23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER le sesleniyordu: "1520 gün belli bir süre vereceğiz. Partiler oturacak, herkes yerli yerine gidecek. Ama partiler olurduktan sonra hiçbir taraf, hiçbir milletvekili hiçbir yere gidemez. Giderse 84 çalışır...". Bu anlayışm anayasaya uyarlığı söylenebilir miydi? Bir başka örnek: Anayasanın 138'inci maddesi, "yasama ve yürütmenin" mahkeme kararlanna uyması zorunluğundan söz etse de; yabancılann Türkiye'de karşılıklılık kuralına uyulmaksızın taşınmaz maJ edinebilmelerine ilişkin 3029 sayılı yasanın Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesinin arkasından, ANAP iktidarınca aynı içerikte 3278 sayılı yasa çıkanlmış ve bu yasa da Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilip karar Resmi Gazete'de yayımlanana kadar^ uygulama sürdürülmemiş miydi? Bu da bir başka' anayasa ihlali oluyordu. DANIŞMAN: tster istemez akla takılan bir şey var: Acaba yapılanlar, salt bir yanılgı ürünü mü? Yöneticilerden, önlerine çıkan her sorunu doğrudan kendilerinin çözmesi beklenemez. Aşın bilgiçlik, ancak cehaleti ve hamlığı gösterir. Yönetimlerde bürokratlar vardır. L'zman danışman kadrolar oluşturulmuştur. Az zamana pek çok teknik konunun sığdırılmak istendiği bir çağda, sağlıklı kararlara ulasabilmek için görüşlerine başvurulacak danışmanların önemi yadsınamaz. Başannın; uzmanların, teknik elemanJann öğütledikleri yöntemlerde, belirledikleri politikalarda ve hukuk çizgisinde aranması gerekir. Bir rastlantı ayrıca düşündürücüdür. Saym Başbakanın bir kez anayasayı ihlali sakıncalı görmediği günlerde, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı, başdanışmanlığa atanmıştı. Atama ile bu ilginç yorumun Ust üste gelmesi bir bakıma talihsizlikti. Çünkü bu kadar önemli bir konuya getirilen anayasal yorum (!), danışmana söz düşmemesinden kaynaklanmıyorsa danışmanın daha işin başında hukuka değil; belli istence boyun eğdiği sanısına kapı aralanacaktı. nemiyorsa, hukuksal bir sorumluluğa yönelinemiyorsa, kamu vicdanının özellikle bu durumlarda aşın duyarlığı unutuiraamalıdır. Koltuklar insanlan onurlandırmıyor. Ünlü özdeyişte dile getirildiği gibi: "Oturan o koltuğa onur verir". Bir hikâye vardır, gece yarılarına kadar sadrazam (veya vezir) olan efendisine hizmet eden uşak, onu yumuşak bulduğu bir saatte yılışır: "Efendim, gece yatağa sağdan mı, yoksa soldan mı girn ;k daha sevap olur, bilemiyorum. Bana akıl verir misin?" diye sorar. tki elini havaya açan kudretli: "Allahım, sen bu arabın aklını bana ver de bir gece olsun rahat edeyim!" yakanşından kendisini alamaz. Türkiye'de bugün dürüst insanların uykuları kaçmakta, yakarışlarla kendilerini avutmaya çalışmaktadırlar dersek, yöneticilerimiz ne buyururlar? SONUÇ: Meydan Larousse, devlet adamlığını "idare sanatını bilen ve memleket idaresinde birinci derecede rol oynayan kişi" olarak tarumlar. Devlet adamlığını, idare sanatında ya da yönetimde birinci planda rol oynamakta aramak belki teknik; ama kanımca yavan ve yetersiz bir yaklaşım. Devlet adamı, insanlıkla yoğrulmuş kişidir. tnsanı sosyolojik, psikolojik ve fllozofîk bir bütünlük içinde kavrar. Tek ereği insandır. Onun başlıbaşına amaç olduğunun bilincindedir. Devlet adamlığına; insanlan tanıma, onlann içsel atmosferine girme, onları mutluluğa yöneltme sanatı gözüyle bakar. Acılarım, ta içinde duyar. Erince, onlann sevinç ve mutluluklannı paylaşarak ulaşır. Abartılı bir coşkuyla sapı samanı karıştırmaz. tspanya'da şato kurmaya da kalkmaz. Yönetimde ustalık buna bağlıdır. Gerçek devlet adamı, yönetimin birinci adamı olma peşinden koşmaz. Halkının gözünde ve gönlünde o kendiliğinden oraya gelecektir. Günün katılıklan, anlayışsızlıkları ve bağnazlıkları arasında bu satırlar yabansı kalabilir. Şair Nedim vaktiyle sevgilisini ince buluşlarla, coşkulu güzelliklerle övdükten sonra: "Yok bu şehriçre senin vasfettiğin dilber Nedim / Bir peri suret görünmüş, bir hayal olmuş sana" diye sözlerini bağlamıştı. Her düşte bir gerçek payı var. Bugünün dilek ve beklentilerinde, niçin yarınki Türkiye'nin devlet adamları yaşamasın? Devlet Adaıııı Devlet adamı, insanlıkla yoğrulmuş kişidir. İnsanı sosyolojik, psikolojik ve filozofık bir bütünlük içinde kavrar. Tek ereği insandır. Onun başlıbaşına amaç olduğunun bilincindedir. Devlet adamlığına; insanları tanıma, onlann içsel atmosferine girme, onları mutluluğa yöneltme sanatı gözüyle bakar. Acılarım, ta içinde duyar. Erince, onlann sevinç ve mutluluklannı paylaşarak ulaşır. Abartılı bir coşkuyla sapı samanı karıştırmaz. Ispanya'da şato kurmaya da kalkmaz. PENCERE 27 NİSAN 1988 KÂZIM YENİCE Hukukçu yasal bunahmın giderek boyutlandığını görmek ve göstermek istemeseler de geniş halk kesimiyle Türkiye bugün artık bilincine vardığı bir iktidar yanılgısının tedirginliği içindedir. Sorunlar üst üste binerken iktidann, genel milletvekili seçimlerinin ardından yerel seçimleri de punduna getirmekten başka ciddi bir kaygısı yok. Anayasa ihlaline de mal olsa, bu kesimin göztnde, en kısa zamanda alınacak sonuç her aracı miibah saymaya yetmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimine uzayan süreçte, böyle bir risk de herhalde göze almaya değer. Onun için Başbakan Saym Özal, yerel seçim tarihinden söz ederken, "Anayasarun bir kez ihlal" edilebiJeceğıni söylemeklen çekinmemektedir. "Devletlu" sözcüğtl, Osmaniı dönemi Tanzimat öncesinde kalmıştır. Vezdr derecesinde olanlar için kullanıhrdı. "Sahibi devlet" sadrazamlara özgüy dü. Bununla herhalde devletin onun malı olduğu söylenmek istenmiyordu. Niteleme, sadrazamın, devletin halkın yanında, onun kollayanı koruyanı göriilmek istenmesinden kaynaklanmış olmalıydı. Yaşantımız zaman zaman bu sözcüklere çağrışım yapmaktadır. Aslında umarak bazı sözcükler türetmekle, devlet adamına ulaşmanın başka şeyler olduğu belli. Gerilere bakalım: Aristoteles'in (I.Ö.384322) gözünde uygar toplum, "erdemi ve insanlık onurunu öne alan topluluk"tu. Devlet adamlığı da "Devlet anayasasma bağlılık, işle kazanılmış biiyiik ustalık, rejimin gerektirdigi erdem ve dofnıluk" demekti. Dün de bugün de her rejimde topluluklar, özgürlük ve mutluluklan için, kendilerini yönetenlerde ortak nitelikler aramışlardır: lnsanları sevmek, hak ve adaleti gözetmek, eşitlikçi olmak, yaşantılannda erdemin ve doğruluğun güvencesini vermek gibi. Kurnaz yöneticiler; politik yöntem ve yaklaşımlan, yofun propagandalan ile insanlan bir süre yanıltabilirler. Ama bunun sürüp gideceğine inanmak gerekmez. Güvenilir yönetici ve devlet adamı arayışı içinde, engin sezgileri ve sağduyuları iie toplumlar er geç fırsatçıları yaşamlanndan siler, daha iyilere yönelirler. BUNALIM: Sorumlulan, ekonomik, sosyal ve si Anayasa ihlali Siyasal çıkarlar gerektiriyorsa, anayasanın gözardı edilebileceğine ilk kez tanık olmayacağız. Belki dayanılmaz boyutlara ulaşan günün ekonomik ve sosyal bunalımları, önemli bir hukuksal soruna bu kadar geniş tepki gösterilmesine neden oldu. Anımsayalım: önceki dönemde, 12 Eylül yönetiminin seçim hukukuna getirdiği yapaylığın fazlasıyla yankılan olmuş; Mecliste milletvekili transferi almış yürümüştü. Arada sırada 84'üncü madde engeli akla geliyordu. Saym özal, buna çözüm bulmakta gecikmemişti. 16 Mayıs 1986 gecesi televizyon ekranlanndan şöy Koltuk Üstün yetkilerle donatılmarun onuru yanında, kuşkusuz büyflk sorumlulukları da vardır. Nasılsa en çok oyu aldım diye, seçimden seçime halkı düşünmek, ciddi ülke sorunlarına sübjektif çözümler getirmek, çağdaş demokratik yöntem değildir. Sürdürülen siyasi veya kamusal görev ve yetki yeterince denetle EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL Emekler boşa mı güti? tki yıl önce lzmir'm bazı liselerine şöyle bir yazı geldi: "tlgi genelge emirlerine göre Ulu Onder Başöğretmen Atatürk'ün yurt gezileri arasında veya çeşitli vesilelerle eğitim öğretim konusunda verdiği direktifleri, yaptığt Hizmet Yarışı Dedikleri... Parti kongrelerini arada bir izlemek gerek... Köşe yazarlığına başladığımdan beri zaman zaman parti kongreierini izlemeye giderim. Daha çok muhalefet partilerinin toplantılarını, özellikle CHP'nin, SHP'nin ilçe, il kongreierini, kurultaylarını... Pazar günü de SHP'nin Bakırköy ilçe kongresindeydim. Genel Başkan inönü'nün ilginç konuşmasını dinledim. İnönü, önemli bir açıklamada bulundu, "ÖnümüzdekJ olağan kurultayda genel başkanlığa adaylığımı koyacağım" dedi. Böylece parti içindeki genel başkaniık tartışmalarını noktaladı. Beklenen de buydu zaten. Şu sıralarda İnönü'nün parti liderliğinden ayrılması büyük bir yanlışIfk oJurdu. SHP'nin kısa bir süre sonra iktidar sorumluluğunu yüklenmesi, hiç değilse DYP ile ortaklaşa bu sorumluluğu paylaşması bekleniyor. ANAP çöktü çökecek, Özal egemenliği son buldu butacak. Yerel seçimler yapılırsa! ANAP'ın büyük ölçüde oy yitirdiğini, üçüncü parti durumuna duştüğünü gösterecek... Yurttaşlann yüzde 64'ü zaten ANAP'a karşıydı. Bu oran yüzde 80'e çıktı mı Ozal ne denli direnirse dirensin işbaşında kalamayacaktır. Canlı bir kalabalık vardı Bakırköy kongresinde. İki yıl önceki kongredekinden çok daha değişik bir haya... SHP yavaş yayaş yerli yerine oturuyor. Kongre baskanlığına istanbul Milletvekili Abdullah Baştürk gösterildi, oy biıiiğiyle öneri benimsendi. Herkes bilir, Bakırköy ilçesi İstanbul'un yazgısını belirler. istanbul delegeleri de kurultayda büyük etkinlik yaratır. Olağanüstü toplantılardan usanan kamuoyu ilk kez olağan bir SHP kurultayı yaşayacak! Kurultay, yarının iktidarını oluşturacak SHP'nin yönetim kadrosunu seçmekle görevlidir. Bu stnavı başarıyla veren SHP, halk yığınlarında büyük güven uyandıracaktır. Saym İnönü neler mi dedi Bakırköy'de? Dünkü, önceki günkü gazetelerde ayrıntılarıyla okumuşsunuzdurya ben ilginç bulduğum birkaç önemli noktaya değineyim. Karanlık ya da tartışmah konular Genel Başkan tarafından aydınlığa çıkarıldı, iyi de oldu. Genel Başkan "Parti programı dışında bir izlenim vermemeliyiz. Bütün çaba programımızı gerçekleştirmek içindir" dedi. Bazı sloganlann yanlış izlenim verdiğini söyledi. Bir de tartışılan bir başka konu var, o da kimi eski CHP'lilerin SHP'yi CHP'lileştirmek istekleri!.. Herkes bilir, SHP'nin kökeni CHP'ye dayanır. SHP altı okla gösterilen altı temel ilkeyi CHP'den almıştır. Sular tersine akmaz. Bu kuralı unutmamak gerekir. Kimse SHP'yi Satırların, Feyzioğlulann, Güleklerin CHP'si yapamaz. Erdal İnönü bu konuda doğru sözler söyledi: "CHP, SHP'lileşti demek daha doğru olur" dedi. CHP yaşasaydı, sekiz yıl sonra bugünkü SHP'nin yerinde olmaz mıydı? SHP belki bir gün CHP adını alır. Bir harf değişikliği yeter buna! Ama yeni CHP, iyi bilelim, hiçbir zaman 1980 öncesinin partisi olmaz, olamaz. Olmamalıdır da... Bu yüzden Topuzların, Baykaltarın ve onları destekleyenlerin 'Parti, CHP'lileşmelidir' savları yanlıştır. SHP kendi programı çizgisinde görev yapmalıdır Ne daha sağda, ne daha solda... SHP kendisinin solunda partilerin oluşmasına karşı çıkmaz, ama SHP'ye ve SHP'lilere düşen parti programının kapsamı içinde kalmaktır. Haziran sonunda yapılacak SHP olağan kurultayı, partinin iktidara doğru yürüme sürecinde en iyi, en başarılı yönetim kadrosunu oluşturmak göreviyle başbaşadır. SHP'de Baykalcı, Topuzcu ya da başka bir ad altında toplanan politikacılar ancak ve ancak parti programı içinde hizmet yarışı yapabilirler. Şunu ya da bunu yüksek görevlere uygun görenler kurultayda açık açtk görüşlerini belirtmelidirler. Acıklıkta zarar yoktur. Gizliliktir zarar veren... Genel Başkan İnönü'nün parti içindeki 'hizmet yarışı'nda yan lutmayacağını açıklaması, 'iktidara giden bir partide en iyi, en başarılı kişileri yönetime getirmek sorumluluğunun bütün partililere duştüğünü" hatırlatması sosyal demokrat birikimin gelişmesini, iktidara aday olmasını özleyenlerde büyük umut uyandırmıştır. konuşmalan ve okul ziyaretlerinin yer alacağı "Atatürk ve Okullarımız" konusunda üimizde bir araştırma çahsmasımn yapılması istenmektedir. Bu sebeple araştırma çalışmalannı yürütmek üzere kurulan komisyonda asağıda adı soyadı ve branşı btlirtilen okulumuz öğretmeninin görevlendirilmesi ilgi (b) Valilik OKURLARDAN oluruyla uygun görubnüştür." tzmir Buca Lisesi'nde bu görev bendenize verilmisti. Serde Atatürkçülük olduğuna göre tam hızla çalısmaya bafladık. Bazan derslerimizi serercesine çalısmalanmızı sürdürdük. Sonuçta çaiısmalar haziran ayında bitirildi. Dokümanlanmızı ilgili kuruma teslim ettik. Benim gibi iki öğretmen arkadaşım da aynı çahsmalarda bulundular. Aradan iki yıl bir zaman geçti. Fakat bu çalışmalardan hiçbir yankı gelmedi. O kadar emekler boşa mı gitti acaba? Birlikte çalıştığtmız üst kurum yetkilileri de tam bir yanıt veremiyorlar. Bir kez de sayın gazetemizle durumu kamuoyuna duyurmak istedim. Bu konu ile ttgilenenlerin dikkatine sunulur. SEROL ÖMERLER / BUCA PINAR MUZİK Iftiharla Sunar... YITIRME MUHLİS MUSA YAVUZ AKARSU w EROĞLU TOP 3 Dev Sanatçının Birlikte Çalıp Söylediâi Yapımcı: RIZAPEDÜK Prodüktör MUHLİS AKARSU MUHABBET6 (C?J / ^ (C>/ MUSA CROCLU • MUHUS MCJMtSU • YMTOZ TOP PINAR MUZİK URETIM VE YAPIMCILIK LTD ŞTİ. İMÇ 6BlokS511 Unkapanılstanbul Tel 512 94 52 Özgiir Erdem Dağdeviren Özlem Dersim Beni terkedeceğine inanmadığım, aynbğımıza dayanamayıp günün birinde geleceğini ümit ettiğim biricik ağabeyim Ofay, İstanbul Boğaz Köprüsü'ne giden çevre yolunun kavşa ğında yaşandı. Dakikalardan beri kilitlenmiş trafik, kımıldar gibi oldu. Arabalar umutlanıp köprü kavşağına girebilmek için hamle ettiler. Biri ötekinin önüne geçmek istedi. Ama yol hemen tıkanmıştı. Burun buruna kalan iki arabadan adamlar çıktı. Birbirlerinin üzerine yürüdüler. Kavga başladı. Dolmuştaki yolculardan biri konuştu: Artık İstanbul'da yaşanmaz. Öteki: İstanbul cehenneme dönüştü, daha da beter olacak, ben um göremiyorum. • Daha dün gibi değii mi? "İstanbul Boğazı'na köprü yapılsın mı, yapılmasın mı?" tartışması başlamış. Mimarlar Odası "yapmayın" diyor. Neden? Gerekçe açık ve anlaşılır: istanbul Boğazı'na köprü yapmak, "köpruler tuzağı"na düşmek demektir. Çünkü metropolün gelişme eksenibo zulacak, kuzeye doğru çarptlacaktır. Boğaz tepeleri betonlaşacak çevre yollarına ilişkin alanlar yağma edilecek, ardından trafik kördüğümleşecektir. Birinci köprünün ardından, iki, üç, dört derken İstanbul Boğazı'nın bütün güzelliği yok olacak, kent cehennemleşecek, Karadeniz'i Marmara'ya bağlayan tatsız bir kanala dönüşecektir." Peki, ne yapmalı? Ancak toplu taşımacılığa dayalı tüpgeçitle bu sorun çözümlenebilir. Doğru değil mi? Ne yazık ki mimartann bu açıklaması üzerine kıyamet koptu. Köprü, 1970'lerin başında milyarlarla, 1980'lerdetrilyonlarlavurgulanabilecek çıkaıiann yumaklandığı bir piyasaya acılıyordu. Sağdan koro başladı: Solcular köprüye karşı çıktyorlar, vatan hainleri, medeniyet düşmanlan... 1973'te açıldı ilk Boğaz Köprüsü, 1980'de tıkanmış ye iflas etmişti. Arsa, apartman vurgunundan geçilmiyordu. Trafik öylesine arapsaçına dönmüştü ki köprüye giden bütün yollar kilitleniyor, köprüden ç;kan bütün yollar açılmıyordu. Mimarlar Odası'nın söyledikleri, bir bir gerçeideşmişti. • İkinci Boğaz Köprüsü daha açılmadan, üçüncü köprünün tezgâhlanması, "b/7/m"in öngördüğünün ne kadar doğru olduğunu vurgulamıyor mu? Ama bilim, mimarlık. şehircilik, estetik, doğa, gözü dönmüşlere vız gelir. Türk Mühendis ve Mimar Odalan Birliği Sözcüsü, Genel Başkan Yardımcısı Oktay Ekinci Üçüncü Boğaz Köprüsü konusunda kamuoyunu bir kez daha uyarıyor: "Daha önce de dile getirdiğimiz gibi, İstanbulumuzun ulaşım sorurtu; şehrin tarihsel kimliğini tümüyle ortadan kaldıracak, sosyal yapısını ve dengelehni İstanbul halkı aleyhine altüst edecek ve kitle ulaşımı yerine 'iş merkezlerine özel araçlarla ulaşılmasını' geçici bir süre rahatiatmaktan başka hiçbir sonuç yaratmayacak olan yeni Boğaz köprüleriyle değil, dünyanın bütün büyük ve tarihi kent lerinde olduğu gibi metroyla ve raylı sistemlere öncelik veren toplu taşımacılığa dayalı tüpgeçitlerle çözümlenebilir." * Evet, Mimarlar Odası yine uyarıyor: Üçüncü köprü ve buna bağlı otoyolları projesi İstanbul'a yıkım getirecek... Kültürel değerler... Tarihsel bilinç.. Doğayı koruma kaygısı.. Ulusal kimlik.. Estetik.. Hiçbirini düşünmüyoruz, paradan ve yağmadan gayrı hiçbir tasamız yok. Mimarları 197(flerdedinlemedik, İstanbul'da 1980'lerincehennemi yaşanıyor. Bu kez uyarılara kulak veren olacak mı? Toplum; tarihini, doğasını, kimliğini, kent estetiğini savunabilecek düzeye erişti mi? Mimarlar Ne Diyor?.. ÖZGÜR ERDEM'imin yolunu gözlüyorum. Gelmezse, gelemezse, onun derin acısını kanayan yiireğime işleyip, altında yattığı toprağın üzerine mezartaşı olacağım. Onun 21 yıllık onurlu yaşamına, bıraktığı yerden devam edeceğim. Onsuz yaşanmayacağını söylediğin, kollarınla sarıp yüreğine bastırdığın^ ama günlerdir uzak kaldığın biricik kardeşin ÖZLEM DERSİM'in senin. Celal DURU 195727 Nisan 1978 Celal Seni Özledik Maarifli arkadaşların odınu Serdar Sözeri DAİRE ALIRKEN ISICAM'LI OLMASINI İSTEYİN, Buğulanmaya karşı Hava biraz soğuyunca, = = pencere camlarınız buğulanıyor, dışarısı, neredeyse, görünmez mi oluyor? Elinizde bez, sık sık pencerenizi silmek zorunda kalıyorsunuz! Pencereleriniz Isıcamlı olsaydı "buğulanma" sorununuz da çözülecekti * Isıcam, hem yakıt masrafınızı en az % 20 azaltır, hem dış gürültüleri keser, hem de "buğu" derdi olmadan yaşamanızı Müteahhitinizle anlaşın, yeni evinize mutlaka Isıcam taktınn. ~, * Isıcarnın iç yüzeyinde yani iki carn arasında kesinlikle buğulanma ortnaz Dış yüzeyde ise, iç, dış tsı tarkma ve nem yüzdesine bağlı olarak düzcama nazaran buğulanma ya hiç olmamakta ya da üaha geç oluşmaktadır. Değerli varlığımız ISICAM Operatör Dr. YAŞAR CEYHANLI'yı 14 Nisan 1988 günü kaybettik. Acımızı paylaşan tüm dost ve akrabalarımıza teşekkür ederiz. EŞİ VE AİLESİ BEKO TİCARET A.Ş.'DEN SAYIN 1ASARRUF SAHİPLERİNE DUYURU 1) Şirketimiz tarafından 1.5.1987 tarihinde satısa arzedilen ikinci tertip Wt 55 faizli 400.000.000r TL. tutanndaki tahvillerimizin 1 numaralı kupon faizlerinin ödenmesine 15 Mayıs 1988 tarihinden itibaren başlanacaktır. 2) Kupon bedelleri Şirketimizin Istiklâl Cad. No: 349 BEYOĞLUİSTANBUL adresinde ödenecektir. 3) EUerinde tahvili bulunan sayın tasarruf sahipleri, anılan tarihten itibaren faizlerini, yasal kesintiler yapıldıktan sonra şirket merkezinden 1 numaralı kuponlan karşılığında alabileceklerdir. 4) Gelir Vergisi Kanunu hükümlerince yapılması gereken gelir vergisi tevkifatmdan muaf olan kuruluşlar ellerindeki belgeleri şirketimize ibraz ettiklerinde, vergi tevkifatı yapılraayıp faizleri net olarak ödenecektir. Saygılanmızla, BEKO TİCARET A.Ş. tSTİKLÂL CAD. NO: 349 BEYOĞLUİSTANBUL MURAT KURAN Ey umutlann güneşi! Pırıl pınl su! Yeni ay! Çocukların yürekleri! Taşların katı canları! Bugün içimde belirsiz Bir yıldız ürperişi var Ve güllerin hepsi beyaz Acım gibi beyaz öyle 26 Nisan 1985'te bir trafik kazasında yitirdiğimiz MURAT'ımızı Sevgi ve özlemle anıyoruz. YAKINLARI VE FOLKTUR MfldBR ÖZCÜN MÜZİK YAPIM S£LPA BAĞCAN SUN AR DESTE CÜNAYDIN.,aVI Studyo: Değlşim Tonmaister SEZER BACCAN IMC 6 BlOk 6506 unkapamıst reı 512 58 32 Dünyasında Slcon Az ödeyin, çok ısının" A.ş. Büyükdere Cad. Beytem Han Kat:48 Şişli/istanbul Tel: 14611 30 (6 hat) 147 48 58 CAM PAZARLAMA A.Ş. TÜRKİYE ŞİŞE VE CAM FABRİKALARI A.Ş.TMİN BİR KURULUŞUDUR ŞENERŞEN ZHafta UĞURYÜCEL SERMİN HÜRMERİÇ oo12 MUHSİN BEV ESKİŞEHİR İKİNCİ ASLİYE CEZA MAHKEMESİ NE AİT KARAR ÖZETİ Eskişehir Cengiz Topel Caddesi. No: 124"ıe ekmek fırını isleten Hüseyin Avni oğlu, 1953 doğumlu AHMET MİTHAT KARABEY'in, Noksan vezinli ekmek imal edip saıışa arz etmek suçu sabil görüldüğünden, mahkememizin 31.03.1988 tarih 987/397988/238 sayılı kararı ile. TCK.nm 363. 1. 402/2647 sayılı kanunun 4/1. maddeleri gereğince ALTMIŞ DÖRT BİN LİRÂ AĞ1R PARA cezası ile cezalandınlmasına karar vcıilmi». karar 31.03.1988 tarihinde kesinleşmişıir. TCK.'nın 402 : m.KİdcM gereğince İLAN OLUNUR. 07.04.1988 Basın: 17746 * 1987 Antalya Film Festivali en iyi Film ödülü Yavuz Turgul FİTAŞ 149 01 66 15 16 30 18 45 21 00
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear