyretseler gülmekten kırılırlar. Çağdaş toplumfarda el öpmek, öptürmek diye bir alışkanlık yoktur. Ancak kadınların eli öpülür ya da öpülür gibi yapılır. Ama kırk yaşında bir adamın ellisindekinin elini öpüp alnına koyması gibi bir görüntü ancak geri kalmış top\umlaröa rast/anan bir olaydır. Atatürk ve İnönü gerçekten eli öpülecek kişilerdi. Onlar Osmanlı döneminin alışkanlıkları içinde yetiştikleri için bir süre bu gefeneği sürdürdüler, ama milletvekillerine, bakanlara ellerini öptürdüklerini hiç sanmam. Bir milletin vekili gider de Başbakanın elini öper mi? O zaman nerde kalır o milletvekilinin niteliği, kişiliği? 'El etek öpmekle insan amacına ermez' demiş şair. Doğru mu söylemiş? Bakıyoruz, görüyoruz, nice politikacı el etek öpmekle, ictenliksiz dalkavukluklarla, körükörüne bağlılıklarla bir yerlere tırmanabiliyor. Ne var ki o yerlerden en kısa sürede tepe taklak düşmekte gecikmiyorlar. Hem de ulus önünde kendilerini gülünç durumlara soktuktan sonra... OKURLARDAN yağ üzerinde toksitlenme Margarinlere son oluşan ince sarı katman, ile kullanma tarihi tüketici sağlığma zarar veriyor ve çeşitli hastahklara neden Bundan bir süre önce gazetelerde ürpererek margarin yağları ile ilgili bir haber okudum. Bayat margarin yağlannın kalp ve mideye zararlı olduğunu, margarinin ömrünün 3 ay olduğunu öğrenince endişelendim. Çünkü bugüne değin kaç kez bayat margarin yedim diye kendi kendime düşündüm. Konuya ilişkin gazete haberinde, "Bu tip yağlann üretim tarihlerinden sonraki üç ay sürede tüketilmemesi halinde Bunu her tüketici gibi ben de ailece çok kez farkına varmadan acaba kaç kez bayat, yani kullanma tarihi geçmiş yağ oluyor" deniyor. Haberi yazan yemişizdir. Yine herkesce muhabirin görüşlerine bilinen bir diğer unsur da baskı başvurduğu gıda mühendisi ve zorlama oimayınca firmalar Yurdagül Alku, "Yağda oluşan ınalını, bozuk veya zamanı bu toksitlenme insan sağlığı geçmiş diye piyasadan için son derece zararlı. En çekmezler. Halk da bunun başta kalp ve mideye yaptığı farkında olmadan sağlığı ile ileri boyutlu tahribat tüm insan ilgili olmasına rağmen, vücudunu etkileyebilir" tüketmeye devam eder. görüşünü savunuyor. Margarin tüketicisi bir aile Hepimizin iyi bildiği gibi, olarak margarin ambalajlarına margarin ambalajlarının son kullanım tarihi iri üzerine sadece belli belirsiz puntolarla mutlaka üretim tarihleri yazıbyor. Bu yazılmalıdır, yazılar çoğu kez okunmuyor. Margarin tüketicisi bir aile El Etek Öpmekle. OKT4YAKBAL Kitap göndermek isteyen okurlar Gazetemizin ikinci sayfasında "Okurlar" sütununda "Kitap Alıp Okuyamıyorura" başlığı ile 25.8.1989 tarihinde yayımlanan Manisa'dan Suavi Alp'in adresini, okurlardan gelen talep üzerine yayımlıyonız. SUAVİ ALP Alp Şeyhsinan Mah. Papatya Sok. No: 17 45600 Alaşehir/Maoisa Oğlumuz, kardeşimiz, dayımız, arkadaşımız "İLETİŞİM ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ" TÜZÜK TASARISI DERME&NADI: Madöo 1 îletışaıi Ara^ırmaları Damaği" adıyla. maftaü iatanbuMaynaape Yıfclız Poan CaddaK 10*45 adrasınde Da demek kundmustur. Demagin kaa « a İLAO'dıt KIMUCULM: Madde 2 Oamsgpn ku'ucutarı funaraır 1 MusMa Hıta Tbput gameo. yuac * o * m ı uzmanı Tabrytf: TC Ooğum ygri ve y * ısanbul. 1923 Yazala' SdaH No: 4 EtenUf&ISnNBUl 2 Husametim Ünsat anTMnrı. amtrmcı. İMfJm uzmanı 'bBiyMi: TC Dojum yen v ı yıb: Snas 1941 Ikıncı UIÜS, *2 Sok. Uçlef Apl. MO L*«rt/tSTANBUL 3F»rullOoi«Ab(Mı.gt2aKi.tartWLnt:u W » > « TC DoSumyBr vey*: BOnOul 1932lhlamur Hblu 3 0 » Boıy^ıa *çt 1e»nkiy*lSWJaUL 4 Maaddin Aara. halMa ifcsk*» uzman. IHıiysıı: TC Dogum yari w yıfc i u n t M İ 1940 VUikonafiı Caa. No 10 NısantaştfSmneUL 5 Muslala R a s GOrae^. TV uzmanı Tatoyrt T C Dojum > « i v» ylfc faanbul 194« O l M I J r Ş«v «ı B0, SodaK. No 18 Balmjmcu/ISTANBUL 6^ Anmel Oasr Bütaotnt. guttK:'. y»aı. TttnyM TC. Oojuoı yari <m y * A n k » 1933 Cemil Ibpuzlu Ctti. <**tbf Apl. 61/9 GAaapefİSnNBUl 7 OUay Kuflboha. gazaleo Tabc^b TC Doflum yari w y* bonbul. 1936 L M z m S H a . G3 9 < V M I Aziz. ılMsımd. aıaanmıcı TamyMi: TC. Oo$um yen «• yıta: Tra&mcı. 1941 Cand Ibpuzlu Cadde» CMyvı S * » . C Btok Ha: 7 GAz»(WİSTAN6UU Madde 3 Damagin an j o » t kaüooa bufcmalMmek >^n bitniaal ara«dnnalar duzantoıiMk v> > Dmmakbu amaca utaşmak <m şu gıfcyiMİan yapar a) İKtym h*r>o*oy« iteerinda m y ı m ı a l i y a p r Vurtiçinde waıfcşand« « f p r t r t a amHwd1u 9 » KşrnHvi w y&pdan arastırrThad«vt atef, dnttfUBr, yonı ttcistınnaisr ynpar vs 90HttofA duyuruf; Baan M*no**n ndyocuiuk. Manzycn taknHojM, uydu araoa» l e yayırca^ rtjfcer afcndaMaıblolu wtowiz)rOn Sttbotalon, MtfitTi,tatefnstik,VMIBO, ndBototo, ven ve &1I9J doiaşırnı, sınenu, rsMamcriaV, haMa «akaar ve yaymca* vt>; b) £öa «iBialMin atiı fcetiaim araçnvmın lopluma elfcfen uishnde araabrmaJar auzanler v« bunian duyunır: c) Maatt* arnato. Hetoşıry» uygulanan ve uygulanması «nenten aniak »stonnin geksMmesine ve yaılaannBiMMİna igtfuda bulunur; d) KuKür va aanfinı: Vurnçi»* ve dıaında ıletısırr araplartmn uaoal kulnrtere atlden konusunda çatvnalan ztor. dajtnenawr ve bu tur araaormalarp jenanımeKna ymkncı olur. 6j6j«1m:ll«lismdaaanrKtte^mveu0reOmyap^y\ıks«*S0r«tmlajnm l>m yomamtyımn flalallılıııaai amaoyla çaaamalar yapa/. MplantıM» düzanlo, I) Uaana, yutaeK feara va doMora çaaamilanna Jeaaulı: YülmKHıaljııı kurumtannd» laz ç çalşmalan vapan o . vsarafBn ıgorevtl» ı deaMt €*« Kaynait v» yol gOaMriı. olanaklan «çusunda araatKma ouraiBn venn g) UNESCO üe ^bntğı UNESCC Mili Kom>/Dnu «e IMiaim aamnda iabMfiı yapar. kanüsina danıaılan Knularda raportar hazırtar UNESCO gvnel manaziııde OtarMoek arasnrmalan aerçeMeştHir. h) Uzmanlık ve danısmanlık. Kurumlara. meslek kuruluşlanna, yOfm organhmna vstien2Bnkurukjjlara Nzmel «mmak amaoyla özel anöşmalarta ara^nnnalar yapar ve yaptınt. loplanuar düzanler. raponar hazviar; a )9 ek itooşm y ş ptanMannckı kendderne y a ı d n n okK bolgeM ve ukmamya'de duz raaı arastırmatora k l kablr, ı) Bi6msal loplanMar Mialnı konutonnda M R I I M I KVtonMar diaenkK. Bu çalı$malannda Mışırn (Manndald kurum ve kurulustarta oıtak çakamattr yapar; j) Ookümanttsyon marheıi: lMq»n konuönnöa bümsel bir dokümanlasyon tnerKezi dusturur; k) Vayınlar YUıtiçtnde ve dı^ndak) Aelısim çalnynalanyla ügıli haber yorum ve araştırmdian y a n » tan suıei yammar yapar Daha aynntılı konulaıdakı rapor ve araşbrmalann da bfosür ya da kitap dan k yaymlanrnasın< saQlar: 0 Oörsel matzemelerden ysrarianma ve bunbflnaartama: Aaüaimle agin her türtü fîlm. vıdeo kasat gostenmı yapar. yapftmasnı duzenJer. balgeeal fikn haaflanmaamı sa#ar: m) Demek anaanın oerçeklealiıaınuai için taatmr va laBM " • ıbilır, aracgereç sabn alaoiür DEBNEÜN ÜYELERİ: Madde i Derneğe ıtetişırn alanında çahsan araştırma. yaym ve öğretim yapan. OemeMer > nın hükümter: çercevesı ıçjnde Diptun Turk vatandaşlan uye olabiliher. OemeMer rasası'ndata fcosullara uyan ve i e t ^ m alanmda çalışan adaytar ıki uyenın önens ve yonetirn kuruhjnun uygun butma* sıyfeı asıl uya olurtar Oetneğin amaplarna aykn caljşma ve eylemlerde bulunantarla demek çaiısmalanna engel olma lavn gösterer, uyeie' onur kuniu karanyta ve genel kurulun onavtyla üyelıkten çıkartjlaoilirler Derneklen çkarr'na kosui « voaan Demekler VSsaa na t a b i * DBMEGİN ORGANUU. laıHJn ^ O&nel Kurul aal uyelerden oluşur ve ikı yılda bcr olajan olarak usulune uygun biçimde •opanr Oemegın Yonetim Kovlu. Onur Kurutu X Oenedeme Kurukı uyHeriyle yedeMarini adi çogunluldaaafan kurU. sefagj kuruüann çafcjmalannı dejeriendm' Genel Kurul luaüde «g* dejieikBderi yapar ve damegin amavlanaı ua»vgkl»JUi*ne«i yolunda kararlar Ofetr Genel Kurulda aeçinv ler ğüt oytaı yapıac Ydnabm ya da donettm fcunAj iou^nyla ya da uye Eam sayısmm beate birinin yaz* Bteuı üzerine Genel Kurul. olağanüau olarak da toolanır. YOnatkn KunHu: Madde 6 Genel Ktrufca iki yıl için seçılen Yc3ne6m Kurulu 7 ki^oen ohışur. Oenel Kurulda 7 asd. 7 yedak üye aeçftr Gârevden ayntan uyeier*n yenne en çok oy alan ysdekler sırasıyla asıl jye olurlar Yoneünı Kurukı demegi temsS.eder Yonetim Kurukı kendi içinden bir ba$Kan. bir başkan yaıdımcısı. bir genel sekreter ve b*r sayman seçer. Kurul en az dtirt üyenin kalılmasıyla loplanır. Yonetim Kurukı demeğin amaçlârmm gerçeueslîrilmesi içtn gefekfi çaksmalan yapar. yonetmeTıkleri hazırtar ve uygular. Onur Kurukı: Madde 7 Onur KurJu 3 uyeden okour. Oanal Kurul manndan seçilen 3 aî.l. 3 yedek uye ıkı yıl sureyle görev yapar ve demek amacna % * n davranan Syalarin durumunu gorüsür üyMerinden birini baskan olarak seçen Onur Kurulu. YOnebm Kurukı ya da demek uvelehnin başvurusunu degertondirme içintoplanır.Kurulun toptanabrimeSJ o n en az iki uyenin kalılmas' gerekir O*ntumm Kurulu: Madde S Denetteme Kurukı 3 asü ve 3 yedek uyeden okışur Kurul en az * ı uyeyle nplamr Kurul. demegin ışlem ve hesaptartm, butun defterierini ircelemek ve hazırlayacağı raporu Genel Kurula sunmakta görevfidır Çalışma gruplan ve kurut tıomıteleri: Madde 9 Yönetım Kurufu. demek arnacım gerçekleşürmek ıçm gerekh gorduğij sayıda çaifşma grubu ve çafışma komıies otu$tun* 8u grup ya da komiteleri gorevi çalışmaJan lamamlandıgınoa sona erer. Planlama v» Prognm Kurulu: Madoe 10 Piartıama ve Prfjgram Kurulu çakş^ia oncslikJerinı behrlemek uzere Yonetim Kurukjnca atamr ve ona bağlı olarak calışır Kurul 5 üyeden O)u9ur DCTNEĞta GEÜRLERİ: MadOe 11 Oerneğin gelırlsr şu kaynaklardan sağlanır &rış ödentısi. yillık ödenti. Daâış. arastırma ve yayndan saglanan gelîr. mai varMı gekrton. Madde 12 Deme* uyelığıne gın; ödenlis 5000 TL ve yıllık ödenlisi 12000 Tl7dır Ûyeler bu odanHerı makbuzla ya da demek banka hasabma yatırarak oderter. Odenli tutartanm Genel Kurul .0S1NEĞİN OEFTEnLERİ: Madde 13 Oemekle asagıoakı denerter tululur Oye kayıt detteri. karar deftoh. getatvgider} evrak deften. gakr ve gider deften. bulçe. kesın hesap Madde M Tüzuk. Oanel Kurulun normal ya <ja otaöanuau topiartılarına katıian üy«lann en az uçte ifctsinn onayıyla değıstıotebilır Genel Kurul uçte itu co^unlırfcla deme^n çahymaiarına son verebflır Böyle b»r durumda demek mafvari^ı istanbu* da butunan Gazetecıier Scrâyal Yanlm M Em*kiı!>k '/akirna devredıfr YURÜRLLftÜK: Madde 15 DerneCın bu tüzuAu Ydnetm KurukırK3 uygulanır Gsçtcf Yönattm Kurulu: Madde t6 Dernak orgahlan oluşuncay* kadar G e ç o Yönettm Kuaı*u şu üyetorden cfuşur Hıfzı %puz. Hüsametlın Onsal. Oktay KurtDöke, Ays*^ Az>z AJaaflın Asna. Ahmot Oktary Bönecene. MüSta/a Gursel DAYANIŞMA DUYURUSU İngiltere'de 5 yıldan beri politik göçmen olarak yaşadıktan sonra ülkesine dönen, T4YLAN ÖZGÜR Öldürülüşünün yirminci yılında seni anıyoruz. FİKRET DEMİR'i selamlar ve kendisine en iyi dileklerimizi iletiriz. Ülkesinde Türkiyeli işçiler adına yürüteceği sendikal çalışmalarından dofayı herhangi bir kötü muameleye maruz kalmaması ve kovuşturmaya uğramaması en büyük dileğimizdir. Sk* No: 66 iMtnASMIBUL OBVtt&N M H a 1990 yılında 1968'liler TRAMVÂY" İSTANBUL'DA TUC (İngiltere S^ndikalar Konfederasyonu) Genel Konsey Başkanı Bayan ADA MADDOCKS TUC Uluslararası Komite Başkanı Bay RON TODD TUC Genel Sekreteri Bay NORMAN VVILLIS 222324 eylül günleri Ankara'da çalışmalarını sürdüren SENDİKAL HAKLAR KURULTAYI'nda EĞİTDER'in önerdiği "sendika girişim kurulu"nun oluşmasını destekliyor; 198990 yılının sendikal haklar için eylem yılı olacağı ınancıyla, kurultayı selamlıyoruz. İSTANBUL'dan 9765 öğretmen adna; E. Alpaslan, M. Ateş, A. Özdemlr, V. Salik, B. Vural, G. Tatlıadım, Y. Gedik, L. Tüfekçi, G. Kaptan, M. Akarsu, R. Uğur, Y. inca, H. Yıldız, C. Dedeci, M. Sucuoğlu, P. Bllgln, Ş. Oolu, M. Bayar, S. Kublay, N. Pata, M. Akyürek, S. Kılıç. C. T. Karaman, H. Gündoğdu, A.R. Yıldtz, R. Köksal, H. Bilgi, G. Yüksel, A. Şener, R. Çatbayram, A. Çalın, S. Koçak, R. Sapmaz, H. Çetln, S. Keskln, O. Yıldız, E. Satıloğlu, N. Ediko§lu, B. Slnsn, R. Bert, Y.Z. Eren, H. Erdem, N. Kocaoglu, A. Kaya, S. Haspolat, N. Ayar, A. Türkmen. K. Karakaya, H. Gövecl, A. Erdojan, I. özgen, F. A*lan. F. Blngöl, E. Akhanlı, I. Coakun, N. Özdemlr, M. Ketv kin, M. Çakir, M. Beli, C. Yesil, M. Üstebay, H. Soytürfc, F. Alı»>r»rtşçj, G. Pektaş, M. Karatay, R. Genlş, M. Fındıkiı, M. Çıröık, S. Yener, L. A t v lay, S. Özbekfr, S. Bekar, i. Varol, H. Goncay, N. GÜZBI, E. K M M I I , S. Fındıkiı, M. özen, H. H. Uygun, M. Argun, H. Baykal, M. Günel, Ö. Kalafat, M. Karaman, A. Şahln, i. özdemlr, Y. Valçın, A. Çakır, H. Kosovalı, H. Sevim, N. Kılıç, N. Köseoglu, H. Günel, A. Körpür, C. Sarsılmaz, N. Açıkgöz, M. Balık, H. Ata, N. Okçu, H. Bayram, D. Çetln, I. Sakaak, F. özdemlr, V. Bayram, U. Yıldız, U. Denlz, E. S«zgin, B. Özkan, A. Çetin, A. Çelik, D. Toprak, G. Tabar, N. Kurtutu», M. Tursun, V. Güvenll, N. ince, T. Tosun, V. Genç, i. Akbabe, M. Karakaf, I. Ektlren, A. Kaskır, A. Toprak, S. Ba«aran, T. Aslan, i. Ç*l, i. Cantekin, N. Çlçekçi, C. Yiğitbaa, G. Kara, Y. Özdemlr, C. TlryakJ, N. Coşkun, C. Gökçe. R. Alay, D. Yılmaz, E. Kıyafet, L. Kıyafet, I. K. Karadayı, T. Kartal. i. Tüfekçi, M. Aydın, Ö. Aydın, H. Taştemel, H. Yüce, M. K > aa, H. Ergün, G. Sezgin, A. Özcan, C. Gören, H. Uvaal, M. Bütün, M. Çimen, C. Türkmen. ALMAN RESSAM VVİLHELM KOHLHOFF ve eserlerini KİM TANIYOR? 1935 yılında ATATÜRK'ün bireysel çahşmasına katılmak üzere, Türkiye'ye hükümetçe davet edilen VVilhelm Kohlhoff Türkiye'de 1 yıl kalmış ve heykeltıraş Josef Thorak ile birlikte çalışmıştır. Kendisini tanıyanların ve eserleri hakkında bilgisi bulunanlann asağıdaki adresle ilişki kurmaları rica olunur. Adres: S. Söylemez Ginsterweg 12 4000 DüssBldorf F. ALMANYA Çelik Gülersoy'un yeni çalışması Başlıca kitapçılarda ve Şişli Meydanı 364'de 248 sayfa, 35.700 TL. (KDV dahil) ORDU VE POLİTİKA DENEME Kitapçılarda Genel Dağıtım: Bil Kitap, Yayın, Dağıtım Mollafenari Sk. No: 33 Cağaloğluİstanbul Tef: 522 35 23 512 59 01 EROL TOY THE AUSTRALIAN CENTRE FOR LANGUAGES Tam gün kurs konaklama, aktiviteler ve tüm organizasyon Eğitiminiz süresince part time çalışma olanağı Izmir 31 67 24 TEKAS: (1) 363 39 59 (1) 362 40 96 Bağdat Cad. No: 510 D. 6 Bostancıiatanbul AVUSTRALYA'OA İNGİLİZCE Bugün evleniyoruz! Davetiyelerimizi dağıtmakta güçlük çekiyoruz... Tüm dostlarımız çağrılıdır. İlanen duyurulur. NEVİN KOCAL SAYIL ÖZMEN Saat: 17.00 19.00 Kokteyl Eczacılar LokaÜ, Yayla Sokak No: 3 DEMİRTEPE / ANKARA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear