Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER bilmiyoruz. Yunanca. "AfentiY'den alınmadır bu sözcük, "sahîp, iye" anlamına gelir, demek yucel bir payedir. 'TEfendi", dilimize Selçuklular döneminde, Bizanshlardan alınarak girdı. Osmanlı deyletinde mevki sahiplerine "efendi" demek âdeti yayıldı. En başta ilmiye sınıfından olanlar, şeyhülislamdan en alt kademelere kadar, bu nitemle anüırdı. Tanzimattan sonra şehzadelere "efendi" denildi. Saygıda kusur etmemek için öteki unvanlann ardına da bu sözcük getirilirdi: Beyefendi hammefendi, sultanefendi (Osmanlı prensesleri), paşaefendi gjbi. Rahmetli Ataç, şair Bakî'den her sözedişinde "Bakî efendi" diye yazardı, çünkü şair Bakî kazaskerdi. Kimi ne dedigini bilmezler, buna bakarak, "Şair Nedim efendi" demeğe kalkalar. Oysa Nedim Efendi" olamazdı, çünkü ilmiyyeden değildi. Demek asansördeki kız, bilmeden kapıcı Abdullah Beyi yüceltmiş oldu. Daha bitmedi, dedi Gani Girgin, peygambere "peygamber efendimiz" denir. "tstanbul efendisi" sözü bir övgü sözüdür, "efendi kapısı" yeniçeri efesinin çahştıgı yer anlamına idi. Sonra ne güzel deyimlerimiz vardı. "Efendime söyleyeyim, efendim nerde ben nerde" gibi. Gani Girgin, birasuu dikerken, firsatür deyip atıldım. Demek "efendi"nin bu anlamları, bu kullaruşlan unutuldu, dedim. Gani Girgin beni dinlemiyordu. Gelelim "bey"e, diye sürdürdü sözünü. Türkçedir "bey", eski biçimi "beg" idi; başlarda, "Beyliğin en bOyüğü, prens" anlamına gelirdi, sonralan epey değişikliğe ugradı, soylular ve devlet adamlan için kullamlır oldu. Orhun yazıtlarından anlasıldıgına göre, bu unvan o zaman, hanedandan olmayan kişüere verilirraiş. Bunun Arapçası "emîr" dir. Geç Osmanlı döneminde büyük devlet adamlanmn oğullanna ve şehzadelerin hizmetinde bulunanlara "bey" denirdi. Gani Girgin durdu. Hıhafına gitmedi mi, dedi, şehzade "efendi" dir, hizmetinde bulunan ise <lbey". Oysa biz bugün "efendi"yi, asağı tabaka saydığımız insanlar için kullanıyoruz. Bu değişiklik nasıl oldu, neden oldu? Arastııîlmış degil sanıyorum. Hicbjr dii, olduğu gibi kalmaz, dedim. Sözcükler hem biçim, hem anlam değiştirirler. Bütün diller böyle. Seni rahatsız eden bunlann getirdiği yeni kültOr, ya da bunları getiren yeni kültürdür. Unutma ki sen de baban gibi yaşamıyorsun, kılığından konuşmana kadar her şeyin yeni ve değişik. "tstanbul efendisi" tipi, kapalı sayabileceğimiz bir kentin kisisi idi. Onun sürekli var olacagını düsünmek yanlıştır. Elbet bunu istemek de. Sen çürümeği de zorunlu mu sayıyorsun yoksa? Bir külturün savunulması diye bir çaba da yok mudur? Her oluşumu sineye çekmek, yeniyt kucak açma diye yorurnlanamaz. Beni rahatsız eden şeyler, demek sana hiç dokunmuyor! Dokunmuyor değil, ama ben bir tür dönem degişikliği yasandığı kanısmdayım. Bugünkü dunım da süregitmeyecek. Gani Girgin sinirlenmisti bu sözlerime, anladım. Hadi bir bira daha içelim de gidelim, dedi. Sonra garson u çağutb. Bize fütfen birer bira daha, dedi. Garson: Peki canım, karşıhğında bulundu. Gani Girgin, sert sert: Bana "canım" deme dedi, Garson da: Peki canım, dedi. Durum kotüye gıdiyordu; yeni biralan durdurdum, içtiklerimizin parasını verdim ve Gani Girgin'i kolundan tutarak birahaneden çıkardım. O günden beri düsünüyorum: Görgü kurallan, toplu yaşamdaki insan davranışlan konusunda Gani Girgin'in gösterdiği titizlik yersiz ya da güldürücü müdür? Bir de şu sonı: Gani Girgin'i rahatsız eden davranışlar, yeni bir kultür döneminin geçici imleri midir, yoksa tümden bir kültürsüzlük döneminin bajlangKinı mi gösteriyor? Daha dün bir hekim dostum bana dedi ki, "Yazlığa gitmeye korkuyorum, yalnız gürültüden patırtıdan rahatsız olurum diye degil, kim bilir ne bayağı, ne sinirlendirici davramslarla karşılasınm diye." Bunun nedenleri üzerinde durmak hiç de garip karşılanmamalı. Bir toplumun uygarlık düzeyi, oradaki insan ilişkilerinin niteliği ile ölçülur. Efrndi nıi, Bey mi? MELİH CEVDET ANDAY herkesin sevgi, savjp gösterdifti bir adamdır kapıcımız; daha "Abdullah Bey de..!' diye söze başlarken, bu genç kız düzeltti benim sözümü, "Evet, Abdullah Efendi" dedi. Görüyor musun, öğretiyor bana. Bunu da "yeni terbiye" diye savunacak mısın? Ben: Ama, diyecek oldum gene kesti sözümü. Burada önemli olan, bu genç kızın, kapıcıdan nasıl sözedılecegini bana öğretmeye kalkmasıdır. Demek kime "bey", kime "efendi" deneceğini, o kimsenin toplum içindeki yerine, yaptığı işe, sınıfsal durumuna bakarak saptayacağız. Ama ben yolda gördüğüm ve konuşmak gereğini duyduğum birine, "efendi" ya da "bey" demeden önce, onun işini gücünü sorup öğrenmek zorunda mıyım? Yoksa sadece kıhğına kıyafetine bakarak mı saptayacağım bunu? Uygar ulkelerde, örneğin bir Fransa'da, hamal da "monsieur"dür, cumhurbaskaru da "mon r sieur"dür. Kısacası ortada bir güçlük yoktur. Eskiden dilimizde bir "paye" sözcüğü vardı, Farsçadan alınma olan bu sözcük, "mevkie münasip unvan, derece, rütbe" anlamına gelirdi. Bildigin gibi, Sen de eski zamanları özlemle anan, geçmişe Atatürk, bu payelerin tümünü kaldırdı, bunlann yebağlı yaşlılar gibi konuşmaya başladın, dedim. Ter rine "bay" sözcüğünü koydu, ama pek oturtamabiye de değişiyor, değişecek elbet. dığı anlaşılıyor, bizdeki "paye" düşkünlüğünden Gani Girgin: olacak, bir "sayın" nitemi bulduk, onsuz edemiyo Hayır efendim, dedi sinirli sinirli. Yeni terbi ruz artık ve kapıcılara, satıcılara, genel olarak işçiye değil bu. Terbiye ile hiçbir ilişkisi yok bunun. lere "sayın" diye seslenmeği uygun bulmuyoruz. Hem neden verleşmiş edebin değişmesine göz yum "Sayın" olan yurttasla, "sayın olmayan" yurtta$ı, mak istiyorsun? Ne zararını gördün ki! "Peki bundan ötürü, "bey" ve "efendi" diye ayırmak zoefendim" de diyeraez miydi? nınunu duyuyoruz. Gençler böyle konuşmayı sevmiyorlar artık... Gani Girgin, birasından bir yudum içip sürdürdiyecek oldum. dü sözünü. Gani Girgin kesti sözümü. Geçen gün bizim apartmanda asansöre bin Şimdi beni dinle kardeşim, dedi. dim bizim kata çıkıyorum. Bir de genç bir kız var Gulümseyerek, asansörde, göz aşinahgım olan bir kız, bilmem han Hep seni dinliyorum, dedim. gi katta oturuyor. Ona kapıcımızın yakında aynlaGani Girgin, gülümsememe aldırmadı. cagını duyduğumu söyleyecegim; olgun, terbiyeli, Ama, dedi, "efendi"nin ne anlama geldiğini Gani Girginie Beyoğlu'nda bir birahaneye girdik. Arkadaşım berıi kolumdan tutup götürmüştü oraya, konuşacakları vardı, anladım. Az önce karşıİaşmıştık ve daha hoş beş olmamıştı aramızda. Garson geldiğinde, Gani: Birer bira, dedi. Ve garsonun ne karşılık vereceğini merakla beklemeğe başladı. Garsonun yanıtı, Tabii, oldu. Gitti biralan getirmeğe. Gani Girgüu Duydun degjl mi ne dediğini, diye sordu bana. Gülümsemekle yetindim; anlamıştım dosturaun bu ayaküsta gözlemle nereye varacağını. Nitekim, düşündüğüm çıktı. O sürdürdü sözünü. "Oldu" da diyebilirdi. Ben buraya bira içip içmeme konusunda ona danışmaya gelmedira ki azizim. Tabii karşılıyor bira içmemizi ve müsaade ediyor buna sonunda. Terbiyesizliktir bu. Neden "Başüstüne!" demiyor. öyle dese küçük mü düşecek? PENCERE Kim Derdi ki... 15 EYLÜL 1989 Osmanlı paşası, vezirparmağı, sadrazam göbeği, Tanzimat Batıcıa, liberal ekonomiye hayran, sen cama tırman, hazretin fenni servet (iktisat) üzerine de parlak fikirleri var, başında kalıplı fes, Düveli Muazzametnm Babıâli'deki sefirferi karşısında sesini kes... Peki, ne halt etsin Osmanlı? 19'uncu yüzyilda devletçilik ml yapsın? Ya sosyalizm? İnsanlık 191Tye ulaşmak için kaç fınn ekmek yedi? Nasıl kalkınacaktı Osmanlı? 1838'de Ticaret Anlasması. Önce İngilizlerle sonra ötekilerle. Al sana "liberal ekonomi!.." Fuat Paşa ne diyordu: ' Bu devlet istikrazsıı (borçsuz) yaşayamaz." Kemal'den yanıt: 'Ama yalnız istikrazla da yaşayamaz." Yine de Osmanlı bir çıkar yol bulamazdı. "Bırakınız yapsınlar, bırakh nız geçsinler" Geisinler, koskoca Osmanlı mülkü, yabancı sermaye sayesinde sayeban olsun. Osmanlı şiş göbek, sanğıburtna, imambayıldı, vezirparmağı, Düveti Muazzama'nm Babıâlt1 deki sefirleri karşısında iki kat: Demiryolu mu? Uman mı? Maden ml? Elektrtk imtiyazı mı? Havagazı mı? Buyursunlar efendim... 19'uncu yuzyıl bu!.. Osmanlının nesi var? iki elin sesi var: imtiyazlar bizden, sermaye onlardan. Ülkede sanayi ve altyapı adına hiçbir şey yok. Yabancı geliyor, yapryor, kuruyor; kasıkla verdiğini kepçeyle geri alıyor. Demiryollan tıkır tıkır işliyor. Telefon idaresine diyecek yok!.. Kibriti çaktın mı havagazı ocağı yanıyor. Düğmeyi çevirdin mi salonda elektrik ışığı... Ne guzel değil mi paşam, efendim; ama Osmanlı 19'uncu yüzyılın sonunu zor getiriyor; 20'nci yüzyılda gümbürrr... • Osmanlı paşası, vezirparmağı, sanğıburma, sadrazam göbeği, fesi kalıplı, liberal ekonomiye hayran, sen cama tırman. Ancak hakkını yemeyelim Osmanlının; o dönemde ülkede lenniservaT bilen kaç kişiydi? Tarım toplumu değil miydik? Osmanlı, yabancı şirketlere ülkenin dağını taşını, körfezini, kömürünü sattı; halkın alınteriyte cebindeki parayla, ödediği vergryle kurulan KİT : leri satmadı. 19'uncu yüzyılda "Patkinf yoktu ki Osmanlı paşası yabancıya satmak istesin... Sonra cumhuriyet devrimi gerçekleşti. Devrimciler baktılar ki ülkede endüstri kurulamamış, yabancı şirketler kaşıkla verdiğıni kepçeyle geri alıyor, elieri kolları sıvadılar, devlet yatırımlanyla özel sermaye eksikllğini dengelemeye çalıştılar, fabrikalar kurdular. Yoktan var olmanın çaresi başka ne olabilirdi? Her bir devlet fabrikası, her bir kamu işletmesi, her bir KİT; halkın emeği, ahnteri, parası, çabası ve öncülerin kılavuzluğuyla kurulmuştur; her birinin tuğlası, harcı, camı, çerçevesi üzerinde halkın hakkı vardır. Halkın yüzde 80'inin "hayır" dediği bir iktidar, onlan nasıl satabilir? Demokrasi desen demokrasi değil, ekonomi desen ekonomi değil, ticaret desen ticaret değil. Bu işin içinde bir başka iş var; "haraç mezatpolitikası"n\n kökeninde, ülkeyi yabancılara havale etmek isteyenlerin gızli pazarlıkları ve dış borçlann yarattığı baskı yatıyor. • Osmanlı paşası, TanzimaH Hayriyye'nin efendisi, vezirparmağı, sadrazam göbeği, fesi kalıplı, nur içinde yatsın, mezanrtdan fırtayıp gelse, rüyamıza girse, günah çıkarsa, eli öpülecek bir kişi gibi görünür: Valiahi biBahi, ben yabancıya Imtfyaz verdim; ama fabrika kursun, liman yapsın, demiryolu döşesin diye verdim. Ülkede hiçbir sey yoktu; bizler de bilgisizdik, burjuva stmfımız oluşmamışti. Şimdi sadrazam olsam, iktidar koltuğunda otursam, Kuran çarpsın ki halkın alınteriyle ve parasıyla yaratılan kamu kuruluşlannı yabancrya kaptırmam. Bizim zamanımızda hiçbir şey yoktu; biz oianı satmadtk, bunlann yapbklannı görünce mezanmda ters döndum... Osmanlı paşası!.. TanzimatçıL Kim derdi ki bu ülkenin başına seni de mumla aratacak, rahmetle yadettirecek birileri gelecek? ARADABIR Prof. Dr. NUSBET H. FtŞEK OKURLARDAN "Atattirkle Güzeldi Her Şey" Bu başlık, bir şiirin hem adı hem ilk dizesidir. Ozanı mı? Bir zamanlann Kurucu Mecüs üyesi, parlamenteri, Bakanı Şinasi özdenoglu. Gerçek bir aydın ve gerçek bir Atatürkçü. "Benim Vatanım", "özgurlük İçin ölmek", "Acısıyia Yanmak Türkiye'nin", "Memleketi Sevmek Suçu" adlı yapıtlann yazan bir ozan. Şiirlerinden biri, Beşir Göğüş'ün hazırladığı, Milli Eğitim Bakanlığı'nca kabul edilmiş, yülardır ilkokullarda okunan "Türkçe" kttaplanndan birinde ve çocuklanmızın dilinde, ezberinde... Işte bu siir bu yıl basılan kitaba alınmamış, "sakıncalı" görülmüş! Kimbilir kimilerince? Açıklaması, "Türkçe" kitaplannı hazırlayan değerli meslektaşımız Beşir Göğüş'e ve de Milli Eğitim Bakanlığımızm yetkililerine, Sayın Bakan'a. Biz, bu gerçekten güzel şiirin dörtlüklerinin Cumhuriyet'in "Okurlardan" köşesinde yayımlanmasmı diliyoruz. Ki; çocuklar gibi "büyükler"imi2 de okusun, sık sık "Atatürk'ün ilke ve inkılaplan" diye seslenenler bu şiirin dizelerinden yeni duygular, yeni düşünccler algılayabilsinler... "Ataturk'le güzeldi her şey / Ferahtı gunlerimiz / Uzun gecelerin sonunda / Sabahtı gunlerimiz. Kurulurdu dügfin demek / Sevgi, ahnteri ve emek / Atatürk doğardı ufkumuza / Gulümseyerek." Yonım, okurlanndır. Bana göre; Ataturk'le daha güzel olacakür her şey ve gelecek yülanmız... KEMAL ÜSTÜN Kadıköy/tSTANBUL içinde olan ülkemize sürülmek istenen bir kara leke olarak addediyorum. Bu ülkenin yurttaşı aydınlık, güzel geleceğine sürülmek istenen lekeyi söküp atacak güce sahiptir artık. Onun ülkesini çağdaş demokrasiler seviyesine çıkarmasına engel olamazsınız, olamayacaksınız. Av. CEM ALPTEKtN Balurköylstanbul çocuğumuzun 1 ve 2 puanla üniversiteyi kayıp etmeleri hayatlannı kararttığı gibi ümitlerini de yitirmişlerdir. HİMMET YILDIRIM Özal ve Sağlığımız Bir ülkenin sağlık düzeyi o ülkede zenginlerin ameliyat için yurtdışına gitmek gereğini duymayacakları hastaneler bulunması ile ölçülmez.O iilkedeki ortalama yaşam süresi ile ölçülür Türkiye'de doğuşta ortalama yaşam süresi 68 yıldır. Bu süre gelişmış ulkelerde 75, gelişmekte olan ulkelerde 50 yıl dolayındadır. Sağlık çok faktörlü bir sistemdir. Her faktörün sonuca etkisi vardır. Bu faktörler arasında en önemlisi. ülkeyi yönetenlerin tüm halkın sağlığına verdikleri önem güttükleri sağlık politikasıdır. Bu nedenle konunun incelenmesıne Başbakan Sayın uzal'ın sağlık polıtikası ile başlamak gerekir. Bu tümceyi okuyanın aklına "Ne için ANAP hükümetinin politikası değil de Başbakan Sayın Özal'ın politikası?" düşüncesi gelebilir. Sayın özal'ın politikası, çünkü Anavatan Partisi devlet görevlerinde etkili bir örgüt gibi görünmemektedir. Bütün işler Sayın özal'ın uygun gördüğü sekilde yürütülmektedir. Bazı kişiler de sağlık politikasını sağlık bakanının kişiliğine bağlarlar. Ozal hükümeti için bu da sözkonusu değildir. Sayın Özal 6 yılda 5 kez sağlık bakanı değiştirmiş, sağlık alanında hiçbir şey değişmemiştir. Uygulamalar ve Sayın özal'ın beyanlarına bakarak özal'ın sağlık politikasını şöyle özetleyebiliriz: "Sağlık hizmeti ondan yararlananlann karşılığını ödeyerek yararlanacağı bir hizmettir. Parası olan isterse yurtdışında, isterse Türkiye'de istedıği hastanede tedavi olur. Parası olmayana tedavi masraflannı karşılama iç»n yardım edecek bulunur." Gerçekten her hasta kendisine yardım edecek bir kimse, bir kurum bulabilıyor mu? Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 1975 yılında yaptığı bir araştırmaya göre ölenlerin üçte biri hasta iken hekim gormemiş. Sağlık endeksleri o günden bugüne ülkemızin sağlık duzeyınde önemii gelişme olmadığını gösterdtğine göre, Sayın özaJ'ın bu politikası, sağlık yönünden halka hiçbir şey vermemiştir. Sayın Özal'ın şeytana pabucunu ters giydirecek kadar zeki olduğu kuşkusuzdur. Bu yeteneğinden yararianarak, sağlığa çok önem verdiğıni göstermek için her fırsatı kullanmakta, sağlık bakanlarından da bu reklam propagandasına katkıda bulunmalarını beklemektedir. Ancak sağlık bakanlan, hukümetin sağlık hizmetlerine çok önem verdiği konusunda halkı inandırmakta başarılı olamadıkları için, Sayın Özal sık sık sağlık bakanı değiştirmek zorunda kalmaktadtr. Sayın özal, sağlık hizmetlerine öncelik vermiş olsaydı, yapacağı ilk iş, kamu kesimınin (genel bütçe ve sosyal güvenlik kurumlarının) bütçelerinde sağlığa ayrılan payı arftırması gerekirdi. Sayın Özal sağlık hizmetlerini geliştirmek için kamu kaynaklı harcamaların arttırılması gerektiğini bilmektedir. Bu nedenle bulduğu sözde çareyi genel sağlık sigortasının kurulmasını sık (Arkaa 16. Sayfada) İktidarın tuzağı Bir süredir Güneydoğu'da yurttaşlanmız kendi hak ve hukukuna karşılanndaki devlet dahi olsa ısrarla sahip çıkmaktadır. Yaşamlan boyunca devledn hep sert ve soğuk yüzünü tanıyan bu insanlar her şeye rağmen, bir demokratik hukuk devletinin yurttaşı gibi davranmasını bilrnişlerdir.* Ama ne yazık ki, 21. yüzyılın eşiğinde, Türkiye'nin çağdaş yurttaşının karşısında çağdışı bir iktidar vardır. Jşte bu iktidar, hak ve hukukunun takipçisi olan yurttaşlara ve onlan savunma görevi üstlenen avukatlannı sürgünle cezalandırrruştır. Yurttaşmı kendi ülkesinde göçmen durumuna düşüren iktidar, yeni sürgün cezaian vennek üzereyken, ülke ve dünya kamuoyunun yoğun tepkilerine maruz kalmıştır. Bunun üzerine yeni sürgün cezalarının uygulanması ortaJık yatışmcaya kadar ertelenmiştir. Yani özal iktidannın zihniyeti değişmemiştir. Av. Zübeyir Aydar ve beş yurttaşa verüen sürgün cezası sürmektedir. Yeni sürgün cezaian da eli kulağında beklemektedir. Bir hukukçu olarak, hukuku ve temel insan haklanna aykın bu uygulamayı, kendi yurttaşına tuzak kuran bu zihniyeti, çağdaş demokrasilere ulaşma çabası FTTden açıklama Gazetenizin 2.9.1989 tarihli nüshasında yayımlanan "PTTde çıkarmalara tepki" başhklı yazı incelenmiştir. Ankara ve Istanbul Fabrika Müdürlüğümü'zdeki isyerierinde çalısan işçiler daimi kadrolu, bunun dışındaki işyerleriniizde çalışan işçiler ise 1989 ÖYS sınavlanndan önce geçici pozisyonlarda olup, tenunuz 1989 ayı itibariyle okul kontenjanlan kuruluşumuzda istihdam edilen açıklanarak yurt genelinde daimi kadrolu işçi sayısı 498, çocuklanmız tercihlerini geçici pozisyondaki işçi sayısı da yaparak sınava girmişlerdir. 19.172'dir. Ancak o sırada Bulgaristan'dan gelen göçmen Geçici pozisyonlardaki işçiler soydaşlanmızm çocuklan için genellikle telefon sebekesi, tesb, V» 5 kontenjan aynldığını bakım ve onanm işlerinde yakında da sınava girilecegini çalıştınlmakta ve iş basından öğrenmiş mahallinden geçici bir süre için bulunuyoruz. Gönül ister ki temin edilmektedir. O yerin soydaşlanmızm her derdine şebeke çalışmalan çare bulunsun ve mutlu tamamlanınca burada olsunlar. çahştınlan işçilerin işleri de bitmektedir. Ancak aym şekilde Ancak bu % 5 kontenjan ekstra olmayıp çocuklannuzırı başka bir mahalde açılan aym nitelikteki işyerine daha önce haklarından tasarnıf başka yerlerde açılan aynı edildiğini zannediyorum. nitelikteki işyerlerine gitmek Aynca taban puanlannın istemeyenlere doğrudan çıJaş okul türüne göre 10 ile 30 verilmemekte olup, 6 aya kadar puan arttmlmış olması da ücretsiz izinli sayıhnaktadır. Bu ayn bir talihsizliktir. süre içerisinde başka bir işyeri Soydaşlanmızm çocuklaruun açılması halinde söz konusu bu % 5 kontenjanı işçiler öncelikle çağrümaktadır. dolduramayacaklan Bu şekilde yapılan hizmet kanısmdayım. akitleriyle işçiler geçici islerde O nedenle Sayın Milli Eğitim uzun süre çaİıştınldıklanndan Bakanı'mızın ön kayıtla geçici işçiler devamlıymış gibi öğrenci alınmayacağını degerlendirilmektedir. söylemesi, binlerce Kontenjan, haklanımzdan verilmesin FERHAT TUNÇ İSTANBUL KONSERLERİ SON KASETİ ÇIKTL falttet Hnç'un lon ve y»ni ICOMH 6ÜNEB PUK v« KASrÇlLİK İMÇ. «. Btok Wo: 6427 Unlapam/İST. T«t 587 55 «3S» 10 « t Angloı n ontinental Recognised ^ İ ^ ^ by the British Council S UNARI "LEARN ENGUSH IN THE U.S.A.Î" Fitzer College, Clarernont, California Yılboyu Yopın Kurslar* Haftada 30 saat, 470$, tam pansiyon West Long Branch, New York (Ocak 1990'dan itibaren) ***** ŞOFBEN BAYMAK' TAN 6 T A K S İ 82.500.41x6=495 En ileri şofben teknolojisinin ürünüdür: 12 yanma başlığı, 12 meme ve 12 beslenme manifoldu ile homojen ve sessiz yanma. Tüp gaz ve doğal gazı aynı randımanla yakar. Sıcak su selektörlüdür; sıcak su derecesini istediğiniz şekilde ayarlayabilirsiniz. Tam güvencelidir; selenoid Y U R T Ç A P I N D A B A Y İ K O N F O R U Y A Ş A M A K FIRSATI! T L E: "ENGUSH IN ENGLAND!" AngloContinental Schools, Bournemouth, England .•TL(KDVdahil) Yılboyu Yoğun Kurslar Haftada 2530 saat, 188250£, tam pansiyon* Haftada 3040 saat, özel eğitim, 43O133Q£, tam pansiyon** Yılboyu Özel Amaçlı Kurslar*** Haftada 30 saat, 296£, tam pansiyon 1017 yas grubu için yılboyu yoğun kurslar Haftada 20 saat, 316£, tam pansiyon TOEFL CAMBRIDGE FIRST CERTTflCATE Amerikanİngüiz yüksekokuilan giriş sınavlanna hazırlık * 16 yasını tamamlamış olmak şarttır, *• 18 yasım tamamlamıs olmak sarttır; *** İş idaresi, pazarlama, halkla ilişkiler, para banka, turizm, otel restoran, bilgisayar bilgi işlem, sekreterlik alanlannda özel Ingilizce, istenüen diğer sahalarda on kisilik gruplar için özel kurslar, asgari yaş: 18. ve Brofür için: AngloContinental Türkiye Danifmanlığt Sosko 1} Merkezi, Ebe Kızt Sok, ABlok Kat 5, Na 39, Ofmanbey 148 n 51 • 148 46 78 TÜac: 28, 416 UUK TR vana ve termokupl düzeni ile devamlı alev kontrollüdür. Avrupa standardındadır; aşağıdaki standartlara uygundur: TS 615 TSE TÜRKÎYE EN 26 EUROPE CEN AVRUPA (1992'den itibaren tüm Avrupa Topluluğu için geçerlidir.) UNE26 AENORtSPANYA I.M.Q.İTALYA AFNOR NV GAZ R. 89 FRANSA V ES E R V İ S T E Ş K İ L A T I İ L E ymak II KONFORU Y A SA M AK 0 O 6 A L GAZA DÛNÜŞEBİLİR. BİIGİ İÇİN) İSTANBUL: Alcobe Tlcoret Merkezi. Büyükdere Cad 80/202, 80290 Mead.yeköy Tel 175 71 92 (8 Sa») ANKARA: Tandoğon Meydanı 4 A Tel 222 47 89223 43 25 İZMİR: Gazı Buh/arı 22 Tel. 14 55 75 13 53 35