28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/12 PAZAR YAZILARI 13 AĞUSTOS 1989 Stockhohn'den Hampshire'dan Soğuk bîra el yakar "Stockholm Şeytan Üçgeni"nin bir ucunda "Open Gate", bir ucunda "Passagen", son ucunda da "Tranan" ve "Peppar" barları var. Bir bira yaklaşık 15 bin, 4 cl. bir viski ise 20 bin Türk Lirasu Isveç'te "Dün gece biraz içtik"in bilançosu üç birayı pek aşmıyor. YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Güzel giden havalar zıp diye dönüverdi. tkide bir şınl şınl boşanan yağmurlar, güneşe geçit vermetnekte direnen bulutlar... Harareti pek etkilemedi gerçi, ama Stockholm'ün yazı, tipik sıkıntısına gelip kavuştu yine. Dolayısıyla "Stockholm Şeytan Üçgeni"ne rağbette de gözle görülür bir artış oldu. Üçgenin bir ucunda, eskî işçi mahallesi Söder'in o loş ara sokağında yer alan "Open Gate" ban var. lkinci uç, merkezdeki Sture alanı yakınlanndaki pasaj sığmağı, "Passag e n " . Son uç ise tercihli: "Tranan" bannı ya da ona 250 m. uzaktaki "Peppar"ı seçebilirsiniz. Zaten ikisini de aynı ekip işletiyor. Open Gate, bundan üç yıl öncesine kadar, gelip geçerken şöyle bir uğranan, bir kadeh içki ile sakin bir gece geçirmek ya da yakın bir dostla yaşamın anlamı Ozerine derin sohbetler kunnak isteyenlerin tercih ettiği bir yerdi. Şimdi çok farklı: Içerde tam bir itişkakış yaşanıyor. Gerçi işleten ekip degişli, iç dekorasyonu biraz daha flaş kılındı, ama galiba bu kadar insanı buraya çeken ana neden, birasının kalitesi. lyice soğutulmuş, damağı tatb tatlı kesen bir bira veriyorlar. Müşterilerin yaş ortalaması 2530 arasında. Çoğu hızını punk döneminde almış, Kropotkin okuyarak ev işgal etmiş, polis taşlamış insanlar. Şimdi daha sakin gibiler, ama bann bir ucunda tepeye yerleştirilmiş yüksek volümlü rock videoları bdli bir saatten sonra çoğunu azdırıyor. Burada özellikle çarşamba ve cuma geceleri yeni ve ilginç tiplerle tanışmanız olası. Kimı zaman da kaçınılmaz. Bir buldozerin kudretiyle bara vasıl olduğunuzda geri dönecek gücünüz kalrruyor ve kendinizi CIA'nın Nikaragua'ya ettiklerı konusunda bir sohbetin içinde buluveriyorsunuz örneğin. Buraya genellikle Söder mahallesinde yaşayan gerçek Stockholm gençleri düşüyor: Fotoğrafçılar, amatör şairler, cam sanatı ya da video gibi alanlarda kendüerine yer edinmeye çalışanlar... Henüz yerleşiklik kazanmamış, bu konuda ikilemli bir tavır yaşayanların çoğunlukta olduğu gürültttlü ve şenlikli bir mekân Open Gate. Passagen, biraz daha şık ve derli toplu. Minik ve sevimli bir pasajın içinde. Bir " m a n n " esprisi var burada. Hayli "kovu". Üçgenin ilk ucuna kıyasla daha dar, ama barı daha zengin. Çekici ve kişilikli üç kız yapıyor servisi. Açık birası aynı kişiliğe sahip değil oysa. Bu yüzden Passagen'de kapalı Belçika ya da Hollanda birası tercih ediliyor. Ashnda burada ortama uygun olması açısından kesenin ağzını biraz açıp burbon ya da calvados yudumlamak ruhsal açıdan daha yararlı. Bilenler ve ödeyebilenler böyle yapıyor. Buraya gelenlerin bir bölümü, özel sektör içinde tırmanışa geçmiş gençler, yani yuppieler. Görüntü ve adabı muaşerete dikkat, bu nedenle, Open Gate'tekinden hayli fark arzediyor. Ama bu kural değil, çünkü Passagen'e düşenlerin bir bölümü, buraya kaliteli rock müziği dinlemek için geliyor. Barın bir köşesindeki diskte bu işi oldukça iyi bilen biri var; özellikle geç saatlerde müşterilere nostalji yaşatmasını iyi bilen biri. Zaten geceyarısı sularında bann ortası dans pisti olarak kullanılabiliyor. Öyle düşünülmüş. Üçgenin son ucundaki mekânlardan Tranan da. kaliteli müzik dinlemek isteyenlerin özellikle tercih ettiği, karakter sahibi bir bar. Stockholm'ün kuzeybatı kesiminde, Vasa mahallesinin ortasında. Karşısında büyük bir kilise, kilisenin karşısında ise poiisin sık sık bastığı, Stockholm'ün yegâne seks kulübü var. Tranan'da bira şöyle böyle. Genellikle beyaz, iyice sofutulmuş Bordeaux şarabı gözde. Bir votka bir birayla geceyi geçirmek niyetinde olanlar da buraya sıkça düşüyor. Tranan'ın bir özelliği, barmenlerinin aynı zamanda diskjokeylik de yapması. Nasıl oluyor bilinmez, iki işe de rahatça yetişiyor, müziğin arasını hiç aksatmıyorlar. Isveç'te Yunan salatası adıyla tamnan çoban salatası ve krep türleri, Tranan'ın rağbet gören özellikleri arasında. Müzisyenlerin, desinatörlerin, felsefe ve tarih öğrencilerinin oranı burada hayli yüksek. Tranan'a 5 dakikalık mesafedeki Peppar da buna benzer bir müdavim yapısına sahip. Peppar, St. Erik alanında, bir caddenin girişinde, kendisini hemen belli etmeyen bir bar. Üçgenin bu en genç üyesinin göze çarpmak için yeterli bir unsuru vardı aslında, birkaç ay öncesine kadar. Girişindeki kocaman beyaz kafeste, tavuk iriliğinde bir karga yaşıyordu. tçerdeki sarhoşlann bağırtısına mı dayanamadı bilinmez, öldü. Şimdi kafes boş. Peppar, müşterileriyle ilişkisi en iyi olan bar. Zaten buraya "bilenler" geliyor. Peppar'ın bir özelliği, Stockholm'ün tek "cajun" mutfağına sahip olması. Bol acılı Louisiana yemekleri, jambalayalar vs. yeniyor burada. Hafif yağlıkaygan birası, ince dipli ve belli, geniş ağızlı bardaklarda veriliyor. Çin birası isteyeıılere pek iyi gözle bakılmıyor. Peppar'da yapılacak en güzel şey, cu/dana acımayıp ya bir tekila ya da kaliteli bir burbon istemek. Peppar, üçgenin en "entel" ucu aynı zamanda. Genç yazarlar, az satan sanat dergilerinin çalışanlan, protest söylemek isteyen şarkıcı kızlar, yayın organlannda mizah programları hazırlayanlar, grafîkerler, senaristler... sık sık düşüyorlar buraya. Yakaladığı müşterilere saatlerce söylev çeken, kızdıklannın üstüne caktırmadan bira döken Bask bereli delisi ve kesif biber kokularıyla Peppar, egzotik ve özgün bir yer. Cüzdandan söz ettik: Üçgenin masrafı, ortanın üstunde geliri blanları bile düşündürecek kadar yüksek. Bir biranın yaklaşık 15 bin TL, 4 cl. biı viskinin 20 bin TL olduğu düşünülürse, durumun "vahameti" anlaşılır sanıyorum. Bu yuzden, pek çokları için, üçgenin bir gecelik bilançosu üç birayı pek aşmıyor. "Dün gece biraz içtik"in İsveç'te normal ölçüsü aşağı yukan bu. Yoksa maaşından olup sefil kalmak da var. Bira işte bu yüzden kendisini konyak gibi yudum yudum içiriyor burada. Üçgene^*Stockholm Derın Ingiltere Sı'ITÎ "CoşkunKalabahğın Uzağında" "Derin Ingiltere'' var. Hardy 'den beri biraz değiştiyse de hâlâ duruyor. Bu İngiltere. tarihin ilksanayi devrimine teğet geçmiş olan Ingiltere. Kır senfonisi. Emprime elbiseler, dantelyakalı bluzlar, tüvit ceketler, yün kravatlar, kolejli üniformalar giyiyor. HADİ ULUENGİN CRANBORNE Allison, kuş motifli porselen tabakları mutfağa götürdü ve çiçek motifli porselen fincanları masaya koydu. TRT Televizyonunda iki yıl önce ' &üm Asansörü" adı altında gösterilen Billur sürahiden kadehlere sherry Ascenseur pour l'Echafaud'nun (Darağacına Asansör) çifte ödüllü müzi servisi yaptı. Kahve lezzetsiz ve ği. 1957'de Mıles Davis tarafından bestelenmıştı. sherry ise çok tatlıydı. Naneli çikolata ikram etti. Antredeki guguklu saat sekızı vurdu. Hemen sonra, uzaktan köy kilisesinin saati duyuldu. Güneş, Dorset istikametine doğru, gunün nihai kavisinı çizdi. Helezoni ışık, duvardaki Turner reprodüksiyonunun üzerine düştü. Açık pencereden, yaz akşamı kokuları içeri girdi. Kadife perdeler, rüzgârda belli belirsiz titrediler. Sessizlik geldi. Yumuşaklık oldu. Zaman durdu. Koltuklara geçildi. Her şey çok Ingiliz oldu. Baba, Allison'a, on bir fersah ötedeki Blanford'a kurakbğın hat safhaya ulaştığını söyledi. Kız, babaya, Winchester Koleji korosunda Purcell kantatları söyleyeceğini söyledi. Baba, Allison'dan, piyanoda Mendelsohn etütleri çalmasmı istedi. Allison, Chopin Polonezleri çaldı. 3aba, billur sürahiden kendisine ikinci sherry kadehini doldurdu. Allison, gözleriyie babayı ikaz etti. Güneş, Dorset istikametinde, vadinin üzerinde battı. Turner reprodüksiyonuna gölgeler düştü. Allison piyanodan kalktı. Yaz gecesi kokuları içeri doldu. RUzgâr perdeleri titreştirdi. önce guguklu saat, sonra köy kiKsesinin saati dokuzu vurdu. Baba, kitabı açtı. Katherine Mansfield'ın, "Dunı olmaya gorsün hava / Bin yıldız yanar gökvüzünde / Ve kalp uçan, el elin içinde / Bahtiyarlar evlerine döner" diyen sonetinin ilk dörtlüğünü okudu. Allison, ezberden ikinci dörtlüğü okudu. "Bütün yotlarda kaybettim kendimi / Bütün taşlara ayağım takıldı / Ve tıklattıysam hangi kapıyı / O daima yalnız bana kapalı" dedi. Hardy'nin izini sürüyorum. "Uberville'li Tess"i, "SevgiJi"yi, "Casterbridge Belediye Başkanı" m arıyorum. "Derin tngiltere"nin peşindeyim. Haftalardır, kıta ile olan bağlarımı asgariye indirdim. Ada ile yetiniyorum. Hardy'den başka, çok nadiren, D.H. LawreDce ve Kipling okuyorum. Bütün yolculuklanm onların egzotikasıyla sınırlı. Radyonun yalnız üçüncü programından, Canterburry Katedrali'nde kaydedilmiş hadun ses ilahileri dinJiyorum. Televizyon haberlerine bakmıyorum. Sabahları, yerel gazetenin ölüm ilanlarına göz gezdiriyorum. Zahiıe borsasındaki fıyatlarla ilgileniyorum. Akşamlan, ılık ve tatsız biralar içerken, kasaba publarının tezgâhlanna dirsek dayıyorum. Konuşulanlara kulak kabartıyorum. Isıyı fahreynayt, mesafeyi yard, sıvıyı galon olarak hesaplıyorum. Ahududu soslu koyun eti yiyorum ve peynirü keklerden tadıyorum. Bazen, Bornemounth'tan içeri uzanan vadide, kendimi taşra evlerine davet ettiriyorum. Allison'a ve babasına misafir gidiyorum. "Derin İngilterc"yi ve Thomas Hardy'yi yakalamaktan sonsuz haz alıyorum. "Coşkun Kalabalıgın Uzağınd a " , "Derin İngiltere" var. Hardy'den beri biraz değiştiyse de hâlâ duruyor. Bu Ingiltere, tarihin ilk sanayi devrimine teğet geçmiş olan İngiltere. Kır senfonisi. Emprime elbiseler, dantel yakalı bluzlar, tüvit ceketler, yün kravatlar, kolejli üniformalar giyiyor. Cumartesi kahvelerinde viski içiyor ve pazar ayinlennde, Anglikan rahiplerin ahlakçı vaizlerini dinliyor. Yavaş pişmiş rostolar, haşlanmış patatesler, hindistancevizli pudingler yiyor. Gazetelerin ilavelerini, Aıniral Nelsoa'un anılarını, John Keats'in şiirlerini okuyor. Bahçeleri müthiş itinalı düzenlıyor ve evleri müthiş rahat kılıyor. Ruh halinde romantik. Muhafazakârlığında devrimci. Çok sıcak ve çok soğuk. Katı ve yumuşak. Bu tngiltere, Katherine Mansfield'ın birinci dörtlüğü ve ikinci dörtlüğü. Bu İngiltere, "Coşkun Kalabalıgın Uzağında". Bazen, coşkun kalabalıgın uzağı huzur verici. ParisHen Miles, kahredici sololar döşendiği müziğinin bandını Louis Malle'e teslim ediyor. Bu banttan birçok bölüm, Yeşilçam 'ın kim kime dum duma yıllarında çekilmiş çok sayıda yerli polisiyenin takip sahnelerinde kullanılmış; Miles, 1960'lann ıssız Beyoğlu sinemalarında çın çın ötmüştü. SADETTİN DAVRAN PARİS Kuş pazanna gittim de / sevgilim / seni göremedim. Privert, Prevert. Kuş pazan İle de la Cite'de. Hafta içi çiçek pazan, sadece pazarları kuş pazanna dönüşüyor. Paris'te Prevert'in gününden bu yana değişen çok şey olsa da kuş pazan duruyor. Peki, acaba üstat sağlığında Paris'te hiç bu kadar sıcağa rastlamış mıydı? Envai kuş, kafesler içinde sıcaktan yarı baygın, her türlü kuş avadanlığı. Kuşçular şıpır şıpır fakat alışveriş yerinde. Bu sıcakta aslında hiçbir yere gidilmez, ama oldu bir kere. Devrimin 200. yıldönümü şenliklerinin lacivert, beyaz, kırmızı, çöplerini yeşil tulumlu, yeşil süpürgeli çöpçüler süpürüyor, bu sıcakta yeşil hiç olmazsa gözü serinletiyor. Bir süre çeşmeden su içen buz rengi gözla Samoy'un gözlerine bakmak bile iyi geliyor. Akşam New Morning'de Art Blakey var, ama klima yok. Art Blakey'i anlatırım, ama o sıcağı anlatamam, içerde cayır cayır yanan balık istifı günahkârlar için dualar okuyarak doğru dışarı. O sırada kapıda içeri girmek üzere olan tepeden tırnağa beyazlar içinde kolunda tepeden tırnağa sarışın kız arkadaşı ile Max Roach umre yapmaya kararlı idi. Beyoğlu'nda Mîles Davis Melek Ü ^ ^ ^ f e dahadoğrı Parkhalkı direnince York'ta Tompkins Square Park evsiz barksızların bannağı haline geldi. Punklar, dazlaklar, 'heavy metalciler, hatta bazı yuppieler bile parkın ahalisi arasında. Geceleri parkta renkli partiler verilir. Poiisin parkı boşaltma girişimleri, park halkının sert direnişi nedeniyle sonuçsuz kaldı. ŞEBNEM ATİYAS uyuşturucu ile savaşın gönüllü kadrosunda topluma yaptığı katNEW YORK Gece yansm kılardan son derece gururlu ortadan sonra 300'ü aşkın evsiz lıkta dolaşır. Tompkins Scjuare Park'taki banYörenin gece görüntüsü ise belnaklanna döner. Mannhattan'ın ki ilk bakışta çocuklar için pek güneydogusunda, yıkık dökük, emin bir yer olmadığı izlenimini yarısı yanmış, metruk binaların uyandırır. 12. sokakla B caddesiçevrelediği, ilk bakışta Beyrut'u nin köşesinde siyah deri ceketli andıran bir muhitin ona yerinde motosikletliler kulübü, yeni gelenyemyeşil, küçük parkta gece ya lere bir parti vermektedir. Bir nsından sonra köşelerde ya da sı blok kuzeyde terk edilmiş bir biralann üzerinde uyıunaya çalışan nanın karanlıklarından cılgın bir lar, kafa çekenler, sarkı söyleyen rock partisinin gürültüsü ortalığa leı, sohbet edenler, yemek pişiren yayılmaktadır. Genç sanatçıların ier, kısacası yoğun bir faaliyet işgal ederek kendilerine sanat mebaslar. kânı haline getirdikleri bu terk edilmiş binanın yıkıntılan arasınKaranlığa aldırmaksızın, plas da bir grup genç dağınık, kayboltik torbalar etrafa yayılır, buzdo muş bir dansa kaptırmışlardı kenlabı ambalajlanndan yapılmış ku dilerini. lübelerin pencereleri açılır, parkı çevreleyen parmaklıklara rengâÜçüncü sokak ve B caddesinin renk iç camasırları, çarşaflar ası köşesinde ise ultra modern bir br. Parkın havuzunda yıkananlar heykeltıraşlar ekibi, benzin istasaçık havada mahremıyetin gerek yonundan dönüştürdükleri Garaj sizliğini kamtlarcasına cüretkâr, adlı stüdyolannda her gece ver Hoffman, Shakespeare'in Londra'da sergilenen "Venedık Taciri" oyununda Yahudi tefeci Shylock'u canlandırıyor. etraftaki gözlere aldırmaksızın dikleri müzikli partiye başlamışkendileri ile meşguldürler. lardır. Araba Iastikleri, bidonlar, Bu arada muhitin sakinleri de çeşitli makine parçaları, metal, parkj son derece rahat kuUarurlar. plastik artıklarınm kullanıldığı Evlerinde soğutma olmadığından heykellerin arasında son moda sıcaktan bunabp kendilerini dısarı giysileri ile bir kalabalık, partiye atan Polonyalı ve Ukraynalı katılmanın keyfıni çıkarmaktaemekliler, sıralarını kimseye kap dır. tırmamak için hangi saatte parka gideceklerini bilirler. Bir süre sonra batıdan gelen Porto Rikolular, siyahlar, Kübalılar ve Jamaikalılar park kalabalığına katılır. Çevrede oturup parkı sık sık kullananlar arasında paten kayan gençler, basketbol meraklılan, çocuklannı hava almaya çıkaran anneler, 1960'lann radikalleri ve komünist partililer, saçları havaya doğnı sivriltilrnış punklar, dazlaklar, gökkuşağı renklerinden tığ işi bereleri ve bukle bukle topuklarına dökülen saçlarıyla Rastafariler, heavy metal toplulukları, satranççılar, köpeklerini gezdirenler, bu çevreye yeni taşınmaya başlayan, Wall Stret'in beyaz yakalı, gri takım elbiseli, Bond çantalı Yuppieleri, 150 metre karelik parkın içinde adeta tıklım tıklım vakit geçirirler. Kimileri parkın ağaçlanndan sorumlu olduklan kanısındadır. Yeni ağaçlar yetiştirmek ve eskilerin korunması üzerine park taşları ile bitmez tükenmez sohbetlere dalarlar. Esma adlı 5560 yaşlarında derisi kemiğine yapışnuş, saçları ve dişleri dökülmüş siyah kadın, bu korkutucu görüntüsüne rağmen parkta çocukların koruma meleğidir. Çocuklar için kendi kendine bir çocuk bahçesi yapan Esma, tavuk, tavşan ve hindi gibi şehrin göbeğinde yadırganan türden hayvanlar besler. Bahçenin erkek tavşanı Stanley'in nasıl dişi tavşanlann peşinde koştuğunu ilk bakışta dost olduğu herkese anlatır. Esma ayrıca Hemen iki blok yukarıda ise kentin en yoğun kokain ticareti sürerken, parkta çocukları ile oynaşanların bütün bunlara pek aldırdıkları söylenemez. Işte bu kendine özgü ahenk, kısa bir süre önce parkta yaşanan olaylarla sekteye uğradı. Önce polisler gece şenliklerine bir son vermek için 24.00'ten sonra parkı boşaltıp kapatmak istediler. Örgütlu bir direniş ile karşılaştılar. Birkaç polisle, birkaç direnişçi bıfaklandı, bazılan hastanelik oldu. Ardından şu anda işgal altında bulunan yıkık dökük binalan satın alan kooperatiflerle bir savaş başladı. Polis mülk güvenliğini sağlamak için binalardan insanları zorla kapı dışarı etmeye kalkışınca benzer bir direniş daha oldu. Çoluk çocuk bütün mahalleli evlerinin önünde birbirlerine kenetlenerek barikatlar kurdular ve polisi içeri sokmamayı başardılar. Tompkins Parkı ahalisi, zenginleşen Soho, Village ve Wall Street'ten gelen baskılara dayanma niyetinde. Giderek doğuya sıkışmasına rağmen yörenin sakinleri, savaşmaya, kendilerini feda etmeye hazır gorunüyor. Şimdilik parkta yaşayanlann sayısı hızla artmakta. Üstelik her gün uğrunda savaşacak bir şey bulduklarına inanarak insanlar parkı kendileri için en mükemmel yerleşim merkezi ilan ettiler. Otoriteler ise birkaç başansız ve kanlı girişimden sonra Tompkins Park'a "asayiş" getirmekten umudu kesmij gözukuyor. New York'tan Oyun bitip de oyuncular sahnede toplu halde seyircileri selamlarken yine dikkatim Dustin Hoffman'ın üzerindeydi. Aldığı onca alkışı diğerleriyle paylaşmak, onların da kendisi kadar başarılı olduğunu göstermek istiyordu. Sıradan bîr star Londra'dan maya başlamış. Oyun ilk kez sahnelenmeye başladığında tngiliz gazetelerinde çıkan eleştiriler övücü olduğu kadar da yericiydi Dustin Hoffman için. Deniliyordu ki: "Dustin Hoffman büyük oyuncu. Shylock tiplemesini de çok iyi çiziyor. Yine de Shakespeare oynamak başkaşe}." Anlaşıldığı kadanyla İngıliz tiyatro eleştirmenlerinin hepsi Dustin Hoffman'ın hâlâ Ingiliz Yahudisi ağzıyla konuşmada rahatlayamadığım sezmişlerdi. Ancak yazılarında bunu LEYLA TAVŞANOĞLU açıkça belirtmiyorlardı. Sonralan eleştiriler daha yumuşadı, daha olumlu LONDRA Oscar ödüllü Amerikah sinema oyuncusu Dustin Hoffman, Londra'da Shakespe bir havaya döndu. Londra'daydım ve "Venedik are oynuyor. Shakespeare'in "Venedik Taciri" Taciri" için bilet avcılığına çıkmıştım. Ancak başoyunundaki Yahudi tefeci Shylock tiplemesini bu langıçta umutlanmı yitirdim. Aylar sonrası için bile bütun biletler satılmıştı. Ama tam umutlarımı yiyük bir başarıyla canlandırıyor. "Dustin Hoffman'ın Shakespeare oynamak ner tirdiğim bir anda bilet bulundu ve Dustin Hoffden aklına geldi" sorusu zihnimde çengellendiğin man'ın Shylock'unu izleme olanağını buldum. den, buna yanıt aramaya giriştim. Meğer Dustin Oyunun sahnelendiği " P h o e n « " Tiyatrosu hınHoffman, bir süre önce, Londra'da bu yıl da bir cahınç doluydu. Tam içeri girmek için sıra bekler, Shakespeare oyunu sahneleneceğini öğrenmiş ve bir yandan da çevremi ilgiyle izlerken gözüme gaçok ilgilenmiş. Zaten yıllardır Shakespeare'in bir zete ve dergikrden aşina olduğum bir yiiz çarptı. oyununda rol almayı düşlermiş. Bunun üzerine Ünlu Amerikah sinema oyuncusu George Hamiloturmuş ve oyunun yönetmeni Peter Hall'a bir ton. Arkadaşı Dustin Hoffman'ın Shakespeare yomektup yazmış. Mektupta, Shakespeare'den özel rumunu izlemek için özel olarak Londra'ya gelmişlikle "Hamlet"i oynamak istediğini anlatmış. Bu ti. arada, önerisine olumlu yanıt aldığı takdirde de Oyunun nasıl olduğu, oyunculann çizdikleri tipkendisine "star" muamelesi edilmemesini, sıradan iemelerde başarılı olup olmadıkları yorumuna girbir oyuncu kabul edilmesini istemiş. mek gereksiz. Ancak oyun bitip de oyuncular sahMektubu gönderdikten sonra, aradan epeyce bir nede toplu halde seyircileri selamlarken, yine dikzaman geçmiş ve gtınlerden bir gün yanıt gelmiş; katim Dustin Hoffman'ın üzerindeydi. Aldığı onolumluymuş yanıt. Ancak Peter Hall'un mektubun ca alkışı hep diğerleriyle paylaşmak, onların da kendisi kadar başarılı olduklarını göstermek istiyorda bir parantez açılıyor ve şöyle deniliyormuş: "Sizin Hamlet'i oynamanızı islerdim. Ancak du. Sahneden çekilirken Antonio rolündeki Leigh Hamlet için >aşınız biraz geçkin. O nedenle size Ve Lawson'un sırtını okşamasıyla sahne arkadaşına alnedik Taciri'ndeki Yahudi tefeci Shylock tipleme kışlann sadece kendisine ait olmadığını, başarıyı paylaştıklarını anlatmak istiyordu besbelli. sini öneriyorum." Dustin Hoffman hemen kabul etmiş öneriyi. Dustin Hoffman, İngiliz sanat çevrelerinin "Bir Shylock'a benzeyebilmek için saçlarını uzatmış, sa Amerikah Shakespeare oynayamaz" yolundaki tukal bırakmış. Londra'ya gidince de Ingiliz Yahu tucu, katı görüşlerini oyunuyla boşa çıkarmıştı, oyudisi ağzıyla konuşabilmek için diksivon dersleri al nun gorduğu ilgiden anlaşıldığı kadanyla... Ben müsaade istedım. Allison bana refakat etti. "3erin tngiltere"de akşam bitti. Britanya inzivalanna çekildim. Dorset taraflarına pek gitmiyotum. Biraz daha Doğu'da Hampshire'da, vadide, "Coşkun KalaNew Morning, Paris'in son yıl balığın Uzağında", Thomas lardaki en mutena caz kulübü. Yıl boyu süren programı dudak uçuklatır. Bir de klima taktırsa. Aslında Paris'te klimalı caz kulüpleri de var. Hem de Rene Ulreger'li. "Ascenseur pour l'Echafaıtd". Kulübün adı bu değil. Yakında bu adda bir caz kulübü açılabilir Paris'te bu gidişle, ama bu kulübün adı Montana. Bu da çok çalımlı bir kulüp. Flore'a bitişik, üst kattaki işlek barda da canlı caz var, zaten caz mecburi artık Paris'te, klima ve Utreger ise aşağıdaki kü Yaz aylarında AT standartları Atina için çük aynalı vahada. Müşteriler frigeçerli olamadı. Atinalılar haftanın üç günü gorifik bir TIR'da kaçak yolculuk yapıyormuş gibi duygular öğleye kadar, iki günü de dört saatlik uzun içinde, Utreger sıcacık ceketi için bir öğle tatilinden sonra akşam 20.00'ye kadar de. çahşıyorlar. Mağazaların AT standartları ise Utreger "G£deü<|ue" menerik sabah 09.00, akşam 19.00 şeklinde. \ çalrmyor elbette. Ama kuş pazada uyguluyor... Dolayısıyla dört rında Prevert arayanın kulağına STELYO BERBERAKİS saatlik öğle paydosunda Sonpın" Utseger dinlerken de "Ginerique" geliyor çaresiz. GeATİNA Yunanistan'ın baş olmayanlar Atina yakınlanndaki nerique Louis MaHe'in henüz pek kenti Atina her yıl yaz aylarında plajlara gidebiliyor. Sıcaktan yorgenç bir yönetmenken çektiği, fıl güneş ısısmı en çok çeken kentler gun düşenler ise eskisi gibi evlerimografisine sıradan bir kara fil den biri... Bu yaz döneminde Ati ne gidip siesta yapmayı yeğliyor. mı olarak geçse de gitgide en ün nalılar geçen yaz aylarına oranla Böylelikle Atina'nın büyük caddelü filmlerinden biri olmaya doğ daha "ılık" bir iklim beklerken leri bomboş kalıyor. Tek tük araru tırmanan "Ascenseur pour [' ağustos ayının girmesiyle bu ha ba ve insandan başka hiçbir şey Echafaud"nun jenerik müziği. yalleri suya düştü... Temmuz ay kıpırdamıyor sanki. Sonra "L'assasinat de Carala", lannda yaşlı ve kalp hastalan fazla Yaz tatilinde Ege ve Batı'daki sonra "Sur l'Autoroute", sonra sıcak nedeniyle azrail ile mücadele tyonya Denizi'ndeki adalardan "Julien dans l'Ascenseur", son verirken bu temmuzda hava sıcak başka Girit Adası ve Pelopones ra "Florence sur les Champ lığı ortalama 30'du ve ağustos ayı (Mora) Yarımadası, Atinalılann Elyees". nın da aynı ortalamayı tutturma en çok beğenisini kazanan yerler. Florence Jeanne Moreau, Juli sı bekleniyordu. Ancak ııafile, Yaz tatilinde Yunanlılar zamanlaen Jean Louis Trintignant. Filmi ağustos ayı 40 derece ile başladı rını daha çok kitap okuyaıak ve TRT TV'si şeyiana uyup iki yıi ve ay sonuna kadar da aynı ısıyı spor yaparak geçiriyorlar. Bu yaz aylarında işyerlerinde bulunmak kadar önce "Ölüra Asansörii" koruyacağa benziyor. Yaklaşık 3.5 mılyon nüfuslu zonında kalanlar ise kendilerini adı altında göstermişti. Ödülsüz fılmin çifte ödüllü müziğinin bes Atina'da yıllık izinler genellikle normal çalışma günlerinde değil temmuz ve ağustos aylarında alı de sanki "bayram günlerinde tecisi Miles Davis. nır. 30 gün yıllık izin aJma hakkı çalışıyor" gibi hissediyorlar adeYıllardan 1957, aylardan kana sahip işçi ve nıemurlar genel ta... Bankalarda, bakanlıklarda sım. Miles, Juliette Greco ile flör likle bu aylarda izinlerinin ilk 15 her yerde işler yavaşlıyor sanki.. töz, Boris Vian'la ruh gibi. Lou gününü kullanıyor. Geri kalan 15 Yaz tatilinde çift maaş alan işçi is Malle filmi çekmiş, müziği için gününü ise eylül ya da uzatmalı Miles'ı bekliyor. Orly'de karşılı Noel bayramının kutlandığı ara ve memurlar bu yıl daha erken yor New York'tan Club St. Ger lık ayında alıyor. Ağustos ayının ilan edilen ucuzluklardan da yararlandılar.. Atina ve Selanik gimain'de çalmak için gelen Miles'ı. 15'inde bir de Meryem Ana yorbi büyük kentlerdeki mağazalar, Miles'tan önce "bakarız", sonra tusu kutlanır. Bu bayram haftanın ellerindeki yazlık giysileri yüzde bir gece işten sonra, "görelim ba ilk günlerine denk düştüğü için 2050 arasında yapılan ucuzluk kalım şu filrai". üçdört günlük "yaz taüli"de ken döneminde hemen satma olanağıO saatten sonra stüdyoya gidi diliğinden doğmuş oluyor... Dini nı buldular. Üzerlerine üst baş alliyor, Miles iş kopyasını seyredi ne bağlı olanlar Ege"deki "kutsal" mak için ağustos ayının son günyor, sabahın tek ışıkları ile birlikte Tinos Adası'na gider ve oradaki lerini bekleyen dar gelirliler böyasansörün bugün hâlâ cayır cayır "mucizeJer yaratan" ünlü Meryem lece bu yıl temmuz ayı ortalarınsatılan, kahredici sololar döşen Ana Kilisesi'ni ziyaret eder. Dini da örneğin 5000 drahmi (65 bin lidiği müziğinin bandını Malle'e ne pek "bağlı" olmayanlar Tinos ra) değerinde olan bir mayoyu, yateslim ediyor. Bu banttan birçok yerine bir mil uzağındaki rı fiyatma alma şansına sahip bölüm Yeşilçam'ın kim kime dum "giinahkâr" Mykonos Adası'nı oldular... duma yıllarında çekilmiş çok sa yeğler... "Kutsal" adada mumlar Yunanistan'da eylül ayının da yıda yerli polisiyenin takip sahne yakılıp adaklar adanırken lerinde cömertçe kullanılmış, Mi "günahkâr" adada kadın erkek yaz mevsimine "resmen" dahil olles 1%0'lann ıssız Beyoğlu sine homoseksüel eşitliğinin örnekleri masıyla bu "gevşekligin" ekim verilir... Ve böylelikle sıcak yaz ayının ilk haftalarına kadar sürmalarında çın çın ötmüştu. mesi bekleniyor. Ancak bu arada Piyanoda Rene Utreger, tenor günlerinde felekten "birkaç gün" ülkedeki siyasi gelişmeler, Yunar çalınmış olunur... da Barney Wilen, başta Pierre halkın bu yılki "yaz uykusu"nMichelot, davulda Kenny Clarke. Atina kenti çok sıcak ağustos dan daha erken uyanmasına yol Utreger de Miles gibi gecenin günlerinde ve oğle saatlerinde ade açacak. Ülkedeki skandal olaylabir vakti işten sonra işe gidip yap ta bir hayalet kentini andırıyor. n bılindiğı gibi siyasi ve sosyal yatıkları müziğin klasik olacağını el Avrupa Topluluğu standartlarına şamı son derece olumsuz etkilebette bilemezdi. Oysa artık ken uymak amacıyla mağazaların ça mişti. Haziran ayında seçimler oldisi de bir klasik. Döktüruyor. hşma saatleri sabah 09.00'dan ak muş, seçim kampanyası ise 10 ay Sonra sokağa havalanmaya çıkı şam 19.00'a kadar uzatılmıştı... öncesinden başlamıştı. Politize yoruz ve gecenin en büyük sürp Oysa Atinalılar haftanın üç günü halk son aylarda oldukça gergin rizi: Yağmur yağıyor. Saçak altın öğleye kadar, iki günu de dört sa bir iklimde yaşamıştı. Bu yaz tada Utreger ile dikiliyoruz. atlik uzun bir oğle tatilinden sonra tilinde "salim kafa" ile düşünecek "Artık" diyor, "Sadece kendiın akşam 20.00'ye kadar çahşıyorlar. olan seçmenler, kasım ayının ilk için çalışıjorum". Birazdan son Ancak yaz aylarında AT standart haftasında yapılması beklenen geseti çalmak için aşağıya inecek. ları Atina için geçerli olamadı... nel seçimlerde hangi partiyi iktiFlore'un garsonlan ıslak iskemle Atinalılar böylelikle eski çalışma dara getireceklerine karar veresuatlerıni şimdi yalnız yaz ayların cekler. leri ters çeviriyorlar. Dört saatlik öğle paydosu Atina'dan
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear