25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/8 17 TEMMUZ 1987 ANKARA...ANKA MUŞERREF HEKİMOĞLU Boyacının Aşkı... iğde dallarında kuşlar kanat çırpıyor, şarkı söylüyorlar. Deniz kryv sında çocuklar, gülüyor, oynuyorlar. Balıkcılar ağ çekiyor uzakta, bir yelken suzülüyor. Kaz Dağlan'nda mavi bir duman, kara ve deniz birbirine karışryor, maviye bulanıyor gözlerim. Başkentte yorgun ve gergin günlerde çok özlediğim bir an bu, a m a özlemin dindiğini söyleyebilir miyim? Balkonda oturup boyacı delikanlıyı seyrediyorum. O da doğanın bir parçası. Daha on yedisinde, incecik çizgileri,yosun yeşil göztertyte güzel bir çocuk. Denize, güneşe, kumda yatan kızlara kirpiğinin ucuyla bakmıyor, parmaklığı boyuyor özenle. Küçük elleri hayli usta. Bir söyleşi tutturmak ıçın aranıyorum. Sigara içmiyor, ama çay seviyor. Çayı acele yudumluyor, yine işine koyuiuyor. Boyacının aşkı bu mu acaba, hayalinde de neler boyuyor kimbilir, yoksa bu yasta bu ustalığa nasıl varılır? Bes yridır boyeahk yapıyorum diyor AH. Boyacının aşkı on iki yaşında başhyor demek. Raman Dağlan'nda bir köyde doğmuş delikanlı. Kaz Dağlan'na varıncaya dek neler görmüş, neter yaşamış, on yedi yıla neter sığmış./ ö n c e fakirtik, sonra öksüzlük, ölüm acıları. kurşun sesleriyte bölünen geceler, amcasını ötdürüyoriar, mezar başında bombalar patlıyor, çocuk belleğine korkunç olayiar yerleşıyor. Havadan sudan söz eder gıbı, çok sade biçimde anlatıyor bu olayları, ama yaşarken neler hıssediyor kimbilir./ Doğudan batıya yönelmesi belli bir bunalımdan kaynaklanıyor belki de... ö n c e durgun ve yavaş, giderek hızlı ve coşkulu konuşması. VARADERO CENNETÎ Batıhlarla konuşmak, turistlerle temas etmek, turistleri seyretmek, yeni yeni turizme açümaya başlayan Küba'da en sevüen sporlardan biri haline gelmeye başhyor. Bu sporun en yoğun şıkhkla yapüdtğt yer Küba'nm turizm cenneti Vamdero plaju (Fotoğrajîar GİANPAOLO) BOZULMAM1Ş TOPRAK Varadero, Kanadalılar için en yakın ve en sıcak tatil cennetini, Almanlar için ucuz Karayib Denizini, ttalyanlariçinen kirienmemiş berrak suyu, Ispanyollar için hem köklerine dönüp hem tatil yapacaklan bozulmamış topraklan, denizi ve insanlan vaat ediyor. Gözde spor: Tiırist seyretmek 6 "Yalmz dogmuş olanlar değil, daha anasının karnından çıkmamış olanlar da bilsin: Biz yenilmek için değil, yenmek için doğmuş bir milletiz. Fidel Castro'nun unlu sözudür bu. Hiç kimseden, hiçbir şevden korkumuz yok. Ne Yankilerden ne de nükleer santraldan korkanz." Cienfuegos'ta "nükleer kenf'in inşa, edildiği Castillo de Jagua Körfezi'nde, vapur bileti satan yaşlı kadına, "Ya başınıza Çernobil gibi bir kaza gelirse diye hiç korkmuyor musunuz?" diye sorduğumda, aldığım yanıt bu oldu. Yanıt Kübalılann "hodri meydankahramanlık" kültürü uzerine kurulmuş, >aşamın her düzeyinde kendisini hissettiren "macho" yaklaşımlannın sentezini ortaya koyması bakımından ilginçti. Aynı zamanda fevkalade yaygın olan "Fidel ne söyliiyorsa dognıdur" inancını da olduğu gibi yansıtı Incecik kumuyla ünlüplaja gelen Kübalılar, dış dünya ile temasın kısıtlı, fakat mümkün olan tekyolunudeniyorlar Küba 87 Düşler ve Gerçek NİLGÜN CERRAHOĞLU üba turizminin bir atılımla yılda 4 milyar dolarlık gelire ulaşacağmı öne sürenler var.Ama bunun için Castro'nun kapitalist bir turizm anlayışına taviz vermesi gerek... K z, rist seyrediyorlar. "Farklı et"e bakmak kadar, dış dünya ile temasın çok kısıtlı fakat mumkün olan tek yolu olduğu için, yapılan bir eylem bu. Kadınıyla erkeğiyle, çoluğuyla çocuğuyla plaja gelen Kübalılar, orada oturduklan birkaç saat boyunca yalnızlıklarını unutmaya çalışıyorlar. "Varadero"yu Amerikalı bir milyarder keşfetmis. Du Pont de Nemours adlı bu kimya kralımn yolu bir gün bu taraflara düşmuş, cennetin üç beş kuruşa satılık olduğunu görmüş ve 30 kilometre uzunluğundaki bu dar yanmadayı orada, hemen satın almış. Yarımadanın yarısını kendine ayıran Du Pont de Nemours, Varadero'nun gerisini parselleyip, parselleyip, astronomik kârlarla dönemin şeker kamışı burjuvazisine ve Amerikalı otelcilere satmış. Cam gibi bir suyun ve palmiyelerin çevrelediği yanmadanın en uç köşesinde de kendisine, pahalı fakat pahalı olduğu kadar da zevksiz iikokukta çaksmaya basteoVm. Eve yardm için. Bir de okumak İçin... Fakır babasından kıtap ve defter parası almıyor, iki kez teşekkür alıyor ilkokulda. Utanarak anlattı, ama gözleri yeşil yeşil gülüyor okuldan söz ederken. Sanat okulunda da başarılı bir öğrenci. Şimdi üniversite sınavına hazırlanıyor, belki hazırlık kurslanna da gidecek. Aslında hukuk okumak ıstiyor, ama sanat lisesınde belli dersler yeterli değil, sınavı kazanmayabilir. Birden saygısızca soruyorum. Senin asıl adın Alo değil mi? Haytr AH, diyor. Konuyu yeniden eşeiiyorum. Sen okumussun, güzel Turkçe konusuyorsun, ama evde Kurtç» konusuyomunuz değil mi? Kız kardesimle Turkçe konusuyoruz, o da okula gidtyor. Biz Türkuz, ama Kurtçe de konusabBnz, kmHeri de Arapça konusuyor. önemHsl Turk bayrağı altında olmak... On yedı yaşında bir çocuk söylüyor bu sözleri. Doğuda, Raman Dağlan'nda yaşanan olaytar, ölümler, bombalar, savaşiar çocuklan vaktirv den önce okjunlaştırryor belki de. Boyacı delikanlının kimi sözlerinde şaşırtıcı boyutlar var. Kaç gündür siyasal sahnede yapılan tartışmalar haylı yapay kalıyor bu sözler karsısında. Türk bayrağı altında yaşadığını hissetmekten söz ederken tüm yöneticileri uyanyor boyacı Ali... Oran'dakı komşumuzun oğlu da beni çok düşündürdü dün akşam. Biz burada bisUdetle dolasırken onlann bombalanmasından utanç duyuyorum. 2000'H yıllarda doğu ilterinde doğanlar cezalanmaz değil mi? Küçük komşum, ortaokulun son sınrfında, ama her gün gazeteierde okudukları, TV'de dinledikleriyfe rahatı, nesesi kaçmtş besbelli. Doğu illerinde doğmayı ceza gerekçesi diye düşünüyor. Acı, ama gerçek bır yanı da var bu sözlerin. 27 Mayıs devriminden sonra ilginç bir rapor okumuştum. Galiba Avni Doğan'ın yazdığı bir rapor. Akşam gazetesinde birkaç yazı yayımladım o rapordan esinlenerek. Aradan kaç yıl geçti, kaç iktidar değiştı, yazılar, çıziler, sryasal partilerin aday listelerinde yer alan doğulu milletvekilleri, kürsülerde konusmalar hangi sorunu çözdü şimdiye kadar? Doğu illerine atanan görevttler surgüne gittHderini düşünmedHer mi? Görevterini sevgiyle yapabildHer mi? vatandaşa devtetin vartığını hissettirebildiler mi? Yoksa devtete yabancılaşttran bir yöntem mi izlediler? Bugün de o yanlış yöntemin değişeceği umut edilebilir mi? Genel valinin alacağı maaşı, ödeneklerini, yetkılerını vurguluyor Sayın Başbakan, yalnız para konusuyor demeçlerinde... Para her şeyi çözümleyebilecek mi acaba? Haberalma örgütleri güçlenecek, araçlar gereçler alınacak, terörist eyfemlere karşı çağdaş önlemler alınacak, ama bölgede banşı, güvenliği sağlamaya yetecek mi bunlar? Bence yetmeyecek, o önlemler ölüm korkusunu giderebilir, ama yaşamak sevinci verebilir mi, mezralara, köytere, köylülere mutluluk getirebilır mı? Bence getirmez, devletin gucünü hissetmek başka, devteti yanında, yaşamında hissederek güctenmek başka. O gücü vermek için başka bir politika gerekir değil mi? Beni çok etkileyen GAP gezisinden dönüşte de yazdım. Bölge halkının yaşamını değiştiren bir politika üretmeden toprağın üretkenliği neye yarar? ö n c e halkı ınandırmak gerekir, o barajlar santrallar o böîgenın karanlığını delecek mi, halkın yaşamını yesertecek mi, sorusunu açık ve kesin yanıtlamak gerekir. Sandığa saklanarak ölumden kaçan sekiz yaşındaki kız, ya da terörist kurşunlardan rasgele kurtulanlar yasama umudunu, sevincini hissedebilmeli. Korkuyu yenerken devletin varlığını dostça duyurmak, kapalı kapıları sevgiyle aralamak gerekir. Gerçeği görmezlikten gelemeyiz. O kapılar teröristlere açılıyorsa elbet bir nedenı var, korku ya da umut. O zaman, yalnız korkuyu değil, umutsuzluğu da yenmek gerekir. Acaba hangi genel vali başarabılir bu işi? Bu soruyu yanrtiamak kolay değil. Geniş yetkılerin ufkumuzu darattması olasılığı yok mu acaba? Oysa soruna acımızı genişleterek bakma zorunluğu var. Günluk politikanın yüzeysel mıyoptuğuyla değil, devlet yönetiminde gerekli derin boyutlarla.. Boyacı delikanlıya sordum. Buralarda yaşamakistermisin, leşmek ister misin? üniversiteyibltinnce bukıyılara yer j lenci, beyaz, melez, üniformalı öğrenciler, rumba ve mambonun çılgın ritminde sallanıyor. Bu öyle bir an, öyle bir görünümdü ki, sanki Castro, devrim, Marx, Lenin, hepsi ya da bunların hiçbiri Kübalılar için dans ve müziğin ritmi kadar önemli olamazdı. yordu. Fakat en önemlisi, Cienfuegos'un Castillo de Jagua kasabasındaki biletçi kadının sözleri, 7 bin nüfuslu bu şirin balıkçı kasabasının 5 kilometre ötesinde yapılan 12 bin kişilik nükleer kentin hangi bilinç düzeyiyle karşılandığını gostermesi açısından da çok tipikti. Kirase ne her sabah erkenden bahktan dönen balıkçı teknelerinin ne de geçen yıl yapılan ilkokulun bahçesinde oynayan küçük çocukların karşılaşabileceği risklerden haberdar görünüyordu. Bu santral, adanın elektrik ihtiyacını önemli ölçüde karşılayacak ve tüm petrolünu sağlayan Sovyetler Birliği'ne enerji sektöründeki bağımlılığını azaltacaktı. FLAMENKOİZLERÎ Endülüslü bir avludan yayılan ve insanlann sokakta ayak uydurduğu Yoruba müziğinde Küba 'nın bütün kültür mirası, jazz ritminin yanı sıra, Flamenko 'nun unutulmaı eıgîleri de vardı. "Nueva Trueba" ise bambaşka bir müıik kültürünü dilegetiriyor (Altta). Devrimden önce direnis sarkuan olarak doğan bu müiik Kübah obnanuı gururunu anlatan şarkılara dönüşmüş. eni burjuvazinin temsilcilerine, Hemingway'in ünlü tavernasında "mojito" içerken rastlamak mümkün. 18 yaşındaki Dolores bir film yönetmeninin kızı. Rita, konservatuvar öğrencisi. Avrupa sinemasını merak ediyorlar. Tekdüze yaşamlarını cumartesi dansları, sandviç ve bir kadeh içki ile aşmaya çalışıyorlar. bir malikâne dikmiş. Miami'den hafta sonları, malikânesinin özel havaalamna uçağıyla iniverir, denize karşı sırtını yaslayıp, melez bir dilbere manikürünü, pedikürünü yaptırıverip, sırtına Kübalılann yerel "guayabera" gömleklerinden birini geçirir, Amerika'dan getirdiği arkadaşlanyla golf oynamaya gidermiş. Varadero'nun yeni müşterileri Şimdi restorana çevrilen, Du Pont de Nemours 1 un abanoz kütuphanesinde yılın dört mevsiminde Varadero'yu dolduran turistler istakoz yiyor. "InternacionaJ" Oteli'nin plajında turistleri seyretmeye gelen KUbalılar, Du Pont de Nemours'un döneminde olduğu gibi gene buraya adım atamıyorlar. Nemours'un kıtaplarının ve hülyalı bakışİanyla '50'lerden kalma sararmış bir fotoğraftan bakan esrarlı bir kadının resminin durduğu kütüphanede, şeker kamışı keserek rekor kıran birkaç örnek işçi ya da rejimin kodamanın dışında, yemek yiyenler Kanadalı, Italyan, İspanyol ve Almanlardan oluşuyor. Varadero, Kanadalılar için en yakın ve en sıcak tatil cennetini, Almanlar için en ucuz Karaib Denizi'ni, Italyanlar için en kirienmemiş, en berrak suyu, İspanyollar için hem köklerine dönup hem de tatil yapabilecekleri en bozulmamış topraklan, denizi ve insanlan vaat ediyor. Aslında bütün bu Kanadalılar, İspanyollar, ttalyanlar ve Almanlar, dış borçlan 15 milyar dolan bulan Küba için büyük bir cansimidi olarak görülüyorsa da şimdiki halde bu ülke 200 binden fazla turist cekemiyor. Her ne kadar bu rakam, Küba'nm hâlâ önemli ve prestij sahibi bir ülke olduğunu göstermek için, Havana'da sık sık yapılan seminer, kongre, sempozyum ve festivallerle yarım milyonu aşıyorsa da bunlar döviz getirmek yerine büyuk bir masraf kapısı oluyor. Doğu Bloku ülkeleri, Bağlantısızlar ve dunyanın çeşitli solcu gençlik teşkilatlannı ağırlamak Küba'ya, küçük bir ülke değil, orta büyüklükte bir güç olduğu izlenimini vermekten başka bir katkıda bulunmuyor. Geriye kalan 200 bin turist ise, genellikle tüm masraÇlannı ülkelerinde ödedikleri paket turlarla buraya geliyorlar ve standardm çok altında bir servisle karşılaşıyorlar. Bazı otellerin odalanna bırakılan ucuz servis listelerinden anlaşıldığı üzere, Kübalılar da turistlerin resmi delegasyonlardan farklı bir servis düzeyi istediklerinin farkında. Nükleer 'kalkınma' arzusu Nitekim Cienfuegos'tan yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta olan Castillo de Jagua'ya beni getiren taksi şoförü de yol boyunca, "yakında Laün Amerika'nın en biiyük nükleer santralına sahip olacaklanndan" duyduğu kıvancı anlattı. "Bu, sadece bir başlangıç olacak" diyordu şoför, "Ruslartn inşa ettiği 420 megawattlık bu santral, 2000 yılında lamamlanatak. Ama 4 reaktorden birincisi Kuba'nın Kristof Kolomb larafından keşfinin 500. yıldönümü olan 1992 de faaliyete geçecek. Bundan sonra bir ikinci santralın inşasına geçilecek. Karşı kıyıda Amerikalılar bu nükleer santral hikâyesinden korkuyorlar mıymış? Korksunlar. Daha iyi bizim için." Fiyord gibi ince uzun bir körfezin, üzerinde 18. yüzyılda yapılmış bir kale ve tahta balıkçı evlerinin arkasında, şimdiden blok apartmanları andıran binalar yukseliyor. Tropik iklime nasıl uyacağı meçhul olan bu Polonya yapımı prefabrik evlerde, nükleer santralda çalışacak mühendisler ve işçiler oturacakmış. Küba'nm en büyük kalkınma . hamlelerinden biri olarak görulen santralın yapım çalışmalannı, bizzat Kuba Atom Kunımu'nun başkanı olan Fidel Castro'nun 40 yaşlarındaki oğlu yönetiyor. Yaptığı söyleşilerde, "çevrecilikle hiç il!gisi olmadıgını" söyleyen ve bu santrala çok önem veren Fidel Castro ise santralda çalışan bir mühendisin anlattıklarına göre, arada bir nükleer kenti ziyaret ederek, yuksek düzeyli sorumlulardan sık sık bilgi ahyormuş. Ama Küba'nm 3 numaralı limanı olan Cienfuegos sadece bir sanayi kenti olarak değil, kültürel açıdan da ilginç bir bileşime sahip. Nitekim kentin ilk dikkati çeken özelliklerinden birini, zencilerin yoğunluğu oluşturuyor. Öyle ki, 19. yüzyıl başında, Ispanyol Valisi General Jose Cienfuegos'un kenti "beyazlaştırmak" için Florida'dan ve Bordo'dan 50'ye yakın Fransız ailesi getirttiği anlatılıyor. Bu durum, Cienfuegos'u devrim öncesinde ırkçılığın da en şiddetli hissedildiği yörelerden biri haline getirmiş. Iş o hale gelmiş ki, hâlâ piyasa yapılan ""FJ Prado" bulvarında, siyahların ve beyazlann yürüyüş yaptıklan kısımlar birbirinden aynlmış. Cumartesi günleri ise kent meydanında kurulan orkestranın ritmine uyarak dans eden siyah ve beyazlar da gene bir kordonla birbirlerinden aynlmışmış. Hatta bir siyahın bir beyaza hitap etmesi bile yasakmış. gorünumdü ki, sanki Castro, devrim, Marx, Lenin hepsi ya da bunların hiçbiri Kübalılar için dans ve müziğin ritmi kadar önemli olamazdı. MUziğin Kübalının yaşamındaki hiçbir zaman değişmeyen "kutsallıgını" yeni Küba müziğinin önde gelen isimlerinden Jorge Gomez de kabul ediyor: "Evet" diyor 45 yaşlarındaki yakışıklı Jorge, "Devrim, yasalan değiştirdi, ama insanlann adetlerini değiştirmedi. Bize yitirmiş olduğumuz gururumuzu geri verdi. Devrim gerçekleştirildiğinde ben üniversitede>dim. Üniversite tam anlamıyla ka>myordu o >ıllarda. Adadan Amerika'nın tüm izlerini silmek istiyorduk. Bu etkiden kurtulmak için radyo teloizyon bile izlemez olmuştuk. Her şeye sıfırdan başlamak, Afrika ve İspanyol kokenlerimiz üzerinde çalışmak istiyorduk. Fakat gene de 40'ların AfroAmerikan isyankâr jazz muziğinin sosyal diline kulak vermemek, bebop müziğinin gelişimini izJememek mümkun değildi." 1825 yaşlan arasmdaki Kübalı gençler, Batının buyük rnağazalarımn ucuzluk reyonundan alınmış izİenimi veren giysileri içinde, kucak kucağa, el ele tempo tutup, bağnşıp, çağrışıyorlar. Öndekiler daha çok bağınyor. Yüksek sesli espriler yapıyor, arada bir orkestra ile şakalaşıyorlar. Yok, karan kesin, Batman'da çalışmak istiyor. Orası da çok guzel. örneğin Aliağa'yı hiç beğenmiyor. Aliağa'ya niçin gitOn? Ağabeyim orda bır kıza gönül verdi, onu görmeye gMm. Senin de gönül verdiğin bir kız var mı? Vbfr, diyor. Annem ötünce babam evtenmedi, eve bakacak kimse de yok, seni evlendireiim dedi, ama istemedim. Okulu bitireceğim, askerliğimı yapacağtm, sonra... Bayramda babasını görmeye gidiyor Ali, babasını görecek, ö r e n kıyılannda kazandığı parayı gotürecek. Boyacılığı da bırakmıyor, çünkü üniversite okursa yine para gerekecek. Sonunda anlaşıldı, asıl aşkı okumak .. Raman Dağlan'ndan Kaz Dağian'na uzanan daha nice AUIer var kimbilir. Yasam savaşına çocuk yasta başlamışlar, ölumden, bombalardan yılmadan çalışmışlar, ayakta kalabilmişler. Onuıiu bir savaş vermışler. Yakın çevremde de var o savaşçılar. Saygıyla bakanm her zaman. Biraz ilgi, biraz destekle yetenekleıini yeşertiverdiler. Aynlırken elimi öptü güzel boyacı. Kartımı verdim, haberterini bekliyorum. Yazmaya söz verdi, sonra da sordu: Senin kaç çocuğun var? Çocuğum yok. Durakladı Demek yanıldım, çok çocuğun var sandım, bana ana gibi davrandın üç gündür, ilk kez buyle uzun konuştum. Gözüm yaşardı, sevgiyle baktım arkasından ve de düşündüm. Çocuk doğurmak mı önemli, analığını hissettirmek mi? Tüm çocuklara can vermek, sotuk vermek özlemiyle yaşamak mı? Yeni burjuva sınıfı Örneğin şarkı söyleyen çocuk... "Bundan 35 yıl önce. (yani devrimden önce)..." diye söze başlayınca, ön sıradaki en şık giyimli kızlardan biri, "Aman sakın ha, böyle tehlikeli larihler düşme" diye sesleniyor. Arka sıradakiler ise sıkılgan. Bu tip ortamlara yeni alışmaya çalıştıkları anlaşılıyor. İlk sıradakilerin, gerek giyimlerinden, gerek rahat hareketlerinden, rejimin "yeni burjuva sınıfı"ndan geldikleri hemen belli oluyor. Küba'nm "avant garde"ı olan bu Castro sonrası kuşağa devrim uzak, yaşamın zevkleri daha yakın geliyor. Bu kuşağın başka temsilcilerine, Havana'da, daha ziyade artistlerin ve entelektüellerin toplandığı "LaCasadel Joven Creador"un (Genç Yaratıcının Evı) çıkışında da rastlıyorum. Buradan Hemingway'in ünlü mabetlerinden "Bodeguita del Medio" tavernasında, hiçbir yerde eksik olmayan rom, şeker, buz, su ile yapılan ve içine konan taze nane yapraklanyla servis edilen "mojito" içmeye gelmiş iki genç kızdan biri kadehini uzatıyor ve "Bir yudum alsana" diyor. "Artık bir yudum rum daha icemeyecegimi" söyleyince ısrar ediyor. Konuşmaya başbyoruz. 18 yaşındaki Dolores bir film yönetmeninin kızı. Rita adlı diğeri konservatuvar öğrencisi. Bu iki genç kız, özellikle Batılıların geldiği "Bodeguita del Medio"da henüz uiaşamadıkları dış dunyadan birkaç enstantane yakalamak istiyorlar. Asorti, ozenle seçilmiş aksesuarlanndan her ikisinin de zaten dış dünya ile ortalama bir Kübalıdan çok daha fazla irtibatlı olduklan anlaşılıyor. Dolores, başındaki çiçeği babasının Italya'dan getirdiğini söylüyor. Rita ise şarkı söylemek istediğini, bunun için yaşadığını anlatıyor. Flamenko izleri Gerçekten de Cienfuegos'un "Casa de Cultura" olarak anılan kültür evinde, nefis bir Endülus avlusunda dinlediğim "Yo ruba" müziğinde, Kübanın, İspanya'ya, Afrika'ya ve Amerika'ya uzana'n kultur mirasının öğelerini seçmemek olanaksızdı. Kökenleri, Nijerya'da ""esir tkareti"nden en çok ağzı yanan Afrika halklanndan biri olan Yoruba kabilesinde olan bu müzikte, İspanya'da dinlediğim "cante jondo" adı verilen yanık flamenko türkülerinin unutulması imkânsız izleri vardı. "Cante jondo"nun ötesinde, "Yoruba"nın nağjnelerinde, jazzın ritmini de yakalamamak imkânsız. Daha ziyade entellerin ve tüm kent otoritelerinin bulunduğu bu "Yoruba" konserinden çıkıp, hemen her Küba Iiman kentinde rastlanan "Malecon" kordon da yürürken, tesadüfen rastladığım "La Nueva Trueba" bir anlamda yeni saz şairi konseri ise, Yoruba'dan bambaşka bir mıizik kültürünü dile getiriyor. Devrimden önce direniş şarkılan olarak doğan bu muzik türü, Castroculukla Kubalı olmanın gururunu anlatan şarkılara ve aşk şarkılarına dönüşmüş. "Bu yeni Kuba müziği" cfiyor Jorge Gomez, "Üniversitede doğdu ve hemen kökü 1800'lere giden ve 'danzon' olarak anılan tipik Küba dansıyla kenetlendi. İşte bu '50'lerde Oresle Lopez'in mamboyu, Enrique Jorrin'in de çaçaçayı ürettiği matristi. Sonra bu iki dans türü, biraz da başanlı bir ticari kampanya sonunda tüm dün>aya mal oldu." "Me lo ha dicho Adela" ya da "Nicolasa" gibi belleğimin uzak bir köşesinde kalan çaçaçalar, hâlâ Kübalıları coşturmaya devam ediyor. Çaçacanın adını dans edenlerin ayaklarmın yere sürtüşmesinden aldığım da gene Gomez'den öğreniyorum. Açık havadp, bir aile gazinosunu andıran Kültür Evi'nin bahçesinde verilen bu popüler müzik türu" La Nueva Trueba" konserinde, biraz Bpb Dylan konserierinin, biraz da kuçük çaplı bir "Woodstock" konserinin taşra versiyonu tadı var. Kapitalist turizme taviz Küba standartlanndaki lüks otel odalannda bulabileceğiniz bu ucuz servis listelerine göre, sıcak su akmadığı ya da elektrik kesildiği zaman oda ücretinin omeğin yüzde onunu ödemeyebiliyorsunuz. Fakat Küba içinde bır telefon konuşması için saatlerce beklemek gerektiği, pırıl pınl suları olan bir adada taze balık yerine her gün restoranda kunı fasulye ve pilav la karşılaştığınız düşunülecek olursa, odanıza hiç ücret ödememeniz gerekiyor. Bu ihtimal besbelli Kübalılann da aklına geldiği için, ucuz servis listelerinin altına duşülen küçük bir notta "servis eksikliği için yapılacak iskontolann hiçbir zaman tüm oda ücretinin üçte birini geçemeyecegi" belirtiliyor. Fakat İspanyol turizm uzmanları, Küba'nın gelecek 10 yıl içinde kendi yardımlarıyla Batılı bir turizm anlayışına cevap verebilecek bir hamleyle, yılda 4 milyar dolar getirebilecek bir turizm sanayisi kurabileceğini iddia ediyorlar. Sovyetler Birliği'nin halen Küba'ya verdiği yıllık yardıma eşit olan bir gelir miktanm simgeleyen bu düzeye erişebilmek için, haliyle Castro'nun kapitalist bir turizm anlayışına taviz vermesi gerekiyor. Nitekim bu yolda bir dizi yatınm, halen Küba'nm 3 bin millik kıyısı etrafına yayılmış 3 bin ada ve adacığın kıyılannda gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Bunların içinde en önemlilerinden biri olan "Cayolargo" şimdiden tamamen bakir bir deniz ve plaj arayan Batılı turistlerin gozdesi haline gelmiş durumda. Fakat sadece yeşil dolarların geçerli olduğu bu tropik cennetine Kübalılar hiçbir şekilde giremiyor. Aynı özlemi devlet ana da duymalı değil mi? * Cumhunyel Kıtap Kulubu c Tam tam nostaljisi Devrim, tüm Küba'da olduğu gibi, Cienfuegos'ta da ırkçılığın duvarlarını yıkmış, ama zenci nufusun Afrika'dan getirdiği o tam tam nostaljisini yok edememiş. Cienfuegos'u ziyaretimin kültür haftasına denk duşmesi, devrimin Kuba kültürunün bu boyutu Uzerindeki etkilerini sergilemesi bakımından ilginç bir fırsattı. "Kültür haftası" nedeniyle kentin meydanına yerleştirilen orkestranın AfroKüba ritmindeki müziği, biraz da birbirinin arkasına bira gibi yuvarlanan rom şişelerinin verdiği coşkuyla, kadını erkeği, zencisi beyazı, kucağında çocukları olan anneler de dahil olmak üzere, meydanı dolduran tüm kalabalığın sokak ortasında, bir diskotek pistindeymişçesine dans ettirebiliyordu. Zenci beyaz, melez, kıvırcık siyah saçlannda büyük renkli kurdeleleri ile okuldan yeni çıkmı'ş üniformalı öğrenciler rumbo ve mambonun çılgın ritminde sallanıyor; bütün bir sokak bir yılan gibi dalgalanıyordu. Bu öyle bir an, öyle bir Tekdüzeliği aşmak Konuşmalanndan Avrupa sinemasını yakından izledikleri, kültür dünyasında ne olup bittiğini gayet iyi bildikleri belli oluyör. Pek çok Kübalının özellikle dış dünyaya ait merak edip de soramadıkları bir dizi soruyu bir çırpıda soruveriyorlar. Daha ziyade günlük yaşamın ayrıntılannı merak ediyorlar. Kendi yaşamlarımn tekdüzeliğini, cumartesi günü dans etmeye giderek, bir sandviç yiyip, bu barda bir kadeh içki içmeye gelerek aşmaya çalıştıklarını anlatıyorlar. Batıhlarla konuşmak, turistlerle temas etmek, turistleri seyretmek, yeni yeni turizme açılmaya başlayan Küba'da en sevilen sporlardan biri haline gelmeye başhyor. Bu sporun en yoğun sıklıkla yapıldığı yer, Küba'nm turizm cenneti Varadero. Sade Varadero'nun değil, tüm Küba'nm devrimden önce yapılmış en lüks oteli Hotel Internacional'in o incecik kumuyla ünlü, ucsuz bucaksız plajına, denizden gelen Kübalılar, saatlerce oturup tu CÜMHURİYET KİTAP KULÜBÜ ÜBÜ TEMSİLCİLİKLERİ VERİLECEKTİR BURSA BALIKEŞİR DENİZLİ ZONGULDAK ELAZIĞ VAN DİYARBAKIR Yukardakı ıl merKezlennde kurulu veya kurulacak. merkezı konuma sahip ve banka temınai mektubu verebilecek. bulunduğu ılde Cumhunyel Kıtap Kulubu'nu temsıl edebılecek nıtelıktekı kıtabevlerıne temsılcılık verılecektır Başvuruların 30 Temmuz 1987 tanrtıne kadar mekt jpla yapılması gerekmekiedır Telefbnla genış bılgı alınabılır Adres Cı.mhurlyet Kltap Kulubu, Turkocağı Cad. 3941, Cağaloğlulstanbul. Tol 512 05 05 / 514515 SİİRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear