23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 HAZİRAN 1988 KÜLTÜRYAŞAM HAYVANLAR BEN SiRlcTE CALI&AN BİR ISMAÎL GÜLGEÇ CUMHURÎYET/5 K ULUSLARARASIISTANBUL FESTÎMLL Sovyet kemancı Igor Oistrakh Aya Irini'de iki resital verdi David Oistrakh'ın oğlu olmak AZASINVA PEk BiR FARK yofzTdR... Beethoven'ın "Kreutzer" sonatmı da seslendiren Igor Oistrakh, Tolstoy'un "Kreutzer Sonata" adlı yapıtından söz ederken, gülerek, "Romantik bir aşk öyküsü, ama Tolstoy müzikal bir gaf yapıyor o eserinde" diyor. "Sonatın piyano solo ile başladığmı söylüyor, oysa tersidir doğrusu. Sonat, kemanm solo girişiyle başlar." P İ K N İ K PtYALE MADRA GUCEİEPPEN OLSA GEREK. FİLİZ AIİ ~ Ünlü bir adamın çocuğu olmak zor iş. "Babası gibi obunadı", "Babasının ününden yararlantyor", "Babasuun gölgesinde" gibi serzenişkre aldınnadan yaşamasını öğrenmek zorundadır ünlü adaraın çocuğu. Igor Oistrakh'sa dönüp dolaşıp, babasına yönelen sorulara ahşmış bunca yıl anlaşılan. Hatta siz daha sormadan o gönüllü olarak konuyu açıyor. Aya lrini'deki prova sırasında yaptığjnuz kısa sohbette Igor Oistrakh'a ilk kez Türkiye*ye ne zaman geldiğini sorduğumuzda kesin tarihi haürlayamazken, "Ama babam 1935te Ankara'ya gelmişti ilk kez" diyerek, Ataturk'un davetlisi olarak TUrkiye'ye gelen Sovyet heyetindeki besteci Şostakoviç, orkestra şefi Mravinsky, piyanist Lev Oborio ve babası David Oistrakh'ın Atatürk'le taruşmalannı sanki kendi başından geçen bir olaymış gi bi anlatıyor. "Babam o zaman daha yeni yanşma kazanmış genç bir kemancı ve ilk kez Sovyetler Birlijji dışına çıkıyor. Ankara'da Atatiirk'e bir konser vennek söz konosu olmuş. Piyanist Lev Oborinie 1aha önce hiç tanışmazlarmış, ilk fcez Ankara'da birlikte çalmışlar. Bu ilk beraberiik, nznn yıllar siirecek olan OistrakhOborin kemanpiyano ikilisinin başlangıa olmuş" diyen Igor Oistrakh, ÖNCE İZMİR'DE SONRA İSTAIIBUL1M Sovyet kemancı Igor Oistrakh, önce 2. Ulustararası izmir Fesüvali'nin açılış konserinde, Giırer Aykal yönetimindeki Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde çaklı. Istanbul Festivali'nde Aya lrini'deki iki resıtalini ise pıyamst Leonid Blok eşliğinde verdi. (Fotoöraf: Zafer Aknar) kendisi ile ilgüi sorulanmızı da kısmen babasma bağlayarak yanıtlıyor. Baba Oistrakh, bilindiği gibi yoğun solıstik kariyeri yanında Moskova Konservatuvan'ndaki keman sınıfını da sonuna kadar bırakmamış ve hoca olarak aralannda oğlu da olmak üzere pek çok önemli kemana yetiştirmişti. Türk kemancı Ayla Erdoran da Oistrakh':n öğrencilerindendi. Igor Oistrakh, babası hayattayken önce onun asistanı, sonra da kendi sımfının hocası olarak Moskova Konservatuvan'nda görev yaptığını, ancak babasının ölümünden sonra oğretmenliği bıraktığıru söylüyor. "Solistik kariyer ne kadar yonıcu ve zorsa, ögretmenlik de aynı oranda konsantrasyon ve emek isteyen bir iştir. İnsan yaptığı işin en iyisini yapmalı. Vapamayacaksa vazgeçmeli. Yoksa kendi kendini aldattıgı gibi verimli de lik eden piyanist Leonid Blok'un olamaz. Babam, ber iki işi de çok iyi yapb, ama kendini fazla yıprattı * tusesine, müzik cümlelerinin zerafetine kendimi kaptınnca Igor'u ve 66 yaşında da öldü" diyerek pek dikkatle dinleyemedim açıkçakendisini neden sadece solistik kası. Belki de baba Oistrakh'ın, Beriyerle sınırladığını açıkhyor. ethoven yorumunu anımsadığımIgor Oistrakh, 16. Uluslararası dan, biraz dUşkınklığına uğramış tstanbul Festivali'nde iki resital olabilirim!' verdi. Oistrakh'ın program düzeni Sohbetimiz sırasında Tolstoy'un her yerde aynı mı bilmem. Prog"Kreutzer Sonata" adlı eserinden ramlann söyle bir özelliği var. Resöz ederken, Igor Oistrakh gülerek sitalin ilk bölümünde Beethovenın tanınmış bir sonatı, ardından ilk "Romantik bir aşk öyküsü, ama Tolstoy müzikal bir gaf yapıyor o resitalde Bach'ın solo keman için Chaconne'u, ikincisindeyse Paga eserinde. Sonatın piyano solo ile nihi'nin 24 numaralı ünlü Capri başladıgım soyluyor, oysa tersidir dogrusu. Sonat kemanın solo gice*i (Auer düzenlemesiyle), ikinci risiyle başlar" diyor. Söz edebiyatyarıda ise Çaykovski, Prokofiev, tan acılmışken Sovyetler Birliği'nWieniawsky, Paganini, Haçatnrde neden bunca çok Puşkin heyyan, Chausson gibi bestecilenn kekeli, anıü ve alam olduğunu sonıman için besteledikleri kısa popüyoruz. Puşkin'in Ruslar için çok ler parçalar. önemli olduğuna değinen sanatçı Oistrakh, ikinci resitalinde Be "O Rns edebiyatının ve Rus diliethoven'ın ünlü "Kreutzer" sona nin babasıdır" diyerek konuyu tını yorumladı önce. Kendisine eş noktalıyor. HIZLJ GAZETECİ NECDET ŞKV ÇtZGİLİK KÂMİL MASARACl Jorge Bolet piyano resitali Kültür Servisi 16. Uiuslararası tstanbul Festivali'nde bugün Küba kökenli ünlü Piyanist Jorge Bolet ilk resitalini verecek. Bolet, Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salonu'ndaki resitalinde Mendelssohn'un Mi Minör Prelüd ve fügünü ve Rondo Capriccioso'sunu, Beethoven'ın "Appasionata" adlı Fa Minör 23 No'lu sonatıru, Franck'm prelüd, koral ve fügünü ve Liszt'in "Norma'yı Aoış" adlı yapıtıru yonımlayacak. Bolet, 23 haziran perşembe günü festivaldeki ikinci ve son resitalini verecek. Kent Oyuncuları, W. Gordon Smitta'in "Van Gogta" adlı oyununu bugün de sahneliyor. Karikatür sanatçısı Oguz Aral'ın sahneye koyduğu tek kişilik oyunda Müşfik Kenter oynuyor. SSCB Gürcistan Devlet Oda Orkestrası ve SSCB Kültür Bakanhğı Devlet Oda Korosu'nun konseri Aya Irini'de. Valeri Polyanski'nin yönettiği koronun solistleri M.Kasraşvili, N. Terentiyeva, Z. Sotkilava ve A. Safyulin. Orkestra ve koro konserde Rossini'nin "La Petite Messe SoloneUe" (Küçük Törensel Mes) adlı yapıtıru seslendirecek. Karolos Koun yönetimindeki Yunan Sanat Tiyaırosu bugün Rumelihisarı'nda Aiskbylos'un "Persler" adlı tragedyasıru ikinci kez sergileyecek. O>Tinda başlıca rolleri Reni Pittakl, Giorgos Lazanis, Vasos Andronidis ve Yannis Karat7oyannis paylaşıyorlar. AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAN FESTİVALDE BUGÜN i TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZ ARBLLV J*rge B«let (Atatürk Kültür Merkezi, 21.30) Meat O y u e H İ a r ı (Atatürk Kultur Merkezi, 18.30) Gürcü Oda Orkestrası SSCB Oda Korosu (Aya trini, 18.30) Yaaan Sanat Tivatrosa (Rumeühisarı, 21.30) 21 Haziran 193S'7S BUGUM, ÛAJ/.Û FISANSIZ / .s>7<S4/v DOĞMUŞTU. SAHANİM /ÇZlYD/ \se Ç>2£t OHUJLİj İYİ ÖĞ££NİM GĞftPÜj SORgONNE SlTESı 'AJOB OKUPU. 18 Y^Ç/AJMYfCBfiJ, SOf Z/1AAAHLARIU&A ROMAN YA2MAYA fCOYULDUBü OL4Y £/&&}Ç /iyiMf ALOI VE OR7^~ yA "8oujoue. mjsrB^se"CGüNAYPfN nüZÜN) ÇK7J ROMAAJ, S/STBsT Y/L, ELBÇriKMENLEIS ÖDÜLÜHÜ KZAZAUDmD/. Ç.OİC GEÇMEPEA1 DE ZO DiLPE, EN FA2LA £A7*AJ K/TAP OU>U. 3İ£AZAÇ Y/L SOH&4 f=İLME ALIUPt, güYUK ILJSİ (jyANPt&PI. SAGAN, BAŞ&4 YAPfTLAje D/} YA2DI AMA fHÇS/£İ UC ~£I fZOMANI KAOAZ B£&EMI TOPLAYAMADI ÜNLEND/f. Paco de Lucia ve altılısmın İzmir ve ' istanbul festvallerinde verdiği konserlerde muzikseverierin en çok ilgisini çeken sanatçılardan biri de, vurmaçalgıiardaki ustalığını sergileyen Brezılyalı Rubem Dantas oldu. Ancak festivalle birlikte Almanya'daki Avrupa Futbol Sampiyonası'nı da televizyonlanndan izleyenler, Rubem Dantas11, Hollanda'nın Surinam asıllı ünlü futbolcusu Gullit'e benzettiler. Bu benzetme, kuşkusuz, Gullıt'le Dantas'ın saç modellerinden kaynakJanıyordu. italya'nın Milan takımmda oynayan Sullit, Avrupa Şampıyonası'nın yıldızlan arasma katılamamıştı, ama Dantas istanbullu ve İzmirli müzikseverierin bellejjinden kolay kolay silinmeyecekti. (Fotoğraf: Zafer Aknar) Festivalin Gullrfi FESTİVALDE YAREV Kest Oyanoalan (Atatürk Kültür Merkezi, 18.30) SSCB Oda K * T M I (Aya trini, 18.30) Devlet Halk Danslan Toplalaga (Açıkhava Tiyatrosu, 21.30) Kadm, bütün tutkulann üstünde LALEFİLOĞLU Açıkhava'da, Atatürk Kültür Merkezi'nde, Ankara'da, yine AKM'de, Efes Antik Tiyatro'da ve tekrar Açıkhava'da... Onunla coşan seyircilerin sayısı hiç azalmadı, aksine öğrenildikçe ilgi her seferinde bir kez daha katlandı. İstanbullu festival mudavimleri, Paco hayranlan, onu sahnede bir dakida daha fazla tutabilmek için dakikalarca alkışlayıp, ıslıklamaktan başka ne yapabilirler ki... Dört yıl önce, Ramon de Algedras (gitar), Pepe de Lucia (şarkıa), Rubem Dantas (vurmaçalgılar), Carlos Benavent (bas gitar), Jorge Pardo (saksofon) ve Manuel Soler'den (dansçı) oluşan altılısını kuran Paco de Lucia'nın, "star" müzisyenlere özgü kaprislerden pek haberi yok. tstanbul'daki ilk konseri öncesinde, tabii ki beğenmediği noktalar da oldu Paco de Lucia'nın. ömeğin, her konser kontratında şart koştuğu yeşil bitkilerin Açıkhava'nın büyük sahnesindeki zavallılığı ve içine oturtulduğu paslanmış yağ tenekeleriyle bir kat daha çirkinleşen görüntüsü Paco'yu rahatsız etti. Ama ne gam, konser yeşilliksiz de olur deyip boynu bükük çamlan sahne dışı bırakıverdi. Sonra, bütün anonslara rağmen flaşların gözüne gözüne patlamasına da pek ses çıkarmadı. Hatta hatta, konserin tam ortasında, sahne altındaki boşlukta bir adamın köpeğiyle birlikte salına salına dolaşmasına da bir şey demedi. Seyircilerin isteklerine, taşkın sevgi gösterilerine ise gülücüklerle karsılık verdi. Sıkılganlığı mı? Yoo pek sayılmaz, görüşmelerini ince dilimlere FUMENKOCULARSİYAM 8EYAZ GtYtaİR Paco de Lucia, konserierinde hep siyah beyaz giyiniyor. Bunu da "Gelçneklerimize göre bütun flamenkocular siyah beyaz giyinir. Onlann anısma saygısızlık etmek istemiyorum" diye açıkJıyor. sığdırsa da satır aralarıru tebessümleriyle, çekincesiz esprileriyle açıyor. Ama asıl söylemek istedikleri hep hüzünle ilgili. Sahnedeki hüznü saatler boyu sürüyor. Flamenko dışında Paco'yu ne hüzünlendiriyor? Hiç duraksamadan " N e olabilir ki, kadınlar" diyor. Paco de Lucia'ya göre kadm, bütün tutkulannın üstünde. Flamenko deruldiğinde ateşli bir tutku ve hüzünden söz ediliyor hep. Peki, onu en çok ne sevindiriyor, ne güldürüyor? "Kimi zaman mutluyum, ama gölrnüyorum, kimi zaman gülüyorum, ama mntlu olmuyorum. Fakat 'humour' çok srvdiğim ve deger verdiğun bir şeydir. Hatta ber şeyden fazla." Ama müziğinde mizaha pek yer yok değil mi? "Kimi zaman bunu yapmaya çalışıyorum, ama bunu ancak gitar çaianlar, gitaralar anlayabilirier." Paco de Lucia'ya, insanların sözle yaptığı şakalar bazen çok kaba geliyor, "Ancak gjtaria yapılan şaka çok ince ve kınlgan bir şeydir" diyor. Peki, gitan en çok hangi şakadan hoşlanıyor? "Gitar mnthiş zor bir varlık, onunla anlaşmak, şakalaşmak o kadar zor ki, bütün gününü, butun arkadaşlıklannı, ilişkilerini kopanp alıyor. yiyor." Chkk Corea tspanyol müziğine Paco de Lucia ile vardı. Daha sonra Lucia, "Sirocco" da Afrika'dan esintiler taşıdı. Şimdi de Türk ve Arap müziklerini öğrenmeye çalışıyor. Bütun bunlar 1984'te söylediği "İleride bütün halklar müziklerini ve knltürlerini evrensel bir noktada birteştirecektir" sözünü mu doğruluyor? "Ben hiçbir şeyi ispatlamaya çalışmıyorum, flamenkoculara tarih boyunca çok kötii davranıldı, çok acı çektiler, çok aç kaldılar. Ben kendi köyümü, bunu göstermeye çalışıyorum. Çalarken bu acıyn hissettirmek benim en büyuk amaam. Flamenkonun, hayatın karannk yüzlerini anlatmasının nedeni b u . " Peki Türk müziğinde neyi arıyor, Türk müziği konusunda ne biliyor? "Flamenkoda birçok müzigin duygusu vardır, belki Türk müzigi, Arap muziği... Ben kendimi burda Endülüs'te gibi hissediyorum, burası farklı değil. Türk müziğini öğrenmek istedim. birçok kez sordum, ama bana Türk müziği artık kendi köklerini kaybediyor dediler. tnsanlar bunu bana söyleyince çok şaşırdım. Onlann doğru söylemediğini sanıyorum. Buna inanamam, çunkü Türklerin çok eski bir geçraişi var. Olamaz, bu kadar eski bir kültür, Türkiye gibi bir ülke nasıl köklerini kaybedebüir?" Paco'nun konserierinde siyah ve beyazdan başka renklere yer yok. Bunun tek nedeni sadece flamenko geleneği mi? "Ben yapı olarak çok muhafazakâr bir insanım. Biz eskiden flamenkoyn kaskatı oturarak çalardık. gitar havadaydı, ama sonra baktım, ceketim rahatsız etmeye başladı, önce ceketi çıkardım. sonra daha ince gömlek giymeye başladım ve bacak bacak üzeriae attım. Gitan da düşürdüm, çok daha rahat oldum. Bizim geleneklerimize göre bütün flamenkocular siyah beyaz giyinir. Onlann anısına >ay^!.ı/lık yapmak istemiyorum." Tutkulann ve hüzünlerin müziğini yapan Paco de Lucia: 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet 21 Haziran 1938 alakadar edemez. Biz bir hak ileri sürdük ve bir taahhüdün yerine getirilmesini istedik. Dünya sulhunun çıkmaz sokaklarda dolaştığı bu diplomaıik anarşi devrinde sözden anlayan, hakikate tapan idealistler bulunabileceğini ümid ettik. Ve ileri medeniyetlere layık bir millet halinde sonuna kadar tatlılıktan ayrılmadık. Fransız hükümetinin niyetleri bizi meşgul edemez artık. Hiç telaşlı da değiliz. Hakkından emin olanlara mahsus bir soğukkanlılıkla son vesikalann inkişafını beklemiyoruz. Fransa hükümeti, Türkiye Cumhuriyeünin eski Osmanlı devletine benzemediğini ve memleketin vaktile "La Porte" diye andıklan Babıali ile hiç bir alakası kalmadığını öğrenmelidirler. 1918 den beri dünyada çok yenilikler olduğunu, mazlum milletlerin günden güne azaldığını, Quai d'Ossay gözlerini açar da görürse belki o da politikasını biraz gençleştirmeğe ve zamana uydurmağa çalışır. Bu hakikatleri kavramak Fransa için, onun dünya milletleri arasındaki oldukça sarsılmış, acıklı mevkiini düzeltmek bakımından süphesiz bir inkılap olacaktır. Yalnız merak ettiğimiz bir nokta var Acaba günden güne göçen ihtiyar Fransa bir gayret gösterip kendi elile belini doğrultabilecek mi? Yoksa bizim fiili yardımımız şart mı? NADtR NADİ 19391988 Türk tezi zafere kavuşacak Hatay davası bugünlerde artık son safhalannı yaştyor. Hakikati ifade ettiğinde kimsenin şüphesi bulunmayan Türk tezi aylardan beri beklediği zafere yakında kavuşacak. Istırap içinde inleyen Hataylılar, içinde boşuna ıştk aradıkian Fransız müstemleke gecesînden ebediyen kurtulacaklar. Türkün sulh ve saadet dağıtan parlak güneşi onlara da erişecek. tlk günden beri karşımıza dikilen dönek, sinsi, ikiyüzlu politika, doğruluğa aşık olan ve bunun için heryerde doğruluğu arayan bizleri hayretler içinde bırakıyordu. Buna da ahştık; kanıksadık. Artık karşımızda çalışan politikamn iyi veyafena niyetleri bizi alakadar etmiyor. Niyeti ne şekilde olursa olsun o politika istediğimiz yola girecektir, çünkü bizim yol hakikat yoludur. Fransız hükümetinin hareket tarzını başka türlü tefsir edenler var, başhcaları şunlar: Hatay davasında bir değil iki hükümetle karşı karşıyayız. Birisi Paristeki mütereddid, karasız fakat iyi niyet sahibi Franstz hükümetU öteki Suriyedeki, geri fikirli, fena niyetli, müstemlekeci Fransız hükümeti. olduğunu ileri sürüyorlar. Oranın dar kafalı memurları Parisi aldatarak hakikati gizlemeğe muvaffak oluyorlarmış. Diğer iddiaya gelince: tyi ve kötü niyetli iki Fransız hükümeti yoktur. Kötü niyetli bir tek Fransız hükümeti vardır ve o da Paris hükümetidir. Suriyedeki müstemlekeciler Parise paravana vazifesi görüyorlar. Bütün dalavereler, tezvirler, haksızhklar, hatta cinayetler merkezden idare ediliyor. Buna en canlı misal olarak da Hataydaki Milletler Cemiyeti mümessilinin tarafgirane hareketleri gösteriliyor. Milletler Cemiyeti ise biliyoruz ki Fransanın elinde korkuluk nevinden gülünç bir aletten başka birşey değildir. O halde Hatay halkının çekmekte olduğu ıstırabların mesulü müstemleke memurlarıdır, ne de Milletler Cemiyeti mümessili. Mesul doğrudan doğruya Fransız hükümetidir; dar görüşlü, geri zihniyetli ve sinsi Fransa hükümeti. Fakat dediğimiz gibi artık bu görüşler bizi yakından Limanımızda bir telaki Bükreş 20 Rador ajansı bildiriyor: Saray nazırlığı aşağıdaki tebliği neşretmiştir: 17 haziran günü saat 19'da Kral Karol Luceafarul yatına binerek Boğaziçine doğru hareket etm iştir. 18 haziran günü saat 10'da Büyükdere yaktnlarmda Türkiye Başvekili Celal Bayarla, Hariciye Vekili Aras Kralı karşılamak üzere yata çıkmışlar ve Krala tstanbula kadar refakat etmişlerdir. 19 haziranda saat 14 te Kral Karol Savarona yatında Türkiye Reisicumhunı Ataturkle bir noktai nazar teatisinde bulunmuştur. Aynı günün akşamı Kral Karolun akşam yemeğinde Türkiye Başvekili Celal Bayar ve Hariciye Vekili Rüştü Aras ve Romanya genel konsolosu Lucasiyeviçi davetli olarak bulunmuşlardır. Böyle görenler, Paristeki Fransız hükümetinin, bütün güzel arzularma rağmen Suriycde çelticrn mü^'emlcke hükümetine oyuncak
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear