25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 TEMMUZ 1988 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 ÎSMAIL GÜLGEÇ MÜZİK FILIZ ALI HAYVANLAR Çokulushı bir topluluk ikinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra kurulan Viyana Oda Orkestrası'nın şimdiki elemanlannın hemen hepsi genç müzisyenler. Aralannda Türkiye'den kemancı Engin Yafet de var. Başkemancı Isveçli; üyeler arasında tranlı, Avustralyalı, Amerikalı, Macar ve Avusturyalı müzisyenler yer alıyor. Dr. thsan Fahri'nin sokaktaki adam ve kadınla diyalogu daima harikadır. Aya lrini'deki Viyana Oda Orkestrası konserine gitmek Ozere bindiği taksinin şoförüyle sohbeti koyulaştırmışken, şoför şöyle der Dr. lhsan Fahri'ye: "Ek, Ubü, eger Avrupa Toplulugn'na ginnek istiyorsak, onlann müziğini ogrenmeliyiz, degU rai?" Taksi şoförunun bu gerçekçi mantığıru kaç politikacıtnız paylaşıyor acaba? Festival konserlerinde sık sık Sayın Erdal tnönii ve eşini görüyoruz. Eski politikacılardan Besim Üsiiiııel ve Coşkun Kırca dışında benim tanıyabildiğim hiçbir politikacı konserlere rağbet etmiyor. İstanbul'umuzun Belediye Başkanı Sayın Bedrettin Dalan, festivalin açılış konuşmalarından birini yaptıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın çaldığı uvertürü zar zor dinleyip, beraberindeki zevatla birlikte salonu terk edip gitti. Gidiş o gidiş, bir daha kendisini görmek nasip olmadı festival konserlerinde. Herhalde Sayın Dalan, Gülhane Parkı'ndaki "altematif" festivali kendı zevkine daha uygun buluyordur diye düşünülebilir tabii. Dünyanın sayılı muzisyenlerinı, yine dünyanın pek çok bakımdan en gelişmiş müziğini icra ederken dinlemek, ınsanın kendi müziğini inkâr etmesi anlamına gelmez. Hatta, konser dinlerken insan bazen sıkılabilir. Bunda utanılacak bir şey yok. Güzelliklerden, özellikle sanatın güzelliklerinden hemen şıp diye tat ve zevk alabilmek öyle kolay iş değil. Zaman harcamak, merak etmek, sıkıntıya rağ Vıyana Oda Orkestrası Aya Irini'de iki konser verdi KÎM KİME DUM DUMA BEHÎÇ AK VtYAIA 00A MK8TMSISOÜSTLEKİ Viyana Oda Orkestrası nın IKI Konsennin ardmdan Viyana Oda Orkestrası Soiistleri de Aya irini'de bir konser verdHer. (Soldan sağa) Isveçli kemancı Ola Rudner, Avusturyalı kemancı Ludwin Multer, Amerikalı kontrbasçı James Rapport ve Avustratyalı çellist Hovrard Penny, toplıriuğun çokulushı niteTıflini somut bir biçimde gözler önüne seriyoriardı. (Fotojjraf: Tarık Ersoy) men sebat ve sabır göstermek gerek. Günlerden bir gün, bir de bakarsanız birbiri ardına kapılar açılmaya başlar önünuzde... Her yeni açılan kapı, bir öncekinden daha guzel, daha görkemli, daha derinliği olan dunyalara götürur insanı. Gelelim Viyana Oda Orkestrası'na. Bu topluluk 1946 yılında, yani II. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra kurulmuş, onca yıl da dağılmamış. Şimdiki elemanlannın hemen hepsi genç müzisyenler. Aralannda Türkiye'den kemancı Engin Yafet de var. Başkemancı Isveçli, uyeler arasında tranlı, Avustralyalı, Amerikalı, Macar ve Avusturyalı müzisyenler yer alıyor. Kısacası, bu orkestra çokuluslu bir topluluk. Orkestrayı ünlü Fransız piyanistşef Philippe Eotremont yönetiyor. Entremont da orkestrasının elemanlan gibi uluslararası bir sanatçı. Orkestra şefı olarak New Orleans Fılarmoni Orkestrası'nın, Denver Senfoni Orkestrası'nın şefliğini yapmış yıllarca. Plaklarıyla hem Avrupa'da hem de ABD'de ün kazannuş. Viyana Oda Orkestrası'nın tstanbul Festivali'nde verdiği iki konserin programlan, oda orkestrası repertuvarırun çalına çalına yorulan "savaş atlannâan" oluşuyordu. Hatta ilk konserin programında Mozart'ın "Küçük Bir Gece Müziği" ve Çaykovski'nin op. 48 Do Majör "Yaylı Çalgılar Serenadı'nı görünce, konserin sonuna kadar dayanamayacağımı düşünmüştum ne yalan söyleyeyim. Oysa, Mozart'ın belki de en popüler eserlerinden biri olan "Küçük Bir Gece MüzigT'nin daha ilk ölçülerinde, müziğin, Mozart'ın müziğinin, tüm "harcıâlem"liğinden arınmış olarak yorumlandığına tanık olduk. Küçük yaylarla, Mozart'ın müzik cümleleri inci gibi diziliyordu. Tempolar tam kıvarrundaydı. Sonorite, yani çalgıların birbirine uyumlu tınıları, Mozart'a özgü zarafetle birleşiyor, muziğin özü ortaya çıkıyordu. Philippe Entremont, programın ikinci eseri olan Mozart, KV 449, Mi Bemol Majör, No: 14 Piyano Konçertosunu piyanodan çalarak yönetti. Her ne kadar Aya lrini'nin koro için fevkalade olan akustiği piyanonun sesini bulandınyorsa da, Mozart konçertonun PİKNtK PtYALE MADRA yorumunu pek fazla zedeleyemedi. Orkestra, Çaykovski Serenad ile başka bir yönünu gösterdi dinleyiciye. Ses büyüdü, derinlik kazandı, büyuk yaylarla alabildiğine yoğun sesler elde edildi. 18. yüzyıl Viyana Klasik ekolü ile 19. yüzyıl Rus romantizminin arasmdaki geniş volüm, tını ve duyarlık farklan çıktı ortaya. Orkestranın ikinci konseri de bu ekol, stil ve dönem aynmları sergilenecek biçimde programlanmıştı. Konser Mozart'ın KV 138 Fa Majör Yaylı Çalgılar Divettimento'su ile başladı. Spivakov' HIZLI GAZETECİ SECDET ŞEN un yönettiği Moskova Oda Orkestrası'mn yorumunu aratmayaEVET, KHIK KlYAFErtMİZ, SÛÇIMIZ MOPAYA VYulAI cak kadar tertemiz entonasyonlu, Ç O1ESİZ S'ZW yumuşak, duyarlı ve akıcı bir yog£ö£NPİ6İNİ2 KtUMlPAN P'lİLİZ rumdu bu. Festival dolayısıyla dinleme olanağı bulduğumuz yabancı orkestralar, entonasyon sonınu diye bir sorundan bihaberler sanki. Her kafadan başka ses çıkması bize mahsus bir özellik anlaşılan. Yabana orkestralarda çalan Türk sanatçılar, bu orkestraların entonasyonunu bozmayı beceremediklerine göre, olay teker teker Türk sanatçılannın sorunu olmasa gerek. Ancak bir araya gelindiğinde hiçbir konuda anlaşamadığımız gibi bu konuda da bir türlu Ç İ Z G İ L İ K KÂMİL MASARACl anlaşamıyoruz herhalde ulus olarak. Viyana Oda Orkestrası'nın 2 temmuzda Aya îrini'de verdiği ikinci konserin ikinci eseri Mendelssohn'un Re Minör, Keman, Piyano ve Yayh Çalgılar için Konçertosuydu. Piyanoyu sef ve Piyanist Philippe Entremont, kemanı da orkestranın başkemancısı Ola Rudner çaldılar. Konser, Dvorak'ın op. 22 Mi Minör Yayh Çalgılar Serenadı ile sona erdi. Yine 18. ve 19. yüzyıhn üç değişik sülinden ömekler verilmişti bu konserde ve her üç stilin belirgin özellikleri titizlikle TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARKAN ve sevgiyle sergilenmişti. Konser, dinleyicinin coşkulu alkışlarıyla sona ereTken orkestra elemanlannın tstanbullu dinleyicinin gösterdiği ilgıden olağanüstü sevinç duyduğu da gözden kaçmıyordu. yÜRÜMEKJlN IŞlEVf NEDİR? SlNlF MÜ'(AP£l&M f?AKl MASAlbKtNPA PIİL • ) SOKAKLAHPÜ V£ BÖYLeCE SINIFÇA oYuLMUŞ OLPUK.AMA 9E& O'ıİL, YENHE ffîHE YENMEfl Ûnlü koregraf Maurice Bejart, geçen yıl Bruksel'den Log V zan'a taşKJıflı toptuluÖLyia istanbul Fesiivali'nden "erotik bir kuyrulduyıldız" gibi geçti ve dansseverterin belteğinde kolay kolay silınmeyecek ızier bıraktı. Koregrafisini Bejart'ın gerçekleştrdiğı ve faşizmi sımgeleyen Mışıma'yla dekadansı sımgeteyenîvaPeron'u yüz yüze geldigi "Patnce Chereau" adlı yapıt, Bejart Lozan Balesi'nın Istanbullulara çektiğı dans şöleninin en çarpıcı örneklerinden biri olarak belleklere kazındı. (Fotoğraf: Tarık Ersoy) RoSort DOJİHl J 6 Temrnuz ^ S f & C r a S ENERJ/ BAĞ/MSIZLIĞ/NA DOĞRU. 13?S'T£ BU6UM, SOıV /LGtMÇ YAHI2e/veejf Besteciyle dinleyici arasındaki köprü kurulamadı Sanat değerlendinnelerinde, eleştirmen "•csnel" olmak zorunda. Ancak insansak eğer, yaşadıklarımız, okuduklanmız, deneyimlerimiz bizi zamanla belirli seçimlere götürüyor. Şunu beğendim, bunu beğenmedim, bu zcvkime uygun, öteki değil diyebiliyoruz. Eleştinnenin de böyle seçimleri oluyor doğal olarak. Her ne kadar "nesnel" olma zorunlugunu omuzlannda ve vicdanında duysa da, " ö z n d " davranmaktan zaman zaman alamıyor kendini. Bundan birkaç yü önce, piyanist Ashkenali'nin tstanbul Festivali'nde verdiği resitalden sonra yazdığım bir yazıya fena halde içerleyen piyanist Gülay Ugurata, bcni, o zaman gazetemizin Kültür Servisi Şefi olan rahmetli Aydın Emeç'e mektupla şikâyet etmiş ve " . . . •ritrik yazanmzu Ashknıari gibi bir piyaniste dil nrarmam *t haddine..." diyerek yazıyı ve yazan kınamıştı. Şimdi yine haddim olmayarak bir başka "Ubu"ya dil uzatacağım korkanm. Piyanist Bnıno Leonardo G«ibcr kuşkusuz özellikleri, ustaüklan, incelikleri olan, üst düzey piyarüstlerden biri. Kendine vaktiyle epey ün yapmış. Gelber'in AKM'de verdiği ikinci resitaline gittim. (29 Haziran 1988). Sanatçı, resitaline Beetboven'ın op. 13, Do Minör "Patetik" sonatıyla başladı. Daha sonra programdaki bir değişildikle yine Beethoven'ın op. 31, No: 3, Mi Bemol Majör Sonztıru yonimlayan GelbeT'in Beethoven anlayışı, özelükle bir hafta önce aynı salonda dirüediğimiz Jorge Bolet'nin yorum anlayışı yanında çok yüzeyde kalıyordu. Gereğinden fazla hızb tempolarIa, müzik cümlelerini aceleden iç içe geçirerek insaru soluksuz bırakıyordu Gelber. Talihsiz bir Gelber konseri mayan bir yorumdu Gelber'inki. En azından dinleyene zevk venniyordu Gelber'in Beethoven sonatlan. Talihsiz bir seçimle bis parcası olarak çaldığı yine Beethoven'ın "Appassioaata" sonatının son bölümü, iki piyanistin Beethoven yaklaşımlan arasındaki uçurumu karşüaştırmalı olarak daha da belirgin fark etmemizi sağladı. Gelber, resitalinin ikinci yansında Robcrt Schnmann'ın ünlü "Carnaval"ıru yorumladı. Çeşitli müzikal simgelerle, kelime ve harf oyunlanyla müzik arasında bağ kurmayı pek seven Schumann'ın bu eseri, birbirinden sevimü, duygusal, yüzeyde ve derinlerde arayışlann birbirini kovaladığı bir müzikal portreler dizisidir. Piyanist Gelber, "Carnaval"ın gizemli, duygusal bölümleri arasında sivrüen "Chiarina", "Cbopin" ve "Aveu"da inandına olabiliyordu, ama o görkemli son portrede (Davidsbündler'in Filistinlere Karşı Marşı) yine aceleci tempolar alarak, bestecinin sesini soluğunu kesiyordu. Bolet, kendisiyle festival konserinden sonra yapüğımız konuşmada "20. yüzvdın Hofman, Rahmaninov, Horowitz, Gieseking, Backbaus, Cortot gibi büyük piyanistlerinin bJçbirinin birbirine benzemedigiııi, ama hepsinin Romantik piyano calma geleneginin nzanOsı oldnklaruu, oysa giuramüz piyanistlerinde geJenegİB de, kişiye özcl farkhUüann da yok oMugana" değınıyor, şimdiki pıyanistlerin hepsinin birbirine benzediğinden, hepsinin teknik ustalık ardına sığındıklanndan yakınıyordu. Bolet'nin bu görüşü Gelber için ne kadar geçerlidir, doğrusu pek bilemiyorum. Ancak şurası muhakkak ki, Gelber, besteci ile dinleyici arasında yaratması gereken köprüyü artık kuramıyor ne yazık. ENe/zsr Rsse/tecn APMiAJtsmarroM'Y R.AFIKİPAN ÜÇ , 8) MAKTAYMIŞ DEUVE A ) İ YAPAy ıı~e p ELPE EPJCME ^ SÖZ 4ĞOA/C/Si/ &£>tL//e*&/J', İLEBİ £>EU GEDE G.ÜMEÇ eNERTıSt ÜSTÜAJDE OU. BU t^eejı UEM UCUZMEM DE UZUN s 5 0 YIL ÖNCE Cumhuriyet 6 Temmuz 1938 üzerinde bulunan bınalardan bazılan da boşalmağa başlamıştır. 19381988 kuruş arasında olması muhtemeldir. Büyük sinemaların bundan daha aşağı fiat tatbik edebilecekleri kabul edilse bile bu, küçük sinemaların ölümU demektir. Kanunun istihdaf ettiği gaye bu değildir. Hatayın en büyük bayranu İskendenın 5 (Hususi muhabirimizden) Diin gece yarısı, ordumuzun, konak yerlerinde hazırlık yapacak olan ilk müfrezeleri hududu geçtiler. Hududu ilk defa geçen bu müfrezeler, geceye rağmen Türk ordusunu bekleyen binlerce Hataylı halk tarafından coşkun tezahüratla karşılandılar. İlk kurbanlar burada kesildi. Zabitlerimiz Fransız hudud zabitleri tarafından karşılandıktan ve tanışma merasimi yapıldıktan sonra derhal müretteb mahallerine hareket ettiler. Hatay halkı, sabaha kadar hiç uyumtyarak orduyu bekledi ve Erkanıharb Mira/ayı Ştikrü Kanatlının kumandasmdaki kıtaatımız saat beşte Payastan, altıda Hassadan Hataya dahil oldu. Kıtaat müretteb mahallerini işgale başladı. Bu akşam da Antakyaya girecektir. Anlaşmalarm imzası mtinasebetile Vali Abdurrahman Melek, Atatürkç, Celal Bayara, Hataylıların şükran hislerıni ifade eden telgraflar çekmiştir. Eminönünde yıkma ametiyeleH Eminönü meydanındaki Valide hanının yıkma ameliyesi bitmiş, enkazı naklonulmuş ve etrafındaki tahta perdeler de kaldmlmıştır. Bundan sonra istimlak muameleleri ikmal edilmiş kısımlann da süratle yıktınlması için tedbir ahnmaktadır. Yenicaminin karşısına isabet eden adanın da bir an evvel kaldırılması düşünülmektedir. Bu ada Tiıkije halknnn RADYOLIN 7.99 u Bu soluk almadan, nefes nefese çalış, bende sanatçının bu eserleri çala çala laçka ettiği izlenimini bıraktı. Bolet gibi her cünılenin tadına vararak, her sesin önem ve anlamını düşttnerek gerçekleştirilen bir yorumdan çok, artık otomaükleşmiş alışkanlıklarla baştan so 0T9MATta(LE$Mt$ AUŞKARUKUR Bruno Gelber'in AKM'deki ikinci resitalindeki yorumu, artık na göttlrülüveren, çalarken pek de zevk alın otomatikleşmiş alıskanlıklaria göturulen, çalarken pek de zevk alınmayan bir yorumdu. v.100 ü ADYOLIN Kanun henüz meriyete girmediği halde sinemacıların Sinemalarda, kazinolarda ve yaptığı tenzilata bir misal olmak üzere şunu alelumum eğlence yerlerinde söyleyebilirim. 10 kuruşluk yapılması kararlaştırılan talebe biletlerınden bugün ucuzluğun tatbikatma şimdiden başlanılmıştır. Fakat sinemacılar 3.28 kuruş vergi vermektedirler. Halbuki bu mevzu etrafmda bir kanunun tatbikatma gazete, müstehzi ve menfı başlanınca 10 kuruşluk bazı neşriyeat yaptığından, biletler için yalnız bir kuruş sinemacılar namına bir vergi verilecektir. Hulasa mümessil, bize müracaat sinemacılar bilfiil şimdiden ederek şunları söylemiştir: başlamışlardır. " Sinemalarda henüz kanun meriyete girmediği ve vergiler indirilmediği halde 10 kuruşa talebe matineleri ve 1520 kuruşa hatk matineleri yapılmaktadır. Bugün tatbik ettiğimiz tarife yaz tarifesidir. Asıl ucuzluk kış tarifesi üzerinden yapılacaktır. Esasen kanun da 15 gıin sonra meriyete girecektir. Büyük sinemaların kış tarifelerinde tahminen yüzde 2530 tenzilat yapılacaktır. Bu suretle fıatların 20, 35, 50 Sinemalarda ucuzhık başladı w
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear