23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/12 15 EYLÜL 198; Lüks tay Karacabey harasında yetiştirilen 12 safkan tay, Veliefendi'de açık arttırmayla satıldı. Doruhan'dan olma, Mesrure'den doğma 2 yaşındaki Berk 87, en yüksek fiyat olan 25 milyon Iirayla alıa bulurken, aynı yaştaki, babası Dadaloğlu, anası Hamde olan Bcrk 12, 5 milyon 950 bin Iirayla en ucuza satılan tay oldu. Cemal Gürsel anıldı ANKARA (ANKA) Tiirkiye Cumhuriyeti'nin 4'üncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, ölümünün 21 'inci yılında Anıtkabir'deki mezan başında anıldı. Cemal Gursel'in anma törenine, Devlet Bakanı Kâzım Oksay, 4'iincü Kolordu ve Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Cemil Mele, Genelkurmay Başkanlığı adına Askeri Tarih ve Strateji Etüd Dairesi Başkanı Korgeneral Sadi Kaban, Ankara Vali Muavini Naim Dalküıç, Cemal Gürsel'in başyaveri Nevzat Dereli ve ailesi katıldılar. Anma torenine Cumhurbaşkanı adına da bir çelenk gönderildi. Torende, çelenklerin mezara konulmasından sonra, 1 dakikalık sâygı duruşunda bulunuldu. Dövizli askerler BURDUR (Cumhuri>et) Vatani görevlerini yapmak üzere 15 eylül 1985'de silah altına alınacak olan 3 bin dövizli asker Burdur'a geldi. 2 ay süreyle askerlik yapacak olan dövizli askerler 15 Kasım 1987'de terhis olacaklar. Bilim aşkı yaş dinlemiyor Prof. Dr. Jsüe tnan, emekli olmasına ve yaşı 70'i geçmesine rağmen halen arkeolojik kazı • ' çalışmaları yapıyor. Inan şunları söylüyor: "Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan maddi ve manevi zoriuklanfbir de yaşım eklenince tedirginliğim iyice artıyor. Ancak çıkanlaa bir küçiik parca tüm dertlerimi unnttnnıyor." (Fotoğraf: AA) ğy öğrenci yurdu bir dünŞampiyon berber£Z*Z*Ingüya rekoru kınldı. ERZURUM (AA) Ağn'da 200 yatak kapasiteli kız öğrenci yurdunun yapımına başîandı. Ağrı'da, Kâzım Karabekir Eğitim Yüksekokulu Kampusü içinde yaptınlan kız öğrenci yurdu, 1988 yılı sonunda hizmete açılacak. Yurt 500 milyon liraya mal olacak. tere'de önceki gün bir saatte 1649 kişiye sakal tıraşı yapan berber Denny Rovve, böylece yine kendisine ait olan rekoru kırdı. Rowe, geçen sefer bir saatte 1561 kişiyi tıraf etmişti. (Fotoğraf: REUTER) HABERLERİN DEVAMI ANKARA'dan YALÇIH DOfiAN (Baştarafı 1. Sayfada) Tam açılışı yapacağı sırada Cumhurbaşkanı ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren et entegre kuruluşunun sahibine dönüyor: Siz Demirelci olarak tanınıyorsunuz.. Hâlâ Demirelci misiıüz?.. Et kuruluşunun sahibi hiç duraklamıyor: Demirelci olmakla iftihar ederim. Hele de o günlerde "bu cesur karşılığı" verebilen işadamı, şimdi ANAP Genel Merkezi'nin koridorlarında dolaşıyor. ANAP'ın koridorlarında görünmek istemeyen işadamlan ise, "özal'a destek verdiklerini telefonlarla ve bankahesaplanyla" gustermeye çalışıyor. Referandum öncesinde "Demirel ile Özal arasında bölünen isadamlannın büyük bir çoğunbtğu", bugun artık daha çok ANAP yanında yer almayı yeğliyor. DYP'yi "hararetle destekleyen isadamlanna"gelince, onlar kimliklehnin gizlenmesini sonuna dek sürdürmeye kararlılar. Benzer kararlıiığı DYP Genel Merkezi'nin gösterdiğini eklemeye gerek yok. Kendilerini iyiden iyiye "iktidar partisi gören" ANAP'lılar dün liki önemli konuyla" ilgıleniyar. tlki, adayların kimlikleri, kimin nereden aday gösterilebileceğine ilişkin tahminler. tkincisi de "Bülent Ecevit'in sağlık durumu". Milletvekili adaylarmm kimlikleri üzerine "sürpriz bir tahmin" Başbakanlık çevresinden geliyor. "Şu anda milletvekiltiği tartışdan tek bir bakan var: Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu.. Sayın Hatefoğlu adaylığını koyarsa, elbette Saym Başbakan 'olmaz' demez. Ancak, kabinede Basbakanın kendisine en uzak hissettiği bakanlann başında Halefoğlu geliyor". Aynı çevreler adaylar konusunda Başbakan Özal'ın şu sözlerini aktarıyor: "Bizim 250255 milletvekilimizden aşağt yukan 230'unu Mecliste yeniden görmek istiyorum. Çünkü, Meclisi öğrenmek, komisyonlarda görev alarak çauşabümek için zaten dört yıl geçti. Yani, Meclisi öğreninceye kadar bir dönem geride kalıyor. Öğrenenlerin bir bölümü bir sonraki dönemde bir daha seçilemiyor. Halbuki, bize önümüzdeki dönemde tecriibe kazanmış miUetvekilleri lazm. Dısandan yeni geleceklerin de devleti, bürokrasiyi, iş dünyasını ve bunun gibi çeşitli kesimleri iyi bilenlerden seçilmesi lazım". özal'ın listesine giren şu anda yaklaşık yüz kadar bürokrat var. ' lA day olabiür'' anlamında yüz bürokrat. Yoksa, bunlann önemli bölümü herhalde "bir elemeden geçecek". ANAP'lılann dün uğraştıkları ikinci konuya gelince... Gün boyu "Bülent Ecevit'in sağlığı ile meşgul oldular". ANAP önceki gün "TRT'yi uyararak" her türlü önlemi alıyor. Süleyman Demirel'e karşı "ihtiyatlı tutumunu"surdüren TRT, Bülent Ecevit'in DSP Genel Başkanlığına seçilişini "birinci haber" olarak Türkiye'ye duyuruyor. Uzun uzun bu haberi veriyor. Ne de oisa Bülent Ecevit 'in DSP Genel Başkanlığı ANAP'ın seçimterdeki "en büyük umudu". Solu bölmek ıçin Turgut Özal bugün artık Bülent Ecevit'i açıktan açığa kullanıyor. DSP'nin içindeki gelişmeleri en yakından izleyenlerin başında ANAP Genel Merkezi geliyor. Bir ANAP yetkilisinin şu sözlerine ne demelı: "Bülent Ecevit bizi çok korkuttu. Sağlığı bozuluyorsa, hemen yurtdışmdan doktor getirtmeye, her turiü tedaviyi karşılamaya hazınz. Eski başbakan olduğu için aslmda mevzuat da buna müsaittir. Ecevit'e biz gözümü'z gibi bakıyoruz". Eceviı, "beden sağuğma umartz hemen kavuşur". Ancak "siyasal sağUğına kavuşacağına" ilişkin henüz bir ipucu yok ortada. Hele de dün Erdal Inönü 'nün Ecevit'e ilk kez böylesine sert bir tavır almasından sonra, Ecevit'in "ANAP iktidan için elinden gelen her yardımı esirgemeyeceğine" ilişkin konumunu sürdüreceğine kesin gbzüyle bakılıyor. tnönü dün ilk kez Ecevit'i "demokrat olmamakla" suçluyor. Bu suçlamayla birlikte SHP'den DSP'ye bundan bbyle "çiçek atmak, hoşgörü göstermek devri" de kapanmış oluyor. Bugüne dek Ecevit'eyönelik her türlü duygu ve düşüncelerini saklamış olan SHP yönetimi, bundan böyle DSP'yi de "rakip partilerden biri olarak görmek'" politıkasına dönuyor. Buna rağmen, DSP çevreleri yine de "bir ihtiyat payı" ayırarak iyimserliklerini koruyor. DSP çevreleri "bugün yapılacak lnönuEcevit görüşmesinden umulmadık sonuçlar çıkabilir" havasmı işlemeyi sürdürüyor. Ecevit demokrat değildir (Baştarafı 1. Sayfada) Inönü, bugün iktidarla uzlaşan asıl partinin DSP olduğunu bildirerek, "Parlamento gnıbunu nasıl kurduğunu bildigimiz iktidarla uzlaşma yaparak. devletten yardım için yasa çıkartarak para alan bir partinin bize gelip de 'Siz uzlaşma icindesiniz' demesi yakışıksızdir, yersizdir. Halkı hiçbir şeyden anlamaz zannetmektir" diye konuştu. DSP'de muhalefet grubunun öncülerinden ve Raitşan Ecevit'e karşı tartışmalı genel başkan olan Celal Kürkoğlu ile 15 arkadaşı dün SHP'ye üye oldu. Kürkoğlu ve muhalefet grubundan 15 DSP'Iinin SHP'ye giriş bildirgelerini Erdal Inönü imzaladı. tnönü, Kürkoğlu ve arkadaşlarının katılımı sırasında yaptığı konuşmada, DSP ve Ecevitler'e karşı bugune kadarki en sert tavnnı ortaya koydu. tnönü, DSP Genel Başkanhğına getirilen Bülent Ecevit'e kutlama telgrafı gönderdiğini, ayrıca tebrik için randevu istediğini belirterek, ziyaretin bugün olacağını söyledi. İnönü'nun Bülent Ecevit'i bugün saat 15.00'te ziyaret edeceği öğrenildi. Sİnİrlİ y a n i t SHP Genel Başkanı, elini sık sık masaya vurarak ve sinirli olduğunu sergileyerek yaptığı konuşma sırasında, Bülent Ecevit'in SHP'ye ilişkin suçlamaları konusunda şöyie dedi: "Özellikle partimize, iktidarla bir uzlaşma içinde oldugumuzu ifade eden yakışıksız bir sııçlama yapmış. Bu son derece yakışıksız ve gereksiz bir suçlama. SHP Türkiye'de demokrasinin büliin kurallan ve kurumlarıyla yerleşmesi için ortaya çıkmış bir partidir. Kişilere bağlı bir parti değildir. Bu partinin bugune kadarki başarısa hiçbir kişinin başansı değildir. Halkımızın bu partiyi tntup ara dönemdeki bütün oyunlara. düzenbazlıklara ve aldatmacalara karşı >anında SHP'yi görmiiş olmasının başansıdır. Bu sayede biz ana muhalefet parti siyiz. O bakımdan bizim karşımızda bugün ister istemez vaziyet aJmış olan bir partinin, özellikle parlamento grubunu nasıl kurduğunu bildigimiz bir partinin, iktidarla uzlaşma yaparak, devletten yardım için yeni bir yasa çıkartıp para alan bir partinin, parlamento grubumuzdan insanlar alarak kurulmuş bir partinin, bütıin bunlan Basbakanın iktidar partisinin yanhmıyla yapmış bir partinin bugün bize gelip de, 'Siz uzlaşma icindesiniz' demesi yakışıksızdır, yersizdir. Halkı hiçbir şeyden anlamaz, her seyi unutur zannetmektir. Sayın Ecevit'e hiçbir şekilde yakıştıramadığım bir davranış. Bunu söylemekle Sayın Ecevit'le kişisel ilişkilerimi bozmuş değilim, ama »öyledigi şeyin yakışıksız olduğunu, yanlış olduğunu hiçbir şekilde doğru olmadığını ve kendi partisinin bugün aslında iktidarla uzlaşma halinde olduğunu söylüyorum." Erdal Inönu, Bülent Ecevit'in muhalefet partilerinin ortak cephe kurması önerisine de değinerek, bu konudaki tavnnı eleştirdi. Inönü Ecevit'in "Eğer bu fikri kabul etmezlerse demokrasi istemiyorlar. Demek ki iktidarla uzlaşma içindedirler" sözlerini eleştirerek şöyle konuştu: "Yani Sayın Ecevit'in dediğini yaparsak demokrasi istiyoruz. Yapmazsak demokrasi istemiyoruz. Böyle bir anlayış demokratik olmaz. Demokraside herkesin fikri muhteremdir, herkesin fikrine saygı duyulur, karşılıklı konuşulur, ondan sonra bir davranış uzerinde anlaşılır, 'Eğer benim fikrimı kabul edıyorsanız demokrasi istiyorsunuz, etmiyorsanız istemiyorsunuz' diye bir davranışla ortaya çıkan bir insan, böyle demokrat olmaz. Bu fikirier tam a men demokrasiye u>*mayan fikirlerdir. Halkımız bu fikirlerin peşinden gitmez." kü yöneticileri bu havada değiller" dedi. tnönü, DSP'nin SHP'yi ortadan kaldırmayı amaçladığını da kaydederek, "Açıkça söylüyorlar. Gölge etmesinler diyorlar. Gölge etmesinler dedikleri parti bugun ana muhalefet partisidir. Parlamentodaki milletvekilleriyle, grubuyla, dünya kadar yoneticisiyle halkın itimadını kazanmış bir partidir. Bu partiyi elimine etmeye, tasfiye etmeye çalışan bir partinin, açıkça göriilüyor ki maksadı başkadır" diye konuştu. Inönü, sözlerini şöyle sürdürdü: "Olaylar her zaman böyle olmuştur. İnsanlar yalnız kendileri varsa bir gelişme olur fikrine saplandıklan zaman o fikirde sonuna kadar devam ediyorlar. O zaman görev halkındır. Halkımız kimi istiyorsa ona oy verecektir. Halk, karşısına çıkıp 'Benim istediğimi yaparsanız demokrasi olur, yapmazsanız olmaz' diyen bir insanın peşinden gitmeyeceğini gosterecektir. Tabii karar halkındır, ben halkın göruşüne inanıyorum." 15 arkadaşıyla SHP'ye giren muhalefet önderi Celal Kürkoğlu da İnönü'nUn solun birleşmesi için yaptığı çağrıyı başından beri dikkatle izlediklerini söyledi. Kürkoğlu, özal'ın ülkeyi diktatörlüğe götürdüğünü kaydederek, bunu önlemek için SHP'ye girdiğinı bildirdi ve 2 kasımda Türkiye'de solun tek parti tarafından temsil edileceğini söyledi. OO7JFM UCUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) kili sokabilmişlerdir. Adaletsizliğin oy yüzdesine dokümü şöyiedir: Oylann yüzde Sftrsini alan DP, TBMM'de sandatyelerin yüzde 93.2'sini alırken, oylann yüzde 41.7'sini alan muhalefet partilerine düşen sandalye oranı yüzde 6.7!.. DP, bu sonuçla da yetinmemiş, parlamentoyu "dikensiz gül bahçesine" çevirme hırsı ile 1954 yılı haziran ayında milletvekili seçim yasasında degişiklikler yaparak muhalefet partilerinin radyoyu kullanma hakları sınırlanmış, aday olmak isteyen kamu göreviilerinin seçimlerden en az altı ay ' önce görevierinden çekilmeleri kosulu getirilmiş, aynca muhalefet partilerinin "ortak liste" ile seçime girmeleri engellenmistir. Muhalefet partilerinin aralannda "guç biriiği" yaparak seçimlere girme çalışmalarına karşı DP, 1957 yılı 11 Eylül günü seçim yasasını yeniden değiştirerek, bu "guç biriiği" çalışmalarına yasanın 1. maddesi ile şu engeli çıkartmıştır: Seçime katılan siyasi partiler il ya da Uçe örgütü kurduklan her seçim çevresinde, bağımsız olarak seçime katılrnakvBOçevTBnmseçeceğimilleiiekili sayısı kadar aday göstermek zorundadırlar. Yasanın bir başka maddesiyle de altı ay önce bir siyasal partiden aynlmış olan bir kimsenin bir başka partiden aday olması da yasaklanmaktaydı DP, 1958 yılında yapılması gereken seçimleri bir yıl öne almış ve yapılan "erken seçim" DP'ye büyük bir zater kazandırmıştı. DP, 4 milyon 372 bin 621 oy ile 424 sandalye kazanmış; buna karşın 3 milyon 753 bin 136 oy alan CHP'ye 178 sandalye düşmüştür! Aradakı oy farkı 619 bin 485, sandalye farkı ise 246'dır. Daha da ilginci, toplam oylann yüzde 51.4'ünü alan üç muhalefet partisi, CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi), CHP ve HP (Hürriyet Partisi)'ne düşen sandalye oranı yüzde 30.46 iken oylann yüzde 47.3'ünü alan DP'ye düşen sandalye oranı yüzde 69.5'tir. DP'nin "dikensiz gül bahçesTnin kin tohumları ile yeşertilen yaban gülleri, ne acıdır ki, 27 Mayıs 1960 sabahı Yassıada kıyılarında tomurcuk verdiler. DP rüzgâr ekmiş, fırtına biçmistir. özal'ın getirdiği seçim sistemi DP'ninkilerinden de daha adaletsiz sonuçlar yaratacaktır. Erken seçim, önce kaynagındaki yasama islemi nedeniyle "YÖK hukmünde" sayılması gereken bir yasaya dayanmaktadır. TBMM'nin erken seçimi "karar" yerine "yasa" ile alması anayasaya ve ictüzük hükümlerine açıkça aykındır. Hukuk diplomasını ayaklar altına almayan hiçbir hukukçu bu gerçegi yadsıyamaz. Kural, öylesine açık ve seçiktir. Bu yasada ayrıca, bugünkü TBMM milletvekillerine "görev sıfatlan" duştükten sonra aytık bağlanmaktadır. Yasa, seçilecek milletvekillerinin adlarının bile oy pusulalarında yer almamasını öngörmektedir. Bu yasada ayrıca, parti örgütlerinin Siyasi Partiler Yasası'nda yazılı "ön seçim" yapma hakkı ellerden alınmakta, adaylar uzerinde bir çeşit "sMI konsey" egemenliği ya da"suttası" getirilmektedir. Seçim barajlan, DP döneminden de adaletsiz ve dramatik sonuçlar doğuracaktır. Kaldı ki, "seçmen kutukJeri" de sağlıkJı değildir. Kimin seçmen olduğu, kimin olmadığı belli olmayan bir düzende seçim sonuçlannın gecerii sayılması ancak "VapWc, okju" mantığı içinde yorumlanabilir. Söz gelişi, 1977 yılındaki genel seçimlerde kayıtlı seçmen sayısı 21 milyon 207 bin 303 olarak görünürken, 1982 Anayasa oylamasında bu sayı 20 milyon 690 bin 914 olarak belirmiştir. "Nufus artarken seçmen sayısı" da artar. Oysa bu sayılar, "nufus artarken seçmen sayısında azalma" olduğunu göstermektedir. Gelelim son halkoyiamasına.. YSK, 6 Eylül gününden önce yaptığı açıklamada, "kayıtlı seçmen sayısı"n\ 25 milyon 732 bin 345 olarak duyurmuş, kesin sonuçları açıklarken de kayıtlı seçmen sayısının 26 milyon 95 bin 630 olduğunu bildirmiştir. Aradaki fark, 363 bin 285'tir. Bu farkın, seçmen kütüklerinde kayıtlı olmayan ve yurtdışında oturan seçmen sayısı kadar olması gerekir. YSK'nın son açıklamasına göre, gümrük kapılannda 244 bin 906 geçerti ve 8 bin 817'si geçersiz olmak üzere 253 bin 725 seçmen oy kullanmıştır. Demek oluyor ki, YSK'nın oyiamadan sonra açıkladığı sayı ile oylamadan önce açıkladığı sayı arasındaki fark, "gurbetçi oyu"ndan fazladır. Bu fazlalık 109 bin 560'tır. YSK, bu fazlalığın "oy verme hakkına sahip olduğu halde görev yaptığı sandığa ait seçmen listesinde kayıtlı bulunmayan sandık kurulu başkan ve uyelerinin, görevfi otduMan sandıklann listelehne de aynca yazılmak suretiyle oy vermelerinden kaynaklandığı" görüşündedir. Bu "hesap" da doğru değildir. Çünkü sandık sayısı 98 bin 557'dir. Her sandıkta, üçü seçim kurulunun dördü de parti temsilcilerinden oluşan yedişer kişinin görevli oldukları düşünülürse, bu sayı, 689 bin 899'u bulur. Bazı sandıklarda siyasal parti temsilcilerinin bulunmadıklannı varsaysak, kaba bir hesapla, bu sayı düşse düşse 500 bine düşer. 109 bin nerede, 500 bin nerede! Evet oyian ile hayır oyları arasındaki fark, 75 bin 55'tir. Sandık kurulu başkan ve üyeleri hangi sandıklarda oy kullanmışlardır? Kayıtlı oldukları sandıklarda değil de görev yaptıklan sandıklarda oy kullanmışlarsa bunlann sayılannın bilinmesi gerekir. Yoksa bu 109 bin oy kuşkuludur. Farkın 75 bin olduğu bir oylamada 109 bin kuşkulu oy, sonuçları etkiler. Antidemokratik bir seçim yasası, kuşkulu halkoyiaması sonuçları ve sağlıksız seçmen kütükleri ile oluşacak yeni bir arabesk demokrasi Atatürk Eğitim Enstitüsü Eğitim Bölumünden aldığım mezuniyet belgemi kaybettim. Hükümsuzdür. A L i t H S A S EYÜBOĞLU NÜFUS cüzdarumı, İTÜ kimliğimi, ITÜ kütüphane kartımı, kredi ve öğrenim harcı kartlanmı kaybettim. Hükümsuzdür. A YTÜL GÖK "SHP iküdara gidecek" SHP'nin Türkiye'di sosyal demokratlan iktidara götürecek parti olduğunu, bunun için seçime girdiklerini anlatan ve bütün iyi niyetli insanlan SHP'ye yardıma çağıran Inönü, böylece Türkiye'de halkın çıkarlarını gözetecek bir sosyal demokrat iktidan nihayet kurabiliriz. Ama görüyorum ki, DSP'nin bugün GERÇEK OLAyLARBV Kıbns gündemde ARDENDAKI (Baştarafı 1. Sayfada) Sovyet inisiyatifi karşısındaki tumasaya getirilmesini beklivonız. SovyeÜer'in son bir buçuk vılda yaptığı çıkışlar, konuya ilgilerinin göstergesi. Fakat bangi duzevde getirilecegini henüz bilmiyoruz. Bakanlararası göriişmelerde mi yoksa heyetlerarası görüşmelerde mi daha kesinleşmedi. Eğer ana konularda tıkanma olursa Kıbns sorununun gündeme gelme olasılığı yüksetir" dedi. Bir ABD Dışişleri yetkilisi de sorunun gündeme getirilmesi halinde Amerikan kanadırun "Sonınun iki NATO üyesi arasında olması dolayısıyla dış mudahalelerin onu daha çapraşık hale getireceğini vurgulamakla" yetineceğini söyledi. Aynı yetkili Dışişleri Bakanı Shultz'un "konuşma noktalan" arasında Kıbns konusunda bu cümlenin bulunduğunu kaydetti. Aynı yetkili Kıbns sorunun uluslararası pLatforma kaymasının "Batının. Doğu Akdeniz'deki çıkarlannı zedeleyeceğinj" kaydederken "f.ğer Şevardnadze bu konuyu Shultz'a açarsa, alabilecegi en büyük laviz, sözlerini lamamlamasına tahammül gosterilmesi olur" şeklinde konuştu. Ancak, iki ülke dışişleri bakanlarının, gündemin silahsızlanma konuları ile yüklü olması nedeniyle Kıbrıs sorununa değinmelerinin hayli guç olduğu da hatırlatıldı. Ama Sovyet kanadının sorunu gundemine alarak "kayıdara geçirmesiııin" beklendiği bildirildi. Bu arada bir Kıbns gözlemcisi ise şu yorumu yaptı: "Eğer altı ay önce Amerika'mn BURHAN ARPAD (Baştarafı 2. Sayfada) HESAPLAŞMA miştir. Onun Türk sinemasına en önemli katkısı "Vatan İçin" filmidir. Aydın Arakon, Türk sinemasının 1925'ten günümüze sık sık başvurduğu Kurtuluş Savaşı filmlerinde "vatan, millet, Sakarya!" edebiyatını bir yana bırakarak, insancıl ve inandırıcı bir Kurtuluş Savaşı fılmi gerçekleştirmiştir. Yıldız Kenter, Cahit Saffet Irgat ve Vedat Örfi Bengü'nün başarılı roller aldığı "Vatan İçin" filminin senaryosunu da yazmış olan Aydın Arakon, sonraları gerek yorum, gerek gişe açısından başarı kazanmış "Üç Arkadaş" filminin senaryosu ile de sağlam bir senaryo yapısının önemini göstermiştir. 70 yıllık bir geçmişi olan Türk filmi 30 yıllık bir emekleme döneminden sonra ilk başarı örnekJerini 1950'li yıllar sonunda vermeye başlamıştır. Türk filmi gösteren sinemalara belediyece vergi indirimi (belediye resmi) uygulanması kimi sermaye adamları için çekici bir kazanç kapısı olmuştur. Türk filmlerinin sayısı birkaç yılda tek bir filmden yılda 3040 filme yükselmiş, o güne değin adı duyulmamış yeni sinema adamlarımız ortaya çıkmış ve alışılanın dışında Türk filmi örnekleri sunulmuştur. Lütfi Ö. Akad (Vurun Kahpeye), Şakir Sırmalı (Efelerin Efesi), Aydın Arakon (Istanbul'un Fethi, Vatan İçin), Orhon Arıburnu (Yüzbaşı Tahsin) bu alanda başı çekmişlerdir. Türk filmlerinin bu arada dünyaya açılması için bir süre bektemek gerekmiştir. İlk başarı "Hitit Güneşi" (Sabahattin Eyuboğlu ve Prof. Mazhar İpşiroğlu) uluslararası 1961 Berlin Film Festivali'nde Gümüş Ayı ödülünü kazanmıştır. Daha sonra yine Berlin Film Festivali'nde (1964) "Susuz Yaz" (reji Metin Erksan) Altın Ayı büyük ödülünü kazanarak, Türk filmi adını dünya pazarlarına duyurmuştur. Uzunca bir aradan sonra "Otobüs" filmi milletlerarası birçok festivalde ödüller kazanmış, Türk filmciliğinden sık sık söz ettırme dönemi başlamıştır. Hitit Güneşi, Susuz Yaz, Otobüs fılmleri Türk sinema sanatının oluştuğu ve sınırlar dışına ulaştığı ilk fılmlerdir. Yılmaz Güney'in Cannes'da büyük ödülü paylaşan "Yol" filmi ise Türk sinemasında doruğun başlangıcıdır. 1919'da başlayıp, 1949'da sinema sanatının ilk umut ışıklarını vermiş Türk filmcileri, özellikle son beş yılda yogun bir sanat çabası göstermekte. Kirada altın ve döviz çağı (Baştarafı 1. Sayfada) (merkez), Gaziosmanpaşa (merkez), Yukan Ayrancı, Kızılay, Kavaklıdere, Küçükesat gibi semtlerde kaloriferli ev kiraları 200 bin liradan başlıyor, 1000 dolara kadar çıkıyor. Sobalı evlerin kiraları ise 100 bin lira ile 175 bin lira arasında değişiyor. B gnıbu semtler Bahçelievler, Emek, Anıttepe, Maltepe, Beşevler, Sıhhiye, Ulus, Buyükesat, Dikmen, Kolej, Kurtuluş, Cebeci (merkez) bu semtlerde kalori (Baştarafı 1. Sayfada) nesiyle Sayın Cumhurbaşkanımız veya Başbakanımızın televizyon haberlerinin ilk dakıkalarını kapatmaianna kamuoyu alışmıştı. Bu bakımdan ekrandan ilk haber olarak DSP genel kurulu toplantıstnın ve Ecevit'in konuşmasının uzun uzun verilmesi izleyiciler tarafından yadırgandı. Acaba televizyon imana mı geliyordu? Habercilik kurallan mı ağtr basmıştı? "Liberal" bir rüzgâr mı esmişti? Yoksa TRT'de yönetim solcuların eline mi geçmişti? Kimi "münafık"lar genel seçimlerin pek yakın olduğunu, Özal iktidarımn solu ikiye bölmek için özellikle televizyonu kullanmak taktiğini yurürlüğe koyduğunu ilerisürdüler. ANAP lideri başlangıçtan beri Ecevit'i ve DSP.'yi, SHP'ye karşı destekleyip güçlendirmeye çalışmıyor muydu? Bu amaçla kanunlar bile çıkarmıştı; televizyonu neden kullanmasmdı?.. Bilındiği gibi bütün anketler ve gözlemler, DSP'nin önümüzdeki seçimlerde Erken Seçim Yasası'nın koyduğu barajlan aşamayacağını, iktidan vuramasa da SHP'yi tökezietip engelleyeceğini belirtiyorlar; ama, ne olursa olsun, tele\izyondaki bu bUyük değişiklik alkışlanmalıdır. Önümüzdeki günlerde DYP'nin düzenleyeceği genel kongrede Süleyman Demirel'in genel başkan seçilmesi bekleniyor. Bakalım televizyon olayı ekrana nasıl yansıtacak? Olaya beş dakika mı ayıracak, on dakika mı? Sayın Demirel'in kürsuden yapacağı konuşmayı kamuoyuna yeterince yansıtacak mı? Kimbilir, televizyonun DSP uğruna göze aldığı yenılik, belki DYP'ye de yarayabilir, SHP de bu nedenle kendisine duşecek serpin tilerden faydalanabilir. Gerçek şu ki ANAP iktidarımn başı Sayın Özal işini çok iyi biliyor, televizyonu çok ustaca kullanıvor. * *• * tumunu sorsaydııuz janıt verebilirdim. Ama şimdi yeni bir detant söz konusu. Amerikahlann Soyetlerle bu konuda herhangi bir diyaloğa girmesi dahi Kıbns sonınunu DoğuBatı çerçevesinde görmediklerinin işareti olur." Aynı gözlemci, "Sovyetler'i konuya çekme girişiminden Rum kanadının kendisi de zarar görür" dedi. Öte yandan bir Sovyet dipiomat ise, "Uluslararası konferansın TUrkter aieyhine somıçlanması şart degil" diyerek "Ortada olduklanm" vurgulamak isterken, bu alandaki Sovyet inisiyatifinin yeni olmadığı hatırlatıldı. Bilindıği gibi Kipriyanu, Reykjavik zirvesinden önce Reagan ve Gorbaçov'a birer mektup yazarak konuyu ele almalarını istemişti. Bu arada Washington'daki SSCB Büyükelçiliği1 nin Kıbrıs konusunu izJeyen müşteşan, ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan Feifer'i iki kez ziyaret ederek "uluslararası konferans konusunda ne dnşündüklerini" sormuştu. ve denetleme konulannda "dahs. yapılması gereken şeyler bulunduğunu" söyledi. Orta menziili füzeler (10005000 kilometre menzilli) Sovyet SS20, SS4 ve SS5 füzeleri ile ABD Cnıise ve Pershing2 füzelerinden oluşuyor. ABD'nin önerisi öte yandan ABD, dunyadaki tüm Sovyet ve Amerikan orta ve orta kısa menzilli füzelerin yok edilmesini ve daha sıkı bir denetleme sistemi öngören bir "çifte sıfır çözüm" önerisini dün Cenevre1 de resmen sundu. Washington'da Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada, önerinin, bu konuda yapılacak bir anlaşmaya tarafların u>Tip uymadığını denetlemek için gerekli önlemlerin ayrıntılarını belirlediği belirtildi. Başkan Ronald Reagan, yaptığı yazılı açıklamada, Cenevre'de sunulan önerilerin, kısaca "INF* diye anılan orta menzilli füzelerin sayılarının azaltılmasını oneren daha önceki bir anlaşma taslağı üzerine oluşturulduğunu kaydetti. Reagan, sundukları önerilerdeki ana unsurları şöyle sıraladı: • Tüm Amerikan ve Sovyet " I N F ' füzeleri ve fırlatıcılannın yok edilmesi... Bu silahlardan orta menzilliler uç yıl içinde, ortakısa menzilliler bir yıl içinde kaldınlacak. • INF füze sistemlerinin modernleştirilmesi, uretimi ve uçuş testi yapılmasının yasaklanması. • Bu füzelerin kaldınlması konusunda yapılacak anlaşmaya tarafların uyup uymadığını denetlemek için kapsamlı ve etkili bir denetleme sistemi oluşturulması. Reagan, Cenevre'de dün sundukları önerilerde öngörülen sistemin, "Tarihteki silah kontrolü anlaşmalannın en sıkı denetleme rejimi" olduğunu kaydetti. ABD Başkanı, bu denetleme sisteminden daha yumuşak bir öneriyi kabul etmeyeceklerini vurgulayarak, "Hiç anlaşma yapmamak, denetlenemeyen bir anlaşma yapmaktan daha iyidir" ifadesini kullandı. Sovyetler'le Cenevre'de yapılan görüşmelerde daha birçok zor sorunun çözülmesi gerektiğini belirten Reagan, "Sovyetler, denetleme konusunda getirdigimiz koşullardan bazılannı ilke olarak kabul eltiklerini bildirdiler. Ancak bazı önemli aynntılar konusunda hâlâ cevap vermeleri gerekiyor. Önerdikleri bazı aynntılar ise, uygulama alanında denetlemenin tam olarak gerçekleşmesini sağlamıyor" dedi. Bu aşamadan sonra, Sovyetler'in bir INF arılaşması imzalamayı gerçekten isteyip istemediklerini göstermesi gerektiğini belirten Reagan, Moskova'ya, Amerikan ve Sovyet stratejik silahlannda, yüzde 50"lik bir indirim yapılması için, masa başına oturma çağrısında bulundıı. Ek sınav yok (Baştarafıl. Sayfada)^ş\n başarısız olan öğrenciler için yapılabilecek bir şey olmadığını belirterek, "Geçen yıl tanınan ek sınav hakkıyla, başanlı olan öğrencilerin sayısı binde iki, bu rakara çok düşüktür. Yani bu sınavlardan bir fayda elde edikmiyor. Biz bütünlemeli öğreneilere verilebilecek haklann hepsini verdik" dedi. Milli Eğitim Bakanhğı yetkilileri, şimdiye kadar çıkarılan "af" uygulamaiannın bir yaran olmadığını belirtiyorlar. ferli evlerin kirları 100 bin liradan başlayarak, 200 bin liraya kadar yükselebiliyor. C grubtı semtler: Keçiören, Etlik, Abidinpaşa, Seyranbağları, Yenimahalle, Demetevler, SSK Blokları, Gazi Mahallesi, Balgat, Ümitköy, Kırkkonaklar semtlerinde kaloriferli evler 100 bin lira dolayında kirayla el değiştiriyor. Gecekondular: 2 oda bir salon gecekondu kiraları 30 bin60 bin lira arasında değişiyor. ShultzŞevardnadze görüşmesinin ilginç bir yönü ise bu buluşmanın gündemini haarlayan Rosanne Ridgeway'in aynı zanıanda da Kıbrıs sorununda ABD Dışişleri Bakanhğı'mn en üst karar makamı olması. Bu unsur Washigtondaki Kıbrıs gözlemcilerinin Amerika'dan genel bir yumuşama beklemesi sonucunu getiriyor. Kıbrıs konusunu yakından izleyen bir Türk gözlemci bu konuda "Amerikalılar genel kurula gidilmesini engelleme çabasına devam etmekle birlikte artık onu kaçınılmaz bir gerçek olarak kabul ediyorlar" diyor ve şöyle devam edıyor: "Amerikan kanadı, bugüne kadar Sovyetler'te Kıbns konusunda hiç muhatap olraacfa. Ocak 1986 ile mayıs 1987'de verilen mektuplar cevapsız kaldı. Bu bakımdan şimdi Sovyetler'in alabilecegi en büyük laviz Amerikahlann bu konuyu onlarla görüşmesi olur." Washington'da Kıbrıs sorununu izleyen çevrelere göre, Sovyetler, Kıbns sorununu, domestik ve uluslararası olmak üzere iki açıdan masaya getirmek istiyor. Buna göre, aynı anda iki görüşme yapılmasını, birinde genel sekreterin yönetiminde Türk ve Rum liderlerin bir araya gelmesini ongöruyor. Aynı anda ise bir başka toplanlıda Güvenlik Konseyi temsilcileri, Türkiye ve Yunanistan ile Kıbrıs Rum kesimi delegelerinin toplanması fikrini benimsiyor. •Temkİnlİ iyimserlİkH Şevardnadze önceki gece Washington'a gelişinde yaptığı acıklamada orta menzilli füzelerin kaldınlması konusunda "temkinli bir iyimserlik" içinde olduğunu söyledi. Başkan Reagan'a Mihail Gorbaçov'dan mesaj getirdiğini bildiren Şevardnadze, orta menzilli ftızeler konusunda "önemli geüşmeler kaydedildiğini ancak başlıklar
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear