26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/10 HAVA DURUMl A 33° 21° Oyart>ak]r 22 TEMMUZ 1989 TURKIYEDE BUGUN 40° 20° Manısa DUNYADA BUGUN Meteoroloıı Genel Müduriüğü'n29° 14° K.Maraş A 29° 18° Edıme den alınan bılgıye göre: yurdun ku34°18°Mersm A 36° 22° Erancan 32° 9°Mujla A 30° 16° Erajrum 2ey kesımlerı parçaiı buiuttu Kara32°17°Muş A 34° 15° Estoşehıdenız saganak yajışlı diğer yerier az 37° 22" Nı#e B 31° 17" Gaaanlep Ankara boluflu ve ack geçecek. HAVA Sl26°20°0nl<j Antakya A 3 1 " 26° Gıresun A 32°22°GumüşhateY 32°15°Hize CAKLKjl Ûnemlı bır değişıklik olAntalya 34°22°Samsun Artvm V 29° 17° Hakkân mayacak. RUZGÂR: Kuzey ve batı 31° 16° Sirt A 34° 19° Isparta Aydm yönlertJen hafiî ara sıra orta kuvuette 26° 18° Sinop A 30° 18° lstantxı< Balıkesır 33°2r Sıvas esecek. DenıSerimizde Ruzgar. A 29° 17° tzrmr Bılecık 33°14°1e«n)ağ A 36°t8°Kars Bıngo! Marmara Batı Karadena ve Dofiu Brtıs A 34° 15° KasBmonu ¥ 25° 16° irataKi Akdenız gün batısı ve lodostan dı33° 16° lıncelr Y 25° 16° KayKfi Bolu 28° 16° Uşak Oer öenizterimtz yıldız ve karayelden da bulunacak Van Gölu'nde hava az bulutlu ve açık gece Buısa A 29° 18° Kırtdare* 32° 17= Van 35 yer yer 6 kuvvetınde saatte cek. Ruzgâr kuzey yönlerden hafif ara sıra orta kuvvette ese Canaknale A 30°20°Konya 30° 15° Yozgal Y 30° 16° Kulafıya cek. Göl küçuk dalgalı olacak Görüş uzaklığı 10 km dola Ço'um 1021 yer yer 27 deniz mıli rıda ese37° 2T° ZonguKafc A 33°20°Ma!atya Oeniaı cek Dentz mutedil dalgalı, açıklar yında bulunacak. da kaba dalgalı. dalga yuksekliği ^,. . ^ 6u j0lJ yj nu kj A âO« B ÖuUjftj f (urlı S 5Sl » U51.5 açıklarda 22.5 m d o i a y ı n & * * • * J * ' > A A A A A A r Y 33° 21" 32° 23° 30°2S° 32° 18° 34° 15° 32° W° 28° 20° 26° 20° POIJTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Y 27"= 21* A 40° 24° Y 26"20° New Vork Oslo Pans Arapça Ezanın Öyküsü... 1946 yılına değin ezanın Türkçe okunmasına karşı çıkan yoktu. Minarelerde, yüksek yerlerde "Tanrı uludur, Tanrı uludur" diye okunur, kimse de bir şey demezdi. Ya da bana öyle gelirdi. Alışmış, gitmiştik. 1946 demokrasisinden sonra, ortaya bir Arapça ezan' çıktı. O zaman anladık ki Türkçe ezan ne denli önemliymiş, Arapça ezan nasıl güçlüymüş. Böyle durup dururken bu tartışma nereden çıkmıştı? Belli ki çok partili dönemin bir armağanı... İşin başınagrtmeden, sonundan başlayalım. Bundan birkaç yıl önce, bizim bu köşede, Mustafa Ekmekçi bir Türkçe ezan' tutturmuştu. Yazıyor, yanıtlar alıyor, tartışıyordu. Benim karıştığım, görüştüğüm yoktu. Bu arada 'Arapça ezana sen ne karışıyorsun, namaz kıldtğın var mı?' diye mektuplar alıyordum. Sonunda, "Bu Arapça ezan işine karışan ben değilim." diye bir not düşmek zorunda kaldım. OKurlar da anladılar ki "Arapça ezan, Türkçe ezan" konusunu çıkaran ben değilim, Mustafa Ekmekçi dostum. Böyle karıştırmalar olağandı. Kimi gun onun yazdıklannı benim, benim yazdıklarımı onun sananlar çıkardı. Filan yazını okudum, derlerdi, çok hoşuma gitti. O benim değil, Ekmekçi'nin diye düzeltirdim. Geçende Tahsin Banguoğlu'nun öğrencilerine aktardığı kimi anılarını okuyordum (Tarih ve Toplum), orada rastladım. Arapça ezan sorununu ortaya ilk atan Fuat Köprülü imiş. Köprülü, Atatürk döneminde, koyu bir Atatürkçü iken, DP kurucuları arasına girdikten sonra, yeni ne varsa karşı çıkan, eski ne varsa geri getiren biri ofmuştu. Turgut Özal'ın 1924 Anayasası dediği var ya, işte onu da eski diliyle geri getiren Fuat Köprülü olmuştu. Arapça ezan konusunda öğrencilerine şöyle diyor Tahsin Banguoğlu: "Ezanın yeniden Arapça okunacağı meselesi, DP tarafmdan 1946 seçimleri öncesinde gündeme getirildi. Bu konuyu ilk defa açıkça soyleyen Fuat Köprülü olmuştur. Seçirrı zamanı Ankara Çubuk'ta yaptığı bir konuşmada, İktidara gelirsek ezanı Arapça okutacağız' demiş ve bu slogan, hem CHP'de hem de Meclis'te büyük tedirginliklerte karşılanmıştı. Tahmin edersiniz ki tedirginlik iki taraflı idi; bir taraftan laiklik akJa geliyordu, diğer taraftan da halka sıcak Çelecek bir slogandı, oyları büyük ölçüde etkileyeceğini kestirmek zor değildi" öyle anlaşılıyor ki, bundan sonra tartışmada ağırlık dinsel konulara doğru kayıyordu. CHP kurultayında laiklik ve din eğrtimi öne çıkıyor, kapattlan turbelerden bir kısmının açılması isteniyor, Kuran kursiarı, hacca gidilmesi için izin bekleniyordu. Başbakan Hasan Saka, "Okullarda din derslehni kabul etmezsek gelecek seçimde partimiz hiç oy alamaz" diyordu. Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer, din dersleri için bir komisyon kuruyor, Köy Enstitüleri'nin durumunu değiştiriyor, bir din dersi kitabı hazırlanıyordu. Kitabı beğenmiyorlar. Hasan Saka, "Böyle din dersi kitabı mı olur?" diye Sirer'i azarlıyor, o da istifa zorunda kalıyor. Bu kez Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu oluyor. Din dersleri okutulması üstüne koyu tartışmalar oluyor. Laikliğe aykırı bulanlar var, gerekli gorenler var. Özellikle, seçimi yttireceklerini gören genç milletvekilleri Banguoğlu'na arka çıkıyorlar. Sonunda bir çözüm buluyorlar: "Mecliste din derslerine karşı çıkan milletvekillerinin en çok üstünde durdukları konu laikliğin elden gideceği idi. Ciddi bir muhalefet vardı. Beni destekleyenler, Meclis'teki hocalar, Hamdullah Suphi, Nihat Erim, vedat Dicleli, İsmail Rüştü gibi arkadaşlardı. Ben bir çözüm yolu olarak seçmeli (ihtiyari) olmasını teklif ettim. Bu ilgi gördü, havayı yumuşattı. Fakat bir hile yaptım. Çocukların bu derse girmesini isteyen veliler değil, istemeyen veliler dilekçevereceklerdi ve çocukiar muaf olacaktı. O yıl bir tek kişi çocuğunun derse girmemesi için dilekçe verdi, o da Prof. Bülent Nuri Esen'di." Sonunda Arapça ezanı CHP istedi. Tartışma öyle gerilerde dı ki, unutuldu bile... Prsg A 36°t8° A 32° 15° A 28° 16° Y 26» 20° A A A Y 31° 30" 30° 25" Rıyad Roma Sotya Saro 16° 15° 15° 19° lelAvtv Tunus Varşova Venertk Vıyana BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Hintsafranı da denilen, çiçekleri sarı renkle bir bitki. 2/ Iskambilde koz... Kimi hayvan ve bitki hücrelerinde bulunan iğne biçiminde billur madde. 3/ Ağ ve kazıklarla oluşturulan balık avlama yeri... üzaklık anlatmakta kullanılan söz. 4/ Boğa güreşçisi. 5/ Asya ile Avrupa'yı ayıran dağ sırası... Tahıl ölçmede kullanılan bir ölçek. 6/ tçinde gaınetlerin oiuştuğu eşeysel organ.. Küçük gemi. 7/ Dılbılgisindeki sözcük türlerinden biri... Değişik malzeme parçalanm, özellikle kesilmiş kâğıtları bir yüzeye yapıştırarak oluşturulan resim. 8/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Müslümanlar arasında savaşa yaya olarak katılan er. 9' Istanbul'un eski adlanndan biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yugoslavya'da sosyalist tipte üretim ve çalışma kooperatiflerine verilen ad. 2/ Derebeylik Japonyası'nda en alt sınıfı oluşturan halk... Ege Denizi'nde Yunanistan'a ait birada. 3/ Bilyeli yatak... Bir nota. 4/ Hayvanlann su içtikleri taş ya da ağaç tekne. 5/ Erden çavuşa kadar olan askerlere verilen ad... Tevral'a verilen bir başka ad. 6/ Yayvan ve çukurca kap... lsveç'te en büyük yönetim bölümü. 7/ Bağışlama... Başlangıç, önsöz. 8/ Taşların yapısinı inceleyen bilim. 9/ Topun makine bölümünü ve topçuları koruyacak biçimde yapılmış zırhlı kule... Lantan elementinin simgesi. 13 köylünün anlatîıkları, işkencenin boyutunu gözler önüne seriyordu 'Senirkent Faciası' II Altı aylık dehşet nm diyordum, ama siz beni dövıi "Müdür Halil ile Sadık Çavuş, suç yorsunuz. Herhalde Türk değilsi işleyenleri ve özellikle sarhoşlan ıslah etmek için Senirkenl karakoniz!" lunda bir işkence fabrikası kurSanık jandarmalar kahkahalarmuşlar ve 13 mağduru da bu fabla gülerler ve ıslatıp ıslatıp sabarikava sokup çıkarmışlardır." ha kadar döverler... İşkence görenlerin (Yasadaki Sabahleyin astsubay Sadık Ertan'ın karşısına çıkarılır. Sadık terimle. "magdur"ların) vekili, Çavus bakar ki yaşlı adamcağızın Avukat Şefik Seren, daha önce durumu kötü... "Seni" der, "bir >argıçlık ve savcılık yapmış deneihbar üzerine buraya gelirdik. Da yimli bir hukukçuydu. Senirkent'va etme>eceğine namusun üzerine te gunlerce kalmış, olayların orsöz verirüen, ihbar edenin adını taya çıkması ve suçluların cezasoyleyeceğim." Murtaza Çavuş söz landırılması için gece gündüz çaverir, beriki kendi sözunü tutmaz. lışmıştı. V5ahkemedeki konuşmasında, "İşkencenin "Senirkent Faciası "nı "milyonlardan bir parçasının vatandaşlık keyfini çıkarmak" baklanna vurulan en büyuk bir Ötekı işkenceler de bunlara darbe. kendisinden çok şeyler benziyordu. Karakolda sistemli iş beklediğimiz, beklemekte olduğukence yapıldığı, sanıkların, neza muz, yine memleket çocuklannrete adam aldıkça, "Oh, bu gece dan kurulmuş bir zabıta teşkilâlik de pay var". "Bugünlerde bize lımı/.ın bir lekesi" diye niteledi ve eglence gelmez oldu" gibi sözle ekledi: "Gönül diler ki, bu terterinden anlaşılıyordu. Bazen birkaç miz görmeye alıştıgımız teşkilâtıkurban birden alınıyor ve içlerin mız bir daha bu lekeyle lekelenden birine işkence yapilırken, bir miş olmasın." Biraz sonra ise, başkasına "işkencenin keyfini "Senirkent Faciası, parça parça çıkarmak" (!) amacıyla meşale olavlardan otuşmakla birlikte, bir tutturuluyordu... bütündür. Hatta, ülkenin hemen Mahkeme, yüzden fazla tamk ber yanında görülen bir bütunün bir parçasıdır. Senirkent Faciası"dinledi. Tanıkların anlattıkları, bir ger nı bir ayrıntı, bir istisna sananlar çeği ortaya koyuyordu: Senirkent memleketi tanımamış kimselerhalkı, sırayla ve bir plan çerçeve dir" diye konuştu. sinde zorla karakola götürülerek. Daha sonra suçtan zarar görenOn bir sanık, süresi değışen hapis ve memurluktan yoksun bırakılma cezalarına çarptırıldılar. Mahkeme kararında, bıreylerin birbiriyle ve toplulukla ilişkilerinin düzenleyicisinin, hak ve çıkarların uyumlu ve ölçülü dağıtıasının yasalar olduğu, hiç kimsenin bunun dışına çıkamayacağı, Anayasa'nın her Türkün yaşayış ve ozgürlüğunu güvence altına aldığı belirtildikten sonra, dava konusu olaylar ve sanıkların durumu ele alınıyordu: "CMayın sanıklan, asayiş ve düzeni korumak gerekçesiyle, idari kanun ve yonetmeliklerin kendilerine tanıdıgı haklardan yararlandıklannı soylemelerine göre, öncelikle bu kanun ve yönelmeliklerin kendilerine çizmiş olduğu yetki sınırları içerisinde hareket etmeleri gerekir. (...) Bu olgulann adli bir olay niteliginde bulunması >önünden, once kanun ve vicdan onunde hesap vermekle yükümlü sanıklann bu hareketleri, kanıtlar ve bunlan guçlendiren kanaatlc, mahkumivetlerini gerektirir." ALPAV KABACAH Senirkent olayının gazetelere yansımasından on beş gün kadar sonra. 13 Şubat 1947 tarihli Ulus Gazetesi'nde İçişleri Bakanlığı'nın "lebliğ"i yayımlandı. Bu bildiride, "Gazetede yazılı olduğu gibi gem vurmak, pislik dolu şapkayı başa geçirmek ve namusa tecavüze yellenmek. havuza atıp boğulma tehlikesine maruz bırakmak gibi hususlar (espil olunamamıştır" denilhordu. "Sarhoşluk yapmalanndan ötiirii karakola çagrılan şikâyelçiler hakkında kanuna aykırı muamelelcr yaplıkları lcspil edilen jandarmaların tutuklandıkları" belirtildikten ve öteki şikâyetlerle ilgili soruşturmalar uzerine olayları hafife alan "bilgi"ler verildikten sonra. "Senirkent olaylannın kantıni mecrasını takip ettigi" ifade edilmekteydi. 60 YEL ÖNCE Cumhuriyef Kıymetli bir eser Fransız medeniyetinin mü'him bir rol ifa ettiğini beyan Türk muhiplerinden olan etmiştir. Fransız muharrirlerinden M. M. Ejan Melia bu eserde Jean Melia "Mustafa Kemal Gazi Hazretlerile ricali yahut Türkiyenin hükümetimizin muhtelif yenileştirilmesi" unvanı ile münasebetlerle vaki olan bu kıymettar bir eser beyanaüarını naklederek neşretmiştir. Ciddi bir tetkik fıkirlerini bir kat daha tevsik nericesi olan bu eser, Gazi etmiştir. Hazretlerinin muhtasar bir Cezayir Valii Umumiliği sabık tercümei hali ile başlıyor. kalemi mahsus müdürü ve Muharrir eserinde Türkiyenin Fransanın Suriye fevkalade tstiklal Harbinde Yunanhlara komiserliği sabık karşı kazandığı zaferi ve müdürlerinden olan M. Jean Cumhuriyetin sureti ilanını ve Melia tanınmış bir bundan sonra Gazi muharrirdir. Hazretlerinin içtimai sahada vücude getirdikleri ıslahaı ve teceddütleri uzun uzadıya izah etmiştir. Muharrir eserinin son kısmında Türkiye Fransa münasebattm ve iki millet arasında mevcut ananevi dostluğun son seneler zarfında bir kat daha takviyat bulduğunu ve Türkiyede 22 TEMMUZ 1929 rPAGEOLn Limanda antrepo buhranı binalardan bazılarının muvakkaten antrepo ittihazı için alakadarana müracaat edilecektir. Bütün bu vaziyete sebeb tüccarların 9 ağustosta yeni gümrük tarifesinin tatbiki zannı ile Avrupa fabrikalarma lüzumundan fazla eşya sipariş etmeleri ve bu eşyanın gelmeye başlamış olmasıdır. Işin en fena ciheti taksit zamanı hulul eder etmez tüccarların bu malları ümiı ettikleri fiata satamamalan hasebiyle iflaslann baş göstermeye başlayacağı hakkındaki endisedir. Istanbul piyasası çok şayanı dikkat bir safhaya girmistir. Buna sebeb olan son günlerde vaki olan eşya hücumudur. O kadar çok eşya gelmiştir ki büyük bir vapur antrepo ittihaz edilmiş olmasına rağmen gelen eşyaları koyacak yer kalmamıştır. Evvelki gün gene sipariş edilmiş eşyalarla dolu bir gemi gelmiş ve eşyasını çıkaramadan, gerisin geriye dönup gitmiştir. Bu vaziyet karşısında yeni antrepo aramak mecburiyeti hasıl olmuştur. Haber aldığımıza nazaran Haliç'teki Bahriye fabrikalarma ait boş 30 YIL ONCE CumhuriYet Diş borçlarımız 1948 yılında 851 milyon 265 bin lira olan dalgalı ve konsolide borçlar yekunu, 1950 de 775 milyon 175 bin, 1951 de 749 milvon 940 bin, 1952 de 822 milyon 609 bin, 1953 de 754 milyon 157 bin, 1954 de 852 milyon 067 bin, 1955 de 968 milyon 419 bin, 1956 da 1 milyar 176 milyon, 1957 de 1 milyar 205 milyon, 1958 de 3 milyar 836 milyon ve 1959 yıhnın nisan ayında 4 milyar 343 milyon 354 bin liradır. tç borçlar ise 1950 de 1 milyar 790 milyon 370 bin lira iken 1959 un nisan sonunda 3 milyar 324 milyon 677 bin liraya yükselmiştir. 22 TEMMUZ 1959 Türkiyenin dış borçlarmın 1959 nisan ayı sonu itibarıyla 4 milyar 343 milyon 354 bin lira olduğu resmi istatistiklerden anlaşılmaktadır. Bu miktarın 847 milyon 759 bin lirası dalgalı, geri kalan 3 milyar 495 milyon 595 bin lirası konsolide edilmiş borçlardır. Genel bütçeleri, katma bütçeleri ve iktisadi devlet • teşekküllerini kavrayan bu dört milyar küsur lira dış borcun evveliyatına dair yayınlanan istatistikler şu rakamları ortaya koymaktadır: Bildirinin en ilginç yam, şu cumlesiydi: "Şikâyet yazısına prolesto namı vererek ve mahdut şahıslar (arafından işlenen suçların mahiyeti büviitıilerek ve vapılmavan olaylann da yapılmış gibi gösterilerek kamuoyunu hükümet kuvvetleri aleyhinc tahrik eden ve gerekçeye uvgun olmayan hususlan yazanlar hakkında l luborlu GSavcıhğı'nca gerekli soruşlurma yapılmakladır." Karakolda sistemli işkence yapıldığı, Senirkent olaylan davasının sanıkların, nezarete adam aldıkça "Oh, bu dosyası Antalya'ya gönderildi \e duruşma, 1947 nisanının ilk gun gecelik depay var" "Bugünlerde bize eğlence lerinde başladı. Sekiz tutuklu sa gelmez oldu"gibisözlerinden anlaşılıyordu. nık da Antalya'ya yollandı. Bazen birkaç kurban birden alınıyor ve Yargılama iki ay surdu. Davaiçlerinden birine işkence yapıhrken bir ya. suçtan zarar gören elliyi aşkın Senirkentliden 13'ü "şikâyetçi ve başkasına "işkencenin keyfini çıkarmak" (!) magdur" sıfaııyla katıldı. amacıyla meşale tutturuluyordu. Bu 13 kişiden ikisinin başlarına gelenler, mahkeme dosyasina ozgurluklerinden yoksun bırakıl lerin durumlannı birer birer ele algore şöyleydi: mışlardı. Karakol içinde yapılan dı; onların sözlerine ve tamk ifaların belirlenmesi çok guçtü. Ay delerine dayanarak, yapılan iş"Şapkaya çişini rıca, işlenen suçlar o kadar ağır ve kenceleri anlattı. Sanıkların duruyaptı ve..." yüz kızartıcıydı ki, bunların bu munu da yansıttıktan sonra "SeAli Rıza Palandız, bir arkada yük bir kalabalık onündegerçek nirkent Faciası'nın sebepleri"ııe şıyla tarladan donmektedir. Sar leştirileceği düşünülemezdi. Buna geçti. Bu konuda çeşitli yorumlar hoş oldukları \e ovada silah attık karşın, olaylan karakol içinde de yapıldığını, ortaya siyasi nedenler ları gerekçesiyle karakola göturü izleyen yirmi kadar tamk vardı ve atıldığını belirten Avukat Şefik lurler. Ali Rıza, bir süre nezaret bunlar "Senirkent Faciası"nın çatı Seren, "olavlann )aratılraasında, te tutulduktan sonra, gece yarısı, altında gizleıımış noktalarını or gelişmesinde, gizlenmesinde, inelleri kelepçeli olarak Uluborlu' taya dökmüşlerdi. kârında ve sanıkların sürekli koya yollanır. Sanik jandarmalardan Sanıklar, söz konusu suçlan iş runmasında siyasi etkilerin bulunikisi, yolda, sırayla sırtına biner lemediklerini one sürdüler. Ancak duğunu, nitekim sanıkların vekiller; hızlı gitmesi için yakasını çe astsubay Sadık Ertan, bir yandan liğini Halk Partisi Başkam'nın kerler. Yürüyemedikçe, kaba etle da, bucakta asayişi sağlamak üze ustlendiğini" soyledi. rine çuvaldız batırırlar, küfür re gorev lendirildiğini ve aldığı önederler. lemlerle bunu sağladığını söylü Ekonomik etkenler Bir ara şapkası yere dıişer. Sa yordu. Bir sanık jandarma eri ise Suçtan zarar gorenler vekili, nıklardan biri şapkayı alır. içine kendilerine sokakta rastladıklan çok önemli bir nedenin de 'ekosarhoşları toplayıp getirmeleri için nomik yağmacılık" olduğu görüçişini yaptıktan sonra Ali Rıza'nın başına geçirir. Sanıkiardan biri, buyruk verildiğini, birçok kişiyi şündeydi. Diyordu ki: "Bunu düzelim" der. Öteki, "Bu yakalayıp getirdiklerini anlatıyor"Senirkent, 8 bin nüfuslu bir nu Tevfik'e yaptıralım" diye yanıt du. bucak olmakla btraber, harekelverir. Böylece Uluborlu'ya varırSavunma tanıkları da dinlendi. li, canlı ve hatta refah içinde bir lar. Bunlardan Binbaşı Necmettin To kasabadır. Halk iki ayrı kolda Uluborlu karakolunda, "asri kuç, olaylarla ilgili resmi soruştur toplanır. Daha dogrusu halk bir falaka" dedikleri l'alaka dayağı ma yapmış ve hazırladığı dosyayı kolda. belirli birkaç kişi de öteki laslı başlar. Islatıp ıslatıp döver tl tdare Kurulu'na verrni^, aynı za kolda loplanır. L'zun zaman halmanda sanıklann yargılanmaması kın toplu bulunduğu kol, birkaç ler... Kocasının Uluborlu'ya gotürül volunda karar alan bu kurulda kişinin toplandığı kolun zavallı duğünü öğrenince bir hayvana üye sıfatıyla bulunmuştıı. Soruş bir işçisi halini almıştır. Vani, da(ata ya da eşeğe) binip Uluborlu' turmayı yüruturken, suçtan zarar ha açık anlamda, halk çalışmış ve ya gelen Hesna Palandız, orıu ka görenlerin avukatına, "Senirkent fakat bundan 510 kişi yararianarakol odunluğunun penceresinder hadiselerini açığa vurmakla ne is rak geri kalanlar çırılçıplak kalgorur. Bir süre sonra Ali Rıza. tediniz?" di\e sormu>, "Vali Be> mava mahkum edilmişlerdir. Saayakları şiş, üstü başi perişan, yü bu sorunun size sorulmasını vaş (11. Dünya Savaşı) ytllanmn en gelirli zamanlannda, bucakta zü gözü kanlar içinde, karakolun isledi" demişti. kapısına bırakılır. Yürüyecek duGerek Necmeltin Tokuç, gerek mevcut Dokumacılar Kooperatirumda değildir. Karısının yardı Isparta Jandarma Ala> Komulamıyla hayvana (?) biner. Senirkent'e yaklaşuklarında, kimsenin kendisini bu durumda görmemeHünaip aynta özdeyişiniçağrıştıran bir si için, bir tarlada ortalığm karar"bucaku asayişi sagiama öniemi" ay Sonra karara bağlandu masını bekler. Olayın yankılan "Senirkenl Davası" böylece sona ermişti. Ama "facia", uzun yıllar boyunca yankılandı. O dönemi yaşayanlar, benzeri olaylar ya da jandarma dayafj söz konusu oldukça, "Senirkent'teki gibi..." diyorlardı. Basın, özellikle Demokrat Parti vanlısı pazeteler. olanca güçleriyle olayın üzerine gittiler. Demokrat İzmir gazetesi, daha olayın ilk günlerinde şunları yazıyordu: "(Senirkent olayı) memlekelimizin ufak bir kasabasında geçmi> olan acı verici olaylan yansıtmasına karşın. genel ve kapsamlı bir hastalığımızı ortaya koymaktadır ki, bununla, hem heriU partinin durüst ilgileri yolundan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem basın mensuplan, hem İçişleri Bakanlıgı, hem de üniversilelerimizin kamu hukuku ve sosyoloji bölumlerinin hocaları ve ögrencileri ilgilenmek zorundadıriar. Yani, Senirkent olayı, Türk kamuovu önünde tam bir sergilenme, değerlendirme ve kınama işleminden geçirilmelidir." Aynı gazetede yazan Mithat Perin'e göre, "Eğer şu beğenmedikleri ve ellerini kollannı bağladıkları 'Turk basını' mevcut bulunmasaydı, belki de şu anda Senirkenlli valandaş sopa ve lehdit korkusuvla hâlâ içine pisliğini yaptığı şapkasını giymek zorunda kalacaktı." Ulunay ise Demokrasi gazetesinde, şoyle diyordu: "Bu olay, ülkenin toplumsal durumunda ivileşmeye doğru bir egilim oluşturma yönünden bir elken olabilecekse, burada tekranndan dehşet duyduğumuz işkencelere ugra vanlar öyle sanıyorum ki davalı lara haklannı güle güle helâl ederler." Şirketler grubuna dahil MEDIA PRINT Basım Sanayi ve Tic. A.Ş.'de GOREVLENDIRİLMEK ÜZERE Orellıkle klıma. sıhhı tesısat konulannca 10 yıl tecrubeiı Fabnkanın tum teknık ışlermden sorumlu olacak, lyı aerecede Almanca, Ingılızce bılen, askerlığını yapmış MAKİNE MÜHENDİSİ Ayrıca. 10 yıl tecrubeiı ıyı derecede Almanca. Ingıhzce bılen askerlığını yapmış ELEKTRİK TEKNİSYENİ Alınacaktır isteklilerin: 548 19 97 548 19 95 Tülay BO2KURTTAN Randevu almaları rica olunur. Alınacak dersler Gerçekten de olaydan çıkarılacak dersler vardı: Iktidar partisi olaylan küçük göstermeye kalkışmışsa da, çok partili rejimde "devlet eşil iktidar" demek olmadığı artık anla^ılmaya başlamış; devlet, olayla Cumhuriyet Kitap Kulübü İzmit Temsilciliği Toplum Kitabevi İzmit Fuarı'nda Imza günü 22 Temmuz Cumartesi Saat: 20.0023.00 ffi.ÎTnSÎ:: »»va "Geçkalmışadalet, adaletdeğildir" degişen hapis ve memurluktan yoksun "Siz Türk değilsiniz!" L'zun boylu, pehlivan yapılı Murtaza Krdun, Balkan Savaşı'nda, Birinci Dünya Savaşı'nda, Sakarya'da, Inönü'de uzun yıllar çarpışmış bir gazidir. "Murlaza Çavuş" diye bilinir. Bir akşam kahvede otururken, dört jandarma gelip, "Seni Sadık Çavuş istiyor, kalk gidelim" derler. Sadık Çavuş ya da Sadık Ertan. karakol komutan vekili ve savcının deyişiyle "işkence fabrikası'1 nı işleten kişidir. Daha karakola girerken kapı eşiğinde tekme tokat dövulen Murtaza Çavuş, "sıra"nın Kendisine geldiğini anlar. Nezarete atılınca, karanlıkta ele geçirdiği iri bir kemikle kapıyı arkamdan sürmeler. Saat 23 sıralarında sekiz sanık, kutürlerle kapıya dayanırlar. Kemik sürme parçalanır, kapı açılır. "Diişman kaı>ısında dahi sırtını yere vermeven Murtaza Çavuş" (savcı boylediyor), kendisini yeıc yatırıp ayaklarına iskemle falakasını geçirmek isteyenlerle dört saat boğusur. Ve artık kendisinc saldıranlarla başedemcyeceğini anlayınca, "Madem ki vuracaksını/" der, "ıı iskemlevi gecirmejin, ben avaklanmı kuldıravım, <u vurun." Dayak ba'jlayınca da. "Ben Sakarya'da, Dıımlupınar'da si/ler için dovüşlüm!" diye bağırır. "Bir gün ya^lanırsam, gölgeniâle vaşa ri>ie gerçekieştiriidiğini" söyledi. bırakılma cezalarına çarptırıldılar. Savcı, konuşmasına • , • Yar%> « gıç! diye başladı. Huzurunuza getirilen sanıklar. kanunun kendilerine tanıdıgı vetkileri keyfi, sakat ve acımasızıa ve duyuşlannın etkisine kapılarak kötüye kullandıklarından. bunlann hesabını vermek üzere gelmiş bulunmaktadırlar." Şikâyetçilerin Demokrat Partili olmaları dolayısıyla bir "lertip" içine girdikleri yolundaki iddialar üzerinde de duran ve olayların ardında siyasi amaçlar bulunmadığını ifade cden savcı, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Suç işleyenleri, özellikle sarhoşlan adalelin ölçülü ıe/alandırma araçlan dışında bir baskı ve kıskaç içinde ıslaha karar vermişler ve bunu o derece ileriye götürmüşlerdir ki. yarallıklan (ablo yiıreklerin dayanamavacağı kadar acıdır. O kadar acıdır ki. aradan aılar geçtiklen sonra hu/urıınu/da soz alarak tekraredilirken vaşlı başlı adamlar yeniden gözyaşı dökmeklen kendilerini alamadılar. Halla vuksek mahkemeni/in. salona çöken ıslırap havasını dağıfmak için oturuma ara vermek /orunda kaldıgını herkes tjibi ben de hi.ssellim.'" gibi"dİVOrlürdl. ^JSS£^Z?££ yargılama hızıyla, iki On bir sanık, süresi O dönem "Salona cöken ıstırap" yaşayanlar, benzeri olaylaryada jandarma ~ dayağı söz konusu oldukça "Senirkent'teki ° fi'nin ortaklarına beş para bile kâr verilmemesine karşın, dokuma fiyatlarının düştüğü normal günlerde a>nı kooperatirın orlaklanna sermayeleri kadar kâr dağıtılmasındaki sırn burada aramak gerekir." Avukat Şefik Seren'egöre, Demokrat Parti Başkanı ve Koopcratif Müdürü Dr. Tahsiıı Tola'nııı önayak olmasıyla halkın haklarına sahip cıkması, onların işkeııcelerlc yıpralılması eyleminegirişilmcsine yöraç^tu^ij^Facıa 1946 eylülünde başlamış ve altı ay olanca dehşetiyle sürmüşlu. Bu sürc içerisinde bucaktan 75 kilometre uzaklıktaki ilin valisi ile 10 kilometre ötedeki ilçenin kaymakamı bunu ııasıl duymamışlardı? Perdc arkasında kalan suçlulaı Ja vardı ve bunlar, "Roma'yı >akan bir Neron a/ametiyle, zavallı âletlerinin hesabı gorülürken", kahkahayla guluyorlardı. Sanıklan CHP Senirkent Bucağı Başkanı Avukat kcınal Nükur >avundu. Olaylan karşı taral av tıkatının yarattığını one suruyoıdıı. AZİZ NESİN GEÇEN YIL BUGUN CumhuriYet Doç. Kürklü vuruldu , 22 TEMMUZ 1988 özel Topkapı Hastanesi'nin sahibi kalp cerrahı Doç. Dr. Edip Kürklü, dün Vatan Caddesi ile Topkapı'yı çevreyoluna bağlayan kavşakta sabıkalı bir asker firarisi tarafmdan silahlı saldında ağır yaralandı. Olaydan sonra 2. Şube'ye gelerek teslim olan saldırgan Mustafa Turgut, "Edip KürktU'yü eniştesi Yaşar $erbetçi'yi bypass ameliyatı sonrasında ölümüne neden olduğu için vurduğunu" söyledi. Dünyada ilk kez kalp nakli ameliyatmı gerçekleştiren Dr. Barnard'ın "asistanı" olarak ün yapan ve daha sonralan Özel Topkapı Hastanesi'ni kuran Dr. Edip Kürktü'nün, Mecidiyekoy 'deki muayenehanesine giderken, Topkapı Edirnekapı kavşağında saldırıya uğradığı bildirildi. Dava. "gtv kalmış adalel. adüSavcı, yapılan işkenceleri anlal lel değildir" ö/deyisini çağrıştıran tıktan ve kanıtlar üzerinde dur bir yargılama ln/ıyla, iki ay soııduktan sonra şu sonuca vardı: ra karara bağlaıuİı. rın üzerine gitmek zorunda kalmtştı. Öte yandan, demokratik rejimde olayların ortbas edilemeyeceği, dolavısıyla ta Osmanlı döneminden bu yana suregelen "jandarma davagr'nm artık sona ereceği de belli oluyordu. Bu. yıllarca tek parti rejiminde yaşayan Türkiye'de çok partili demokratik rejimin benimsenmesi yönünden de önemli bir etkendi. İşkencenin toplumun hiçbir kesimince olumlu karşılanmayışı da. üzerinde onemle durulacak noklalardan biriydi. Buna karşılık. işkencenin bır. insanlık suçu olduğunu belirten herhangi bir yazıya, demece rastlannııyordu. Ancak, heııuz gerçek demokrasiye geçilnıcmiş, iıısan hak \e özgurlıikleriııi guvcnceye alan, işkenccvi yasaklayaıı uluslararası sozleşmeler imzalanmamış olduğunu unutmamak /orundayız. Ve bütün bunlar, ne yazık ki. tam 42 yıl sonra yer alan, davasıııa yakıııda başlaııacak Vc^ilvıırl Olayı'nı dcğcrlcndirirken dc gö/deıı uzak bulundıırulmaması geıcken olgular, dcıslcrdir. Yer İzmit Fuarı ıçı 1 Ağustos Salı MUZAFFER İZGÜ 2 Ağustos Çarşamba DUYGU ASENA PAZARCIK SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No. 19S9 II karar No: 1989 114 Uavacılar Saadel Şirikçi. Lcyla Şirikçi. Nuri Beşen, Ahmet Beşen. Sabalıal ik$cn \e Haşıiye Bo^eıı vokilleri larafındaıı davalı Nimeı Rahinı/adc (kulkıcal aleyhine açılan >uta davaMnın yapılan yargılaması sonunda davanın kabıılıı ile djvalı adına tevpit olan Pa/arcık ilçesi t ı n i ı o ğ l u ku\u 116. 118 \c l20parsel!erdeki lıissosinin iplali ile da\acılar adına hissdcri oıaıııııda tesciline kaıar \eıilmiş olup. gıvabi hükuııı davalıya butuıı araınulara rağmen tebliğ edilenıediğindeu 7201 sayılı Tebligaı kaıııııuı'ıuın 28 \ı.' ııuılcakip nıaddeleıı geregince hakkındaki hııkıiHin iluıı I.IMİIHKK'II ıiib.ıren 15 gun içiııdt; kanun yolıına ba>v uı ıılm.ıdığı uıkdiult: koMiılCHVoğı. ıljiıli\c leblığ vcrıııe geçerli olıııak ıı/crc ilaıı olııımı Uasııı 425')" BİTTİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear