23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ğu için onun bir harfi, bir noktası bile değiştirilemez." Ben: "İşte saltanat ve hilafet döneminden beri hukuk kısmı değişti ve durmadan değişiyor. Biz şimdi milletçe kâfir mi olduk?" diye sorunca, "Evet, hocam siz bana kısaca şunu söyleyin; Kuranı Kerim'in Allah kelamı olduğuna inanıyor musunuz yoksa inanmıyor musunuz?" Bunun üzerine sabrım tükendi, öfkelendim, "oğlum" dedim, "sen kendinden üç kat yaşlı kişilerin din ve inançlarıyla uğraşacağına Allah'ın sana verdiği "iradei cüziyye"yi, yani aklını kullan, benimle tartıştığın konuların yanıtını, dinini, imanını yitirmeden kendin bulabilirsin" diyerek oradan aynldım. Günümuz Türkiye'sinde imam hatip çıkışlı bu memur gibi on binlerce görevli yönetim çarkmın içine dağılmış bulunuyor. Bu, geleceğimiz için büyük bir tehlikedir. Atatürkçülüğü çarpıtanlardan çoğu bunu tehlike olarak görmüyor, ama en büyük tehlike bu görmeyişte, bu körlükte yatıyor da ayırdında değiller. *#* Atatürk'ün ölümünün 50. yılını matem havası içinde anmamak günümuz üst yöneticilerinin resmi görüşüdür. Biz zaten çok uzun yıllardan beri bu sütunlarda büyük önderi "Ah Atatürk, vah Atatürk" diye anmarun gereksizliğini belirterek asıl anmanın, onun gerçekleştirdiği bü>1ik devrimin türlü yönlerini halka anlatmakla olacağını vurguladık durduk. Bu nedenle bu yılki resmi görüşe katılıyoruz. Ne var ki Atatürk devriminin türlu yönleri onlara göre başka, bize göre yine başka. Onlar daha çok Atatürk'ün askerlik, komutanlık yönü üzerinde duruyorlar. Biz ise daha çok devlet kuruculuğu ve devrimciliği üzerinde durmanın yararlı olduğuna inanıyoruz. Atatürk'ün gerçekleştirdiği büyük tarihsel değişimler Türkiye bakımından iki yönlüdür. Birincisi, ulusal egemenliğin kabulu ve bu çıkış noktasından cumhuriyete varış, yani siyasal devrim; ikincisi, yeni yasalarla yönetimde eski teokratik rejim yerine laiklik ilkesinin devlet yönetimine egemen kılınması, yani toplumsal ve ekinsel (kültürel) devrim. Harf ve dil devrimi gibi kültürel nitelikli köktenci değişimler gerçekleşmelerini hep az önce vurguladığım siyasal ve toplumsal devrime borçludurlar. Başka bir deyişle, Türkiye'nin çağdaşlığa doğru ilerlemesi için gerçekleştirilen ne kadar değişiklik Varsa hepsi bir yandan siyasal, öte yandan toplumsal devrim arasındaki eksen üzerinde oluşmuştur. O halde Atatürk 'ü anlamak bu eksendeki bütün çağdaşlaşma hareketlerini gereğince anlatmakla olabilir. Şu bir hafta içinde bu yapıldı mı? Mustafa Kemal Paşa'nın 24 Nisan 1920 Cumartesi günü TBMM'de (birisi gjzli) beş oturumda bütün günü kaplayan uzun ve önemJi konuşması ve özellikle o gün geçici bir icra encümeni (geçici hükümet) kurulmasına ilişkin anayasal nitelikli önergesi ve bunun o gün Meclisçe kabulü olgusu yeterince işlendi mi? Bu önerge ulusal egemenliğin ve Türkiye Cumhuriyeu'nin anayasal kökenini oluşturmaktadır. Laiklik devriminin gerçekteşme aşamaları bütün yönleriyle işlenip halka anlatıldı mı? Laik hukuk devrimi üzerinde ayrıntılı ve aydınlatıcı biçimde duruldu mu? Resmi okulların yani sıra halkevlerinde ve halk odalarında gençlerimizi ve halkımıa yetiştirip aydınlatmak için harcanan ekinsel (kültürel) çabalar gözler önüne serildi mi? Atatürk'ün Türk Dil ve Tarih Kurumları'ru oluşturarak servetinden bir bölümünü vasiyetnap>esiyle bunlara adaması vurgulandı mı? Elbette ki hayır! Daha sorulacak, pek çok soru var. Evet, Atatürk'ün "ölüm yıldönümleri matem günü olmasm, ama yukandaki sorulara verilecek yanıtlar düşünülürse o günün gerçek Atatürkçüler için bir yas günü olmasını kimse önleyemez. Atatürk'ün çağdaşlaşma yolunda ve ulusal doğrultuda bütün yaptıkları, yani demokrasiye yönelik olarak siyasal alanda kurmuş olduğu Cumhuriyet Halk Partisi yok edilmiş, halkevleri ve halk odaları, Türk Dil ve Tarih Kurumları kapatılmış, vasiyetnamesi çiğnenmiş, Türkçe ezan kaldınlmış, öğrenim birliği ortadan kaldınlarak laiklik devrimine en büyük darbe vurulmuş iken, nasıl olur da O'nun ölümünün bu 50. yılında gerçek Atatürkçüler matemsiz olabilirler? 1920 yıhndan beri Atatürk'ü yakından görmüş, en önemli devrimci konuşmalannı ve daha sonra Büyük Söylev'ini O'nun ağzından dinlemiş, O'nun ışık ve kültür yuvalan olarak açtığı halkevlerinde coşkulu kalabalıklara konferanslar vermiş bir kişi olarak itiraf edeyim ki matem içindeyim, bu günleri hiç de yas günü olarak anmak istemediğim halde!.. 13 KASIM 1988 50. Yılında O'nu Nasıl Aıııııa k? HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Atatürk'ün 50. ölüm yüını anma haftası bugün sona erdi. Ne de çabuk geçmiş 50 yıl. Oıı bir yaşındaki büyük oğlurn yanımda, üç yaşındaki küçük oğlum kucağımda, Dolmabahçe Sarayı'nda generallerin nöbet tuttuğu katafalkın önünden geçişimizden bu yana demek yanm yiizyıl olmuş. Milletçe gözlerimiz yaşlıydı o günler. îstanbul Hukuk Fakultesi'ndeki asıl görevime ek olarak Türkiye Cumhuriyeti Devrim Tarihi doçentliğini de yapıyordum. Katafalk ziyaretinden bir gün önce rektör, rahmetli hocam Prof. Cemil Bilsel'in görevlendirmesi üzerine üniversite merkez binasının geniş holunde halka ve gençliğe bir konuşma yapmış, Atatürk'ün asıl büyüklüğünün ileriki yıllarda daha iyi anlaşılacağını vurgulamıştım. Nitekim öyle oldu; O'nun tarihsel kişiliğini ve yaptıklarının görkenıini şimdi daha iyi algılıyoruz. Düşmanlan bile O'nun devrimini çürütmek için sürdürdukleri savaşımda yenik düşünce Atatürkçülüğü kendilerine göre saptırarak benirnsemek zorunda kaldılar. Şiradi okuryazar kişilerin pek azı aynk olmak üzere, herkes Atatürkçü olup çıktı. TürkIslam sentezcileri biie Atatürkçü. Resmi çevrelerde gerçek Atatürkçülüğü savunanlara ise kuşku ile bakılır oldu. Onlara "devrimbaz", ya da "devrim yobazları" nitemleri takılarak etkinlikleri yok edilmek istendi ve isteniyor. Laikliği kökünden çürütrnek girişimine gecildi. İmam okullannjn adını "lise" koydular. Ülkede bu okulların sayısı sivil liselerin sayısını geçti. Bunlardan mezun olanların sayısı da ülkenin imam gereksemesini çoktan aştı. Bu yüzden imam hatip lisesi mezunları sınavlara girerek üniversitelerin her dalında ve Harbiye dışındaki bütün yüksekokullarda öğrenim görmeye başladılar. Başka bir deyişle; Ulkemizdeki yönetici ve memurların büyük bir kesimi imam hatip tornasından geçerek yetişti. Bu gidişle Harbiye için konmuş olan barajı da aşarlar. Bu olguda ne sakınca var, demeyiniz. Böyle yetişenlerden pek çoğu cumhuriyetimizin ve Atatürkçülüğün temel taşı olan laiklik kavramını bir türlü benimseyemiyor. Geçenlerde TV'de bir din ve ahlak konuşması programını izliyordum. Konuşmacı, harfi harfine şöyle dedi: "Bizim dinimizle ilim arasında bir çelişme yoktur, olamaz. 1400 sene önceki kaideler günümüze uymaz diyorlar. Halbuki dinimiz yeniliklere, ilmin ve fennin bütün ilerlemelerine açık bir dindir. Bunun aksini söyleyenler aldanıyorlar." Sarurım ilahiyat fakültesinin öğretim görevlilerinden biriydi böyle konuşan. Oysa gerçek durum hiç de onun söylediği gibi değil. Her din adamı onun gibi düşünmüyor. Daha on yıl önce bile durum değişmeye başlamıştı. O zaman, yani on yılı aşkın bir süre önce karşılaştığım imam hatip çıkışlı bir genç, yanımızdakilerden benim adımı duyunca, hemen din ve laiklik tartışmasına geçti. İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun büro şefî imiş. Bana: "Üstadım, bu laiklik dediğiniz sey bizde tutmaz, çünkü doğrudan doğruya şeriata aykındır, Kuranı Kerim'in bazı hükümlerini ortadan kaldırmaktadır" dedi. "Ne gibi?" diye sorduğumda, "Mesela Aile Hukuku, Miras Hukuku" yanıtını verdi. Ben: "Bu söyledikleriniz din ve ibadet kuralları değil. hukuk kurallandır. Çok daha eski yjllarda Osmanlı döneminde de Ticaret Hukuku, Usul Hukuku, Ceza Hukuku gibi alanlarda laik nitelikli kaideler konulmuşiu. ToplumsaJ gereksemeler o kadar güçlü ve yeni buluşlar o denli iticidir ki, bunlan düzenlemek için yeni kurallar koyma gereksemesi karşısında kimse duramaz. Din ile ibadet kuralları değişmez, ama hukuk kuralları değişir. Batıda 15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleşen reformasyon hareketi sonucunda din ve ibadet kurallannda bile değişiklikler olmuştu" biçiminde, oldukça uzun ve kendimce aydınlatıcı sözler söyledim. Yanıtı şu oldu: "Yahudilerin ve Hıristiyanların kutsal kitaplarının asıllan kaybolmuştur; ellerindekiler papazlar tarafından sonradan yazjlmıştır. Bizim mukaddes kitabımız Kuranı Kerim ise hiç değişmemiştir ve o şekliyle elimizde bulunmaktadır. Allah kelamı oldu PENCERE Kartpostal... Bir dostum vardı; hızlı solcu, sosyalist, bir o kadar da devrimciydi. Burnundan kıl aldırmazdı. 1960'h yıllar.. 27 Mayıs patlaması başları döndürmüştü. Herkes birbirinden ilerici, herkes birbirinden toplumcu, herkes birbirinden atak. Meyhanelerde rakı buharı da kafaya vurdu mu, tut tutabilirsen aslanı... En bereketsiz yıllarda sosyalist kuramın ve eylemin başını çekmiş, bu yüzden fişlenmış, dışlanmış, ömrü mapusanelerde geçmiş bir "eski tüfek"\e tartışmasını hiç unutmam. Eski Tüfek; çekingen, solgun, sıkıntılıydı. Bizimki atak, parlak, saldırgan, tepeden bakan: Sizler, diyordu. bu işi kıvıramamışsınız. Sosyalizmi savunmak bir üslup sorunudur. Neyi nasıl söyleyeceğini bilmeli; neyi nerede yapacağını kestirmeli. Solculuk yüzünden hapishaneye girmek enayıliktir. Ben enayi değilim. Eski tüfek: Biz, dedi, enayi değildık; başımıza neler gelebileceğini de hesaplıyorduk.. Bizim aslan: Yok, yok!.. Bir ince siyaset. bir ustalık gerekir. Kitlelere mal olması için fikırleri cilalamak yararlıdır Gerçeklerı bir buket içindeki çiçekler gibi sunacaksın: renginden göz kamaşacak, kokusu baş döndürecek. İçeri düşecek kadar enayi değilim ben... • 1? Mart geldi.. Bizimki cezaevine girdi. Yalnız o mu? 1960'larda eski tüfekleri "zarar verirler, partiyi damgalamış olurlar" diye dışlayan ne kadar işçi Partili varsa hapse düştü. Dahası var: Sosyalist olmayan, devrimciliğin yanından geçmeyen; ama sola sıcak bakan binlerce kişi de demir parmaklıkların tadını tattı. Eski tüfekler sabıkalıydı; yeni tüfekler de sabıka kaydına yazıldı, sicillerine not düşüldü. Ne var ki bütün bunlar para etmiyordu; solculuk yayılıyordu; bütün dünyada böyle yayılmıştı. Komünistlerin, sosyalistlenn, radıkal devrimcilerin, tepeden inmecilerin. askercilerin, sivılcilerin, kırsal kesimcilerin, kent eylemcilerinin ötesınde: ılımlı. kıvamlı, olumlu, demokratik solcu, sosyal demokrat bir kesim oluşmuştu; tarihsel bir tabana dayanıyorlar, Anadolu'ya yayılıyorlar, sol akımları sulandırıyorlar, şirin gÖKJnmek için mavi boncuk takıyorlar, CHPnin babadan kalma mirasını yiyorlar, yukardan konuşuyorlardı: Halktan kopuk solculuk olmaz. 12 Mart halktan kopuk solculara, sosyalistlere. devrimcilere iyi bir ders vermiştir. Biz aşağıdan yukarıya doğru solculuk yapacağız. Halkımızın güvencesi bizim sigortamızdır İçlerinde cezaevinin dört duvarını tanıyan bir kişi bile gösterilemezdi. 12 Eylül geldi.. Tepeden inme geldi. Sol tepeden inmeciliğe karşı olan bu aslanlar, sağ tepeden inmeciiige "eyvallah" dediler: Meclısı bırakıp kuzu kuzu evleri ' ne girdiler. Gerekli görülenler gözaltına alındı; gerekli görülenler uslansınlar diye içerı atıldı; CHP de kapatıldı. Tisss çıkmadı. Şimdi SHP'de kimileri "cicı çocuk. sakıncasız solcu, gerçekçi sosyal demokrat" rolünu pek seviyorlar. ABD'ye şırın görünmek, insan hakları çiğnendiğinde görmezlıkten gelmek, holding egemenliğiyle uyuşmaya çabalamak gerçekçilik sayılıyor. Hepsi de çok kurnaz... Dilerim bu kurnazların da kurnazlıkları eski kurnazlarınkine benzemesin. Ancak düşünıiyorum: Dünya siyaset tarıhinde muhalefet olamadan iktidar olabilen parti var mı? EVET/HAYIR OKTAYAKBAL OKURLARDAN Hükümet eşitlik ilkesine uygun bir süper emeklilik yupmalı Çeşitli sendikalarm, hukuk otoritelerinin ve konuya taraf olan vatandaşların son zamanlarda yetkilUere ve kamuoyuna yansıtnklan bir baska ve de haklı eşitlik ilkesini iflediklerini görüyoruz. Sosyal Sigortalar Yasası Vıın Ülkemizde faaliyet gösteren bazı maddelerini değistiren Sosyal Sigortalar, BağKur ve 3395 sayılı yasarun geçici 5. Emekli Sandığı gibi sosyal maddesinin, Yargıtay 10. güvenlik kuruluslannm tek çatı Hukuk Dairesi'nin başvurusu altında birleştirilmeleri ve üzerine, Anayasa buralardan emekli maaşı Mahkemesi'nce iptal edüdiğU alanların eşit şekilde yeni düzenlemeUre imkân yararlandırılmaları gündeme vermek amacıyla, iptal getirilmekıedir. Bu haklı isteğe kararının Resmi Gazete'de yayımlanmasından altı ay sonra yürekten katümamak mümkün değildir. Her üç sosyal güvenlik yürürlük kazanacağı sözlü ve kurulusu birleştirilerek dağınık yazılı basında açıklandu Süper emekliliğe hak kazanmış (.üzen uygulamaya son verilmeli ve mensuplaruun vatandaşların ve bu maksatla ayncahklı olarak prim ödemekte olan sosyal sigorta mensuplanntn herhangi yararlandırılmaları ortadan kaldırılmalıdır. bir zarara uğramayacakları, iptal karanndan ve yetkililerin Ancak Anayasa MahkemesVnin açıklamalanndan iptal ettiği yasanın geçici 5. anlaşılmaktadır ki, buna maddesine konu olan eşitsizlik yürekten sevindik. de ortadan kaldırılmalıdır. Yani süper emeklilik hakkı sadece bir kısım sigorta emeklilerine değil, sigortaulann tümüne; buna paralel olarak Emekli Sandığı ve BağKur emeklilerine de tanınmalıdır. Emeğin yüceliğine içlenlikle inanıyoruz. Emeği, beden ve fikir işçisinin almteri ve göz nuru olarak yorumluyoruz. Süper emekli vatandaşımıztn ayda 400500 bin lira emekli maaşı alması gururumuzdur. Ancak öte yandan devlete 40 yıl hizmet vermiş bir Yargıtay üyesinin, bir genel müdürün, süper emeklinin altında bir maaşla yetinmek zorunda bırakılmasmı eşitlikle, insaf ve vicdanla bağdaştıramıyoruz. Anayasa Mahkemesi'nin iptal karannda belirttiği altı aylık sürenin, hükümete daha adil, eşitlik ilkesine uygun bir yeni düzenleme yapmasına yönelik olduğuna inanıyoruz. Emekliliğe hak kazanmış ve kazanacak tüm vatandaşların süper emekliler duzeyinde hak sahibi olmalan, yürütme ve yasama organlannca ivediUkle ele alınması gereken ciddi sorunlardır. Bu yapılmalıdır. Bu yapılmadığı sürece konu, kanayan bir yara olarak kamu vicdanını uzun yıllar rahatsız edecektir; yeni iptal kararlannı da beraberinde getirecektir. KASIM GlRGtNKütahya Nadir Bey... "Gazeteci mutlaka toplumun aynası olmaz, topluma karşı da olabilir" Seksen yaşındaki Nadir Nadi böyle konuşuyor. Altmış yıllık gazetecilik, yazarlık, politikacıhk deneyimi onu bu kesin yargıya ulaştırmış. Yazarlar, toplumun sozcüleridir, toplumu gözteyen insanlardır, ama körükörüne toplumun aynası, övgücüleri değildirler. Amaçları içinde yaşadıkları toplumu daha iyiye. daha güzele doğru değiştirmektir. TÜYAR bu yılki fuarın Onur Yazarı olarak gazetemizin başyazan Nadir Nadi'yi seçti. Alpay Kabacalı da Nadir Bey ile ilgili yararlı bir kıtap hazırladı. Bu kitapta Nadir Nadi'nin oldukça geniş biçimde yaşamöyküsü, kitapları, kendisiyle son günlerde yapılan bir konuşma, başmakale, deneme ve portrelerinden seçilmiş birkaç parça yer alıyor. Bu küçük kitap elbette ki Nadir Nadi'nin tüm yaşamını yansıtacak güçte değil, ama konuyla ilgili olanlara yararlı bilgiler verıyor. Hiç kuşku yok ki kalemi eline aldığı günden bu yana Atatürk devrimciliğinin çizgisinde, bir adım şaşmadan yürüyen guçlü bir yazann yaşamı, yapıtları, davranışları daha derinliğıyle incelenecek, gelecek kuşaklarca duyarlılıkla ele alınacaktır. Alpay Kabacalı soruyor: (Arkaa 15. Sayfada) Bu yanlışlık düzeltilmeli Bizler 1982 ytlmdan önce edebiyat fakültesinin çeşitli bölümlerinden tez hazırlayarak mezun olduk. 1987 yılı 14 mayıs günü ve 191510205 sayılı yasaya göre fen fakültesinden ve hatta edebiyat fakültesinin arkeoloji bölümünden mezun olanlara unvan ve bir derece verildL Bu durumda bizlere de aynı hakkın tanınmast gerekirken bizim mağduriyetimiz halen sürmektedir. Bu yanhşhğm düzeltilmesini istiyomz. D A M A B R V A K K 0 . Rahatlılc ve modanın e ş s i z bileşimi. Her zaman olduğu gibi, bu mevsim de, kumaşı, düğmesi, telası, ipliği... çok özei, elbette: Ö ; bir'VokkoGömlegi"! Ama, bokın şunlar yeni: Yaldar. Omuzlar. Cepler... Renkler. Çizgiler. Desenler... Gömleği, her mevsim yeniden yaratır Vakko... Bilirsiniz. ModaVakkodur Giyim'me 'Vakko havası' kaimok isteyenlere muHulukla duyurmak isteriz ki... Şimdi Vakko Mağazaları yani sıra, yurdun dörtbir yanındaki bazı seçfcı'n mağazalarda da Vakko Gömleklerini bulabilirsiniz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear