Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
•jr CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER dillerindeki karşılığı "eksterminizm"dir. Kökeni Latince olan bir sözcük; Ingilizcede, "zararh otların kökünün kurutulmasına veya haşaratın itlaf edilmesine exterminate" deniyor. Buna dayanarak, atom bombasının bir silah değıl, insanlara uygulanan bir zararh varlıklan imha aracı olduğu, haklı olarak ileri sürülmuştür. Demek doğayı hiçe sayan mantık, insanın yok olacağı tehlikesine aldırmıyor. Rudolf Bahro şöyle diyor: "Thompson'un, 'imhacı sürecin gittikçe belirleyici hale gelmesinden', 'insanhğın mutlak yok oluşuna yol açacak olan son açmazı'ndan söz eden tümcesi, genel durumu ortaya koyuyor. Sanayi uygarlığının yayılması ile birlikte, sefalet içindekilerin sayısı inanılmaz arttı. Tüm tarihte, açlığa, hastalığa ve erken ölümlere verilen kurban sayısının bu kadar çok olduğu bir başka donem yoktur. Bu belalann yalnızca sayısı değil, insan gövdesi üzerindeki etkisi de gittikçe artıyor. Askeri ve iktisadi saldınmıza bağlı olarak, insani olmayan hayatın da, yani bizi yaratmış olan biyosferin de iliğini kemiriyoruz." Bu sözlerden çıkarılacak ilginç bir sonuç da çevreciliğin, barışsever akımlarla ve bir ölçüde sosyalizm ile çakıştığıdır. Gerçekten de "ekoloji" bir sosyal bilim dalıdır; başka bir deyişle, sosyolojinin bir koludur ve canlı varlık ile onun içinde bulunduğu ortamı, bir karşıhkh ilişkiler düzeni içinde inceler. Bu düzen evrim ilkeleri uyarınca devinir. Şöyle de söylebiliriz; bir toplumu, çevresi dışında tanımak olanaksızdır. öyle ise toplumu (dolayısıyla insani) ilgilendiren olaylar, onun içinde bulunduğu ortamla birlikte ele ahnacaktır. Yoksa insan toplumunun köku kazınabilir. Gene Rudolf Bahro'dan izleyelim: "400 yıllannda Polinezyalılar, Büyük Okyanus'un herhalde en ıssız adası olan Paskalya Adası'na geldiler. Yerleştiler, ormanı kestiler, köyler ve tapınaklar inşa ettiler, basit taş baltalarla kayda değer bir taş işleme tekniği geliştirdiler, adanın çevresindeki liman köylerine diktikleri unlü taş oymalan ürettiler, daha çok orman kestiler, ürediler. Sayüarı çoğaldığı zaman, birbirleriyle savaşmaya başladılar. Tapmaklar yıkıldı, yeniden inşa edildi, yeniden tahrip edildi, orman mahvoldu. Paskalya Adası'na ilk kez ayak basan Avrupahların karşılarında buldukları, geri kalan küçük halk, 500 insandan ibaretti. Ada artık ağaçsız bir stepti; bir zamanlar sayılan 20 bini bulmuş olan Adalılar artık mağaralarda yaşıyor, yamyamlık yaparak korkunç bir kuş kültüne tapıyorlardı." Doğa bilgisi sözlüğüne Hacekel'in kattığı ekoloji termini, başlangıçta, özellikle canhların içinde bulundukları ortama uyumları bakımından kullanılıyordu (Oikos Yun. ve logos, konut bilim anlamına), daha sonra insan coğrafyası ve sosyoloji gibi insan bilimlerine girdi. Canlı varlık ile içinde bulunduğu ortam arasındaki ilişki konusunda önemli olan, canlı yaratığın, öz varhğı üe ortamın yaraülmasına katılmasıdır. "Ağacın kok saldığı toprak bcsit bir maden bileşiği değildir, ağacın da eseridir". Çevremizi, kendi dışımızda görmekten vazgeçmemiz ve doğayı da, insanları da her gün biraz daha fazla sömürme hırsımızı gemlememiz gerekiyor. Bu "yok etme"ye varan hırsın kaynağı nedir? "Nasıl Sosyahzm Hangi Yeşil Ne için Sanayi" adlı kitabın yazarını dinleyelim: "Sorunun sapıkhklardan kaynaklanan bir sorun olmadığını; sorunun insan ve hayvanlara işkenceden zevk alarak, nörotik tahrip zevkiyle yapılan, Auschwitz ve Hiroşima'daki gibi varışiliklerden kaynaklanan bir sorun olmadığını hemen belirtmek istiyorum. Sonm, uygarlığımızın serpilme çağmdan itibaren girdiği doğrultuda ve kazandığı nicel başarıdadır. Bu başan, örümceğin kendisini de yok edecek ağı bizzat örmesine çok benzer. Şu yüksek bilincimiz, gelişmesine katkıda bulunarak bu sürece dahil olmuş, ama onun yönünü ve ölçüsünü hiçbir zaman belirlememiştir. Kendini imhanın, kendi kökünü kurutmanın mantığı bütün olarak kör bir işleyişe sahiptir; bu sürecin kullanıldığı araçlar, onun asli unsurları değildir." tnsanoğlunun doğaya egemen olduğundan sözedilir sık sık; oysa doğaya egemen olma, ancak ona uyma ile gerçekleştirilebilir. Biz uygarhğımızla kendi sonumuzun ürpertici kaçınıİmazhğını çabuklaştırmağa girişmişiz meğer! Ne yapmalı? Sanavi toplumundan tarım toplumuna mı dönmeli? Hayır, onu söylemiyorum; ama insanoğlunun yeryüzündeki yaşamı söz konusu ise benimsenmeyecek hiçbir yöntem yoktur. Yanma sistemleri ile kimyasal ve metalürjik üretileriyle, haddinden fazla nufusyoğun topraklarımız üzerinde kurulu yüksek gerilim ve nükleer enerji hatlan ile doğarun dayanabileceği son eşiği aşmayalım. 13 EKİM 1989 Kendimizi Yok Etıııe Hırsı MELİH CEVDET ANDAY Güneyde, Gokova korfezinde, Muğla'ya bağ santralde iş bulmuştu. DemekÂ?ık Veysel'in ünlı, dünya cenneti bir Ören köyü vardır, altı yedi lü şiirindeki, yıldır oraya giderim, yazlığa; daha yabancı tuBenim sadık yârim kara topraktır ristin yeni yeni tanıdığı bir kıyı köyüdür bu. inanışmdan vazgeçilmişti. Yoksa köylümüz sa"Ören", bildiğimiz gibi, farsca "viran"dan boz nayileşmekten yana mı donüyordu? madır, arapçası "harabe"dir, Batı dillerinde Bana, "Çağdaşlaşmak ne demektir?" diye so"nıineruin" denir buna. Ülkemizde bu adla anı rulsa, "Köyden kente gelmektir" der ve arkalan birçok köy vardır. " Ö r e n " dendi mi bilin sından da, "Tarımdan sanayie yönelmek" diye ki, orada eskil bir kahntı vardır; benim söziinü eklerim. Böyle düşünmemden yan tuttuğum, ettiğim bu ören de ilkçağın ünlü Keramos ken başka bir deyişle, sanayii tarıma yeğlediğim antinin kahntıları uzerine kurulmuş bir köy. De lamı çıkanlmamaüdır; çağdaş uygarhğın bu yönni7i tertemiz (artık böylesi denizi bulmak çok güç de geliştiği, nesneltarihsel gözlemlere uygundur. olduğu için yazıyorum), havası kirlenmemiş, bahğı bol, toprağı verimli bir yer. Ama bu deniz, Hattâ ilk sanayileşmenin simgesi olan dokuma bu hava, bu toprak yakında bozulacak; çünkü fabrikası, ikinci sanayileşme atılımında yerini Kemer (doğrusu Kerme olacak) Enerji Santrali demirçelik fabrikasına bırakmıstı. Daha yeni giburada kurulmaktadır. Kömürü (linyit) bol olan rişimlerin, deyim yerinde ise akıl almaz üretim bu bölgenin üçuncü enerji santrali olacak Kemer süreçlerine yol açtığını söylemeden geçmeyelim. Santrali. ilki Yatağan, ikincisi Yeniköy. Bölge Kapitalist üretim sürecinin bu önlenemez gelişihalkının bu konudaki karşı komalarını bilecek mi, bizi bir ölüm kalım sorunu ile karşı karşıya siniz; artık "kör kör, parmağım gözüne" deyi getirmiş bulunuyor. Dünyamız yaşanamaz dumi ile anlatılan olaylardan biri, Yatağan'da ken ruma mı gelmek üzeredir? Sanayi artıklarının dini göstermiştir. Yatağan Santrali'nin zehirli toprağı ve denizi öldürdüğüne, biyosferi bozdugazları orada toprağı öldürdü, urünü yok etti. ğuna, kimi hayvan türlerini yok ettiğine bakılacak olursa, bu soruya "evet" diye karşılık verAma hukümet butün uyarılara karşın, dediğjn mek gerekecçk. Uygarlığımızı ödüyoruz. de direndi, santral yapımım sürdürdü. Başka türÇevrecilerin (Yeşiller'in) söylediklerine, yazlü söylersek, sanayileşme uğruna, tarımı ve doğayı gözden çıkardı. Geçen hafta gazetemizde çı dıklanna her gün artan bir dikkatle eğiliyorum. kan bir haberden öğrendiğime göre Muğlahlar, Geçen hafta Istanbul'da balığın ölü olarak kabu olay dolayısıyla, doğayı koruma eylemlerine raya vurması olayı korkuttu beni. Ancak tehliyeniden hız vermişler. Başarıh olmalannı dile kenin çok daha buyük olduğuna ilişkin bilimsel göstergeleri, bilgi vedüş güciimüzti aştığı için gerim. reğince değerlendiremediğimizi sanıyorum. Ozon ören köylüleri, başlangıçta, bu girişime kar tabakasının incelmesi, karaya vunnuş ölü balık şıydılar. Santral yapımı konusu ortaya çıktığın gibi gözümüze batmadığı için bizi kaygılandırda, kaç yıl oluyor, o yaz gene Ören'de idim bir mıyor. Hangi şeytansı gereçle böylesine gözu kagün fenercinin evindeki söyleşimizde bu konu palı uğraştık ki, var olup olmayacağımız sorugündeme geldi; orada bulunan koyluler, Yata nu karşımıza dikildi? Külturün ve bilimin artık ğan örneğini dile getirerek yakındılar geneüik tersine çalışmağa başladığı soylenebüir mi? Yokle, yalnızca içlerinden biri, "iyi ama, fabrika ol sa modern tekniği açgözlttlukle kullanmanın mı masın m ı " deyiverdi. Hiç unutmam. Böylece de cezasını çekiyoruz? Ingiliz tarihçi Edward Thomartık yaygınlaşmış olan bir tartışmamn özüne gir son, yeniden silahlanma planlarma karşı tepkidi o köylü. örene son gittiğimde, artık yapımı sini açıklamak için uygarhğın son aşamasının ilerlemiş olan Kemer santrali konusunda köylü "imhaaük" olduğunu söylüyor. Rudolf Bahro'den hiçbir yakınma duymadım. Çünkü çoğu nun kitabından öğrendiğime göre, bunun Batı PENCERE Amerika Ne İstiyor? Bu kaçıncı? "Ermeni Soykınmı Tasarısı" yine Amerikan Kongresi'nin gündemindedir. Senato bu kez hızlı gidiyor. Arkadaşımız Ufuk Güldemir'in verdiği yeni habere göre eş içerikte bir tasarı da Temsilciler Meclisine sunulmuş. Kongre, Senato ve Temsılciler Meclisinden oluştuğuna göre iki yanlı bir gelişme... Amerikalının istediğı nedir? Çok yalın ve kısa özetiyle "24 nisanın, Ermeni soykırımını anma günü olarak onaylanması..." Öyleyse ilk iş önyargısız bir tutumla tarihe bakmaktır: Türk gerçekten böyle bir soykırımın suçlusu mudur? Amerikalıların Kızılderililere, Almanların Yahudilere karşı soykırım uyguladıklan saptanmıştır. Biz böyle bir şey yaptık mı? Tarih bu! Ola ki dedelerimiz bir suç işlemişlerdir. O zaman da Amerika'ya dönüp şunu söyleyebiliriz: Ulan, sözde dostuz. )fetmiş yıl önceki bir olayı neden gündeme getiriyorsun? Ruslar (ki orada Ermenistan Cumhuriyeti var) susup otururken senin ne üstüne vazife? Böyle bir şef yaparsan bütün ilişkilerimi keserim. Anadolu'dan pılını pırtını toplayıp defolursun... Bizimkiler bunu söyleyemezler; çünkü bu iktidar Amerika1 nın kucağına oturmuştur. Kırk yıldan beri "kucak politikash 'na bağlanmışız. Çankaya adayı özal, cumhurbaşkanlığına layık olduğunu kanıtlamak için ne diyor: ' Türkiye'de cumhurbaşkanlığına en fazla layık olart benim. Çünkü telefonu açıp A8D Başkanı Bush'la konuşabiliyorum." • Ancak tarihimizde bir Ermeni soykırımı yok. Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu Anadolu kanlı bir mezbahaya dönüşmüş. Sınırları değişken bir savaşta Ruslar, Türkler, Ermeniler birbirlerini öldürmüşler. Cephe gerısinde de Türklerle Ermeniler boğazlaşmışlar, komşu komşuyu kesmış; ama, o sırada Anadolu'nun Batısında, öncelikle İstanbul'da Ermenilerle Türkler bir arada yaşıyorlar; İttihat ve Terakki hükümetinin, soykınma ilişkin toptan bir polttikası saptanmryor. Tarihsel belgeler gün ışığına çıktıkça bu konu daha da belirlenebilir... Peki, Amerika'nın telaşı ve sabırsızlığı ne? Vaşington gerçeği mı arıyor? Doğruyu mu yeğliyor? Yoksa Türklere karşı bilinçaltındakı düşmanlık duygularının beslediği bilinçli bir kurnazlık politikası mı uyguluyor? Soru karmaşık ve iç içe bir gelişmenin irdelenmesini gündeme getirir. Ankara'da iktidar çevreleri daha şimdiden Vaşıngton'a teslim olrnaya hazırdır. Bunlara göre direnme boşunadır. Her yıl tasarının Kongre'den geçmemesi için ödünler veriliyor; ertesi yıl girişım yineleniyor. Öyleyse bırakalım tasarı onaylansın; bu iş de bitsin. Oysa, Amerikalı ne yaptığını biliyor. Bu konu Kongre lobiciliğinin ya da Vaşington'daki birkaç Ermenisever senatörün veya temsilcinin kulaktan dolma girişımi değildir. "Türklerin soykınm suçunu işledikleri"r\\ ABD "tescit" ederse ne olacak? Eğer körseniz ve dar ufukluysanız, hiçbir şey olmaz. Vaşington Türkiye'ye silah ambargosu uygulayınca nasıl sineye çekmiştik! Yine susar, Amerika'nın kucağında oturmayı sürdürürüz. Alnımıza vurulan damgayı da Arnerikancılık hatınna benimseriz. • Ancak iş bu sınırda durmaz. Bugün ABD, Ermeni soykırımı suçlamasını Türkiye'nin başında Damokles'ın kılıcı gibi tutuyor; Ankara'yı istediği gibi çekip çeviriyor. Işin içinde Israiiöe var. El altından Ankara'ya yapılan telkin, gösterilen yol nedir: "İsrail'e yaklaşın. Vaşington'da Yahudi lobisi, Ermeni tasansını durdurur." Türkiye bu yola itilmiştk. Peki, bu yol nereye çıkar? Birinci Dünya Savaşı'ndan bugüne kalan bırtek antlaşma var: Lozan!.. Bir başka antlaşma kalmadı. Bugün Ortadoğuda sınırların dalgalandığı bjr dönem yaşanıyor. "Dünyanm en sıcak bölgesi"nde sınırlar tartışmalıdır; "fiilen" çiğner)mektedir. İsrail, Lübnan, Suriye, Irak, İran arasında oturuşmuş, kabul edilmiş, tartışılmaz bir siyasal harita yok. Avrupa ve Amerika'da örgütlü, güneydoğumuzda eylemli Kürt ve Ermeni hareketi de Türkiye'nin Lozan sınırlarına yoneliktir. ABD'nin onaylayacağı "Ermeni Soykırımı Tasansı", sınırları dalgalanan ve çiğnenen Ortadoğu'da Türkiye'ye karşı ağırlıklı bir belge olarak uluslararası ilişkilerde kullanılacaktır. Amerika, Lozan'ı hiçbir zâman içine sindıremedi. 1727 Yaşında Bayanlara INGİLTERE'de İNGİLİZCE'yİ ucuza öğrenmek ıçın guvenılırtek yol AU PAİR'IIK yapmaktır. DERİN LİMİTEO $TI. B«rt«ro« Bul Mazh«rp«fa Sok 2/9 Beşlkt«»İ«. T«l 161 43 8687 Ankara 213 68 67 bmlr 22 38 86 SATILIK ORG Yamaha PSS570 338 29 59 itYATRODA DEVRİM Zehra İpşiroğlu 2000 lıra (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Turkocağı Cad. 3941 Cağaloğlutstanbul Ödemeli gönderilmez. 526032 nolu subay kımlık kartımı kaybettım. Geçersizdir. ŞENEL GÜl'EN Silahlı Kuv\etler'den aldığım , 365156 no.lu hava huviyetimi ^ kaybettim Hukümsuzdur EMER KAYA