25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
UMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER larına, hastaların ya da şüphelilerin adlarını, adreslerini, gelmişlerini, geçmişlerini teşhir olanağı verebilir? AIDS'de risk grubu diye belirlenen "hayat kadınlan"nın, eşcinsellerin, ilaç alışkanlığı bulunanlann ya da benzerlerinin yine aynı fobi nedeniyle yerden yere vurulmalannın teşhir edilmelerinin,o insanlann ruhlarına ve bedenlerine ne denli büyük acılar verebileceğini keşfetmek için acaba, ancak çok yakırumızdaki birinin ya da kendimizin mi bu deneyden geçmesi gerekiyor? "Ateş düştüğü yeri yakar" deyimini doğrularcasına biz insanlar ne kadar da bencil ve acımasız olduk! Evet, AIDS dünyayı gafıl avlamış konu, olayın stratejisi tam saptanamadan topluma yansımıştır. Bu arada, birçok tıp görevlisinin ve otoritesinin (!) de, kendinden söz ettirmek amacıyla, bilinçsizce demeçlerde bulunduğu ve zaten panik halinde ve fobiler içinde kıvranan toplumlarda bir de AIDS fobisi (çılgınhk) oluşturdukları da bir gerçektir. AIDS'in geleceğin en önemli hastalığı olduğu kuşkusuzdur. Tedavisi ya da aşısı bulunana dek insanlann gereken sağlık önlemlerini almalan, hasta ya da taşıyıcı iseler, başkalanyla Uişkilerine dikkat etmeleri, onlardan bedenlerinin yok edemeyeceği mikroplan almamaya ve kendilerindeki virüsü, cinsel ilişki ya da enjeksiyonlar yoluyla başkalanna vermemeye özen göstermeleri yeterlidir. Daha önce yakın ilişkide oldukları kişilerin denetimini sağlamalan ve sonra da normal yasamlarını sürdürmeleri en doğal haklandır. Hastalığın açık belirtileri olunca zaten tıbbi bakım bir hastanede gerekli sağlık önlemleri altında yapılacaktır. AIDS'i yenmesek bile hasta, hekim ve toplum el ele vererek en azından hastalığın moral yıkıcılığına karşı çıkabilir, hastalanmızın ya da taşıyıcıların incitilmelerini önleyebiliriz. 27 HAZİRAN 1987 talık belası sarmıştır. Ortaya nasıl çıktığı ve yayıldığı hâlâ tartışmalı olan, bu nedenle de çeşitli bilim kurgusal öykülere konu olabilen AIDS hastalığı, bugün insanlığı tehdit eder bir durum alAIDS'de risk grubu diye belirlenen "hayat kadınlari'nın, eşcinsellerin, ma yolundadır. Binlerce insan, bu hastalığın beilaç alışkanlığı bulunanların ya da benzerlerinin yine aynı fobi nedeniyle lirtilerinden yaşamını yitirirken, yine binlercesi yerden yere vurulmalarının, teşhir edilmelerinin, o insanların ruhlarına vehastalığın etkenini taşıdıklan gerekçesiyle dışlanmaktadır. bedenlerine ne denli büyük acılar verebileceğini keşfetmek için acaba, AIDS fobisi ve paniği, öylesine çılgm bir hal alancakçok yakmımızdaki birinin ya da kendimizin mi bu deneyden mıştır ki bugün, 20. yüzyılın en önemli ilkesi oian, "bireyin özel yaşamına saygı" kuralı ayaklar algeçmesi gerekiyor? tına alınmıştır. Başlangıçta bir magazin haber ve Prof. Dr. TÜRKÂN SAYLAN ünlenme yöntemi gibi bir reklam unsuru olarak alınan konu, giderek kişilerin özel yaşamını hiçe ları ürküten hırçın çığlıklarından esinlenerek, Insanlar, yaratıldıklanndan beri bilmedikleri sayan, geçmişini, o gününü didik didik eden ve " p a n i k " denen ve toplumsal korku, şaşkmlık ve her şeyden korkmuş, korktuklan şeylere çoğu kez geleceğini dayanılmaz hale sokan bir basın olayı çılgınlığı simgeleyen bu duygu, çok çeşitli davratapınarak, kurbanlar adayarak, onlann lanetinhaline getirilmiştir. nışlarla kendini göstermiştir. Hastaların cezalanden, kötülüklerinden korunmayı amaçlamışlardır. Ister gerçek hasta, ister taşıyıcı veya şüpheli oldınlması, öldünJlmesi, ömür boyu bir yerlere kaGeriye baktığımızda, gülümseyerek izlediğimiz sun, adı AIDS'le bağlantılı olan herkes, maddi ve patılması, evleriyle birlikte yakılması, dağbaşlaunutulmuş töreler, ilkel yaşantılannı sürdüren topnna, adalara atılması, lanetlenmesi, dışlanması ya manevi acılan ve sıkıntıları yönünden basının yaluluklann ilginç gelenek ve görenekleri, hep nekından izlediği "obje"ler olagelmişlerdir. nında, " f o b i " denen "hastalığa yakalanma" vedeni bilinmeyen doğa güçlerinden ve hastalıklaAdları, adresleri, günlük yaşantıları ve özel ilişya "yakalanmış olma" korkusu da insanlann kapnndan kurtulmak, buna karşın mutlu ve sağlıklı kileri didik didik edilen bu insanlar, bir yandan kara bir kâbusu olmuştur. bir yaşam sürdürebilmek çabasından kaynaklanhastalığın, bir yandan da basının kurbanı olmuşmaktadır. Sifîliz (frengi) de sifilofobi, lepra (cüzam) da lardır. Hele hasta olmayıp, belki de hiç hasta olleprafobi, tüm mikroplar için mikrofobi, böcekInsanoğlunu, doğa güçlerinden sonra en çok madan ömür boyu bedenJeTİnde yalnızca bazı anlerin cilde girmesi şeklindeki akarofobi ve benzekorkutan, hastalıklar olmuştur. Bunların pek çotikorlan taşıyacak olanlann uğradığı baskılart, bir ri korkular, aslında sağlıklı olan pek çok insanın ğunun Ustesinden gelebilmek için ilk insanlar belsuçlu gibi izlenmelerini ve çevrelerinde oluşan acıyaşamını zehir etmiştir. ki de çevrelerindeki hayvanlann hastalanınca belli ma ve uzaklaşma gibi davranışlan, "çağdaş insanbazı otları yiyerek iyileşmelerinden esinlenerek, O dönemlere bugün baktığımız zaman, yapılan lık ve modern tıp" normlan içersinde nasıl bir yere bitkilerden ilkel ilaçlar yapmışlar ve kullanmışlarinsanlık dışı davranışlan, eskilerin bilgisizliğine ve yerleştirebileceğiz acaba? dır. boş inançlarına ya da çaresizliğine bağlamak ve bunlann tarihin derinliklerine gömülmüş olduğuHekimlik mesleğinin ilk adımı da kuşkusuz bu Teşhir etme hatası nu bilerek unutmaya çalışmak olasıdır. otlan tanıyıp ayıran, işleyen ve hastalıklann cinÇağlar ilerledikçe ve insanlık birçok hastalığın sine göre değerlendirip uygulayan, böylece kabiAIDS, gerçekten XX. yüzyılın en korkulu ve en karşısına, yine bitkilerden ürettiği ve daha sonra le içinde özgiin bir yer kazanan kişilerce başlatilçok bilinmeyenlerie dolu bir sürpriz hastalığı olaçoğiınu yapay olarak yarattığı ilaçlarla çıkabilmiş, mıştır. rak karşımıza çıkmıştır ve insanoğlunun en başta öldürücü olan çoğu hastalık iyileştirilebilıniştir. YiHastalıklarda kötü ruhlann, kurallara aykın gelen ölüm nedenlerinden birini olusturmaya aday ne ilkel yöntemlerin geliştirilmesiyle yapılan bilimdavranışlann, günahlann da önemli bir rolü ololarak sinsi adımlarla, doruğa doğru tırmanmaksel araştırmalar sonucu bulunan aşılarla da pek duğuna inanan ilkel insanlar, kendilerini iyileştirtadır. Önümüzdeki yıllarda daha pek çok kişi bu çok hastalık oluşmadan önlenebilir hale gelmişme yeteneğine sahip bu kişilerde insanüstU güçlehastalığa yakalanacak, belki bizler, sizler ve dosttir. rin var olduğunu sanmış, onlar da bugün psikolanmız da bugün hiç aklımıza getirmememize karterapi diye adlandırdığunız çeşitli iyileştirme yönBUtün bu gelişmelere karşın, insanları korkuşın, bu hastalıktan yok olup gideceğizdir. En başta temlerirün ilk yaratıcıları olarak büyüleri, tütsiitan çözümsüz hastalıklann ardı arkası kesilmemiş, bu gerçeğin kavranması ve boş ve saçma olan paleri, şeytan kovma törenlerini, dövmeleri, boyabu kez de yüzyıümızın başından beri tanınması konik ve fobilerle zaman yitirilmemesi gerekmektetnalan ve benzerlerini geliştirmiş ve bu nedenle de laylaşan, tanındıkça sayısı artan "kanser" hasta dir. Eski bir deyimdeki gibi, "Korkunun ecele ya"büyücü doktor" unvamnı almışlardır. lığı, toplumlann korkulu rüyası olmuştur. Bugün rarı yoktur!" hâlâ pek çok insanın yaşamı bu, "amansız" hasPek çoğumuzdaki nazar, uğursuzluk, çarpılma, Beri yandan, sadece kanında, yıllar önce rasttahkla noktalanmaktadır. Ayrıca pek çok insan, kötü rüya görme gibi korkular; tahtaya vurma, lantısal şekilde aldığı virüsü ya da buna karşı olutestler ve muayeneler yaptırarak, kanser olup oltütsüleme, okuma, nazarlık takma, muska, kesşan bağışıklık cisimciklerini taşıma dışında hiçbir madığını araştırmaktadır. Artık pek çoğu önlenetirme gibi yöntemler hep bu ilkel inanışlann kasorunu olmayan, buna karşın, "Acaba ilerde bilir hale gelmesine karşın "kanser fobisi" hâlâ lıntılandır. AIDS olur muyum?" korkusuyla zaten yaşamı toplumlardaki panik etkisini yitirmemiş olmakla Nedeni ve tedavisi bilinmeyen hastalıklardan zagerginlikler içine girmiş bulunan binlerce, belki de beraber, genelde hastaların çevrece dışlanması ve man zaman, kısa sürede, çok sayıda insan hastayüz binlerce kişiyi, bugün uzağımızda, yannsa yalanetlenmesi, incitilmesi söz konusu olmamaktalanmış ya da salgınlar ortaya çıkrruş, art ardına nımızda, içimizde, belki de yuvamızda olacak indır. Bunun başhca nedeninin, herkesin "bir gün korkunç ölümler olmuştur. İnsanlar bu durum sanları acımasızca teşhir etmek, tam anlamıyla yakendisinin de bu hastalığa yakalanabileceği" bikarşısında toplum olarak büyük bir ölüm ve hasşamlarını burunlanndan getirmek hangımizin, lincinde olmasından kaynaklandığı açıktır. taiık korkusuna kapılmışlardır. hangi kurumun hakkı olabilir? Hangi insanlık ya Son yıllarda ise insanlığın başını yeni bir hasKeçi ayaklı Tanrı Pan'ın çobanlan ve hayvanda uygarlık yasası, hekimlere ya da basın mensup AIDSve Panik PENCERE Talat Polat'ın dünkü Hürriyet'te okuduğum haberi acı gerçekleri yineliyordu. Birinci sayfadan çarptcı biçimde "Affedilmez 8 Hata" başlığıyla verilen haberi okurken altını çizdiğim satırtarı köşeme aktarıyorum. Çeyrek Nereden Nereye?.. Sonuç AIDS konusunda basının davranışlan en kısa zamanda kesin bir sağlıklüık kazanmalı, yıkıcı değil yapıcı olmalı ve her şeyden önce kişinin özel yaşammın gizliliği ilkesi, yaptınmlanyla uygulanmalıdır. Sağlıkçılar, bir yandan panik ve fobileri olabildiğince önleyecek aydmlatıcı bilgileri sürekli olarak topluma aktarmalı, hukukçular ise hasta ve taşıyıcılann özlük haklanna saygıyı korumak için gereken önlemleri almalı, değerli basın mensupları da hepimizin başına gelebilecek bu üieti, en az zarar görerek atlatmamız için sağlıkçılarla olumlu bir işbirliğine girmelidirler. Bir ikf günlük ve birkaç satırlık veya bir manşetlik panik haber için insanlann yaşamlannı yıkmak gibi bir eylemden vazgeçip akılcı, yol gösterici ve yardımcı olmak hepimizin ödevidir. "Asksr ya da sivil yöneticiler olsun, uzmanlar olsun, köylüler olsun, aynı görüşte. 'Geri kalmışlık silahını' elinden alıp tokat atmak gerekli bölücü teröre. O zaman da sekiz hata şöyle sıralanıyor: 1) Yol sorunu: Yol olmadığı için yöreye hizmet götürulmesinde aksaklık oluyor. 2) Doktor yok, öğretmen yetersiz: Güneydoğu'da 105 sağlık ocağında doktor yok. Kırsal kesimde 30 bin kişiye tek doktor düşüyor. Bölgede eöe ihtiyacı 1500 civannda. Devletin resmi istatistiklerine göre doğu ve güneydoğuda okuma çağındaki 330 bin çocuk, okul ve öğretmen yetersizliğryle okula gidemiyor. Kürtçe, yöre halkının yüzde 85'inin konuştuğu dil olarak etkinliğini sürdürüyor. 3) Devlete karşı sarsılan güven: Yöre halkı polis ve jandarmayı hâlâ bir baskı unsuru olarak görüyor. 4) Sürgün yeri: Çeşitli nedenlerfe yıpranmış, cezalanmış kamu görevlileri, bölgeye gönderiliyor. Yöre halkı bölgeyi hâlâ "sürgun yeri' olarak görmekten kurtulamamış. 5) iletişim yok: Hâlâ bir milyon insanımız Türk radyo ve TVsini izleyemiyor. Yöre halkı yıllardır sınır ötesindeki korsan radyoiarla Irak, İran ve Suriye radyo ve televizyonlarını izlıyor. 6) Aşiret etkinliği: Vatandaş, devlete sığınacağına, aşiret reislerine ve ağalara sığınıyor. Ağa, bey, şeyh, aşiret reisi yoksul vatandaşla devlet arasında kupru. Bu dörtlü, bu noktayı kullanarak sömürdükçe sömüruyor. 7) İşsizlik: Güneydoğuda ortalama 500 kişiye bir kahve düşmesi işsizliğin boyutunu gösteriyor Bölgenin merkez kenti konumundaki Diyarbakır'da halen 20 binden fazla kişi yabancı ülkelerde çalışmak için sıra bekliyor. Bu sayı Mardin'de 15 bin, Siirfte 10 bin, Hakkâri'de ise 5 binin üzerinde. 8) Sınırı ihmal ettik: Sınıra paralel olarak uzanacak 140 kilometrelik güvenlik yolu 'bu sarp ve dağlık alana yatınm yapılır mı?' düşüncesiyle ihmal edildi." Durumu pek güzel özetlemiş meslektaşım Talat Polat; ama iyi ki bu yazısı 2025 yıl önce yayımlanmadı; çünkü kendisine kolayca "komünist" damgası vurulur, başına neler geleceği bilinemez, belki çeşitli yollardan defteri dürülürdü. Çünkü 1961 Anayasasının ışığında, doğu illerinin sorunlannı dile getiren nice aydın, hapishanelerde çürümüştür. Şimdi bu sorunların konuşulması ve gündeme getirilmesi elbette bir asamadır; ama yalnız Türkiye'nin doğusuna değil, batısına da bakmak gerekiyor. Doğuda 30.000 kişiye bir doktor, 500 kişiye bir kahve var, batıda ne var? Batıda dışa bağımlı sermayeciliğin tekelleşme olgusu var. Bu olguyu saptamak için çok lafa da gerek yok. İSO (Istanbul Sanayi Odası) verileri üzerine "Kapital" dergisinin araştırmasına göre Türkiye'nin endüstrileşmesinde özet şu: Ülkenin 500 büyük sanayi kuruluşundan özel sektöre ait 406 şirket 25 ailenin elindedir. Bu 25 aile özel kesimin toplam kârının yüzde 58'ini (demek yaklaşık yüzde 60'ını) paylaşıyor. Daha başka deyişle Türkiye'nin doğusunda, diyelim 25 aşiret reisi, batısında 25 holdingçi aile ülkeye egemendirier. 1960'lardan 1980'lerin ortalarına kadar çeyrek yüzyılda geldiğimiz yer budur ve bu gelinen yerin cumhuriyetçilikle, demokrasiyle, sosyal devletle bir ilişkisi bulunduğunu kimse savunamaz. Böylesine çelişkili bir toplumda askeri darbelere şaşılmaz; bunalımlar, dincilik, bölücülük, terör, anarşi doğaldır. Çünkü sömürünün bu hızda sürmesi bir toplumda depremler yaratır; direnişler artcak zor gücüyle bastırılabilir. Ama bu sömürü sürecinin zaptıraptı ne kadar süre sağlanabilir? Avrupa'da dışlanmaya doğru ititen Türkiye'de tek çözüm, gerçek demokrasi ve sosyal adalettir. Eğer bu yola giremezsek, öyle bir gün gelir ki, bugunleri de mumla arayabiliriz. EVET/HAYIR OKDff AKBAL OKURLARDAN Devlet hastanesinde vatandaş canmdan bezdiriliyor geçirmiş olduğundan ibaretti. Saytn belediye doktoru; hastasına iyi tam koyabilmek amacıyla, hastasını röntgen çektirmek için devlet hastanesi dahüiye servisine sevketti. Hasta, röntgeninin çekilmesini adı tarafımızda saklı bulunan bir iç hastalıklan mütehassmndan rica etti. Doktorun bu hastaya karşı tepkisi şu birkaç sözcükten ibaretti: "Çok söyleme ve sözü uzatma. " Bu doktor, hastaya 1 Talcid ve 2Antrenyl S mg. ilacını yazarak başından savdı. Işte ülkemizde sağlık hizmetleri ve insan yaşamına verilen değer! ABDÜLKADİR ERALP GAZİANTEP öğrenciler teravi namazında mevlit okutuyorlar ve okulu camiye davet edîyorlar. Bunun temel amacı ise kimin namaz kıldığını veya oruç tutup tutmadığını saptamaktır. Dolayısı ile bunu öğretim uyelerine kamtlamaktır. Cumhuriyet gazetesini okulda okumakta güçlük çekiyoruz. Öğrenci kantininde Cumhuriyet gazetesi ile birlikte gelen bir öğrenci kardeşimize göz'e görülür bir tepki gösteriyorlar ve kaba kuvvetleri çok olduğu için tehdit ediyorlar. İşte bu durumlar karşısında kısıtlı bulunan olanaklarımız içinde öğrenim görmek zorunda kalıyoruz. Biz de her yüksek öğrenim genci gibi özgür okumak istiyoruz. Bu konuda büyüklerimizden yardım bekliyoruz. YOZCA T MESLEK YÜKSEK OKULU ÖĞRENCtLERl bambaşka sorunlar. Öğrenci, tüm bu labirentlerden çıkabilirse ders çalışmaktadır. Bazı aylarda açılan okullar çalışanlara hiç bir yarar sağlamamaktadır. Üstüne üstlük yerel üniversiteler de tam sınav hengamesi içerisinde muhasebe ve kompütür kursları düzenlemektedir. Gidemeyenlerin içine sanki tonlarca taş oturuyor gibi olmak tadır. Kısacası bu başıbozukluktan ne zaman kurtulup da planlı ve programlı bir toplum olabilme mertebesine ulasacağız. Bu arada değinmek istediğim bir konu daha var. A.Ö.F.'lüler için düzenlenen dersler niye biraz ileriye alınıp (akşama) tüm öğrencilerin katıhmı veya birlikteliği sağlanmıyor? KASIM ÖZKAN /fSTANBUL Politika Çocuk Oyunu Değil... Küçük çocuklar ateşe ellerini değdirmeden gerçeği anlayamazlar. ille de parmakları yanacak, sonra 'bu ateş denen nesne yakıcıymış' diyeceKİer!... Ülkelerin iç ve dış politikalannda da birtakım olaylar, durumlar deneyimlerle ortaya çıkar. Daha doğrusu bu acı deneyimler ders olur. Ama gerçek politikacılık birtakım işleri, durumiarı önceden görebilmektir. Bir tutum, bir davranış, bir anlaşma, bir sözteşme bizi nereye götürür, bize yarar mı yoksa zarar mı sağlar? Budur iyi yöneticilik, başarıtı devlet, hükümet adamlığı... Bu açıdan ele alınırsa, Türklye'de bugüne dek iki büyük politika ustasının yetiştiği görülür: Atatürk ve İnönü... Bu iki büyük adam ileriyi görmüşlerdir. Kendilerini nelerin beklediğini, o yola girerlerse neler olacağını ya da olmayacağını... Büyük politikacılık, gerçek yurtseverliğe dayanır. Gerçek yurtseverlik ise, bencillikten, bireycilikten degil, kendini herkesin üstünde görmemekten; olayları ve insanları doğru değerlendirmekten geçer Bir ülkenin, bir ulusun yönetim sorumluluğu ağır bir yüktür. Herkesin kaldırabıleceği bir şey değildir. Siz hekim, mühendis, iktisatçı, yazar, işadamı olabilir, bu alanlarda başanlar kazanabilirsiniz, ama ulus yönetiminde korkunç yanılgılara düşmekten yine de kurtulamazdınız. Büyük politikacı, gerçek devlet adamıdır her şeyden önce.... Ulusun yararı nerde, onu görmesini bilendir. Kendi çıkarını öne almayandır. Çevresindekilere kanmayandır. Geniş bir kültür sahibi olandır. Felsefesi ile yazınıyla, iktisadı, hukuku ile... Görgüsü, bilgisi ile... Dünyayı gereği gibi tanımasryla... Bunlar üstün yetenekli kişilerin harcıdır. Sıradan birinin altından kalkacağı bir iş değiMif. Güney illerimizden otuz köylü bölücülerce kaçırılır. Başbakanımız Mavi Yolcuk'tadır o sırada!.. Niye bozsun kevfini, atar tutar, bir şeyler soyler! Sonra tatilin keyfini çıkarmaya bakar. 'Herkes Mavi Yolculuk yapmalı' der, 'Parası olmayan kiraz yemesin' der. Bunlar gibi neler söyler! Derken yine Güneyde bir köye bölücüler baskın yapar, otuz kişiye kıyarlar. Başbakanımız yine azıcık atar tutar, kanları yerde kalmaz', 'ezeriz, keseriz' buyurur, ama ne hızlı bir kabine toplantısı ne de olay yerine hemencecik koşmak... Üstelik yurtta banşın, huzurun her zamankinden çok daha başarıyla yerleştiğini söyler. Oysa aylardır Güney ilierimiz, sınır boylarımız kaynaşmaktadır. Hemen her gün askerler, siviller öldürülmektedir. Korucu diye ellerine silah verilen yurttaşlar ne kendilerini, ne ailelerini koruyabilmektedir. Olsa olsa bu zavallı insanlar bölücülere güzel bir boy hedefi olmuştur. Yalnız kendileri mi? Aileleri, çoluk çocuklarıyla . Başka bir ülkede bütün bunlar olup bitse, hükümet sorumluluğunu yüklenen kişiler de böylesine aldınşsız olsa; ya da daha beteri ülkeyi güllük gülistanlık içinde yönettiğini sansa, bu inanılmaz sözleri de dilinden düşürmese, ne olurdu dersiniz? Meclis ayaklanır, o hükümet yönetim yerinden al aşağı edilirdi. Hem de bunu o ıktidar partisinin grubu yapardı. Ama bizimkiler vurdumduymaz, bagırsan aldırmaz! Yalnızca söz üretmek, halk karşısında kendini övmek, yakın çevrenin işleriyle ilgilenmek... Nasıl şeydir? Başbakan eşi gider bir ile, oranın valisi törenle onu karşılar! Kimdir bu Bayan? Ne yapmıştır ki, resmi bir karşriama törenine hak kazanmıştır? Ya o valiler, sorumlular nasıl yaparlar böylesine yakışıksız işleri? Bir uydurma vakıf kurulmuş, bu bayan da oranın başıymış!.. Bu tür nice vakıf, nice dernek var, onların sorumluları bu denli ilgi görüyor mu? Özal hükümetinin vadesi ne zaman dolacak? ANAP grubu ne zaman uyanacak bu gaflet uykusundan? Böyle soranlarla karşılaştıkça, diyorum ki, halkımız uyanmadan, haikımız haklanna, sorumluluklarına sahip çıkmadan Özallar'ın biri gider, bir başkası gelir. Uzağı göremeyen, gelecekte nelerin gizli olduğunu bilmeyen, yalnızca bu anı, bu günü, üstelik de dar bir açı içinde, belirli bir çevrenin ortasında yaşayan bir politika adamından kendiliğinden bir özveri, bir anlayış beklemek yanlış olur. Yalnız Özal mı? Daha önceki politika liderleri de uzaklan sanki daha mı iyi gördüler? Yıllardır sağduyu sahipleri yazdılar, çizdiler, bağırdılar 'tam bağımsızlık' ilkesine sarılmak, NATD'lara falan yazgımızı bağlamamak, ülke içinde çağdaş dünyada uygulanan hak ve özgürlükleri hızla benimsemek, yaygınlaştırmak gerektiğini... Bütün bunlan yazmak, söylemek suç oldu. Nice dava bu tür suçlamalarla doludur, hangi birini saymalı!.. Politika zorsanattır. Çocuk oyuncağı değildir. Ulkenin sorumluluğunu yüklenmek... Yeteneksizler, küçük hesapların insanları sonunda çıkmazlarda kalıverirler. Yalnız kendileri kalsalar iyi, ulusu da sürüklerler o batağa!.. Ülkemizde en ucuz şey insan hayatına verilen değerdir. Bu ' durumu hastanelerimize gitmek zorunda kalan her vatandaş çok iyi anlar. Hastaneye daha ilk adımını attığın andan itibaren karşılaştığm formaliteden (usul gereklerinden) doğan güçlükler; bazı doktor, hemşire ve memurların hastaya ve hastayı getirenlere karşı takındıkları ilgisizlik, vurdumduymazlık ve savsaklama insanı canmdan bezdirir. Kendi kendine "Keşke maddi durumum iyi olsaydı da özel bir doktora yahut hastaneye gitseydim" diye konuşursun. Fakat dar gelirli bir vatandaş isen elinden ne gelir? Seni kovsalar da, seni sürselerde devlet hastanesinin kapısını çalmağa mecbursun. Amerika'nın Houston kentinin METHODİST Hastanesi'ne gidip tedavi olacak değilsin ya! Işte benim gibi dar gelirli bir vatandaşın 70 yaşmdaki yaşlı annesi de devletin bu şifa kapısını çaldıl Nasıl çaldı: Bu dar gelirli vatandaş önce belediyenin saygı değer, insancü ve yeminine sadık doktoruna annesinin hastalığı ile ilgili gerekli bilgileri verdi. Bu bilgiler: Hastamn 35 yıldan beri ülser olduğu ve bir defasmda safra kesesi aanmak suretiyU 2 kez ameliyat Yosgat Meslek Yüksek Okulunda baskılı öğrenim Y.M. Y. Okulunda Ramazan ayı ve oruç, şeriat hareketlerini beraberinde getirmiştir. Özellikle şeriatçı öğretim üyeleri ile öğrenciler arasmda bir bütünleşme oluştu. Bu bütünleşmenin doğal sonucu olarakta, derslerde şeriat propagandalan başladı. Bu propagandalarda özellikle A TA TÜRK kötüleniyor ve aleyhinde konuşuluyor. Bunlar daha ileri giderek ulu önder hakkında "Komünist" tanımım kullanmaktadırlar. Namaz kılan öğretim üyeleri, natnaz kılmayan oğrencilere notu silah olarak kullanarak kötü uygulamalarda bulunuyorlar. Örneğin, Ramazanda öğretim üyeleri ile Sakın haa Milli Eğitim Şurası 'nın Gebze toplantısı sonunda aldıklan kararlardan muhakkak ki, en olumsuzu, en anlamsızı, Milli Güvenlik derslerinin son sınıflardan kaldırılma isteğidir. Çocuklarımıza, kendine güveni, aile güvenliği ve devletine, milletine güvenmeyi, anayı babayı, vatanı, milleti ve insanları sevmeyi öğreten bu çok önemli dersi, azaltmak değil, daha da arttırma lüzumu, biz velilerin en büyük istekleridir. Milli Eğitim Bakanımıza saygıyla rica ediyor, sakın haa diyoruz. 13 komşu talebe velisi adına AHMET EKŞİOĞLU İSTANBUL Çalışan öğrenciler Bilindiği üzere, Açıköğretim Fakültesi'nin en az yarısını, çalışan öğrenciler oluşturmaktadır. Çalışan öğrenci çalışmaktan zaman bulabilirse ders çalışabilmektedir. Gündüzleri işlerin yoğunluğundan fırsat bulup derse göz atamayan öğrenci, akşamlan evde ders çahşmaya çabalamaktadır ki ne ölçude sağlıklı olduğunu sizler düşünun. Kış gelir işe gidiş geliş bir sorun, yakıt bir sorun, ekonomiyi dengede tutabilmek apayrt bir sorun. Yaz gelir sıcaklar, ekonomik koşullar. Yiyecek, giyecek, icra, mahkemeler, bunlarsa ASUMAN AVAR (ABACIOĞLU) HAKAN ABACIOĞLU evlendiler. 26.6.1987 tzmir ile İLAN Türkiye'de her gün binlerce kadın dayak yiyor. Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası'na katılmak, yazılı ya da sözlü tanıklık etmek isteyen kadınlar, bize yazın: Adres: Dayağa Karşı Dayanışma Elmadağ Cad. 3612 Taksim/İSTANBUL Istanbul Emniyet Müdürlüğü'nden aldığım pasaport hükümsüzdür. BÜLENT BAŞOĞLU BUĞÇE'MİZ Hoşgeldin 26.6.198 Isunbul AYŞEMEHMET YAĞCI Üsküdar askerlik şubesinden aldığım kimlik kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. EMBİYA TANYOL 1727 yaşlannda bayanlar, Ingiltere'de çocuğa bak, karşılığında îngilizce öğren. 158 53 42 İLAN ŞANLIURFA 1. SULH CEZA MAHKEMESİNDEN Sayı: 1986/5246 1987/1798 Sağlığa zararh gıda maddesi satraak suçundan sanık Şanlıurfa Pınarbaşı Mah. nüfusuna kayıtlı halen Şanhurfa Bahçelievler Mah. Cengiz Topel Cad. Mehtap Apt. No: 3'te oturur aynı apartman aitında dondurma saJonu i$letir Abdurrahman oğlu Muazzez Edip'ten olma 1961 doğumlu Mahmut tpar'ın mahkememizce yürütülen açık yargılaması sonunda hakkında TCK. 596, 647 sa. kn. 4. TCK. 72. 401/12. maddelerinin tatbiki sureti ile neticeten 32.000. TL. ağır para cezası ile cezaJandınlmasına, üç ay süre ile cürurae vasıta kıldığı meslek ve sanattan ve ticaretin tatiline ve yedi gun sure ile işyerimn kapatılmasına karar verilmiştir. llan olunur. 12.6.1987 Basın: 23588 SELPAK KAMPANYASI SÜRÜYOR. Yumuşacık Selpaklar seçkin armağanlar dağıtmaya devam ediyor! Son çekılışte S Harika Vizon Kurk (erkek sırt vizon) (Beheri 4 milyon TL) 5 Bulasık Makinesi (Beheri 635.000 TL) 5 Pioneer XZ2020 kolayzerlı Stereo Müzik Seti (Beheri 975.000 TL) 100 Vakko Hedrye Çekj (Beheri 100.000 TL) sizlerin olacak. Yine herhangi iki Selpak ambalajını rarftayın. Kazanın! Her zarf bir armağan şansı. Çok zarflayın! Çok kazanın! Nasıl Kazanacaksınız? Setcak Jru erı arasmdan 'Medıl Tuvale! Kaflıdt. Pe0e, Havlu) 0ılrti9inoh«tuıi9iıkıt»nesmm«ınt>ali|iıııcıkanıı KAZANIN! Pioneer MuzikSeti M*n 975 000 Tl 5 H» dtı amtMlaıı l»r zarta koyaıak SaPNaAN KAZANIN KAMPANYASI PK 472 Şışiı/lstanbul'adresmeyollayın GdnH««ı?ııw hef a r t b» kura nurnar» aiaakM. • Sansmıi artlırauk w tm oıb yalnıaa ita Sapak sntuUH topnt. DiMi{MılaMfçakaıntMiçHnıgM«Mnıniz. Yaplanilkçrffiştetoanaıto »MtKlanıelayujıınsMır. Son crinlae kaftlmafc mn zarttarıma en O K 31 Temnu? 1967 arihine ÇeUı? Ajusus aynMa nota (luammda yapuacak ve kazanınla basındı Sdpak'ın öretım. daOıbm w t » t ı m çalçrajia/mda bulunanlaf bu kanipanyaya kanamazla SELPAK 2AMRALAJIYLA COKZARFIAYIN COK KAZANIN!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear