25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER bankalan yer alacak: Kitaplıklar iletilerin alınıp verildiği yerlere donuşüyor. iletiliklerde yalnızca geçmîşten kalma yapıtlar saklanmayacak, daha çok "gerçek zamanda, guncelliğin ticaret ağları içinde dolanan iletiler" kaplayacak ortalığı. Geleneksel duzende kitaplık okulun yardımcısıdır. Okuyucu yazara yazı üzerinden bağlanmıştır, yazar da okuyucuya. Bu bağı da yazının ve okumanın öğretildiği okul sağlamaktadır. Bu kez okul ile iletiliğe dönüşen kitaplığın bağı kopuyor. tletiyi kaydeden ve yayan aygıtlarla ilgili teknik bilgiler çetrefillikleri nedeniyle halkın erişebileceği nitelikte değil: Güç duıumda bilgisayar uzmanları iletiyle alıcı nın arasına giriyor. En iyi oiasılıkla okul iletiliğe bağlanıyor, iletilik okuldan bağımsızlaşıyor. Daha açık söylendıkte, kitaplık iletiliğe çevrildiği ölçüde, okul tüketirn için mal üreten bir fabrikaya donuşüyor. Bu durum basın bülteninde şöyle anlatıhyor: "Yazarlarla okuyuculann yazı teknolojisine dayalı ortakltğı sona ermiştır: Bilgi endustrisi sektöriınün gitgide uzmanlaşmış ureticileriyle bu kitle üretimini satın alan tuketiciler arasında bir karşıtlık belirmektedir". "...Bir magnetik kasete erişilmesi bir tüketim malı olan okuma aygıtını varsayar; bu okuma aygıtı alıcıda ekonomik bir gücu gerektirir, yoksa bilmesini değil". Olaya bu açıdan bakılırsa, resmi bir bildiride yer alan, geleceğin iletiliklerinin merkezleşmeyi azakarak ve kitleyi etkinleştirerek Fransa'da eğitimöğretimin gelişmesine katkıda bulunacağı yolundaki tahmini fazla iyimser değil mi ? Turkiye'deki merkezciliğin aşılmasında da benzer bir biçimde bilgisayarlara ve bilgisayar denetimindeki kitle iletişimine (daha doğru olarak kitle iletişimi denetimindeki bilgisayar bilgilerine) bel bağlayanlar varsa onları da bu noktanın düşundurmesi gerekmez mi? Bilgisayar teknolojisi ozellikle Türkiye gibi ülkeler için hem uretim hem tüketim koşulları nedeniyle dışarıya daha çok bağımlanmavı getirmeyecek mi? Fransa yönünden ise şunu sormak gerekir: Bu serginin 1988 yılında sekiz Fransız kentinde dolaştırılmasının planlanması merkezciliği azaltma yönünde ilk bir deneme mi sayılmalı, yoksa bir tüketime iştahlandırma (ya da yeni bir çelişki biçiminde her ikisi) olarak mi görulmeli? bulunan Derrida'nın "alfabetik kayd"ın "analojik" ve "sayısal" denen kayıtla geride bırakılması olgusu karşısında ne duşündüğü ortaya çıkmadı. Bu konuda önemli bir nokta, serginin düzenleyictsi Bernard Stiegler tarafından (basın bültenindeki göriışlerin bir açıklaması olarak) şöyle dile getirildi: İnsan belleği başlangıçtan beri teknolojiktir, ancak yayın ortamı büyüdUğü olçüde de belleksel izlerin aktarılması buyük bir hız kazanmaktadır. Bunun ilk örneği, XVI. yuzyılda baskı tekniği ve posta ağlannın gelişmesiyle verildi, ama şimdilerde "bilgi ve belleksel izlerin elde edilişi ve dolaşımı ışık hızına yaklaşmakta, yani neredeyse anında olmaktadır." En yaygın ve bilinen örneği geçmekte olan bir olayın hemen hemen "anında" film kaydına geçinlip televizyonda yayımlanması olan bu olgu, " y a n " ile karşılaştınlacak olursa, olay kayda geçirilme okuma arasındaki süreleri önemli ölçude kısaltmaktadır: "Yazı yoluyla izlerin aktanlması kuşkusuz belli bir gecikmeyi gerektirir. Elektrik ve elektronik teknolojileri bu gecikmeyi ortadan kaldırdılar. Bu nedenle olayların aktarılmasındaki gecikmenin tarihsel zamana özgü olup olmadığı, her şeyin anında, gecikmesiz ve her yerde sergilendiği bir dünyanın, yeni bir zaman kavramım da birlikte getirip getirmediği sorulabilir." Ama bu hız gerçekten bir yenilik mi? Derrida'ya soracak olursak, "Hayır." "Kapitalleştirme ve kapitalizm daima hız biriktiren bir yapıya sahip olmuştur." ('Psyche', 1987, s. 366367). Baska bir deyisle, bu "hız" ilkin yukarıda andığım "tüketim" olayından busbütun bağımsız değil. Beri yandan, bu hızlı kayıt ve yayımlama, imbilimsel ve ruhbilimsel açıdan baktığımızda, insan belleğinin çok sık olmasa da başvurduğu bir yontem. Yabana dil öğretiminde oğrenciye yuksek sesle yineletilen sözcükler, tümceler neredeyse anında gerçekleştirilen bir "kayıt" ve "yayımlama" değil mi? Kuşkusuz burada, yani insan belleği ile yapılan kayıtta yanılma payı var ve yayımlama anonim bir kitleye yapılmıyor. Ama olay aynı: Belleğe gecen şeyin "anında" yakalanması ve yenidenuretilmesi. Sahibi Olmayan Anılar Aylar önce gördüğümüz bu serginin akılları çelen yenilikleriyle birlikte içinde yer aldığı geniş kültürel ve toplumsal bağlam göz önünde bulundurulacak olursa, teknolojik ve yönetimsel yönden asıl vurgulanmak istenilenin şu olduğu söylenebilir: Bilinen, alışılmış anlamında kitaplıkların yerlerini yakın bir gelecekte kitleileüşimkitaplıklarına, "iletilik"lere (Medıatheque) bırakacak olması. Geleneksel kitaplıklarda yalnızca kitaplar bulunur. Oysa bundan böyle iletiliklerde kitaptan çok görüntüler, sesler, veri bankalan yer alacak: Kitaplıklar iletilerin alınıp verildiği yerlere dönüşüyor. PENCERE 25 HAZİRAN 1988 Toprak Kaymasına Karşı?.. Doç. Dr. ÖNAY SÖZER 9 Haziran 1988 günlü Cumhuriyet'in 7. sayfasında Beşinci Bilgisayar Kongresi'nin sona erdiğini bildiren, konuşmalardan özetler sunan haber, "Bilgisayardan korkmaym" başlığıyla verilmişti. Bunu okuvunca, aylar önce Fransa'daki bir bilgisayar sergisini değerlendirmeyi düşündüm. Paris'te Georges Pompidou, Sanat ve Kültür Ulusal Merkea. Bu merkezin 10. yıldönumünü kutlamaya adanan çeşitli etkinlikleTİ çerçevesinde, 21 Ekim 1987 18 Ocak 1988 tarihleri arasında "Getecegin Aoılan Kitaplıklar ve Teknolojiler" başlığını taşıyan bir sergi düzenlenmişti. Başlıca amacı, bir yandan insan iletişimini tarihinden bugüne, bilgisayarlann ve elektronik kayıt aygıtlannın perspektifi içinde gozden geçirmek, öbür yandan bu yeni araçgereçleri tanıtarak Fransa'nın eğitimkültur politikası için yararlı kılmak olan bu sergi, aynca yeni gelişmeler üzerinde duşünmek isteyenlere de bu fırsatı vermekteydi. Gerçekten de şaşırtıcı adı "Geleceğin Arnlan" taşıdığı iki anlamlılıkla bizi daha en başta düşünmeye çağırmakta: Bir anlamda söz konusu "anılar", bilgisayarlann bugunden yarına taşıyacağı bilgilerin tıimü olarak gelecekleki aıulan obiır anlamda ise, tüm geleceği öncedenhesaplama yoluyla tıpkı geçmiş gibi bılinebilecegi soylenmek isteniyor. Bilgisayarlar, yalnız şimdiyi değil, geleceği de bir anıya mı donuştüniyor? Bu sorunun yanıtıru aramadan önce, böyle bir soruya yol acan teknolojik oluşumu sergide gördüklerimizin ışığmda tanımlamaya çalışalırn. ler atölyesi, 10 yıldan 20 yıl öncesine kadar giden bir arşiv malzemesini (televizyon haberleri, kurgusal film parçaları, videodiske kayıtlanmış basın fotoğraflan) bilgisayarın montaj olanaklarıyla bir araya getiriyor. Bilgisayarla okuma ve yazauı atölyesi, kurgusal yapıtlardan (Stendhal, Jules Verne, Perec, Genç Kız Romanlan) yapılan alıntılan bir mikrobilgisayar aracılığıyla, bu alıntılardan yola çıkarak yeni romanlar yazmak isteyenlerin kullanımına sunuyor. "Stendhal'le, Jules Verne'le... Birlikte yazmak": Bu çalışmaya verilen güzel ad bu. Bilgisayarla belgesel araştırma ve yayımlama atölyesi ise hızlıokuma ve makrookuma diye adlandırılan yöntemlerle yalnızca basın haberlerinc değil, beş yüzyıllık Fransız yazınına başvurulmasını sağlıyor ve basın bülteninde bildirildiğine göre "daha önce hiçbir zaman olanak kazanamamış metin çözümü işlemlerine izin veriyor". Serginin ikinci bölümünde ise yazının doğuşuntîan beri toplumsal belleğin geçirdigi gelişme kayıt tekniklerinin çeşitliliğine göre göz önüne seriliyor. Kuşkusuz bu bölüm de en az ilki kadar ilginç, ancak işlevsel olanı ilki: Atölyelerde ziyaretçiler bilgisayarlan kendileri kullanarak daha önceki iletilerden (gazete haberlerinden Stendhal'e kadar; ama ayru zamanda ses ve göruntu olarak) yeni iletiler, yani çeşitli iletişim kanallanna, basına, radyoya, televizyona verilmeye hazır ürünler üretebiliyorlar. Sonuç Yapay bellek, asıl çok önemli başka bir noktada insan belleğinden ayrılıyor: tşittiğini yüksek sesle yineleyen insan yok artık ortada, onun bütünlüğu yok. Kayda geçiren kişi (varsa) ayrı, kaydı tutan bellek ayrı, kaydı alan kişi ayrı. Öğrenci bilgilerini öğretmenden değil, yapay belleğe oykunerek öğreniyor. Yazarın yapıtı bilgisayara geçtiği ölçüde kendisinin olmaktan çıkarak bu aygıtın malı oluyor: Okuyucu da boylece yazardan kopuyor. Iletişimin "kişi" yani önemli bir darbe yiyor böylece. Bana öyle geliyor ki, bilgisayarh iletişimde geçmiş geleceğe hızla yaklaşırken aynı zamanda bu hızdan otüru parçalanıyor, iletiler boşluğa savrulurken, iletişimin kişileri de birbirinden kopuyor. Bilgisayara ödediğimiz, odeyeceğimiz fıyat bu parçalanmanın fiyatı olmasın? Bunun sonuçları üzerinde aynca durmak gerekir. Işık hızındaki bellek Bu serginin derin arka plamyla getirdiği tek soru bu değildir kuşkusuz. Bilinen ve söylene.ün yanında yeni ortaya çıkabilecek noktalann da bulunduğu düşünülürse. Bunu göz önünde bulundurmus olmalı ki, George Pompidou Merkezi, 3, 4, 5 Aralık 1987 tarihlerinde "okuma", "gerçek zamanda tarih", "bilgi ekonomisi kitaplıklar politikası" konularını kapsayan bir açıkoturum dizisini sergiye adadı. Ilk günku toplantıya katılan Jacques Derrida'run gerek serginin, gerekse açıkoturumun yonünu duşünceleriyle belirlediği söylenebilir. Ancak konunun belirttiğim karmaşıklığı Derrida'nın görüşlerinin dışına çıkılmasını zorunlu kıldı. "Yazı"nın kendisini de aşan önemini birçok yapıtında özgün bir biçimde vurgulamış 'Kitle iletişimi' kitaplanna doğru... 600 rn"lik bir alana yayılan sergi sekiz kuruluş ve üç özel girişimin desteğiyle gerçekleştirilmiş bulunuyor. Uç atölyeden oluşan iik bölümde yeni aygıtlar halka tanıtıhyor. Bunlar kaynaklanna göre iki turlü: Güncellik ağları (radyo, televizyon, basın ajanslan, günlük uluslararası basın) ve arşivleme, belgeleme gereçleri (filmler, magnetik bandlar, optik araçlar, "disket"ler, videodiskler vb.). Bu aygıtlann atölyelere işlevsel dağılıtnı ise şöyle: Görüntüler ve ses Bilgisayarlar, okullan öğrencisiz mi bırakacak? Aylar önce gördüğümüz bu serginin akıllan çelen yenilikleriyle birlikte içinde yer aldığı geniş kültürel ve toplumsal bağlam göz önünde bulundurulacak olursa, teknolojik ve yönetimsel yönden asıl vurgulanmak istenilenin şu olduğu söylenebilir: Bilinen, alışılmış anlamında kitaphkların yerlerini yakın bir gelecekte kitleiletışimkitaplıklanna, "iletilik"lere (Medıatheque) bırakacak olması. Geleneksel kitaplıklarda yalnızca kitaplar bulunur. Oysa bundan böyle iletiliklerde kitaptan çok göruntüler, sesler, veri EVET/HAyiR OKT4YAKBAL DlRENİŞ ŞEHİTLERİMİZ ADINA EVLAT ACISINA SON V a m i k c e BAŞSAĞLIĞI Çalışma arkadaşlannuzdan Cumhuriyet Gazetesi Adana Bürosu görevüleri SHP'nin Sorumluluğu Buyuk... "Siz sosyal demokrat mısınız? Ben sosyal demokrat mıyım? Biz sosyal demokrat mıyız?" Bugünlerde bu soruyu soran sorana! Herkes kendine göre yanıt veriyor. Mademki sosyal demok.at bir partinin üyesisiniz ya da bu yafta altında görünen bir partiye yakınlık duyuyorsunuz öyteyse hepiniz sosyal demokratsınız! Ne var ki sosyal demokrat olmak o kadar kolay değil. önce gerçek anlamda 'demokrat' olacaksınız, sonra da 'demokrat'lığı aşıp toplum sorunlannı belirli bir program ve ilkeler çizgisinde çözümlemek anlamına gelen sosyal demokratlık aşamasına ulaşacaksınız. SHP son kamuoyu araştırmalannda yüzde 30'ları aşan bir oya sahip görünüyor. Ülkenin en güçHü partisi sayılıyor. Tarihsel CHP'nin birikiminin mirasçısı bir parti... Aynı zamanda 80 sonrasında yetişen bilinçli kuşakları dayanına çekebilmiş... Partinin lideri Erdal Inönü saygın bir kişi. Parti kademelerinde de güven verict insanlar var. Ülkenin dört bir yanında sorunlan bilen, bunlara çağdaş çozümler arayan genç insanlar, SHP'nin yazgısında egemen olmak savaşımı veriyor. Kısacası, SHP Türkiye ölçüsünde belirli bir ağırlığa. bir güce sahip. Üstelik geçen yılki olağanüstu kurultayda kabul edilen programı da, ülke sorunlannın saptanmasında ve çözüm yollarının belirlenmesinde yararlı bir belge. Bu programda yer alan gorüşler, istekler Türk halkının pek çok sorununu ortadan kaldırabilecek, demokrasinin yeniden oluşturulmasında, bu demokrasinin toplumcu bir ıçerıkle yaşatılmasında halkımıza umut ve güven verecek nitelikte... Her şey iyi hoş, SHP ilk genel seçimle iktidar olabilecek bir parti... Ama bir de yerine oturabilse, olağanüstu durumlardan kendini kurtarıp 'olağan' durumlann partisi olabilse! İki uç yıldır SHP bütün yurtta sürekli çalkantıdan, bir karmaşa halınden kurtulamıyor Denecek ki gerçek demokratık kuralların uygulandığı partilerde böyle çekişmeler, tartışmalar olağan şeylerdendir. Ama bütün bunlar bir yerde hiç değilse belirli bir süre için bitmemeli mi? İktidar adayı olan bir siyasal oluşum, kendi iç dengesini bunca deneyimden, bunca açıdan bunca yenilgiden sonra bulamamalı mı? Görüyorsunuz, ülkemiz yeniden bir karmaşa dönemine girdi. 12 Eylul öncesindeki kanlı olaylar yaşanmaya baştandı. Güneydoğu'da öldürülen sivil asker yurttaşlann sayısını bir hesaplarsanız, 12 Eylül öncesindeki ölümlerte kıyaslarsanız, gerçek ortaya çıkar. Son iki üç yılda kanlı çatışmalarda kurban gidenler binleri buldu. 12 Eylül öncesinde hiç değilse parti kongresinde bir başbakana ateş edilmemişti. 12 Eyiul öncesinde 'Milliyet', 'Cumhuriyet* gibi ülkenin önemiı gazetelerine böylesine baskılar yapılmamıştı. 12 Eylül'den 1983'e kadarki üç yılda ülkede bir askersel yönetim dönemi yaşadık. Ama 83 seçiminden sonra sözde demokrasi uygulamasına geçtik. Özal dönemi adını verebıleceğımız bu yıllarda terör olaylannda ölenlerin, yaralananların sayısı 12 Eylül öncesine neredeyse ulaşacaktır. Sayın Özal bile kanlı bir tertipten yakasını kurtaramamıştır. Demek demokratik yaşantımızyeniden bir çıkmaz önünde... iktidar partisi son kongrede MHP ve MSP kaynaklı, Türkİslam sentezcilerinın egemenliği altına girmiş görünüyor. Halkımız geçim sıkıntısının en boğucu çizgisindedir. Dış saygınlığımız iyiden iyiye ortadan kalkmıştır. Birtakım çetelerin işledikleri cinayetler bir türlü aydınlığa çıkarılmamaktadır. Askeri yonetimlerde bile görülmeven gazete baskınlan, toplatmaları olmakta, yazıları yüzünden gazeteciler gözaltına alınabilmektedir. işte SHP olağan kurultayını toplarken ülkemizin, halkımızın durumu budur: Karanlık, umutsuz, içler acısı... Bu gerçekleri görmek o kadar zor değil. 'Ben sosyal demokratım' diyen her yurttaş, parti içinde üst ya da alt kademe görevlisi olsun, kurultay delegesi olsun, partinin sıradan bir üyesı ya da sempatizanı olsun, bütün bunları bilmek, tutumunu da bu gerçeklerin aydınlığında belirtemek zorundadır. Kısır çekişmeler, sen ben kavgaları, 'kim lider olacak?' hevesleri, yaşadığımız karmakarışıklığın önünde önemsizdir, değersizdir. SHP delegeleri ki ülkemizin en seçkin, en bilinçli kesiminin temsilciler.dir ya da öyle olmaları gerekir görevlerini program ve ilkeler çerçevesinde başarmak zorunda olduklarını bilmeiidirler. Boyun eğmeye alışmadım hiç Hep korudum onurumu Ve acılar düşürmeyecek beni Dizlerimin üzerine Tavizsiz tavrın ve mücadelen bize ışık tutacak Seni saygıyla anıyoruz. 8.4.1957 25.6.1982 ALAYBEY YILMAZ Olağanüstu Hal'in ı. maddesi gerekçe gösterüerek ENGELLENDİ ÜZERÎMİZDEKİ BASKILARI KINIYORUZ Tbtaklu ve Hükümlü AiMeri Yardımlaşma Dernegi CEBRAİL DEMİR ve KADİR KAĞNI'yı elim bir kaza sonucu kaybettik. Acımız büyüktür. Tesellimiz aynı kazadan yaralı olarak kurtulan ve sağhğı iyiye doğru giden Maçka'nın Çatak kesimindeki toprak kayması en az elli can aldı. Bir ilkokul, bir kahvehane, bir bakkal, üç katlı bir yapı, üç otobüs, dört minibüs, bir greyder toprak altında kaldı. Bir görgü tanığı diyor ki: Dağ üstümüze yürüdü... Dağ yürür mü? Yürür. • İnsan ile doğa arasındaki ilişkiler yaşamtn gizierini yapısında barındırıyor. Kişi evrendeki her şeyin kimi zaman yavaş, kimi zaman hızlı bir değişim içinde bulunduğunu uygartığın ancak bir aşamasında anlayabildi. Devinim doğanın yasasıdır; hiç devinmezgibi görünen kocaman sıradağların değişimini yerbilımde okumuyo muyuz? Devinim bazen hızlanıyor... Çatak'taki gibi... Gözle görülür, elle tutulur, sesi duyulur bir hız kazandı mı devinimi vurguluyoruz: Dağ yürüdü... Ancak yürümeden önce dağın bağrında neler olup bittiğini de duşünmek gerekıyor. Dağ birdenbıre yürümedi kı, zaman içinde belli bir birikim sonucunda süreç tamamlandı ve dağ yürüyüse geçti. Eğer bu süreçte insanoğlu olan bitenin ayırdına varabilseydi, gerekli önlemleri alabilirdi. Ne yazık ki Çatak'ta dağın yürüyeceğini önceden kestiremedik, nice can ve mal gitti elden... • Çatak olayı televizyondan verilir verilmez heyecan yarattı, lüks salonlardan gecekondu kanvelerine dek her yandatoprakkayması konuşuluyor: Dağ yürümüş... Nasıl? Yer gök uğulduyormuş dağ yurürken... Allahın işi... Peki, insanoğlu da dağları yürütmüyor mu? Toprağı taşı delmiyor mi? Dümdüz etmiyor mu? Nerede? İşte GAP... Dağlaryürütülüyor, topraklar kaydınlryor, koytorsu altında bırakılıyor... Demek ki köyler planla projeyle su ya da toprak altında bırakılınca uygarlık... Evet... İstenç dışında toprak kayması, su taşkını facia... Tamam... Çatak'ta toprak kayması daha önce saptanabilseydi, gerekli önlemler alınsaydı... Dağ insanlan yutamazdı... * insanın doğaya bakış açısı binlerce yıllık bir süreç içinde değişebildi. Doğayı egemenlik altına almak, plan ve proje hazırlayarak düzenlemek, 20' nci yuzyılda hem Doğu hem de Batı dünyasının t> nimsediği dünya görüşüdür. Ama ekonomide farklı bir yaklaşım geçerlidir. Serbest piyasaya bel bağlamış olanlar, ekonomide toprak kaymalarma önlem alınmasına karşıdırlar. Diyorlar ki: Her işi oluruna bırakmalı... Nasıl? Batan batar, çıkan çıkar, ölen ölür, yaşayan ise bir cangıl yaratığı gibi güçlü olur. Batan şirketleri kurtarmaya kalkmak serbest piyasaya ters düşer... Peki, ya insanlar? Evet, ya insanlar?.. Batan şirketin, bankanın, fabrikanın emekçileri ne olacak? Onlann cesetlerini toprak altından çıkarmak için Çatak'taki gibi devletin greyderteri mi çalışacak? CELAL BAŞLANGIÇ'ın aramızda olmasıdır. Demir ve Kagnı'nın ailesine, tüm sevenlerine ve çalışma arkadaşlanna başsağlığı dileriz. CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ ÇALISANLARI CUMHURİYET KİTAP KULÜBU DUZELTME 23 Haziran 1988 tarihli gazetemizde yayımlanan TMMOB tstanbul 11 Koordinasyon Kurulu'na ait acı kaybımız ilanında Saynhk kelimesi dizgi hatası nedeniyle sanhk olarak yer almıştır. Doğrusu saynlık olacaktır. Düzeltiriz. TEMStLCİLERt TEŞEKKÜR En verimli çağında aramızdan aynlan merkezimizin kumcusu, değerli başkanırmz, bilim adamı, müzik ve güzellik hayranı, mümtaz insan Özgürlük ve maceranın tadı ALTAN GÜNALP'ın vefatı nedeniyle acmuzı paylaşmak üzere telgraf çeken, mektup gönderen, telefonla arayan, bizzat merkezimize gelen, törenlere katılan, çelenk gönderen ve Türk Eğitim Vakfı'na bağışu bulunan; devlet büyüklerimize, tüm eğitimöğretim camiasına, TRT ve basın mensuplarma, sanat çevrelerine, arkadaşları, dostlan, meslektaşları ve öğrencilerine; kendisini seven diğer bütün kişi ve kuruluşlara şükranlanmızı sunanz, Prof. Dr. ÖĞRENCİ SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ HAZİRAN ŞENLİGİ Aziz NESİN • Sadun AREN Halit ÇELENK • Çağatay ANADOL Özcan KESGEÇ • Alpaslan IŞIKLI Akın BİRDAL Müzik dinletisi: Musa EROĞLU, Muzaffer ÖZDEMİR DERYA SİNEMASI Necatibey Caddesi Kızılay ANKARA 26 Haziran 1988 Pazar, Saat 14.00 MgoyA m Mehdi ZANA ve Mehmet CİBRAN haykırdı: KÜRTÇE ŞAVUNMA HAKKI İSTİYORUZ. • Kürt Gazeteciliğiıun 90. Yıh • Mir Muhammed İsyanı... • Ikincı Halepçe Katlıamı. ADRES: Işık Sok Işık Han. No:33 Sultanahmet/İST NOT 3 sayımızın geç çıkması yanında ekonomik ve teknik nedenlerden dolayı 4 sayımız Ağustos ayında çıkacaktır Okuyuculanmıza duyurulur GÜZEL SANATLARAMI? (lirnıek isti\orsunuz... Tel 337 79 33337 35 06 lngiHCTetsviçre AuPair lisan kursu Eğitim (KolejUniversite) 362395936240% tngilizce ders verilir. Telf: 554 86 05 Orduevi giriş kartlanmızı kaybettik. Hükümsüzdur. KARABÜK'TEN DEVRİMCİ ARKADAŞLARI ADINA AHMET YILMAZ 1979 YILI İCRA PL 467 TEDBİR UYARINCA SİGARA SAĞUĞA ZARARLIDIR. CÜLNURM. ZEKİ GEZlCt 683940 No'lu muvazzaf subay aile kimlik karlımı kavbetlım. Hukumsuzdur. SUNA KEÇEC/
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear