26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER vi sırasında, tutuklu ve hükümlülere insanca davrarulmamıştır ve bu süre içerisinde yasalara da uyulmamıştır. Cezaevlerinde açlık grevleri, içeride insanca bir düzen kurmak, insan onuruna yakışmayan eylem ve davranışlara engel olmak amacıyla başvurulan bir yöntemdir. Kimse durup dururken aç kalmak, acı çekmek, ölmek istemez. Bu yola başvurulduğunda bunun önemli nedenleri vardır. Ve bu eylemleri eleştirmenin ötesinde bunun nedenlerini araştırmak gerekir. Suçlu da olsalar cezaevlerindeki insanlar bizim insanlanmızdır. Devletin görevi, bu insanlarımızı insanca yaşatmaktır. Yasalanmız ve yazılı kurallanmız da bu yoldadır. Türkiye'nin imza koyduğu uluslararası sözleşmelerde de bu kurallar vardır. özel olarak, cezaevlerindeki insanlarımızı insanca yaşatmak, onlara insan onuruna yaraşır bir biçimde davranmak devlet için yasal bir zorunluluktur. Unutmamak gerekir ki, içerideki düzen ve kurallar, heTkes içindir ve Turkiye"de herkes, her zaman cezaevine düşebilir. Geçmişte görülmüştür ki başbakanlar ve bakanlar da cezaevine düşrnüştür. Şu anda bir eski bakan hâlâ cezaevindedir. Dolayısıyla, kimse, Türkiye'de cezaevlerindeki koşulları kendisinden çok uzakta göremez. Aydın E Tipi Cezaevi'nde açlık grevi yapan tutuklu ve hükümlülere uluslararası tıp örgütlerinin kabul ettiği ve zorunlu kıldığı kurallar uygulanmamıştır. Şekerli ve tuzlu su verilmemiştir. ölüme ya da en azından sakat kalmaya itilmişlerdir. tçeridekilerin istemlerine bakıldığında, bunların yalnızca insanca amaçlar olduğu, insanca amaçlan içerdiği görülmüştur. Yakınlarına dokunarak ve yüz yüze görüşmek, yakınlannın getirdiği yiyecekleri almak, radyo dinlemek, daktilo kullanmak, kış vaklaşırken palto ya da gocuk almak, koğuşlar için halı almak, dışarı ile mektuplaşmak, yargı kararlan ile yasaklanmamış yayınlan izlemek, yemek ısıtmak için ısıtıcı kullanmak ya da mutfaktan yararlanmak, temiz hava alabilmek, tümü ile insanca amaçlar değil midir? Bu istekleri siyasal saymaya olanak var mıdır? Aydın E Tipi Cezaevi'nde yönetmelik ve yönetmeliğe dayalı ünlü 1 Ağustos Genelgesi engel gösterilerek bu istekler yerine getirilmemiştir. Bu insanca istekleri yerine getirerek açlık grevini bitirip içeridekilerin ve onların dısarıdaki yakınlannın acılannı sona erdirmek olası iken, devlet adına hareket edenler devlete yaraşır davranmamışlardır. Toplumdaki bu acı, günlerce sürdürülmüş, gerilim tırmandırümış ve Türkiye küçük düşürülmüş, ülkemiz insan haklarını çiğneyen bir ülke görünümüne sokulmuştur. Ceza yargılama yasamızda, avukatlann her istedikleri zaman, savunduklan kişilerle görüşebilecekleri yazıh olduğu halde, avukatlar, Aydm Cezaevi'nde günlerce, savunduklan kişilerle görüştürülmemişler, kapıdan geri çevrilmişlerdir. Gerekli yerlere suç duyurusunda bulunulmuştur; ancak sorumluların bulunacağı ve gereginin yapılacağı çok kuşkuludur. Açlık grevi, sorunlann çözüleceği, içeride insanca ve insan onuruna yaraşır bir düzen kurulacağı sözleri ile sonuçlandırılmıştır. Yeni acılar yaşanmadan, toplumumuzdaki gerilim daha fazla tırmandınlmadan açlık grevinin bitirilmiş olması sevindiricidir; ancak aradan bir ayı aşkın bir süre geçtiği halde, bu insanca istemler karşılanmamıştır. Bu istemlerin karşüanması yolunda, inandıncı ve önemli engeller olmadığı halde, bunun yapılmamış olması şaşırtıcıdır. 5 EKtM 1989 Artık Cezaevleriyle Anımsanıyorlar! Açlık grevi, sorunlann çözüleceği, içeride insanca ve insan onuruna yaraşır bir düzen kurulacağı sözleri ile sonuçlandırılmıştır. Yeni acılar yaşanmadan, toplumumuzdaki gerilim daha fazla tırmandırılmadan açlık grevinin bitirilmiş olması sevindiricidir; ancak aradan bir ayı aşkın bir süre geçtiği halde, bu insanca istemler karşılanmamıştır. PENCERE Rap Rap Edebiyatı... Ayak sesinin şiirsel, ürkütücü, güldürücü, korkutucu yanları vardır. Körku filmlerinde takma ayaklı katilin ayak sesleri gecenin karanlığından yansır: Tak tuk, tak tuk, tak tuk... Eskiden çapkın erkeklerin yürekleri güzel bir kadının topuk sesiyle heyecanlanırdı: Tık, tık, tık, ttk... Ne yazık ki artık kadınlar da spor ayakkabı giyiyorlar, topuk sesi tarihe karıştı. Yine eskiden gacırtılı gucurtulu iskarpinler yapılırdı; giydin mi her bir adımda ayakkabı ses çıkarırdr. Garç gurç, garç gurç... Ayak sesi üzerine ne söylense azdır; ama ya ayak sesi duyulmuyorsa? Yılanın ayak sesi yoktur. • Arkadaşımız Füsun Özbilgen "Ve İnsanlar" köşesınde bir ayak sesinden söz açıyor: Rap, rap, rap, rap... Anladınız değil mi? Uygun adım. Basınımızdan rap rap sesleri yansımaya başladı. Hayır, sokakta değil, başkentin caddelerınde de değil, ktrm yazıyı okurken ses duyuluyor: Rap, rap, rap. Niye duyulmasın? 12 Eylül'den bu yana geçen zaman on yıla yaklaşıyor. Ekonomi iflas etmiş. Gün geçmiyorkiGüneydoğu'da bir asker, subay veya köylü öldürülmesin. Terör durdurulamryor. Mecliste çoğunluğu elinde tutan iktidar partisinin oyları yüzde 13'e düşmüş. Bu yüzde 13'e dayanan ve paıiamentonun yüzde 65'ini kapsayan ANAP çoğunluğu, cumhurbaşkanı seçecek. Meclis kilitlenmiş. Erken seçıme gidilemiyor. Enflasyon yüzde 70. Halk çoğunluğu parlamentoyaağırlığını koyamıyor. Bir azınlık iktidarı halka duman attınyor. Ülkenin ulusal kuruluşları birkaç pula yabancılara satılıyor. Basında rap rap edebiyatı yapıldıkça çoğu kişi öfkeleniyor: Vbfer arbk, siviltop/umisteriz. İyi güzel de sivil toplum nasıl oluşur? Biz 12 Eyiül'd bugün bile baş tacı yapmıyor muyuz? Darbeye gerçekten direnen gençler on yıl sonra bugün bile askeri mahkemelerde yargılanmıyorlar mı? O gençlere anarşıstterönst dıyen bizler; 12 Eylül askeri rejiminin hukukuna, yasalarına, oldu bittilerine, yargılamalanna, zulümlerine eyvallah diyerek nasıl sivil toplurncu olabiliyoruz? Bizim sivilliğimiz bu kadar. Biz sivil değil, başıbozuğuz. • Peki, yeniden rap rap olur mu? Kimisi diyor ki: Ayak seslerini duymuyor musunuz? Rap, rap, rap; vallahi geliyor darbe. Oysa ayak sesi dinlemeye gerek yok; sürüngenlerin ayak sesleri duyulmaz. Ülkemiz büyük çapta sürünenlerin toplumuna dönüştü; büyük çoğunluk yoksulluktan sürünüyor, mutlu azınlık haysiyetsizlikten sürünüyor, fintoşlarımız ayna karşısında sürünüyor, aydınlarımız cezaevlerinde ve mahkemelerde sürünüyor, ulusal onurumuz yerlerde sürünüyor. Sürünenlerin toplumunda darbenin ayak seslerini dinleyerek sivil toplum nasıl oluşturulur? • flap rap edebiyatı bir yana... Sayın Başbakanımız Özal, Hürriyet Gazetesi'ne verdiği demeçte bakın ne demiş: ' Tetefonu açıp Başkan Bush'la görüşebiliyorum. Şimdi suyteyin bakahm, ötekiler cumhurbaşkanlığına benden daha fazla mı layık? Bu metkiye ben daha faz/a layığım." (Hürriyet, 4 Ekim 1989). özal'ın sozlerini okuyunca onun adına utandım; ülkem adına yüzüm kızardı. Hey Türkiye Cumhuriyeti!.. Ne günlere kaldın? Bu ülkede bir Başbakan, ABD Başkanıyla telefonla görüşebilmesini "bonservis" gibi kullanarak Çankaya'ya layık olduğunu söyieyebilecek miydi? AV.EROLERTUĞRUL4>'dfrt însan Hakları Derneği Başkanı Aydın ve Nazilli, güzel şeyler anımsatır insanlanmıza. Aydın, Kurtuluş Savaşımızdaki Ege direnişini, efeleri, zeybekleri; Nazilli, bunlara ek olarak, cumhuriyeüe birlikte kurulan basma fabrikasını. Ders kitaplarımızda hepimiz cumhuriyetin kuruluşundan sonraki kurumlarımızın başında gelen Nazilli Basma Fabrikası'nın öyküsünü biliriz. Son günlerde, cumhuriyetten ve Atatürk'ten armağan bu değerli fabrikamn yabancı ana paraya satışının haarhklannın yapıldığını üzüntüyle öğreniyoruz. Bu iki güzel kentimiz son günlerde bir başka nedenle anümaya başlandu Artık, Aydın ve Nazilli deyince akla cezaevleri geliyor. Aydın E Tipi Cezaevi'nde yaşanan son olaylarla da yalnızca yurdumuzda değil, tüm Batı ülkelerinde de Aydın adı, cezaevini anımsatıyor. Kurtuluş Savaşımızdan, ulusal direnişten, Nazilli Basma Fabrikası'ndan cezaevlerine geliş, pek güzelbir geliş değildir. Türkiye'nin yıllar sonra geldiği noktayı göstermesi açısından da çok çarpıcı bir örnektir. Ne olmuştur, nasıl olmuştur da kentlerimiz cezaevleriyle anılır olmuştur? Nasıl olmuştur da ülkemizde cezaevleri birden böylesine artmıştır, bunca aydınımız, bunca gencimiz cezaevlerine düşmüştür? Ustelik siyasal amaçlarla. Dünyanın hiçbir uygar, çağdaş ve demokratik ülkesinde bunca siyasal tutuklu ve hükümlü yoktur. Çok söylendi, çok yinelendi, ancak, bir kez daha söylenmesinde yarar var. "Dünyamn hiçbir uygar, demokratik ülkesinde düşunce suçu yoktur. Insanlar düşüncelerini açıkladıklan için yargılanıp cezalandırümazlar!' Yurdumuzda, insanlar yalnızca düşüncelerini açıkladıklan için, yazdıklan için yıllarca cezaya uğratılmışlardır. Işin düşündürücü yanı, bu cezalar olağanüstü mahkemeler tarafından verilmiştir. Olağanustü mahkemeler, işlendiği söylenen suçlann kovuşturulması için sonradan kurulan ve görevlendirilen mahkemelerdir. Bir başka deyişle, olağanüstü mahkemeler, birilerinin cezalandınlmalan için kurulmuş özel mahkemelerdir. Devlete yakışan Devlete yakışan kendi insanlannın sorunlannı kendiliğinden çözmektir. Olayın sıcaklığı geçmeden, içeride insanca bir düzen kurmak, yeni direnişlere neden olmadan iyileştirici önlemleri getirmek, uygun olandır. Insanlarunıan kendi devletinden beklediği budur. içerideki uygulamalann manüklı hiçbir yanı da yoktur. Bir tutuklu ya da hükümlünün bir günlük yiyeceği için devletin ayırdığı para 1.500? TL'dir (Bin beş yüzTL). Bu para ile insanca beslenmek ve yaşamak olası mıdır? Bugünlerde tutuklu ve hükümlü yakınlan' nın tnsan Hakları Derneği'nin aracılığıyla bu eksiği gidermek amacı ile yaptığı yiyecek yardımının sürekli olamayacağı ve yakın zamanda biteceği ortadadır. Öncelikle insanlann yaşamalan için, beslenme sorununun çözulmesi gerekmektedir. Bu ödeneğin arttınlması zorunludur. Öbür isteklerin de gecikmeden yerine getinlmesi gerekmektedir. Son sözümuz; Günümüzde Türkiye'de insan haklanru savunmak, bu yolda çalışmak bir kahramanlık olsa da kahramanlara gereksinim duyulmayan ve insan haklarınm tartışılmadığı bir düzen ku.mak ve bu yolda usanmadan çalışmak, zorunlu bir insanlık görevidir. Acılar çekilmeden çöztilmeliydi Içerideki insanlarımızın büyük bir bölümü, 12 Eylül 1980 el koymasından sonra kurulan olağanüstü sıkıyönetim mahkemelerinde yargüanmış vç cezalandırılmışlardır. Aydın ve Nazilli E tipi cezaevlerimizde de bu yolla cezalandınlmış insanlanmız vardır. Olağan mahkemelerde aklanma ile sonuçlanabüecek birçok olay, yıllan bulan cezalarla sonuçlandırıunıştır. TÖBDER olayı bunun en son örneğidir. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar uzun yıllar tutacak cezalar almışlar, 12 Eylül'den sonra yurtdışına kaçanlar, sıkıyönetimin kalkması ile olağan mahkemelerde yargılanarak aklanmışlardır. E tipi cezaevlerimizde silahlı eylemlere katılmış olanlar ve silahla suç işlemiş olanlar da vardır. Hemen belirtelim, biz bunlan fikir suçlusu ve bu olaylan da fikir suçu, düşünce suçu saymıyoruz. Buna olanak da yoktur. Konunun kamuoyunu günlerce ilgilendiren ve ttlkemizi yurtdışında, Batı uluslan karşısında da. küçük düşüren bir yönü üzerinde durmak istiyoruz. Aydın E Tipi Cezaevi'nde günlerce süren açlık gre EVET/HAYIR OKT4YAKBAL \ eni ve Eski Belediyeler Kentlerin görünen yerlerinde, gözle görülebilen konulara bir tilen projeler" tarihteki yerini doldurmuş, tek salgın gibi rastgele yatırım yapılmıştır, ama kentlerin göze karar alıcı tek seçici dönemi sona ermiştir. Demokrasiye ve çoğulculuğa duyarh yeni kent kolay görülmeyen yerlerinde yaşayanlar için önemli olan yönetimleri izledikleri açıklık politikasıyla ülbelediye görevleri de ihmal edilmişîir. Yerel seçim sonuçları ke nufusunun %70'inin yaşadığı kent ve belişte bu belediye hizmetlerini alamayanların verdikleri karşılığı delerimizdeki insanlann yaşama biçimini etkilemeye, bu insanları hiçe sayan karar alma bize anlatmaktadır. Birbirinden veya herkesten habersizce "üre Mersin'den Güzel İzlenimlerle... Kaç bin kişi var? Siz deyin yirmi bin, ben diyeyim otuz bin... Koskoca alan tıklım tıklım. Ortada bir yüksekçe yere çıkmış Arif Sağ türkülerini söylüyor. "Çanakkale içinde vurdular beni"den hiç bilmedığim, duymadığım türkülere kadar. Halkcoşku içinde katılıyor, sık sık alkışlar yükseliyor. Önumde bir sakat kişi Gözleri pınl pırıl. Boyuna alkışlıyor, boyuna gülüyor. Mersin burası... 15. Kültür ve Sanat Şenliği'nden bir göruntü. Kim ne derse desın, ben SHP'li belediyelerın büyük bir çabayta surdürdüğü kültür şenliklerinin yararına ınanıyorum. Türkücüler, sanatçılar, oyuncular, yazarlar geliyor; söyleşiyor, konuşuyor, kendi dallannda başanlı örnekler veriyorlar. En güzel yanı, yöre halkının bütün bu toplantılara, bütün bu sergıiemelere kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla katılması... Bir hafta süren Mersin Şenliği'nin son iki gününe katılabildim. "Edebiyat ve Politika" konusuna yaktn Hgi gösteren seçkin bir kalabalık karşısında konuşturn. Daha da çok, oraya gelenleri konuşturmaya çalıştım. Karşılıklı söyieştık, yazın ve politika, dolayısıyla demokrasi konularında... Bir iki gün önce dostum Mustafa Ekmekçi de 'Demokrasi Kültürü ve Basın' konusunu anlatmış Yüksek Mimar Oktay Ekinci'nin 'Kültür ve Çevre' konulu söyleşisıni izlemek olanağını da buldum. Ekinci, konuya egemen bir kişi. Çevre ile kültür ılişkilerinr kısa bir süre içinde gözler önüne serdi. Daha başka paneller, konuşmalar da vardı, "Politikada Kadının İşlevi', Türkiye'de Kültür ve Sanatın Gelışımınde Kadının Rolü" vb. Benim öncelikle belırtmek istediğim, Atatürk Parkı'nın içindeki büyük sahnede, Küttür Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının sergilediği 'RomeoJulıet' balesinin Mersin halkından gördüğü ilgi... Ankara'daki temsillerinde topu topu yedi sekiz bin kişi izlemiş bale temsillerinı. Hem de bir mevsim boyunca!.. Burda, bir gecede tam üç bin Mersinli izlemiş baleyi! Pek çoğu bale nedir bılmiyordu kuşkusuz, ilk kez görüyordu boyle bir şeyi, ama ilgiyle iziemişler. Oldukça ağır, alışmadıkları bir müziği saygıyla dinlemişler, dansları seyretmişler. Halit Kıvanç bu olaya büyük önem veriyordu. Gelecek yıl Mersin Şenliği'nin ana konusu tiyatro olacağı için halkın bale temsiline gösterdiği sevgiyi önemli bir belirti sayıyordu. Ankara Devtet Operası'nın Arşın Mal Alan' opereti; Yeni Türkü1 nün konseri; Çin Halk Cumhuriyeti sanat topluluğunun, Senegallilerin oyunları; İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçılarının 'Lüks Hayat' müzikalini oynamaları; MazharFuatözkan grubunun konseri vb. sanatsal eylemler büyük bir coşkuyia, sevgiyte izlenmiş... Kısacası, 21 eylülden 30 eytule kadar Mersin bir sanat bayramı yaşamış... Şimdı kalkıp da 'Ne oluyor bu belediyelere, başka işleri yok mu?' diye çıkışanlara hak verin. Hep bıliyoruz, her işin başı kültürdür. İnsanlann bilinçlenmelennin, daha iyi bir yurttaş olmalannın, dünyayı, insanı, kendilerini anlamalarının yolu, kültürdür, sanattır. (Arkası 16. Sayfada) ENGİN ERKİN Y. Mimar MSÜ Öğr. Gör. öteden beri belediyelerin iş yapma göstergesinin, birtakım binalar, yollar, meydanlar ve bunlar gibi göze gözüken bir şeyler olarak kabul edildiği sanılır. Oysa, belediyelerin yasal görevlerinin geniş yelpazesi içinde gözle görülmeyen hizmetler çoğunluğu almaktadır. Ashna bakıhrsa ve son seçimlerde de çok açık bir biçimde anlaşıldığı gibi kentlerimizde yaşayanlar gerçekten de gözle görülmeyen hizmetlerden yoksunluklannın iyicene farkındadırlar. lyice farkında oldukları ikinci bir şey de yapılmış hizmetlerin kimler üzerinde odaklandığıdır. Seçim sonrasında, yerlerini yitiren baa belediye başkanlan hâlâ kendi algıladıklan biçimde ve noktada kent hiztneti beklemekte ve kendilerine seçim verdiren yanılgılannı sürdürmektedirler. Uygulanacağı korkusuyla yüreklerimizi hop hop hoplatan Beşiktaş Samatya otoyolu projesi ya da lstanbul'u sevmek adına üçüncü köprü gibi "zamanlannda uretilen proje"lere günümüz belediye yönetimince yenilerinin katılmamış olması eleştirilerini basında izlediğimizde bu tip eleştirilerin haksızhğı karşısında susulamamaktadır. nize edilmesi, gözle görulmez ipliklerle elde edilebilmektedir. Kent yönetiminin kentliye şefkatle yaklaşması gözle görülebilen projelerden ve hizmetlerden değildir; ama ülkemiz kentlilerinin kendilerini kollayan bir yönetime gereksinmesi yeni belediye yönetimlerince anlaşılmış ve kapüarı ardına kadar açık belediye binalan şimdi ürkerek gidilen bir yer olmaktan çıkmıştır. özellikle büyük kentlerimizin tamamını kavrayan bir hizmetler bütünü poliükası, tstanbul'daki "önce insan" ükesi; son yerel seçimleri yitiren belediye yönetimlerinin akıllannın kenanndan bile geçmemiş politikalardır. Kentlintn sağlığı şimdi önde gelmektedir; yaşlısı çocuğu ve dar gelirlisiyle büyük kent belediyesinin genişlemiş kanaüarı altına girilebilmektedir. Çevresel değerler ve çevre sağlığı konusundaki yaklaşımlarıyla da çağdaş bir belediye yönetimini karşımızda bulmaktayu. Trafık probleminin ağırlığına duyarh bir belediye yönetimi görmekteyiz. lşbaşına gelişlerinin üçüncü gününde öğrencileri trafık kazasmda ölüp duran bir üniversitenin önünde; "sinyalizasyon işini, bu işin tahsilini yaptığır.dan dolayı, çok iyi büdiğini" söyleyerek "doktorların bu işlerden anlayamayacağını" seçim kampanyası sırasında beyan eden eski başkanın bu iddialı tutumuna rağmen yülardır bir önlem alamayışına karşılık; doktor hemen sonuç alnuştır, hem de çok bash ve çok kısa süren bir işlemle işi bio'rmişür. tşte kentli için işbitirmek böyle bir duyarlıhk içinde olmahdır, örneğin En Buyuk Türk Miman ödülu verilmiş mimarlann (S.H. Eldem) eserlerini yıkıp 5 yıldızlı otel yapılmasına (Taşlık Kahvesi) göz yummak iş bitirmek değildir. İş bitirmek kurallara da uyulduğunda değerlidir, çünkü herkese güven verecekür, herkes bu kurallar içinde eşitlik içinde haklüık içinde hizmet alacağından emin olacaktır. Yeni belediye yönetimlerinin kurallar çerçevesinde geçerli işler üretmesi halkın güven duygusunu geri getirmiştir. Yeni buyuk kent yönetiminin karar alırken, ilçe belediyeleri yönetimleriyle kurduklan bilgi ve göruş aiışverışi de yeni demokratik yaklaşımın göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır. biçiminin kurduğu görünmez ve dajanılmaz baskıdan kurtarmaya başlamıştır. İşte hizmetlerin büyüğu ve kolay elde edilemeyeni de budur. Yeni belediye yönetimleri, görevleri kapsamındaki hizmetlerin amacını kentliyi mutln ve rataat ettirme yorumuyla belediyecilik tarihimizde önemli bir yer alacaklardır. Ayn bir yazıda ele alacağırruz eski belediye yönetimlerinin genel karakteri hiç de bize tammladıkları kadar geniş kapsamh olamamıstır. Sonuç İşte kentlerimizin sorunlarmı bütünüyle algılayarak kavramak ve çözümlerini bütüncülukle sunmak çabasındaki yeni kent yönetimleri eminiz ki "BeSa projeleri" üretmeyeceklerdir. Seçimlerden önce merkezi yönetimin başka partiden seçilecek belediyelerden desteğini çekme tehdidi yerine getirilmiş, mali ve fınansal kolayhklar eskisi gibi surdürülmeyerek, muhalefet partilerinin adaylanna oy veren kentüler cezalandınlmıştır. önceki bol kaynaklan programsızca ve öncelik kavramından yoksun biçimde harcayan eski belediyelerden bir yandan tabii ki hesap sormayı isterken; öte yandan yeni yönetimlerin planlama programlama sürelerini gereğince ve yeterince tutmalannı bekliyoruz. Dolayısıyla bu belediyelerden bu kadar kısa bir süre içinde yeni büyük proje de beklemiyonız, projeler boyacı küpüne daldınp çıkanlarak bir gece de elde edilmez, hele uzun yülar pasif kalrruş teknik kadrolaruı birden bire proje üretir hale dönuşmesi hiç beklenemez. Türkiye'de hâlâ yalnız T.C. uyruklu mimar ve mühendislerin projelerinin yasal geçerliliği gözde tutulursa; eski belediyelerin başvurduklan gibi Japon, Ingiliz, Alman, Fransız mimarlara da üç günde proje yaptırılamaz. Sanki Haliç projesi eski belediyelere daha önceki dönemden hazır kalmamış da kendileri tarafından aniden üretilmiş gibi ortaya çıkmasınlar. Seçim yitirenlerin, seçim yitirmelerinin nedenleri çok daha başka alanlarda yatıyor ve biz kentliler bir süre daha Hollanda'dan ithal lale yerine menekşe gelincik seyredebiliriz. Sonuçlan ölçülmemiş projeler yerine iyice düşünülmüş, karar almadan önce açıklanmış, geniş çevrderin tepkileri alınmış projeleri bekleriz. Kentlerin talihsizliği 1985 yılından beri kentlerimizde izlenen politikalar pekçok bakımdan kentlerimiz için talihsizlik olmuştur. Özellikle, "kentlerde yaşamanın pahalı olması gerektiği", "kentte yaşamak isteyen pahasını öder" gibi acımasız denebilecek tutumlar bir yandan kentlerımizi yüksek rant pazanna dönüştürmüş; yıllar yılı tutturulmaya çalışılmış kamu yararh dengeler alaşağı edilmiştir. öte yandan belediyelerin bu rantların yükselmesini körukleyerek aldıklan paylar; kentte yaşamanm pahasını ödeyenlere hiç de geri dönmemiştir. Kentlerin görünen yerlerinde, gözle görülebilen konulara bir salgın gibi rastgele yatırım yapılmıştır, ama kentlerin göze kolay görülmeyen yerlerinde yaşayanlar için önemli olan belediye görevleri de ihmal edilmiştir. Yerel seçim sonuçlan işte bu belediye hizmetlerini alamayanlann verdikleri karşılığı bize anlatmaktadır. Kentlerde hizmetlerin örgütlenmesi, orga BASKILARI ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYLE AŞALIM EKİM DEVRİMİNİ SELAMLIYORUZ Olıgarşmm saldınlanna karşı kararlı ve radiKal bir mucadele hattı örgütlenmstidir. Sılop halkının onurunu ayaklar altına alanlar bir dınamıti ateşliyor. Gecekondularaan gelıyor halk. Devnmcı Sol davasmda söz avukatlann Törkıye halklarının yenı tıp MarksıstLenınist bir partıye ihtiyacı var. Sosyalızmın sorunlarının çözümü sosyalızmdedir. Kadınerkek ılışkılermda yanlışlar ve devrimci tavır. Çahşma karnemi ve nüfus cüzdanıuıı kaybetüm. HukumsUzdür. HACER ÇOBAN 208417 no'lu pasaportumu kaybettim. Hukumsuzdur. KAZIM SARI 901275 seri nolu Quen Date yazarkasa vergi levhamı kaybettim. Hükümsuzdur. ENVER AYTEKtN Huviyet cuzdanırnı kaybettim. Hukumsuzdur. ALİ EKBER EMtR 1979 VILI 'CRi, ^L *G7 TtDB'R UVAP .'İCA SIGARA SAĞL^A ZARARUIOIB
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear