28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 TEMMUZ 1989 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURÎYET/5 SINEMA ATtLLÂ DORSAY H A Y V A N L A R İSAL4/L GÜLGEÇ Fopüler külturun olumu Çağımız Türkiyesi'nin kültür politikalarımn en büyüksuçu, mtitik ve sinema gibi kitlesel sanatlan bir anlamda ölüme terk etmesi. Popüler kültürümüz özellikle geçmişteki ürünleriyleyok olup gidiyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Oscar Wilde, " D e Profundis" adlı benzersiz yapmnın bir ycrinde şöyle diyor: "Çağdas hayat, karmaşık ve göreccii. Bunlar ayırtcdici özellikleri. İlk özelliği aktarabilmek için nuans, anıştırma ve garip perspektifler gibi incelikleriyle estetiğe, ikinci ozelliği aktarabilmek için de fona ihtiyacımız var. Işte bu yuzden bevkel ardk lemsili bir sanat olmaktan çıkö. Bu yuzden mıizik temsüi bir sanat, bu >üzden edebiyat hem gü•nmnzde bem gecmişte bem de fdccekte temsüi sanatlann en yetki«i." Oscar WUde, elbette sinemayı bilmiyordu. Ben, insanda uyandırdıklan sonsuz çağnşımiar, sonsuza dek yorumlanma olanakları ve soyutlamaya açıklıklan yönünden, Wilde'ın "temsilirepresentatif" dediği sanatlann başına, muziği ve sinemayı koyuyorum. Kuşkusuz edebiyat da özellikle şiifbaşta, bu özelliklere sahip sayılmalı. Bu yaklaşım aynı zamanda 20. yüzyılda, müzikle birlikte sinemamn da en "popöler" sanatlar haline gelme, sini açıklayabilir. Bu popülerlik, kuşkusuz yüzyıhmızın bir üninu olan "kitie küllüni" kavramıyla birlikte, bir tür "popüler yodaşma"nın da sanatlar arasında en çok müzikte ve sinemada yayılmasını getirmiş olabilir. Ama bu yozlaşma bile aslında kitle kültürü çerçevesinde sinemamn ve müziğin rolıinü, işlevini, önemini daha iyi belirtmeye yaramaz mı? Çağımız Türkiyesi'nin kültür poÜtikalarının daha doğrusu politikasızlıklarının en büyük suçu da işte bu kitlesel sanatları bir anlamda ölüme terk etmesi. Bugün Türkiye'de kitle sanatları, yozlaşmanın da ötesinde, neredeyse tumüyle yok olmaya doğru gidiyor, Popüler kültürümüz, geçmişteki ürünlerinden günumüzdeki cılız lan o eski 78'likleri gorunce kahroluyorum. Beyoğlu sahaflarda değerli arşivci arkadaşım Ergun Hiçdurmaz'ın dukkânında ust üste yığılı duruyor, Eftalya Hanım'lar ve başkaları... Bir gun kırılıp umüyle yok olmayı bekleyerek... "ı azık değil mi? Ne var ki Türkiye'de hiçbir iktıdar, en "milliyetçi" geçinenleri bıle butün çağdaş ulkderde görüldüğunün tersine, popüler müziğin birikimini taş plaklardan kurtaramadı. Bırakımz bunu, Türkiye bugün artık hiçbir plak fabrikasının bulunmadığı sayılı ülkelerden biridir. Plak sanayündeki bunaJım, sonunda tüm fabrıkalann kapanması sonucunu gelirmiştir. Kaset sanayünde bile korkunç günler yaşanmakta, yabancı kokenli kasetlerde gorulen belli bir çeşitlenmeye karşılık, kendi sanatçılanmız, hatta en ünlu olanlan bile, kaset yapmanın korkunç mali yukü ve riski altına girememektedirler. Plak sanayii olmayan bir toplumda sağlıklı bir müzik yaşamından söz edilebilir mi? Ve artık uzuncalarlar geçti, sağlam bir "compactdisc" sanayüni kurmayı ve bu arada Safiye Ayla'dan Miinir Nurettin'e, Selahattin PıMunsio ErtujruiflbniertMuhsınErtuğrurun yönettiği bütunfilmlerhenüz nar'dan Mıizeyyen Senar'a, Tanarsivlenmış ve kjttesel kullanıma açılmış değîl ÖzeHMe sessiz sinema dönemındeburi Cemil'den Şukrii Tanar'a MuhsınErtuörul unçevırdiğıfilmlerortadayok Sanatçının 1923'tegerçekleş muziğimizin geçmişteki unlu tırdığı "Leblebıci Hortıor'' adlı film de ortada olmayan bu yapıtlar arasında. ses/sazlannın icralannı plaklaştırmayı denemeyecek hiçbir kültür venmıne dek ölüp gidiyor, kim dıgı "Taş PUktan Bugiine" prog bakanlığı, hiçbir iktidar, bence senin kılı kıpırdamıyor. Kuşkusuz ramında yer alan o unutulmaz kültür sorunlarımızı çözümleyeher aJanda yasanan, ama popüler seslerin, unutulmaz şarkıcılann meyecektir. müzikte ve sinemada donık nok yıizlerini, seslerini bir dizi progtasına çıkan ve "luyım" düzeyi ramda saptamak çok yararlı. Aynı şey, sinema için de geçerne ulaşan yozlaşmanın, ilgisizliğin Ama popüler külturümüzün bu lidir. Yeşilçam'ın geçmişteki ve yok olmanın acı sonuçlarını unutulmaz seslennin, artık yaşa ürünleri, dünya standartlanna göönümuzdekı kuşaklar bızden çok mayan ve seslerisazlan gerçekten re çok başarıh olmayabilir, ama daha ciddi biçimde yaşayacaklar, de yalnızca "taş plaklar"da ka onlar bizim kaç kuşak boyunca lan Hafız Burhan'lann, Denizkı kitleleri hem eğlendirip oyalamış, kimsenin kuşkusu olmasın... zı Eftalya Hanım'ların, Tanburi hem eğitmiş, tipik, popüler külÖnce müzik... Elbette Türkiye Cemil'lerin sanatlarını surekli, tür ürünlerimizdir. Onlan saklagibi sayısız çelişkinin buluşma duzenli, kitlesel bir kullanıma aç mak, korumak, arşivlemek ve yenoktasındaki bir toplumda, tek mak, diğer bir deyişle plaklaştır ni kuşaklara tanıtmak zorundabir müzikten söz etmek olanaksız. mak çabası nerede? Arabesk mü yız. Onun için biraz çelişkilı de Beğeniler, meraklaı, eğilimler, öl zik tum katmanlanyla, sokakta gözükse, şöyle duşünüyorum: Siçutler öylesine farklı ki... Ama ki adamdan "sosyete"ye tum top nemamtzın bugun içine düştuğu ben şu anda kuşaklar boyu "Türk lumu sarmışsa, müzikte korkunç bunalımdan kurtulmasının ilk çamusikisi" diye adlandınlmış olan, bir yozlaşma yasanıyorsa, bunun relerinden biri, öncelikle geçmişe kimilerinin saray, kimilerinin Is ilk ve temel çarelerinden biri "acı dönuk ciddi bir koruma, kurtartanbul muziği dediği, şimdilerde sız arabesk" imalatından çok, ma çabasına girişmek ve Yeşil"Türk sanat müzigi" de denen musikimizin geçmiş hazinelerini çam'ın darmadağınık bir halde müzikten söz ediyorum. Son ay taş plaklardan uzunçalara aktar bulunan geçmiş urunlerini bir an larda TV'nin sunduğu en basarı mak ve kitlesel kullanıma sunmak önce zengin olanakları olan, yelı programlar arasında sayılması değil midir? Artık yalnızca kimi terli bir bütçe ve elemanla destekgereken Sadun Aksüt'ün hazırla kamusal veya özel arşivlerde ka lenmiş bir devlet arşivinde toplanıaklır. Denizkızı Eftalya Hanım'ın plagıyla Muhsin Ertngrurun bulunabılecek tum filmlerinı arşivlememiş ve kitlesel kullanıma açmamış hiçbir iktidar lutfen bize "miln'yetçilik" masalları okumasın... Elbette buradan sinemamızm bugün içinde bulunduğu film yapımmı neredeyse sıfıra indirgemiş "buyıik bunalım"a gelmek gerekiyor. Bu konuda çok şey söylendı, söyleniyor, söylenecek... Biz de bu konuya yeniden döneceğiz. Ancak genel bir biçimde şunu söylemek istiyorum: Ülkemizde popüler kültürun, ne korunma, ne de sosyolojik bir bakışla incdenme açılanndan ciddi bir yaklaşıma konu olduğunu söyleyemeyiz. Ancak bu ilgisizlik, son dönemde daha da hızlanmış, artık ciddi bir yok olmanın eşiğine gelmış bulunuyor. Bu da bir toplum için, bir ulusal kimliğin yok olması, yitip gitmesi anlamuıa geliyor. Bireysel ve ulusal kimlik sorunlarının buyuk önem kazandığı günümüz dunyasmın tam tersine bir gidiş söz konusu. Ve ulusal kimliği yok olmaya yüz tutmuş bir toplum, hiçbir alanda başarıh olamaz, çağdaşlaşamaz, gerçek anlamda kalkınamaz, dünya platformunda külturüyle var olamaz... Bu açılardan popüler kulturumüzün korunmasma gerçekten önem veriyor ve konuyu (yeniden) dikkatlere sunuyoruz. Taş plaklardaki sesler ve eskifılmlerimiz yok olup gidiyor KİM KİME DUM DUMA BEHtç AK 'Oim/ortn fikirfenne sagysı yo* / PÎKNİK PİYALE MADRA BU NE HOŞLU< HIZLI GAZETECİ NECDET ŞEN 300 bin uzaylı Amerika'ya inince Polîsiye bilimkurgu Yabanettar (Alien Natiort) / Yönetmen: Graham Baker / Oyuncular: James Caan, Mandy Patinkin, Terence Stamp / Bir FOX fîlmi (Sıte, Lale, Kadıköy) 1988 yılında uzaydan gelen 300 bin kadar "yabancı", ABDye iniş yapmıştır. (Halk "İyi, ama niye bize de Sovyetler'e değil?" diye sorar; Başkan Reagan ise TV'de "Karan bemen, şimdi vermeliyiz" der!) Aslında insan görünümlü, ama kafaları yangın görmüş gibi duran "yabancüar", Amerikan toplumuna uyar, çeşitli meslekler edinirler. Graham Baker'ın fılmi, aslında bilim kurgusal bir yaklaşımı sonuç olarak klasik polisıye motinerine kaydınyor. Yangın geçirmiş bir Terence Stamp'e benzeyen (zaten Terence Stamp olan!) "kötü adam" bu tur filmlerin en ammsanan "kötii"leriyle aşık atabilir. Pek fazla özgunluğü olmayan, ama iyi kotarılmış ve rahatça izlenebilecek bir film. ÇİZGtLtK KÂMtL MASARACl AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEM4L GÖKK4.S GÜRSES jienidfen enineboyuna dü?unJum ve TRT ekranında güven buualuıu "Yasak Oyunlar" fılminin, tam ortasında yaymdan çıkarılıvermesinin ardından "Acı Nikâh" da birçok yerinden makası yedi. Geçen salı günü ise Laurence Oiivier'nin anısına saygı amaayla gösterUen "Hamlef'te dünyamn en ünlü tiradının en can alıcı yerine reklam sokuşturuldu. "Yasak Oyunlar"ın (şimdilik) son perdesi açıldı. Genel Müdur Kerim Aydın Erdem, yapılan işi "bir yayıncılık hatası" diye nııeledi. Böylece konu kapanmış oluyor mu? Sanmıyoruz. den, aralarında Mengu Ertel, Eugin Ayca, Gülsen Tuncer gibi tanınan (veya tanınmayan) sayısız kışınin bulunduğu okur/seyircı tepkisi hâlâ sürüyor. Ve bunlar, biliyorum, yapılan yanhşın acısını, sanki etlerine sigara bastınlmii gibi içtenhkle duyan, sanata ve sağduyuya yapılan bu korkunç saldmnın ıstırabım yüreklerinde hisseden insanlar. Bu insanların acısı, üzuntusu, sarsılan güveni kolay geri gelir mi? Şimdi artık herkes TV'ye en kötü beklentüerle bakıyor. Bir fılmı yanda kesebilen bir kurumdan her şey beklenir diye duşunuyor. Nitekim "Acı Nikâh" adh rümde, bu beklentiyi boşa çıkarmadı, birçok yerinden makaslandı. Ama biz yine de kendimizi iyimser olmaya zorlavarak beklıyoruz. "Yasak Oyunlar" soruşturmasının, yapılanı doğrulayacak ve bundan böyle denetimi daha da sertleştirecek biçimde denetım mekanizmalarına değil, yaymdan film kaldıranlara yonelmesini ve filmin ilk fırsatta seyirciye yeniden sunulmasını bekliyoruz. Ancak bu tür somut davranışlar, devletin TV'si ile sağduyulu vatandaşlar arasında doğmuş olan "güven bunalımı"na çare getirebılir. Ernst Lubitsch'in TRT TV'sinde de gösterilmış.olan unlu bir filmi vardır: "Olmak veya Olmamak To be or Not to Be". Bu fılmin başında ve sonunda, şöyle bir 'gag" (gülut, komik buluş) vardır: Bir tiyatro topluluğu *'Hamlel"i oynarken, Hamlet o unlu tıradına başlayıp "To be or Not to Be" dediği anda, bir seyirci kaikıp salondan çıkar. O seyirci, oyunun heThangi bir yerinde çıkabilirdi. Ama Hamlet ünlü tiradına başladığı sırada çıkması, uygar bir insan için duşünülemeyecek bir şey olduğu için, yönetmen bunu bir 'gag' olarak kullanmıştır. Lubitsch'iıı bu 'gag'ı, fılmden 50 yıl sonra yinelendi. Bu kez bunu bizim TRT'miz yaplı. Ve salı akşamı "Hamlet" filmi oynarken, tam Hamlet "To be or Nol to Be... That is the gueslion" dedi ks, araya bir reklam girdi. Dunya tiyatrosunun en unlu tiradının en can alıcı yerine reklam sokuşturmak, TRT'yi yonetenlerin Lubitsch'inkine yaklaşan bir 'gag' anlayışı olduğunu gösterıyor. Bu espri gucünu ve her gun kendi kendilerini aşarak dunya TV literaturüne benzersiz örnekler armağan eden TRT'cileri candan kutlanz. Seyircipsikolojisi artık televizyondan "en kötüsü"nü bekliyor * GARFIELD / IİZ BUNC^M JMDAVIS GAEFl'ELP) ( ~~C cac 1 r /C Sorun, elbette yanlış bir işin davasını surmek değil. Sorun, bu işin uygulayıcıları dahil, herkese, yapılanın TRT'nin görünümüne ne denli zarar vermiş olduğunu içtenlikle anlatabilmek. öngörduğümüz gibi dış yankılann en olumsuz bicimiyle ortaya çıkması, Le Monde'a koca bir haber olmak da değil sorun. Asıl sorun, kamuya dönük bir kurumla onun (milyonlarcal izleyicisi arasında var olan, var olması gereken o ince. duyariı, yaşamsal bağın, o güven duygusunun zedelenmış olması. Yayınına başlanmış bir filmin yarıda kesılmesi, öylesine ilkel, yanlış bir davranış ki, bunun çok daha yaşamsal bir konuda tümüyle yanlış bir haberi doğru diye sunmaktan farkı yok. Nasıl yanlış bir haber, bir kitle ıletişını aracının, örneğin bir gazetenin itibarını ciddi olarak sarsarsa, TRT de bir filmin yayınını yarıda kes Otank vtya olmamak Laurence Olıvıer'nın yönetip oynadığı, Ophelia y. mekle kendi itibanna benzer bir Jean Simmons'ın canlandırdığı "Harrriet" gösterilirken, Hamlet "Olmak vedarbe vurmuştur. Benim çevrem1 ya olmamaK riı/e baslavan tıradına basiamıstı ki arava bir reklam gırıverdı Pf!' TARİHTE BUGÜN MCMTAZ 4RIKA!\ 28 Temmuz 1Z1<1'OA BUGUH, UMLU iTALfAN GBZ&lNI MARCO POLO, CEMEViZULEHıH CUNDB uC ^H £S/R KALDIkLTAN SONRA ı/BNeO'IC'B OOMDU CEHEVıZ (CSNOVÂ) ILE VENE&K AKASıNOAta glfi SAI/A$TA CSıZ PU$MÜŞTU. MAGCO POLO, TUM ASYA'Yl SOYPAM 80YA GEÇM£Stn£ TAM1NHIÇ 8'£ OfUAÇAĞ GEZGtNlPIÜ. TACıe OLAN SA8ASI V£AkACA£ıYLA,DAHA 1SXA. ŞlNDAYK£N BU UZUM YOLCULU6A Ç/KMIŞ VE MO ĞOL tiUKClMPAg/ /CUg/LAY HAN TAIZAPtNDAN SüYUK ILĞI ĞOeMüfTU. 1?VtL ÇısÎDB KALAN POLO'lAK VENBOIK'E 1295'TE DONEBıLPILÇR. YOLCULUK AhJtLAKlNI ANLATTIĞI 8ı<? KiTAgl DA OLAN MftZCO POLO, OUIM POŞeSI^DB ŞOYLE OırECEKTlR"GoR&U<LE£ıMıN YARlSiNt gıLE ANLATMADIAA.. ÇJJNKÜ /ISL/İ " MARCO POLO
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear