23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 TEMMUZ 1988 CUMHURİYET/7 Bir iıısaııı tartişmak Ünlü Alman felsefecisi Heidegger'i konuşuyor herkes bugünlerde. Nazi miydi değil miydi? Eğer gerçekten bir Nazi idiyse, onu nasıl değerlendirmeli? Yani felsefesini ayrı, kendisini ayrı mı tutmah, yoksa ikisini birden çöpe mi atmah? Ben kendi payıma birinci seçimi yapıyorum. özgürlüğün, düşünceyi ve insanı çok yönlü tartışmaktan doğduğuna ınandığım için. HADİ ULUENGİN HANNOVER Herkes Heidegger konuşuyor. Tartışma, son altı aydır yeri göğü sardı. "Vartık ve Zaman" kitabı yazannın, yirtninci yüzyıl düşüncesini en çok etkilemiş bu büyük fılozofun, gerçekie bir Nazi olup olmadığı, Fransa ve Almanya'daki aydınlar arasında şu anda muazzam bir polemik konusu teşkil ediyor. Gün geçmiyor ki, Die Zeit'da, Le Monde'da, Pflasterstrand'da, Cahiers Philosophiques'te, Martin Heidegger'i n geçmişiyle ilgili bir makale yayımlanmasın. Kimine göre, 1976 yılında ölen profesör, bütün hayatı boyunca bir Nazi olarak kaldı. Dolayısıyla da, felsefesini bu doğnıltu temelinde okumak ve nihayetinde reddetmek gerekiyor. Kimine göre, Heidegger'in Nazilikle falan ilgisi yok. Sadecene, belirli bir dönem, taktik icabı Hitler iktidarıyla uzlaştı ve felsefesinde de faşizan bir ideolojiyi teorize etmedi. Kimine göre ise, Heidegger, gerçekten de Nazizmle flört etti, ancak bu onun duşüncesindeki temel doğruları etkilemedi. Olayın özeti ise şu: 1927 yılında ve henüz 38 yaşında, ustası Husserl'e ithaf ettiği "Variık ve Zaman"ı yayımlayıp, felsefede büyük bir devrim yaratan, böylelikle de "yeniKantçılığı" çürüterek şöhrete ulaşan Heidegger, Hitlerin iktidan almasından sonra, 1933 yılında Fribourg Üniversitesi'nin rektörlüğüne getirildi. Bir iddiaya göre, bu görevi üniversiteyi kurtarabilmek ve Yahudi öğretim üyelerinin fakültede kalmasını sağlayabilmek umuduyla üstlendi. Diğer iddiaya göre ise zaten nasyonal sosyalizme inanan Heidegger, rektör olmakla, Nazi iktidarına ideoloji üretmeyi hedeflemişti. 1934 yılında ise görevinden istifa etti. Yine bir iddiaya göre, bunu Nazilerle uyuşamadığı ve üniversiteyi kurtaramayacağını anladığı için bir protesto mahiyetinde yaptı. Fakat diğer iddiaya göre ise, Hitler yönetiminin kendisini ideolog olarak seçmemesine gocundu ve kalben Nazi kalmasına rağmen, Fribourg'daki görevini bıraktı. Savaş bitiminde ise, Martin Heidegger'in 19331934 dönemi için getirdiği acıklamalar yeterli bulundu ve kendisi tamamen aklandı. Tartışmanın, Ren Nehri'nin iki yakasında da böylesine güncellik kazanması ise, "Variık ve Zaman"ın yeni Fransızca tercümesinin geçen yıl basılmasıyla ortaya çıktı. Aslında başta Sartre olmak üzere bütün modern Fransız filozoflannı pek çok etkilemiş olan Heidegger'in, gerçekte Nazi fîkirler taşıdığına dair ilk makale Fransa'da yayımlandı. Buna cevap geldi. Konu Parisli "entdokratların" birinci sorunu haline dönüştü. Bir müddet sonra polemik Heidegger'in anavatanına sıçradı. Fribourglu felsefeciyi savunan Jürgen Busche, "Heidegger düşiincesinde bireysel suç mevcot değildir" açıklamısını getirerek, filozofun Almanya'nm kolektif angajmanından farklı bir şey yapmadığını söyledi. Buna karşıhk, Hngo Ott, Heidegger'in talebesi Marcuse'nin 1947 yılında hocasına yolladığı ve "Ben ve pek çoğnnıu? bir filozof olarak sizi onore ettik ve sizden sonsnz şeyler öğrendik. Ne var ki, insanla felsefe arasında aynm vapamayız. Bunu yapmak, sizin kendi felsefenizle çelişki içerir" diyen mektubu yayımladı. Actuel'de, Andre Gluksmann, orta yolcu bir yaklaşım içine girdi. Almanya'da "revizyonist" olarak tanımlanan ve Hiüerci gerçeği inkâr eden tarihçiler ise, Heidegger'e ilişkin polemikten yararlanarak, temerküz kamplan olayının abartıldığı ve hakikatte Nazilerin, Yahudilere karşı soykınm uygulamadığı tezini yeniden öne sürdüler. Bu, bir dızı tartışmaya daha mahal verdi. Hannover'den Buenos Aires'ten Tann bir başka yerde likte, yakında, hakkmda açılmış 39 adam öldiirme davası nedeniyle mahkeme önüne çıkartılması bekleniyor. ABD'den aynlmadan önce insan Yukandaki satırlar, Arjantinli haklan ihlali davalanna bakan gazeteci yazar Jacobo Timer avukatlar gnıbundan Joanne Homan'ın "tsimsiz Mahknm, Numa eper'la göriişen Mason, diğer barasız Koğuş" adlı kitabından alın n şeylerin yanı sıra 1977 yılında La tılar. tlk basımı 1981'de yapılan ki Opiniön gazetesi editörii Jacobo tabında Timerman, nasıl tutukla Timerman'ın kendi emriyle tutuknıp sorguya çekildiğini anlatıyor. landıgını da iliraf etti. Federal yargıç Ocampo, her birinin cezası mii• •• Yıl: 1988. Mekân: Buenos Aires ebbet hapis olan 39 suçtan yargılanacagını ve herhangi birinden Gazetelerden alıntılar: "1984 yılında ordudan ihraç suçlu bulunması halinde ömür boedildikten sonra ABD'ye kaçan ve yu hiıkum giyecegini söyledi." • *• bugüne kadar orada ikamet etmekte olan eski I. Kolordu Komu Görunüşe göre Mason eski dostanı Suarez Mason, Arjantin'e ia tu Ramon Camps'ın yanında gecidesini önlemek için 15 avdır ver recek bundan sonraki günlerini. diği kavgayı kaybetti ve ABD ma Artık, Timerman'ın hapislik günkamlan tarafından Buenos Aires'e lerini geçirdiği (şu anda eski dosttesUm edildi. Mason, 197679 yıl larımn yattığı) Magdalena Hapislan arasındaki kolordu komutan hanesi mi olur, Puesto Vasco mu hgı süresince adam kacınna, işken olur, yoksa zamanında kendi idace gibi insan haklanna aykın ey resinde olan Coti Martinez mi lemleri yönetmekle suçlanıp aran olur, orası bilinmez. Ama belli ki, makta idi. Arjantin'e iadesiyle bir çıkacak aheste aheste... Yargılanmadan mı, albay? Birisi tabanca namlusu olduğunu zannettiğim şeyi Hayatın cevaplanna baglı. kafama dayadı ve saymaya başladı. Beklerken kendi Tutuklanma emrimi kim verdi? kendime düşünüyorum: Bu şekilde ölmek kaçınılmaz 1. kolordn tarafından tntnkmıydı? Karırta, çocuklarım sizleri çok seviyorum. Adios. lusun..." sideri çok seviyonun. Adios, adios, «dios..." "Doknz, on. Ha~ ha.. ha!" Bir BUENOS AİRES Yıl. 1977. kahkaha işittim. Ben de gühneye Mekân: Buenos Aires. "Sabaha karşı yaklaşık 20 sivil basladım hem de yüksek sesle. Kogiyimli insan evimi bastı. Telefon mik, harika kahkahalar... kablolarını kopartıp arabamın Sorguya çekiliyorum: "Sadece anahtarlannı aldıktan sonra elle •ftnn hayat alır, hayat verir. Fakat rimi arkadan kelepçelediler. Üze lann şu anda başka yerierde meşrime bir battaniye örtüp arabaya gul oldnğu için Arjantin'de bu gögötürdüler. revi blz yüklenmtş durumdayız..." Gözlerimdeki bağ çözüldü. Ge...Uzun bir aradan sonra sessizliği bir kahkaha bozdu. Birisi yak niş, karanhk bir odadayım. Karlaştı ve tabanca namlusu olduğu şımda Buenos Aires Polis Şefı Alnu zannettiğim şeyi kafama daya bay Ramon Camps beni seyredidı. "10'a kadar savacağım. Alla yor. Arkadan kelepçeli ellerimin haısmarladık de sevgili Jacobo, se çözülmesi için emir veriyor. Anahnin için ber şey bitti. Dna etmek tar yanlış sokulduğu için bu işlem istemiyor musun?" dedi ve sayma oldukça uzun sürüyor. Belki de saya başladı... Ses çıkarmadan bek dece bir iki dakika sürüyor da balerken kendi kendime düşünüyor na uzun geliyor. "Timerman, hayatın sonılaArjantinli gazeteci yazar Jacobo Tımerman, İsimsiz Mahkum, Numarasız dum: "Bu şekilde ölmek kaçınılmaz mıydı? Kanm, (ocuklanm, nnu nasıl cevaplayacağiDa bağlı. Koğuş" adlı kitabında nasıl tutuktanıp, sorguya çekikliğinı anlatıyor. VAMKKURAL Roma'dan ^Ürünümüz gerçekten sahtedir' olası. Floransa'da Porcellino pat)nlü giyim, ayakkabı, çanta markalarmı zarı, Venedik'te Rialto, Napoli'taşıyan sahte ürünler tüm piyasayı sardı. de Forcello pazarlan, Roma'da öylesine gelişmiş bir sanayi oluştu ki bu ise îspanyol merdivenlerinin altında başlayan alışveriş merkezindealanda sahteyi, gerçekten ayırmak olanaksız hale geldi. Üstelik, neredeyse gerçeğinden bileki cadde başları, işportada satılan taklit marka cennetlerin arasında kaliteli bazı ürünlehn satış fıyatı, gerçeğin başı çekiyor. Çoğu sahte garanti yarısı, hatta üçte biri. Bu durumda, bunlarla sertifikaları ile birlikte satılıyor. Bazılannın baş edilmesi giderek olanaksızlaşıyor. Dahası, metre ötedentaklit olduğunu iki anlamak mümkün. sahteler gün be gün meşruluk kazanıyor. Neredeyse orijinallerinin taşıdığı Mtı ri'M* r r D D i H n r ' i IT NILGUN CERRAHOGLU ROMA Timberland pabuçlan, Annani, Moschino giysileri, Vuitton ya da Trussardi çantalapQİO g ö m l e k l e r i ı K r i z "• B e s t Company'nin içi pazenli i a . m n , F erre'nin ceketleri... ltalya'da bu ünlü markalann taklitlerini orijinal fiyatlannın üçte birine bulmak fiyat etiketlerine yaklaşık fiyatlarda satılan diğerlerini ise marka sahibi modacılar bile asıllanndan güç ayınyor. Kullanılan deri aksesuannın rengi, fermuan, kilidi ve kilidin üzerindeki L.V. damgası ile Floransa'nın Porcellino pazannda satılan Louis Vuitton çantalarını orijinallerinden ayırmak olanaksız örneğin. En çok taklit edilen markalann başında gelen Vuitton'un sadece 1988 yılı içinde taklitlerine karşı açtığı dava sayısı 374. Bavulları ve çantalarıyla ünlü Fransız fırması, bugün bütçesinin yuzde 3'ünü taklitlerle mücadeleye ayırmasına rağmen, piyasayı dolduran sahte Vuitton'ların önünü alamıyor. ltalya'da firmaların taklitlerine karşı açılan davalar üzerinde uzmanlaşan Avukat Romano Ci rillo, "Bu piyasa Opkı borsa gibi işliyor" diyor ve ekliyor: "Bir iiriin tutuldn mu taklitleri hemen ortalığı sanveriyor." ltalya'da 10 milyar dolar, dünyada ise 100 milyar dolarhk bir iş hacmi yaratan taklitlerin bir kısmı yalnız işportada kalmıyor. İyi yapılan taklitlerin bir kısmı lüks mağazaların vitrinlerine dek ulaşabiliyor. "Dolandıncılık içinde dolandıncılık" haline gelen bu olayın önunü almak için marka sahipleri, müşterilerini yalnız kendi adlarını taşıyan mağazalardan alışveriş etmeye teşvik ediyor. Örneğin Floransa'nın ünlü Signoria Meydanı'n dan birkaç metre ötedeki Porcellino pazarında satılan, orijinallerinin tıpatıp benzeri Trussardi çantalannı el altından taklit piyasasına surenler, bizzat Trussardi'nin atölyesinde çalışan artizanların kendileri. Ünlü firmada çalışan bu işçiler, 10 çantayı Trussardi'nin kendisi için yapıyorsa, S'ini de el altından taklit piyasaya sürüyor. Bu dolandıncılık karşısmda, her şeye rağmen milyonlarca lira kazanan isim sahibi modacrlar tam anlamıyla çaresiz kalıyor. Gazetelere verilen ilanlar, özel dedektifler, taklitlere karşı kunılan savunma komiteleri, piyasayı tarayan polis ekipleri... Bunlann hiçbirisi taklit piyasasına beklenen darbeyi vuramıyor. Çünkü bazı durumlarda polis de aslı ile taklidi birbirinden ayuamıyor. Şimdi bu sorunun üstünden gelebilmck için Italyan stilistleri, sahte banknotları asıllanndan ayıran tekniğe benzer gizli biı sistem geliştirmeye çalışıyorlar. Mağazalarda 73.000 liraya satılan tişörtlerini işportada onda biri fiyatına satan Lacoste taklitçilerine karşı bu firmanın açtığı yeni kampanya ise daha geieneksel. Sahte Lacoste tişörtleri yakalamaya katkıda bulunanlara, Lacoste fırması 50.000 lira mükafat vaat ediyor. Fakat sorun yalnız taklit tişörtleri ele geçirmekle halledilmiyor. Asıl zorluklara bunlann üretim merkezlerine ulaşılmakta karşılaşılıyor. ttalya'da dal budak saran "taklit sanayisi' şimdi artık sanat dünyasına dek uzanıyor. Milano ve Salerno'da Picasso, Flaman ressamları ve Van Gogh'lann taklitleri üzerinde ihtisaslaşan iki büyük galeri yılbaşından beri "Gerçekten sahtedir" sertifıkalarıyla büyük ressamların taklit tablolarını satıyor, Orijinallik peşinde koşan enteller, küçuk burjuvalar ve yeni zenginlere pahalı villalar döşeyen mimarlar tarafından satın alınan tablolan yapan ressamlar arasında en tanınmış olanı, kendini sanat dünyasında, "Mariolino da Caravaggio" olarak tanıtan Mario Feraboli. Ünlü Rönesans ressamlarından Caravaggio'nun köyünde yaşayan Feraboli, bir Van Gogh tablosunun kopyası için saatte 10.000 lira, Rubens için 15.000 lira, modern ressam De Chirico'nun komplike metafizik döneminin tablolan için de saatte 40.000 lira istiyor. Sahtelerin de bir değeri olduğunu iddia eden Salerno Üniversitesi sosyologlanndan Salvatore Casillo'nun kurduğu "Taklit Üzerinde Çalışmalar Enstitüsü " ve bir araya getirdiği sahte tablolan sergileyen küçük müzenin kamuoyunda çektiği ilgiye bakılırsa, Casillo'ya hak vermemek imkânsız. Benzeri bir düşünceyle yola çıkan "Cartkr Vakfı" ise Paris'te 11 haziranda açtığı " Vraiment F u x " (gerçekten sahte) sergisinde mücevherlerinin en iyi taklitlerini sergiliyor. Kopenhag'dan fikraları FERRUH YILMAZ Son moda 'Skoda9 KOPENHAG Hani şu eski günlerin tekerlekleri içeriye doğru yamulan Skoda arabalannı hatırlar mısınız? Skoda deyince aklıma hep o arabalar gelir benim. Ama artık Skodalar da modern bir görünüme kavuştular. Ama ne demışler, adın çıkacağına carun çıksın! tşte bu Skodalar'ın da adı çıkmış bir kere Danimarka'da. Zaten ister Sovyetler1 den gelen "Lada'lar olsun, ister Polonyaldann "Polski"leri olsun, ucuz fiyatlanna rağmen pek tutulmuyorlar. Lakin onların adları, onlardan çok daha iyi olan Skodalar kadar çıkmış değil hiç olmazsa. Nasıl mı? "Biliyor musun, neden Arapların develeri, Çekoslovaklann da Skodalar'ı var? Tabii, çünkü seçme hakkı önce Araplara verilmiş!" Aslında Skodalar'a daha bir iki yıl öncesine kadar kimse pek öyle yan gözle falan bakmıyordu. Her şey, Danimarka'nın taşrası sayılan Jylland bölgesinden iki komedyenin televizyonda Skoda fıkralan anlatmalanyla başladı denilebilir. Danimarka'da basın açısından ya2 ayları, haber kıtlığından dolayı "hıyar zamanı"dır. Danimarka'nın 9. sayfasındaki çıplak kızlarıyla Unlü bulvar gazetelerinden "Ekstra Bladet", (Danimarkalılar bu gazetelere, öğle paydosunda yemek yerken okunup bitirildiği için olsa gerek, "öğJe yemegi gazetesi" de diyorlar) geçen seneki "nıyar zamanı"nda, Skoda fıkralanyla ilgili bir yarışma açtı. Sonuçta ortaya Skoda fıkralarından oluşan bir kitapçık çıktı. Ancak tahminlerin aksine, birinci olan Kopenhag'ta Skoda ile değil Rolls Royce ile gezip, iyi bir lokantada ağırlandı mükafat olarak. "Ekstra Bladef'in yanşmasında derece kazanan Skoda fıkrasına gelince. Ayru zaman yaşama veda eden üç kişi gökyüzüne çıkarlar. Kapıdaki görevli sorar: "Dünyadayken ne tür bir araban vardı?", "Mercedes", "Öyleyse cenenneme." Sıra ikinciye gelir. Cevap: "Dünyanm en iyi arabasına, bir Volvo'ya sahiprim", "Sen de cehenneme". Üçüncunün boynu bükük. "Benim sadece bir Skodam vardı", "Öyleyse sen cennete!" Tann bu işten bir şey anlamaz ve görevliyi huzuruna çağırarak, bu kararın nedenini sorar. "Şey, ilk ikisi dünyada şaşalı bir yaşam siirdürmüşler. Halbuki üçiincusii, cehenneme daha dünyadayken girmiş!". Şüphesiz, etik ve moral açıdan bakıldığında, Martin Heidegger hakkındaki tartışma büyük önem taşıyor. Belki, Batı düşüncesinin güçlüğü de, ilk çırpıda soyut gözüken ve seçkinler arasında gerçekleşen bu tür münakaşalann yoğunluğundan, aydınların her konuda kıh kırk yarmalarından ve eleştirisel olmayı bir "aydın olma" ilkesi belirlemelerinden kaynaklanıyor. Ancak benim takip edebildiğim kadarıyla, şimdiye kadar Heidegger'i, felsefesinde de Nazi fîkirler ürettiği için eleştiren hiç Bugünkü Samoa düğünü. Domuz, pasta, gelin, damat, orkestra, her şey bir arada (Fotoğraflar: Nadir Paksoy) kimse yok. Çünkü bu mevcut değil. Bu durumda da iki tercih var. Ya, Marcuse'nin mektubundaki gibi hareket edilecek ve felsefeyle insan arasında ayrım yapılamayacağı için, insanlığa karşı suç işlemiş bir rejimin taraftarı olan Heidegger'in düşüncesi reddedilecek. Ya da üretilen felsefe ayrı, insan ayrı değerlendirilecek. çok önemli bir anlamı var. Çün nasıl sunulacağından tutun da, Benim tercihim ikincisinden ya NADİR PAKSOY kü gelin öyle sıradan biri değil, o konuklann önünde ne şekilde na. Totaliter kutupların herhangi APİA Kanolar birkaç gün bir 'Taupou.." Pasifikli kabile davranacağına, ilk kabın kime subirine temayül ettikleri ve hatta öncesinden kumsala çekildi, ağlar toplumları, kişiyi zaman tünelin nulacağına, dansların işveli inceonlann suç ortaklığına katıldıklan toplandı, zıpkınlar asıldı. En kü de dalga dalga başıboş yolculuk liklerine değin bir dizi eğitimden için Ezra Pound'u, Nazım Hik çüğünden en yaşlısına değin her lara sürükleyen bir gelenekler, gö geçer... Ve sonunda o artık "kömet'i, Cfline'yi, Misima'yı, Necip kes, hanl hanl köyreislerindenen renekler cümbüşüdür. Samoa'da yün törensel bâkiresi" anlamına Fazü'ı, Drieu La Rochelle'yi, Ma kıdemlisinin "en özel" kızının dü köy reislerinin (matayi) yerel so gelen "Tanpou"dur.. Ve taa ki evyakowsky'yi, vesaireyi reddetmek, ğününün telaşı ve heyecanı içinde. runları tartıştıklan toplantılarda, lenip de bayrağı bir başkasına devokumamak, takdir etmemek, afaHindistancevizleri yavaş yavaş reislerin rütbe alma törenlerinde, redene değin, halayıkları tarafınrozlamak, özgür düşüncenin te karardı, gök önce turuncuya, son saygjdeğer konuklara hoşgeldin dan "bâkireliği konusunda" sümeline aykın. Özgürlük, hem He ra kızıla çalıp birden cayır cayır şölenlerinde, bodur bir ağacın rekli göz altında tutulur.. tşte bu idegger felsefesini hem de insan alevler içinde kalıverdi. Bir Pasi koklerinden elde edilen hafıf nar geceki düğün onun düğünü. Bu Heidegger'i öğrenmeyi ve şeyler fik gecesi daha başlamakta. Öte kotik özellikteki geieneksel Pasi geceki düğün, babası "biiyiik rearasında serbest iradeyle tercihler lerde denizkabuğundan bir ti bo fik içkisi "kava"yı adabına uygun is"in, temsil ettiği sülalenin, denetyapmayı içeriyor. Özgürlüğü pe rusu üflendi. Geieneksel düğün biçimde hazırlayıp sunmak, dans lediği köyün, etkilediği yörenin kiştiren şey, bilginin aleni, öğren şöleninin başlarpasına ramak var.. lara erotik bir coşku katmak "Ta parıltılı gururu. menin hür, tartışnıanın çok boyut Koîıuklar "biiyiik reis"in "fale"si upou"nun görevidir. Gelenekler, Hasır örtülerle çevrelenmiş böllu şüphecihğin ilke ve tercihlerin ni (duvarsız geieneksel Samoa evi) böylesi "yüce bir görev"le yüküm menin içinde kızın babasının sözde serbest olması. Batı düşünce çoktan doldurmuş. Düğün alanı lenen bu genç kızın, en kıdemli re cüsü konumundaki reis yere bağsinin kudreti, biraz da Heidegger "fırancapani", "hibiskus" (Çin isin ergenlik çağına erişmesine az daş kurmuş beklemekte. Hemen hakkındaki polemiğin yoğunlu gulü) çiçekleriyle silme bezeli. bir zaman kalmış kızları arasın ardında, gelini bu günlere yetiştiğundan ve aydınlann kıh kırk yar Çevreye kokuların en iç gıcıklayı dan seçilmesini öngörür. Seçilen ren halayıklanndan kıdemli bir masından kaynaklamyor. Özgür cısı, en büyülüsü yayılmakta bu kız alımlılığı çalımlılığı bir yana, ikisi. "Taupou" içeriye süzüldü. lük, düşüncenin ve insanın çok akşam. Tüylerim ürperiyor.. evlenene dek bâkire kalmalıdır. Donuk adımlarla sözcü reisin yönlü tartışmasından doğuyor. Samoa gelenefinde bu düğünün Kava'mn nasıl hazırlanacağından, önünde durdu. Evren sustu. Tam Apia'dan Bir düğün gecesi Çağdaş bir Samoa ouğununde gelin, geieneksel Samoa dansı Siva yapıyor. tamlar sustu. Dalgalar bile kınlamıyor artık mercanlarda.. Taupou yavaşça eteğini kaldırdı. Sözcü reis muz yaprağı sarılı sağ elinin işaret ve ortaparmağını, hayal meyal titrek alevlerin ıhk Akdeniz teninde Pasifik yakamozları yarattığı yasak tel örgülerle bütünleştirdi. "Taupou"ya ve düğün evine saniyeyle ölçülebilecek denli kısa an okyanus kadar sonsuz geldi. Yeşil yaprak kırmızıya bulandı. Sözcü reisin, halayıkların ve de kızın yüzündeki soluk maske düştü. Gülümseme beürdi. Sözcü reis dışarıya çıktı. Kırmızı muz yaprağıyla bezeli parmağını düğün evine gösterdi. Ortalığı tarifsiz bir coşku sardı. "Köyün törensel bâkiresi" babasının, müstakbel kocasının. kendisinin, ailesinin, köyünün, sülalesinin ve de en önemlisi, geleneklerinin namusunu kanıtlamıştı. Artık gün ışıyana dek sürecek şölen başlayabilirdi.. Tamtamlar coştu. Dansçılar coştu. Köy coştu... Geçenlerde davetli olduğumuz Samoa düğününde, elli yıl öncesine değin varlığını koruyabilen bu geieneksel töreni aradım. Oysa ki kilise bandosunun eşliğinde, gelin "palangi" (beyaz yabancı) geleneğinden uyarlanan gelinliğiyle; damat siyah kelebek bovıınbağı, beyaz garson ceketi, lacivert eteği ve siyah sandal pabuçlarıyla şık Samoa dansları (şiva şiva) döktürmekteydi. Papaz gelip aile bütüıılüğünden dem vuran bölumler okudu Incil'den. Çeyiz yerine geçen hasır örtülerden, çiçek desenli basma kumaşlardan, içi Tala yüklü (Samoa para birimi) zarflardan bom bol dağıtıldı. Yüzlerce davetliye uzun masalarda düğün yemekleri sunuldu. Beş katlı düğün pastasının önünde, kıvamında kızartılmış, kulaklanna ve gerisine Pasifik çiçekleri sokulmuş iri bir domuz durmaktaydı.. Bir yastıkta kocasınlar... Stuttgart'tan Elli yıl önce, elli yıl sonra AHMET ARPAD STUTTGART "Sıcak bir yaz gunüydü. Bavyera'nın geniş ovalannda Partenkirchen'e doğnı yol alıyordum. Uzakta Alp dağları, dokunsam tutacağım. Doğa yaşam içinde. Gtineş ışıgında pınl pırıl. Giinlerden pazar. Güzel, renkler içinde bir köye giriyonım. Burası Murnau... Dinlendirici huzunı burada bulacagımı hemen seziyonım." Ve bu köyde kalıyor Ödön von Horvath. Kısa yaşamının en önemli 10 yılını Alp dağlan etek1 lerinde, göl kıyısındaki Murnau da geçiriyor. "Daglan severdi o. Doğa ona neşe verir, onu mutlandınrdı" diyor dostlanndan H. Geiringer. En önemli eserlerini yazdığı Murnau'da Ödön von Horvath Cemiyeti, yazan ölümünün 50. yılında andı. Bütün bir hafta süren toplantılar, konferanslar ve sergilerde, özellikle tiyatro eserleri yazan Horvâth'ın 1920'li ve 1930*^ yılların Alman dili edebiyatına olan katkıları üzerinde duruldu. Murnau ve çevresi 19001940 arasında sayısız sanatçının huzur içinde yaşayıp yeni esintiler ve düşüncelerle kişiliklerini geliştirdiği bir yöre olmuştur. Horvath tiyatro eserlerinde küçük burjuva insanlannın gizli kalmış kötü yanlannı ortaya koyar, onları iğneleyici ve acı bir alayla taşlar. Romanlarında da kişinin hemcinsine olan sorumluluklanna dikkati çeker. 1930'lu yıllar Horvâth'ın yaşamında büyük değişikliklere yol açar. Yaklaşmakta olan nasyonalsosyalist akımı ve tehlikesini çok çabuk sezer. Karşı çıkar. Korkan dostları birer birer onu terk eder. Horvath 1933'te Avusturya'ya geçer. Salzburg ve Viyana'da yaşar. Çeşitli tiyatro eserlerinin yanı sıra "AUahsız Gençlik" adlı ünlü romanını yazar. Hemen ardından Naziler Horvâth'ı yazarlar derneğinden atar, romanını da "muzır" hemcinsince sömürülmesini tadyayınlar listesine alıp yasaklarlar. landırıyor. ödön von Horvath, savaş önStuttgart "tribühne" tiyatro cesi yaşadığı ülkenin politik ve sunda kısa sure önce "Kongre" toplumsal yapısındaki bozukluk(1928) adlı oyunu sahneye kondu. ları acımadan ortaya koyan, soYazar, rahata kavuşmuş insanın nuçlannın bireylere vereceği zarargünlük sorunlarla pek ilgilenme ları gösteren bir yazar. Nasyonaldiğine dikkati çekmek istivor. Fa sosyalistlere açıkça karşı çıktığı şist yönetim, topluma önce her şe hemen hemen bütün yapıtlannda yi tozpembe göstermekte. Bir gün görülmekte. ise bu düşler dünyası aniden yıkıBavyera köyü Murnau, elli yıl lır, insanlar için iş işten geçer. Hit önc>; kovduğu yazan günümüzde ler maskeli bir asker elkol hare saygı ile andı. Kısa bir süre önce ketleri ile bağınp çağınyor, tek ba de Avusturya hükümeti mezannı şma savaş veriyor, bütün insanlı Paris'ten Viyana'ya taşıdı. Horğa karşı. Sahnenin koşesınde bir vath ailesi üike başkcntinde yine piyanıstle bir kemancı losanm bir araya geldi. Elli yıl sonra... Skoda şakalarından örneklere devam. "Skoda f abrikasında kaç kişi calışıyor biliyor musun?". "Evet, iki kişi. Biri kesiyor öbiiıü yapıştınyor." "Sen en son haberi duymamışsın. O ikisini de işten atıp üçüncü birini almışlar. Hem kesiyormuş hem yapışünyonnuş." Horvatfı için dostları "Dağları severdi o. Doğa ona neşe verirdi" diyor
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear