02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 MA YIS 1989 CUMHURİYET/17 Koyenhag'dan Kebaplı karnaval Kopenhag karnavalı giderek turistik birşenliğe maruz kalan yabancılar, karnaval süresince iki üç günlüğüne de oldönüşüyor. Cadde boyunca bira satanlar dışındasa ev sahibi konumuna geçiyorlar. çoğunluk, Türkler veAraplar'dan olusuyor. Bol Turistlerse rengârenk karnaval baharatlı köfteler, şişkebaplar, Arapfalafelleri kostümlerini giyip yüzlerini boyakarnavalın "esas kokusu " haline geliyor. yarak samba ritminin kıvrakiığıFERRUH YDLMAZ KOPENHAG Kopenhag geçen salı gününe hafta sonundaki karnavaldan kalma uyandı. Her ne kadar karnavalın çöp ve plastik bira bardagı kalıntüarı sabahın ilk ışıklarıyla birlikte süpurülüp Kopenhag yeni bir iş gününe hazır edildiyse de karnaval süresince yağmur yağmadığı için Kopenhaglılar keskjn idrar kokusuna uyandılar. Kopenhag sokaklannın karnaval losyonu olan idrar kokusunun iki ana nedeni var: Bira ve bol baharatlı kebap türü yiyecekler. Çünkü Danimarka'da eğlencenin iki ana hammaddesi bira ve yiyecektir. Her yıl mayıs ayında düzenlenen Kopenhag Karnavalı, bu yıl sekiz yaşını doldurdu. tlk yıllarda katılanlann uzun süre önce hazırladıklan giysiler, her mahalleden gelen samba dansı gruplan sayesinde karnaval düzenleyicilerinin, "karnaval haztrlayanlann da eğlenenlerin de izleyicilerin de aynı kişi oklngu, yani eğlenceyi •retenin ve tüketenin hallua kendisi olduğu bttyük ölcekli bir festivaldir" görüşüne uygun geçen karnaval, son iki üç yıldır bir iç turizm olayına dönüştü. Kopenhag, karnaval süresince tam bir güney kentine dönüşüyor. Cadde ve sokak boylarına dizilen satıcılann bira satanlan dışında hemen hemen hepsi kara tenli yabancılar. Çoğu da Türk ve Arap. Satılan yiyeceklerin başında da bol baharatlı köfteler, şişkebaplar ve Araplann falafelleri geliyor. Izgara usulü yapılan köfteler baharatlı olrnalı ki ateşin üzerine alılınca bol dumanJa birlikte ortalığa yiyecek çağnşımı yapan yoğun bir baharat kokusu yayılsın ve bira içmekten mideleri kazman kamavalcılar, gayri ihtiyari bir şekilde yön değiştirip kokunun geldiği tarafa yönelsinler.. Günlük yaşamda ırkçılığa kadar varan her türlü ayrımcılığa na uyrnaya çalışan Danimarkalılar. Rengârenk giysiler, bol baharath yiyecekler ve yiyecekleri satan yabancılarla birlikte Kopenhag, karnavalda güney kenti oluyor. Bu curcuna içinde halen Danimarka'da bulunulduğunu hatırlatan yegane şeyse herhalde bira. Tabii bir de bu sene ohnadıysa da ne yapacağına bir türlü karar veremeyen hava. Kalabalık lıayal gesini (koloniyi) Alman Birliği'nin Burjuvazinin de işçi sınıfının da en güçlülerini görmüş geçirmiş Berlin. Landhaus kurulmasından sonra Koenig adını taşıyan bir kişi kurmuş. öyle ki Bott adlı restoranda gece yemeğe gittiğinizde, mahalle, kentin sonradan kurulan burjuva mahallesi Dalriem'den damayıs ayının geç inen gece ışığında, beyaz eski, daha köklü. örtülü masalar çevresinde, alçak sesle konuşan ha lşte o yol üzerinde bulguladım bir kalabalık "hayal içinde" kalıyorsunuz. bu essiz lokanta kahveyi: Land Berttn'den DEMtR ÖZLÜ Tarihçilerin bir kısmına göre halk, karnavalları günlük yasarrun normalliğini, davranış biçimlerine getirüen toplumsal nomılan protesto etmek için kullanılırdı. Zaten karnaval giysilerinin içinde en yaygın olanı, krallann yanlannda "normal" olan davranışlar göstermediği için hiç kimsenin ciddiye alraadığı, bu yüzden de krala yaptığı hataları kellesi gitmeden " p a t " diye söyleyebilme imkânına sahip soytanlann giysilerine benzer giysiler. Ola ki karnavalların da toplumun kendisine, kendi belirledigi normaliteye karşı böyle bir işlevi vardı. Ne var ki yine aynı tarihcilere göre karaavallar giderek bu işlevlerini kaybederek salt eğlenceye dönüşmüşler. Bunun bir nedeni de belki soytanlıkla nonnaUik arasındaki sınırlann artık eskisi kadar keskin olmaması, eskiden norm dışı sayüan bazı davranışlann günlük hayatın içine girmiş olmasıdır. Giderek parçalanan ve önce küçük grupların oluşturduğu adacılar, sonra da "kişisel" adacıklara bölünen 20. yüzyıl toplumlarının normaiitesinin ortak bir eksenden, birkaç eksene doğru kayması, buna bağlı olarak da değişik, haita taban tabana zıt gibi görünen yaşam biçimlerinin en azından coğrafi olarak çizilen aynı toplum içinde yan yana yer alabilmesi, senede bir gün soytanlıklan gereksiz kılıyor giderek çüııkü. Ne de olsa deliye her gün bayram. BrükseVden Aııtarktika tartışması Belçika'da günün sorunu, Antarktika'daki uluslararası çalışmalara katılmak amacıyla bütçeden pay ayrılıp ayrılmaması. HADİ ULUENGİN BRÜKSEL Ufuklar, denizlerle ferahlarlar. Meraklar, biraz denizlerden doğarlar. Türkler, özünde denizci bir ulus değildir. Meraklı da olmamışlardır. Ne var ki tarih boyunca, kısmen de olsa yerleştikleri toprakların kendilerinden önceki deniz uygarhldanndan etkilenmişlerdir. Imparatorluğumuz, aynı zamanda bir derya imparatorluğu olmuştur. Kalyonlanmız, Hint denizlerinde Portekiz armadalanyla boy ölçüşmüş, reislerimiz, Akdeniz'i payitabta tasımış, "Yemen"de istimbotlarımız batmıştır. Ancak buna rağmen, imparatorluğumuz ve Türkler, hiçbir zaman hiçbir yeri keşfetmemişlerdir. Okyanuslarda hiçbir ada, kıtalarda hiçbir burun, karalarda hiçbir sıradağ Türkçe isirn taşımaz. Şimdi Belçika'daki sorun, Güney Kutbu'ndaki eski milli üssü yeniden edinmek ve Antartika kıtasmdaki uluslararası calışmalara katılmak amaayla, bütçeden yılda on milyon dolar verilip verilmeyeceğine dair. Herkes ayn telden çalıyor. Hükümetin bir kanadı tasamıf tedbirlerinden dolayı bu masrafın lüzumsuz olduğunu söylüyor. öbür kanat, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez misali, kutup pastasından Belçika'nın da payını alabilmesi için paıanın harcanmasını istiyor. "Çevreciler" ise araştınnalann şekline karşılar. Onlara göre 2 Haziran 1988'de yirmi ülkenin imzaladığı "VVellington Antlaşması", Antartika'daki potansiyel, bütün zenginlikJerin yağmalanmasına zemin hazırlıyor. Ben, "çevrecilerin" görüşüne yakınım. 1959 Washington Antlaşması uyannca, 60. paralelin güneyindeki bütün toprakların uluslararası alan ilan edilmesi ve ülkelerin mülkiyet hakkının yasaklanması, yeni zamanların en adil sözleşmderinden birisini oluşturuyor. Buna göre kutup, bankiz, buzul, insanhğın malı. VVelHngton Antlaşması ise kâğıt üstünde, bilimsel incelemelerin dışındaki bütün araştırmalan yasaklamasına rağmen, aslında ileriye dönük bir bekçilik vazifesi görüyor. Ülkelerin, Güney Kutbu'ndan daha sonra edinilecek zenginliklerden pay aJabilmeleri için, şimdiden orada sürekli üs edinmeleri şartını getiriyor. Diğer bir deyişle; fınndan çıkacak turtayı yiyecek olanlan belirliyor. Bütün Belçika'nın sahili seksen kilometreyle sınırh. Askeri donanması yok gibi. Hiç deniz savaşlanna girmedi. Ticaret filosu devede kulak, ama Belçika, topraklanndan on bin kilometre uzaklıktaki Güney Kutbu'nun öncülerinden. Orada yeni üs edinip edinmeyeceği kamuoyu önünde tartışıhyor. Bu, hükümet sorunu oluyor. Türkiye'nin sahili on bin kilometre. tmparatorluğumuzun deniz savaşlan ve donanmamıan firkateynleri var. Ama bizim, Aııtartika'da hiç üssümüz olmadı. Ufuklar, denizlerle ferahlarlar. Meraklar, biraz denizlerden doğarlar. İmparatoriuğumuzda, Hint yolları için kaJyordar, Yemen'de istimbot savaşlan, Akdeniz'de reisler, ufkumuzu ferahlatmaya yetmediler. Cumhuriyette, "yolcu salonu" uğurlamaları, "Savarona" bahriyeleri, Faik Sabri Duran kitapları, meraklarımızı yeterince kamçılayamadılar. Belki, mors balıklanna dair kitaplar yazdığımızda, bankizin anatomisini incelediğimizde, Amudsen için heyecanlandığımızda, kutupta üs edinmeyi de düşüneceğiz. Kamuoyu önünde sorunu tartışacağız ve Antarktika pastasından pay kapmak konusunda hukümet bunalımı yaşayacağız. O zaman, ufuklarımız ferah ve meraklanmız sonsuz olacak. O zaman denizlere çıkacağız. Joan Collins cacık sever Milan'ın Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazandığı maçtan sonra Barcelona yandaşı Katalanlar, kendi takımları kazanmış gibi bütün "ayrılıkçı coşku"ları ile sokağa döküldüler. Polis, Barcelonalıların "aynlıkçı tahrikine" kapılmayıp ortadan toz oldu. MUSTAFA SAĞLAMER BARCELONA Zaten bahane anyordu aynlıkçı Katalanlar, polise sövüp saymak için. Bundan da iyi fırsat olamazdı doğrusu. Hazır Italyanlar Rumenleri yeıımişken, Barça bayraklarıru ortaya çıkarıp, meydanlara dökülmenin zamanıydı..(Barça, Barcelona Kulübü'nün maçlarında daha iştahJa bağırabılmek amaayla icat edilmis kısaltma). Bu gibi durumlarda bölge polisi, gerekli sertliğe başvoıramayabilir diye, hep arka plana itilirdi. Yine öyle oldu. Madrid'den yönetilen ulusal polis, Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanan Milan taraftarlannın gidebileceği merkezi yerlerin girişini, maç bitiminden önce kesmişti. Amaç, Italyanları mümkün olduğunca dağıtmak, bir arada olduklan zaman gösterdikleri ataklığı engellemekti. Bu anlamda amaçlanna ulaştılar da... Ancak Barcelona taraftarları hesaba katılmamıştı. Maçın bitimiyle birlikte meydanlara fırlayan Katalanlar, sanki Steaua'yı eleyen Milan değil de Barcelona'yraış gibi, bildikleri şarkıları söylemeye, ateşlerini yakmaya başladılar. Dumanlar arasında, tutuşturulmuş tspanya bayraklan görüluyordu. Polisler, bir ara coplarını havaya kaldınp, göstericilerin üstüne yürümeye kalktılar. Vay sen misin davranan ! O zaınana kadar bir Milan mitiııgi şeye kanşmadan bulvar cafelerinde oturanlar da fırladılar ayağa. Ve vatandaş, hep bir ağızdan bagırmaya başladı polisin yüzüne yüzune; "Fül de pnta, fül de puU" diye.. Yani Arapçasıyla "veledi şarmaU", Türkçesiyle " a . çocngu". Aman dostlar, Allah nzası için kaçacak bir delik! Şemdi saymaz mı bu polis kurşunu üstümüze üstümüze! Haydi ondan sıyırttık diyelim; vermez mi cobu sıkıştırdığı yerde omurilik soğanımıza doğnı! Tam panikleyecekken, Barcelonalı gazeteci arkadaşlarımız, Myriam ile Javier giriyor iki taraftan iki kolumuza. "Polis şimdi çeldHr, endijdeııme" diyorlar. Gerçekten de, apar topar araçlara binip gidiyor polisler. Neden? "Aynlıkçılann, kendilerini tahrik etmelerine karşı nyanlmışlar da, ondaa..." ttalyanlardan önce pek çok olay yasandı Barcelona'da.. Rambles Meydanı'nda, ttalyanlann kazandığı kupa bahane edilerek, sözünü ettiğimiz hareketler izlendi. ttalyanlardan sonra da çesitli protestolar, ateşe vermeler, tutuklamalar, yargılamalar gündeme gelecek. Ama tabii, insanlar uygarüğa ayak uydurdukça, göstericilerin de yöntemi değişecek, polisin de... Barcelona'dan Stockholm'den IıııparatorVlan palıalı jest: Mtizik Nobeli' İsveç'in dünyaca ünlü müzik imparatoru Stig Eric 'Stikkan' 2 milyon kronluk (yaklaşık 650 milyon TL) bir müzik nobel ödülü ortaya koydu. Bu ödül 1991'den itibaren her yıl'18 mayısta İsveç Kralı tarafından verilecek. YAVUZ BAYDAR . STOCKHOLM Müziğin de bir Nobel Ödöln var artık. 'Resmi' bir açıklamayla geçen hafta Stockholm'de somutlaşan bu ilginç fıkir, İsveç'in dünyaca ünlü 'müzik imparatoru' Stig Eric 'Stikkan' Andersson'a ait. öteki Nobel Ödülleri gibi değeri 2 milyon kronu (yaklaşık 650 milyon TL) bulan müzik ödülü, 1991 yılından itibaren her yıl 18 mayıs günü Stokcholm'de dttzenlenecek debdebeli bir törenle, "miiziğin her alanında uluslararası düzlemde ugraş veren kişi, toploluk ya da kunıluşlardan, en önemli katkıyı gerçeklestirmiş olanına" bizzat kral Carl Gustaf tarafından verilecek. Ancak, değer açısından Nobd'e özdeş olan ödül, farklı bir isim taşıyacak. Henüz kesinleşmiş bir isim yok. The Polar Music Prize' ya da 'Anderson Prize' üzerinde ciddi olarak düşünülüyor. Müziğe Nobel fikri, yeni değil. Dünya müzik piyasasımn en güçlu şirketleri arasında yer alan 'Polar AB' ile 'Svveden Music AB'nin milyarder sahibi Stikkan Andersson, kazandığı milyonlann bir bölümünü 10 yıl kadar önce müzik NobePi için kullanılmak üzere dinamitin 'mucidinin' kurduğu vakfa hibe etmek istemişti. Nobel Vakfı'nda yoğun bir çahşmaya yol açtı bu istek. Durum belirsizdi, müzik ödülünün aynı adla oluşturulması için merhum Alfred'in vasiyetnamesi 'nihai merci' durumundaydı çünkü. Bakıldı ve görüldü ki dinamitin 'babası' mesleğinin niteuğiyle uyuşmadığı için olsa gerek müzikten hiç mi BERLtN Batı Berlin'in de batısında, Kurfürstendamm'ın başladığı Halensee'de otunınca, eski burjuva mahalleleri Roseneck'le Koenigsallee"nin uzandığı Hagenplatz'a yakınsınız demektir. Koenigsallee'de yürüyüp de küçücük merkez Hagenplatz'ı biraz geçince, içinde birçok küçük gölü barındıran ve o büyük NVannsee1 Burjuvazinin de, işçi sınıfının nin kıyısına kadar uzanan ünlü da en güçlülerini görmüş geçirmiş orman Griinewald'a ulaşırsınız. Berlin. Landhaus Bott'a gece yemeğe gittiğinizde, artık mayıs Mart ayında Halensee'ye yerleayında geç inmeye başlamış olan şince, güney batıya doğnı uzagecenin ışığı içinde, beyaz örtülü nan Hubertusallee yoluyla, eski masalann çevresinde, orada, bahBerlin ikametlerimde şöylece bir çede, çevrenizde alçak sesle konugördüğüm Roseneck mahaJlesini şan bir kalabalık "hayal içinde" yeniden bulmuştum. Bahçeli eski, kalıyorsunuz. Bu, Berlin kentinin yeni villalar önünden, ağaçların sokaklannda da evlerinde de gödallannı durgun sulan Uzerine rülen insanı rahat ettirici boyutsarkıttığı bir gölün kıyısından, larının, çalışmak konusunda da sonsuzca ağaçlıkb yoüardan güneniçin itici olduğunu size düşünye doğru yürüyorsunuz ve bu iki dürtebiliyordu. buçuk katlı yapılardan oluşan küçük merkezi buluyorsunuz. "Bize bir masa ayır Yanaldma." Birkaç seçkin mağazayla bir lokanta, bir de kahve var orada. ArJoan Collins Madame Tussaud Muzesi'nde kendisiyie birlikte. tık geniş bir bulvann da kestiği bir beşyol ağzındasınız. Hiç kuşkunuz olmasjn, Berlin'de Hemingway kültü devam ettiğinden, karşıdaki ağaçlar dibindeki kahvenin adı Heming»«y Bistro'dur. Oraya bir defa uğradım, ama ben karşıdaki geliş yönündeki Wiener Kanve'yi sectim. Buraya gelen burjuvazi ve gezginlerle birlikte, geniş kaldınmın uzennde oturup haftalarca Berlin'in bahar güneşini bekledim. Çevrede en ince kadınlar otururken, Berlin güneşi bir İstanbul'da Çemberlitaş'ta bir sokağa adını tlnlü yıldız Joan Collins bu aralar sık sık A iina göründü, bir kayboldu. Ama so veren Claude Farrere, Fransız deniz sahillerine birsaat uzaklıktaki Hydra Adası 'na nunda, mayıs ayı gddikten bir sü subayı, aynı zamanda büyük bir romancıydı. gelmeye başladı. Burada Collins 'inyakın dostu re sonra, kavurucu bir yaz güneşi gibi bastırdı. tanbul'da Babıâli ile DivanyoluA leksis Mardasyaşıyor. Doğum gününü SABETAY VAROL nun kesiştiği yerde, karşı kaldınmSonra da duydum: Roseneckkutlayan Collins'in en sevdiği meze cacık. te bu alçak evleriyle, bahçeleriyPARİS Clande Farrere, nes dan aşağı doğru inen iki sokaktan biri Claude Farrere'in diğeri de Pialışveriş yapıyor ve en çok sevdi le, ağaçlanyla essiz güzellikte olan li tükenmekte olan bazı erre Loti'nin adını taşır. Bu çevSTELYO BERBERAKİS ği 'dantel işlemeli* eşarplardan bu mahallede bir de Hemingway 'nostaljikler' bir yana bırakılırsa rede çalışan imalatçı, toptancı es Restaurant varmış. O ağaçlıklı çoktan unutulmuş bir isim... tsATİNA Ünlü filrn yıldızı Jo yüzlerce satın alıyordu.. naf ya da basın mensupları, belki Beyaz bermuda şort, sarı göman Collins, aradan daha bir yıl bigünde ikiüç kez bu Fransız yazarle geçmeden yine Hydra Adası'na lek ve beyaz yeleğiyle, beyaz şaplarının adını telaffuz eder. geldi. Atina sahillerine >aklaşık kasının aitmdaki kara güneş gözAma çoğumuz kim olduklarıbir saat uzaklıktaki Hydra Ada lükleriyle kendisini kamufle eden nı, neden lstanbul gibi bir kentin sı, Saronik adı verilen bu açık de Joan'ın Hydra'da bulunduğundan göbeğindeki iki sokağa adlarını nizin en gözde adalanndan biri. doğal olarak herkes haberdardı.. verdiklerini bUrneyiz. Hatta merak Bu adada Joan Collins'in sevgili Çünkü Aleksis Mardas'ın yanınbile etmeyiz. TaksimTalimhane'de dostu Yunanlı işadamı Aleksis daki bu kadın, Joan'dan başkası Mardas yaşıyor. Yaşamak da ne olamazdı. Stuttgart'ın güneyindeki Bisingen eski bir SS de Lamartine caddesi vardır. Dolmuş şoförlerimiz, değme Fransız demek, Mardas, Hydra Adası'nın Nitekim, Joan Collins'in do çalışma kampı. Şimdi Polonya, Lüksemburg aydınlannın bile çoktan unuttuğu neredeyse yansına sahip... Lüks ğum günü, Mardas'ın villasında bu isimleri ağızlanndan eksik etbir villası, büyük bir çiftliği, yatı sabahlara dek süren bir parti ve ve Fransa'dan gelen yaşlı insanlar mezar mezler. ve birçok işyeri var Mardas'ın. Ay rilerek kutlandı. Doğum günü taşları arasında dolaşıyor.. Tarihin en karanbk dönemlerinrıca Joan Collins'in de 'yakın' pastası iki katlı bembeyaz ve Atidostluğuna sahip... Gelenlerden Polonyalı iki kar de, Türkiye'nin Batıda dosta gena'dan getirilmişti.. Hydra'ya bu AHMET ARPAD deş çantalanndan küçük bir pirinç reksinimi olmuştur. "Hasta Collins, geçen ağustos ayında doğum günü için gelen 40 kadar STUTGART Hükümlüler tabela çıkanyor. Yanlarında çivi adam" dünyada o kadar yalnızdır yine Aleksis Mardas'ın davetlisi da yabancı 'davetli' vardı.. ki en kötü anlarmda yakınlık gösolarak Hydra Adası'na gelmiş ve Doğum günü partisinde, çoğu geri döndü. Yaşamlarının en ka ler de getirmişler. Arutın kaidesi termiş kişilere şükran duygularıbir hafta tatil yapmıştı. Hanedan mücevher, birçok hediye alan Col ra yıllannı geçirdikleri, her günü ne çakıyorlar. Fcliks Bogucki, nı hiç bir zaman yitirmemiştir. Yalar dizisinde 'Aleksis' adıyla tanı lins'i en çok duygulandıran ise ölüm korkusu içinde yaşadıkları Schömberg kampında öldürülmüş bancı isimlere çok az yer vermiş nan Joan Collins'in arkadaşı Aleksis Mardas'ın hediyesi oldu. topraklara. Kırk beş yıl sonra babanın adı. Yaşlı oğul eğiliyor, lstanbul, yaşamlannın belli döAleksis Mardas'ın Amerikan dizi Kadife kırmızı bir kutunun için onur mezarhğı deniyor buraya. ceketinin kolu ile tabelayı parla nemlerinde büyük şöhrete kavuşsi 'Hanedanlar' ile ilgisi yok, ama den çıkan antik Yunan sanatının Köle gibi çahştınlmış, nedensiz ye tıyor. iki kardeş bir süre sessiz yan muş iki eski deniz subayını bilinç onun da gerçek adı 'Aleksis' olma imitasyonu akın kolye, küpe ve re döve döve öldürülmüş, açlık ve yana duruyor. Düşüncelerinde altından silmemiştir. Fransa'ya sı itibanyla, hanedanlan aratma yüzük, Collins'in gözlerini yasart soğuktan yaşamlan sona ermiş, kimbilir nerede bu insanlar? Son karşı öfke ve hiddetin yükseldiği cesetleri toplu mezarlara atılmış ra bir tabela daha. Sztanka, babayan bir tatil geçirmiş gibiler.. Bu maya yetti. 1980 sonrasında bile, kimse adı rüya gibi geçen tatilden sonra Jonın adı. O da öldürülmüş. Daut geçen sokak isimleri nin değiştiril"Happy Birthday Joan" nara insanlar onuruna... an, geçen hafta yine Mardas'ın lanna kanşan gitar, akordeon, keII. Dünya Savaşı çalışma kamp mergen kampında. 14 ve 16 yaş mesini önermemiştir. Bu da "Bir davetlisi olarak Hydra'ya geldi ve man ve buzuki sesleri davetlilere lanndan Bisingen, Stuttgart'ın gü lanndaki iki oğlunun yani başın kabvenin kırk yıllık hatın vardır' bu kez doğum gününü kutladı.. çok eğlenceli bir gece yaşattı. neyinde. Polonya, Lüksemburg ve da. Şimdi onlar da burada. Diğer deyişinin yabana atılmaması geMardas'ın Hydra Adası'ndaki Collins, belkide Hydra Adası' Fransa'dan gelen yaşlı insanlar leri gibi elleri önlerinde, bakışları rektiğini gösterir. villasının geniş terasında sabah na, son yazrnış olduğu kitabın, mezar taşları arasında dolaşıyor. anıtta, dudaklarında dua. Geçen hafta içinde, Le Figaro kahvaltısını 11.00'den önce alma Atina piyasasına da sürülmesin Başları önlerinde, düşünceli. BirSonra başlıyor yaşlılardan biri yan Collins, daha sonra Mardas'ın den dolayı geldi.. Collins Atina kaçı köşede durmuş fısıldaşıyor. anlatmaya: "Kırk beş yıida anılar Gazetesi'nin "edebiyat" ekini ka'Alcom' adh yatıyla Mora Yarıma ya gelmeden önce "Şöhret Yolu" Belli, hepsi o günlerin arusında. dan çok şev silinir. Ancak şurada rıştınrken Claude Farrere'in bahdası'nın sihirli koy ve körfezleri adlı kitabının reklamı yapılmıyor Biri eh'yle öteyi gösteriyor. "Şorası ki barakalar, bizi topladıklan riye subayı kıyafetiyle çekilmiş bir ne gidiyor ve oradaki küçük ba du.. Ama bir de baktık ki Joan olmalı" diyor yamndakine, "her alan, SS'lerin haykınnalan... On fotoğrafı gözümü çarptı. İki yıl önce Pierre Loti'nin bahriye mülıkçı lokantalannda en sevdiği me Collins Yunanistan'a vanr varmaz sabah bizleri çalışmaya götüriır lan unutmak mümkün ınü?" zesinde açılan bir sergisinden ze olan "cacık" yiyordu.. Cacık, bütün gazete ve dergilerde, TV ken topladıklan alan." Kulaklanntleride ağaçlar arasında bir hey anımsadığım fotoğrafın yanındasalata ve balık mezelerinin ardın reklamlarında Collins'in kitabın da SSİerin bağırıp çağırması, öte kel. Açılışı o gün yapılmıştı. Istıdan bolca şarap içen Collins ve ar dan söz ediliyor.. "Şöhret Yolu" lerden duyulan köy kilisesinin çan rap içinde yere diz çökmüş çıplak ki yan, Claude Farrere'le (18761957)'le ilgili biyografik bir yapıkadaş grubu, yine aynı lokantada nda, aktristin aşk maceralan, iş sesleri. bir erkek. Elleri arkasında, çekti tın yayımlandığını duyuruyordu. müzik eşliğinde sirtakiler, zeybek lediği gunahlar, hatalar, en acı de1944'ün ağustosunda getirilmiş ği eziyetin izleri yüzünde. Fakat havaları oynuyordu.. Yöre sakin neyimleriyle mutlu olduğu anlan ti Eugeniusz Kos buraiara. Varşo başı dimdik, bakışları yukanlar Yazarı Alain GuellaVilleger. Pierre Loti'nin evini müze olarak bakri ise dans eden Joan'a Yunan anlatılıyor. Mutlu olduğu anlann, va ayaklanmasından sonra. önce da, Tannsında. rındıran küçük Rochefort kentinca "Yassu Joan" gibi tempo tutu mutsuz olduğu arüanndan çok Auschwitz'e, oradan da Bisingen Yöre halkının girişimleri ile bayordu.. daha az olduğu dikkat çekiyor.. çalışma kampına. Biraz ötedeki ğışlan sonucu dikildi bu heykel. de doğan tarihçi Quella Villeger, Claude Farrere'in yaşamından 450 Akşamustu sona eren deniz tu Joan Collins gerçekten, bize uzak Schömberg ve Dautmergen kamp Aradan 45 yıl sonra da olsa o gün sayfahk bir kitap ortaya çıkarmış. gelen "Hanedanlar" dünyasında larına gelenler de olmuştu. "Po ler unutulrnasın, geçmişin izleri sirundan sonra tekrar lüks villaya Kitap "Farrere vakası: Goncoun çekilen Collins, Akdenizlilere öz yaşıyor olabilir.. Ama yaşamın litik suçlular" denmişti onlara. Bu linmesin diye! Yöre politikacılan Ödülunden Unutulmuşluğa" başgerçek ze\'kini ancak Hydra Ada topraklarda uygulanan öldürücü Nazi kamplarında acılı yıllar gegü 'siesta'sını, yani öğle uykusuhğını taşıyor. nu aldıktan sonra mimarisiyle ün sı'nda ya da Akdeniz'in başka bir çılgınlığın politika ile ne ilgisi var çirmiş insanlan davet ettiler. Pobölgesinde çıkardığı besbelli.. dı? On üç ayrı ülkeden tam 1777 lonya'dan, Fransa'dan ve Lüksemlü Hydra Adası'nın mermer zemi1989 Fransası'nda kimsenin ninde gezintiye çıkıyordu.. Mağa Çünkü Joan Collins ekim ayında insan yatıyor çukurlarda. Anıtta burg'dan gelenler günlerce anımsamadığı Claude Farrere, yine Hydra Adası'na gelecek.. böyle yazıyor. zalara girip çıkıyor, butiklerden 1905 yıhnda, Fransa'nın günümüağırlandı. ze deİc en önemli edebiyat ödülü olan Goncourt Ödülü'nü almış. Aynı zamanda bir deniz subayı olan ve o tarihe kadar tanınmayan Farrere'in adı geçen ödülü kazanan "Medeniler" adlı kitabından başka "Muharebc" adlı romaru 1 milyon satmış ve Fransa'da görülmemiş bir hasılat rekoru kırmış... hiç hazzetmemektedir! tinden kuşku duyanlar da yok de Benny, Björn ve Anni Frid, Stik lığını ve gücünü korur. 1905'ten itibaren şöhrete kavuBöylece Andersson'un Nobel ğil. Bazı "şom ağızlara" göre kan'ın işbitiriciliğinden güç alan 'tmparator' bugün Stockholmi şan, Korsika asıllı, Lyon doğumdüşlerinin üstüne kezzap dökül •'imparator" vergilerden yakayı sı pazarlama yöntemleri sayesinde ve ün en mutena semti olan kral lu deniz subayı lkinci Dünya Samüş oldu. Aifred'i ikna etmek yırmak amacıyla hibe ediyor mil yadsımamak gerekiyor uluslara mülkü Djurgaarden Adası'nda vaşı'nın başlamasına kadar şöhreolanaksızdı. Geçen yıl bir hamle yonları. Bir bölümü ise olayı, rası bir dille kitlelere seslenen bes oturuyor. ChagaJI ve Dardell gibi tini konımuş. Ancak, savaş öncesi daha yaptı, ama vakıf ne Nuh di "Stikkan'ın müziğe aşkının doğal telerle yerleşiyorlar müzik dün ustalann yapıtlarıyla süslü 540 Fransız milliyetçiliğinin ideolojik yordu, ne de peygamber. Çare, ba sonucu" olarak tanımlıyor. yasına. metrekarelik muhteşem köşkü, yi lideri Maurras'ın düşüncelerine ğımsız bir ödül oluşturmaktı. Stikkan, ünlü pop dörtlüsü AB'Hit'lerin getirdiği paralar Stik ne aym ada Üzerinde yer alan Wal olan bağlılığı, 65 yaşından sonra Öyle oldu. Bir basın toplantısı BA'nın arkasındaki adam. Kaba kan tarafından sadece plak şirke lenberg 'Sarayı' ile boy ölçüşecek Claude Farrere'in Alman işbirlikdüzenlej'en 'müzik imparatoru', 40 tabirle, tam bir "sonradan gorme". ti Polar'ı güçlendirmek için değil, nitelikte. Ama ne fayda! Söylen çisi olarak suçlanmasında rol oymilyon kronluk( yaklaşık I milyar Müzikle ilişkisi 30 yıl öncesine, konutlann ve müzikle ilgisi olma tiye göre, hâlâ şampanyaya sosisi namış. Siyasette yanlış ata oynaması, Goncourt ödülü sahibi ünlü 300 milyon TL) bir meblağı ödü 1959 Kasımına kadar uzanıyor. yan şirketlerin alımı için de kul meze etmekte! yazarın, De Gaulle Fransası'nda le ayırdığını, bu paranın Kraliyet Taşra kökenli sıradan bir ortaokul lanıhyor. Polar şirketi, 197377 Müzik Nobel'i, uluslararası yaMüzik Akademisi denetiminde öğretmeni olarak yaşamını sür arasında bütün dünyaya tam 30 yın haklarını denetleyen şirketle "aforoz" edilmesiyle sonuçlanmış. kurulan bir fona aktanlacağını dürmekte olan Stikkan, şarkı söz milyon 45'lik ve 20 milyon 33'lük rin ve otoritelerin her yıl belirleClaude Farrere'le Pierre Lotileri yazarak giriyor işe. Klas sevk edecektir! 1980 yılında Stikaçıkladı. digi adaylar listesinde yer alan bir nin birbirlerine paralel iki sokaAçıklamanın gerisi vardı tabii. Göran adlı kitsch mi kitsch bir kan'ın şirketler topluluğuna sade isme verilecek. 'Ciddi' ya da ğa adlannın vermesi 1921 yüına 58 yaşındaki 'müzik imparatoru' parçayla adını duyurduktan son ce ABBA'nın getirdiği gelir 18 mil 'popüler' ayrunı yapılmayacak. rastlıyor, yani olay cumhuriyet önyıllık cirosu 50 milyon kron dola ra öğretmenliği bırakıyor, şarkı yon dolar dolayındadır! Bu 'altın Kime verirdiniz sonısunu yanıt cesine uzanıyor. Kitap iki bahriyında olan iki şirketini bu ayın sözü yazarlığı ve besteciliğini plak yıllar' sırasında 'Svveden Music larken Stikkan Andersson'un sı yeli yazarın Türklerle olan özel şirketi müdurlüğü ve muzik yayın AB! Cole Poner ve Irving Berlin başlarında 'iyice yaşlandıği' gerekraladığı isimler arasında Frank Si ilişkilerine uzun uzun yer veriyor. çesiyle uluslararası müzik devi cılığıyla besliyor çok geçmeden. gibi bestecilerin yapıtlarımn yayın natra, Benny Goodman, Luciano Bu ilişki öyle birkaç satırla özethaklarını da satın alır. Polygram'a satmıştı. Kaça sattığı Talih, kendisine 1973'te sıntıPavarotti var. 'Mozart, Bach, Du lenir gibi değil. Hayli karmaşık, bilinmiyor, ama tahminler 100 yor. 1968'den beri menajerlik de ABBA olayırun sona ermesin ke Ellington, Elvis ya da Beatles duygusal, beyinsel bir ilişki.. milyon dolar gibi bir meblağda dahil hemen her şeyini üstlendiği den sonra 'yayılmayı' durdurur da pekâlâ alabilirdi bu ödülü' di Bakalım, "düşünce" suçundan odaklanıyor! ABBA dörtlüsü neşeli 'Waterloo' Stikkan ve spekülatif alım satım yor. Ödül sadece icracılara değil, öteye "işbirlikçi"lik yapmadığı Yani bu rakamın onda birine parçasıyla "yeryüzünün gelmiş işlerini bırakarak sadece mü teknik bulgularla müziğe katkıda vurgulanan Claude Farrere'in, zayakın bir bölumü Müzik Nobel'i geçmiş en buyük kitsch ödülü zik/eğlence branşında sürdürür bulunarılara da verilebilecek. Ör manında tiraj rekoru kıran kitapolan Eurovision'u toparlayınca, çalışmasını. 1980'ler boyunca da neğin compact disc gibi yenilikler ları yeniden piyasaya çıkanlabilene gitmiş oluyor. cek mi? Stikkan Andersson'un iyi niye paralar akmaya başlıyor. Agneta, dengeli bir mali çerçeve içinde var getirenlere. sokaklardan birinin içinde eski bir köşk olacak, öyle ki masalar, salondan başka, çeşitli odalardaymış. Doğrusu henüz Hemingway Restaurant'a gidemedim, ama bir Hemingvvay tutkunu olduğum halde "Papa">'İa bu Roseneck mahallesinin "olası Ugisini" gözden kaçırmış olmayı yediremiyorum hâlâ kendıme Ardından sıcaklar bastınnca, daha bir tutkuyla öteki caddeyi, Koenigsallee'yi araştırdım. Onun kıyısında, durgun, şiirsi bir göl var ve incecik bir kanalla Hubertusallee'nin kıyısındaki gölle birleşiyor. Bu göllerin isimleri mi? Çok kolay: Koenigs See ile Hubertus See. Koenigsallee'nin kıyısındaki bahçe içindeki köşkler daha da görkemli. Eski kıral II. Wilhelm'in torununun evi de, büyük sanayici Siemens'in büyük malikânesi de bu güzelim yol üzerinde. Koenigsalle de adını 'könig/kıral' sözcüğünden almıyor. Bu yerleşme böl haus Bott adıru taşıyordu, dört katlı, bahçe içinde, çok açık çivit rengi büyük bir apartmanın en alt katında, havuzu da olan büyük bir bahçe içinde yer alıyordu. Içersi, değişik salonlan çok sade ve aynalarla süslüydü. Bahçesinde ağaçlar vardı. Orada isterseniz kahve içebilir, pasta yiyebilir, isterseniz yemeğe kalabilirdiniz. Okuyup çalışabilirdiniz de. Atina'dan Klodfarer cadde değil Faristen SS'li anılar Stuttşarttcm 6
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear