24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER yılması ve bu alanda çalışmalar sonucu Bulgaristan yönetiminin bu uygulaması Uluslararası Af Örgütü'nce. Avrupa Konseyi, Avrupa Parlaınentosu, NATO ve İslam Birliği gibi uluslararası örgutlerce kınandı. Bu arada Bulgaristan'dan çeşitli voilarla Turkiye'ye kaçmavı başarmış Türk soyundan bazı kişiler (iki mılletvekili, bilim adamı ve sporcu) olayın boyutlarını, bizzat yaşamış olarak ortaya koymuşlardır. nın deniz yolunu kullandığı ya da yüzde 80 dolayındaki TIR pkışlarımızin hâlâ Bulgaristan yolunu kullandıkları ortaya çıkmaktadır. Yunanıstan yolu ile yapılan çok küçuk çıkışları dikkate aldığımızda bu oran belki biraz duşebilir, ama durum değişmemektedir. Bu durum, başta belirtmiş olduğumuz hedeflerden çok uzakta bulunmaktadır. Biz bu RoRo u>gulamalarına girerken Bulgaristan da Yunanistan'la, Yunan ümanları ile Suriye arasında RoRo seferleri duzenlemeyi pianlamış, ancak sadece Suriye'nin dar sıııırlarını aşıp Ortadoğu ülkeleriyle ticaret ve taşıma ilişkilerini iicak tutabilmek bakımından bir buçuk yıldan bu yana VarnaBatum arasında RoRo seferlerinegirişmiş, TIR'larını bu yolla da taşımaya başlamıştır. Türkiye topraklarından geçiş yapan Bulgar TIR'larının sayısının 3035 binden on bine gerilemiş olduğu bildirilmektedir. Bunda Ortadoğu'ya yük trafiğinin duşmesi yanında, herhalde VarnaBatum RoRo seferlerinin de onemli etkisi olsa gerektir. Bizde başta söylenmiş hedeflere vanlamamasında RoRo gemi sayısının sınırlı olmasının ve burada taşımanın uzun zaman almasının ve de gereklere uygun olmamasının buyuk etkileri olmalıdır. Geçen haftalarda bir RoRo gemimizin yanmasıyla bunun devreden çıkması yanında, sipariş edildiği bildirilen ıkisinin devreye sokulması da epey zaman alacağa benzemektedir. Bu arada baştan belirlenen hedefin de pek iyi duşunulmeden belirlenmiş olduğu da duşunulebilir. Aeı Bîr Y ıldönümii ve Rıılgaristan'la ilişkiler. . . PENCERE Güle Güle... 20 OCAK 198i Bikkati çeken nokta, Bulgaristan 'dan yapılan dışalım miktarının, sattığımıza göre çok çok yukarıda seyrederken giderek düşmüş olması ve 1987'de 9 milyonluk dışalıma karşıhk 14.5 milyonluk Belirli tepkiler dikkate alınırsa, Bulgar yonetidışsatım yapılmış olmasıdır. Bazı dalgalanmalara karşın dış ticaret ve mi tiım bunlardan epey rahatsız olmuştur. Türkiiktisadi ilişkilerdeki bu uygulama, dış politika uygulamasına koşutluk ye ile Bulgaristan arasmdaki iktisadi iiişkilerde de çok onemli gerilemeler olmuşıur. Hemen belirtmek (paralellik) göstermektedir. Ancak hükümetin Avrupa ile ulaşımda gerekir ki, zorla ad değiştirme olayına kadar TürkiBulgaristan yolunu kullanmama stratejisi pek gerçekleşmemiştir. ye, Bulgaristan'la çok ileri duzeyde iktisadi anlaşProf. Dr. NAZİF KUYUCUKLU İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Bugunler, Bulgaristan yonetimince ülkesindeki Türk azınlığmın adlannm devlet güonle zorla Bulgar adlarıyla değiştirilmesinin dordüncu yıldönümüdür. Bu vesile ile olav ve ondan sonraki ilişkilerimiz uzerınde biraz durmak istiyoruz. Anımsanırsa, Bulgar yonetimi ulkesinde yaşayan iki milyon dolayındaki Turk ve Musluman nufusun adlannı, 1984 vılının aralık ayında yerleşim bolgelerini ordu birliklerince ve milis örgüiünce kuşatarak, yani devlet gücuyle zorla Bulgar adlan>la değiştirme işlemine girmiş ve bunu uç dort ay içinde tamamlamıştı. Bu süre içinde dış basınla, özellikle Türkiye ile haberleşmeler kesilmiş, hatta telefonlar "anza" bahanesiyle kapatılarak konuşmalar önlenmek istenmişti. Buigar yonetimi de konu hakkmda önce herhangi bir açıklama yapmaktan kaçınmış, sonra ad değiştirmenin zorla değil göniillü olduğunu soylemiş, ancak olay tüm çıplaklığı ile ortaya çıkınca bu kez, ülkesindeki Turklerin Osmanlı döneminde dinlerinin ve adlarının zorla değiştirilmiş Bulgarlar olduğu iddiasıyla ortaya çıkmıştır. koymaktan çekinmemiştir. Hatta aralık ayında tüm ülkelergibi "İnsan Hakları Evrensel Bildirisi"nin kırkıncı yıldonumünu o da kutlamıştır. Ama bu kadar buyük sayıda bir azınlığın adlannı da zorla değiştirebilmiştir. Ayrıca Bulgaristan'ın zorla bu ad değiştirme uygulaması, bizzat kendi bilimsel yayııılarındaki kendi Bilimler Akademısi'nin yayımlamış olduğu tarih kitaplannda yüzyıllarca tekrarlayageldikleri "Turklerin Anadolu'dan geldikieri duşüncelerini" hiçbir bilimsel bulguya dayanmadan, daha önce söylediklerıni reddederek yapılabilmiştir. Bundan sonra da bu bölgelere dışardan kimseyi almamış, buna zorunlu olduğunu hissettiği durumlarda da Turklerden konuşacaklara "cehennem azabı" yolları gosterilmiştir. O zamanın Bulgar Meclis Başkam'mn Turkiye'ye goç etmek isteyen Türklere söyledikleri hâlâ hatırlardadır: "Doğduklan köyde yaşamaktan bıkıp Turkiye'ye göç etmek isteyenlere üç dört saatte göç etmelerinin sağlanması yolunda ilgililere talimat verildiğini bilmelidirler, ama Turkiye'ye değıl, daha sakin bir şekilde yasayacakları ve mutluluğa kavusacakları Bulgaristan'ın başka bölgelerıne..." (Cumhuriyet, 3 Nisan, 1985, s. 8). Bu olaylar karşısında direnmek isteyenler ölum dahil en şiddetli cezalara çarptınlmışlardır. Bu olay, aslında insancıl duşunceye ve kendilerinın sosyalist olduklannı iddıa ettikleri halde, sosjalist dü Ticari ilişkiler şünceye indirilen bir balyoz olmuştur. Oysa bu ha Bu olay karşısında Turk hükümetınin tutumu ne reket bizzat Bulgaristan'ın anayasasına aykırıdır. olmuştu? Olayı önce dış basından öğrenmiş ve hatta Çunku Bulgar Anayasası'na gore, "Vatandaslara bunun doğruluğuna inanmak istememiş olduğuna vicdan ve din özgüriıigü garanti edilir (Mad. 53/tV gore çok acıdır, demek ki konuyu yeterince bilmive aynı zamanda "Bulgar soj undan olmayan va yorduk. Sonra belirli politikalar oluşturulmaya çatandaşların, Bulgar dilini zonınlu olarak öğrenme İışıldı: Konuyu sürekli olarak uluslararası platformleri >anında kendj dillerini ögımmeve haklan vardır larda gündeme getirme, Avrupa ile ulaşımımızda (Mad. 4S/7)". Bu aıada bilindiği gıbi Bulgaristan, Bulgaristan yolundan başka seçenekler oluşturma, Birleşmiş Milletler'in üyesidir, barış ve işbirliği ile Bulgaristan'la ilişkilerimizi, bu arada iktisadi ilişilgıli, insan hakları ile ilgili tum anlasmalara imza kilerimizi en duşük düzeye indirme... Olayın ya malar imza etmiş, hatta ortak girişimler oluşturulmasını öngörmüş ve bunlardan bazıları gerçekleştirilir olmuştur. Ancak değinilen olaydan sonra bunlar durmaş olduğu gibi, 1982'lerdeki bir protokolle iki ülke ticaret hacminin 250 milyon dolara çıkanlması öngörülurken, ticari ilişkiler de gıderek gerilemeye başlamıştır. Örneğin I984'te 145 milyon dolardan, sırayla 106, 56 ve I987'de de 23 milyon dolara düşmüştür. Burada dikkati çeken bir nokta da Bulgaristan'dan yapılan dışalım miktarının, sattığımıza göre çok çok yukarıda seyrederken giderek düşmüş olması ve 1987'de dokuz milyonluk dışalıma karşıhk 14.5 milyonluk dışsatım yapılmış olmasıdır. Bazı dalgalanmalara karşın dış tiearet ve iktisadi ilişkilerdeki bu uygulama, dış politika uygulamasına koşutluk (paralellik) gostermektedir. Ancak hükümetin Avnıpa ile ulaşımda Bulgaristan yolunu kullanmama stratejisi pek gerçekleşmemiştir. Olayın başında Avrupa'ya mal ve insan taşımasında RoRo uygulamasına geçileceği belirtilmiş ve bu guzergâhta iş yapan TlR'larımızın yüzde 25'inin Köstence (Romanya) yolurra kaydırılması, geri kalan yuzde 50 bölumünun de Italya ya da Yugoslavya ile yapılacak anlaşmalarla bu hatlara kaydınlarak RoRo'larla yapılması düşunülmüştü. Romanya ile uygulamaya hemen başlanmış, fstanbul Köstence arasında biri Turk, öteki Romen olmak uzere her gun RoRo seferleri başlatılmış, bu yolla dört yılda yaklaşık yetmiş bin dolayında TIR taşınmış, bunların yaklaşık yarısı gidişi (çıkı$ları) oluşturduğuna gore, yılda ortalama çıkış 89 bin dolayında olmaktadır. Bir buçuk yıl kadar önce de İtalya ile imza edilmiş anlaşma çerçevesinde istanbulTriyeste RoRo seferleri başlatılmış, biri gidiş biri de geliş olmak uzere, ikisi de Türk RoRo'su olarak yılda yaklaşık iki bin TIR taşınmıştır. Bunun da yarısını gidiş olarak duşunebiliriz. Bu durumda Avrupa'ya yıllık elli bin TIR çıkışı olduğu duşünülurse, on bin dolayında TIR'ımızın, yani toplam çıkışlardan yuzde 20 kadarı Çelişmeden kurfulmak Aynca Avrupa'da çalışan işçilerimizin geliş gidişlerinde Bulgaristan yolunu kullanmaya devam ettiklerini belirtmek gerekir. Denizcilik İşletmemizin İzmirVenedik arasındaki ferry taşımalarıyla 1988 yılında Türk ve çeşitli uluslara mensup olmak uzere, on dokuz bin dolayında yolcu gelmiş olduğu belirtiliyor. Bunun ne kadarının Türk olduğu belli değil. Ama dışarda aileleriyle birlikte iki buçuk milyon vatandaşımızın bulunduğu, bunlarınsa buyük çoğunluğunun Avrupa'da olduğu düşünulürse, bu alanda da pek değişen bir şeyin olmadığı anlaşılıyor. Bu durumlar karşısında Türk hukumetinin, Bulgaristan'ın ülkesindekı Turk azınlığmın adlannı zorla değiştirmesi ve bunda ısrarlı tutumu karşısmda, hedeflerini ve bunlara erişmesi için kulJandığı araçları yeniden gozden geçirmesi gerekmektedır. Yoksa açık olarak gorulduğü gibi dediği ile yaptığı birbiriyle çelişiyor. Okurlanmıza: Arkadaşımız Melih Cevdet Anday, çağrılı olarak Hindistan'a gittiğinden bu haftaki yazısı yetişmedi. ARADA BİR OKURLARDAN En son, 24.11.1988 tarihinde saat 20.00 TV haber bülteninde: "Pancar üreticileri sorunlanna şöyle dile geürdiler " tümceleri yer almıştır. Doğrusu; 1985 yazını Houston şehrinde oğlumun yanında geçirmiştim. sorunlanna değil de Bir gece televizyonda gösterilen sorunlarını olmalıydı. şu iki olayı, güniın konusu Giderek artan dil yantışlarımn olması dolayısıyla anlatmak önlenmesi için yetkili kişi ve istiyorum: kurumlann çabaları gerek. Çünkü Türk Dil Kurumu'nun 1 Bizim "H'ashington kapatılmasıyta ortaya çıkan karpuzu" dediğimiz. gaytt büyük ve nefls karpuzlann dil sorunlanna acilen sahip yetiftirilmiş olduğu bir karpuz çıkılmalıdır. tarlası rraktörle sürülüyor ve o Rize'den bir Türkçe nefis karpuzlar paramparça öğretmeni ediüyordu. Sebep: Bu karpuzlardan yiyen birkaç kifi ölmüştü. inceleme sonunda, ölüme sebep, karpuzlann irileşmesi için köklerine hormon dediğimiz kimyevi maddeler konulmuş olmasıydı. Geçen cumartesi günü Bursa'da 2 Yine televizyonda biri 6 bir cenazemiz oldu. Cuma aylık, diğeri 6 yaşında iki ktz gunü belediyeye cenaze arabası çocuğu gösterilmişti. Her iki sağlamak için başvurduk ve yavru da getişmiş bir genç kız ertesi gün cenaze arabasınm görünümündeydi (göğüsler hazır olması konusunda büyümiis, muayen yerlerinde anlasarak 75 bin lira kapora tüyler bitmişti.) İnceleme yatırdık. Ertesi sabah her sonucu, bu çocukürın yedikleri ihtimale karşı hatırlatmak etten bu hale geldikieri gayesi ile belediyeye anlaşılmıştı. Çünkü üretici giıtiğimizde ilgililer, bir hayvanları çok et versin diye hormonlarla beslemişti. Acaba bu /Umler Houston 'dan temin edilip bizde de gosterilemez mi? Saygılarımia... F. E. ALTAN Emekli Öğretmen yanlışlık olduğunu ve daha önce başka bir cenaze için söz verildiğini, bu nedenle araba verilemeyeceğini bildirdiler. Olabilir, bize de başka bir araba verilir dediğimizde Bursa Belediyesi'nin bir tane cenaze arabası bulunduğunu hayretle öğrendik. Düşununüz nüfusu milyona varan Bursa'nın bir tek cenaze arabası var. Inandmayacak bir şey, ama gerçek. Acaba bu belediyenin başmdaki kişinin bu durumdan haberi var mı? Bilemiyoruz, ama bu Ugisizlik veya bilgisizlik karşısında bu makamları kimler dolduruyor diye acı acı düşünmekten de kendimizi alamıyoruz. arasında olduğu için kendisine burs veriliyordu. Sandık ki gerekli belgeler dolunca işlem tamamlanacak. Ne gezer! Zarflar dolusu evraklar gitti, geldi, imzalandı, damgalandı. Muhtar ve okul yeıkilileri peşinde koşuldu. Şimdi, tam vömestr tatili başında, okullarda yetkilileri bulmanın en zor anında yeni belgeler geldi, yine imzalanmak, damgalanmak, belli bir tarihe kadar postalanmak üzere. Verilecek burs, ayda 20 bin lira! Biz o kadarı harcadık bile evraklar için. Kitap yardımı da bir kez olmak üzere 20 bin lira! Oysa tek bir kitabın fotokopi tutan bunun çok üstünde. Cengiz İsrafil kaçmış... İsrafil kim? Özal'ın prenslerınden, hanedanın gözdelerinden İsrafil, çifte pasaportlu... ANAP'ın özelleştirme politikasının kurmayı, Morgan Guaranty firmasının Türkiye'deki ayağı, Amerikan tarikatının yanaşmalarından ve ulusal devlet kuruluşlarını yabancılara haraç mezat pazarlama programınm başı... İsrafil kaçmış... Ya da kaçmamış, istifa edip sessiz sedasız çekip gitmiş ikinci vatanına, asıl yuvası Morgan Guaranty'ye dönmüş... Allah selamet versin; darısı öteki prenslerin, şehzadelerin başına... Peki, özelleştirme ne olacak? Fösluyor mu? • Hükümet programı: "İstihsal hayatını devletin zararlı müdahalelerinden kurtarmak gerekiyor. İktisadi ve mali görüşlerimizin esası, bir taraftan devlet müdahalelerini asgariye indirmek, diğer taraftan iktisadi sahada devlet sektörunü mümkün olduğu kadar daraltmak ve buna mukabil emniyet venrıek st/reöyte özel teşebbüs sahasını mümkün olduğu kadar genışletmek diye ifade olunabılir Bundan böyle kamu karakteri taşımayan sahalarda işletmeciliğe geçmeyeceğimiz gibi, muhtelif sebepler altında kurulmuş işletmeleri, belirli bir plan dahilinde elverisli şartlarla özel teşebbüse devretmeye çalışacağız" ANAP'ın hükümet programı mı bu? Hayır... Demokrat Parti'nin 29 Mayıs 1950 tarihli ilk hükümet programından satırlar... Ne var ki o günden bu yana bütün sağcı ve tutucu hükümetler, programlarında iktisadi devlet kuruluşlarını özslfeştirmeyi amaçlamışlar; ancak söylediklerinin tam tersini yaparak devlet sektörunü genişletmışler... Şimdi sıra ANAP'tadır. Ozelciliğin ve serbest pıyasanın lafını ağzından düşürmeyen ANAP. devlet müdahalesınin en koyusunu uyguluyor. Müdahale siyaseti firmalar düzeyinde bile işliyor, darda kalan yakın holdinglerın batık şirketleri kurtarılıyor, kamulaştırılıyor. Devlet sektörü 1980'lerde daraldı mı? >t>ksa şişiyor mu? Cumhuriyet'in 15 Ocak 1989 günlü ekonomi sayfasında yayımlanan haberin anlamı ne: "Ataköy'de kurulan Türkiye'nin ilk süper mağazası Galleria, kamu sektörünün eline geçiyor." Başta artık pek meşhur Emlak Bankası olmak üzere, kamu bankalan süper market üzerine mi çalışacaklar? Devlet bir yandan Sümerbank'ın mağazalannı haraç mezat satmaya çalışırken öte yandan Gallerıa'yı neden satın alıyor? Hani devlet bakkallık ya da dükkâncılık yapamazdı? * • Houstori'dan OKT\YEKmCİMimarIarOdası2. Başkanı Hormon tanıtıcı film getirilsin "Körler Şehri" İstanbul! 21 Ağustos 1988 Pazar günü İzmir'de toplantıdayız. İstanbuldan gelen telefon gündemimizi değıştiriyor: "...Belediye ekipleri bitişığımızdeki binayı halatla çekerek yıkıyorlar Bulunduğumuz yapı sallanıyor... (Telefonda yıkım sesleri duyuluyor.) Yan duvarımızda büyük bir delik açıldı. . Biz de toplantı yapıyorduk, yıkım ekibi uyanlarımızı dinlemiyor... Yapıyı terk edersek daha da yüklenecekler..." Yıkılan yapı Tarlabaşı'ndaki Mimarlar Odası binasıyla, "birbirlerıne dayanarak" ayakta kalmış son birkaç binadan biri. Hem yasadışı yıkılıyor hem de can ve mal güvenliği için hiçbir önlem alınmıyor. Ekipler bir an önce "işini bitirmeye" bakıyorlar... Bu eylemi durdurmaları tçin İstanbul Vaülıği'ne, Belediye Başkanlıği'na, Bayındırlık ve İskân Bakanlıgı'na İzmir'den telgraflar gönderiyoruz. Yapıların kamulaştınlmadan, üstelik içinde insanlar oJa ola yıkılamayacağını anımsatarak... O akşam İstanbul'a geliyoruz. Pazartesi Demirel ziyaret ediyor. Binamızın delinen yan duvarlarına bakıp "Gazanız mübarekolsun demeye ge/dim..."diyor. Ertesi günü (23 Ağustos 1988) Melih Aşık, Milliyet'teki Açık Pencere'sinden olaya bakıyor ve savaş yıllanndaki bombalanmış Berlin'ı anımsatan bir fotoğrafın yanında şöyle yazıyor: "...Ya içindeki mimarlarfa birlikte başka ınsanların da bulunduğu bina da çökse ne o/acaktı? Hiç... Beledıyenin emirlerine boyun eğmemenin cezasını görmüş olacaklardı..." Yerinde bir yakıştırma. Artık bizde, yasaları ve bilimi çiğneyenler değil, gözetmek isteyenler cezalandınlıyor İstanbul halkı da Ortadoğu'nun uluslararası iş ve eğlence merkezi yapmak uğruna giderek tarihsel ve insancıl kimliğıni yitiren bir kentte yaşamaya daha doğrusu yaşamamaya itilerek, bu cezalandırmadan payını alıyor. Bayındırlık ve iskân Bakanlığı'ndan Oda merkezimize bir yazı geliyor. Ekinde de bizim 21 ağustos telgrafımız. Okuyoruz: "İlgi: TMMOB Mimarlar Odası Gen. Başkanlığı'nın 21.8.1988 tarihli tel dilekçesi. Bakanlığımıza intikal eden ilgi dilekçede; istanbul, Tarlabaşı mevkii, Taksim Caddesi, 15 No'lu binaya bitişik binaların, yürürlükte bulunan imar ve istimlak kanunlarına aykırı olarak yıkıldığını ve çevreye tehlike arz ettiğini iddia etmektedirler. Konunun, yürürlukte bulunan mevzuat hükümleri uyarınca incelenmesini, yerinde tetkikı ile yasal gereğinin yapılmasını, inceleme ve işlemler sonucundan ivedilikle bakanlığımıza aynntılı bilgi verilmesini..." Böylece bakanlık, İstanbul Belediyesi'nce yasadışı olmasının ötesinde bir katliama yol açabilecek derecede gözükara girişilen yıkımın "ivedi olarak" durdurulması ıstemiyle gönderilen telgrafı. üç hafta sonra, "incelenmesi" için belediyeye ileterek, "kamu haklarını ve hukuku koruma" görevinı yerine getirmiş oluyor. Korunan kimdir dersiniz? Tarlabaşı'ndaki uygulamanın bir kültür kıyımı olduğunu, bütün uygar ülkelerdeki tarihi metropollerde kent ıçi otoyollardan çoktan vazgeçıldiğini, tek seçeneğin metro olduğunu, üsteltk "Tarlabaşı Bulvan" denen bu garıp yolun trafik sorununu da çözmeyeceğini, tersine, giderek daha buyük tıkanmalara neden olacağım, çünku genel bir ulaşım planlamasına bağlı olmadığını söyledik demeyeceğim haykırdık, durduk. Niçin haykırdık? Çünkü az sayıdaki aydınımızın ve bilim adamımızın dışında kimse bu karşı çıkışa yeterince kulak asmadı. Neyse ki bir mahkeme kararı, Türkiye'de yine de her şeyin bitmediğini, hukukun ve bilimin er ya da geç üstün gelebileceğini gösterdi. İstanbul 1. İdare Mahkemesi'rtin 16.11.1988 gün ve 1988/988 sayılı kararıyla, "Tarlabaşı yıkırnlarına uygulanan planın şehircilik ilkelerine ve ilgili yasalara aykırı olduğu" tüm kanıtlarıyla belirlendi. Mahkemenin kararını dayandırdığı konularında uzman olmaları yanında bilimsel özerkliğin erdemini de böylece kanıtlayanüç onurlu akademisyenın bilirkişi raporunda, belediyenin planı hakkında şöyfe deniyor: "... Sonuç olarak uygulama imar planı niteliğinde olmayan 1/1000 ölçeklı imar ıstikamet planı olarak adlandırılan bu belge, 1/50.000 ölçekli İstanbul metropoliten nazım imar planına işlevsel açıdan da uygun olmadığı heyetimizce saptanmıştır..." Hani bu işler Essen Oniversitesi'nce hazırlanmış imar planlanna göre yapılıyordu? Mahkeme kararı ne yazık ki çok geç çıktı. Davayı kazanan Derinçay Oteli, orta yerde tek başına kalmıştı. Dalan "Davayı kaybettık, sahıpleriyle anlaştık" diyerek bandomızıkayla bu son yapıyı da yıkarken (Millıyet: 31.12.1988) enkaz altında kalan, salt bir binanın ternelleri değil, aynı anda hukuk ve bilimdi, istanbul 1. İdare Mahkemesi'nin yıne uyulmayan bu son kararı, hiç değilse gözlerini ve uslarını "seçeneksiz mavı perdeler" örten kimi aydınlarımıza gerçeği göstermeye yararsa, belki asıl işlevini o zaman yerine getirmiş olacak... Şunu da duyuralım: Son olarak bir "plan" daha ortaya çıktı. Adı "Boğaziçi Geri Görünüm ve Etkılenme Bölgeleri 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı revizyonu". Aslında doğru bir ad. Çünkü tam bir "revizyonist" plan. 3. Boğaz Köprüsü'nü ve bu köprüye bağlı kent içi otoyollan ağını uygulamaya zorlayacak şekilde düzenlenen "planın" başında şu not var: "Belediye başkanlığının talimatları doğrultusunda düzenlenmiştır." Ve bu "talimatla" Boğaziçi sırtlarında, daha önce yeşil alan olarak görünen arazilere, "brüt alan" üzerinden yüzde 60 ve yüzde 75 yoğunluklarla yapı ızni verilıyor. İlgiiilere duyuruyoruz: Bunun ne anlama geldiğinı bılenler bilir. Şımdi de denıze göz dikildı, yapay adalar kurularak güzelim koylar özel kullanımlara açılmaya başlandı. Bursa'da bir cenaze arabası yetersiz Ağızdan dolma bilgiçlik bizim ekonomi dünyasında pek geçerlidir. 1950'den 1980'lere kadar geçerti yargı neydi? İşçi ücretlerinin yüksekliği Türkiye'de enflasyona yol açıyor, ekonominin dengelerinı bozuyordu, değıl mi? Uzmanlar, profesörler, politikacılar sürekli biçimde bu propagandayı işlerlerdi. 12 Eylül askeri yönetımı sendikacılığı buldozer gibi ezdi; Türkiye "ucuz emek cenneti"ne dönüştürüldü... Şimdi enflasyon yüzde 100... İşçi ücretlerinın enflasyon kaynağı olmadığını öğrendik; ama pek pahalıya... Ekonomıdeki butün dengesizlikleri, tıkanıklıkları, kusurları KİT: lere yükleyen görüş de fostur. Bu gerçeği, bütün KİT'leri yabancı sermaye tekellerine haraç mezat ve yok pahasına sartıktan sonra mı öğreneceçjiz? • Törkiye'de ulusal ekonominin temel dıreği olan kuruluşları yabancılara satarak tam bir "sömürge ekonomisi" yaratmak için görevtendirilen Cengiz İsrafil, ikinci vatanı Amerika'ya çekip grtmiş... ! Güle güle... . ; „ • •'.">•••>•• t Darısı ötekilerin başına, Türkiye'yi ABDJn«n elli birinci eyale<' sananların tümüne... Bıırs ücreti evraklara yetiyor (Orijinal kitabı zaten DR. AYHAN CANER alamıyoruz). Bir de ev ve okuldan oldukça uzakta bir bankada hesap açtırma zorunluluğu var burs parasını almak için. Sonuç olarak biz bu burstan vazgeçtik! Oğlum, 1988 yıü ÖSYM, 11. Bilim adamı böyle mi, bu Basamak sınavlarına göre bir şartlarla mı yetişir? Yoksa üniversitenin, fenedebiyat kazananlar bursu almasın diye bölümünden kimya fakültesini mi bunca zorluk? kazandı. Aynı dönemde ÖĞRENCI VEUSI TÜBİTAKIan bir mektup aldık. llk 10.000 öğrenci Aıaköytstanbul NAKIİYECİ ARANIYOR Şehir içinde gece saat 02.00 04.00 arasında çaljşıınlmak üzere BedfordNC 50ISUZU tipi kamyonlara ihtiyaç vardjr. Isteklilerin 567 11 67 (10 hat) No'lu telefonlara müracaatları. Ad eklerini TRT yanlış kullanıyor Ne yazık ki son zamanlarda sıradan vatandaştan üst düzey yöneticilerine, TRT sunuculanna kadar birçok kisinin ad durum eklerini yanlış kullandığı görülmektedir. Spor spikerlerinin çokça yaptıklan yanlışhklar artık herkesçe kanıksanmıştır. Haydi bunu maç heyecanına verelim. Ama haber spikerlerine kadar yayılmışsa uyarıda bulunmada yarar vardır. Çünkü dilimizi en iyi kullanan bu kişiler topluma da örnek oluyorlar. Dolayısıyla ad durumlarında yapılan yanlışlar da "Affedersiniz" demeyi gerektirir. Yine 12.10.1988'de saat 18.00 haberlerinde TV haber spikeri, Çezayir olaylannı şöyle duyuruyordu: "Cezayir'de tutuklananların sayısının 3000'e bulduğu açıklandı. " Burada 3000 V yerine 3000'i demek doğru olurdu. saatıeri ayarlaytn... Değişinfiçin 21 Ocak 1988 Cumartesi saat 14.00 BILAR PANELI SOSYALİZM VE PRESTROİKA HALİL BERKTAY UMUR COŞKUN SUNGUR SAVRAN Yer: Bılar • İSTANBUL llk Belediye Cad. Küçük Tünel Han No: 5 TÜNEL Tel: 149 42 86 Oğlumuz BORAN'm Doğumunu duyururuz. 18 Ocak 1989 Güllü ve Abidin KOÇ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear