22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER vio Paz Churchill'i de öteki liderlerle bir arada sayıyor, oysa Musolini'nin adını anması daha yakışık alırdı). Sovyetler Birliği de, Avrupa'daki komünist panileri de tutmadılar, desteklemediler bu kargaşacıları; tutmak, desteklemek şöyle dursun, bu eylemleri küçük burjuva karakterli, anarşik, yoz bulduklannı duyurdular, ayrıca eylemleri sağ provakatörlerin ajanlığı ile suçladılar. Gençlerin başkaldırısı kapitalist tüketim toplumuna karşı değildi, fakat otoriteye karşı ve devlete karşı bir özgurluk eylemiydi. Gene Octavio Paz'a göre, modern Batının tarihi, Ispanyollarla Portekizlilerin Afrika'da, Asya'da ve Amerika'da yayılmaları ile başlar. Yirminci yüzyılın ilk yarısında bunun eleştirisi başlar Batı Avnıpa'da, romanalar, ozanlar, duşünurler bu konu üzerinde dururlar. İşte başkaldıran gençlik, bu duşünürlerin öne sürdüğü temaları benimsemiştir. Bu eylem, dinle devrim, erotizm ile ütopi arasında bir süre sallanır, sonra birden kalkar ortadan, yok oluverir. Paz, "İşte bizim sosyologlanmızın açıklayamadıklan konu budur" diyor. Gerçi ortada, egemen değerlerin yatsınması vardır, bir eleştiridir bu, ama tam anlamı ile eleştirel bir akım değildir. Bu protestolarda, manifestlerde, bir onceki kuşağın düşünür ve ozanlarının ortaya attıklan düşünler dışında bir şey bulunmaz. Demek entellektüel bir başkaldırı değildir bu, moraldir, gençler yeni düşünler getirmemişler, eskilerin kalıtımcıları olmuşlardır. Octavio Paz, teröristleri ayırarak, "Başkaldıran gençlerin kalıtımcılan terörist çeteler oldu" diyor. Bunlar bir azınlıktı ve toprak aitına girdiler, bolşevizmin tersine olarak, bunlar devlete el koyma gücünde değildiler. Hükümetler ise bunun karşısında sallantılı ve kararsız göründüler. Teröristlerin ideali özgürlük değildi, sekter bir despotizmdi. Çünkü yerleşmiş değerlerin eleştirisi ve yoksanması ile karşı karşıya değildik. Buna nihilizmden çok, hedonizm (hedone, acı karşılığı, hazcılık) demek daha doğru olur. Nihilistin ırası trajiktir, hedonist ise dünyayı değiştirmekten çok, onun tadını çıkarmak ister. Epikuros'un hedonizminden çok uzak bir anlayıştır bu, bilgelik değil, pasifliktir. Bence topluma işlemiştir bu tür hedonizm, bir robot hedonizmi, zevk mekanizmasımn yonettiği bir beden, bir imge kultürü: Sinema, televizyon... Paz, denemesinin Ispanyolcasına Fransızca bir sözcük katmış, "voyeurisme" diyor. Nasıl çevirmeli, bilemiyorum. Ona göre bizim materyalizmimiz etle ilgili değildir, daha çok bir soyutlamadır, Pornografimiz görsel ve zihinseldir. Bize, bizdeki gençlik olaylarına gelince... Bu olaylar uzerine bugüne değin sosyolojik, psikososyolojik ya da felsefı bir araştırma yapılmamıştır. Başka bir deyişle, hastalığa tanı konulmadan paldır küldür bir tedavi yoluna gidilmiştir, parlamento, siyasal partiler, dernekler, sendikalar kapatılmıştır. Bilmem ki, bu davranışlar gençlik olaylarının, onu izleyen ya da onun paralelinde yürüyen terörün önlenmesi için gerekli miydi? "Sen sokakta adam mı öldürürsün, ben dt parlamentoyu kapatınm. Sen yasaları mı çiğnemeye kalkarsın, ben de siyasal partileri kapatırım" anlayışının mantığa aykırı düşen yanı, terörcü anlayışın taklit edilmek istenmesidir. Bir an terörün Türkiye'deki demokrasi benzeri rejimi yıkmak istemiş olduğunu düşünsek, onunkinden daha radikal bir yöntemle aynı amacı gerçekleştirmenin "önlem" olarak adlandırılması çok yanlıştır. Bana, "Ama boyle davranmakla teröru yok ettik" denirse, ben de derim ki, "Terörcünün istediğini yaptınız da ondan!' Octavio Paz'ın denemesinde, bizdeki olaylara ışık tutan kimi yerler va» elbet: Gençliğin aile ve devlet olarak otoriteye karşı çıkması, yerleşmiş etik değerleri yoksaması, hatta hedonizme düşkünluk göstermesi gibi. Ama bu tür davranışlara bizde komunistlik tanısının konması yanlıştı. (Çünkü sağcı göruşlerin eylem içindeki yerini bugün artık biliyoruz). Peki, eylemciler hangi tür bir dunya goruşünü gerçekleştirmek isıiyorlardı? İşte asıl tanı isteyen buydu ve bu yapılmadan devletin başlıca kurumları yerle bir edildi. Octavio Paz'ın Batı Avrupa'ya ve Latin Amerika'ya bakarak incelediği olaylar içinde böylesi bir durum yok. Çünku terör hiçbir yerde ihtilal olarak görülmemiştir. Otoriteye, yerleşmiş değerlere karşı çıkmak ise, yerine yeni değerler konmadıkça, belki nihilizm diye adlandırılabilir, ama böyle bir durum karşısında insan hakları ve hukuk devleti anlayışını kaldırmaya kalkmak, nihilizme, onda olmayan bir ideal bağışlamak anlamına gelir. Eğer ilerde ele alacaklarsa, sosyologlarımızın konuya bu karşılıklı ilişkı içinde bakmaları gerekecektir sanıyorum. Ne yapılmak isteniyordu, oysa yapılan ne oldu? Dunya her turlü otoritenin zayıflaması sürecini yaşıyor. 9 EKİM 1987 İhtilal Mitosıı ve Otorile MELİH CEVDET ANDAY "On sekizinci yüzyıldan bu yana" diyor Meksikalı ozan ve düşüniir Octavio Paz, "bir ihtilal mitosu içinde yaşıyonız." "Une planet et quatre ou cinq mondes" adlı ve "Reflexion sur Phistoire contemporaine" alt başlıklı kitabındaki bir denemesinde. Bu tür dikkatler ani bir aydınlanma yaratır anlığımızda, yeni bir açıdan hızla gözümüzün önünden geçirmeye başlarız geçmiş olaylan. Burada "on sekizinci yiizyıl" sözünden, elbette, büyük Fransız thtilali anlatılmak istenmektedir. Avrupalı bir tarihçi, birkaç yıl önce, "ftansız ihtilali olmadı" savını ortaya atmıştı; "Fransız ihtilali başanya eremedi, kral geri döndü" anlamına mı, yoksa "kan akıtmak ihtilal değildir" anlamına mı, pek içinden çıkamamıştım. Ama bu ihtilal döndü dolastı, burjuva sınıfının iktidara gelmesi sonucunu doğurdu, burası yatsınamaz. Bunun gibi, 1917 ihtilali de, işçi sınıfmı iktidara getirmekle ihtilal nitemini aldı. Bunlar dışında ihtilal diye anılacak bir Çin devrimi kalıyor lci, bu devrime "ilk köylü ihtilali" denmesi, köylünün tutucu bir sınıf sayılması bakımından tartışmaya yol açmıştır. Kemalizm, kısa bir tanımla, feodal bir toplumdan uluslaşmaya geçiş devrimi olarak, daha çok Fransız İhtilali ırasını taşır. Geri kalanlann büyük çoğunluğu, tutucu, sağcı hükümet darbeleridir ki, bir yandan emperyalizmin yüzsüzleşme dönemini vurgularken, öte yandan kendi toplumlan için gelişmeyi durdurucu ve önleyici olmuşlardır. Ama Octavio Paz'ın hakkı var, bir ihtilal bekleme, sağdan da gelse "ihtilal" lafını kullanma ve her darbeyi bu sözcükle anma alışkanlığı, on sekizinci yüzyıldan başlamışnr, daha önce böyle bir beklenti yoktu dünyada. Octavio Paz, ihtilal mitosunun Hıristiyan kaynaklı olduğunu söyleyerek, görüşünü daha da ilginç kılmaktadır: Cennete, lsa'nın dirileceğine inanmak, eksiksiz mutluluğun beklentisini yaşamak. Gerçekten de, halklar, ihtilal adını veremeyeceğimiz darbeli değişikliklerde bile bu tür duyarhklara düşmektedirler. Bundan çıkarılacak önemli sonuç, insanlann bütün dünyada yeni bir tarihe susamış oldukları gerçeğidir. Bir seçim, bir referandum, bir ayaklanma (revolte), bir başkaldın (Rebellion), bir devlet başkanının tutuklanması, gösteri yürüyuşleri, grevler, gençlik eylemleri, terör... Ama bir toplumun aydınlan, bilginleri, bu olaylar karşısında suskun kalamaz; nitekim Octavio Paz da "mitos" demekle yetinmiyor, bir denemesinde gençlik eylemlerini ele alıp enine boyuna inceliyor. Bilindiği gibi, elimdeki kitabın yazarı bir sosyolog değildir, bir ozan, bir edebıyatçıdır, ama bir ozanın, bir edebiyatçının sosyolojik olaylarla ilgilenmeyeceğini kim soyledi kı! Ben bu yazımda, yukarda adını verdiğim kitabın özellikle gençlik olaylanna ilişkin bolümü uzerinde durmak ve bundan kendimiz için kimı sonuçlar çıkarmak niyetindeyim. Burada şuncasını söylemekle yetineyim, bizdeki gençlik olaylan uzerinde, şimdiye değin doyurucu hiçbir araştırma yapılrruş değildir. Başkaldırı, ayaklanma, terör... derken bir olaylar dizisi geldi geçti, ne olduğumuzu. neye uğradığımızı bilmiyoruz, bilmek için de bir çabamız yok. Sanırım yazının sonunda bu konuya gene geleceğiz. Octavio Paz, bizim genel olarak "gençlik olaylan" dediğimiz olaylann 1960'lara doğru başladığını anlatarak giriyor konuya, evet, bu bir kargaşalıktır diyor, ama bu, Marksçılığın öngörduğu türden ekonomik kaynaklı bir olay değildir ve kahramanları proleteryadan gelmez, bir politik bunalımıdır bu, daha çok törebilimseldir, tinseldir, oyuncuları işçiler değil ayrıcahklı bir katman olan öğrencilerdir. Bunların amacı, bilinen anlamı ile, bir devrim değildi, hatta ayaklanma bile değil, başkaldırma idi. Orta sınıfın bir kolunun başkaldınsı. Belki bir kültür devrimi idi amacı, ama Çındeki anlamında değil. Şöyle de diyebiliriz, özellikle erotik planda bir başkaldırı, karşısına ister hükümeti, ister aileyi alsın, otoriteye karşı bir başkaldırı. Önceki kuşak, tapılan ve korkulan otoriteleri tanımıştı: Stalin, Hitler, Churchill (Evet, Octa PENCERE Hasbi ağa dört parmak enindeki pos bıyığı, kalın kara kaşları, cin gibi gözleri, yıllanmış rakı göbeğiyle elinde iri taneli tesbih, gazete muhabirlerinin fotoğraf makinelerine poz üstüne poz veriyor. Ağayı tanıtmaya gerek yok. özal ekonomisinin yıldızlarından, Samsunspor Kulübü Başkanı, Kırkpınar ağası, ihracat şampiyonu, göğsü madalyah işadamı, okuması yazması az, ama "mektebi hayaftan diplomalı... Son günlerde gazeteler Hasbi ağaya yüklenmeye başladh lar. Ne o? Ağa Avrupa'ya bozuk konserve ihraç ediyormuş; daha doğrusu beş para etmez kolileri, madara malları Belçika'ya postalayıp "hayali ihracat" yapıyormuş. Hasbi ağa, bu memleketin böceğini, salyangozunu, kurbağasını, midyesini, mantarını dışarıya satarak milyarder olmuş bir kişidir. Hürriyet muhabiri ağaya soruyor: Sayın Hasbi Menteşoğlu, nasılsınız, iyi misiniz?" ' iyiyiz abi.. Fındık alımına devam idiyok..." Sayın Menteşoğlu, siz gerçekten hayali ihracat yapryor musunuz?" " Abi, hayali ihracat yapsak, o kadar fabhkayla, o kadar işçiyle işimiz ne yahu? Mümkün mü abi yahu?.." " Belki de size iftira ediyoriar..." Ticaret alemi abi... Şimdi ne desek hep yalan konusacağız abi..." " Hasbi Bey, sizin hayali ihracat işi ayyuka çıktı..." " Vallahi hiç haberim yok, abi..." Helal olsun bu yollar Hasbi ağaya... • Gazeteler Hasbi ağayla çok uğraşıyortar; ama, bir sonuç alacaklannı sanmıyorum. Türkiye'nin içinde yaşadığı süreçte bir değil, yüz değil, binlerce Hasbi ağa piyasada cirit atıyor. Bizim ülkemizde artık "köşeyi dön" ideolojisi geçerlidir Köşeyi dön de, nasıl dönersen dön... Hasbi ağa köşeyi o biçim dönenlerden yalnız biri... AmaHasbi ağanın suçuyok mu? Var... Kendisine çok hava bastı Hasbi ağa, Kırkpınar ağalığında fiyakasını yelpazeledi, Samsunspor başkanlığında ele güne şişindı, gün geçmedi kı gazetelerde fotografı çıkmasın, demeçleri yayımlanmasm, pohpohlanıp göklere çıkanlmasın... Düşmanlan çekemediler Hasbi ağayı... Yoksa hayali ihracat yaptyormuş, devlet hazinesinden haksız kazanç sağlıyormuş, fabrikasında çalışan işçilerin canına okuyormuş, ne yazar ki... Bunları bir Hasbi ağa mı yapıyor?.. Türkiye'de devlet Hazinesinden yararlanmadan kim zenginleşmiş? Kaçakçıiık, arsa, apartman spekülasyonu, kıyı yağması, istifçilik de cabası... • Hasbi ağa Batı Avrupa'ya kokuşmuş mal gönderdi mi? Hayali ihracat yaptı mı? Yazılanlara bakılırsa Fransa'daki, Belçika'daki, öteki ülkelerdeki yetkililer de bu işe el koymuşlar; sonucu ve gerçeği yakında öğreniriz. Ancak bizim Batı Avrupa'ya dönük her işimizde, biraz hayal, biraz hile, biraz aldatmaca, biraz yalan, biraz dolan bulunmuyor mu? Avrupa Konseyi'ne taşıdığımız demokrasiye bir bakın!.. Kokuşmuş, çürük, kılçıklı, pis bir demokrasi değil mi? Buna demokrasi demek için bin yalancı şahit ister. Avrupalı, Türk demokrasisine baktığı zaman bu yüzden burun kıvırıyor; ama, içerde ANAP iktidarının "hayali demokrasi" ticaretı yaparak gününü gün, tuttuğunu altın ettiği de bir gerçek... Hayali... EVET7HAYIR OKT4Y AKBAL 1 Kasım Seçimleri Geri Bırakılmalı... TURKTR4 ARAŞTIRMACILAR FOREIGN TRADE ASSOCIATKDN OFTURKEY 1983 genel seçimi "şalbe'M bir seçimdi. Herkesin bileceği gibi kimi partilerin kurulmasına izin verildi, kimine verilmedi. Kimi partilerin seçime katılması onaylandı, kimi ise onaylanmadı. Seçime katılması onaylanan partilerin gösierdikleri adaylardan birçogu Konsey'de geri çevrildı. Adayların saptanmasında da uygulama demokratik kurallara aykırıydı; önseçime gerek duyulmamışiı, partilerin genel merkezleri aday listelerini hazııiayıp Konsey'in incelemesine sunuyorlardı. Konsey, bu adayları beğeniyorsa seçmenin karşısına çıkacak lısteler belirleniyordu. Böylesine demokratik kurallara ters düşen bir seçimdi kasım 83 genel seçimi! Bu seçim sonunda ortaya çıkan parlamento, dört yılı zor tamamladı. Geldik 87'de yapılacak erken seçime!.. Beklenirdi ki, bu kez partiler, halkın karşısına çıkaracakları adayları önseçimle beliriesinler, parti örgütleri ıstediği adaylan seçebilsin, genel merkezler de kontenjan adaylannı atamakla yetinsin... Ama Bay özal bunu istemedi, acele bir seçim kararı ile partilere önseçim yapacak zaman bırakmadan, adaylannı merkez atamasıyla belirlemek zorunda bıraktı. Kimilerinin işine de geliyordu bu. Öyle ya örgütler belki de bambaşka bir yol tutacak'ar, merkezlerin beğendiği kişilerden çok daha değişik aday listeleri oluşturacaklardı. Geniş bir önseçmen kadrosuyla adayları seçeceklerdi. Böyle bir kadronun onayından geçen adaylara kimsenin diyeceği olamazdı. Partilerin tabanının ağırlığı duyulacaktı adayların belirlenmesinde... Ama nasıl 83 seçimi "tepeden atanan" adaylarla yapıldıysa, 87 seçimi de öyle olacağa benziyordu. Parti merkez yöneticileri açısından ise durum farklıydı! Hangi parti otursa olsun, hepsi de genel merkez atamasıyla aday belirlenmesinden hoşnuttu. öyle ya, önce kendilerini aday göstereceklerdi; yani merkezde yönetime egemen olanlar birbirlerini 'seçeceklerdi: öyle ya, merkez yönetimleri kongrelerde, kurultaylarda seçilerek iş başına gelmişlerdi. öyleyse yöneticilerin kendilerini listelerinin başına oturtmalarında bir haklılık payı da vardı. Yıne de sağduyulu, insaflı, demokratik kurallara inanmış kişiler, parti yönetiminde etkin durumda da olsalar, böyle 'atamalı' bir yöntemle listelerin başına kurulmayı içlerine sindiremediler Ya aday olmadılar ya da adaytıktan çekilmeyi daha doğru butdular. Bu arada, seçimleri boykot etmek akla gelen en doğru yöntemdi. Ama partilerin merkez yöneticileri, kolaycacık elde edebilecekleri 'milletvekillikleri'ru tehlikeye sokmak istemediler, boykot düşüncesinden vazgeçtiler. Yine de SHP Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuş, 87 seçimlerinin 'önseçimsiz' yapılmasının doğru olmadığını bildirerek, 1 Kasımda yapılacak seçimin daha ileri bir tarihe alınmasını istemişti. Başka gerekçeler de vardı bu konuda... SHP, bir yandan merkez atamasıyla listelerini düzenlerken, bir yandan da Anayasa Mahkemesi'nin kararını bekliyordu. Böyle bir karar, demokratik yaşamımızın gerçek yörüngesine oturmasını sağlayacaktı. Tepeden yapılan aday atamalanndaki yanlışlığı, parti tabanlarındaki huzursuzluğu önleyecekti. Birkaç ay sonraya ertelenecek bir genel seçim, partilerin tüzüklerindeki önseçim yöntemlerine göre gerçekleştirilecek, örgütlerin beğendiği, desteklediği kişiler aday olarak halkın karşısına çıkacaktı. Bu konuda büyük bir umut ışığı belirmiştir. Anayasa Mahkemesi raportörü, Önseçim yapılmamasının 'Parti içi demokrasiye aykırı' olduğu görüşünü belirten bir rapor vermiştir. Erken Seçim Yasası'ndaki ilgili maddenin iptal edılmesi sonucu olarak genel seçimler 1 Kasımda yapılmayacak, betirli bir süre sonraya bırakılacak ve bu kez adaylar önseçimle belirlenecektir. Doğallıkla, Anayasa Mahkemesi çoğunluğu raportörün görüşünü doğru bulursa... Yıllardır demokrasi arayışları içindeyiz. Parti liderleri her konuşmalarında bu özlemi belirtir, demokrasiye bağlılıktan söz ederler. Potitikaya her atılan, demokrasi sözcüğünü geçirmeksizin konuşma yapmaz. Yine de demokratik ilke ve kurallara uymamak için herkes elinden geleni yapar! Kendi özel çıkarımız söz konusu oldu mu, demokrasi sözü edilmez olur! Anayasanın uygulanmasını, demokratik kuralların yerteşmesini istiyorsak; yöneticilerini seçmekte tek söz sahibinin halk olduğunu biliyorsak; buna gerçekten inanıyorsak, Bay Özal'ın 'acele' seçim kararının her türfü demokratik anlayışa ters düştüğünü vurgulamalıyız. Yangından mal kaçırırcasına yapılmak istenen genel seçim, sonuçları ne olursa olsun, hangi parti üstün gelirse gelsin, 'şaibeli' bir seçim sayılacaktır. Bu seçimle parlarnentoya gelenler de kendilerini tepeden atanmış kişiler1 olarak görecekler; parti tabanlarının desteğinden yoksun kalmanın ezikliğini duyacaklardır. Anayasa Mahkemesi'nin 1 Kasım seçimini 'iptal' kararı vermesi, doğrusunu söylemek gerekirse; demokrasinin yerleşmesinde önemli bir adım olacaktır TÜRKİYE DISTİCARETDERNEGİ ELEMANLAR ARIYOR Türkiye toplam ihracatının yaklaşık yarısını gerçeklc^tiren ^irketlerin üsi düzey yöneticileri tarafından oluşturulan Türkiye Dış Ticaret Dernegi aşağıda belirtilen elemanları aranıaktadır. Iktısat vtr I>lctme egıtımi görmu^, v<>k iyı Ingılızce bıien.ekornjmık konularda araştırma deneyimi bulunan, yurt ve dunya ekonomısine ıltjkın bölj<tr ve vfktör ıncelemelerı yapabıletek, Dernejın yayııı laalıyetlenne katkıda bulunabılecek, Kanılmo ve di!» ııcaRı ı>lcınlerıne hakjnı, dı^ dış iKaret konusunda uye şırketler ile yogun ilfiı^ım lıcarete ılı^kın uvKulanuıları takıp edfbıletek ve bu kurabılecek, vurt ılı^ı seminer, tanıtım vv luar konularda onerıİer jîctırebileıek, ticaret lisesı çalüjnıalarına katılabılecek.Derneftın Aııkara vo nıe/unu ve uıksık c^ııımlı, iııcılı.ın yabanıı ılıl ıstanbul bıırolarında gorev alabıletck .1n15.i1n1UK.1lar. bılen dış tıtarct Liy^ul.ım.ı cknıanl.ırı. DIŞ TİCARET UYGULAMA ELEMANLARI HALKLA İLİŞKİLER UZMANLARI ji ve Uış Ticaret St'rmasc kamuoyu önunde temsıl edebılecek, yurtn,ı ve yurtdışı teşitli tanıtım etkınlıklerinde j{(irev alabılecek, çok iyi derecede Ingılı/te bilcn.dınamık ve yüksek e^ıtımlı halkla ilışkıler uzmanları, MUHASEBE MÜDÜRÜ VE U2MANLAR1 ü i i Ticarei Sernuyc ^ırkeilennın nıuhasebe bolumlcrınde s'alı>abılc*(.ek, konusunda deneyımlı ve yuksek eftıtımli \eya ticareı lıseM ıne/unu, yett'rlı derecede vabancı dıl bıleıı mııhasebe nuıdur ve u/manlan, HER KADEME İÇİN SEKRETERLER lum modern bııro arac,larını kullanabılcn. iLıııiıan okul vıkı>lı ve yabancı dıl bıkn PAZARLAMACIIAR seklorlercle ılııaıal |nı/aılaması ıc,ın lurkıyc'nın omle ı^elen Dı.ş Tıcarei Scrmaye ^ırketlerınde gorev alnıak iMeyeıı, v<'k ivı dereı«.LII vabancı dıl bıleıı, uıksek L^IIIIIIII pa/.aılanıaı ıi.tı. İLHAN SELÇUK Türkiye Dış Ticaret Dernegi ve onun üyesi olan Dıs Ticaret Sermaye ^irketlerinin dinamik ve saygın ortanıında calı^mak isteyenler, Dernegin Istanbul ve Ankara bürolarından alacakları fornıları doldurarak en gec 30Ekim 1987 tarihine kadar başvuruda bulunmalıdırlar. Buklum Sok Nıı Tei ı r t o m İS KAVAKI.IDKKK S 3H A2 ANKAKA O T I M Hinası A Mlok K t K(I'K() Hi:şİKTA5> İSTANHI I l Tel P 2 ,iK >H 2 y \"2 11 M V» ilk kez Cumhuriyet Kitap Kulübü Sergi Salonunda imzalıyor. Dhar Seicuk ZİVERBEY KÖŞKÜ'nü Yeni kitabı TIIRKİYE DI^ TİCARKT DKRNECİNH ÜYH ^İRKJ{ TLHR * Vll.lİHIlk Sıı.ı I k ) AKPA, A^KX. HATl, HOKl'SAN, CAM P.V. . Ç O I A K O G l l , C l ' M KC)\A. hDI'A, liklNCİI HK.KKSKI . ENKA, HKI'fKS.RTÎBANK, KXSA, IFI'A^. IMHKS, I/DA.Ş. MINTFSOC.I.l MI I'A, MKITA^, ( ) l v \ \ . PHNTA, RAA1. SODIMPHK, Sl'MHKHANK.M'ZIK, TAKI>, TKKH.N, TKMI1.. 'I'MO, VA^AK, YAVl'ZIAK pazarı geçmeden Siz de IBM™ PC/XT uyumlu birbilgisayar sahibi olun, dilerseniz TAKSİTLE YARIN 10 ekim cumartesi 14.0018.00 Cumhuriyet Kitap Kulübü Sergi Salonu Cumhuriyet Gazetesi, Türkocağı Cad. 3941, Cağaloğluİstanbul N o t : tmza gunü, 17 ekim cumartesi günü aynı saatler arasında Moda Sıneması 'nda (Cumhuriyet Kitap Kulubu Temsilciliği) tekrarlanacaktır. SVI808 (256 K RAM SVI640 1 Disket 2 Disket 1 Disket 20 Mb Disk *KDV. hariçtir. 939.000.1.199.000.1.699.000Bonduuell TEŞEKKUR Başarılı bir ameiiyatla eşim Nurhan Olcayto'yu sağlığına kavuşturan, mutlu günlerimizde de, zor gunlerimızde de hep yanımızda olan, dostluğuyla onurlandığımız SVI \EFAT ve BAŞSAGLIGI Odamız uyelerinden ERDAL AKTULGA'nın babası değerli Emekli Subay Sayın Prof. Dr. Türkiye Genel Dağıtıcısı Q İ L . CCZCL Büyükdere C. 149 Zincirlikuyu 80300 İST. Tel: 1670816 1720664 Telex:31245zfertr. SATILIK EV Kumkapı Kumluk Sok. No: 19 Kal. 3/9 Tel: 512 58 23 RÜKNEDDİN TOZÜM'e ve ameliyat elcibine, Dr. Pakıze 1. Tarzi klinığınin doktor, hemşire ve tüm persondine, sıcak ilgileriyle bizleri duygulandıran dostlarımıza gönülden leşekkur ediyoruz. FUATAKTULGA 7.10.1987 sabahı vefat etmiştir. Yakınlarına başsağhğı dileriz TURGAY OLCAYTO Dershaneye Türkv'e, fenbilgısı oğıctmenleri ahnacakiır. 352 60 94 İTÜ'lü makine oğrencisi kuçük kiralık daire anyor. Tel: 359 95 13 (Melih) Ehliyetiıiıi kaybettim, hukunibüzdür SE)TLTTI\ MLMAZ MtMARLAR ODASI İSTANBUL ŞUBESÎ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear