23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER takım zindrierle saranlardadır. Artık geçmişin yanügıJannı kökünden temizlemek zamanındayu. Yanılgüan düzelteceğiz. Bunlann düzdtilmesinde bütün yurttaşlann çaba harcamaanı isterim. En çok bir >ıl, iki yıl içinde butün Türk toplumu yeni harfleri ögreoecektir. Ulusumuz yazısıyla, kafasıyla bütün uygariık dünyasının yanında olduğunu gösterecektir." • •• Şimdi bu söylevin verildiği 1928 yıhndan yaklaşık beş yıl öncesine, 1923 yılına dönelim: Ulusal Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan hemen sonra Atatürk, ülkenin ekonomik kalkmması yollannı araştırmak ve bu konuyu göruşmek üzere 1923 şubat ayında tzmir'de bir tktisat Kongresi toplamıştı. Kongre baskanlığına Kurtuluş Savaşı sırasında Doğu cephesi komutaru olan Istanbul Milletvekili Kâzım Karabekir Paşa seçildi. Kongrenin yalnız ekonomik değil, sosyal konulan da ele almasını fırsat bilen bazı delegeler, Kongre Başkanlığı'na "Latin harflerinin kabulü" önerisini içeren bir önerge verdiler. Bu önerge Kongre oturumunda okunmayıp reddedildi ise de, Başkan Kâzım Karabekir Paşa, Ankara'da çıkmakta olan Hakimiyyeti Milliyye Gazetesi'ne "Latin Harflerini Kabnl Edemeyiz" başlığını taşıyan bir demeç verdi. Şu satırlan o demeçten aktanyorum: "... Bizim islam harflerimiz yeterii degilmiş, bu nedenle Latin harfleri alınmalıymış (...) Bu diişiiocenin korknnç bir felaket olduğunu Arnavut halkı da pek geç olarak anladı. Üzuntü ile bildirtyim ki, Azerbaycanlı arkadaşlanmız da bu felakete bugün dnştü. (...) Biz kabnl ettiğimiz gün derhal bütün Avrupa'nın eline güzei bir sılah verilmiş olacak; onlar İslam dünyasına karşı diyeceklerdir ki, Türkler yabancı yazısını kabul etmişler ve Hıristiyan olmuşlardır. (...) Sonra bizim dilimizi yansıtacak biçbir Latin harfi yoktur. (...) O halde rica ediyoram, zararlı olan ki zarannı özellikle Müslüman bir millet (yani Amavutluk) çekmJşürbu gibi konulan bırakalım, böyle duşünceler içimize ginnesin. Sonra büsbütün şaşkın ve dilsiz olnr ve bütün İslam dünyasını üzerimize saldırtır ve kendi aramızda birbirimizi >eriz. Gerçi bu öneri, hiç kuşku duymuyorum ki, içtenlikle ve iyi niyetle verilmiştir, ama başka yönlerden de pek kaba fikirier içünize aşılamyor. Bunlardan kendimizi konıyalım." (Hakimiyyeti Milliyye 5 Mart 1923). Bu demeçten dört yıl önce, temmuz 1919'da, Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi'ne katılmak uzere oraya gittiği zaman, Kâzım Karabekir Paşa 15. Kolordu Komutanı olarak Erzurum'da bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın bulunduğu yere geldi, Milli Mücadele'nin önderi olarak kabul ettiği arkadaşına, "Emrinizdeyim Paşam" dedi ve Ulkemiz düşmandan temizleninceye kadar aralannda sıkı bir işbirliği ve yakın bir dostluk sürdü. Atatürk'ün Büyük Söylev'ini okuyanlar bilirler ki, bu iki komutan arasında "kardeşim" hitabı ile başlayan türlü yazışmalar olmuştur. Amaçlan o zaman birdi: Türkiye'yi kurtarmak. ••* Ne var ki Atatürk, ulkeyi ve Türk halkını yalnız düsmanlann eünden kurtarmayı değil, geri kalmışhğın karanlığından, bilisizlikten, din bağnazlığından da kurtarmak, vicdanları özgür kılmak herkesin inanışma saygıyı yerleştirmek, pozitif bilimleri, bütün uygar ulkelerde olduğu gibi, egemen kılmak, kısacası, çağdaş bir Türkiye yaratmak amacını da güdüyordu. Kâzım Karabekir ise, milliyetçiliği ümmetçilikle bir tutan, Atatürk'ün tasarladığı toplumsal devrimle jzaktan yakından ilişkisi olmayan bir kafa yapısına sahipti. Bu iki kafa, onlan böylece bir yol aynmına getirmiş, bir fıkir çarpışması, bir politik çarpışma artık kaçınılmaz duruma gelmişti. Bu, yüzyıllardan beri süren geleneksel dunya görüşü ile çağdaş dünya görüşü arasındaki çarpışma idi. Milli Mücadele'nin bu iki kahraman arkadaşının yollan artık ayrılmış ve onlar ayn ayn cephelerde yer almışlardı. Sonuçta çağdaş cephe üstün geldi ve toplumsal devrim gerçeklesti. Böylece, Kâzım Karabekir Paşa'nın kimi bölümlerini yukanya aktardığım demecinden beş yıl sonra Latin kökenli Türk yazası konusunda, Atatürk, Sarayburnu Parkı'nda yukarıkı konuşmayla yazı devrimini butün ulusa ve dünyaya ilan etmişti. Agâh Sırn Levend bu konuda şöyle der: "Arap harflerini bırakmaya nuı olmayanlann korkusu, yuzydlann meydana getirmiş olduğu üriinlerin bir anda unutulacagı ve geçmişle olan manevi bağın kopacağı noktasında toplanmış bulunuyordu. Oysa Türk devrimi bir bütündü. Çagdaş uygariıga girmek esas olduguna gore, yaşama araçUn gibi, yazma, okuma ve düşünme araçlannı da bu uygariıga gore ayarlamak gerekirdi." İşte yazı devrimi ile bu yapıldı ve yeni Türk harflerine ilişkin yasa, 1 Kasım 1928'de TBMM'ce kabul edildi (*). Böylece, yüzyıllardan beri temelli bir kurala bağlanamayan "yazım" (imla) işi artık sorun olmaktan çıktı. Ne acıdır ki, Milli Mücadele'nin hedeflerinde sımsıkı birleşen ve kenetleşen Muhittin Baha, Refik Şevket, Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir ve bunlar gibi daha niceleri arasındaki arkadaşlıkların, Türk devriminin ilkelerinde birleşememiş olmalannın sıkıntısını, özellikle son otuz yıldan beri toplum olarak acı acı çekmekteyiz. Bu birleşmezlik, Türkiye'yi yeniden büyük tehlikelerin uçurumuna hızla yaklastırmaktadır. Bunu bütün ulusça gönneliyiz artık. (*) TBMM Zabıt Cendesi, devre 111. Cilt 1, s. 711. Meclisteki ilginç konuşmaları gelecek pazar aktaracağım. 9 AĞUSTOS 1987 Yazı Devrimi ve Politikada Yol Ay rımı HIFZI VELDET VELtDEDEOĞLU Başlığın tersine olarak, ilkin "politikada yol ay nmı"nın nasıl oluştuğunu, kimi zaman kardeşten ileri arkadaşlıkların siyasal düşünce aynbklan yüzünden nasıl bozulduğunu gösteren bir örnek vermek istiyorum: Bursa milletvekili Mohittin Baha Pars ile Manisa milletvekili Refik Şevket Ince'yi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk döneminden yani 1920'den beri tanınm. Her ikisi de çoktan rahmete kavuşan bu iki politikacı canciğer arkadaştılar. tstiklal Mahkemelerine Meclisçe ilk seçilen üyeler bu iki arkadaş olmuştu. Bu olayın aynntılarını ve ilk Meclisin bu iki ateşli hatibi (konuşmacısı) arasındaki dostluğun derecesini günümüzden 14 yıh aşkın bir süre önce, 22 Nisan 1973'te, bu sütunlarda yayımlanmış olan "MiIH Mücadeieci Refik Şevket" başhklı yazıda anlatmıştım. Ben, 1920'de TBMM'nin küçük bir memuru olduğum için, milletvekilleriyle, resmi görevflişkileridışında, bir konuşmamız olmazdı. Onlar arasındaki sıkı dostlugu çok uzun yıllar sonra tstanbul Hukuk Fakültesi'ndeki öğretim ttyeliğim sırasında (Refik Şevket Ince Türk Hukuk Kurumu Başkanı iken bu kurumda bir konferans vermek uzere beni Ankara'ya çağırdığı zamanki konuşmalanmızda) öğrendim. Dönem, henilz "Mflü Şeflik" dönemiydi. Demokrat Parti daha kurulmamıştı. 192O'de Cumhuriyet Halk Partisi yoktu. Atatürk 1923'te bu partiyi kunınca Muhittin Baha ve Refik Şevket, Halk Partili oldular. Konferans için 1943'te Ankara'ya gittiğim zaman, partinin milletvekiliydiler. 1920'den beri aradan 23 yıUık bir süre geçmiş olduğu halde bütün bu müddet içinde her hafta bir kez bas başa öğle yemeği yediklerini ve dostluklannın bu kertede yakınbk ve sağlamhğını işte o konferans dolayısiyle öğrenmiş ve bu dostluğa imrenmiştim. Aradan yine zaman geçti. Demokrat Parti kunıldu ve Refik Şevket lnce bu partiye yazüdı. Muhittin Baha Pars ise CHP'de kaldı. Demokrat Parti 1950'de iktidara gelince Refik Şevket, Milli Savunma Bakanlığı'na geürildi. İşte o zaman kendisiyle Muhittin Baha arasındaki dostluğun ne asamada olduğunu merak ettim Çünkü Muhittin Baha aşırı CHP'liydi. Refik Şevket kadar hoşgörülü de değildi. Yine Ankara'ya gittiğim bir tarihte Refik Şevket tnce'yi Milli Savunma Bakanüğı'nda ziyaret ederek kutladun ve bir ara sözü Muhittin Baha'ya getirerek, dunımunu sordum. lyi olduğunu, ara sıra görüştüklerini söyledi. Bunun üzerine kendisine, parti aynkğının ve politik görüş farklılığının dostluğa etki yapıp yapmadığını sordum. Uzüntü ile içini çekti ve: "Hıfn Vddet Bey, maalesef bizim memlekette bamın mentl etkisi oluyor. Gerçi Muhittin Baha öe aramızda uzun yıllann mayalandırdıgı dostluk bozulmadı, ama esId revnaiunı (canhlığını) muhafaza edemedi. Ne de olsa bir sogukluk giriyor araya" dedi. Üzüntüsü yüz çizgilerinden belli oluyordu. Konuyu değiştirdim. Demek politika, 30 yülık bu derin dostlugu bir yoi aynmına getirmiş dayamtşo. Bence çok da yazık olmuştu. • •• 9 Ağustos 1928 Perşembe günü, yani günümüzden tamıtamına 59 yıl önce, akşam ilzeri Atatürk, Sarayburnu'nun şimdi yerinde yeller esen güzel yazlık gazinosuna gelip orada serinleyen, eğlenen halkın arasına kansarak kendisine sunulan bir yere oturmuştu. Bir süre sonra bir konuşma yaptı. Bunu gunümüzün Türkçesi ile aşağıya aktanyorum: "Arkadaşlar, bizim müzikal uyumlu, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıİtardan beri lcafalanmm demir çerçeve içinde baluoduran anlaşümayan ve anlamadiğımu işarctfcrden kendünizi kurtannak ve bn gereklfligi anlamak zorandayu. Anladıgımızın sonuçianna yakın zamanda bütttn dönya tanık olacakbr. Buna kesiulikk inanıyorum. Çok işler yapdmıştır, ama bugün yapmak zonında oidugumuz son degü, fakat çok gerekli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk ögrenmelidir. Her vatandaşa, kadına, erkege, hamala, sandalaya ögretiniz. Bunu yurtseveriik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yerine getirirken dfişünttnüz ki, bir ulusun, bir toplumun yüzde onu, yirmisi okumayazma bilir, yüzde sekseni doksanı bilmezse, bu ayıptır. Bundan insan olanlann utanması gerekir. Bu ulus utflPtnak için yaratılmış bir ulus degildir. Övunmek için yaratılmış, tarihini ovünçle doldunnns bir ulustur. Ama halkın yüzde sekseni okumayazma bilmiyorsa, bu kusur bizde degüdir; Türkttn karakterini anlamayarak kafasını bir PENCERE Demirel'in Sayısal EleşUrileri... EVET/HAYIR OKTAY AKBAL HAFTALIK HABER DERGİSİ Kızılderililerden Yahudilere, Hıristiyanlardan Müslümanlara Billnçsiz Kişiler Çirkindir "Gırtfaklanna sarrlacakPm nerdeyse" diyor Harold Pinter. "Oturdum, öfkeden kendimden geçerek, "Vb/da Bir Kişi"yi yazmaya başladım" ingiliz tiyatro yazarı Harold Pinter, yeni oyunundan söz ederken böyte demiş. Kirrtler Pinter'ı ölkeden deliye çevirenler? Londra'da yaşayan Türk kadınları! Pinter onlar için "çok güzel ve zekiydiler" diyor... Pinter'ın Türkiye'deki işkence olaylarından tutuklanan aydınlardan, yazarlardan söz etmesi üzerıne o güzel ve zeki bayanlar şöyle demişler: "Herhalde o kişiler komünisttir. Kendimizi korumamız gerek." Pinter sormuş: "Herhalde diyorsunuz, hangi kanıtlara dayanarak konuşuyorsunuz?" Demirel, geçen temmuz ayında üst üste konuşmalar yaptı. Özal iktidarının videosuna dönüşen televızyon, bu konuşmalara kapalıdır. Oysa ilginç şeyler söylüyor Süleyman Bey; çarpıcı sayılar veriyor, somut eleştirilere yoneliyor. DYP'nin bana yotladığı "Demirenn Konuşma özotleri"n\ okur ken altını çizdiğim satırlan aktanyorum. • Diyor ki Demirel: "Türkiye'yi yönetenler '4 senede 60 senede yaptlmayan işleri yaptk' diyorlar. Ne yaptıklanna bir bakalım: Ülkede 8 senedir enflasyon devam edlyor. Idareyi ele akltklannda 2 senede enflasyonu yüzde 10'un albna indlrecelderini soylem/şferoVr; ama enflasyon yuzde 3O"lardan yüzde 5Otere çtkmış, hâlâ 0 sevlyede seyndiyor. Halk, harp yıllannda imiş gibi enftasyona ve onun getirdiği pahalılığa ezdinlmıştir. Turkiye'nin parası pul olmuştur. 100 lira 10 liraya inmiştir. Devte kendi parasma guv&nmiyor, Turkiye'de yabana para/aria alışvenş yapılıyor. Devlet, yabana paralam bağlı tahvü çıkanyor. Hazindir, 6 senede yaptlmeyan işlerden biri de budur. Kbyiü ve ışçi e/ emeğinin ve alırtterinin karşıhğtnı alamamıştu: Hiç devirde bu kadar perişan duruma düşürülmemıştir. 1980'de 14 dekika çalışarak bir ekmek alabilen isçi, 1986'da 42 dakika çalısmak mecburiyetindedir. Su, sütten pahalıdır. Et, yem parastnı ödemiyor. 1980'de bir çift koyunla 22 çuval un alınabilmekte idi, bugun bir çlft koyunla 11 çuval un alınabilmektedır. 43 lira olan benzın, bugün 282 lira, 380 Hra olan tüpgaz bugün 2695 lira, 12.5 lira olan gübre bugün 125 liradır. Koylünün aldığı her şey 1120 kat pahalılaşmış, satbğı seyier ancafc 56 kat pahalılaşmıştır. Vergi adalet kalmamıştır. KOytünün her sat bğından yüzde 7 stopaj kesilmektedir ki, bu yuzde 30'un üzerinde vergiye tekabül etmektedir. Devlet buylece kazançtan değil, nzıktan vergi alıyor" * Eski Maliye Nazırlarından Cavit Bey, "Bütçenin fazHeti terbiyetk&risi vardır" dermiş. Munalefetin, "fez//efw terbiyetkArisi" azımsanacak gibi değil. Bu etki, muhalefete düsen Süleyman Beyin konuşmasında gorülüyor. Demirel, devam ©diyor: "Devlet, sosyal devlet olmaktan uzaklaşmıştr. 1980'de 16,5 mUyar dtş borcu olan devietin, bugünkü dış borcu 35 milyar dolardır. Evet, 60 senede yapılan dış borçtan daha fazlasını 4 senede yapmışlardır. Dış borçlann ulusal getire nıspeti 1980'de yüzde 28 iken, 198Tde yüzde 54 olmuştur. 1980'de borç taksitlerinm ulusal gelire nispeö yüzde 2.5 ikBn, 198Tde bu nispet yuzde 10 olmuştur. 1980'd ödenecek borcun toplam döviz mzançlanna nıspeti yüzde 22 iken, 198Tde yüzde 40'm üstüne çıkmışOr. İç borçlann ise yalnız faiz ödemesi 1,5 trüyon dvanndadır. 1991'de Turkiye'nin devlet bütçesi sadece maaş öder, borç Oder, başka bi şey ödeyemez. Gelir dağılımı ise bir tacia halini almıştır. Evvela, ülke fukaralaşmıştır. Adam başına milli geliri 1500 dolar seviyesinden 1100 dolar seviyesıne düşmüştür. Sonra da Türkiye, dünyada 126 memleket arasında gelir dağılımı en bozuk 10 ülke arasına girmişhr. Tün\iye'de adam başına düsen milli gelir, 10 mil yon insan için 200 dolar ve daha az, 20 mifyon insan için 400 dolar ve daha az, 30 milyon İnsan için 600 dolar ve daha az, 40 milyon insan için 1000 dolar ve daha az bulunmaktadtr. Sadece 10 milyon insan Türkiye milli gelirinin yüzde 45'e yakınını almaktadır. Bir ucu Habeşistan, bir ucu Belçika olan bu gelir dağılımı korkutucudur. 1986 yılında Turkiye'de adam başına eiekthk kullanımı 675 kik> vat/saattir. 1983 yılında dünyada adam başına düsen elektrik üreömi 1876kw/saattir Bu m'ıktar dığer ulkelerde şöyledir: Kanada 14.8 ABD 10.200, Japonya 5067, Yunanistan 2.454, R)rtekiz 1.962 kw/saat. 19651980 döneminde Turkiye'de ortalama ener,i üretımi yılda 11.4 artmıştır. 19801986 döneminde ise, bu ancak yüzde 7.9'dur" * Süleyman Beyin verdiği sayılar doğrudur; ama televızyon bunları yayımlayamaz Çünkü televizyon, uzal'ın özel videosudur. Güzel ve zeki Türk bayanlann şöyle: "Canım, bilirsiniz komünistler, komünisttirier" Soluğu yazı masasında almış tanınmış yazarl Oturmuş yeni oyunu "Vb/da Bir Kişı"y\ o öfkeyle yazmış. Komedi Fransez'in Avignon Festivali'nde sahneye koyduğu üç oyunundan biri... O güzel ve zeki Türk bayanlar bir sanat yapıtım ortaya çıkardıklanndan ötürü sevinç duyarlar mı bilmem? Yoksa bilinçsiz davranışlannın dünyaya teşhir edilmesinden ötürü utanıriar mı? "Herhalde onlar komünistierdir", "Canım komünist komünisttir işte" gibi basmakalıp suçlamalarla, dayanaksız. kanıtsız, tanıksız yargılarla nice insan acı çekti, çekiyor. Hapishanelerde yıllannı geçirip sonra da aklanan sayısız insanımız var. Hem komünist olmanın hiç de suç öğesi sayılmadığı bir ülkede "zeki ve güzel" Türk bayanlann işkencelere mazeret olarak "Onlar herhalde komünistierdir" demeleri ayn bir ayıp, ayn bir bilgisizlik, ayn bir budalalık örneği... Harold Pinter'ın ilk siyasal içerikli oyunuymuş "Yb/da BirKi?/..." Yazarın bilinçsiz kadınlarımıza karşı duyduğu öfkeye bakın, bugüne dek hep soyut oyunlar yazan bir insan somut, kaskatı bir siyasal oyun yazmaya süreklenebilmiş. Pinter'ın oyunu 'işkence' üzerine... 1960'a kadar işkencenin kimi ulkelerde uygulanageldiğinden habersizmiş İngiliz yazan! "Şimdi bu konuyu bilmeyen, duymayan kalmadı, çevremizi saran bu korkunç o/ay/an görmezlikten gelmek olanaksız, öyte sık rastlanan şeyler oldu ki bunlar" diyor. "Vb/da Bir Kişi"n\n konusu çok yalın: Otuz yaşlarında bir kadınla bir erkek tutuklanır, yedi yaşlanndaki oğullanyla birlikte... Erkeğe işkence yapılır, kadına da; ayrıca kadının ırzına da geçilir. Çocuksa öldürülür. Kısa oyunun başlıca kahramanı zaman zaman kurbanlarıyia konuşan cellattır. "Le Monde" yazarı Cournot'nun yorumuna göre, bu adam, yani cellat hiçbir üzüntü duymaz, her şeye izin vardır, her şey iyidir çünkü, yurdunu komünistlere karşı savunan bir kişidir! Çocuğun öldürülmesi, kadının ırzına geçilmesi kadınlaerkeği konuşturmak amacıyla yapılmaktadır. Zaman zaman da işkence yaptığı insanlarla konuşur, bir gereksinmedir konuşmak onun için... Anımsanacağı gibi, Harold Pinter'la Arthur Miller geçen yıllarda yurdumuza gelerek bazı davaları izlemişlerdir. Sonra da bu konuda yazılar yazmışlardır, demeçler vermişlerdir. Bu yazıların bizler için "lyi" şeyler olduğunu söylemek olası değil. Hükümet yetkililerimiz de "İşkencenin varlığı"n\ yadsımıyorlar. Ama "az sayıdadır" diyorlar. "İşkenceciler cezalandınlıyor" diyorlar. Az da olsa çok da olsa fark etmez. Tek bir insana bile işkence yapılsa hepimizin bu uygulamaya başkaldırması gerekir. Oysa yıllardır bu tür olaylan kanıksadık mı nedir, ufak tefek çıkışlardan öteye geçmiyor karşı çıkışlanmız! Ne Mecliste, ne basında, ne de adalet önünde işkence olaylan ve işkencecilik "insanlık dışı" birer olay olarak geregı gibi ayıplanmıyor... "Onlar kötü bizler iyiyiz", "Onlar komünist, biz milliyetçiyiz..." Öyleyse elimize düşenleri işkenceden gönül rahatlığıyla geçirmemiz doğaldır, bu, bize verilmiş bir haktır! Pinter'ın oyunu kahramanı cellat gibi nice insan yaşıyor toplum içinde... Işine gücüne giden, akşamları kansını çocuğunu seven, TV'sini iç huzuruyla seyreden, sonra görevinin başında acımasız bir cellat kesilen! "Onlar bize düşman, on/ara her şey yapmak hakkımızdır...' üondralı Türk bayanlar, hem de Pinter'ın deyimi ile "güzel ve zeki" bayanlar kimlerdi acaba? Böyleleri pek çok mu diyorsunuz? Yine de ben merak ettim, "Herhalde onlar komünisttir, kendimizi oniara karşı korumama gerek" diyen, yurttaşlarını körcesine suçlamaktan çekinmeyen bu bayanlann "zefe" ve güzel" olduklarını hiç sanmıyorum. Olsa olsa "aptal ve çir(«n"dirler bu denli bilinçsiz kişiler... Onurlu, Dırengen Arkadasımız buna yanıtı da • 'Bir adamın yaşı küçük diye orasını burasını kesmek Ceza Kanunu na aykmdır. "İsteyenın sünnet olduğu, istemeyenin olmadığı bir ortama artık yavaş yavaş kayma zamanıdır. ' 'İlk kez sünnet yaptığımda ilk işim çocuğun pipisi yerinde mi, değil mi diye bakmak oldu.'' "Sünnetten sonra duyarlılığı azalan penis başıyla cinsel birleşmenin daha uzun süreceği söylenebılır.'' Çetin Altan, Haydar Dümen, Haham İshak Haleva, Kemal Özkan, Prof.Dr. Orhan Öztürk, Yusuf Gönül BUCÜN ÇIKTI Siyasi savunmalarda suç unsuru aranıyor Savunma dilekçelerine ceza veriliyor "İddia ve savunma bağışıklığında esas, bu görevlerin yapılması sırasında kullanılan kelimeler yüzünden cezalandırılmamaktır." 600 nüfuslu köyde 14 akciğer kanseri ^ Gözyaşları da Çiçek Açar A. KADİR BULUT (19431985) Sen Tek Başına Değilsin Aramızdan aynlışının 3. yılında seni unutmadık Eşi Havva Bulut Çocukları EkimEliçin ve Öğretmen Arkadaşları "Kanser'in üzerinde oturan köyler Gazetecilerin çoğu Basın Konseyi'ne karşı. Niçin Yeşil Parti? Ekonomide son vılların en önemli kitabı Kafanızdaki binbir sorunun cevabını bulacağınız özgün ve yetkin bir çalışma Sosyalist Parti kuruluşundaki tıkanıklık aşılacaktır bosfor turizm İSTANBULPARİS Bütün Avrupa şehirleriyle bağlantılı muntazam otobüs seferleri. ISTANBUL (Uerkez) Vele Csc \c '< TaKsım Tel 143 25 25 ÇIFTSHAVUZLAR Bağdat Cad No 234 Tel 360 5S 57 AHKARA Adem VavıZ Sc* No3/' Kzıtay Tel 1*4 47 40 Paramız Pul Olurken DÖNEM YAYINCILIK 1987 : JıGLSTOS AYLIK / TOPLUMSAL KURTULUŞ ™ ^ TfCıviK PDAT'K snç^Ai ç T nrc=. i I 1982'DE "HAYIR" DEMENİN ONURU REFERANDUMA KATILMAYA ENGELDİR REFERANDLM A.LDATMACAS1 BİZİM İŞİMİZ DEGİL \ fcBA İLE KOLERA ARASINDA SEÇlM İŞİMİZ DEGİL Çeük B1LG1N JAKOBEMZM VE P R O L E T i J m | DLN \ E DE%X£T ILİSKJLERİ BİZDE VE SOVYETLER BIRÜCI'NDE Ha.uK\LRTSE\ER SOSY \LİST VE kA\ C \C1 TEK Y OL Biigesu LRLNXb DUV \R V \ZITHR1 : DE DR HlkMET kJVlLaMLİ'Vl 4NL4TIYOR Mesul OD\I \S BİLMEK GEREMYORSA YONETMEklÇLNDlR Erhan TEZGOR H.\R£KETİ UŞİLERE DEGİL K1S1LERİ H\RE>1ETE BAGLAUAUYIZ Genel Dağıtım: TÜMDA Cağaloğlu Yokuşu Evren Han 29/30 Tel: 511 79 16 Cağaloğlu/İSTANBUL Afi Rıza KOSE TLHKJY E MN YERİ NERESİ I BİLGİ YAYINEVİ Meşrutiyet Cad. 46/A^nk. 131 81 22 BİLGİ DAĞITIM Babıali Cad. 19/2İstanbul 522 52 01 BEYOĞLL 4. S L L H HUKUK Y VZU.AR1 RUPORTAJL^Rl ŞI1RLERI DtStNLLRL .le ÖLÖ1 VE BAŞSAĞUĞI Haydarpaşa Lisesi Fransızca oğretmer.ı G na> Aksoy ile MEF Dershanelen Sosyal Bılimler Oğreurıeni Ne\zat Aksoy'un >a\rulan, Elif Aksoy'un lıncık kardeşi HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No 1987'861 MahkenKinızin 1987/861 esas sa\ılı va>ı ıa>ını davasında Ş15Iİ. Şı>lı Mahallesı cılt 023 02, sa>fa9' kutuk no 2^2'de nufu^ta k.ıvıtlı Hasan Hilmı ve Habıbed.n doğma 28 10 1335 D.lu hasta Cahıde Şen'e aynı nufusıa kayıtlı olııp Taksım Gumusbu\u Bağodaları Sokak Çelık \pt 4 2 nolu verde ıkamet eden oğlu Hahdun Şen \aM ta>ın edılmi} olup ılan olunur 28 ''.1987 Ilhar. \KAL1N • hrdeı AKsO\ • \e«nı>e ^LP \\ • T Zıun 4\ \DOL • Mjaffeı İRABL L \ibi B\RL\S« M.neBERNT\Y • Çelı. B1U IN • Bılfesu FREM 5 • OsmanClNEf Mıtın GUNCÖRMl * • Raah Nun İLERİ • Halıl KANT \RCI • AL Rıza köSE lldenız KURTV LAN »\ a.çın Kl Çl. K • Kfnan MEVDEKLI • Etem NA^ UM Mfsul ODM ^ \ • ü \ C l • Sbel ÖZBI Dl'N • MehıtK Enıın SERT Fılan TEZltöR • FaıK Tl N \LI • C J l'Ml T\ LRF \ itukL'İAMK • Mıalata\ AU.1NFR Bora MLD1RIM • Onur ML\UZ Halul. M RTSL\ LR ABONE \E ISTEME 4DRESI POSHCEMSO 2S155 7 r Sokak. \o '3 1 1NKAR4 I AU> Şubfs. Hesap No 35O3S3 FARUK TUNA'yı 19601980 aramızdan ayırtılışının 7. yüında saygıyla anıyoruz. CAN AKSOY ıı ailece geçirdikleri bir trafik kazası ionunda kaybettık. Cenazesı, 7 ağustos 1987 tarihinde Istanbul'da kaldırılmışur. Saygıdeğer dostlanmızın bu buyuk acılarını paylaşır, başsağlığı dileriz BEDİR ÇANKAVA VE AİLESİ TERS ADAM Roman BARLAS ÖZAR1KÇA Habora \avmla Da$ıııı>ı ŞALİH SEVER ve I.T.Ü.'lü ARKADAŞLARI Basın 8275 Asken kımlık belgemı kavbetlim Venisini alacağımdan, eskisının hukmu \oktur. E.AIb. İHSAN İLGAR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear