10 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lerle konuyu anlatmak bilgelik değildir. Bilge bildiğini en yalın ve en açık biçimde anlatan kişidir. Bunun için de seslendiği toplumun dilini iyi bilmesi ve kullanması gerekir. Bir Fuzuli, bir Baki Farsça ve Arapça söylediklerinden, yazdıklan yalnız Osmanlı sarayı çevresinde yaşamış ve anlaşılabilmiştir. Yine bu yüzden Mevlâna gibi ünlü bir düşünürümüzün düşüncelerini halkımızın çoğunluğu tanıyamamış, öğrenememiştir. Oysa Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal gibi halk ozanları halkın diliyle söylemişler ve günümüze değin halkımız arasında yaşamış ve yaşatılmışlardır. Atatürk Osmanh İmparatorluğu'nun yıtantısı üzerinde kurduğu yeni devlete Türkiye Cumhuriyeti adını vermiştir. Ülkemizin çağdaş ve uygar iilkeler düzeyine ulaşabilmesi, halkımızın bilimsel gelişmeleri gecikmeden ve yaygın olarak izleyebilmesi için yazı devrimini gerçekleştirmiş, okumayazma seferberilği açmış, eğitim birliği ilkesini getirmiştir. Dil ve tarih bilincinin gelişmesi ve yerleşmesi için Türk Dil Kurumu'nu ve Türk Tarih Kurumu'nu kurmuş, birçok Osmanlıca sözcük yerine Türkçe karşılığını bulmuş, dilin gelişmesine büyük önem vermiş ve kalıtının (mirasının) gelirini bu kurumlara bırakmıştır. Atatürk "Dilini yabancı sözcüklerin etkisinden kurtaramamış uluslar, ulusal egemenliklerini de koruyamazlar" demiştir. Tarihte tngiliz ya da Ispanyollar girdikleri her ülkeyi sömürgeleştirirken oraya dillerini de götürmüşlerdir. Bugün Amerika'da, Afrika'da, Asya'da, Avustralya'da, Pasifik'te birçok topluluk ve uygarlık yok olmuş ya da yok edilmiş, onlann yerine Avrupa dilleri ile uygarlığı egemen olmuştur. Oysa Osmanlı Imparatorluğu çok geniş topraklara yayılmış olmasına karşın, bugün Osmanlıca'nın konuşulduğu hiç bir ülkenin bulunmaması üzerinde durulması gereken bir olgudur. celerle gerçekçi bir biçimde yanıtlanırsa, düşünceler ve bilgiler kesin ve değişmez doğrular olarak değil, esnek olarak verilebilirse, soyut düşünebilme yetisi ve düşündüğünü en açık bir biçimde anlatabilme gücü gelişecektir. Kendine güveni artacak, öbür insanlarla daha sağlıklı ilişki ve iletisim kurabilecektir. Kendi düşüncelerini yetkin bir biçimde savunurken karşısındaki kişinin konuşmasını ilgiyle, saygıyla dinleyebilecek, kendi düşüncelerini de özgürce ortaya koyabilecektir. Kısaca kendisini anlatabilecek, karşısındakini anlayabilecektir. Soyut ve kavramsal düşünme karmaşık düşünme değildir. Bir konu ne denli iyi bilinir, iyi kavranırsa o denli açık, öz ve yalın bir dille anlatılabilir. Düşünebilme ve düşün üretmenin, soyut ve bilimsel düşüncenin temelinde yalın dil vardır. Anadilin işlenmesiyle bilimde ve felsefede uluslararası düzeyde yaratıcı, özgün ve saygın atılımlar yapılabilir. Geçmişte ve günümüzde seçkin düşün ve yazın adamlarımız, ozanlanmız güzel Türkçemizle özgün ve yetkin ürünler vermişlerdir. Aslında Türkçe'nin ilk yazı dili olması, ünlüünsüz uyumu, kuralların mantığa uygunluğu, sözcük kökünün ve ekinin aslını gösteren saydamlığı, söz diziminde anlatım kolaylığı ve anlam yoğunluğu, şiirde olduğu gibi ses ve anlam uyumu gibi özellikleri nedeniyle öteki dillere göre belirgin b j r üstünlüğü de vardır. (•) 12 AĞUSTOS 1989 Dil ve İletisim Dil, insanlar arası ilişki ve iletişimi sağlayan önemli bir araçtır. İlk insandan uygar insana, bebekten büyüğe gelişim süreci içinde; söz ve yazı dilinde, düşünme ve konuşmada sürekli bir değişim ve gelişme olmuştur. Bir ulusu simgeleyen en önemli öğe dildir. Gerçek bir ulusçu, anadilini en kutsal özvarlığı sayar, özenle korur. Ulusal bilinç ve bütünlüğü simgeleyen dilin kişiler arası çatışma ve kavgaya, ulusal bölünmeye araç edilmesi düşünülemez. Prof. Dr. M E H M E T Ü N A L Ç.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Dil ve konuşma biçimi, insan gelişimi ile birlikte atalardan çocuklara kalıtsal olarak geçen, büyüme ve eğitimle değişen, gelişen bir özelliktir. Sözel iletisim, modern insanın (homo sapiens sapiens) 100 bin yıl önce ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Dilbilimciler, uluslararası dil araştırmalarıyla. kullanılan ortak sözcükleri derleyerek dilin gelişimini 25000 yıl öncesine götürmektedirler. Uygarlığın sözlü iletişimden yazıh iletişime geçişle başladığı varsayılmaktadır. Mağara adamı, mağara içlerine avcılıkla ilgili çizimler yapmıştır. Çizimlerde nesnelerin en belirgin nitelikleri yalınIaştırılmış, giderek harflere dönüştürülmüştür. Harflerle sayısız sözcükler yazılabilmiş, ilkel düşünceden kavramsal düşünceye, somut düşünceden soyut düşünceye geçilmiştir. Sözcüklerle olağanüstü boyutta anlatım ve iletisim sağlanrruş, sonsuz kavram ve tanımlar yaratılmıştır. Bu süreç binlerce, onbinlerce yıl içinde gelişerek sürüp gelmiştir. Evren, dünya ve canhnın değişmesi gibi dil de gelişmekte ve zenginleşmektedir. Bilimsel gelişmelere koşut yeni sözcükler, yeni tanımlar, yeni kavramlar ortaya çıkmaktadır. Tarih boyunca uluslararası, kişiler arası bilimsel ve ekinsel (kültürel) etkileşimler, alışverişler olmuştur. Radyotelevizyon gibi günlük yaşamımızda bile çok sık kullandığımız sözcük ve kavramlar bir ulusun değil tüm insanlığın malı olmuş, evrenselleşmiştir. Kitle iletisim araçlarının (radyo, televizyon, basın gibi) olağanüstü etkisiyle ana dıle, ulusal dile çağdaş ve evrensel katılımlar sürmektedir. anasının ninnileriyle, sevgi sözcükleriyle, bakım ve ilgisiyle büyür, gelişir. Giderek aile içinde ve yaşadığı çevreden aldığı yeni uyaranlarla etkilenerek, sesi ve konuşması biçimlenir, olgunlaşır. Yaşayan ve varlığını sürdüren her ulusun bir dili vardır. Dil bir ulusu simgeleyen en önemli öğedir. Bir İngiliz İngilizce, bir Fransız Fransızca, bir Türk de Türkçe konuşur. Gerçek bir ulusçu dilini en kutsal özvarlığı sayar, özenle korur. Her ulusun kullandığı sözcükler ve tümceler gibi, sesleri de ayndır. Bir Japon ya da Fransız, İngilizce konuşurken kendi dilinin sesini, vurgularını yansıtır. Türklerin de atalarından gelen bir dili ve bu dilin kendine özgü bir sesi vardır. Dilimize giren yabancı sözcükler, öbür uluslarda olduğu gibi, kendi ses ve konuşma biçimimize uyarlanmıştır. Dilimize ve sesimize yakın sözcükler daha kolay benimsenmiştir. örneğin Arapça "mecbur" yerine Farsça "zor" daha çok kullanılmaktadır. Mecburdan türetilen sözcüklerde daha çok güçlük çekilirken, zor kökünden daha kolay türetme yapılabilmiştir. Türkçe konuşma ve ses uyumuna daha yakın yabancı kaynaklı sözcükleri benimsemek, öğrenmek, söylemek ve kullanmak daha kolay olmuştur. PENCERE Baypas ve Sınıf Tonton Başbakanımıza Amerika'da baypas ameliyatı yaptılar. Önce Özal'ı yatırıp bir güzel incelediler. Kalbin teklediğini gördüler. Peki, bozukluk nerede? Anlamak için "anjio" gerekli. Bu yöntemle kalpte tıkanan damarlar saptanıyor. Daha sonra Başbakanımızı ameliyat masasına yatırdılar. Bedenin başka yerlerinden aldıkları damarlart tıkanan damarların yerine taktılar. İyi bir iş oldu. Bir musluğun borularında tıkanma ve çürüme, suyun akışını engeller. Tıkanan bölümü aşan yeni bir boru, iki dirsekle sisteme eklendi mi, su gürül gürül akar. Baypas buna benzer bir işlemdir. Ne var ki Amerika'da baypas ameliyatı olmak pahalı bir iştir; herkesin harcı değildir; oralara işçi, köylü, esnaf gidemez; ancak zengin sınıflardan kişiler dünyanın her yerinden Amerika1 ya akıyor. Gerçi şu dönemde "Marks aşıldı mı, Engels'in kıymeti harbiyesi kaldı mı, Lenincilik öldü mü?" diye yüksek kuramsal tartışmalar sıcaklaştı; ama, yeryüzünde "toplumsal sınrf" diye bir gerçek var. Öylesine bir gerçek ki, üst sınıflardan olduğunuzda yaşama olanağınız yükseliyor; alt sınıftan biriyseniz, paranız yoksa, nalları çabucak havaya dikiyorsunuz. Baypas artık Türkiye'de de yapılıyor. Bizim değerli hekimlerimız, cerrahlarımız var. Bizdeki paypas ameliyatlarında ölüm oranı oldukça yüksek; ama, zamanla ustalaşırız; belki de tıp ilerler, baypasın yerine başka tedavi yöntemleri çıkar; bilimselteknolojik devrimin atılımları şaşırtıcıdır. Ne yazık ki Türkiye'nin bütçesinde sağlığa ayrılan pay yüzde 2.5'tur; insan yaşamına önem vermiyoruz. Ust sınıflardan olanlar da dışarıda sayrılıklarına çare arıyorlar; ne yapsınlar? Suçlayamayız; kimse ölmek istemez. Baypas yalnız kalpte kullanılan bir yöntem değil; alanı daha geniş, hatta, dış alımsatımda bile geçerli bir işlem. Türkiye'den örnek vermek gerekirse, ülkemizdeki bir üreticiyi düşünelim. Bu üretici alınteri döküp meydana getirdiği ürünü dışanya satmak istese ne yapar? Baypas yapar. Nasıl? Özal yönetiminde dış alımsatım (ihracatithalat) dolanımı büyük sermaye şirketlerine bağlanmıştır. Türkiye'nin ihracatının yarısına yakın bölümü yuvariak sayıyla yirmi sermaye şirketinin turnikesinden geçer. Orta ya da küçük işadamı, ihracat yapmak için baypas yöntemini kullanmak zorundadır; Özal yönetiminin küçük sermaye kesimi için yarattığı tıkanıklığı aşmak zoruyla büyük bir holdinge başvuracaktır. Baypasla büyük sermaye şirketinden geçecek ihracatın kaymağını yiyenler daha da palazlanacaktır. (Ne var ki bu işin de suyu çıktı, büyük holdinglerin sözde baypas yöntemiyle hayali ihracat yaptıklan, suçu da küçük sermayeli şirketlere yükledikleri ortaya çıktı.) Durum böyleyken, son alınan ekonomik kararlarla baypasın bir başka örneği oluşuyor. * "89 Ağustos Kararları"y\a Özal yönetimi gümrük duvarlarını indirdi, yerli sanayi ürünleri üzerindeki devlet korumacılığını bir ölçüde kaldırdı. Şimdi ne olacak? Ne olacağını Profilo Holding Başkanı Jak Kamhi açıkça söylüyor; Üretimi kısacağız, ithalat yapacağız. Demek ki yerli endüstri dediğimiz kesimde işçilere yol verilecek; gelsin dışalım. Büyük holding, iç pazardaki olanaklan kısıtlanınca, piyasa tıkanınca, baypas yapıyor; bedeninin bir başka damarını alıp tıkanan yolu aşıyor. Şimdi belki daha çok kâr edecek, üstelik emekçi kalabalığıyia uğraşmayacak. toplusözleşmedir, grevdir, tazminattır, üretimdir kime ne!... Büyük işadamı başağrılarından kurtulacak... Bir ekonomiye tekeller ve holdingler egemen oldukça dönüp dolaşıp aynı yere gelinir. Yönetim ne karar alırsa alsın, bay pas varken, holdingler tıkanıklığı aşar. Ama, Türkiye'nin ekonomisi tıkanıklığı aşabilir mi? Yakında onu da görürüz. • Sonuç tlk insanlar değişik araçlarla iletisim içindeydiler. tnsanların dışmda diğer canlıların düşündüğü, konuştuğu söylenemez. Ayn dünyanın iki insanı dillerini hiç bilmeseler de iletisim kurabilmekte, anlaşabilmektedir. Aynı ulusun insanları, yaşlı olsun, genç olsun kimi sözcükleri bilseler de bilmeseler de, kimi sözcükleri daha kolay kimilerini daha güç kullansalar ve anlasalar da yine iletisim kurabilirler, anlaşabilirler. Kullanılan sözcükler nedeniyle kuşaklar arası bir kopmadan söz etmek gerçekçilik değildir. Alışık olmadığı bir sözcüğü kullandı diye insanlar eleştirilmemeli, kınanmamalıdır. Ancak kasıtlı olarak kimi sözcükleri ısrarla kullanmak ya da kendisinin kullanmadığı kimi sözcükleri kullananlara karşı hoşgörüsüz ve katı bir yargılama içine girmek, onları damgalamak, sağlıklı ve insanal bir tutum olamaz. Kimi sözcüklere ya da bu sözcükleri kullananlara karşı savaş açmak yerine, o kişileri ya da o kişilerin düşüncelerini anlamaya çahşmak, kişiler arası bölünmeyi değil bütünleşmeyi sağlar. Düşiince: Soyut sözcükler, yalın anlatım Konuşma ve soyut düşünme yetisi beden ve beyindeki gelişme ve olgunlaşmaya koşut oluşmaktadır. Sırasıyla önce sesli harfler, sonra hece ve sözcükler, kısa ve kapsamlı tümceler, soyut düşünme ve düşündüğünü yetkin bir biçimde anlatabilme yetisi gelişmektedir. Bu gelişme ilkel insandan uygar insana, bebekten erişkine doğru olmaktadır. Değişik ulusların dillerini öğrenmenin, bilmeni" yararı, önemi tartışılamaz. Ancak bir dili bilmek ayrı, anadilini kullanırken araya yabancı sözcük ya da tanımlamalan kanştırmak ayrı bir olaydır. Anadilde, ulusal dilde karşılığı olan temel sözcük ve kavramlan bırakıp yerine yabancı sözcükleri almanın anlamlı bir açıklaması olamaz. Bunun yanında insanın sağlıklı bir ilişki ve iletisim içinde olabilmesi için çevresindeki kişilerin en iyi bildiği, en Anadilulusal dil iyi anladığı dilden konuşması gerekir. Amaç düÇocuk daha ana karnında anasının sesini, ko şündüğunü anlatmak ve anlaşılmaksa amaca en kınuşmalarını duymaya başlar. Doğumdan sonra sa ve doğru yoldan ulaşılmalıdır. Yabancı sözcük Çocuğun okuma, öğrenme ve düşün üretme güdüsü desteklenirse, düşüncelerinden dolayı kınanmaz, suçlanamazsa, düşünebilme ve düşündüğünü anlatabilme özgürlüğü kısıtlanamazsa, sorduğu so (*) Hatipoğlu V.: Dilimize Gerçekçi Bakış Cumhuriyst Garular ilgiyle dinlenir, anlayabileceği sözcük ve tüm zetesi. 27 Mayıs 1989, s: 2 EVET/HAYIR Hiroşima, Bir Muğla'da Anıldı... OKTAYAKBAL SHP geçen yılki Gap toplantısında karar almış: 1 Mayıs Emek Günü; 28 Nisan Gençlik Günü; 6 Ağustos Barış Günü olarak kutlanacak... 1 Mayıs 1989'da SHP, Emek Günü'nü nasıl kutladı biliyorsunuz. Parti merkezinden Türkiş'e kadar yürüdüler. Bir kilometreden az bir yol! Hepsi bu! Ya 28 Nisan Gençlik Günü'nü? Onu hiç anımsayan olmadı! Oysa 28 Nisan 1960'ta aydın Türk gençliği yasa dışı uygulamalara, baskıcı yönetime karşı başkaldırmıştı. "Olur mu böyle olur mu' diye şarkılar söyleyerek, dikta güçlerine karşı direnerek, şehitler vererek... SHP, aldığı karara karşın 28 Nisan'ı kutlamayı da unuttu! Yapmayacağın işleri niye benimsersin, nıye dosta düşmana karşı açıklarsın? Kim söyledi size bu günleri bir anma, bir kutlama günü olarak kabul edin diye? Mademki Gap toplantısında bazı tarihleri Gençlik, Emek ve Barış Günü saydınız, öyleyse aldığınız kararı uygulayın! SHP'nin Türk ulusunun içinde bulunduğu büyük umutsuzluğa, büyük bezginliğe karşın oyiannı bir türlü arttıramamasında halktaki güvensizliğin etkisi yok mu? CHP'nin 1977'deki yüzde 42 ve geleneksel yüzde 35 oranda oyları nerede, bugün başarıh sayılan yüzde 28 nerede! 6 Ağustos'ta Muğla'daydım. Muğla sevdiğim bir kenttir. İnsan kendini yabancı sayamaz bu kentin yollarında, sokaklarında... Hele Muğla yöreleri, ilçeleri, beldeleri birbirinden güzel ve çekicidir. Bodrum'lar, Marmaris'ler, Gökova'lar, Fethiye'ler, Göcek'ler, Dalyan'lar... Muğla İnsan Hakları Derneği ile Nüshet Hekimler Derneği birlikte bir anma toplantısı düzenlediler. 6 Ağustos'ta Hiroşima'ya atılan bomba olayı ile ilgili... SHP'nin aldığı karara da uygundu bu. Gerçi SHP örgütleri Emek, Gençlik günlerini anımsamadıklan gibi Barış Günü'nü de akıllarına getirmemişlerdı, ama insan Hakları Derneği'nin Muğla Şubesi öyle bir tarihsel günün anılmasını gerekli görmüştü. Sanırım bütün Türkiye'de 6 Ağustos günü yalnızca Muğla'da anıldı. 44 yıl önceki bu unutulmaz olay. SHP tarafından unutuldu. Ben Hiroşima'yla ilgili bütün toplantılara katılmışımdır. Bugün bir Hiroşima yok, ama on binlerce Hiroşima var. 1945'teki bombanın gücü şimdi bin kez daha üstün. Bir tek kent ortadan kalkmayacak nükleer bir savaşta, tüm dünya, tüm insanlık ortadan kalkacak! Bu gerçeği Amerikalılar da Sovyetler de bildikleri için ne yapıp edip yeryüzünü bir yokoluştan kurtarmak için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Muğla'daki anma toplantısında beş yüzden çok insan vardı. Ta Milas'tan, Bodrum'dan gelenler, önemli sayıda idi. Ama ne Muğla Valisi, ne de SHP'Iİ Belediye Başkanı geldi bu ilginç toplantıya!.. SHP'Iİ sorumlular da yoktu. Genel başkandan, genel sekreterden, milletvekillerinden bir telgraf mesajı da!.. Yalnız bir SHP Parti Meclisi üyesi ile Bodrum İlçe Başkanı'ndan birer mesaj... Bir de Fethiye Belediye Başkanı izliyordu toplantıyı... SHP yüzde 28 oyla iktidara hazırlanır durumda! Merkez yönetimı ilk kurultayda kesin egemenliği ele geçirmek hevesinde... Öyle ya, yüzde 2830 oyla hükümet olunursa önemli görevler genel merkez kanadının eline geçer. Parti programı çizgisinde bir politika izlenmesinden yana olanlar gerilere itilmelı, sosyal demokrat bir parti kimliğini savunanlar yönetim yerlerinden uzaklaştırılmalı... Programda halkımıza güzel sözler söylenmiş. güzel umutlar verilmiş, SHP'nin 'emek ağırlıklı'; emekten, emekçiden yana bir parti olduğu yazılmış, ama iktidar olmak, daha doğrusu hükümet olmak özlemi programı, ilkeleri bir yana bıraktırıyor! SHP'nin bugünkü görünüşünde böyle bir eğilim var. Emek, Barış, Gençlik günierini unutuşun kaynağında sosyal demokrat çizgiden uzaklaşmak ısteği mi ağır basıyor, bilemem. 6 Ağustos Barış Günü'nü bütün Türkiye'de tek anan yer Muğla oldu. Şimdi Muğla beş yildır sürdürdüğü geçen yıl dışındaMuğla Kültür Şenliği'ne hazırlanıyor. Eylül ayında gerçekleştirilmesi düşünülen bu şenlik. Erman Şahin'in Belediye Başkanlığı dönemindeki gibi seçkin bir nitelik mi taşıyacak, yoksa yozlaştınlmış bir hale mi sokulacak? Göreceğiz. OKURLARDAN Avrupahkk söylemi Dünya 'dan ve hatta Islâm 'dan geldiği düşünceâ yaygmlık kazanmaya başladı. 1979'da tran 'daki şenlikli göstenlerin kısa bir süre Batılı aydmları A vrupalı gibi olmak, Batı 'yı ömek almak, yakın tarihimizde bile heyecanlandırdığına tanık ohındu. her laman hoş karşılanan bir tavır olmamiftır. Batı 'nm ~ benmerkezciliğine karşı Üçüncü Bugün dünyanın ve özellikle Dünya'nın kintlik arayışı çoğu Avrupa'nın haritası kayganlaşmakta, pürtükler yer kez çıkar yol olmuştur. Bunu Batılı aydmlann kendi ülkeleri değiştirmekte, gelgitler yerinden oynamaktadır; üzerine yapaklan eleştiriler izlemistir; çünkü simdi olduğu volkanm lavlan bir sağa, bir sola doğru taşmaktadır. gibi o zaman da somnlar ortadan kalkmış değildi. 60"lı Avrupa'nın 1992 yılı sonunda ve 70'li yülarda bağımsızlık DevletlerBirliği haline gelmesi, mücadeleleri, • FransaA Imanya Cezayir, Vietnam yakınlaşmasıyla yeni bir süpervb. savaşları gençliği güçün ortaya çıkması "emperyalizme ve bunun görüngüsü izlenmektedir. temsilcisi Batı ülkelerine" karşı döndürdü. Türkiye gençliği de Bunlara ek yeni bir öğe daha ortaya çıkmıştır: Gorbaçov'un bu akıma katıldı (Ant, Yön "saydamlık" siyasası ve dergilerindeki tartışmalan anımsayalım). Batı'ya karşı bir "Ortak Avrupa Evinde" yaşamak projesi, onun 6 kamuoyu oluştu. Bu, SO'li Temmuz I989'da Strasburg'da yıllarda iyice gelişti ve tran Avrupa Konseyi'nde yaptığı devrimiyle Batı'nın konuşması ve Kohl'ün rüzgârlarmın sona erdiğî ve Fransa'mn birinci TV yeni rüzgârlann Üçüncü kanalında "geri kalan son 11 yılın Avrupa Ortak evinin kurulmasma" çalışılacağını bildirmesi iki blokun tek A vrupa fikrine gittiğini ve de Doğu blokunun Batılı olmaya ne değin istekli ve açık olduğunu göstermektedir. 1980 yuları geride bırakılırken artık rüzgârlann ister Battsından ister Doğusundan olsun, Avrupa'dan estiğinin farkına varmaktayız. Rusya'da XIX. yy'da Batılı veya Doğulu olmak tartışmalan aydmlarca yapıldı; buna benzer bir süreci Osmanlı aydmları da yaşadılar ve bu sürecin günümüzde de tartışmalara yol açtığı izlenmektedir. Gorbaçov 'un söylediği söze iyi bakıp değerlendirmekte yarar var: "Geleceğimiz bu Avrupa'dadır". Galiba, haklı olarak coğrafi bir bölgenin bugünkü önemini vurguladı. Üçüncü Dünya'nın en önemli sorunlarımn (Doğu Bloku ülkeleri dahil) insan hakları, siyasi özgürlük ve ekonomik bunalım olduğu görüldü. Bugün, ayrışık, birçok değişik etnik, dini ve laik gruplardan gelenlerin, kendi dil ve kültürlerini hem kontyarak hem de "dışanya doğru" açılarak, karşısındakine karşı saygıyı ve mesafeyi resaplı tutarak, demokratik bir şekilde yaşadıklan yerin Batı Avrupa olduğunu görmekteyiz. Parlamenter demokrasi içinde, her kişinin kendi kendisini yönetmeye, özgürlüğünü ve özel yaşamını korumaya hakkı olmasını, Fransız devriminin "kardeşlik, özgürlük ve eşitlik" kavramlannın aydınlığında, bir hukuk devleti içinde kabul edip yönelünlerimizi buna göre yapmamızın zamanı herhalde gelmiştir. tnsan hakları gereğince örgütlenme, kişisel ve kolektif hakları her türlü baskı grubuna karşı koruma ve bunun da bir etik içinde uygulanması sorunu günümüzün sorunsalının A vrupa'dan geçtiğini göstermektedir. ALİ AKA Y Sosyolog, PARlS CAĞDAŞ YAYINLARl Odamız organlannda 1979'dan bu yana çeşitli birimlerde aktif görev almış, Diyarbakır Bölge Temsilciliği Yönetim Kurulu üyeliği yapmış Yakalandığı amansız hastalık nedeniyle sağhk durumu olumsuz tutukluluk koşullannda daha da ağırlaşan, tahliyesinden sonra da, tüm çabalara rağmen bir türlü eski sağlığına kavuşamayan D«vrimci arkadaşımız İLHAN SELÇUK'un Yen i k i ta b ı elim bir trafik kazası sonucu genç yaşında kaybettik. Dost ve arkadaşlarının üzüntüsünü paylaşır, odamız camiasma başsağhğı dileriz. ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI MERKEZ YÖNETİM KURULU ALAADDEV SARISAITUK'u HAMİ YILDIRIM'ı kaybettik. Tüm dostlarının başı sağolsun. ARKADAŞLARI VE DEVRtMÖ YOL DAVASI SAMKLARI ADUNA MUHARREM BEKTAŞ. MLRAT PARLAKAY. BÜNYAMİN tNAN, SEDA GÖÇMEIV MELİH PEKDEMİR. AKI> DİRİK MESUT VURAL'ın Bir rüzgâr güle döndüğünde apansız ve amansız bir zaman ötesine bütün güz dönümlerine döndüğünde saklı olan güzellikJere dostluğa insaniığa ve denize kaybolan ama yok olmayan güne dirence, sabra ve aşka akta ve yiğilliğe bilince, sevgiye ve halka barışa döndüğünde, sen hep bizimle olacaksın... H.KEMAL ÇAĞIN 9 EYLUL KUTLAMALARI NEDENİYLE TANSAŞ ŞİİR ÖDÜLÜ KATILM KOŞULLARI • TANSAŞ İzmir Büyükşehir Belediyesi İç ve Dış Ticaret A.Ş., İzmir'in kurtuluş günü olan "9 Eylül" kutlamaları çerçevesinde bir Şiir Yarışması düzenlemiştir. • Yurt çapında düzenlenen yarışmaya en az iki, en çok üç şiir gönderilecektir. Şiirler 5'er kopya olarak hazırlanacaktır. • Şiirlerin daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış olması gerekmektedir. • Şiirlerde herhangi bir boyut ve tema sınırlaması yoktu r. • Yarışmaya katılacak eserler, en geç 31 Ağustos 1989 günü, saat 18.00'e kadar elimizde olacak şekilde "TANSAŞ Basın ve Halkla İlişkiler Bölümü Milli Kütüphane Cad. No: 10/1 K: 2 KonakİZMİR" adresine posta ile ya da elden teslim edilecektir. • Yarışmaya katılanların adsoyadlarını, açık adreslerini ve varsa telefon numaralarını beiirtmeleri gerekmektedir. • Ödüller, seçici kurulun değerlendirmesinden sonra, 9 Eylül kutlamaları sırasında düzenlenecek bir törenle sahiplerine verilecektir. SEÇİCİ KURUL CEVAT ÇAPAN VEYSEL ÇOLAK MEHMET DOĞAN BERİN TAŞAN AHMET TELLİ ÖDÜLLER Birinciye İkinciye Üçüncüye Mansiyon 1.000.000 TLr 750.000 TLr 500.000 TLr 200.000 TLr GULU 2. bası bitti. 3'üncü bası çıkıyor 7.000 TL. (KDV içinde) Türk Ocağı Cad 3941 CağaloğluİSTANBUL T , Yayınlorı, anısına saygıyla KAYBIMIZ Merkez Disiplin Kurulu eski üyemiz, Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı, meslektaşımız, arkadaşımız RAFET GENÇ'i kaybettik. Ailesinin, üyelerimizin, Çağdaş Gazeteciler Derneği üyelerinin ve meslektaşlarımızın acısını paylaşır, başsağlığı dileriz. O güzel insanı, Sevgili MESUT VURAL'ı kaybettik. Acımız büyük. KORKLT CANPOLAT, HALUK HEPGÜNERLER, TLRGUT ERBAŞ, TAHStN YILMAZ, ETHEM ORUÇ, M.ALİ AVCI, AKİF TOPRAK TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI GENEL MERKEZİ Cuisine Française Speciale Gerçek Fransız Mutfağı Reservation: 163 32 34 Arna\iıtkov Sultan Sofrası Üstü RESTAURANTBAR Merhum Dr. Hayrullah, merhume Şaziye kızı, merhum Dr. Tacettin Kiper, Kâmuran, Ali Fahrettin İnal'ın kardeşleri, merhum Sadi Yurtsever'in eşi, Rengin Kiper, merhume Gülsen Yurtsever'in anneleri, Emin Kiper'in kayınvalidesi, CemilGamze Kiper'in, Ayşın, Taner Öner'in anneanneleri, Umut Kiper'in büyük babaannesi, Güner, Banu, Nezahat Engür ve Inal ailesinin halalan VEFAT GENÇLİK ÖNDERLERİNDEN GENÇÖNCÜ GENEL SEKRETERİ CAVİDAN YURTSEVER Hanımefendi Hakkırı rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 12.8.1989 (bugün) öğle namazını müteakip Şişli Camii'nden kaldırılarak Feriköy'deki aile mezarlığına defnedilecektir. AİLESİ SEMA YILDIRIM (ARSLANTÜRK) ile AV. MESUT VURAL'ı yitirdik. Yaşamı gençliğin yoluna ışık tutacaktır. İSTANBULLU GENÇLER ADINA MAHMUT BALPETEK, SÜLEYMAN KARA SILIVRI'DE SATILIK YAZLIK BASINKENT IV 55 m 2 C. III Blok. D. 20 Gündüz: 175 37 67 Akşam: 373 45 04 NECMI YILDIRIM Eviendiler. Kartal 11.08.1989 Basın ilanları üzerine çalışan AJANSA GRAFİKER ARANIYOR 151 41 55
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear