25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 NİSAN 1987 KÜLTÜttYAŞAM CUMHURİYET/5 ÎSMAIL GÜLGEÇ MÜZİK FÎLIZ ALI HAYVANLAR Keyifle izlenen iki opera Operacılar hassas insanlardır. Operayla ilgili herkesi memnun etmek, onların da seyirciyi memnun etmeleri hayli zordur. "Cavalleria Rusticana" ve "Paiyaço" temsillerine biraz da korka korka gittim bu nedenle. Ama bu kez korktuğum başıma gelmedi. Ne zaman operayla ilgili bir yaa yazsam layamet kopar. Operacılar hassas insanlardır. Beğenilmek isterler, (kim istemez ki?) eleştirildiler mi kaplan kesilirler. "Sen ne anlarsın zaten, bcnim için Novo Sibirsk'te çıkan kritikleri bir gör de aklın dursun, kritik nasıl yazılırmış gör!" derler alimallah. Operayla ilgili herkesi, rejisöründen şarkıcısına, dekoratöründen ışıkçısına kadar herkesi memnun etmek, onların da seyirciyi memnun etmeleri hayli zordur. "Cavalleria Rusticana" ve "Paiyaço" temsillerine biraz da korka korka giltim bu nedenden. Eğer yine kusur bulacak olursam, dilimi tutamam, söylerim; sonra da günlerce, hatta aylarca bin bir çeşit laf işitirim diye bayağı dertlendim. Fakat bu kez korktuğum başıma gelmedi açıkçası. Her iki gerçekçi operayı da keyifle seyrettim. Her iki operayı da sahneye koyan Giırçil Çdiktaş'ın şimdiye kadar izlediğım çalışmaları içinde en eli yuzu düzgün en tutarh reji uygulamasıydı "Cavalleria Rusticana" ve "Paiyaço." Mizansenle hareket Çeliktaş, koroya verdiği mizansenlerle sahnede hareketi sağlamış, oyunun akışı içinde koronun, manken olmayıp halk olduğunu unutmamış ve dramatik gerilime ya da komik unsurlara yardımcı olmalarını sağlamıştı. Pietro Mascagni'nin "Cavalleria Rusticana" operası, konusu bağlamında bizım kültürümüze yabancı gelmeyen öğeler içeren, müziği kulakta kalıcı melodilikte, gerçekçi bir opera. Soprano Melek Çeliklaş gerek sesi gerek oyunuyla yerine oturmuş bir Santuzza idi. Nişanlısı Turidduyu canlandıran tenor Ender Anman, her ne kadar zaman zaman tstanbulDevlet Operası'nda "CavalleriaRusticana" ve "Paiyaço1 KÎM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK pıtete. oyce, orie oeâı ı. TÛBU.POÜUN p/anftii 0O D£eİL...f1Mf) BU ragıı iu tetçe*. giA eâSK.1 VHK SAHNEDE HAREKET "Cavalleria Rusticana"yı sahneye koyan Gürçfl Çeliktaş, koroya verdiği mizansenlerle sahnede hareketi sağlamıştu Soprano Melek Çeliktaş gerek sesi gerek oyunuyla yerine oturmuş bir Santuzzaydu Nişanlısı Turiddu'yu canlandıran tenor Ender Arunan, ttalyan stiline yakınhğı ve uygunluğu dikkati çeken yorumuyla sesinin ufakhğını kapatabüiyordu. James Cagney'i ammsatıyorsa da, Italyan stiline yakınlığı ve uygunluğu dikkati çeken yorumuyla sesinin ufakhğını kapatabüiyordu. Beni asıl şaşırtan Mamma Mucia oldu. Program notlanna bakmasaydım, Mamma Lucia'nın Ayşe tlknur Kafkasyalı olabileceğini taş çatlasa anlayamazdım. llknur, sesine hiç de uymayan bu partiyi, ilginç tiplemesi ve inandıncı oyunuyla öne çıkarmasını bildi. Guzel Lola'yı oynayan güzel Begüm Soyka ve Alfio'da Nejat Boren "Cavalleria Rusticana"mn bir bütun olarak başanya ulaşmasına katkıda bulundular. Cüncel konu Gürçil Çeliktaş, Leoncavallo^ nun "Paiyaço" operasını sahneye koyarken, konuyu güncelleştirmiş, eğer doğru anladımsa 30'lu ya da 4O'lı yıllara getirmiş olayı. Hiç de fena olmamış. Palyaço'da (Canio) Erol Uras, tam sesinin ve kişiliğinin rolüııü bulmuş işte. Mesleği ile kişisel yaşamı arasında paralellik gösteren, dram karşısında isyan edip Çilgına dönen Akdenizli erkeği hiç abartmaya kaçmadan, olanca inandıncıhğıyla yansıtmayı büen Uras, bu ünlu tenor partisini hakkıyla yorumlayabılen ender sanatçılanmızdan biri kuşkusuz. Tonio'da Mesut tktu, her zamanki sahne hâkimiyeti, sahne sempatisi ve özellikle "oyun içinde oyun" sahnesindeki mizansenleriyle yine ne denli nitelikli bir opera sanatçısı olduğunu kanıtladı. Gülgez Altındağ'ı (Nedda) daha önce Mozart'ın "Sihirli Fliit"unde Pamina rolunde izlemiş ve pek bir şey soylemek istememiştim. Altındağ, pek o kadar iyi bir Pamina değildi açıkçası. Oysa, Nedda gibi bir partinin üstesinden guzelce gelmekle kalmadı, sahnesi ile de Canio, Tonîo ve Nedda üçlusünun dramatik gerilimine yardımcı oldu. Burada her iki operamn da başanyla yorumlanmasında büyıik katkısı olduğundan kuşku duymadığım şef Robert VVagner'i özellikle kutlamak isterim. Sahneyi onun gibi dikkatle izleyen, şarkıcıları onun kadar rahat ettiren, müziği onun kadar iyi anlayan opera şefleriyle sık sık karşılaşmıyoruz İstanbul'da. Son olarak, avantgardelik ve yaratıcı deha ıddialanyla karşımıza çıkmaya kalkışmadan, yalın, doğru ve zevkli sahne tasanmı ile Erkut Uzelli'yi ve kostümleriyle Figen Koyunof lu'nu kutlayalım. Operacılar eleştiriye kıyamet kopanr da, orkestracılar aşağı mı kahr saruyorsunuz? Orkestrada çalan bir arkadaşım beni yıllardır arada bir adamakıllı haşlar. Neyse ki, yüzüme söyler ne diyecekse, kimileri gibi arkadan hançerlemez. Ben de onun eleştirilerini dinler, kimine hak verir kimine vermem. Şimdi bu arkadaşım der ki: "Sen durmadan aksamalaria, orkestranın iç işleriyle ugraşıyorsun. Sana ne, ne kanşıyorsun? Sen muzikle uğraş, Avrupalı kritikler gibi ol!" Ah, ben de istemez miyim, keyifle koltuğuma oturup, daha önceden ilan edilmiş programı, daha önceden ilan edilmiş şef ve solistten, Avrupa standardına uygun bir yorumla dinlemeyi? Ben de istemez ıniyim sadece muzikle ugraşmayı? Ama ben konsere gittiğimde ne zaman ne gibi bir surprizle karşılaşacağımı önceden kestirebiliyor muyum? Batıh bir kritik olsam örneğin, programmda bir yayb çalgılar seranadı, bir Mozart piyano konçertosu, bir de uvertvirden başka bir şey olmayan konsere değil para verip, bedava bile gitmem. Doyurucu, merak ettiğim, anlamlı eserlerın bir arada olduğu bir programı seçerim. Senfonik konserde bir senfoni olsun isterim örneğin. Bu söylediklerimden yukanda sıraladığım eserleri küçumsediğim anlaşılmasın sakın, o eserlerin her biri kendi başına birer başeser olabilir, ama bir arada olmalarının hiçbir mantığı yoktur. Ayrıca, Batıh bir kritik olsam bir Mozart piyano konçertosunun ikinci bölümünde üfleme çalgıların, butün bolüm boyunca piyano ile akortlarını bir türlü bağdaştıramamalanna tahammul etmek zorunda bırakılmam en azından. Böyle durumlarda Batıh kritrkler " B u bir skandaldır" diye yazarlar. Bizlerse pek çok şeyi görmeyiz, duymayız, çifte standart uygulanz, ta ki sabnmız taşana kadar. 17 nisan cuma akşamı AKM L de verilen tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası konserine Ayşegül Sanca çalacak diye gittim. Ayşegül Sarıca geçirdiği çok ciddi bir sakathktan sonra ilk kez sahneye çıkıyordu. Devlet sanatçıhğı unvanını sonuna kadar hak eden bir sanatçıydı Sanca. Onun için çifte standart uygulaması yapmaya hiç gerek yoktu, çünkü o dünya standartlarına uyan niteliklerde üstün bir piyanistti. Kısa... Kısa. tki siyah, bir melez, bir de Fransız opera şarkıcısı Francis Poulenc'ın "Karmelitlerin Diyaloğu" operasında bir araya geldiler. Fransız devriminin estirdiği teror sırasında giyotinle kafalan uçurulan dört rahibenin trajik öykulerini konu alan bu çağdaş operayı Metropolitan Operası tngilizce olarak yeniden sahneledi mart ayında. Yine mart aymda 60 yaşına basan unlü Fransız sopranosu "Regine Crespin bundan 25 yıl once Metropolitan Operası sahnesine ilk kez çıkmıştı. Poulenc, "Karmelitlerin Diyaloğu" operasındaki başrahibe yardımcısı rolunu Crespin için yaratmıştı. Sanatçı, bu kez yaşlı baş rahibe Mme. de Croissy'yi canlandırdı Met'te. Oteki rolleri gunumuzün gozde siyah sopranolanndan Jessye Nortnan ve Florence Quivar ile Sir Peter Hall'un eşi melez mezzosoprano Maria Ewing paylaştılar. Geçen yıl Istanbul Festivali'ne katılan St. Martin intheFields Oda Orkestrası başkemancısı ve yonetmeni Iona Brown, Los Angeles Oda Orkestrası'na müzik direktorü atandı. Iona Brown, Birleşik Amerika'da önemli bir orkestranın başına getirilen ilk kadın şef. Brown'ın ozelliği orkestrayı podyumdan değil, oturduğu yerden kemanıyla yönetmesiolacak, tıpkı 18. yuzyıl şefleri gibi. P İ K N t K PİYALE MADRA HIZLIGAZETECİ SECDETŞEK Sen onu i>ir cte v}'eor..Aitım işamiş çocukbr $t>iyitn; kızsscfer, bı damla konırrı crfcnxız. B>nnim içitnüz y^9^P Y®9' mrtattian tnbıân var ırn AişfN hamm 'ÇOCUKLAR, GEÇBRK£N ŞU OfO&İJS KÇtflNI PA [ iAim MANİ54'CCki AKRA m JöllıCAM? Toplum arabeski bağtına basıp söyleyeni müyoner yapabitiyor lBSO'den bu yana Monaco Müzik Akademisi'nde hocalık yapan, Avrupa'da konserlerini sürdüren piyanist Hüseyin Sermet geçen hafta İstanbul'da iki resital verdi. ÜSTÜN DURUEL 1980 yvlından bu yana Monaco Prensi Rainier Müzik Akademisi'nde hocalık yapan, bunun yanı sıra Avrupa'nın çeşitli kentlerindeki başanlı resital ve konserlerini sürdüren piyanist Hüseyin Sermet geçen hafta tstanbul 1 daydı. Destek Reasurans ve Boğaziçi Üniversitesi'nde iki resital veren sanatçıyla kısa bir söyleşi yaptık. Sayın Hüseyin Sermet, 1975 85 yılbrı arasında girdiginiz tüm yanşmalarda onemli dereceler elde ettiniz, pek çok ödülun sabibi oldunuz. Bu ödüllerin bir degerlendirmesini yapar mısınız? Yaşantınıza ne gibi katkılan, etkileri oldu? SERMET Uluslararası yarışmalarda derece almak ya da almamak istisnalar dışında kariyeri pek fazla etkilemiyor. Benim kariyerime de açıkçası pek katkısı olmadı bu ödüllerin. Ama yanşmalara girdiğim için son derece mutluyum. Çok insan tanıdım, eğlenceli anlar yaşadım. Ben tüm yanşmalara en azından finale kalacağımdan emin olarak giriyordum. Kendini beğenmişlik değil bu. tsterseniz altıncı his diyeüm. Dolayısıyla en azından bir üçüncülük söz konusu olunca, bir öğrenci için küçümsenmeyecek para veriliyor size, nerdeyse bir burs gibi. Yarışma atmosferini seviyorsanız da iyi bir fırsat. Ayrıca şehir değiştirmek, başka üÜcere gitmek, genç insanlarla tanışmak, Chopin'in oturduğu evi görüp onun piyanosunda çalmak insanı zenginleştiren, hayatına renk katan şeyler. Tabii ardından konserler de getiriyor. Uzun zamandır yurtdışında yaşıyor, ama ulkemize sıkça geKp konserler veriyorsunuz. Yeni yetişen gençleri ve ilgiyi nasıl bıduyorsunuz? Müzik dünyasının neresindeyiz? SERMET Türkiye'yi elbette örneğin bir F. Almanya, bir Macaristan'la kıyaslamak mümkün değil. 50 milyonluk bir ülke olduğumuzu düşunürseniz, Batı müziği ile uğraşan sanatçı sayısının çok az olduğunu kabul etmek zorundayız. Buna karşın, konservatuvarlarımızdan çıkan çocukların genel olarak yetenekleri ilk anda potansiyel olarak Avrupalı çocuklardan daha fazladır bana sorarsanız. Fakat bu çocuklar hiçbir zaman bir Almanın, Fransızın, hatta bir Ingilizin sanat politikasının saptanmasının, uzun vadede uygulanmasının ve toplumumuzun uzerine ciddi olarak eğilinmesinin gerektiğine inanıyorum. Ama kimler yapar bilemiyorum. Müzik dışı ilgi alanlarınızdan söz eder misiniz? Nelerle ilgiüsiniz? SERMET Günde 18 saat kan ter içinde piyano calısan bir insan değilim. "Ben ntüzisyenim, Piyanist Hüseyin Sermet geçen hafta îstanbul'daydı Ç İ Z G t L İ K KÂMtL MASARACl AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAH Kettdi çocoSurn bile olsa. TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZ 22 Nisan 1$4O'TA , E 8AŞLADAĞi'NOA PETROL V£ İNCBLEMBLE TILAM JEOLOTIK Ş /?IM SOMUNDA, IŞLerıLEBİLECEK NİTEÜKTB İUC F'FTHeOL, ZJVIK KÖYÜ 'NE 4OO METteE U2AKUKTA AÇILAN (1O48UETge PER.INÜCTEKj) KLIYUDA SULUMUUfTU. "/ZAÂAAN £* API VE LeN,SÖZ KONUSU ILK. KUVUYU BAŞKA K İZUYECEK, BU VÖRENİN, TÜRKİVE İÇİN EN ÖNEMLİ PETROL KAtNAĞI OLPUĞUANLAŞlLACAICTIIZ. fSSS 'TE, BATMAN ILÇESINDE AÇlLAN KAFIHEfil /Se, ÇtkAGlLAU HAM P£mOUJ tÇLtYECEt3İ&. RAMAN'DA PETROL BULUNDU! HÜSEYİN SERMET "Ben, önce ciddi bir sanat politikasının saptanmasının, uzun vadede uygulanmasmm, toplumumuzun uzerine ciddi olarak eğilinmesinin gerektiğine inanıyorum." gelişme şansına sahip olamıyorlar. Bunun çeşitli nedenleri var tabii. Bir defa toplumun sosyal yapısından gelen bir şey var. Aile hâlâ "Oglum doktor, mühendis, avukat olsun, çalgıcı olmasm" anlayışı içinde. Çunkü muzikle uğraşan gayri ciddi bir adamdır. Klasik müzik sanatçılan ülkemizde çok zor şartlarda tutunabiliyor. Buna karşın aynı toplum bir arabeski bağrına basıp, çalan söyleyeni iki haftada milyoner yapabiliyor. Bir Saygun'u, Rey'i, Erkin'i, bir Usmanbaş'ı ve diğerlerini içinden çıkarmış bir toplum böyle bir yanlışın içindeyse bunda bir tuhaflık var demektir. Ben, once ciddi bir sadece muzikle uğraşırım" demek bana gülunç geliyor. Elbette ki benim hayatımda en önemli konu müzik. Ama onun dışındaki sanat dalları da beni ilgilendiriyor. Dahası hayatın kendisi ilgilendiriyor. Gezmek, sinemaya gitmek, kitap okumak, arkadaşlanmla her türlü konuyu tartışmak, otomobil yarışlarını iz, lemek, zaman zaman yemek yapıp iyi bir şarapla kendime ziyafet çekmek vazgeçemeyeceğim tutkulanmdır. Yani hayatın içinde olmak, yaşamdan, insanlardan kopmamak. Ve algıladığım, öğrendiğim, yaşadığım guzellikleri sanatıma yansıtmak, halka vermek. Sotda, de{me çabşmalartrKİan bir sahne gâru 50 YIL ÖNCE Cumhuriyel Trabzon limanmın yeni idare şekli Vekiller Heyetı, Trabzon liman işletnte şirketinin tstanbul liman işletme idaresine raptmı kararlaştırmıştır. Bu karar alakalı makamlara tebliğ edilmiştir. Bu karara göre, Istanbul liman işletme idaresimn faaliyet ve teşkilatı tevessu etmektedir. tstanbul ve Trabzon limanlarının bir elden ve daha esaslı ve modern usulierle idaresinin istihdaf eden bu kararın derhal tatbikına başlanmıştır. Yakında tstanbul liman idaresinden bir heyet Trabzona giderek oradakı idarenin vazıyet ve faaliyetini letkik edecektir. 22 Nisan 1937 Bundan başka, Trabzon limanmın ıslahı, buradaki liman işlerinin tamamen asrtleşmesi için esaslı bir faaliyete girisilecektir. Liman işletme idaresi, Trabzon limanında asrı antrepolar inşa edecek, rıhtımlar yaptıracak, yükleme, bosaltma işıni ıslah edecek, liman vesaitini kamilen motörleştirmeğe çalışacaktır. tki idarenin 19371987 müşterek teşkilat ve faalıyeti hakkmda yakında bir proje hazırlanarak tktisad Vekaletine gönderilecektir. "Sanata dair" "Cumhuriyel"yazı ailesine iltihak eden genç ve guzide sanatkarlanmızdan Elif Naci bundan sonra sanata dair başlığı altında gazetemizde munlazaman yazılar yazacaktır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear