23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tün derecelerinden geçerek onaylanmış cezalar arasında, daha doğTusu bu cezalan gerektiren eylemlerde bulunan suçlular arasında aynm gözetmek doğru ve adalete uygun olur mu? Adalet Komisyonu 'nun bu aynnu yapmaya yetkisi var mı? Onaylanmış idam cezalarının ya hepsi infaz edilir ya da hepsi müebbet hapse çevrilir. Kesinleşmiş cezalarda artık, şu daha çok suçludur, şu daha az suçludur gibi aynm gözetilirse o zaman sonuç keyfiliğe varmaz mı ve bu da adaletsizlik doğurmaz mı? Bu noktaya çok dikkat etmek gerekir. Bunu yazarken yazar ve tarihçi Ahmet Rasim'in Cevdet Pasa Tarihi'nden aktardığı bir olayı anımsadım. Bir kez daha yazmıştun, yineleyeyim: "Gerek lstanbul'da, gerek tasralarda insanın değeri yok idi. Adam öldürmek Ue piliç kesmek bir gibiydi. Hatta bir aralık İstanbul'da hükümete karşı uyduıma söz çogalmakla, bunun öniinü almak için Meclisi Vükela'da (o zamanki bakanlar kurulunda) bir çare arandığı sırada Hâlet Efendi (17611822) yeterli bir önlem olmak üzere: Şimdi Okçularbaşf ndaki berberin kafası kesilsin, başkalanna korku gelir ve uydurma dedikodulann arkası alınır. dedikte, oradakilerden biri: Aman. o bcnim berberimdir, demekle Hâlet Efendinin: llle o olsun demek değil, öte yandaki berberin boynu vunılsun, maksat hasıl olnr, demiş oldnğu herkesçe bilinmektedir." Yönetimde keyfılik başlamaya görsün, bunun nerede duracağı belli olmaz, çok dikkatli olmalıyız. • •• Ikinci sorun, cezaevlerindeki ölüm orucu sorunudur. Şunu hemen söylemek ve bu orucu tutanlardan rica etmek isterim ki dünyada ve yönetimlerde değişmeyen ve defiştirilmeyen bir şey yoktur. Cezaevlerinde baa haklı isteklerinin yerine getirilmemesinden son kertede tedirgin ve üzgün olan hükümlü veya tutuklular bu isteklerinin nasıl olsa bir gün gerçekleşeceğini düşünerek ölüm orucunu hemen durdurmalıdırlar. Bunu özellikle rica etmek isterim. Bilenler söylüyor ve yazıyorlar, eğer aç kalma süresinin sınırı aşılırsa kişi ölümden kurtulsa bile eski yeteneklerinden bir çoğunu yitirirmiş. Hele bu yetenekler beyinle ilintili ise durum daha da acı olurmuş. Yank değil mi genç insanlann kendi kendilerini ölüme mahkum etmelerine ya da yanm hayat yaşamalarına! Diyeceksiniz ki, niçin onlara yöneliyorsunuz da onlann isteklerini yerine getirmeyen cezaevi yöneticilerine ve Adalet Bakanlığı'na bir şey söylemiyorsunuz? Adalet Bakanhğı'ndaki yetkililere tanığj olduğum şu olguyu anlatmak isterim: 1981'de Almanya'da bulunduğum sırada bir seyahat acentesinin düzenlediği toplu geziye katılarak Moskova ve Leningrad'a gitmiştim. Bizi gezdirenler Leningrad'da Saint Peter adasındaki kilisede, en başta Birinci Petro (Deli Petro) olmak üzere bütün Rus çarlanrun yan yana yapılmış mezarlarını gösterdikten sonra dönuş yolunda sağ yandaki bir binada Rus çarlan tarafından tutuklamp hapsedilmij kimi tanınmış yazarlann ve Lenin'in kardeşinin kaldıklan hücreleri gezdirdilerdi. Kalın demir parmaklıkh küçük pencereli, demir kapılı, sıradan demir karyolalı küçücük hücrelerdi bunlar, ama içinde bence çok önemli birkaç eşya daha vardı: Kuçük bir masa, bir tahta iskemle, masanın üzerinde kâğıtlar, bir hokka ve yazı kalemi. Oradaki görevliye sordum: "Bunlar Çarlık zamanından kaldığı gibi mi duruyor, yoksa sonradan mı düzenlenmiş?." Yanıtı şu oldu: "Sosyalist devrimden sonra bu adadaki hücreler hiç kullanılmadı. Çarlık dönemindeki gibi duruyorlar." Düşündüm, demek despot Rus çarlarının infaz görevlileri bile tutuklu ve hükümlülerin yazı yazma gereksemelerini göz önünde tutmuşlar. Şimdi, yuz yıl sonra, çağdaş Turkiye Cumhuriyeti'nde tutuklu ve hükümlülerin kâğıt, kalem, kitap, gazete gereksemesi niçin karşılanmıyor? Otuz yıl kadar önce bu sütunlarda çıkan bir yazımda cezaevlerindeki insanlara "toplumun süprüntüsü" gözüyle değil, şu veya bu nedenle talihsizliğe uğramış, yardıma muhtaç kişiler olarak bakılması gerektiğini vurgulamtştım. Bugün de aym duşuncedeyim. Azıcık daha "insan" olsak bütün bunlar kolayca çözüme bağlamr. Geçen hafta TV'de Adalet Bakanı ölüm orucu tutanlann içtikleri suya biraz tuz ya da şeker katılmasını istediklerini, ancak cezaevleri yönetmeliğinde böyle bir uygulama bulunmadığını söyledi. Yönetmelikte bulunmayabilir, ama yetkililerin vicdanlarında insanlık duygusu varsa tuz da bulunur şeker de!.. Ne yanından bakılırsa bakılsın Türkiye'de infaz sistemi ve bu sistemi uygulayanlar A'dan Z'ye kadar değiştirilmedikçe uygar bir ulus olduğumuzu asla ileri süremeyiz. Ölüııı Malıkumları ve Cezaevi HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Geçen pazar "yaşam mahkumlan" konusunu ele almıştım. "Yaşam"ın seçeneği (altematifi) "olum" olduğuna göre bu haftaki söyleşide ölum mahkumlanndan söz açmak istiyorum. Aslına bakarsanız herkes ölüm mahkumu; ondan kurtulan yok, er ya da geç, şu ya da bugun butun canlılar gibi her insan olecek; bunda kuşku yok. Osmanh döneminde turbelere "Küllü nefsin zâikatülmevt" sozcükler Lni içeren seçkin yazı ustalarının elinden çıkmalevhalar asılırdı. Şimdi de duruyordur herhalde. Kimi mezar taşlarında da mermere kaalmıştır bu Arapça tümce; "Tiırn insanlar ölümün tadını tadacaktır" anlamına gelir. Doğru söz. Bir ay önce çıkan yazımda belirttiğim gibi yaşam ne denli doğalsa ölüm de o denli doğal. Sorun olümu karşılayış tarzımızda. Ben hep doğal karşılamışımdır. Tarafımdan daha 1961'de yazılan ve sonradan "Yol kesen Irmak" adlı kitabımda da yer alan "Hayat Yolculuğu" başlıklı uzun şiirin birkaç dizesi şöyle: "Yıllarca savaşlım/Yıkıcı hastalıklarla, Yılraadan ve ölümden korkmadan Ölümden korkmaz zaten/Hayatı ölüm ve ölüraü hayat kadar Tabii butaa." Evet, insan ölümden korkmayabilir, ama bile bile de ölmeyi istemez. Ezop'un fikrasını bilirsiniz: Her gün orraandan kentteki efendisinin evine odun taşımakla görevli uşak bir gün yarı yolda yorulup oturarak sırtındaki odun yükü ile birlikte bir ağaç kütüğüne yaslanmış; "Allah'ım, bu yaşam çekilir şey değil, canımı al da kurtulayıra" diye mırıldanırken yanında ölüm meleği belirivermiş ve ne istediğini sormuş. Az önce canının alınmasını dileyen uşak, işin ciddiliğinı görünce "Bir şey istemem" demiş, "Şu yükümu kaldırmaya yardım ediver yeter." Hep böyleyiz işte; bir yandan yakınınz, bir yandan da yaşama sıkı sıkıya yapışırız. Ölüm kaışısında herkes eşit derecede soğukkanlı olamaz. İşte bu nedenledir ki, yukarıda sözünü ettiğim ya2imda ölümü düşünmemek gerektiğini yazmış ve "Bırakalım o, geleceği gün gelsin ve bildiğini yapsın. Bizler de o zamana değin elimizden geldiğince çalışalım" demiştim. * * • Sömürge Yönetimi mi?.. PENCERE 27 KASIM 1988 Hepsi iyi, güzel, ama bir de ağır suç işleyerek ölume mahkum edilmiş ve cezası kesinleşmiş hükümlüler var. Bu gibilerin durumu yukanda sözünü ettiğım ölüm mahkumu bütün insanların durumundan farklı; çünkü bu insanlar ne zaman öleceklerini bilmiyorlar, bu nedenle de hiç ölmeyecekmiş gibi rahat yaşıyorlar çoğunca. Oysa cezaevindeki ölüm mahkumlan yaşamlannın yakında sona ereceği tasası içinde ömür sürüyorlar. Bu tasanın boyutlan kuçümsenemez. B,ile bile ipe gitmek ve hele bu işin yakm olduğunun bilincinde olmak insan psikolojisi için kolay katlanılır şeylerden değil. Cezaevindeki bekleyiş bütun işkencelerden daha ağır onlar için. İşte idam cezasımn kaldınlmasını isteyenleri yönelten nedenlerden biri de bu düşünce olsa gerek. İdam cezasımn tartışılmasım ayn bir yazıda ele alacağım. Şimdi çok güncel olan iki sorun üzerinde durmak istiyorum. Sonmlardan biri şu: 17 Kasım 1988 tarihli Cumhuriyet'te okudum ve bir kıyıya not ettim: "TBMM Adalet Komisyonu'nda 224 idamlık dosya varmış; son günlerde terör hareketlerindeki tırmanış komisyonda bekleyen idam cezalanndan bazılarırun onaylanması düşüncesini gündeme getirmiş." Cumhuriyet muhabirlerinden genç arkadaşımız Canan Gedik'in bildirdiğine göre "Adalet Komisyonu Başkam Alpaslan Pehlivanlı şu bilgiyi vermiş: Onaylanacak idam cezalanna Adalet Komisyonu'nda yapılacak inceleme sonucu bazı kriterler getirilmesi düşünülüyormuş. Buna göre 1980 sonrası varhklannı sürdürerek terör eylemlerine devam eden örgüt mensuplanndan güvenlik güçleri ve devlet büyüklerini öldürenlerin, toplu katliam eylemlerine katılan ve birden çok sayida adam öldürenlerin idam cezalanmn onaylanması gündeme gelecekmiş (...) Getirilecek kriterler doğrultusunda komisyonda bekleyen idam cezalanndan yirmi kadan onaylanabilecekmiş." Haberi okuyunca şunu düşündüm: Yargımn bü Bir Gandi vardı.. Eti kemiğine yapışmış, avurtları çökmüş, sıskalıktan kurumuş kişiye "Gandi gibi" denirdi. Gazeteler Gandi 'nin açlık grevine yattığını yazarlardı. Şimdi bizim cezaevlerinde açlık grevi yapanlar var. Sayın Erdal inönü de açlık grevini şıddet eylemi sayıyor ya, Gandi'yi anımsadım, ansiklopediyı açtım, okudum: "Mohandas K. Gandi 18691948 Hintli siyaset adamı. Şiddete başvurmama ve pasif direnmeye dayanan mücadele yöntemleriyle bağımsızlık mücadelesine önderlik etmışfıc" (Turkiye ve Dünya Ünlülerı Ansiklopedisi) Sonra?.. Gandi'nin ailesi, bir Brahman tanrısı olan Vişnu'ya taparmış. Vişnuculuk gereği, şiddete karşı olma, yaşayan hiçbir şeye zaraf vermeme, et yememe ve çeşitli inançiara saygı gösterme gibi ilkeleri benimsemiş. Gandi bunu daha ileri götürmüş, "kazanma umudu ve kaybetme korkusu olmadan şıddet aleyhtarlığını özümseyerek" bütün ömrunce siyasal savaşımım sürdürmüş. Bu yolda en büyük silahı "açlık grevi." llk açlık grevini 1932'de yapıyor. O dönemde Hindistan'da İngiliz Genel Valisi'nin dediği dedik, ötturdüğü düdük. 1?A2'de Gandi "Hindistan'ı terk edin" sloganıyla bir eylem başlatıyor. Tutuklanıyor. Bu haksızlığı protesto amacıyla açlık grevine başlıyor; sıtma ve dizanteriye yakalanıyor ingiliz sömürge yönetimi 21 gün süren açlık grevi sonunda sorumluluğu üstlenemiyor ve Gandi'yi serbest bırakıyor. Daha sonra da Gandi, açlık grevine zaman zaman başvuruyor; ama hep şiddetin karşısındadır, hep barışçıdır. Ansiklopedi bilgileri bunlar... Peki, nasıl oluyor da Erdal İnönü "açlık grevi"n\ "şiddet eylemi" sayabiliyor? # Ne var ki sakın Sayın İnönü'yü kınadtğtm sanılmasın; bu dönemde Erdal İnönü SHP'nin bütünlüğünü sağlıyor. Tüm sosyal demokrat kesimin bir örgütte bütünleşmesi, faşizme karşı demokrasiyi savunmak için gereklidir. Partinin başında ister inönü bulunsun, ister Baykai, ister Gürkan, ister bir başkası, bu kural değişmez. SHP ile DSP birleşebilselerdi ne iyi olurdu!.. Neyazık ki so), birleşmeye değil, parçalanmaya doğru itilmektedir. Önce SHP ile DSP bölünmesi, sonra SHP içinde sağ ile sol bölünmesı, sonra solda radikaller, ılımlılar bölünmesi... Sonra?.. SODEP ile HP bütünleşmesi sürecini yaşayarak umutlananlar, şimdi bölünmeleri mi izleyecekler? Erdal İnönü bu tehlike karşısında demokrat kişiliğiyle önemli bir işlevi üstlenmistir. iktidara yürümek, bölünmekle değil, bütünleşmekle gerçekleşebilir. Ancak SHP Genel Başkanı'nın bu konuda başarı kazanıp kazanamayacağı bir ayrı şoru işaretidir. SHP'nin solu da hem kendi içinde itişerek, hem İnönü'ye güçlükler yaratarak bir yere varamaz; parti içinin, Türkiye'nin ve dünyanın dengelerinı hesaplamadan siyaset yapılamaz; solu siyasal yaşamdan tasfiye etmek isteyenlerin ekmeğine tereyağı sürülür. • Turkiye kavram kargaşası ve değerler karmaşası sürecini alabildiğine yaşıyor. Televizyonu açıyorsun, Amerika'da Michigan'daki gölde buzlar arasına sıkışmış bir geyiği kurtarma çabalarını haberier programında görüntüsüyle izliyorsun; Türkıye'dekı cezaevlerinde ölüm orucu tutan insanlardan söz açılmıyor. Böyle televizyon en koyu diktatörlüklerde bile yoktur. Bugün bir yurttaş dama çıkıp da intihar etmek için kendisini aşağıya atacağını söylese, hemen çevrede kalabahk birikir; polis ve itfaiye ekipleri yardıma koşar; ertesi günü gazetelerin birinci sayfalarında fotoğraflarıyla olayı ızleriz. Ama "Beni zincıre vurmayın, mahpus unıforması giydirmeyin" dıyen tutuklu açlık grevine girişince kimsenin kılı kıpırdamıyor; Adalet Bakanı açlık grevini umursamıyor. Yarım yüzyıl önce İngiliz sömürge yönetimi, Hindistan'da açlık grevi yapan Hintlinin hayatına önem veriyordu. Bizim yönetim sömürge ıdaresinden de beter mı? EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Yükseköğrenimde artık kılık kıyafet serbestliği var. Özgürlük geldi gençlerimize! Özledikleri bu mudur, bilemem. Sıkmabaşlı genç kızlarımız yıllardır 'başörtüsü' diye tutturmuşlardı. Ahlaklı olmak, dürüst, namuslu sayılmak için saçların bir tek kılını bile göstermemek gerekiyormuş. Tesettür dedikleri bu mu? Sözlükteki anlamıyla 'erkekten kaçma, örtünme.' O zaman yalnız saçları kapatmak yetmez, tepeden tırnağa sımsıkı örtünmek gerekir. Ne elini, ne gözünü, ne dudaklarını erkeklere göstereceksin; ancak o zaman 'tesettür'e uygun giyinmiş olursun!.. Prof. Muammer Aksoy, Mecliste DYP ve ANAP'lıların elbirliğiyle kaş göz arasında çıkarttıklan karardan sonra şöyle dedi: "Şimdi yükseköğrenim okullarına. üniversitelere peçeyle, çarşafla da gelenler çıkacaktır." Öyle ya özgürlük var, herkes istediği gibi gıyinir, kim karışır?.. Bir kez sormuştum Tıp Fakültesi'nde okuyan sıkma başlı bir genç kızımıza: "Sen hekim olursan erkek hastalara bakmayacak mısınız?" Hayır, çocuk ve kadın hastalıkları uzmanı olacakmış! Ama ya bir erkeğin yarasına bakmak gerekirse, öyle ya, başka hekim bulamadılar da tesettürcü bayan hekime başvurdular, o zaman ne yapacak? Hipokrat andına uymak zorunda kalma(Arkası 17. Sayfada) OKURLARDAN gelmis, çilekes biz isçi hiçbir hizmet yapılmamıstır. emeklileri, Vakıflar Bankası'mn YoUar seçimden 10 gün önce uygulamaya koyduğu erken yapılan seçirrt yatınmı ile ödeme şekli sayesinde, durmakta, elektrik ulasım ve su maaslanmızı daha rahat alma hizmetleri çağ atladığım olanagı bulduk. söyleyen ANAP anlayısına göre Bu erken ödeme sisteminin, çağın gerisindedir. Ulasım Bizler, emekli maasvu Turkiye 1989 ytlmda da devam etmesi gittikçe güçleşmekte Vakıflar Bankası'ndan alan isçi tek dileğimizdir. vatandasların işlerine gidip emeklileriyiz. Bu bankamn 16 ATAKAN ÜNCÜ gelmeleri çalışmaktan daha zor Kastm 1987 ile 15 Kasım 1988 Manisa hale gebnektedir. Belediye tarihleri arasında, 1 yıl içinde hizmetlerinde parasız uygulamaya koyduğu erken yapılabilecek çok basit düzeyde maas ödeme süresi, y« anda ki işler dahi yapılmamıstır. bitmiş bulunuyor. Maaş alma örneğin evlere ve sokaklara günü, pazartesi ve salıya doğru dürüst numara rastlayan günlerde, bu veribnedL günlerden önce gelen, cumartesi ve pazar günleri maasımızı Amavutköy'de aldık. Maaş alma günü, oturan insanlann henüz çarşamba, perşembe ve cumaya adresleri belli değil Vaat edilen rastlayan günlerde, bankamız, Gaziosmanpasa'ya bağlı hiçbir sorun çözülmedi. Arnavutköy'de 1977 senesi bizlere sabah saat 07.00'den haziran ayında belediye itibaren ödeme yapiı. Maas Arnavutköy içinde ulaşımı alma günü, cumartesi ve pazara seçimleri yapıldı. Seçimleri sağlamak için özel arabalardan ANAP adayı kazandı. rastlayan günlerde de, oluşan baskanın hatırlı maasımızı hep aldık. taksicileri türedi. Beldemizin Başkanm is başma gelisi ömrümüzün son günlerme yaklaşık 18 ay otmasına karşm henüz imar planlan da Uyarı Ustüne Uyarı!.. Erken ödeme 1989'da devam etsin çıkmamıştır. Başkan, canının istediğine gökdeltn yaptırmakta, istemediğine gecekonduyu dahi çok görmekte. Bu konuda tek karar mercii baskandır. Beldemizde itfaiye arabası yoktur. Yangın olduğunda Gaziosmanpasa Belediyesirnden araba gelmekte, o da yangm blttikten sonra (yanan yandıktan sonra) olay mahaüinde ulasabilmektedir. Seçim öncesi ANAP seçimleri kazansın da, kazanan uter çalışsın, ister çalısmasın zihniyetinden hareket eden ve seçimde bol keseden vaatler veren, ancak hiçbirini yerine getirme çabasında olduklanm görmediğimiz kişilere vaatlerini hatırlatıyoruz. CÜNEYT ÇALIŞKAN A rnavutköy/tsr. tstanbuTun itfaiyesiz beldesi Arnavuthöy D A M A , B R V A K K 0 . Kravatınız' konuştuğu 1 an... ... Giyime gösterdiğiniz özeni anlahr. BirVakkoKravatı, eşlik ettiği giysinin, gömleğin güzelliğini arttırır... Bilirsiniz. "ModaVakko'dur VcJJ* Giyimine 'Vakko havası' katmak isteyeniere muHulukla duyurmak isteriz ki... Şimdi Vakko Mağazalan yonı jıro, yvrdun dörtbır yontndaki bazı seçkin mağazalarda da Vakko Kravatlannt bulabilirsiniz. Mağazacılar için Toptan Sattf Vakko Fabrikası, Merterlstanbul
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear